@hanifta_hanim
|
Hiç kurmayacağım cümlelerin hem kırgınlıkla hem de öfkeyle ağzımdan dökülmesine şaşırmıştım. Her bir cümlemde Demir'in kaşları daha da çatılarak üzerime doğru gelmiş, duvara yaslanan bedenimle kaçacak yerimin olmadığını fark etmiştim. "Ağzından çıkan sözlerin farkında mısın sen? Ben senin kocanım, senin! Bu kadar mı kolay vazgeçiyorsun benden? Kalbinin arkalarında bana duyduğun nefret bu kadar mı büyük?" Sorduğu her soruyla gözlerinden ateş saçıyor ve bunlara yeni sorular ekliyordu. "Sana bu kadar çok aşık olduğumu bildiğin için mi, bana rahatça başka kadının ateşli olmasından bahsediyorsun, yoksa kalbinde bana karşı hissettiğin sevgi bu kadar mı az?" Derin bir nefes alarak kurduğu cümleye bu sefer hayal kırıklığı ekleniyordu. "Başka kadınlardan zerre kıskanmadığına göre, senin kalbinde ki yerimi de görmüş oldum ya boş ver!" Gözlerimi kısa süreli kapatıp sakinlik diledim ama öyle büyük bir öfke kasırgasının içerisinde savruluyordum ki bu öfke, sesimle birlikte kurduğum cümlelere de yansıyordu. "Bana duyduğun aşkta ne büyükmüş be! Kadın, karını küçümserken neredeydi bana duyduğun büyük aşk? Hadi onu da geçtim ben her zaman olduğu gibi kendime yeter, bir erkek tarafından korunmayı beklemem! Asıl sen, şuna cevap ver. Kadın, karının yanında sana davetkar şekilde davrandığında sen ne yaptın? Kafanı bana çevirdin, o kadar!" Yine gözümün önünde aynı sahne beliriyordu ve kadının o şekilde davranmasını da Demir'in görmezden gelmesine de katlanamıyordum. "Sen, benim kalbimde yeni oluşmaya başlayan hisleri sorgulayacağına, bana çok aşık olduğunu söylediğin duyguları sorgula! Sen kardeşinin bile benimle konuşmasını, balon almasını kıskanacağına, karının sert bir dille uyararak kalktığı masada, kadının elini tutar pozisyonda konuşmana bak! Hem de kadının sana sarktığını bile bile tuttun sen o eli!" Şu an gözlerimden çıkan alevin yanında onun gözlerindeki alevin lafı bile olmazdı. Öyle bir öfkeye tutunmuştum ki ikimizi yok etmeden bitmeyecek gibiydi. Ellerini duvara, yüzümün iki yanına koyarak uzun süre bana bakıp, bir şeyleri analiz eder gibi inceledi. Yukarıya bakmaktan ağrıyan boynum çok daha fazla sinirlenmemi sağlayınca "Bir daha bu kadar fazla yaklaşma bana, duydun mu? Yaklaşma!" diye bağırıp, sol elimle onu ittim. Geriye bir adım atıp, çıkmam için bana yol verdi. Gözlerini benden bir dakika bile ayırmıyor, hâlâ bir şeyleri kafasında oturtmaya çalışıyor gibiydi. Ona öfkeli bir şekilde arkamı döndüğümde odanın içine saçılmış balonları daha yeni fark ediyordum. Şaşkınlıkla balonlara bakıp Yağız'ın aldığı balonlar mı, değil mi diye kontrol ediyordum ama burada Yağız'ın aldığı balonların yanına saçılmış, çok sayıda kırmızı kalpli balon vardı. "Sen bi' bana baksana." Demir'in öfkeden uzak sesine doğru dönüp, mimik hareketi ile ne var diye sordum. "Sen farklı kıskanıyorsun. Ben, seni kıskandığımda gözümün önünden ayırmayacağım diye düşünürken sen, kendinden uzaklaştırıyor, başka kadınlar üzerinden bana imada bulunuyorsun. Peki ama neden?" "Saçmaladığının farkında mısın? Seni kıskanmam için hiçbir neden yok!" Bendeki bu gurur, bir gün beni yok edecekti. Yine gururuma tutunmuş, burnumun dikine konuşuyordum. "Yani bugün beni hiç kıskanmadın mı?" Sen, o kadının elini tutup uzunca bir süre o pozisyonda kaldığın zaman gururum beni ele geçirdi Demir. O yüzden kalbime dönüp de bu soruyu sormayacaktım bile. Giyinme odasına gidip, kıyafetlerimi aldığımda peşimden geldi. "Neden cevap vermiyorsun Haniftam?" Sesi yumuşacık çıkıyor, vereceğim cevabı sabırsızlıkla bekliyordu. Ne güzel sinirli sinirli konuşuyorduk. Neden şimdi durduk yere iç çekerek bana bakıyor, sonra da Haniftam diye hitap ediyordu ki? "Ben şu an öfkemi korumak istiyorum Demir. Benimle böyle konuşmanı istemiyorum." Söylediğim cümle resmen Demir'e haz vermiş görünüyordu. Tamam da şimdi ne olmuştu da aramızdaki mesafeyi kapattığı yetmezmiş gibi tebessüm ederek, yaslandığım dolaba ellerini dayamıştı? Bu da yetmezmiş gibi bana doğru eğilerek yüzlerimizi eşitleyip konuşmaya bu şekilde başlamıştı. "Hımm demek öfkeni korumak istiyorsun. Tamam koru karıcığım ama seni öfkelendiren kalbine, sana çok aşık olduğumu, gözümün senden başka hiç kimseyi görmediğini söyle. Birde benim gözümde hiçbir zaman küçük bir