Yeni Üyelik
36.
Bölüm

36🍓 "İLK ÖPÜCÜK"

@hanifta_hanim

 

"Derin bir nefes al; çünkü çok ihtiyacın olacak."

Duyduğum cümleyi daha algılayamadan, yüzümü iki eliyle kavradı ve beni kendi ateşinde yakmaya başladı. Demir'in hızlı kalp atışlarına kalbim eşlik ederken aynı ritmi yakalıyor, birbirlerine uyum sağlıyorlardı.

Demir'in ara ara "Nefes al." komutlarıyla nefes almayı zor da olsa hatırlayıp kısa süreli de olsa ciğerlerimi rahatlatıyordum. Zayıf düşmüş vücudum, kalbimin bu temposunu daha fazla kaldıramayacak ve ben, utancımdan bayılacaktım.

 

Dudaklarımı savaş vererek, ondan ayırdığımda "Acıdı." diye fısıldadım. Derin nefesler eşliğinde alnını alnıma dayadı. Yanaklarımdaki parmakları yüzümü okşamaya devam ederken cümlelerini fısıldadı.

"Seni çok seviyorum... Beni çok bekletiyorsun ama her şeye fazlasıyla değiyor."

Kalbimin atış hızı daha düşmeden tekrar öpmeye başladığında başını geriye kaldırdı ve dudaklarıma baktı.

"Sanırım seni kanattım."

Baş parmağını dudağımda gezdirip, kontrol etti. Şu an nasıl davranacağımı bile bilemeyecek kadar konudan uzaktım. Normal evli çiftlerin ilk öpücüklerinde nasıl davrandığını bilmiyordum ama şu an ben, yüzümü gizleyip görünmemeyi diliyordum.

"Gözlerime bak."

Ben ne kadar utanıyorsam o, tam tersi çok rahattı. Ellerimi yüzüme götürüp, onun yoğun bakışlarının hedefinde olan yüzümü kapattım. Yönümü kapıya doğru çevirdiğimde istediğim tek şey, bu yoğun duyguyla baş edebilmeyi dilemekti ama Demir, baş edemediğim duygularla onun gözlerine bakmamı istiyor, bunu sözleriyle de hareketleriyle de belli etmeye devam ediyordu. Sağ elini bel boşluğumdan geçirip kolaylıkla beni kendine doğru çekerken hiç zorlanmıyor ve böylece aramızdaki güç farkını daha fazla gözler önüne seriyordu. Çok geçmeden bel boşluğumdaki eli, yanaklarımı kavradığında derin bir iç çekişle beraber ciğerlerine nefesini hapsedip, ardından cümlesini tekrar etti.

"O güzel kahvelerini görmeye ihtiyacım var."

Sesi yumuşacık çıkıyor, sanki kahvelerim olmadan bir hayat süremezmiş gibi hissettiriyordu ama her ne kadar gözlerine bakmayı istesem de derin bakan kahveleriyle buluşmaya cesaretim yoktu; çünkü önceden tatmadığım bu duyguyla baş edemeyip, onun göğsünde çocuk gibi ağlamaktan çok korkuyordum.

Ellerini çeneme götürüp başımı kaldırırken "Şu an utandığını biliyorum ama ben, senin kocanım. Harelerini bile ezberlediğim kahvelerine ihtiyacım var." dedi.

Gözlerim, gözlerine değdiğinde düşmekten korktuğum dipsiz kuyu gözlerine, öylece düşüverdim. İlk defa düştüğüm bir yer canımı acıtmamış, ellerimi, dizlerimi yaralamak yerine, kalbimdeki yerini büyütmüştü. Aşık mıydım? Bilmiyorum ama bu kalp atışlarının, aşka gebe olduğunu çok net bir şekilde anlayabiliyordum.

"Sana aşığım Haniftam. Seni böylesi yaşamışken, bileğin iyileşene kadar sana dokunamayıp, göğsüme saramayacak olmak kesinlikle bana büyük bir sınav olacak."

Sanki yanaklarım yeteri kadar yanmıyormuş gibi söylediği cümlelerle daha fazla yanmasını sağladı. Bu adamın utanıp, susmayacağı ortadaydı ve ben, daha fazlasını duymaya da yaşamaya da hazır değildim. Acıyan dudaklarımla gözlerimi devirip, "İyi ki de dokunamıyorsun Demir ama ben, bunun altında kalmam ve artık bana dokunmaman konusunda elimden geleni yaparım..." dedim.

Önüme dönüp, arabanın üst aynasından yüzüme baktım. Acıyan dudaklarımın nedeni gözle görülüyordu. Şimdi ben, bu dudaklarla nasıl eve gidip, birde insanların içine çıkacaktım? Aynadaki yansımamdan gözlerimi alıp, Demir'e doğru kaşlarımı çatarak baktığımda sırıtarak "Biraz abartmış olabilirim... Tamam tamam çok abartmış olabilirim ama çok lezzetliydiler." deyince sinirle utanç karışımı ufak bir çığlık attım.

💙⏳💙

Eve vardığımızda Beyza kapının önünde derin nefesler alıyor, kızaran yanaklarındaki pembelik hâlâ etkisini gösteriyordu.

"Sakin olur musun? Artık çok belli olmuyor."

Dudağımın kenarındaki gülümsemeyi silmeden söylediğim cümle, çokta hoşuna gitmiş gibi görünmüyordu. Kaşlarını kaldırıp, dudaklarını sıktığında sinirden söyleneceği anlaşılıyordu. Gerçi sinirlenmekte çok haklıydı.

"Demir dalga mı geçiyorsun? Arabadan inmeden önce ne halde olduklarını gördüm. Ben insanların yanında nasıl böyle duracağım? Hadi durdum diyelim dudaklarımın bu hali kimsenin dikkatini çekmeyecek mi? Peki çektiğinde ise neden bu hale geldiğini anlamayacaklar mı?"

Gözlerimi dudaklarından bir türlü alamıyordum. Bakmamak için çok fazla direniyordum ama asla başaramıyordum. Sürekli kahvelerindeki gözlerim dudaklarına kayıp o dakikaları hiç unutturmuyor, beni daha da kendine çekiyordu.

Ona doğru ufak bir adım attığımda bakışlarımı gözlerinin derinliklerine götürdüm.

"Sende neden bu hale geldiğini açıkça söyle güzel karım. Kocam aylardır hayalini kurduğu dudaklarımı öperken kontrolünü kaybetti ve bende bu dakikaların izini bıraktı de."

Beyza'nın yanaklarını kaplayan pembelik artarken "Sen, beni hiç düşünmüyorsun galiba Demir?" diye sordu.

"Seni düşünmeden geçirdiğim bir dakikam bile yok güzel karım. Özellikle kalbinde bana ait bir yer oluştuğunu söylediğin zaman da sözlerin de sürekli burada."

Beyza'nın gözlerimdeki bakışları işaret parmağımla gösterdiğim kalbime doğru kaydı. O öyle güzel bakıyordu ki bakışları bile huzur saçıyordu. Kalbimdeki bakışlarını ayak ucuna indirdikten sonra utangaç sesiyle fısıldamaya başladı.

