Yeni Üyelik
34.
Bölüm

34🍓 "KEK"

@hanifta_hanim

Tam da tahmin ettiğim gibi oldu. Arkasını dönüp gözlerini açmadan, hızla yatağa doğru adım atarken, çıplak göğsüme çarptı ve tutunmak için ellerini bedenime getirdi. Gözlerini açtığında yanakları pembeleşmiş, ne yapacağını bilemez haldeydi.

 

"Bileğin iyileşene kadar sadece benim dokunmam yasak güzel karım ama sen, istediğin gibi kocana dokunabilirsin, tıpkı şimdi olduğu gibi. "

 

Onu iyice utandıran sözlerimi duyduğunda yüzümdeki bakışını çekip, yüzünü göğsümde sakladı. Sıcaklığı içime ılık ılık akarken, tenim dokunuşlarıyla hayat buluyordu. O, bana göre olması gerektiği yerde yani çıplak göğsümdeydi ama ona göre olması gereken asla bu değildi. Bulunduğu konumu ancak idrak etmiş olmalı ki sessizce çığlık atıp, kendini yatağa attı ve yorganın altında saklandı.

 

Gülümseyerek onu izlediğim zaman onun utanan hallerinin en büyük eğlence kaynağım olduğunu tekrar düşünüyordum. Hele utandığı zaman yüzünü alan ifadeye eşlik eden şaşkın hareketlerini ölene kadar unutmak istemiyordum.

 

"Hayatım yorganın altında olduğunu görüyorum, ancak yüzünü göğsüme saklandığın zamanlarda görünmez oluyorsun."

 

"Demir hani üzerini giyinmiştin, neden beni utandırmak hoşuna gidiyor?"

 

Yanına gidip, yatağın kenarına oturduktan kısa süre sonra yorganı başından çektim. Saf karım benim yorganın altına girdiği yetmiyormuş gibi hâlâ elleriyle yüzünü kapatmış bir şekilde duruyordu. Ona dokunmamaya özen göstererek, sabahlığın kumaşından tuttum ve dirense de kollarını aşağı doğru çektim.

 

"Karıcığım artık gözlerini açsan diyorum. Bak kaç aydır evliyiz, bu utanan hallerinin üzerine yavaş yavaş gitmemiz gerekiyor. Yoksa bileğin iyileşmiş olsa dahi sana dokunmama asla izin vermeyeceksin."

 

Sabahlığın tuttuğum kollarını, hâlâ çekiştirmeye devam ediyordu. Şu an ellerine bile dokunamamak, cezaların en büyüğüydü bana ama akıllanmam için bu şarttı. Ellerimin arasında bilekleri o kadar narin ve küçük kalıyor ki ona zarar verdiğimi bile fark edemiyordum. Bundan sonra öfkeyle gözümü her kapattığımda ondan uzaklaşmam gerektiğini, kendime tekrar tekrar hatırlatıyordum.

 

"Demir bunlar için erken, hem de çok erken."

 

"Alt tarafı üstüm çıplak hayatım, denize gittiğinde de erkekleri böyle görmüyor musun?"

 

İşaret parmağını yanağına götürüp, vurmaya başlarken düşündüğü çok net görünüyordu.

 

"Aslında doğru söylüyorsun ama ben, onlara da bakmıyorum ki Demir, bakışlarımı kaçırıp gözlerimi haramdan koruyorum. Gerçi biz, denize gittiğimiz zaman kimsenin ulaşamadığı özel koylara gidiyoruz ve böylece hiçbir problem de yaşamıyoruz. Zaten yabancı bir erkeği öyle görmek, benim midemi bile bulandırıyor. Evet ya cidden yabancı bir erkeği o şekilde görmek neden arkadaşlarımın değil de sadece benim midemin bulanmasına sebep oluyor acaba?"

 

Aramızdaki bu fark beni korkuttuğu kadar onu gözümde çok daha ulaşılmaz bir yere çıkarıyordu ve bu, Beyza'nın öğrettiği gibi şükrümü sunmama neden oluyordu.

 

Allah'ım Beyza'yı bana nasip ettiğin için sana sonsuz şükürlerimi sunuyorum ve ilk gün ettiğim duamı bıkmadan yineliyorum. Ne olur Beyza da benim, onu çok sevdiğim kadar, beni çok sevsin. Senden sadece onu istiyorum; çünkü onunla beraber tüm güzelliklerin geleceğini de biliyorum.

 

Bakışlarım tekrar Beyza'nın sevecen yüzünde dolaşırken kalbimdeki bu yoğun duygu göğsümden taşacakmış gibi hissediyordum ve bu hal sözlerime yansıyordu.

 

"Hemen gözünü aç Beyza, yoksa kendimi tutamayacağım. Senin bu hallerini gördükçe daha fazla sana akıyorum ve buna direnmek benim gibi bir adam için gittikçe zorlaşıyor."

 

Sesi içine kaçarak konuşuyordu.

 

"Vücudunu teşhir etme meraklısısın Demir! Hayır senin üstünü görsem ne olacak? Bana fayda mı sağlayacak, belki göz zevkimi bozuyor olamaz mı?"

 

Yine burnunun dikine konuşuyor, teslim olmamak için direniyordu ama ona dediğimi yaptırmanın yolunu çok iyi biliyordum.

 

"Tamam hayatım, seni uyardığım halde o taraflı olmadın. Sakın gözlerini açma, sana yapacaklarımı görmemen benim için kolaylık olur."

 

Yatakta oturur pozisyona gelip, gözlerini açarken işaret parmağını durmam için gösteriyordu.

 

"Sakın bana dokunayım deme Demir. Sen bugün bileğin iyileşene kadar, sana asla dokunmayacağım demedin mi?"

 

"Hay söyleyen dilimi eşek arıları soksaydı da söylemeseydim!"

 

Yine bana kıyamadığı çırpınışlarından belli oluyordu. Bacaklarını altına doğru toplarken, dizlerinin üzerine kalktı ve elini korkuyla sallamaya başladı.

 

"Hayır hayır, sakın öyle söyleme! İnsanın canı ne kadar çok yanıyor haberin var mı?"