kız çocuğu olmadı-" Cümlesini yarıda kesip "Kapıyı açarken sen söyledin, durduk yere söylemişim gibi davranma Demir." dedim. Yumuşak sesiyle konuşup, tüm öfkemi silmemi sağlıyordu. "Onu güçsüz olduğun için söyledim hayatım. Yoksa benim gözümde; duru saf güzelliğinle, beni kendine mıknatıs gibi çeken teninle, bağımlısı olduğum kokunla tam da benim için yaratılmış olduğunu düşündüğüm kadınımsın." Yumuşak sesiyle kurduğu cümleler birleşince tüm öfkemi silip atmıştı. Gözlerinin içine bakmaya devam ederken "Peki o anlaşmayı kesinlikle imzalamayacağımı biliyorsun değil mi?" diye sordum. Kafasını evet anlamında sallarken iç çekerek "Biliyorum." diye cevap verdi ve ardından ekledi. "Beni çok yoran ve sözümü hiç dinlemeyen inatçı bir karım var." Gözlerimi kısa süreli gözlerinden çekip göğsüne indirdiğim zaman gömleğinin düğmesine dokundum. Demir'in de bakışları tuttuğum düğmeye kaydı. Parmak uçlarımla gömleğinin düğmesi ile oynama başladım. Tekrar bakışlarım Demir'in yüz ifadesinde dolaşırken yüzümü getirdiğim sevecen ifadeyle konuşmaya başladım. "Yaa seni, karın çok mu yoruyor?" Yumuşak bir sesle sorduğum soruya kafasını evet anlamında sallayarak cevap veriyordu. "Peki sözünü de mi hiç dinlemiyor senin bu inatçı karın?" Sorduğum soruya iç çekerek "Hem de hiç." diye cevap verdiğinde sesimi daha sevecen bir tona getirdim. "O halde sana karınla ilgili bir sır vermemi ister misin?" Kafasını evet anlamıyla sallayınca bakışlarım tekrar oynadığım düğmeye kaydı. "Ona sözünü dinletmek istiyorsan emrivaki cümlelerden uzak durmalısın, bir de sesini asla öfkeli bir tona götürmemelisin. Sen, onunla sert bir şekilde konuştuğun zaman o, çok daha fazla hırçın birisine dönüşüyor ve böylece inadıyla seni daha fazla yoruyor." Düğmedeki bakışlarımı tekrar yüzüne çıkardığım zaman "Onunla her zaman yumuşak bir sesle konuşsan ve hiç öfkelenmesen olur mu?" diye sordum. Başımın iki yanına koyduğu ellerini, biraz daha yanlara doğru açtığında yüzünü biraz daha yüzüme yanaştırdı. "Karımın kolaylıkla beni büyüsü altına alması ve böyle sevecen bir sesle konuşarak beni kendine çekmesi büyük bir haksızlık." Bakışları yüzümün her miliminde dolaştıktan sonra tekrar gözlerimin içine bakarak konuşmasına devam etti. "Tamam, bunları yapmamak için elimden geleni yapacağım ama karımın, asıl beni öfke nöbetine sokan durumu ortadan kaldırması gerekiyor. Ben, ona sarılıp dokunamadıkça öfkeli bir adama dönüşüyorum. En azından karım sıcaklığını benden almasın ve gelip bana, o sarılsın." "Dokunamadığın için şikayet ediyorsun ama daha birkaç saat önce elini çeneme koydun Demir, hem sen sözünde durmadığın zaman ben çok üzülüyorum. Yoksa sen, karının üzülüp gözyaşı dökmesini mi istiyorsun?" Demir kafasını iki yana salladığı zaman "Seni üzmek istemiyorum güzel karım. Hatta sana verdiğim tüm sözleri tutmak istiyorum ama asla sözümü dinlemediğin için bu iş giderek zorlaşıyor." dedi. Evet, ara ara ona da hak veriyordum; çünkü hırçınlaştığım ve kırıldığım zaman, o bana bak dese bile gözlerimi ondan kaçırır durumda buluyordum. Gözlerindeki bakışlarımı tekrar düğmesiyle oynadığım parmaklarıma indirdiğimde aradaki mesafenin daha fazla kapandığını fark ettim. Tam mesafeyi açmasını söyleyecekken yatak odasının kapısı çaldı ama Demir, hiç o taraflı olmuyordu. "Önümden çekilir misin?" Ağır hareketlerle kendini geriye doğru çektiği zaman giyinme odasından çıkıp kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açtığım sırada Kader'i, yukarıya kaldırdığı eliyle gözleri kapalı şekilde mırıldanırken buldum. "Kapıyı bir daha çalarsam kesinlikle Demir Bey çok kızacak." "Ama ben, sana hiç kızmam ki aksine şu sevimli suratını çokça severim." Kader tebessüm ederek konuşmaya başladığı sırada gözü arkaya takıldı ve cümlesini öylece susturup yüzüne ciddi bir ifade kattı. Sanırım o, Demir'i görmüştü. "Deren Hanım, yanık kremi gönderdi." Tebessümle teşekkür edip uzattığı kremi elinden aldığım sırada Kader, hızlı adımlarla yanımızdan ayrıldı. Bende kapıyı kapatıp, arkamı döndüm. "Çok mu yandı?" Demir'in korkulu bir sesle sorduğu soruya tebessüm ederek cevap vermeye çalıştım. "Çay döküldüğünde acısı fazlaydı ama şu an katlanamayacağım bir ağrı hissetmiyorum. Daha gidip kontrol etmedim." Büyüyen gözleriyle hızla yanıma gelmeye