"Çok farklıyız Demir. Ben ne kadar çok utanıyorsam ve saklamak için çabalıyorsam sen, tam tersi şekilde davranıyorsun. Ne benim gibi utanıyor, ne de saklamak için çaba veriyorsun, aksine açık açık söyle bile diyorsun. Hissettiklerimi anlaman mümkün değil mi?"

Öyle sevimli bir sese sahipti ki cümleleriyle birleşen utangaç sesi, onun içini rahatlatmam gerektiğini bana hatırlatıyordu.

"Tamam sen şimdi üzerimi değiştireceğim deyip, direk üst kata çık güzel karım, ben de onlara film açmalarını söylerim. Zaten Çınar, bu akşam sinema keyfi yapmak istediğini söylemişti. Işığı kapattıktan sonra ben, seni çağırınca gelirsin. Yarın erkenden kalkar dudağın için kapatıcı alıp yanına gelirim. Anlaştık mı?"

Başını tamam anlamında salladıktan sonra ellerini yüzüne götürüp, kapadı ve ardından derin bir nefes çekerek zile bastı. Çok geçmeden Kağan kapıyı açıp üstüne de nerede kaldığımızı sordu. Onu geçiştirirken Beyza'nın montunu çıkarıp, önünde durdum ve yüzünü Kağan'ın görüş alanından sakladım. Ona bakarken, utanan haline tebessüm etmemek için fazla direndim; çünkü o, çok ciddi bakıyordu. Ben montları asarken Selin, oturduğu koltuktan kalkıp, bize doğru gelmeye başladı.

Beyza sessizce "Ben üzerimi değiştirip, hemen geliyorum." dedi.

Selin biraz daha yaklaşıp "Senin du-" diye konuşmaya başladığı sırada arkadan sırıtarak yaptığım sus işaretini anladı. Sonra tekrar lafı değiştirip, konuşmaya başladı.

"Senin duş alman gerekiyor canım, kimyasal madde sonuçta tenini rahatsız eder."

Beyza "Tamam." deyip hızla merdivenden çıkmaya başladı. Selin kafasını iki yana salladıktan kısa süre sonra "Hayvan mısın oğlum, kızın dudaklarını ne hale getirmişsin." dedi.

Yüzümdeki aptal sırıtmayı bir türlü silemiyordum. Normalde ben gülen bir adam hiç olmadığım için bu içimdeki engel olamadığım sırıtma isteğine ayrıca tav olmaya başlamıştım. Yeni aşık olan ergenler gibi kendimi hissediyordum. Selin'e hiçbir şey demeden çocukların yanına gittim.

"Bugüne kadar izlediğiniz, en korkunç film hangisi ise onu açın. Hatta ışıkları da kapatın, Beyza'nın korkması lazım."

Çınar bıyık altından gülerken "Ergen misin oğlum sen, kızı korkutup ne yapacaksın? Yoksa sarılacak mısın?" diye sordu.

"Sarılmayı geçtim oğlum, beni odaya almayacak. İnadından vazgeçmesi için çok korkması lazım, zaten normal gerilim filmini izlerken bile korkuyor. Bizim etkilendiğimiz filmden onun ödü kopar, dayanamaz ve böylece kollarımda uyur."

Kağan omzuma vurup koltuğa kendini atarken "İddiaya girelim mi? Çok sinirlendirdiysen korkudan ağlasa bile, seni odaya almaz." dedi.

Selin bacak bacak üstüne atarken yüzündeki alaycı sırıtışla "Çok sinirlendiği yüzünden belli oluyordu." deyip bana imada bulundu.

Akın, Selin'e sarılırken, "Selin kavga etmiş olsak dahi gelip kollarıma sığınır ama Beyza, o kapıyı sana açmaz. Hayal dünyasındasın Demir." dedi.

Ben karımı kollarıma saramazken Akın rahatlıkla karısına sarılıyor üstüne beni sinir eden şekilde konuşuyordu.

"Ulan bir kere de şu ağzını hayra açın be! Ben yukarıya çıkıp, üzerimi değiştirip geliyorum."

Odaya gittiğimde Beyza banyodaydı. Bende üstümü değiştirdikten sonra yatağa oturarak onun banyodan çıkmasını bekledim.

Banyosunu olmuş, mis kokular eşliğinde yanıma doğru geldi. Çok güzel, çok sevecen görünüyordu. Gözlerinin beni kendine çeken güzel kahveleri şükrümü arttırıyor, onu sevmenin bana verilen en büyük armağan olduğunu düşünüyordum. Tabii bu armağanın içinde büyük sınavlar barındırdığını yüzünün her miliminde gezinen gözlerimle daha fazla hatırlıyordum.

Dudaklarına kayan gözlerim, orada ne kadar kaldı bilmiyorum ama Beyza'nın ikazıyla kendime geliyordum.

"Demir yeter artık, gözlerini dudaklarımdan çek ve bugün bu odaya adımını bile atayım deme. Alacağın ne varsa şimdiden al. Filmden sonra gelip direk uyuyacağım, hiçbir bahane istemiyorum."

"Seni görmeden uyuyamadığımı biliyorsun güzel karım."

Cümlemi bitiremeden araya girdi.

"Sende uyuma o zaman Demir. Bugün üst üste yaptıklarından sonra seninle aynı odada yatamam. Lütfen sen de bana verdiğin sözü tut ve bileğim iyileşene kadar bana dokunma, eğer bu şekilde verdiğin sözde durmamaya devam edecek olursan devreye benim vereceğim sözler girer Demir ve ben, geri adım atmam."

Tam cevap vereceğim sırada elini yukarıya kaldırarak beni susturdu ve ardından hemen cümlelerini sıraladı.

"Sakın itiraz edeyim deme. Yoksa bileğim iyileşene kadar ayrı odalarda yatarız. Beni anladın mı?"

Beni tehdit eden hali bile baştan çıkarıcıydı. Yanına doğru gittiğimde verdiğim sözden dolayı, kendime bir iki küfür savurduktan sonra dudaklarına bakarak konuştum. Aklımı da kalbimi de oradan almayı başaramıyordum.

"Sen var ya çok asi ve çok inatçısın Haniftam ama şu bileğin iyileşsin bak, o zaman gör. Her asiliğinde, her inadında seni nefessiz bırakacağım."

Sinirden gözlerini kapatıp, derin bir nefes aldı. Kapıya doğru gidip, açınca işaret parmağıyla çıkışı gösterdi ve peşine konuşmaya başladı.

"Sen bir de beni tehdit mi ediyorsun, pis sapık!"

"Tehdit etmiyorum karıcığım. Kocan olarak sana, yapmaktan zevk alacağım şeyleri söylüyorum. Şimdi aşağı iniyorum, ben seslendiğimde gelirsin."

Gözlerim tekrar dudaklarına kaydığında adımlarım onun önünde son buldu. Pembe olan dudakları, fazlaca kızarmış ve şişmişti. Birde ufak kan sızıntısına gözüm takıldığında zorla yutkundum.

"Her şeyinle benim için yaratılmış gibisin. Gözlerin... Kokun... Dudakların... Tadın... Bir de beni, mıknatıs gibi kendine çeken tenin..."