 

"Ya sen niye böyle tatlısın? Mümkünmüş gibi sana her sözünde daha fazla kapılıyorum... Bana bir an önce alış Beyza, sana yalvarıyorum bileğin iyileştiğinde bazı şeyleri artık aşmış olalım. Ben karımı istiyorum."

 

Gözlerini, gözlerime sabitlediğinde yine kızdığını anlamam çok kolay oluyordu; çünkü o, daha fazla korkusuz oluyor, üstüne üstlük burnunun dikine konuşuyordu.

 

"Sana da karına da artık başlayacağım Demir. Aç gözünü dedin açtık, şimdi de karımı istiyorum diyorsun. Cidden böyle söylediğin zaman benden ne dememi bekliyorsun çok merak ediyorum."

 

"Gel al desen fena olmaz."

 

Beklemediği cümleme karşılık olarak "Arsız." dese de sesi utandığını gösteren tarzda kısık çıkmıştı. Yanına biraz daha yaklaşıp, elimi hayali olarak yanaklarında gezdirdim. O esnada yanakları tatlı bir tona bürünürken, gözlerini gözlerimden kaçırıp göğsüme doğru indirdi ve hemen ardından da söylendi.

 

"Ama böyle olmaz, lütfen biraz daha dibime gir Demir. Anladığım kadarıyla kaslarını gözüme sokup, iltifat duymak istiyorsun."

 

Çapkın gülüşümü takınıp, göz kırparken "Demek kaslarımın farkına vardın karıcığım. Utanıyorsun ama sonrasında kolay kavrıyorsun, bu beni evliliğimize karşı umutlandırıyor." diye imalı bir şekilde konuştum.

 

"Yapma Demir, kör değilim ya. Gömleğinin düğmelerini neden o kadar çok açık bıraktığını anlamayacak kadar aptal mıyım sanıyorsun? Bunlara düşen kızlar var mı gerçekten, yoksa bir tek bana mı komik geliyor?"

 

Gözlerini korkusuz şekilde gözlerime dikmiş, benden cevap bekliyordu. Şimdi var desem kavga çıkacak, bir tek sana komik geliyor desem yine kavga çıkacaktı. İşin ciddi bir boyuta geçtiğini anladığım an yerimden kalktım. Tişörtümü üzerime geçirip, uzaklaşmam gerektiği korkusuz şekilde baktığı gözlerinden belli oluyordu, yoksa iş kavgaya doğru yol alıyordu.

 

"Cevap ver bana, cevap!"

 

Sesi yüksek perdeden çıktığına göre, çokta iyi şeyler olmayacaktı. Hemen ikili koltuğu yatağın yanına yanaştırdım ve yastığımı alıp yattım. Benim gibi uzun adamın bu koltuğa nasıl yatarsa yatsın sığması imkansızdı. Yataktan kalkıp, yanıma geldiğinde gözlerini ayırmadan bakmaya başladı. Benden o cevabı almadan geri adım atmayacağı çok net görünüyordu ama o, çatılan kaşlarının tatlı kavisiyle mümkünmüş gibi daha fazla ona çekilmemi sağlıyordu. Biraz daha bakışlarına karşılık versem, verdiğim sözlerimi hatırlayamayacak kadar aklımın bulanacağı ortadaydı. Farkına vardığım gerçekle gözlerimi kapatıp, kolumu alnıma koydum.

 

"Demir eğer cevap verirsen, yatakta yatmana izin vereceğim."

 

Yumuşak sesiyle söylediği cümleye karşılık, heyecanla gözlerimi açarak yerimden doğruldum. Sonuçta sadece benim, ona dokunmam yasaktı, o istediği gibi bana dokunmaya devam edebilirdi. Şimdi cümlelerimi özenle seçip, onu kızdırmamam ve yataktaki yerimi almam gerekiyordu. Ne de olsa ondan sonraki kısım çok kolaydı. Birkaç kez onu çok özlediğim zamanlarda yaptığım gibi araya koyduğu yastıkları onun tarafına atıp, sabaha kadar onu sıcaklığımla kuşatabilirdim.

 

"Hayatım şimdi doğruyu söylemek gerekirse karakter meselesi, bazı kızlar bu tarz görüntüye düşer, bazı kızlarda komik bulur. Yani bu kişiden kişiye değişir."

 

Bu cümleden de kavga çıkaramayacağına göre, yatağa doğru ilerledim ama söylediği cümle ile öylece yerimde kaldım.

 

"Yani sen bazı kızların, düşme ihtimali olduğu için şansını mı deniyordun? "

 

Laf cambazıydı. Benim onunla baş edebilme olasılığım sıfırdı. Sadece susup, gözlerinin içine baktım. Kendini ikili koltuğa atarken, burnunun dikine konuşmasından sinirlendiği çok net belli oluyordu.

 

"Şimdi ben uyuyacağım Demir. Hemen kalkıyorsun imanın ve islamın şartlarına çalışıyorsun. Yarın sabah namazından sonra tek bir yerde hatan olursa, bugüne kadar açık bıraktığın o düğmeleri sana yediririm."

 

Kısa süreli gözlerini kapatıp, derin nefes alarak sakinleşmeye çalıştı fakat başarılı olamadığı konuşmalarından belli oluyordu.

 

"Kelime-i şehadeti de bilmiyorsan ezberle. Sıkıyorsa tam da şu an bilmiyorum de. Kafanı kadınları nasıl tavlarım diye çalıştıracağına, kulluk görevlerin için çalıştırsaydın da şu an ben de bu kadar sinirli olmasaydım!"

 

Gözlerinin ateşi beni fazlasıyla yakmaya başlamıştı. Ufacık haliyle benim gibi adama bile korkusuzca kafa tutuyordu. Sinirle örtüyü üzerine çekerken, ayaklarıyla resmen örtüyü dövüp, üstüne birde bağırıyordu. Bu kadar öfkelendiğine göre kesinlikle kalbindeki yerim büyüyor demekti. Öfkesini dindirmek için sessizce konuşuyordum ama kalbindeki yerim hızla büyüdükten sonra bu uğurda kapılacağı tüm öfkeye bile razı geliyordum.