başladığında çay lekesi olan eteğime bakıyordu. Bu manyak adamı artık iyi tanıyordum. Elimle durması için işaret yaptım. "Demir sakın düşündüğüm şeyi yapmaya kalkışma!" "Başlatma beni Demir'ine. Ne kadar yandığına açıp, kendim bakacağım." Kararlı gözleri beni korkutuyordu. Bu manyak adamın gerçekten dediğini yapacağını anladığım an korkudan sesim titremeye başladı. "Demir lütfen, gerçekten şu an çok gerildim. İzin ver önce ben kontrol edeyim. Zaten önemli bir şey olsaydı acısından duramazdım." "Karıcığım tamam gerilmeni anlamaya çalışıyorum ama bu kadarı gerçekten çok fazla. Bari buna izin ver, alt tarafı sana dokunmadan bacağına bakacağım." Bu adamın rahat tavrı beni geriyordu. Yanıma biraz daha yaklaştığı sırada "Aslında yanık kremini de benim sürmem gerekiyor." dedi. "Demir gevşek gevşek konuşma! Senin alt tarafı bacağına bakacağım dediğin yeri ben, kendimi bildim bileli erkeklerden sakınıyorum. Sanki elimden bahsediyormuş gibi rahat konuştuğun için seni boğasım geliyor!" Dudağının içini ısırıp, gülmesini engelleme çalıştığında "Ama ben senin kocanım, senin her yerini görmek için özel iznim var." dedi. "Demir!" Ellerini yukarıya kaldırıp, "Tamam, tamam şimdi bakmıyorum ama şu bileğin iyileştikten sonra bunların hepsi değişecek. Kendini şimdiden hazırla güzel karım." dedi. Yüzüne sert sert baktıktan sonra üzerimi değiştirip, yanan yere krem sürdüm. Abartılacak gibi değildi, sadece biraz fazla kızarıktı ve biraz fazla acıyordu ama bu acıda dayanamayacağım bir boyutta değildi. Banyodan çıktığımda Demir'i ellerini cebine sokmuş şekilde odayı adımlarken buldum. Kapının sesine dönüp bana doğru geldi. "Lütfen doğruyu söyle Beyza, çok yanmış mı?" Gözlerimi endişeli yüz ifadesinde gezdirdiğim zaman ona kıyamıyor, benim için üzülmesini hiç istemiyordum. Kafamı olumsuz anlamda iki yana salladığım zaman konuşmasına devam ediyordu. "Ben üzülmeyeyim diye benden bir şeyler saklamıyorsun değil mi güzel karım?" "Hani benim tenim hassas ya sadece çok çok azıcık kızarmış o kadarcık. Ama o da çok az yani senin üzülmeni gerektirecek kadar değil." Konuyu değiştirmek istediğim için cümlemi odanın her yerine saçılmış kalpli balonlardan birkaç tane elime alarak sonlandırıyordum ve ardından hemen ekliyordum. "Benim için hatanı telafi etmeye çalışman çok kıymetli Demir." Aldığı kalpli balonlardan bir kaç tane alıp bana uzattığı zaman "Seni çok seviyorum güzel karım ve bu şekilde gülümseyerek bana bakan sevimli yüzüne bayılıyorum." dedi. Uzattığı balonları elinden alırken "Sen şimdi kesin bu sevimli yüzü öpmekte istiyorsundur." dediğimde kafasını olumlu anlamda salladı. "Hem de sürekli..." İşaret parmağımı yanağıma doğru getirip "O halde hadi öp bakalım, izin veriyorum." dedim. Beklemediği cümlem karşısında yutkunarak vakit kaybetmeden yanağıma doğru eğildiğinde bir adım geriye gittim. "Ama bir dakika Demir, sen öpemezsin ki verilmiş sözün vardı." Derin bir nefes eşliğinde gözlerini kapattığında verdiği sözden dolayı kendine methiyeler dizdiği çok açık bir şekilde görünüyordu. "Bunu bilerek yapıyorsun değil mi Beyza?" Gözlerini açarak sorduğu soruya içten içe gülümsüyor olsam da dıştan ciddi bir portre çizmeye özen gösteriyordum. Üzerime doğru attığı yarım adımla sesimi kırılmış bir tona getirerek "Hiçte bile! İnsan kocasının onu öpmesini isteyemez mi?" diye sordum. Demir sorduğum soruya şaşırmıştı. Bakışlarını yüzümde gezdirmeye devam ederken hâlâ ciddi olup olmadığımı anlamaya çalışıyordu. Hayır, ben de bazen aşırı derecede sahtekar olabiliyordum; çünkü ben bile neredeyse sergilediğim performansa inanıp onun beni öpmesini istediğimi düşünebilirdim. "Tamam güzel karım getir yanağını öpeyim, sonuçta öpülmeyi isteyen sen olduğun için her şeyi yapabilirim." "Ama yok öyle olmaz, sonuçta yanağımı dudaklarına getiren ben olmuş olsam da öpen sen oluyorsun." Cümlem yine göğsünü derin bir nefesle doldurmasına neden olmuştu. "En iyisi bu seferlik ben, senin yanağını öpeyim. Anlaştık mı?" Şaşkın bir sesle "Anlaştık." dediğinde ayak parmak uçlarıma kalktım ve dudaklarımı yanağına doğru götürdüm. Dudağım yanağına değmiyordu ama Demir'in hızlı kalp atışlarına şahit oluyordum. Yanağının yakınlarında dolaşan dudaklarımı kulağına doğru götürüp, konuşmaya başladığımda Demir'in yüzünü görmesem de aldığı