Pembeliğini kaybetmeyen yanakları, utangaç halleriyle birleşince ortaya çıkan manzara saatlerce izleyeceğim güzellikteydi. Gözlerim tablolaşan güzelliğinde keyifle gezinirken Beyza'nın kırılmaktan korkan sesiyle sorduğu soruyu duydum.

"Demir, gözlerime bakar mısın?"

Gözlerimi dudaklarından çekip, beni kahvelerine hapsetti.

"Şu an orada ne görüyorsun?"

"Unutmaktan korktuğum harelerini, ilk aşık olduğum gözlerinin çikolata kahvesini görüyorum."

"Başka?"

"Şu an ki sinirinin arkasına saklamaya çalıştığın umudu görüyorum."

"Biraz daha dikkatli bak, bir şey daha var?"

"Bana duyduğun merhamet, bir de benim yansımam var."

"Hıh işte onu diyorum Demir. Şu an sana baktığım için yansıman gözlerimi mesken etmiş durumda. Sana yalvarırım yönümü bana değiştirtme. Gözlerim senin meskenin olsun diye gururumu kenara atarken, sen arsızca daha fazlasını isteyip, beni hayal kırıklığına uğratma; çünkü fazlasıyla sen tarafından uğratıldığım hayal kırıklığında gözyaşlarımla beraber gözlerim, senden titreyen ellerime doğru kayıyor. Günün sonunda gözlerim, ağlamaktan kontrol altına almaya çalıştığım, titreyen ellerimin meskenliğini yapıyor.

Seni anlamak için gerçekten çok çabalıyorum. Evet artık bana gerçekten aşık olduğuna inanıyorum. Kocam olarak bana dokunmak sadece senin hakkın iken, o hakkı sana vermediğimin de farkındayım. İnan bana çabalıyorum Demir. Hiç aşkı tatmamış iken, beni kendine mahkum eden adama, aşık olmak için elimden geleni yapıyorum. Hatta kalbimde senin için oluşan, kıpırtıların büyüdüğünü bile hissediyorum. Bu benim için bir ilk... İlk defa kalbim bir erkek için atmaya başlıyor ve onun yanında heyecanlanıyor. Lütfen elimden geleni yaptığımı gör Demir ve lütfen yeni tattığım bu duyguyu, acı bir tecrübeyeçevirme... "

Kendini çok güzel ifade ediyor ve onun her dediğini yüreğimde hissediyordum. Onda bıraktığım hayal kırıkları çok fazlaydı. Sözde aşık olarak evlenen bendim ama yıkıp dökende yine bendim. Benim gibi bir çok kadınla beraber olmuş adam, ilk defa helali olan kadını, tüm duygularıyla istiyordu. Evet bu benim hakkımdı ama bana aşık olarak evlenmediğini ve benimle evlenirken sunduğu şartlar da ortadaydı. Yine o haklıydı ama çok aşık olan taraf bendim. Şu an sadece odaklanmam gereken benim için atmaya başlayan kalbiydi. Temiz karımın topraklarına attığım tohum sonunda beni kabul etmiş, orada yer etmişti. Kalbinin ilk defa benim için attığını bilmek ise tarif edilemez bir duyguydu. Bu yoğun duyguyla onu ömrüm boyunca bekleyebilir, güzel kahvelerinin bana öfkeyle değil de mutlulukla bakmaya başladığı için bile sonsuz şükür edebilirdim.

"Elinden geleni yaptığını görüyorum karıcığım. Kalbindeki yerimin, büyüdüğünü bilmek beni daha çok umutlandırıyor... Gün gelecek kalbindeki yerim, kalbimdeki yerin gibi çoğalana kadar seni sabırla bekleyeceğim. Bazen aşkın gözümü kör edip, beni baştan çıkarsa da senin onayın olmadan, öyle bir şeye kalkışmayacağımı daha önce de söylemiştim. O yüzden için ferah olsun güzel karım ama arabada dediğim şeylerden, geri adım atmayacağımı da bil. Bileğin iyileştikten sonra dediğim her şeyi, bir bir yapacağım ve sana itiraz etme hakkı da vermeyeceğim."

Duyduğu her cümlede gözlerinin güzel kahvesine eşlik eden mutluluk söylediğim son cümlelerde yerini burnunun dikine cevap verecek bakışlara bırakmıştı. Kollarını birbirine geçirip konuşmaya başlayacağı sırada "Şimdi cevap vererek kendini yorma Haniftam, ben alt kata gidip sana seslendiğimde hemen gel." dedim ve beklemeden odadan çıktım.

Alt kata indiğimde ışıkları kapatıp, filmi başlatınca Beyza'ya seslendim. Selin'le benim arama geçip oturduktan bir kaç dakika sonra yutkunur şekilde konuşmaya başladı.

"Nesiniz siz, cani mi? Hem korku filmi açıp, hem de ışıkları söndürmek ne demek?"

Kağan sırıtarak "Korkmana gerek yok Beyza, bunların hepsi kurgu." dedi.

Küçüğüm gördüğü korkunç sahneden sonra bağırarak "Film kurgu da buradaki dört adam gerçekten cani, onu ne yapacağız Kağan?" dedi.

Film gerçekten çok korkunçtu ama filmi izlemek yerine onu izlemek, komedi filmi tadındaydı.

"Aşk olsun karıcığım, bunlar için aynı şeyi söyleyemeyeceğim ama kocan asla cani bir adam değil. Çok korkuyorsan, bana sarılabilirsin."

Çınar bir tane sırtıma geçirirken sessiz bir şekilde "Bu filmi senin açtırdığını öğrenirse, sana yapacaklarını izlemek çok eğlenceli olur. Acaba ağzımdan mı kaçırsam, sence de çok daha eğlenceli olmaz mı?" diye sordu.

Elimi omzuna götürüp, sert bir şekilde sıkınca kıvranmaya başladı. "Şaka yaptım, bırak hayvan!" diye söylendiğinde "Bence de öyle olmalı!" diye karşılık verdim.

Selin, Beyza'nın çığlıklarına eşlik ederken, bağırarak konuşmaya başladı.

"Beyza tamam bende korkuyorum ama in kucağımdan, koala gibi yapıştın resmen."

Herkes kahkaha atıp, Beyza'ya dönerken gerçektende Selin'in kucağına saklanmış gibiydi.

"Selin istesem deşu an inemem, senden cesaret almam gerekiyor..." Sağ elini kalbinin üzerine getirip konuşmasına devam etti. "Kaç dakikası kaldı bu filmin? Sanırım daha fazla dayanamayacağım, kalbim yerinden çıkacak gibi atıyor."

"Güzel karım Selin, cesaret alınacak kişi mi? O da korkudan bayılacak neredeyse. O yüzden sen, en iyisi kocanın kollarına gel. Güçlü kollarım seni cesaretlendirir."

Selin, korkudan kendini Akın'ın kollarına atarken, Beyza da Selin'e yapışmış bir haldeydi.