 

"Hayatım ben orada yatarım. Hadi sen gel, rahat rahat yatağımızda uyu."

 

Gözlerini öfkeyle açtı ama bakışları üzerimde dolaştıkça öfkeli ifadesi yerini sevecen bir ifadeye bıraktı. Beyza'nın her şeyini çok seviyordum ama en çokta bana kıyamadığını gösteren bu haline ve bu halinin sesine yansıyan tınısına bayılıyordum.

 

"İki büklüm olduğun halde bile koltuğa sığmıyordun Demir. Senin o halini gördükten sonra gönlüm burada uyumana nasıl el versin. Hem için rahat olsun, Zeynep'in beşiğinde bile uyuyorum ben, yani buraya rahatça kıvrılırım merak etme."

 

Nikah sabahı Zeynep'in beşiğinde ikisinin tatlı hallerini görünce gözlerimi alamamış, hemen fotoğraf çekmiştim. O günden sonra telefonumun ekran fotoğrafı onların sevimli halleri olmuştu. Sevdiğim kadının çikolata karamel saçları, yeğeninin saçlarıyla karışmış, birbirlerine değdirdikleri burunlarıyla masum halde uyuyorlardı.

 

Beyza çoktan uykuya dalmıştı. Telefonumu elime alıp tekrar ekran fotoğrafına bakınca yine o hallerine içim gitti. İlerde benim çocuklarımla fotoğraflarını çekeceğim günler elbette gelecekti.

 

 

❤️⌛❤️

 

Sabah namazına bir saat kala kalkıp, mutfağa indim. Gerçi nasıl kalkıp, buraya sürünerek indiğimi de hatırlamıyordum. Uyku bir tek bana mı bu kadar tatlı geliyordu, yoksa herkese mi? Esnemekten dolayı gözümden akan yaşı sildim ve mutfağın ışığını açtım. Çay suyunu üstüne koyarken, özenle sol elimi kullanmaya çalışıyordum. Mutfak dolaplarını çokça karıştırdıktan sonra, kek için gerekli malzemeleri çıkardım ve zorlansam da tek elimle yapmayı başardım. Keki fırına attıktan sonra abdest almak için odama çıktım.

 

Abdest alıp banyodan çıktıktan sonra, Demir'in yanına oturup, onu kaldırmak için seslendim.

 

"Demir."

 

Yüzünü bana doğru çevirip, uykusuna devam etti. Keskin yüz hatlarına kirli sakalları çok yakışıyordu. Sol elimi yanağına doğru götürüp, tekrar seslendim.

 

"Demir..."

 

Gözlerini aralayıp, bana baktı. Hafif tebessüm ettikten sonra yüzündeki sol elimi hızla geriye doğru çekerek beni kendine hapsettiğinde beklemediğim hareketi nefesi içime tutmama neden oldu. Burnunu dudaklarıma sürterek, burnuma doğru geldiği zaman yüzlerimiz birbirine çok yakındı ve ben utançtan ölmek üzereydim.

 

"Sadece rüyalarımda değil, gerçekte de sana dokunmak istiyorum."

 

Bu adam sürekli benimle ilgili rüyalar görmek zorunda mıydı? Hele gördüğü rüyalarla ilgili bana yaptığı imaları hatırladıkça rüyalarındaki Beyza'yı bile oradan kurtarasım geliyordu.

 

Bir an önce kendini toparlayıp ondan uzaklaşmazsan bırak rüyalarındaki Beyza'yı kurtarmayı, sen bile gümbürtüye gideceksin.

 

İç sesim iyice korkmama neden olurken, yüzüme çarpan nefesi beni yakıyordu ve böylece daha fazla geriliyordum. Kollarından ayrılmak için sol elimden destek alsamda onun gücüne, gücümü asla yettiremiyordum.

 

"Demir bana söz vermiştin."

 

"Yeter artık, bari rüyalarımda rahat dur kadın."

 

Allah'ım o, şu an rüya gördüğünü sanıyordu ve ben, yaptığı imaları hatırladıkça daha fazla geriliyordum.

 

"Demir ne rüyası bırak."

 

Gözlerini açıp, şaşkınlıkla yerinden doğrulmaya çalışınca kafamı ne kadar geriye atmaya çalışsam da başaramadım. Yüzü, yüzüme değdiğinde kalbim hızla çarpmaya başladı. Sanırım şu an kalp krizi geçirmem olası bir ihtimaldi; çünkü kalbimin bu kadar hızlı atıp, ciğerlerimin yanmasının başka bir nedeni olamazdı.

 

Doğrulduğu zaman ellerini yanaklarıma getirip, kavraması yetmiyormuş gibi bir de titreyen nefesiyle yüzüme doğru konuşması ciğerlerimdeki ağrıyı arttırıyordu.

 

"Bende nelere yol açtığını bilmiyorsun?"

 

Yüzünü biraz geriye çekip gözlerime baktı ama çok geçmeden bakışları dudaklarıma doğru kaydı.

 

"Sana verilmiş sözüm var diye direniyorum karıcığım fakat beklemeye pek te sabrım kaldığı söylenemez. "

 

Yanaklarımdaki sıcaklık yetmiyormuş gibi birde Demir'in ellerinin sıcaklığı beni yakıyordu. Söylediği cümlelerin vücudumda bıraktığı etki ise kesinlikle kalp krizi geçirme olasılığımın daha fazla arttığını gösteriyordu.

 

Dudağı hafif yukarı kıvrılırken "Nefes al karıcığım." diye fısıldadı.

 

Duyduğum cümle ile ciğerlerimin neden yandığını ancak anlamış, derin bir nefes alarak rahatlamalarını sağlamıştım.

 

Ay inanmıyorum Beyza, sırf bu temastan dolayı nefes almayı bile unuttuysan gelecekte bu adamın sana yaşatacağı tecrübelerde kalp krizi geçirip ölürsün herhalde.

 

Ayarsız iç sesim iyice korkmama neden olduğunda bir an önce yanından kaçmam gerektiğinin daha çok farkına varıyordum ama Demir, yüzümdeki ellerini oradan çekmemekte ısrar ediyordu.