şekli tahmin edebiliyordum. "Şeyy sanırım dudaklarımda bıraktığın hasar hâlâ canımı yaktığı için öpemeyeceğim Demir." Parmak ucuma kalktığım ayaklarımı tekrar eski konumuna indirirken hemen ondan iki adım uzaklaşıp yüzüne baktım. Gözleri kapalıydı ve derin nefes alarak kendini sakinleştirmeye çalışıyor gibiydi. "Sakinim, sakinimmm..." Fısıldayarak tekrar ettiği kelimeyi yüksek sesle "Sakinim!" diyerek bitiriyordu ve tam da bu esnada gözlerini açıp bana bakıyordu. Ellerimi sakinleşmesi için öne doğru uzatırken bu sefer ben, aynı kelimeleri tekrar ediyordum. "Sakinsinn, sakinsinn..." Üzerime doğru attığı bir adımla hâlâ elimde tuttuğum balonları görüp konuşmaya devam ediyordum. "Sakinsin hem de aşırı derecede sakinsin. Hatta sen aslında çok sakin bir adamsın... Karına asla sesini yükseltip kızmazsın..." Demir üzerime doğru geldikçe ben gerisin geri adımlıyordum. O an elimde tuttuğum kırmızı kalpli balonları ona doğru uzattım. "Biliyor musun kocacığım? Bir kadın kocasına kırmızı kalpli balon uzatıyorsa ve o adam da balonları sakinlik içinde alıyorsa bu şey demekmiş..." "Ne demekmiş?" Neden şimdi durduk yere bu adamı kendi başıma sarıp bu kadar gerilmeme neden olmuştum ki? Birazcık uslu dursam onun ayarlarıyla oynamasam olmuyor muydu? "Kalbim senin! Ben, sana o kadar hızlı aşık olacağım ki sen bile şaşıracaksın demekmiş!" Bunu söylerken o kadar hızlı ve yüksek seste söylemiştim ki Demir'in yüzündeki sert ifade yerini yumuşak bir ifadeye bırakmış, hemen ardından da gülümsemeye başlamıştı. "O halde ben, sakin sakin karımın elindeki balonları alayım." Uzattığım balonları elimden alırken rahatlamış hissediyordum ama yine de kendimi garantiye almam gerektiğini biliyordum. "Ama sakinliğini sonsuza kadar koruman gerekiyor Demi-, ay pardon kocacığım." Demir kafasını iki yana sallayıp "Şu kocacığım hitabını bir tek böyle zamanlarda söylediğinin farkındasın değil mi Haniftam?" diye sordu. Gülümseyen gözlerine bakıp "Külliyen yalan!" dedikten sonra odanın kapısına doğru ilerledim ve kapıyı açarak ona doğru baktım. "Ben sürekli kocacığım diyeyim, hatta ona özel şarkılar yazayım; fakat kocam, kıymet bilmesin. Bu kadarı da ayıp ama..." Demir elinde tuttuğu kırmızı balonlarla gayet sevimli görünüyor, hatta bu sevimli görüntüsü 'Beni istediğin kadar çıldırtabilirsin, sana asla kızmam güzel karım' imajı çiziyordu veya o, bu imajı çizmiyorsa bile kapı açıktı ve kolaylıkla kaçabileceğimi bildiğim için bana öyle geliyordu. "Sen kocana şarkı mı yazdın? Hadi söyle de güzel sesinden dinleyeyim." Bir iki kere öksürdükten sonra sakinliğini koruyan adama baktım ve söylemeye başladığım şarkıyla yüzünün değişen ifadelerinden dolayı şarkıyı öylece sonlandırdım. "Gel gel gell gelsenee, beni öpsenee Bence seni çıldırtmalıyım, hem de ömrümcee" Hızlı adımlarla üzerime gelen adam "Kesinlikle bu kız bana büyük bir sınav." dediğinde odadan çıkıp, merdivenlere doğru koşturdum. "Sana bir daha şarkı yazmayacağım Demir; çünkü sen, hiçbir şey beğenmiyorsun." ⌛ Biraz Demir'den kaçmak için Selin'le mutfakta oyalanmış, canım çekiyor bahanesine sığınıp bir de üzerine mısır patlatmıştık. Aslında Kader patlatmıştı desem daha doğru olurdu. "Eline sağlık canım." "Afiyet olsun Beyza." Selin, Kader ve ben masanın üzerinde duran patlamış mısır kutularından alıp salona doğru ilerledik. İçeriye girdiğimde Demir'in gözleri beni bulmuş olsa da bakışlarımı canı sıkılmış görünen Yağız'a doğru çevirdim. "Güneş ve ay tutulmasına maruz kalan kardeşçiğine yengesinden bir adet mısır kovası!" Bunu söylerken öyle bir tonlamayla söylemiştim ki sanki takı töreni oluyor ve ben, Yağız'a takı yerine mısır kovası takdim ediyordum. Yağız'ın sıkkın görüntüsü yerini gülümsemeye bırakırken sessizce "Bunların muhabbeti bana göre değil, resmen içimi baydılar." dedi ve koltuktaki bedenini biraz daha dikleyerek elini, uzattığım patlamış mısırlara doğru uzattı. "Daha deminden beri şirketlerden, ekonomiden, kripto paralardan vesaire vesaire konuşuyorlar." "Yengem bunların çoğu senin bölümünle ilgili zaten, seni duyan da benim gibi moda tasarımı mezunusun sanır." Eline aldığı mısırdan birkaç tanesini ağzına götürüp afiyetle yerken "O zaman ne yapsak okuduğum bölümü bırakıp seninle tasarımcı mı olsak?" diye sordu. Verdiği cevaba kıkırdarken "Ben zaten tasarımcıyım Yağız." dedim ve ekledim. "Aslında düşündüm de güzel olabilir. Hadi hemen bölümünü değiştirelim." Yağız mısır yemeye devam ederken nıçlayarak konuşmaya başladı. O esnada ben de ayakta durmuş sağ kolumla sıkıştırdığım mısır kovasından tırtıklıyor, onun şebekleşen suratını izliyordum. "Seninle yarışamam ben. Sektörde isim yapmış bir yenge, şu yakışıklı suratın ışığını gölgeler." İşaret parmağıyla suratını gösterdiği zaman gülümsemem iyice artmıştı. Tam Yağız'a cevap vereceğim sırada Demir'in "Yanıma gel güzel karım." cümlesini duydum. Bakışlarımı ona çevirdiğim zaman elini oturmamı istediği yere iki kere dokundururken gördüm. "Aman çabuk git gözünü seveyim, sen yanında yokken meymenetsiz suratı hiç çekilmiyor." Yağız'ın söylediği daha fazla gülümsememe neden olurken yönümü Demir'e doğru çevirdim ve gidip gösterdiği yere oturdum. Sol elimle Demir'e yemesi için mısır uzattım. "Çok güzel olmuşlar Demir, sen de yesene." "Ben bu saatte bir şey yemiyorum Haniftam." "Yani kendime bakıyorum diyorsun." Kafasını evet anlamında salladığı sırada Çınar'ın "Hadi kalkın, İzmir mekanları bizi bekler." cümlesini duyduk. Herkes olumlu şekilde onaylarken ben sessizce yutkunmuştum; çünkü bu saatte bar dışında bir mekanın açık olacağını düşünmüyordum. Demir arkasına yaslanırken "Bu saatte içkisiz mekan bulmak zor. Siz gidin ben karımla uyuyacağım." dedi. Demir'e mutlulukla baktığımda bana göz kırpıp karşılık verdi. Şu an gidip ona sarılmamak için kendimi zor tutuyordum ve bunu yapmayı gerçekten istiyordum. Kulağına doğru eğilip "Şu an sana inanılmaz şekilde sarılmak istiyorum Demir." dedim. Yaslandığı yerden doğrulurken "Ne bekliyorsun, söylemeden sarılsana!" deyince gülümsememe engel olamadım. O, ne olursa olsun birbirimizle temas içinde olmamızı istiyordu. "Verilen sözler var Demir, istesem de yapamam." Gözlerimin içine bakıp, kendine methiyeler dizmeye başladığı sırada Kağan, "Sen gel o zaman Demir, muhabbete katılırsın." dedi. "Tövbe ettik oğlum, ne işim var gecenin bir yarısı barda. Siz şimdi gidin, yarın da hep beraber çıkarız." Çınar yerinden doğrulurken "Lan iki gün önce Antalya'da içki servisi getirten kimdi? Ne ayak olduğunu anlamadım oğlum senin." dedi. Demir, Çınar'a doğru öfkeli bakışlarını savururken dişlerinin arasından konuştu. "Hayvan herif niye şimdi karıma hatırlatıp, aramızı açıyorsun? Ben, uzun zaman önce içmeyi bıraktım hatta Beyza, bu eve gelmeden tüm içkileri de yok ettim. Antalya'da Beyza ağır konuşunca sırf onu sinir etmek için öyle yaptım, yoksa ağzıma sürecek değildim. " Selin kahkaha atarak, "Başka sinir edecek bir şey bulamadın mı? Az kalsın bardağı tuttuğun eline, şişeyi yiyordun." dedi. Diğerleri de Selin'in kahkahasına eşlik ettiği zaman muhabbet etmeye başladılar. Uzun bir süre muhabbet ettikten sonra herkes yorgun bir şekilde odasına çekildi. Demir'e yerde yatması için yorgan serdiğim sırada banyonun kapısı açıldı ve ardından mis gibi koku da yatak odasının içine dolmaya başladı. Yerimden doğrulup, ona doğru dönerken gözlerimi kapattım. "Mis gibi kokuyorsun." Tebessüm ederek gözlerimi açtığımda beline sardığı havluyla dışarıya çıktığını gördüm. O birbirimize alışma sürecini ileri hızlandır tuşuna basarak ilerletmeye çalışıyordu ve bunu her hareketiyle gözler önüne seriyordu. Banyodan bu şekilde çıkmasından dolayı hissettiğim rahatsızlığı anlaması adına gözlerinin içine sinirle baktım ama beyefendinin cümleleri bakışlarımdaki sertliği umursamıyordu bile. "Bana alışmak zorundasın güzel karım. Dua et verilmiş sözüm var diye bu halde gelip sana sarılmıyorum." Yatağa girip kendimi örtünün altına gömerken "Dua et ben de bu odada yatmana izin veriyorum Demir." diye karşılık verdim. "Hiçbir güç beni bu odadan çıkaramaz Beyza. Hem sen, neden kendini örtünün altına hapsettin yoksa kaslı bedenimden etkilenmekten mi korkuyorsun?" Duyduğum cümleyle üzerimdeki örtüyü açtım ve ona doğru döndüm. Ne yani iki, üç tamam tamam çok daha fazla kası var diye ondan etkilenmem mi gerekiyordu? Peki bu adamlara, bu özgüveni kim veriyordu? "Sence ben, iki kas gördüm diye senden etkilenecek birisi miyim Demir?" "İki üç kas mı? Karıcığım istiyorsan sana vücudumdaki kasları isimleriyle beraber tanıtabilirim." Cümlesinden sonra yüzümü alaylı