"Demir sana sarılmam için bu korku filmini açtıysan, ölümlerden ölüm beğen. Korkudan ölecek olsamda, ne sözümü yer sana sarılırım, ne de seni bu gece odaya alırım."

Beyza'nın cümlesinden sonra Kağan keyifli bir kahkaha atıp "Düşündüğüm gibi." dedi.

Bu kızın inatçı ve asi yanı beni çok zorluyordu. O şu an korkudan ölüyor olsa bile bana sığınmıyor, aksine bunu açık bir şekilde dile getiriyordu. Daha fazla korksa bile kesinlikle beni odaya almayacağını anladığım an, gece boş yere korku çekeceği için üzülmeye başlamıştım.

"Hayatım o zaman kapatalım. Seni tanıyorum, odada ben olmazsam çok korkarsın. Hadi biz şimdi kalkıp odamıza gidelim. Sen uyuyana kadar başında bekler, sen uyuduğunda ise odadan çıkarım."

Korkudan iki büklüm şekilde, koltukta küçücük kalmıştı. Ara ara kafasını dizlerinin arasına koyup saklıyordu. Gerçi ne zaman üzülecek, utanacak, korkacak olsa yüzünü hemen dizlerinin arasına saklıyordu. Onu öyle görmek beni aşırı derecede üzüyordu, sanki kimsesi yok da dizlerinden yardım bekliyor gibi görünüyordu.

"Tamam ama bu kadar kan çok fazla!"

Söylediği cümle yutkunmama neden olmuştu; çünkü Beyza, kan konusunda çok hassastı ve yaraları vardı. Nasıl olurda bu kısmı düşünmeden hareket edebilirdim? Farkına vardığım gerçekle artık iş işten geçmişti zira artık film bitmişti.

Filmin bitmesiyle Beyza göğsüne doğru çektiği ayaklarını koltuktan sarkıtıp derin bir nefes aldı. Birkaç defa tekrar ettiği nefes alışverişlerini yoluna koymuş olmalı ki ayağa kalkıp, bir iki adım attı fakat çok geçmeden sinirden ayaklarını yere vurdu ve ardından öfkeyle konuşmaya başladı.

"Şu an sizi boğmak istiyorum!"

Bize doğru bakarak söylediği cümleden sonra derin bir nefes alıp öfkesini savuşturmaya çalıştı. Çok geçmeden tekrar arkasını dönüp bir iki adım attı ama öfkesi de korkusu da geçecek gibi değildi.

"Bakın şaka yapmıyorum, gerçekten sizi boğmak istiyorum. O yüzden bu gece kapınızı kilitlemenizde fayda var."

Akın gülerek "Yapma amaaaa izlerken bile korkudan ölüyordun ufaklık. Bu halinle bizi öldürmeyi başarabileceğini sanmıyorum." dedi.

"Hem ufaklık diyorsunuz, hem de korkacağımı bildiğiniz halde korku filmi açıyorsunuz. Sizin yüzünüzden bu gece sabaha kadar uyuyamayacağım. Dördünüz de bencilsiniz, özellikle Demir sen! Sırf ben korkayım, seni odaya alayım diye korku filmi açtırdığını anlamayacak kadar aptal mıyım sence?" Üzerimdeki bakışlarını çekip diğerlerinde gezdirdikten sonra konuşmasına devam etti. "Gerçekten sizin gözünüzde böyle mi görünüyorum?.." Kafasını hayal kırıklığıyla iki yana salladı ve ardından aynı hayal kırıklığı sesine yansıdı. "Neye üzülüyorum biliyor musunuz? Gece korkudan uyuyamayacağımı bildiğim halde sırf sizinle vakit geçireyim diye korkmayı ve uykusuzluğu göze aldım. Hadi Demir'in gözü döndü, bir aklı selim çıkıpta 'Kıza yazık olur, korkar, zaten bileğinden dolayı canı yanıyor, bir de üstüne bunu eklemeyelim' demedi mi?" Yerdeki bakışlarını kaldırıp histerik bir şekilde gülümsedikten sonra "Gerçi her şey ortadayken hâlâ kime neyi soruyorum ki..." dedi ve cevap vermemize fırsat vermeden arkasını dönüp gitti.

Çınar derin nefes alıp "Kız haklı. İnatçı olduğu için Demir'i odaya almayacağını hepimiz tahmin etmiştik ama bu kısmı düşünemedik. En iyisi gidip özür dilemek." dedi ve ardından ayaklandı.

"Sen dur Çınar, bu tamamen benim hatam. Ne kadar çok korkacağını bilen bendim. Olmadı sabaha kadar kapısında oturur, konuşarak korkmaması için elimden gelen her şeyi yaparım. Zaten onu görmeden uyuyamıyorum, en azından böyle yaparsam Beyza da korkmamış olur."

Merdivenlerden çıkıp odanın kapısına geldim. Işık acıktı ve Beyza kendi kendine konuşuyordu.

"Sadece filmdi korkman gereken bir şey yok, tamam çok kan vardı ama o kana farklı anlamlar yüklememen gerektiğini biliyorsun... Hayır senin değil, filmdeki kızın elleri kanlar içindeydi!.. Sakinleş artık Beyza, sakinleş..."

Konuşmaları daha fazla üzülmeme neden olmuştu ama birkaç saniye sonra tekrar konuşmaya başladığında damarlarımdaki kan çekilmiş, yüreğim ise sıkışmıştı.

"Hem öyle bir seri katille karşılaşırsan en fazla ölmüş olursun. Ee sen zaten ölüp, annenle babanın yanına gitmek istemiyor muydun? Öyle düşün ve rahatla... Evet kesinlikle rahatla, ölüm sonsuz bir kurtuluş senin için bunu sakın unutma."

"Sen, beni arkanda nasıl bırakırsın Beyza. Beni hiç mi düşünmüyorsun?"

Uzaktaki ayak sesleri kapıya doğru geldiğinde, içine kaçmış sesiyle fısıltılı şekilde konuşmaya başladı.

"Demir lütfen, kendimi bir şekilde rahatlatmam gerekiyor. Bari buna karışma."

"Ben buradayım merak etme, sabaha kadar kapıdan ayrılmayacağım."

Uzun bir süre içeriden ses gelmedi. Ardından derinden birkaç tane hıçkırık sesi gelince kendime bir kaç tane küfür savurdum.

"Güzel karım ağlama ne olur? Korkarsan belki beni odaya alırsın, senin yüzünü görerek uyurum diye düşündüm ve yine bencillik ettim. Seni çok seviyorum, ne olur ağlama."

Yine cevap vermeyince cebimden telefonu çıkarıp, görüntülü aradım.

"Hadi aç telefonu seni göreyim?"

Telefonu açtığında yanağındaki yaşları siliyordu. Ona yatağa geçmesini ve telefonu karşısına koyup, yatmasını söyledim. Bir çok kez tekrar ettikten sonra beni dinleyerek yatağa geçip yattı. Gözlerini kapatmaya çalışıyor ama ara ara korku dolu gözlerle, balkon kapısına doğru dikkatli şekilde bakıyordu.

"Hayatım, lütfen artık rahatlar mısın? Evde güvenlik sistemi var, kimse balkondan içeri giremez. Ben zaten hem kapıdayım, hem de telefonun karşısındayım. Hadi güzel karım korkmadan uyu artık."