 

"Demir artık bırak. "

 

"Zaten bıraktım karıcığım, bırakmamış olsaydım ikimizde konuşamazdık."

 

"Demir sen neden bu kadar arsızsın?"

 

Gülmemek için dudaklarını sıksa da ona çok yakışan gülüşüyle konuşmaya başladı.

 

"Seninle işim var karıcığım, kendimi tutmuş halime bile arsızlık diyorsun, demek ki sana istediğim gibi-"

 

"Demir, sakın o cümleni tamamlama, kesinlikle duymak istemiyorum."

 

Sağ bileğimi yukarıya kaldırarak "İyi ki de sözünde duruyorsun Demir." deyince kaşlarını şaşkınlıkla kaldırıp, ellerini yanaklarımdan çekti.

 

"Birde o vardı değil mi? Seni bir an önce iyileştirmemiz gerekiyor. 3 günde sana dokunamamak, sarılıp öpememek beni çıldırtmışken, ilerleyen zamanlardaki halimi düşünemiyorum. Bendeki şansa bak, saydıklarım bana yetmezken şimdi onlara bile hasret kaldım."

 

Yüzünü alan özlem dolu ifadenin önüne geçmek için yataktan kalkıp kendimi banyoya attım.

 

"Böyle yapmaya devam et, yakında aynı odada bile kalmayacağız."

 

Banyonun kapısını tutarak söylediğim cümleye ciddi bir ses tonu katmaya çalışmıştım ama Demir'in cümlem karşısındaki tavrı neredeyse gülmeme neden olacaktı. Hızla kendini yataktan atıp, yanıma doğru koşturmaya başladı. Onun telaşlı haline daha fazla dayanamayıp kahkaha atacağımı anladığım an, banyonun kapısını kilitledim fakat mızmızlanarak söylediği cümleye daha fazla dayanamadım.

 

"Asla öyle bir şey olmayacak, karımdan ayrı yattığım yetiyor zaten."

 

 

💙⌛💙

 

Beyza'nın sorduğu tüm sorulara cevap vermiş, onun mutlulukla şaşırmasına şahit olmuştum. Verdiğim her cevapta ise konuyu detaylı bir şekilde bana anlatarak, tüm soru işaretlerimin açıklamasını yapıp, aklıma takılan yerlerde beni aydınlatmıştı. O ses tonunu öyle mükemmel ayarlıyordu ki kimi yerde sesi yumuşak ve tatlı çıkarken, kimi yerde de dikkatimin ona kaydığını anladığı için tavizsiz bir sese dönüşüyordu.

 

Elindeki kalemi parmaklarında döndürürken, tebessümle sorusunu soruyordu.

 

"Anlamadığın veya bir daha anlatmamı istediğin bir yer var mı Demir? Lütfen çekinmeden söyle, ben bıkmadan tekrar tekrar anlatırım."

 

Sandalyemi ona doğru yanaştırıp, konuştuğum zaman ders boyunca ona asılmama, kur yapmama izin vermeyen minik karımın gözlerinin güzel kahvelerine baktım.

 

"Hayır yok karıcığım."

 

"Şimdi bu anladıklarını harekete dökme vakti. Önce sana yetecek kadar dua ve sûre öğreteceğim ama ben, Türkçeden öğrenmeni istemiyorum. Evimize gittiğimizde Kur'an-ı Kerim derslerine başlarız olur mu?"

 

Oysa ben, sadece onunla olmak istiyordum. Şu an geldiğim nokta beni ona yakınlaştırdığı gibi Allah'a ve gerçekliğe de yakınlaştırıyordu. Bunlarla yüreğimin arındığını hissediyor, daha huzurlu oluyordum.

 

"Deneyelim bakalım."

 

Heyecanla yerinden kalkıp, boynuma sarıldı. İçime dolan kokusu sakinleştiricim gibiydi. Ciğerlerime kokusunu çekerken, kendini geriye çekip mutfağa doğru gitti. Elinde bir tabak kekle gelip yanıma oturdu.

 

"Baakk, senin için ne yaptım?"

 

Şaşırarak "Sen mi yaptın?" diye sordum.

 

"Evet inanmayacaksın ama bunun için uykumdan çaldım. Ben ve sabah uykusu düşkünlüğümü düşünürsek iyi iş çıkardığımı rahatlıkla söyleyebilirim."

 

Duyduklarım karşısındaki sevincimi ona sarılarak göstermek istesem de sadece yerim de öylece kalakaldım. Onun benim için yaptığı bir şeyi ilk defa yiyecektim. Daha önce Ayaz'a yaptığı kurabiye aklıma geldiğinde biraz kasılsam da o, benim kadınımdı ve şu an benim için yapıyordu.

 

Kekten yemeye başladığımda, el lezzetinin harika olduğunu anladım.

 

"Harika olmuş karıcığım. Benim için yaptığını bilmek, harika bir duygu."

 

Göz kapakları ağırlaşmaya başlamış, sesi ise derinleşmişti.

 

"Afiyet olsun. Sen derslerine çalış, ben hep yaparım."

 

Sandalyeden kalkıp, koltuğa doğru ilerledi ve yan oturup başını koltuğa dayadı. Bende kek tabağını alıp, yanına gittim.

 

"Uykun mu geldi? "

 

"Hem de çok. "

 

Dizlerini göğsüne çekerek kolları ile dizlerini sardı. Onun bu halleri zor yutkunmama sebep oluyordu. Bana doğru bakıp, bir şey söyleyecek gibi oldu ama sonra susarak tekrar başını koltuğa yasladı.

 

"Niye sustun Beyza?"

 

"Çünkü seninle kavga etmekten yoruldum Demir. Söylediğimi yanlış anlayıp, üstüne birde bağırarak konuşmandan korkuyorum."

 

Onunla tanıştığımız günden beri sürekli kavga ediyorduk. Aslında kavga konularımız hep aynı oluyordu. Ben onu kıskanıp, sadece bana saklıyordum, o da benimle bu şekilde konuşup, yakın temas kurma diye kendini koruyordu.

 

"Söyle hadi merak ettim."