ifadeye getirerek konuşmaya başladığımda Demir'in yüzündeki ifade gitgide değişiyordu. "Tanıtmana gerek yok Demir, ben hepsinin isimlerini biliyorum." "Gerçekten mi? Şu an bunların ismini biliyor olmana şaşırdım." İşaret parmağımla göğsünü işaret ederek "Bunlar Vitrin Kası." dediğimde Demir'in bakışları sorgulayan bir hal aldı. Bu esnada konuşmama daha alaycı bir sesle devam ettim. "Şu bağrınıza kadar açık bıraktığınız gömlekleriniz var ya işte bu kasları sergilemek için. Yani şöyle düşün bir dükkandan içeri girmeden önce onun vitrinine bakar, içerdeki ürünler hakkında fikir sahibi olabilirsin ya, heh işte sen ve senin gibilerin yaptığı bu, o yüzden bu kasların adı vitrin kası." Parmağımla bu sefer karın kaslarını işaret ettiğim zaman daha fazla kıkırdadım. "Bunların ismi Baklove Kası gören herkesin ağız suyunun aktığını ve yemek istediğini düşündüğünüz kas." Attığım ayarsız kahkaha sonrası "Allah aşkına güzelim baklavayla ne alıp veremediğiniz vardı da karın kaslarınıza ismini vererek baklavadan soğumama neden oldunuz?" diye sordum. Demir içine çektiği derin nefesle beraber "Gerçekten bu dünyaya beni çıldırtmak için gönderildiğini düşünüyorum Beyza." dedi. Yüzümdeki kahkaha ifadesini silip ciddi bir ifadeye getirdiğim zaman üzgün bir sesle "Gerçekten sadece onun için gönderildiğimi düşünmen beni üzer Demir." dedim. Yüzündeki ifade iç çeken bir ifadeye dönüştüğü zaman yatağın köşesine oturdu. Gözlerinin içine bakmaya devam ederken sesim aynı üzgünlükte çıkıyordu ama içten içe tuttuğum kahkahalar işimi zorlaştırıyordu. "Lütfen oraya bir de seni delirtmek için var olduğumu ekle kocacığım." Attığım kahkaha Demir'in sert bir tonda "Delirtiyorsun zaten!" demesiyle son bulurken dudağımı ısırarak gülümsememi sonlandırmaya çalıştım. Ne yani insan kocasıyla azıcık bile olsa dalga geçip eğlenemez, onu delirtmekten zevk alamaz mıydı? "Dudağını ısırma Beyza." "Ay sen de her şeyime karışacağına git üzerini giy Demir. Burada beni etkilemeye çalışayım derken hasta olacaksın." Ayağa kalkarken "Sanki bir şeyden etkilenirmişsin gibi konuşman yok mu?" dedi ve giyinme odasına doğru ilerledi. "Demir, sen hiç 'Yüzü güzele 40 günde doyulur, huyu güzele 40 yılda doyulmaz.' sözünü duydun mu?" Demir cevap vermeden giyinme odasına gitmeye devam ederken arkasından seslenmeye devam ettim. "Beni dış görünüşünle etkilemeye çalışacağına huyunu güzelleştir, huyunu." "Şu üzerimi giyip yanına geleyim bak, güzel olan tüm huylarımı sana göstereceğim." Bunu öyle bir sesle söylemişti ki göstereceğini iddia ettiği güzel huyları benim pekte hoşuma gitmeyecek gibiydi. Gece gece onunla da güzel huylarıyla da bu uykusuzlukla uğraşmam imkansızdı. Dün gece korkudan geç uyuduğum yetmezmiş gibi bugün saati sabahın 5'i yapmıştık ve bu adamın uyumaya hâlâ niyeti yoktu. En iyisi o gelmeden mis gibi yorganıma sarılıp, kendimi uykunun tatlılığına bırakmaktı. ⏳⌛ "Güzel karım , hadi uyan ben abdestimi aldım." Gözlerimi araladığımda, onun güzel gözlerine bakıp tebessüm ettim. Rüyada babamın söylediklerini Demir'e söylediğim zamandan bu yana, sabah namazına Demir'in güzel sözleriyle uyanıyor, ben namazımı kılarken o da duasını ediyordu. "Yakışıklı kocam, sabah namazına senin sesinle uyanmak çok güzel." Kaşlarını yukarıya kaldırıp, kendini yatağa attığında "Ya demek öyle." dedi. Tam elini yanağıma getireceği sırada kendimi yataktan yuvarlayıp yere indim. Kafamı iki yana sallarken sırıtarak "Seni çakal, iki güzel söz duyunca hemen yanıma gelip dokunmaya çalışıyorsun. Benim bileğim iyileşti de benim mi haberim yok?" diye sordum. "İnatçı sevgilim, bir kere öpsem ne olur? Hadi benim sözüm var, sen gelip kocanı öpsene." Sırıtarak yüzüne bakmaya devam ederken aklıma gelen düşünceyle mutlulukla haykırdım. "Hadi bugün Kur'an-ı Kerim derslerine başlayalım. Uyumak yerine, seninle beraber Allah'ın rızasını kazanalım." Yataktan kalkıp yanıma gelince "Normalde sen 2 saatlik uykuyla, tek gözü açık namaz kılardın karıcığım. Bunları öğrenmemi uykundan çalacak kadar çok mu istiyorsun?" diye sordu. Elimi yüzüne doğru uzattım. Ellerim belki yanaklarına değmiyordu ama hayali olarak ona dokunuyorum. Sesimi en sevecen tona getirdiğimde sorusunu içtenlikle yanıtlıyordum. "Hem de çok istiyorum. Sen, benim kocamsın ve ebedi mutluluk için