@hanifta_hanim
|
Ona doğru biraz daha yaklaştım. Elinde, bileğine dayalı olan cam parçasını görünce kalbimde tarifsiz bir acı hissettim. "Demir... " Sesinin tınısından yüreğime akan duygular, ne kadar adi bir adam olup, sevdiğim kadını getirdiğim hali tokat gibi çarpıyordu. "Efendim ömrüm." Biraz daha yaşlaştığımda elindeki camı bana uzatıp "Ben kendimi tanıyamıyorum, lütfen şu an beni yalnız bırakma. Yanlış olduğundan emin olduğum seçenek, kulağımdaki fısıltılarla doğru gelmeye başladı ve ben, o fısıltıları susturamıyorum. Rabbime böyle bir sonun hesabını veremem." dedi. Camı elinden sakince alırken "Seni ömrümün sonuna kadar bırakmayacağım. Beraber doğru olanı bulacağız." dedim. Aldığım camı uzağına attım ve ona sıkıca sarıldım. Titreyen bedeni, akan gözyaşları durmuyordu. O an suyun soğuk olduğunu anladığımda, suyu sıcak ayara çevirdim. Birkaç gün üstüne yine kahrolmuştu. Bedeninin kollarımdan aşağıya kaydığını hissettiğimde, gücünün bittiğini anladım. Onu kucağıma alıp, suyun altına oturdum. Çok uzun bir süre, suyun altında hiç konuşmadan öylece kaldık. Titremesi devam ediyor ama ağlaması durmuştu. "Hepsi geçecek karıcığım." Kollarımın arasında küçük bedeni titremeye devam ediyordu. Şu an kulağına ona çok aşık olduğumu fısıldamak istiyordum ama vereceği tepkiden, yalan olduğunu düşünmesinden çok korkuyordum. Duygularımı ona söylemek için doğru bir zaman değildi. Biraz daha bana alışması, onun için kendimi değiştirmeye çalıştığımı görmesi ve onu tanıdıktan sonra ki Demir'in temiz kaldığından emin olması gerekiyordu. Yoksa o, bu aşka inanmayacak ve onu elde etmek istediğim için böyle bir cümle kurduğumu düşünecekti. İşte bu düşünce benim kaldırabileceğim bir düşünce değildi. İlk kez aşık olmuştum ve hissettiğim bu yoğun duyguyu ona söylediğimde sadece bana inanmasına ihtiyacım vardı. "Buna ben de inanmak istiyorum." Kollarımdaki bedenini biraz daha kendi bedenime doğru sararken "O halde bana teslim ol. Benimle savaşmayı bırak." diye fısıldadım. Başını yukarıya kaldırdığında başım ona doğru eğik olduğu için burunlarımız birbirine değdi ve dudaklarımızın arasında azıcık boşluk kaldı. Şu durumda bile, onu isteyen tarafıma içimden bir iki küfür savurup, bertaraf etmeye çalıştım. Hemen yüzünü uzaklaştırarak "Teslim olmak benim karakterime ters Demir." dedi. Cümlelerimi çok dikkatli seçmem gerektiğini bir kez daha anladım. Onu biraz daha kendime doğru çevirip, yüzünü iki elimle kavradım. "O zaman sen sadece kocan olduğum gerçeğini kabul et karıcığım. Ben sana teslim olurum." Dudakları hafif yukarıya kıvrıldı. Gülmemek için direniyordu ama muhteşem gülüşünü sonunda gösterdi. Sağ elini yüzüme doğru götürdüğünde kalp atışlarım yeteri kadar hızlı değilmiş gibi daha da hızlanmaya başladı. Eliyle burnumu tutup, sağa sola doğru hareket ettirirken "Sen benim üzgün halimden faydalanıp, beni kandırmaya mı çalışıyorsun?" diye sordu. Bu kadın beni, ciddi anlamda delirtiyordu. Şu an kucağımdaydı ama o, küçük çocuk gibi benimle oynuyordu. Aklıma doluşan düşüncelerden kurtulup, elimi onun burnuna doğru götürürken, diğer