"Demir kalbimdeki korkuyu bir türlü atamıyorum. Sanırım filme farklı anlamlar yükledim, şimdi de bunlarla baş edemiyorum."

Beyza'nın ailesini acı bir şekilde kaybettiğini biliyordum ama tam olarak nasıl olduğunu bilmiyordum. Şu an bu konu hakkında konuşmak için yanlış zamandı ve ne olursa olsun dikkatini farklı bir noktaya çekmem gerektiğini biliyordum.

"Şimdi gözlerini kapat ve yeğenin Zeynep'i düşün. Bu arada Zeynep, senin kopyan Beyza. Saçları, kaşları, gözleri ve kirpikleri aynı senin gibi öpüp sevilesi... İlerde bizim de çocuklarımız Zeynep gibi mutlaka sana benzesin. Gerçi öyle olduğunda kıskançlık krizlerimin artacağına eminim. Daha senin güzelliğinle baş edemeyip göğsümde saklamak isterken, bir de buna kız çocuğumuz eklendiğindeki halimi düşünemiyorum ama ne olursa olsun, sana benzeyen kızımızın olmasını istiyorum."

Beyza bakışlarını ekrana çevirdiğinde onun gözlerindeki korkunun oradan silinip yerini güzel hayallere bırakmasını istiyordum. Dikkatini başka yöne çektikçe gergin vücudu rahatlamaya başladı ve zor olsada uykuya daldı. Gece boyu ara ara korkudan sıçradığında sakin olmasını, uyanana kadar onun yanında olduğumu söyledim. Sesimi duyduğunda kolaylıkla uykuya dalmayı başarıyordu.

❤️⌛❤️

Gözlerimi açtığımda Demir'in "Günaydın güzel karım." demesiyle telefona doğru baktım. Hâlâ kapının önünde olduğunu anlayınca çok üzüldüm.

"Demir, sen hiç uyumadın mı?"

"Gece çok sıçradın hayatım, ancak ben konuştuğumda rahatlıyordun. O yüzden hiç uyumadım. Nasıl, sen uykunu alabildin mi?"

Şimdi ona sarılmadan durmayı nasıl başaracağımı bilmeden telefonu şarjda bırakıp, kapıya doğru koştum. Onun o halini görünce içimin acımasına eşlik eden sevgisi gitgide büyüyor gibiydi.

"Bencil bir aşık olmana rağmen sonrasında tuhaf bir şekilde çok fedakarsın Demir. Şimdi seni böylesi fedakar görmüşken, sana sarılmayı çok istesem de sarılamıyorum ama sen, sarıldı farz et."

Dağılmış saçlarıyla çok sevilesi görülüyordu. Bu adam önceden de bu kadar yakışıklı mıydı, yoksa son bir kaç günde mi böyle yakışıklı olmuştu? Onun karşısına doğru yere oturduğum zaman, tebessümle gözlerinin içine bakıyordum.

Kahverengi gözlerinde hayat bulmaya başlıyor, orayı sonsuza kadar evim belliyordum. Dün arabada olanları hatırladıkça kalbimde ufak çaplı depremlerin başladığını hissediyordum ve böylece sadece onun olduğumu hatırlıyordum.

Bu kadar inatçı olmasaydım ona aşık olmak benim için çok kolay olabilirdi ama ben, Demir'e aşık olmayı istediğim kadar, bir o kadar da korkuyordum. Bana duyduğu aşk, benim için yetersizdi. Onun değiştiğini bilmem, sadık birisi olduğundan emin olmam gerekiyordu. İlk ona karşı hissetmeye başladığım sevgi bile canımı bu kadar yakmış, kalbimi sıkıştırmış iken, ona aşık olduğumda onun tarafından uğratılacağım bir ihanette kendimi asla toparlayamamaktan korkuyordum. Ece'yi kafamdan ne kadar atmaya çalışsam da söyledikleri aklımdan çıkmıyordu.

Derin bir nefesle düşüncelerimi savuşturmaya çalıştığım zaman Demir'in gözlerimdeki gözleri, dudaklarıma kaydı ve ardından diliyle dudaklarını ıslattı.

"Sanırım sadece kanatmamış, birazda morarmasına sebep olmuşum."

Duyduğum cümle sonrası elimi dudaklarıma götürüp, sanki morarmasını elleyerek anlayabilecekmiş gibi kontrol ettim. Aklımın başına gelmesiyle hızla yerimden kalkıp, aynanın karşısına geçtim ve dudaklarımı incelemeye başladım. Dudaklarımdaki bakışlarım, arkamda onu gördüğüm için ona doğru kayarken, kalbimin atış sesi kulaklarımda yankılanmaya başladı. Bu yoğun bakan adamdan biraz uzak durup, zavallı kalbimi mutlaka dinlendirmem gerekiyordu, yoksa yeni tatmaya başladığım duygular kalbimin teklemesine neden olacaktı.

"Bana öyle bakmanı istemiyorum Demir."

"Nasıl bakıyorum güzel karım?"

Önüme doğru geçip, çok daha dikkatli ve yoğun bir şekilde bakmaya başladı. Bakışları içime işliyor, orayı talan ediyordu. Kalbimdeki yeri ona yetmezmiş gibi hızla büyümeye devam edip, topraklarımı fethederek bulunduğu yeri genişletiyordu.

"Nasıl baktığını çok iyi biliyorsun Demir. Lütfen şimdi gidip, bahsettiğin kapatıcıyı alır mısın?"

Sözlerime inat o, büyülenmiş gibi bakmaya devam ederken birde üzerine iç çekiyordu. Bu bakışların bir sonunun olmayacağını anladığım an, onu zorla sırtından itip, dışarıya çıkardım ve ardından kapıyı kapattım.

⏳⌛

"Sil şunu dudaklarından, kimsenin seni böyle görmesine izin vermem!"

Aldığı kapatıcının rengi, dudaklarımın doğal renginden birkaç ton koyu olduğu için dikkat çekiyor, benim gibi makyaj yapmayan birinde çok fazla duruyordu. Tamam ben de halimden memnun değildim ama Demir'in tepkileri daha fazla gerilmeme neden oluyordu.

"Demir sence bulunduğum durumdan memnun muyum? Sürmediğim zaman dudağımdaki morluğun daha fazla dikkat çektiğini gördün, şimdi benden ne yapmamı bekliyorsun?"

Cümlelerim Demir'in dudaklarımda olan öfkeli bakışlarının bir son bulmasına neden olacağına daha beter sinirlenmesine ardından da ellerini saçlarına daldırıp bir iki tane küfür savurmasına neden olmuştu. Duyduğum küfürle beraber gözlerimi kaplayan alev kendini uzaktan bile belli edecek düzeydeydi.

"Tamam tamam. Bakma öyle, ağzımdan kaçtı. Önceden küfür etmeden bir cümle bile kuramazdım, şu an yeni yetme çocuklar gibi konuşuyorum." Bakışlarını üzerimde gezdirdikten hemen sonra sanki söyleyeceği cümleyi bana kabul ettirmeye çalışır gibi konuşuyordu.

