@hanifta_hanim
|
"Beyza, hadi in arabadan." Tuğba'nın sesiyle gözlerimi aralayıp, ona baktığım sırada sırıtarak bana bakıyordu. Neden sırıttığını biliyordum ve bu yüzden Demir Bey'e daha fazla kızıyordum. "Yalnız bu sadece bugüne özel bir şeydi biliyorsun değil mi?" Tuğba'nın sorusuna gözlerimi kapatıp, evet anlamında kafamı sallayarak cevap verdim ama bunu yapmamam gerektiğini tekrar açamadığım gözlerimle çok iyi anladım. Çok uykum vardı ve normalde hâlâ uyuyor olduğum 06:50'de işyerimin önündeydim. Kapının açılma sesine emniyet kilidinin açılma sesi eşlik ederken Tuğba da haklı olarak söyleniyordu. "İn arabadan, yoksa hiç acımadan atacağım." Ona cevap verecek bile gücüm yoktu. Sadece sol gözümü açıp ona baktığımda hiç beklemeden beni arabamdan itmeye başladı. "İn diyorum arabadan, in!" "İnsan arabadan öyle itilir mi?" Düşmemek için elimle kapıdan destek alırken, uykulu bedenime zor komut veriyordum. Nihayet arabadan inip Tuğba'ya doğru döndüm. "Sende benimle işe gel ne olur. Benim sensiz canım çok sıkılır, hatta uyuyup bile kalabilirim. En azından sen yanımda olduğunda beni uyandırırsın. N'olur gel, beni yalnız bırakma." Tuğba emniyet kemerini açtı. Bana baktığında gülümseyerek açık olan kapıya doğru eğildi. "Kusura bakma Beyza'cığım, benim işbaşı yapmama daha bir buçuk saat var. Sekiz buçukta görüşmek üzere." Cevap vermeye fırsat bulamadan açık olan kapıyı kapattı ve korna çalıp arabamla eve doğru yol aldı. Arkasından biraz baktıktan sonra ayakta uyur şekilde işyerine doğru ilerledim. Sami amcanın attığı kahkaha sesiyle beraber bakışlarımı ona çevirdim ama beynim resmen uyuyordu ve kendimi bir türlü toparlayamıyordum. "Resmen ayakta uyuyorsun Beyza. Niye bu saatte buradasın?" Çantamdan zorla çıkardığım kartı girişte bulunan kart okutma yerine basıyordum ama asla geçiş kapısı açılmıyordu. "Sami amca benim çalışma saatlerim değişti, artık yedi de işbaşı yapacağım." "Neden?" "Gıcık bir adam yüzünden." Arkamda duyduğum araba sesiyle beraber Sami amcanın bakışları arkama doğru kaydı, sonra tekrar bana bakarak "Yeni patron yüzünden mi?" diye sordu. Kapı bir türlü açılmıyordu ve ben biraz daha burada durursam ayakta uyuyup, yere düşecektim. Sami amca halimi anlamış olmalı ki elimden kartı aldı ve kendisi kartımı okutarak kapıyı açtı. "Evet onun yüzünden. En iyisi ben önden gideyim de aynı asansöre binerek gençliğimden çalmayayım." Açılan kapıdan girip asansöre doğru ilerledim. Allah'tan asansörden temizlik personeli iniyordu da asansörün kapısı açık bir şekilde bekliyordu. "Kolay gelsin." "Teşekkür ederiz." Gülümsemek için zorla komut verdiğim dudaklarım eski haline dönerken, yarı açık gözlerimle asansörün 5. kat düğmesine bastım. Demir Bey'in de asansöre doğru geldiğini görünce kapının kapanma tuşuna basarak onun yetişmesini engelledim. Sonuçta aynı asansöre binmek zorunda değildim, hele onun sinirli yüzüne maruz kalmak zorunda hiç hiç değildim. Sağ omzumu asansör kabinine