eliyle elimi tuttu. "Sen dur beyefendi. Bu restoranda burnumu sıkmanın karşılığıydı. Önce yaptığının karşılığını al." "Demek öyle. Tamam kabul ediyorum ama sonunda burnumun ucunu öpmek zorundasın; çünkü ben sıktıktan sonra burnunu da öpmüştüm." Gözleri kocaman açılıp, kucağımdan kalktı. Islanan pijamaları, üstüne yapıştığı için vücut hatlarını belli ediyordu. Kesinlikle gözümü, gözlerinden ayırmamam gerekiyordu. Şu an resmen işkence çekiyordum. Tam banyodan çıkacağı sırada elinden tutup, onu kollarıma hapsettim. "Bir şey unutmadınız mı hanımefendi? " "Bırakmayacaksın değil mi?" Kaşlarımı yukarıya kaldırıp, bırakmayacağımı söyleyince ellerini omuzlarıma koydu ve ayak uçlarında yükseldi. Şu an bu öpücüğü burnumun biraz aşağısına isterdim ama bununla yetinmek zorundaydım. Dudaklarını burnumdan çekip, ayaklarını yere indirdi. Arkasını dönüp çıkacağı sırada onu kendime doğru döndürdüm. Kucağıma aldığımda şaşkın ve sorgulayıcı şekilde bana baktı. "Ayağının altının kesilmesini istemiyorum. Seni banyodan çıkarana kadar, rahat dur." "Olmaz öyle. Ben kucağındayken, basacağın yeri göremezsin ve senin ayaklarının altı kesilir. O yüzden hemen indir beni." Duşa kabinden çıkıp odaya doğru ilerlerken "Rahat dur çünkü kocan ayağının altına cam kırıklarının batmasına izin vermeyecek. Boş yere inmeye çalışma." dedim. Odaya gittiğimde hâlâ kucağımdaydı ve ben, onu ne indirmek ne de kollarımdan ayırmak istiyordum. "Artık indirir misin?" "İndiremem karıcığım, önce soruma cevap ver. Ben senin neyinim?" "Çok mu duymak istiyorsun?" Kafamı evet anlamında salladığımda tebessüm ederek "Başımın belasısın Demir" dediğinde kaşlarımı yukarıya kaldırıp, "Biliyor musun karıcığım, senin en çok sevdiğim huyun bu. Bana şu an kafa tutuyorsun ve ben, böylece seni daha uzun süre kollarımda tutuyorum." dedim. İdrak ettiği gerçekle gözleri şaşkın bir şekilde açılıp, derin bir nefesle beraber hızla konuştu. "Sen benim baş belası kocamsın." Gözlerinin içine bakmaya devam ederken "Ee indirsene daha ne bekliyorsun?" diye sordu. "İstediğim cevabı almadan indirmeyeceğim." Oflayarak "Kocamsın." dediğinde tekrar kafamı iki yana salladım. "Kocacığımsın! " dediğinde bu seferde sinirli söylediği için kabul etmediğimi söyledim. Duyduğu bahaneden sonra kendini kucağımdan yere atmak için hamle yaptı ama bu kollardan kurtulma ihtimali asla yoktu. "Daha sakin bir şekilde söyle." "Sürekli bahane bulacaksın değil mi? İndirmemek için yapıyorsun. Şimdi sakin söyleyince de duymadım diyeceksin. Bu sefer riske atamam, kulağını getir." Kulağımı ona doğru eğdiğimde eliyle boynumu kavrayıp, güç aldı ve kulağıma "Kocacığım." diye fısıldadı. Tüm bedenimin kasılıp, yandığını hissettiğimde onu hızla yere bırakıp, kendimi banyoya hapsettim. Soğuk suyu açıp "Uzak dur hayvan herif, uzak dur! Ona karşı çok iraden varmış gibi birde uzatıyorsun!" deyip kendime bir iki küfür savurdum. ⏳10 gün sonra... Sonunda içime sinen çizimleri tamamlamış, kendimi çok daha rahat hissetmiştim. Sandalyemin arkasına kendimi atarken, gerilen vücudumu esneme hareketleriyle rahatlatıyordum. Gözüm