ikimizinde iyi kul olması gerekiyor." Uzun süre birbirimize baktıktan sonra abdest alıp, namaz odasına geçtik. Namazımı kıldıktan sonra Demir ve ikimiz için çokça dua ettim. Onunda duası bitince ders çalışmaya başladık. Allah'a çok şükür her şeyi çok kolay kavrıyor, çok hızlı bir şekilde ilerliyordu. Kolumdaki saate baktığımda bir saatin geçtiğini fark ettim. "Çok iyi gidiyorsun Demir, her şeyi kolayca kavraman büyük bir nimet. Şimdi karından yapmasını istediğin bir şey var mı?" Gözleri açılıp, çapkın gülüşünü takındığında "Temasın olmadığı bir şey Demir, seni de çapkın gülüşünü de artık çok iyi tanıyorum." dedim. "Bileğin iyileştiğinde baş başa bir gün istiyorum. Bana kendi ellerinle yemek yapacaksın ve biz kavgasız bir gün geçireceğiz. Anlaştık mı?" "Bilemedim Demir. Genelde seninle kedi köpek gibiyiz ama yine de denemeye çalışırız." Çalışma kitabını kitaplığa koymak için yerimden kalktığımda Demir esniyordu. Aslında benimde çok uykum vardı. Bu saatte ders çalıştırmayı bırak, yataktan zor kalkardım ben ama Demir'in bir müslüman olarak, yapması gereken eksikleri ve bilmedikleri çok fazlaydı. İkimizde bu evliliğin güzelleşmesi için çaba veriyorduk. Ben Demir'e şans verip onun kocam olduğu gerçeğini sürekli kendime hatırlatıp, şu beni yöneten gururumu kenara bırakmaya çalışıyordum. Gerçi bırakmadığımda pekte iyi şeyler olmuyordu. Bazen gördüğüm rüyalar sonrası babama bile kırılıyor, yaşadıklarımın anlaşılmadığını düşünüyordum fakat bu anlaşılamamak Demir'in, kocam olduğu gerçeğini de değiştirmiyordu. "Beyza, bugün işe gitmeyiz dedim ama halletmem gereken işler var. Uykun yoksa biz seninle işe gitsek olur mu?.. Bizimkiler geç uyanır zaten onlar uyandığında bizi ararlar. Bu arada bugün öğlen 13.20'de bileğini göstermek için doktora gideceğiz, oradan çıkınca da bizimkilerle takılırız." Kafamı olur anlamında salladığımda Demir, dudaklarıma bakıp yutkundu. "Kapatıcını sürmeyi unutma güzel karım." "Unutmam." deyip kafamı yere eğdim ve hazırlanmak için odaya geçtim. Üzerimi giyinip, dudaklarıma kapatıcı sürdükten sonra banyodan çıktım. Odanın içine saçılmış olan balonların birkaç tanesini elime alıp, yeğenim Zeynep için video çekmeye başladım. Elimdeki balonlara hayran bir şekilde bakarken, telefonu elime aldım. Murat'ı aradığım sırada Demir içeri girdi. "Kiminle konuşuyorsun?" Bir dakika durması için elimle işaret yaparken aynı anda Murat'la konuşmaya başlıyordum. "Günaydın Murat, saat 11 civarı bizim eve, 30 adet uçan balon bırakır mısın? Bir de telefondan sana lego seti, oyuncak bebek, uzaktan kumandalı araba resimleri attım. Onları da hediye paketi yaparsan çok sevinirim." Demir önüme gelip, dikkatli bir şekilde beni izliyordu. Telefonu kapattığımda "Sabah sabah kim bu Murat?" diye sordu. "Balonlarla Zeynep'e video çektim. Saat 11'de çektiğim videoyu gönderdiğimde aynı saatte evdeki çocuklara da hediyelerini göndereyim dedim. O yüzden Murat'ı aradım. Bu ara çocukları çok boşladım, normalde ayda bir kere mutlaka onlar için bir şeyler yapardım." "O yüzden hepsi sana deli oluyor demek ki uzakta da olsa onları düşündüğünü belli ediyorsun." Elimdeki balonları odanın tavanına gönderirken "Hepsini çok seviyorum Demir. Özelliklede hayallerimin erkeği olan Süleyman'ı." deyip, ona göz kırptım. Kaşlarını yukarıya kaldırırken, bir elini cebine koyup yüzüme doğru eğildi. "Süleyman seninle evlenmek isteyendi değil mi? Hani sofrada başıma sardığın mavi gözlü, sarışın çocuk." Kafamı tebessümle aşağıya yukarıya sallayınca Demir, "Ona da verilmiş sözüm var. Şimdi çocuğa ayıp olmasın, en iyisi biz, biran önce kız çocuğu çalışmalarına başlayalım." dedi. Bu adamın utanması ciddi anlamda yoktu. Gözlerimi devirerek Demir'e baktığım zaman "Demir, seni duyanda çocuğu Süleyman için yapmak istiyorsun sanır, sence ben bunu yer miyim?" diye sordum. Ondan bir cevap beklemeden çantamı almak için giyinme odasına giderken arkamdan geldi. Çantamı elime alıp, son kez aynada kendimi kontrol ettiğimde "Giydiklerin sana hiç yakışmamış, bence üzerini değiştir." dedi. Yüzüne doğru baktığımda kasılmış çenesi ve ciddi yüzüyle karşılaştım. Kıskançlığını saklamak için girdiği oyuna gülmek istesem de ona ciddi bir şekilde konuşarak karşılık verdim. "Evli birisiyim Demir ve kocam çok kıskanç. O yüzden