 

Kafasını yasladığı yerden kaldırıp, gözlerimin içine baktı. Onunla sakin konuşacağımdan emin olmuş olmalı ki konuşmaya başladı fakat söylediği isimle yüzümde nasıl bir ifade görmüşse cümlesini hemen sonlandırdı.

 

"Ayaz..."

 

İtin adını duyunca bile kan beynime sıçrıyordu. Beyza'nın dudaklarından onun isminin döküldüğünü duymak beni sinirlendirmeye yetiyordu.

 

Gözlerimi sinirle kapatıp, dişlerimin arasından konuştum.

 

"Ee ne olmuş?"

 

"Annesi çok hastaydı Demir. İşten de benim yüzümden çıktı. Hem annesini merak ettiğim için gidip görmek istiyorum hem de..."

 

Beyza'nın iyi niyetli olduğunu bilsem de Ayaz'ın benim olana 2 yıldır aşık olduğunu bilmem sinirlenmem için bana yetiyordu.

 

"Hem de ne!"

 

"Kızma ne olur? Ayaz'ın işe ihtiyacı vardır. İşe girip girmediğini bile bilmiyorum. Bir ara arayacak oldum ama onda daha fazla yaraya neden olmamak için aramadım. Birde sesini duyarsam onu özlerim diye korktum."

 

Elimdeki tabağı koltuğa bırakıp, sakinleşmek için derin derin nefesler aldım. O sırada bizim çocuklar yanımıza gelip "Günaydın" deyince Beyza gözünden akan yaşı hızla silerek "Sizede... " diye karşılık verdi.

 

O iti özlediğini, onun için gözyaşı döktüğünü bilmek beni çıldırtmaya yetmişti bile. Derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalıştım ama hayır kesinlikle şu an için bu mümkün görünmüyordu. Vücudumu ele geçiren öfke ile ayağa kalkıp, yüzüne doğru eğildim.

 

"Sen birde onun için gözyaşı mı döküyorsun!"

 

"Demir..." diye fısıldadı. Sesinde çok şey vardı. Bana bağırma, anlamaya çalış diyordu ama öfkem beni kolaylıkla yönetiyordu.

 

Selin "Ne oldu?" diye sordu. O tarafa doğru sinirli sinirli yürürken, bir elimle de boynumu ovalayıp sakinleşmeye çalışıyordum.

 

"Bir şey yok!" diye onlara öfkeyle bağırırken, ona doğru döndüm.

 

"Demek daha fazla özlemekten korkuyorsun öyle mi?"

 

Gözlerine yansıyan hayal kırıklığı o kadar net görünüyordu ki bir kere bile Ayaz'a bakarken yüzüne bu ifadenin yansımadığını çok iyi biliyordum ama bunu bilmek şu an ki ruh halimi daha da olumsuz anlamda etkiliyordu. Hele Beyza'nın onun yanında mutlu olduğu gerçeğini hatırladıkça tenim cayır cayır yanıyordu.

 

Yaşadığı hayal kırıklığıyla baş edememiş olmalı ki yüzünü dizlerinin arasına koydu ve sadece sustu.

 

"Sana soru sordum. Bana cevap ver!"

 

Öfkeyle bir anda bağırmam, korkudan sıçramasına neden oldu.

 

"Bana bağırıp durma."

 

Bana bakması için kolundan tutup, tekrar bağırarak sordum. Ona aşık olmadığını bildiğim halde onu özlemesi bile canımı yakıyordu ve ben, sakin kalmamın daha doğru olduğunu bilsem bile bunu hayata geçiremiyordum.

 

"Onun için nasıl gözyaşı döküp, o iti özlersin!"

 

Kolundaki elimi itip, başını kaldırdı. Öyle bir bakıyordu ki yine benden gidiyordu. Gözlerindeki asilik birkaç dakika önceki yumuşak sesini yok etmişti ve şu an ki sesi beni yakıp kül ediyordu.

 

"Sana, bağırıp durma dedim!"

 

Ayağa kalkıp üzerime gelmeye, sol eliyle göğsümden iterek konuşmaya başladı.

 

"Neden, gözümden akan yaşların tek sebebi sen mi olmak zorundasın? O, benim yakın arkadaşlarımdan bir tanesiydi. Bir anda hayatımdan çıkmasının kolay olduğunu mu sanıyorsun?"

 

"O it 2 yıl boyunca sana aşıktı. Nasıl en yakın arkadaşın olabilir."

 

"Bir daha ona it demeyeceksin! Seni bu konuda birçok kez uyardım, artık kendine gel. Ayaz onun adı, Ayaz!"

 

Sakinleşmeye çalışsam da onu korudukça çıldırıyordum ama bu şekilde onu daha fazla kaybettiğimi şu an çok net görüyordum. Kesinlikle bir anlık öfkem uğruna onu kaybetmeyi göze alamazdım. Tüm duygulardan arınıp sesimi olabildiğince alçaltmaya çalıştım.

 

"Güzel karım beni de anlamaya çalış. İki yıldır sana aşık olduğunu, sana nasıl notlar bıraktığını beraber okuduk. Şimdi sen, onun için gözyaşı döküp, özlediğini söylediğinde ben nasıl tepkisiz kalacağım."

 

Gözlerinden akan yaşı silerken, koltuğun üzerine çöktü. Başını eğip, ellerinin arasına aldığında sesindeki asilik çoktan silinmişti ama kalbindeki hüzün sesine de yansıyordu.

 

"Zaten o yüzden gidip, onu görmüyorum ya Demir. O, benim kaybetmek istemeyeceğim ruh ikizim gibiydi. Onun yanında üzülüp, gözyaşı döktüğümü bir kere bile hatırlamıyorum. Birazcık yüzüm düşecek olsa, her zaman gelir beni güldürürdü." Derin bir nefes alıp konuşmaya devam ettiği zaman yüzleştiği gerçek omuzlarının düşmesine neden oluyordu.

 

"Ama bak, hayatıma girdiğin günden beri sürekli ağlıyorum. Peki neden Demir? Beni çok sevdiğin için mi durmadan gözyaşı dökmeme neden oluyorsun?"