"Erkek adamım sonuçta arada bir küfür etmem kadar doğal bir şey yok."

"Demir sen buna erkeklik mi diyorsun? Siz kolaylıkla küfür eden erkekler var ya, aslında beş para etmez adamların tekisiniz. Ananıza ağza alınmayacak küfrü, ağzınıza sakız etmişsiniz. Siz hiç ağzınızdan çıkan kelimelerin, hayat bulmuş halini düşünmez misiniz? Bir de erkek adamım sonuçta demen yok mu, beni çıldırtmaya bile yetiyor. Şimdi çık odadan üzerimi değiştireceğim!"

Gözlerine öfkeyle bakmam, işe yaramış görünüyordu. Cevap vermeden odadan çıkınca bende abdestimi alıp, üzerime gri triko takım giydim ve şalımı bağlayıp alt kata indim.

Herkes kahvaltı sofrasına oturmuş, yemeden gelmemi bekliyordu. Merdivenlerden inerken Demir'in arkası bana dönük olduğu için beni görmemişti ama diğer herkes indiğimi görünce kafasını çevirip, bana baktı. Çınar canına susamış olmalı ki ıslık çalıp "Bugün gözlerimi senden alabileceğimi sanmıyorum, Hanifta ay pardon yenge." dedi.

Demir'in arkadaşları da onun gibi arsızdı. Ağızlarından çıkan sözleri tartmadan, konuşuyorlardı. Demir bana doğru dönerken bende sandalyeme doğru yaklaşıyordum. Beni görünce baştan aşağı süzdü. Derin nefes alıp, gözlerini kapattı.

"Git üzerini değiştir, öyle gel!"

Çınar'a doğru bakarken çok daha sert konuşuyordu.

"Senin o gözlerini oyarım, sonra da dilini koparırım doğru konuş. Seni uyarmaktan bıktım!"

Sandalyeme sessizce otururken, Demir bildiğin beni gözleriyle yiyordu ama bu benim için hiçbir anlam ifade etmiyordu; çünkü Demir'in bana kullandığı ses tonuna da emrivaki cümlelerine de bir son vermesi gerektiğini bilmesi gerekiyordu. Tabii ben bunları düşünürken Demir rahatlıkla oturduğum sandalyeyi kendine doğru çekiyor ve gözlerimi, gözleri tarafından hapse alıyordu.

"Sen neden, benim sözlerimi ikiletiyorsun? Sana git üzerini değiştir demedim mi?"

Yüzümü biraz daha yüzüne yakınlaştırıp, gülümserken "Sence neden yapmıyor olabilirim?" diye sordum. Sadece ona bu şekilde bakıp gülümsemem bile sesinin yumuşak bir tona dönerek "Neden?" diye sormasına neden olmuştu.

"Çünkü emir vererek, sert bir tonda söylüyorsun Demir. Neden üzerimi değiştirmem gerektiğini güzel bir tonla söylesen ve öyle sert konuşmasan, sözünü ikiletmeden seni anlamaya çalışırım ama sen, emrivaki konuşarak beni yönetebileceğini sanmaya devam ediyorsun."

Askıdaki uzun hırkamı yanıma getirip, omuzlarımın üzerine bıraktığında yumuşak sesiyle "Güzel karım seni çok seviyorum ve üzerindeki takım çok dar olduğu için kıskanıyorum." dedi.

Sanırım Demir, yavaş yavaş doğru yola gelecek, benimle konuşurken kelimelerini seçmeye özen gösterecekti. Bunun farkına varan yanım yüzümde güller açtırarak konuşmamı sağlıyordu.

"Doğru söylüyorsun Demir, bende üzerime hırka giyecektim ama hırkayı üst katta arayıp bir türlü bulamayınca bu halimle iniverdim. Bu şekilde konuşup, beni doğru olana teşvik ettiğin için teşekkür ederim."

Demir'in yüzüne hakim olan yumuşak bakışlar, cümlelerimin onu mutlu ettiğini gösteriyordu. Omuzlarıma bıraktığı uzun hırkamı giydiğim sırada Kağan "Beyza dün akşam için kendi adıma özür dilerim, haklıydın." deyince ona doğru döndüm.

"Önemli değil Kağan, sonuçta beni düşünecek haliniz yoktu ya, sizler Demir'in arkadaşısınız. Asıl siz, kusuruma bakmayın. Ben, sizi kendi arkadaşım gibi benimsediğim için fazla tepki verdim."

Sandalyemi eski yerime doğru çekip, çatalı sağ elime almaya çalıştım ama yoğun ağrı hissedince sol elime geçirdim. Söylediğim sözlerden sonra hepsinin yüzü değişti.

"Öyle deme Beyza. Biz, seni kendi arkadaşımız gibi sevdik."

"İyi ki de sevdiniz Selin, sevmeseydiniz ne yapardınız artık bilemiyorum. Dediğim gibi abartılacak bir şey yok. Beni kocam düşünmemiş, siz mi düşünecektiniz."

Ortamı büyük bir sessizlik kapladığı sırada sırıtmamak için kendimi zor tutuyordum. Ayy her birinin yüzü düşmüş müydü, yoksa bana mı öyle geliyordu? Yok yok, her birinin yüzü gerçekten düşmüş, üzgün bir şekilde bakıyorlardı. İçime yayılan hazla 'oh canıma değsin, işte adamı böyle üzerler. Birleşip beni korkutmanızın cezasını şimdi vicdanınızla ödeyin de bende iyice keyifleneyim' diye düşünürken, içime hakim olan sırıtma isteğini bastırıp ayağa kalktım.

"Neyse bu sofrada benim işimin olmadığını dün gece öğrenmiş olduğum halde burada durmam çok yersiz bir davranış, size afiyet olsun."

Demir elimi tutmak için uzattığında hızla elimi çekip, Demir'in arkasından dolandım ve gidip sessizce Selin'e sarıldım.

"İnsanı böyle üzerler Selin hanım." diyerek kahkaha attım. Arkasını dönüp bana sarılınca "Çok kötüsün Beyzaaa, ödüm koptu!" dedi.

"Aslında biraz daha uzatacaktım ama size kıyamadım. Tüh yaa keşke video kaydına alsaydım. Arada bir değişen surat ifadenize bakar, sonra da bu halinize gülerdim."

Tebessümle yerime otururken, hepsi rahatlamış görünüyordu. Demir beni kendine doğru çekerken "Seni çok seviyorum sevgilim, bir an gerçekten sofradan kalktığını sandım." dedi.

Sevgilim mi demişti o? Evet evet, yumuşacık bir sesle sevgilim demişti ve tamda şu anda kalbimdeki kalp atışları hızlanmaya başlamıştı. Yanaklarımın kızarmaması için dua ederken, kendimi onun sevgisine teslim ediyordum. Birbirimizde kaç dakika boyunca esir kaldığımızı bilmiyordum ama esaretimizi Akın'ın sesi bölüyordu.

"Artık kahvaltı mı yapsak diyorum?"