Demir' e takıldığında, bana göz kırptığını gördüm. Bende tebessüm ederek karşılık verdim. Tuğba'nın yanına gitmek için masamdan kalktığımda "Ben biraz Tuğba'nın yanına gidiyorum Demir." dedim. "Gözümün önünden ayrılma, hemen gel. " Gözlerimi devirip, hiçbir şey demeden baktım ve odadan çıktım. Tuğba yanına geldiğimi görünce sessizce fısıldadım. "Bu adam beni bir dakika olsun yalnız bırakmıyor, sürekli dip dibe ömür mü geçer? Bu akşam beraber kaçalım mı?" Tuğba bir bana, bir Demir'e bakarken "Kocanın gözü üzerimizdeyken, nasıl olacak o iş, yine kaçacakmıyız? " diye sordu. Demir'e doğru döndüğümde, gerçekten de gözlerini hiç ayırmadan baktığını gördüm. "Birazdan gittiğimde konuşurum. Bu akşam Tuğba ile baş başa vakit geçirmek istiyorum derim. Kaçmamıza gerek kalmadan hallederiz. " Uzun bir süre Tuğba ile muhabbet edip, özlem giderdik. Babasının bir işe girdiğini, artık ona para göndermesine gerek kalmadığını söylerken ki hali hem şaşırmış, hem de aşırı derecede mutlu görünüyordu. Aradan ne kadar süre geçtiğini bilmeden uzun uzun konuştuk. Demir'in sesi gelince, ona doğru dönüp baktık. "Hadi artık yerine geç, çok özledim." "Tamam şimdi geliyorum. Ben de sana bu akşam, Tuğba ile yemeğe gideceğimizi söyleyecektim." Elini cebine koyup, yanımıza doğru geldi. "Bu akşam olmaz karıcığım, yardım balosuna katılacağız." Kaşlarım çatılsa da sesimi düz bir tonda tutarak "Sen katılırsın Demir. Lütfen beni, öyle saçma sapan yerlere sürükleme" dedim. "Yardım balosunun neresi saçma Beyza? Evlendiğimizden beri, hiçbir yere çıkmadık. İtiraz istemiyorum, bu akşam kesinlikle gidiyoruz." "Neresinin akılla tutulur yeri var ki... Zenginlerin kendini göstermek için yardım ettiği budala gecelerden birisi. O geceye harcanan parayla, kaç kişiye yardım edilir biliyor musunuz siz? İlla yapacağınız yardımı, milletin gözüne sokacaksınız. Niyetinizde ciddiyseniz, direk parayı gönderin. Biz Akmanlar olarak bu saçmalıklarda asla bulunmadık, bundan sonrada bulunmayı düşünmüyorum Demir." Karşıma geçip oturduğunda, masaya sırasıyla parmaklarını vuruyor, sinirlenmemek için çaba gösteriyordu. "Sen her dediğime itiraz etmek, zorunda mısın?" Yüzümü sevecen bir hale getirip, sırıtarak konuşmaya başladım; çünkü cümlelerimin çokta hoşuna gitmeyeceğini biliyordum. "Eğer saçma sapan bir şey ise evet, itiraz etmek zorundayım. Ben bu akşam arkadaşımla vakit geçireceğim. Sana gösteriş dolu balolar." Elini sakallarında dolaştırarak biraz düşündü ve itiraz istemeyen bir ses tonuyla konuşmaya başladı. "En iyisi girişe Tuğba'nın ismini de yazdıralım, böylece istediğin gibi arkadaşınla vakit geçirmiş olursun. Hem Ferit'te geliyor bak, bir arada oluruz." Yine istemediğimi söylesem de, ailesiyle hep beraber katılmamız gerektiğini söyledi. Öyle olunca saat 17:30 gibi hazırlanmak için Tuğba ile iş yerinden ayrıldık. ⏳Saat 20:30... Çalan telefonu açtığımda Demir, nerde olduğumu, girişte beni beklediğini söylüyordu. Ona girmesini, 10 dakika sonra varacağımı söyleyip telefonu kapattım. "Kızım yeme şu çikolatayı, yeter artık varmak üzereyiz." Tuğba