 

Haklıydı. Beyza ne zaman üzülecek olsa, onu güldürmek için elinden geleni yapıyordu. Ama ben, onda göz yaşına, bileğinde morarmaya, ruhunda açılan yaralara neden oluyordum.

 

"Sana çok aşığım, seni kaybedeceğim diye ödüm kopuyor. Öfkeme engel olamıyorum. Bir tek beni özle, bana bak, bana gül istiyorum."

 

Başını kaldırıp, bana doğru baktı. Gözyaşlarını elinin arkasıyla silip, sessizce fısıldadı.

 

"Demir neden yanlış yerden bakıyorsun. Seni anlamaya çalışıyorum ama her defasında tökezleyip duruyorum. Senden önce kimseye aşık olmadığımı biliyorsun. Şu ellerim bile, yabancı bir erkeğin eline dokunmamışken, daha neyi kıskanıyorsun? İnsan kocasından başkasını özleyemez mi? Her özlem içinde aşkı barındırmaz ki bazen anneni babanı özlersin , bazen kardeşini, bazen en yakın dostunu."

 

Tekrar derin bir nefes aldığında yüzü daha hüzünlü bir hal alarak, konuşmasına devam etti.

 

"Hayatıma girdiğin günden beri her şeyi elimden alıyorsun. Buna özgürlüğümde dahil. Sen izin verecek olsan dahi, ben Ayaz'ı ne ararım, ne de karşısına çıkarım; çünkü bilirim ki onun gözünde yaş olup, yeni kabuk bağlamayı beklediği yarasını kanatırım."

 

Gözlerini tekrar gözlerime getirdiği zaman, onun hissettiklerini anlamamı bütün kalbiyle istiyormuş gibi bakıyordu.

 

"Bana duyduğu aşkı artık kenara bırak Demir. Ben, onu yakın arkadaşım iken kaybettim ve lütfen, onu özlememe başka anlamlar yükleme. İnan bana kalbimde ona dair farklı duygu kırıntısı olsaydı ağzımı açıp da bu konuşmayı seninle yapmazdım. Artık kalbimin senin için atmaya başladığını sana söylediğim için beni yanlış anlamaz, söylediklerime farklı anlam yüklemezsin diye düşündüm ama görüyorum ki değişen hiçbir şey yok. Yine onun için endişelenip, durumunu merak etmemi anlamıyor, üstüne bağırıp çağırmaya devam ediyorsun."

 

Ayaz'ın ona duyduğu aşkın acısını yine gidip karımdan çıkarıyordum. Ayaklarının dibine çöküp, gözyaşlarını silmeye çalışınca başını geriye doğru götürüp, ona dokunmama izin vermedi. Selin'in uzattığı peçeteyi alırken, tebessüm etmeye çalıştı ama başarılı olamadan akan gözyaşlarını silmeye başladı.

 

"Gün gelip benim sana aşık olduğum kadar bana aşık olduğunda, her şeyi çok daha iyi anlayacaksın Beyza. Tecrübesizsin, bu konularda gerçekten tecrübesizsin... Aşkı tam anlamıyla tatmadığın için yaşadıklarımı tam olarak anlamıyorsun."

 

Sözlerimden sonra ellerindeki bakışlarını gözlerime sabitledi. O beni anlamak için elinden geleni yapıyordu ama hissettiğimiz duygular kesinlikle eşit değildi.

 

"Ayaz'ı da kafana takma. İşten ayrıldıktan bir hafta sonra yeni işine girdi. Maaşını da benim verdiğim maaşın iki katı olarak ayarlattım ve annesi için özel sağlık sigortası da yaptırdım."

 

Her bir cümlemde gözlerini kaplayan hayal kırıklığı siliniyor ve yerini minnet dolu bir ifadeye bırakıyordu. Gördüğüm bu ifadeyle daha yumuşak şekilde konuşmaya devam ediyordum.

 

"Bir daha onun için gözlerinden yaş akıttığını görmeyeceğim. Anlaştık mı Haniftam?"

 

Gözünden akan son yaşı da bertaraf ederken kafasını olumlu anlamda sallayıp, hemen peşine de tebessüm etti. Onun tatlı görüntüsü yanına oturup, iç çekmeme neden oluyordu ve onu özleyen yanımı daha fazla besliyordu.

 

Hasrettim, onu gördüğüm ilk günden bu yana sürekli ona hasrettim. Üstelik bu birkaç dakika sarılarak geçecek bir hasrette değildi. Ömrüm boyunca kollarımda olsa, yine de dinmeyeceğini bildiğim büyük bir özlem duygusuyla harmanlanıyordum.

 

Yüzünde olan bakışlarım tekrar kahveleriyle buluştuğunda, Beyza'nın bakışları gözlerimden göğsüme doğru kaydı ve hemen peşine de başını göğsüme yaslayıp, sıkıca sarıldı.

 

"Her şey için teşekkür ederim Demir. Onu düşünüp, bunları ayarlaman benim için gerçekten çok kıymetli."

 

Kağan oturduğu yerden "Haniftam dediğini duydum o ne demek?" diye sordu. Beyza kafasını yukarı kaldırıp, bana bakınca gözlerimiz birbiriyle buluştu. İkimizde aynı anda tebessüm etmeye başladık.

 

"Karadeniz bölgesinde yetişen küçük dağ çileği, o da benim karım gibi minik ve nadir bulunuyor."

 

Beyza cümlem karşısında tebessüm etmeye devam etse de bir eliyle göğsüme vurup, tatlı tatlı söylenmeye başlıyordu.

 

"Ben minik değilim Demir, sen çok uzunsun."

 

Çınar kahkaha atarak yerinden kalktığında yanımıza doğru geldi. Bir elindeki telefona, bir de Beyza bakıyordu ve söylediği cümleyle sinirlerimi zıplatıyordu.

 

"Minik halinle gerçekten haniftaya benziyorsun Beyza. Bundan sonra ben de sana hanifta diyeceğim."

 

Beyza, Çınar'dan gözünü ayırıp yüzüme doğru kafasını kaldırdığında, ikimiz aynı anda birbirimize baktık. Şaşkınlıkla ne yapacağıma bakarken, gözlerimi kapayıp dişlerimi sıktım.