Gözlerimi Demir'den ayırıp, masaya doğru çevirdim. Muhabbet eşliğinde kahvaltımızı yapmaya başladığımızda geçen iki günde onları kolaylıkla benimsediğimi fark ettim. Keşke burada Tuğba'da olsaydı diye bol bol geçirirken, onu çok özlediğim için sofradan kalkıp onunla hasret giderdim. Ben Tuğba ile konuşurken, Demir'in de telefonu çalınca yanımızdan kalkıp, telefon görüşmesi yapmaya gitti.

Tuğba'ya sessizce "Canım üniversite yemeğine Mert gelmiyor değil mi, bundan eminsin?" diye sordum. Birkaç kişiyle konuşup, gelmeyeceğini öğrendiğini söyleyince artık içim rahatlamıştı.

Demir içeriye gelince telefonu kapatıp, onların yanına doğru gittim.

"İki saat içinde İzmir'e dönüyoruz. Akşam yemekli toplantıya katılacağız."

Demir'in konuşması bitince arkadaşları çoktan söylenmeye başlamışlardı bile. Amerika'dan bizim için geldiklerini düşünürsek, bu şekilde söylenmekte çok haklılardı.

"Hadi buradan bizim evimize geçelim. Akşam Demir, toplantıya geçtiğinde bizde Ferit'in mekanında hep beraber yemek yeriz."

Demir bana bakarak "Toplantıya senin katılman şart Beyza, senin tasarımlarınla ilgileniyorlar. Hatta ilgilenmekle kalmayıp Amerika'da senin çizimlerinden oluşan mağaza açmayı düşünüyorlar." dedi.

Sanırım ben asla normal bir insan değildim; çünkü duyduğum bu haber normal insanlar gibi sevinmek yerine üzülmeme neden oluyordu.

"Demir lütfen ama biz Fatih Beyle bu işi diğer çalışanları üzmeyecek şekilde ayarlıyorduk. Mutlaka her tasarımcının bir iki parçasını kabul ettirerek ilerliyorduk. Eğer sadece benim tasarımlarım olacaksa, üzgünüm ama bunu kabul edemem."

Göz kırpıp, bu akşam konuşacağına dair söz verince hazırlanmak için odalarımıza çekildik.

Evin zilini çaldığımızda kapıyı Yağız açtı.

"Yenge sensiz bu ev gerçekten çekilmiyor. Nasıl olurda beni bırakıp bu adamla iki gün ortadan kaybolursun?"

Yağız'a tebessüm ederken "Yengem, ben seni bırakır mıyım hiç? Uykumda kaçırmış. Uyandığımda bırak beni kötü adam, kardeşim Yağız olmadan ben burada duramam dedim ama dinlemedi." deyince beraber gülüştük. Yağız, Allah tarafından 23 sene sonra bana gönderilen kardeş gibiydi ve iyi kilerimden birisiydi.

Demir, beni kendine doğru döndürüp üzerimi çıkarırken "Siz ikiniz benim canımı çok sıkıyorsunuz, ayağınızı denk alın." dedi.

Yağız'la birbirimize bakıp, aynı anda "Kıskandı." deyince gülmeye başladık. Demir'in üzerini çıkarıp, misafirlerimizle beraber içeriye geçtik.

Hoş geldiniz faslı geçince babaanne ve Deren anne beni ortalarına alıp, sarıldılar.

Selin, Deren anneye dönerek, "Deren teyze bakıyorum da gelinini oğlundan daha çok seviyorsun." dedi.

Deren anne tebessüm ederek Demir' e bakıp, elini uzattı. Demir o taraflı olmayınca şaşırmış bir şekilde Demir'e bakıp, uzattığı eli tutması için kaş göz işareti yaptım. Ayağa kalkıp annesinin elini tuttu, Deren anne de alan oluşturarak Demir'in benim yanımda oturmasını sağladı. Kollarımız birbirine değerken, Demir'in güzel bakışlarının üzerimde gezdiğini ardından da gözlerimin derinliklerine baktığını gördüm. Tebessümle bakışlarına karşılık verirken, annesinin dediklerini duyduğum için kafamı o yöne doğru çevirdim.

"Beyza benim gelinim değil ki ilk günden beri kızım. Oğlumun bana göstermediği saygıyı onda gördüm. Eve yılda bir kez uğrayan oğlum, eve iki günde bir uğramaya başlayınca birine gerçekten aşık olduğunu anladım. Beyza'yı görünce üzerimden nasıl bir yük kalktığını bilemezsiniz. Şu an benim kızım sayesinde, çocuklarımla bir aradayım. Tabii yine eksik kalan-"

Deren annenin sözünü Demir'in bir anda yüksek çıkan sesi böldü.

"Yeter artık! Geç kalıyoruz hadi biz kalkalım Beyza."

Demir'in sesi annesinin yutkunmasına neden olmuştu. Ayağa kalkıp, annesine kısa süreli baktıktan sonra arkasını döndü ve yumruk olmuş ellerini gevşetmeye çalıştı. Şimdi Deren anne ne söylemişti de Demir bu kadar yüksek bir tepki vermişti? Şaşırmış bakışlarımla odadan çıkan Demir'e bakmaya devam ederken, gerginliğinin duruşuna bile yansıdığını görebiliyordum.

Yağız'ı da alıp hep beraber Ferit'in restoranına gittik. Kapıda Ferit'le biraz lafladıktan sonra Demir, "Toplantıya geç kalıyoruz. Biz Beyza ile içeri geçelim, toplantıdan sonra hemen yanınıza geliriz." dedi.

İkimiz içeriye doğru girdiğimiz zaman Demir, üzerimdeki kabanı çıkarırken gözlerimin içine bakıyordu.

"Dudakların yeterince dikkatimi çekmiyormuş gibi şu kapatıcıyı sürüyorsun ya, gerçekten beni delirtiyorsun Beyza. Dünden beri sana dokunamıyorum ve senin inadın yüzünden uzun bir süre daha dokunamayacağımı biliyorum. Bunun öfkelenmeme neden olduğunu çok iyi biliyorsun. Şu inadını kır ve gel bana sarıl. Çok özledim bak, artık dayanamıyorum."

Gözlerindeki hasret yüreğime o kadar çok akıyordu ki bunu hissettiğim halde yine de sözünde durmasını istiyordum. Onun kabanını çıkarıp eline tutuştururken sessiz bir şekilde "Dudaklarımdaki bu kapatıcının nedeni sensin Demir." dedim.

Alt dudağını ısırıp, gözlerime doğru baktığında hâlâ akıllanmış görünmüyordu. Kafamı iki yana sallayıp, içeriye doğru gittim ve ardından Demir'in peşimden gelerek tutmam için elini uzattığını gördüm. Bu adam kesinlikle pes etmiyor, temas bağımlısı gibi davranıyordu.

"Unutma sadece benim dokunmam yasak Beyza, sen istediğin zaman gelip bana dokunabilirsin hatta şu an sarılacak olsan tüm öfkemin uçup gittiğini göreceksin."

Yönümü biraz daha Demir'e doğru döndürdüm ve ardından aradaki mesafeyi minimuma indirdim. Kulağına doğru konuşmak istiyordum ama boy farkından dolayı sadece başımı kaldırarak sessizce fısıldıyordum.