tatlı tatlı söylenirken, ona da bir parça uzatıp, zorla ağzına attım. "Özel günümdeyim. Canımın deli gibi tatlı çektiğini biliyorsun." Arabadan inip, anahtarı görevli adama uzattığımda tebessüm ederek, şaşkınlıkla baktı. Neden o şekilde davrandığını anlamadığım için adamın eline baktım, baktığımda ise anahtar yerine çikolatayı uzattığımı gördüm. "Pardon, yanlışlık oldu" deyip adamdan çikolatayı aldım ve anahtarı teslim ettim. "Tamam artık, yeme şunu!" "Bu geceye katlanmam için bu şart Tuğba. Böyle geceleri hiç sevmediğimi, en iyi sen biliyorsun." Tuğba koluma girerken, "Evet, en iyi ben biliyorum ama herkesin gözü üzerimizdeyken bir türlü rahat edemiyorum." dedi. Şöyle bir etrafıma bakarken, çikolatadan bir ısırık daha aldım. Kapıdaki görevliye ismimizi söyledikten sonra, Tuğba'ya dönüp, "Sence buradaki insanlar umurumda mı benim? Bu halde buraya gelip, birde ne düşünüyorlar diye mi umursayacağım?" dedim. Çikolatadan bir parça daha koparıp, Tuğba'nın ağzına zoraki götürürken "Sende umursama. Yarın bu insanların hiç birisi yanımızda olmayacak, sadece ben olacağım. O yüzden o güzel ağzını aç balım." dedim. İnatla ağzını açmayıp, yemek istemediğini söyledi. Arkadan gelen sese kafamızı çevirip, ikimizde aynı anda baktık. "Hanımefendi ben o parçayı, severek yiyebilirim." Kur yaptığını sanan, zavallı adama gözlerimi devirip, baktıktan sonra hiçbir şey demeden önüme döndüm. Listede ismimiz bulununca, içeriye doğru gittik. Tuğba merakla "Hayret nasıl oldu da adama cevap vermedin?" diye sordu. "Böylelerine cevap vermek, daha fazla muhatap olmayı yanında getirir. Zaten adamın amacı açık şekilde belli oluyor. Bak cevap vermeyince, muhatap da olmamış oldum." Demir iç kapıda beni beklerken, gözlerimiz birbiriyle buluştu. Çikolatadan aldığım her lokma da bu son diyordum ama asla yetmiyordu. Tebessüm ederek yanıma doğru geldi. "Yine çikolata krizine mi girdin sen?" Beni kendine doğru çekti. Elini yüzüme koyarak gözlerimin içine baktı. Çikolatadan bir parça koparıp, tebessüm ederek ona doğru uzattım. "İstiyorsan bir parçasını seninle paylaşabilirim." Elimdeki çikolatayı, dudaklarının arasına alırken, baş parmağıyla dudağımın kenarını temizledi. "Aslında buradaki çikolatayı temizlesem, benim için daha lezzetli olurdu ama inatçı karım, hâlâ izin vermiyor." Çikolata paketini elimden alıp, son parçayı da çıkarıp bana uzattı. "Yani izin versem, bu kalabalıkta temizleyeceksin öyle mi? Sen var ya gerçekten çok arsızsın Demir." Son parçayı dudaklarımdan içeriye doğru bırakırken, baş parmağını dudaklarımda gezdirdi. "Ah bir izin versen, herkesi kapı dışarı ederim. Sen izin vermeye odaklan, kalabalık kısmını merak etme." Yanaklarımı şu an için görmesem de al al olduğu yanmasından çok belliydi. Çapkın gülüşüyle bakarken, göz kırpıp elimden tuttu ve bir iki adım atıp, tekrar bana doğru döndü. Kulağıma eğilip, "Sen yine özel günündesin değil mi?" diye fısıltıyla sordu. Şaşkınlıkla ona bakarken sorusuna soruyla cevap verdim. "Nerden anladın?" "Çikolata yerken, kendinden geçiyorsun ve bu beni delirtiyor." Kesinlikle bu adam, yüzümü