dikkat çeken kıyafetlerden uzak duruyorum. Yani yakışması gerekmiyor." Cümlemin sonunda göz kırptığımda Demir, daha fazla gerildi. "En iyisi şu dudakların iyileşene kadar sen, bu odadan çıkma. Kapatıcı sürdüğünde dudakların çok dikkat çekiyor, sürmediğinde ise o, çok daha fazla dikkat çekiyor. Nasıl kendimi kaptırdım da acemi ergenler gibi seni bu hale getirdim." Söylediği sözden sonra çatılan kaşlarıma, alev çıkan gözlerim eşlik ediyordu. Öfkeli sesle konuşmaya başladım. "Neden, bu konuda çok mu profesyonelsin?" Kırdığı potu ancak sorumu duyduğu zaman anlayınca elini ensesine getirip, çaresizce kıvrandı. Tamam bu onun geçmişiydi ama biraz daha özverili konuşabilir, beni bu denli sinir etmekten uzak tutabilirdi. Can sıkıntımın şu an için geçmeyeceğini anladığım an, kapıya doğru yöneldim ve ardından adımlarımı durdurup derin bir nefes aldım. "Seni öldürmem için bu kadar uğraşma Demir, ben sabırlı bir insan değilim." Ağzımdan dökülen cümle, aldığım derin nefesin hiçbir işe yaramadığını ve can sıkıntımın yerini koruduğunun habercisi gibiydi. Tedbir alıp biran önce buradan uzaklaşmam gerektiğinin farkına vardığımda hızlı adımlarla evden çıkıp arabama doğru ilerledim. Tam arabaya yerleştiğim sırada Demir, "Beyza." diye seslendi ama duymamazlıktan geldim. Arabayı çalıştırıp işe doğru hareket ettikten birkaç dakika sonra yan taraftan korna sesi gelince kafamı o yöne çevirdim. Demir arabanın camını indirmem için işaret yapıyordu. Omuzlarımı silkeleyip tekrar yola baktım. O sırada telefonum çalmaya başlayınca, ekrana bakmadan telefonu açtım. "Hayatım lütfen durur musun?" "Acemi ergenler gibi senin sözünü mü dinleyeceğim Demir." "Sen beni sınıyor musun kadın! Çek şu arabayı sağa." Hiç sesimi çıkarmadan arabayı hızlandırdığımda Demir de arabasını hızlandırıp önüme geçti. Aramızdaki mesafeyi büyük bir oranla açtıktan sonra yolu arabasıyla çaprazlama şekilde kesti ve ardından telefondaki sesi arabanın içinde duyuldu. "Hadi şimdi durmada göreyim." "Demir, sen beni hiç tanımamışsın. Restine rest, ayağımı gazdan çekmiyorum!" "Buna cesaret edemezsin Beyza!" Kahkaha atıp, "Sen, ciddi anlamda beni tanımıyorsun Demir. Ali Asaf ağabeyim, yolunu biri kestiği zaman, ayağını gazdan asla çekme der ve ben, ağabeyimin bu lafını çiğnememek için Kenan'ın arabasına çarpmış kızım. Şimdi sana çarpmayacağımı düşünmen aptallık olur. Çok değil 10 saniye sonra bunu sende öğreneceksin." dedim. Telefondan gelen araba çalıştırma sesinin peşine Demir'in sesi de bu sese eklendi. "Bunun hesabını sana işyerinde keseceğim, yeni morluklara hazır ol güzel karım." Arabayı hızla önümden çekip, aradaki mesafeyi açtı. "Sen, beni bununla tehdit edemezsin, verilmiş sözlerin var!" "Sözümü hiç dinlemeyen asi yanını, yok edene kadar seni cezalandırmaya karar verdim sevgili karıcığım. Sana ceza, bana ödül olacak ve bil bakalım bu işten kim zevk alacak?" "Demir!" Öfkeyle arabanın gazına bastığımda gözümü karartmış, arkadan ona çarpmak için aradaki mesafeyi azaltmıştım. "Sen, bana çarpmayı mı planlıyorsun hırçın sevgilim? Bildiğin üzere benim arabamın hızına yetişmen imkansız." "Evet imkansız Demir ama bu yolda arabanın gazını asla kökleyemezsin. Arabanın yere yakın olduğunu, yolun ise bu hıza uygun olmadığını unutma. Hız yapabileceğin bir yol değil!" Ortamı büyük bir sessizlik kaplayınca ana yola çıkmaya az kaldığını fark ettim. İlk defa suv araba sevdama içten içe methiyeler dizerken Demir'in ana yola çıkmasına az kaldığını gördüm ve bu öfkeli bir çığlık atmama neden oldu. Demir ana yola çıktığında inadına arabasının motor sesini kulağımda çınlatarak ardından konuşmaya başlıyordu. "Asi yanını törpülemek çok zevkli olacak karıcığım." . . Bu kadar yeterli diye düşünüyorum. Bölüm nasıldı sevgili okurlar? Hoşunuza giden ve gitmeyen yerleri belirtebilir, içinizden geçenleri yazabilirsiniz. Bir de sizden ufak bir ricam var, her ne kadar kitap için çabalıyor olsam da sizlerin desteği olmadan kitabın ilerlemesi çok zor. O yüzden sizlerden desteklerinizi esirgememenizi bekliyorum. Kitabı kitaplığınıza ekleyebilir, etrafınızdakilere önerebilir, beni takibe alabilirsiniz. Bu arada kitaba yeni gelen okurlarımı görüyorum. Hepiniz hoş geldiniz, ne iyi yaptınız da geldiniz diyorum ve hepinizi Allah'a emanet ediyorum. |
0% |