"Yoksa sen temas bağımlısı mısın Demir Erdem?"

Cümlemden sonra bir adım geriye gittiğim zaman kıkırdamama engel olamayıp konuşmaya devam ediyordum.

"Evet evet, kesinlikle öylesin."

Demir kaşlarını yukarıya kaldırarak bakışlarını yüzümde gezdirdi ardından da bu sefer o, bana doğru ufak bir adım attı.

"Aramızda oluşan şu çekimi nasıl oluyor dahâlâ göremiyorsun Beyza? Ruhlarımız, tenlerimiz hatta kokularımız bile birbirine karışmak için can atıyor."

Söylediği cümlenin peşine aradaki mesafeyi açarak gözlerinin içine baktım. Burası bu konuları konuşmak için uygun bir yer değildi ve Demir, söz konusu ben olduğum zaman gireceği toplantının önemini yine unutmuş gibiydi. Hiçbir şey söylemeden yanından ayrılıp masaya doğru ilerlediğimde görüşeceğimiz kişiler masadaydı. Üç tane birbirinden güzel kadın, bizi görünce tanışmak için ayağa kalktılar. Demir elini uzatıp, kendini tanıttı.

"Demir ERDEM."

Herhangi bir erkek bana dokunacak olsa Demir, ortalığı ayağa kaldıracakken, konu kendisi olunca rahat bir şekilde kadınlarla tokalaşa biliyordu. Bu adaletsizlik karşısında sinirim bozulmuş olsa da üzerinde durmadım.

Yetkili olduğunu düşündüğüm kadın kendini "Arzu DİKMEN." olarak tanıttı. Siyah saçlı olan "Melisa ARIN", yeşil gözlü olan kadın ise "Bade ÖZ" diye kendini tanıttı. Bana döndüklerinde "Merhaba bende Beyza." dedim. Sanırım bu Demir'le girdiğimiz her toplantının kavga konusu olacaktı ama ben, Demir'in eşi olduğum için insanların bana ayrıcalıklı davranmasını istemiyordum. Göz ucuyla Demir'e baktığım sırada bana doğru yandan öldürücü bakışlar attığını görsemde o taraflı olmadan masadakilerle tanışıp, yerlerimize oturduk.

Sohbet Türk olmalarına rağmen, İngilizce olarak ilerliyordu. Öz dillerini konuşmayı tercih etmemeleri, bana saçma gelsede bir şey demedim ama bir Türk olarak, bu duruma çok üzülmeme de engel olamadım. Garson geldiğinde siparişlerimizi verip, konuşmaya kaldığımız yerden devam ettik. Aslında konuşma Demir ile Arzu DİKMEN arasında devam ediyordu. Kafamı sıkıntıdan yan masaya çevirdiğimde Yağız'ın bana baktığını gördüm. Göz kırpıp, bakışlarına gülümseyerek karşılık verirken, bu hareketim karşımda oturan Bade'nin dikkatini çekti ve Yağız'a doğru bakıp, Türkçe olarak "Çok yakışıklıymış." dedi. Kafamı evet anlamında sallayıp, tebessümle "Kardeşim diye demiyorum ama cidden çok yakışıklı." diye karşılık verdim.

Bade'deki bakışlarımı Arzu Hanımın attığı kahkaha ile onlara doğru döndürdüm. Muhabbetlerinin, iş muhabbetinden Amerika maceralarına döndüğünü duyunca onları ciddiyetle dinlemeye başladım.

"Sizi magazinlerde hep görüyordum Demir Bey, keşke Amerika'da bulunduğunuz zaman sizi yakından tanıyıp, özellikle evimde ağırlayabilseydim. Lütfen Amerika'ya geldiğinizde bunu yapalım."

Arzu Hanım, hızını alamamış olacak ki kur yapmaya başlamıştı. Demir, kadının niyetini anladığında bir iki kez öksürerek, vücudunu dik pozisyona getirdi ve bana doğru baktı. Bakışlarına sorun yok dercesine karşılık verdim ama içten içe kadına ayar olmaya başlamıştım. Kadın, Demir'in gözünün içine bakarak "Burası çok sıcak oldu." deyip gömleğinin bir, iki düğmesini de açınca iş, artık kur yapmaktan çıkmıştı. Kadının rahat tavırlarına karşı diğer kızlarla gözlerimiz kısa süreli buluştu. İçimden ya sabır çekmeye başladığımda artık sakin kalmam için çok geçti. Dik ve sert sesimle konuşmaya başladım.

"Amerika maceralarınız bittiyse asıl konumuza gelmekte fayda var!"

Arzu Hanım ile beraber Demir'de bana doğru döndüğünde ciddi yüz ifademle karşılaştılar.

Arzu Hanım "Tatlım bizim acelemiz yok." derken, Demir'e bakıyordu ve benim artık tahammül sınırlarım aşılmıştı.

"Tatlım değil, Beyza Hanım!.." Çatılan kaşlarım da ses tonum da durması gerektiği yerde durması gerektiğinin habercisiydi. Derin bir nefes alarak konuşmama çok daha net bir sesle başladığımda "Sizin acelenizin olmaması benim de acelemin olmadığı anlamına gelmez. Toplantıdan sonra siz, Demir Bey'le muhabbetinize devam edersiniz." dediğimde artık toplantıyı gözümde bitirmiştim.

Demir, bana doğru baktığında sinirlendiğimi çok net anlayabiliyordu. Kadına doğru dönüp "Evet artık toplantıya başlamamızda fayda var, epey bir zaman geçmiş." dedi.

Kadın, Demir'in söylediğini duymak yerine ufak bir kahkaha attı ve ardından öne doğru eğilerek, göğüs dekoltesini daha fazla gözler önüne serdi. Bu hareketine karşı Demir, yönünü bana doğru çevirdi ama kadın, canına susamış tarzda konuşarak benim damarıma basmaya devam etti.

"Tatlım sana isminle sesleneceğim bir pozisyonun yok, alt tarafı basit bir kişisel asistansın. Hem senin ne gibi önemli işin olabilir ki?"

....................................................

El cemaat-i müslim merhumeyi nasıl bilirdiniz? djdfhfghf

 

Hadi yine iyisiniz, merhametli bir bölüm sonuyla sizlere veda ediyorum okur ailem. Bence merak uyandırmayan olağan bir yerde bölümü bitirdim ve böylece bir tebriği hak ettim. Öyleyse çokça tebriksss bana : ))

Kitapla veya benimle ilgili söylemek istediğiniz bir şeycikler varsa buraya bırakabilirsiniz. Bildiğiniz üzere elimden geldiğince hepinize dönmeye gayret gösteriyorum.

Görüyorsunuz, ufak bir şikayetiniz var mı diye arada bir sizlere soruyorum, öyle de yüce gönüllü birisiyim işte njfdhjfhjf

 

Böyle şakayla karışık kendimi övüyorum ama inşallah ciddiye almıyorsunuzdur. Gerçi her şakanın altında bir gerçek vardır diyorlar ama artık o kısmı bilemiciiiimmm : ))

Loading...
0%