kıpkırmızı yapmadan bırakmayacaktı. Hemen gözlerimi gözlerinden çekerken, Tuğba'ya seslenip yanımıza çağırdım. Tuğba yanımıza geldiğinde Demir, son bir kez daha bakıp, "Çok dikkat çekiyorsun, bu şekilde bir daha giyinme. Sürekli birisi sana bakıyor mu diye bakmaktan paranoyak oluyorum." dedi. "Tamam olur, bir dahakine eşofman elbisemle gelirim. Anlaştık mı?" Göz kırpıp , alnımdan öperken flaşlar patlamaya başladı. "Evlilik nasıl gidiyor Demir Bey? Sizi eşinizle ilk defa davetlerde görüyoruz." Demir bana tebessüm ederek bakarken "Harika gidiyor, biraz inadıyla beni yoruyor ama yorulsam da buna fazlasıyla değiyor." dedi. Demir'in kulağına, "Biz içeriye geçsek, sen soruları öyle cevaplasan olur mu?" diye sordum. Tekrar alnımdan öptü ve gözlerini yumup onayladı. Yanından ayrılırken magazin muhabirleri önümü kesti. "Beyza Hanım lütfen, tanınmış bir ailenin kızı olduğunuz halde magazinde görünmüyorsunuz. Bari geceyle ilgili bir iki görüşünüzü alalım." "Arkadaşlar eşim böyle şeyleri sevmiyor. Bu geceyle ilgili görüşleri, camiada kaosa neden olur. Zaten buraya da beni kırmamak adına geldi. Sizde rahatsız etmeyin." Demir'e bakıp, içtenlikle tebessüm ederken, göz kırparak karşılık verdi. Yine gitmek için adım attığımda izin vermediler. "Ne olur Beyza hanım, görüşleriniz bizim için önemli. Sosyeteden olup, böyle yerlere gelmeyi istemeyen, nadir insanlardansınız. Şahsi olarak size saygısızlık etmek istemiyorum ama sizin görüşünüzü gerçekten merak ediyorum." Adam içtenlikle sorusunu soruyordu. Demir'e dönüp baktığımda yanıma geldi. Sırtıma elini koyup, rahat bir şekilde konuşmam için beni teşvik etti. "İyi niyetinize inandığım için cevaplıyorum beyefendi. Biz Akmanlar olarak kendimizi hiçbir zaman, sosyeteden görmedik. Evet maddi durumumuz çok iyi ama bu, bizim kamera önünde olmamız için asla bir neden değil. Yardım balolarına gelecek olursak, sahte olan her şeyden nefret ediyorum. Bu yardım balosunun mekanına, yemesine, içmesine ve daha bir çok harcamasına giden paralar neden gösteriş uğruna harcanıyor? Bunu gerçekten kimse düşünmüyor mu? Niyetler gerçek olduktan sonra yardımlar gösterişsiz yapılır ve bir elin verdiğini, diğer el asla bilmez. Ben büyüklerimden böyle gördüm. Bu kadar insan buraya gelmeden de bu yardımı bir telefonla yapabilirdi. Üzgünüm ama maksat yardım değil, zenginlerin gövde gösterisi. Tabii ki buraya katılanların hepsi için aynı şeyleri söyleyemem, benim gibi düşündüğü halde kırmamak adına gelen birçok katılımcı da vardır. Ben eşime ve ailesine değer verdiğim için bugün buradayım. Onların kırılmayacağını bilsem, benim için ilk ve son yardım balosu olurdu." Demir'e baktığımda gözlerinin içi gülüyordu. Tebessüm ederek, ona doğru döndüm. "İlk ve son yardım balom olsun mu Demir?" Elini yanağıma getirip, işaret parmağının arkasıyla okşarken "Olsun asi karım" dedi ve alnımı öptü. Sıcaklığı ılık ılık içime akarken, gözlerim mutlulukla kapandı. Geçen 10 günde onun kocam olduğu gerçeğini sürekli hatırlatıyor, rüyada babamın söylediklerini hayata geçirmeye çalışıyordum. Ne zaman asi yanıma