 

"O benim karım ve ona bu lakabı bir tek ben söyleyebilirim. Evlendiğin zaman kendi karına söylersin, şimdi yanımızdan uzaklaş Çınar!"

 

Hazır Beyza göğsümdeyken ve onunla hasret giderirken bu anın bozulmasını istemiyordum ama ayağımla tekme savurup, onu uzaklaştırmaya çalışmaktan da geri kalmıyordum. Tabii Çınar yaptığım bu davranış karşısında beni sinir etmekten keyif aldığını gösterir tarzda kahkaha atmaya devam ederken, ardından da keyifle konuşmaya başlıyordu.

 

"Ne kıymetli karın varmış arkadaş, şunu bile kıskanıyorsun. O zaman bende hanifta yenge derim."

 

"Çınar!"

 

Çınar keyifle kendini koltuğa atıp yayıldığı sırada ben, hâlâ sinirden köpürmeye devam ediyordum ama bu hali Kağan'ın sözleri bölüyordu.

 

"Sayılı günlerimiz var. Bugün kahvaltıdan sonra ne yapalım?"

 

Selin, Akın'ın koluna girerken "Nasıl olsa benim yakışıklı kocam yanımda, o yüzden söylediğiniz her şeye uyarım." derken göz kırptı.

 

Çınar da "Bu geceyi sinema gecesi olarak geçirelim de gündüz ne yaparsak yapalım. Size uyarım." dedi.

 

Biraz daha kendi aramızda konuşmaya devam ettikten sonra Akın "Ev sahibi sizsiniz asıl siz ne diyorsunuz?" diye sorunca ben de bakışlarımı göğsüme teslim olmuş şekilde duran güzel karıma çevirdim.

 

"Hayatım, sen ne diyorsun?"

 

Kağan yerinden kalkıp, yanımıza doğru gelirken "Uyudu mu o?" diye sordu. Biraz daha kafamı eğip ona baktığım zaman gözlerinin kapalı olduğunu gördüm. Sabah erken kalktığı için zaten uykusu vardı, bir de ağlayınca yine dayanamamış sıcaklığımla beraber uyumuştu.

 

"Dün gece zaten geç yatmıştık. Bugünde benim için sabah namazından önce kalkıp iyice uykusuz kaldı. Üstüne de kavga edip, ağladığı için uykuya dalmış... Biraz uyusun, bende fırsattan istifade bol bol kokusunu içime çekip, ona sarılmaya devam edeyim."

 

Sakinleştiricim olan kokusu burnuma dolarken, bir yandan da göğsümdeki elini tutuyordum. Selin sessiz bir şekilde "Niye kavga ettiniz Demir? Anlamadan kıza çok bağırdın. Akın, bana bu kadar bağıracak olsa, herhalde korkudan bayılırdım ama görüyorum ki Beyza seninle gayet iyi bir şekilde baş ediyor." diye sordu.

 

"Ayaz'ın ona ne kadar aşık olduğunu, onun etrafında nasıl pervane olduğunu, Beyza'nın ise onun yanında nasıl mutlulukla güldüğünü bilmiyorsun. Hani dedi ya 'ruh ikizim gibiydi' diye, gerçekten de öyleydiler. Ben, bir görüşte Ayaz'ın, Beyza'ya duyduğu aşkı anladığımda daha da hırçın bir adam haline döndüm. Siz gelmeden önce de Beyza, Ayaz'ın annesini ve işe girip girmediğini merak ettiğini söyledi. Birde onu özlediğini söyleyince kendimi tutamadım."

 

Selin yanıma gelip, Beyza'ya merhametle baktı.

 

"Demir, önemli olan senin karının, ona karşı ne hissettiği. Yakın arkadaşını bir anda kaybetmiş olduğu için üzgün olması kadar normal bir şey yok. Hem Beyza'nın neler söylediğini duydum. Kızın elini bile ilk tutan senmişsin, o halde bile kıskanıp bağırıyorsun. Peki Beyza ne yapsın? Dün eski sevgilinin bu eve geldiğini kendi gözleriyle gördü ve geçmişinin nasıl hareketli olduğunu en iyi biz biliyoruz. Her tanıştığın kızla-"

 

Selin cümlesini yarıda kesip, Beyza'nın uyuyan yüzüne baktı ve tekrar bakışlarını bana çevirerek konuşmasına devam etti.

 

"Neyse karının yanında beni konuşturma. Bir daha da boş yere kıza bağırma, biraz ne demeye çalıştığını anla. Tamam sen aşıksın bunu görüyoruz ama bu büyük aşkın ağırlığını çekiyorsan sen çek, bunun acısını kızdan çıkarma."

 

"Söylediğin her şeyin farkındayım ama yine de öfkeme sahip olamıyorum Selin. Onu kaybetme korkusunu bir türlü üzerimden atamıyorum. Çok asi, çok gururlu, onu zapt etmek gerçekten çok zor."

 

Söylediğim cümleden sonra Kağan, gülerek araya girdi.

 

"Asi olduğunu görüyoruz oğlum. Üzerine gelip, göğsüne vurmasından belli oluyor. Ufacık ama gözleriyle adamı öldürüyor. Yalnız Demir, sana bir günlük analizimi söylemekte fayda görüyorum. Yapacağın küçücük bir yanlışta seni asla affetmez. Ona göre ayağını denk al."

 

"Farkındayım Kağan, açık açık söyledi zaten. Yanlış yapmam için, gözümün ondan başka birini görmesi gerekiyor. Onu gördüğüm ilk günden beri ben, ona sadığım."

 

İlk defa yaşadığım aşk, beni bambaşka bir adama çevirmişti ve sanki dünya üzerindeki tüm kadınlar silinmiş gibiydi. Sadece Beyza vardı. Sadece o, onun beni kendine çeken güzel kahverengi gözleri, eşsiz gülüşü, müptela olduğum kokusu ve sayamadığım bir dünya güzel huyu vardı. Onu öyle çok seviyordum ki kalbimden onu çıkaracak olsam, o gün ölecek gibi hissediyordum.