yenilip, onu yok saymaya başlasam uykumdan ağlayarak uyanıyor, babamın ikazları kulağımda çınlıyordu. Muhabirin sesiyle ona doğru döndük. "Görüşlerinizi açık bir şekilde paylaştığınız için çok teşekkür ederim Beyza hanım. Aslında sesli olarak söylemekten korktuğum fikirleri, sizin camia tarafından dışlanacağınızı bildiğiniz halde, söylemeniz takdire şayan. Ben Semih Yalçın, kendi adıma söz veriyorum. Sizi herhangi bir yerde görsem dahi mikrofon uzatıp, size rahatsızlık vermeyeceğim." "Çok teşekkür ederim Semih bey. Hiçbir zaman camiadan olmadığım için dışlanmak ta önemli değil. " Başımızla tekrar selam verdikten sonra içeriye girip Demir'in ailesinin olduğu yere gittik. Hepsini selamlayıp ortamın kasvetiyle dağılan Yağız'a baktım. "Yengen seni kaçırsın mı bıdık?" Yağız kaşlarını kaldırıp, tebessüm ederken "Ya sen var ya, benim kurtarıcı meleğimsin." dedi. Deren anne ve babaanneye dönüp, "Anne biz arka taraflara geçsek, sizin için sorun olur mu?" diye sordum. Deren anne izin verince Yağız, Tuğba ve ben ayaklandık. Ferit ile Demir o ara muhabbete daldığı için nereye gittiğimizi sordular. Onlara durumu anlattıktan sonra yanlarından ayrıldık. "Bahçe mi, üst katta boş odalardan birine mi girelim?" diye sorduğumda Yağız ve Tuğba aynı anda "Bahçe." diye cevapladılar. Üzerimizi giyinip, arka bahçedeki salıncağa kurulduk. "Sessiz sinema, saklambaç, film hangisini seçiyorsunuz?" Yağız ellerini cebine sokarken "Üçü de sizinle eğlenceli olabilir ama saklambaç seninle çok daha keyifli olur." dedi. "Sizin gibi çocuk değilim ben. Film açıyorsanız izlerim, yoksa sizin gibi bu soğukta asla oyun oynayamam." Tuğba'ya öldürücü bakışlar atarken, Yağız Tuğba'nın elini tutup kaldırdı. "Birkaç el saklambaç oynayalım, sonra söz film izleriz." Tuğba söylense de Yağız'ın söylediğini kabul etti. İlk ebe Tuğba olunca Yağızla koşup, ayrı yerlerde saklandık. Soteye yatmış, Tuğba'nın bulunduğu yerden ayrılmasını beklerken, uzaktan gelen sese doğru kafamı çevirdim. Kur yapan adam uzaktan "Kimden saklanıyorsun?" diye sordu. İşaret parmağımı dudağıma doğru götürüp, sessiz olması için işaret yaptım. Sonra kafamı döndürüp, Tuğba'ya doğru baktım. Yerinden oldukça uzaklaşmıştı. Ayağımda topuklu ayakkabı olmasına rağmen oldukça rahat bir şekilde koşup, Yağızla aynı anda sobelemiştik. "Sobe, sobe!" diye Yağız'la bağırırken, Tuğba gözlerini devirip yanımıza geldi. Bir kere daha Tuğba ebe olurken, yine saklandık. Bu sefer tam ters yöne doğru gidip, o adamın görüş alanından çıkıp uzaklaştım. Sessizce bulunduğum yerden Yağız'a seslendim. "Yağız görüş alanında mıyım? Burası karanlık olduğu için biraz korkuyorum." "Korkma yenge, seni görüyorum." Şimdi içim rahatlamıştı. Tuğba bulunduğu yerden yanımıza doğru gelirken, her adımımı onunla aynı anda atıp, arkaya doğru geçtim. Yağız'ı görünce ebelemek için koşmaya başladılar. Biraz daha arkaya doğru sessizce gittiğimde, sert bir zemine çarptım. Korkudan çığlık atacakken, bir el tarafından ağzım kapandı. . . . Bi' bu eksikti Beyza gjfjjf Neyse okur canlar yeni bölümde görüşmek üzere, sevgilerle... |
0% |