 

 

 

💙⌛💙

 

Basketbol oynamak için hepimiz sahaya girerken, son kez Beyza'ya sorumu tekrarlıyordum.

 

"Hayatım ben oynamasam da olur, yanında durmamı ister misin?"

 

Ahşap sandalyeye sırtını yaslayıp oturdu. Çantasından çıkardığı kitabı göstererek "Sen, keyfine bak Demir. Arkadaşların kısa süreliğine buradalar, o yüzden her dakikanın tadını çıkarmaya bak. Zaten kitaba gömüldüğüm zaman ortamdan koptuğumu biliyorsun." dedi.

 

Güzel yüz hatlarına bakmaya devam ederken "Bilmez miyim?" diye karşılık verdiğimde ikimizde birbirimize tebessüm ettik. Yanından ayrılmak istemesem de bizimkilerin zoruyla basketbol sahasına girdik ve oynamaya başladık. Eski günlerdeki gibi top 4 adamın elindeyken sertçe birbirimize giriyor, Selin'in eline geçtiğinde ise çok daha kibar davranıp, sayı atmasına müsaade ediyorduk.

 

Ara ara Beyza'yı kontrol ettiğimde kimi zaman kahkahayla güldüğünü, kimi zaman da ciddi bir şekilde okumasına devam ettiğini görüyordum.

 

"Korkma kaçırmadılar karını, hâlâ orada merak etme."

 

Akın'ın sesiyle kafamı ona doğru çevirdim. Alaylı yüz hatları bu halimden dolayı eğlendiğinin en büyük kanıtı gibiydi.

 

"Abartma oğlum, tek başına sıkılıyor mu diye baktım."

 

Selin gülümseyerek Akın'a sarıldıktan sonra Beyza'ya doğru baktı.

 

"Hiç sıkılmışa benzemiyor, baksana nasıl tatlı tatlı kıkırdıyor."

 

Çınar elini sakallarında gezdirirken "Bizden çok farklı, çok masum Demir. Neden bu kadar çok aşık olduğunu, onu tanıdıkça anlıyorum ama onda tam olarak açıklayamadığım bir şey daha var." dedi. Beyza'daki bakışlarımı Çınar'a çevirip, mimiklerimle ne var diye sordum.

 

"Nasıl ifade edeceğimi bilmiyorum Demir, sadece tuhaf bir şekilde insanı kendine çeken bir yanı olduğunu görüyorum."

 

İşte benim en büyük sınavlarımdan bir tanesi de tam olarak buydu. Onun dış güzelliğinin yanı sıra ışıldayan ve insanı kendine çeken bir yanı daha vardı. Birlikte bir ortama girdiğimiz zaman bakışların, onun üzerine kaydığını rahatlıkla görebiliyordum ama Beyza, hiçbirinin farkında olmuyordu ve genelde kendine özgü kurduğu dünyada gözü kimseyi görmüyordu.

 

Yine farkına vardığım gerçekle onu göğsümde sadece kendime saklamak isterken, bu seferde Kağan konuşmaya başlıyordu.

 

"Ailesinin zengin olmasına rağmen, çalışanlara davranış şekli de çok farklı. Bileği rahatsız olsa da mutfağa bir iki parça bir şey taşıyıp, onlara yardım ediyor. İlk defa böyle bir şey görüyorum. Yemek yediğimiz ilk gün hiçbirimiz sofra için bir şey söyleme gereğinde bile bulunmamışken, o sofraya oturur oturmaz önce teşekkür etti ve ardından da onlarla tanışıp Beyza diye hitap etmelerini istedi. Sanırım o, kendini herkesle eşit görüyor."

 

Beşimiz durmuş Beyza'yı izleyip onun hakkında konuşuyorduk. Gözlerimin içi gülerken "Biraz daha vakit geçirecek olsanız, daha bir çok şeye şaşırdığınızı görürsünüz. Eve gelir gelmez bizimkilerin kalbinde taht kurdu. Hatta yemek masasında baş köşeden beni kaldırdı biliyor musunuz?" dedim.

 

"Şaka yapıyorsun!"

 

Hepsi şaşırmış şekilde tepki verdiklerinde yüksek çıkan seslerine hak veriyordum; çünkü beni de karakterimi de çok iyi biliyorlardı.

 

"Masanın diğer baş köşesine Beyza'nın oturması için babaannemi yerinden kaldırınca kabul etmedi. 'Babaannen olmasa bile orası annenin hakkı, ben senin yerinde olsam annen ve babaanneni baş köşeye oturturum. Bunların hiç birisi aile mutluluğundan önemli değil ki Demir, kime neyi ispatlamaya çalışıyorsun?' diye sorduğunda çok tuhaf hissettim. Oysa masanın baş köşesine oturduğum her saniye zaten diğerlerine gözdağı vererek, söz sahibinin sadece ben olduğunu hatırlatıyordum."

 

Cümlemi bitirdiğim esnada, uzaktan bir adam Beyza'nın videosunu çekip, gülümsemeye başladı. Adam biraz daha yaklaşınca "Beyaz Çikolatam!" diye seslendi. Beyza ise söylenen hitabı duyduğunda, başını hızla kitaptan kaldırdı ve gördüğü kişi karşısında heyecanla çığlık atıp, adama doğru koşmaya başladı.

 

Ellerim yumruk halini alırken, hepsi dönüp bana baktı. Şahit olduğum her detay daha fazla dişlerimi sıkmama neden oluyordu ve Beyza sürekli buna yeni nedenler ekliyordu.

 

Beyza, heyecanla adamın kollarına atladığında adam, onu daha fazla mutlu etmek istiyor olmalı ki belinden tutup, Beyza'yı döndürmeye başladı ve Beyza mutlu olduğunu adamın gözlerine bakarak heyecanla haykırdı.

 

"Mavi Gökyüzüm!.."

 

...........................................................................

 

Beyza'nın Mavi Gökyüzü, Demir'de nelere yol açar?

 

Tahmin edemediniz değil mi? Ldnsjsjsjshs

 

Hikayeyle ilgili söylemek istediğiniz bir şey var mı?

 

Hepiniz Allah'a emanet olunuz, sevgili okurcanlar...

 

Loading...
0%