dayayıp gözlerimi açık tutmak için çabaladım ve zor attığım adımlarla hapishaneme doğru ilerledim. Alamadığım uykuyla gücüm iyiden iyiye azalmıştı. Kapıyı zorla itip açmaya çalışıyordum ama hiçbir sonuç vermiyordu. Ellerimi kapıya koyup yüzümü de üzerine yasladım ve öylece ayakta durup Demir Bey'in gelmesini bekledim. "Beyza hanım?" Sol gözümü açıp, uykumdan çalan adama baktım. "Açamıyorum." "Neyi açamıyorsunuz?" Gözlerimi açamıyorum demek istesem de sadece "Kapıyı açamıyorum" dedim. Sözlerimden sonra sol tarafa doğru üç adım attı ve iterek kapıyı açtı. Şaşkın bir şekilde ellerimle beraber yüzümü yasladığım yerden geriye doğru çekilip, sağ gözümü de açtım. "Bende neden açılmıyor diyorum." Geçmem için açık tuttuğu kapıdan içeriye geçerek masama doğru ilerledim. Aklıma gelen şeyle ona doğru döndüğümde bana baktığını gördüm. "Demir Bey, ne olur çalışma saatlerimi eski haline çevirin." Dün iş çıkışı bundan sonra saat yedi de çalışmaya başlayacağımızı söylediğinde itiraz etmiştim ama saatle oynamasının beni, bu kadar kötü etkileyeceğini düşünmemiştim. "Yıllardır süregelen alışkanlıklarım var Beyza hanım. Saat 7'de işimin başında olmalıyım." Uykulu bedenimi yavaşça sandalyeye bırakırken, cevap verecek gücü kendimde bulamıyordum. Kafamı anladım anlamında salladığım sırada işyerinin telefonu çaldı. Kolumdaki saate baktım. Saat daha yediyi iki geçiyordu. "Beyza hanım sorunsuz bir gün geçirmek istiyorum. Tüm telefon görüşmelerini odama aktarın. Yoğun ve uzun bir gün olacak. " Kafamı tamam anlamında sallıyordum ama telefon nasıl aktarılır onu bile bilmiyordum. Demir Bey odasına doğru ilerlerken telefonu açtım. "M.T Grup." "Hayret telefonu hemen açtın. Ben kesin masa başında uyuya kalmışsındır dedim ama beni şaşırttın. " Tuğba'nın cümlesiyle dirseğimi masaya yaslayıp yüzümü elime dayadım. "Aslında her an uyuyacağım diye çok korkuyorum." "Gece kaçta uyudun? Sabahta sordum ama sürekli geçiştirdin." Bu sorunun cevabını verirsem işiteceğim azarı bildiğim için "Tam olarak saati bilmiyorum" diye cevapladım çünkü gerçekten 3'ten sonra saate bakmamıştım. "Tamam şimdi ben seni meşgul etmeyeyim. Ayaz'a da söyledim ara ara o da seni arayıp, kontrol edecek." "Gerek yoktu." Cümlemden sonra bakışlarımı sessiz olan odamda gezdirdim. Bu sessizliğin beni kolaylıkla uyuta bileceğini anladığımda konuşmama devam ettim. "Aslında iyi düşünmüşsün kuzum. Çok teşekkür ederim." "Sana güveniyorum Beyza. Demir Bey'in karşısında uyuyup bir de onun için azar işitme sakın." Duyduklarımdan sonra kaşlarımı çatıp başımı kaldırdım. "Biraz ağır olsun. Karşısında küçük çocuk mu var da azarlıyor?" Demir Bey önündeki dosyadan başını kaldırıp bana baktığında Tuğba da "Evet, genel olarak karşısında küçük bir çocuk oluyor." diye cevap verdi. Derin bir nefes alarak bakışlarımı tekrar masama sabitledim ve Tuğba'nın devam eden konuşmasını dinledim. "Hehh şimdi sinirlendiysen uykunda açılmıştır." "Açıldı!" Kulağımda Tuğba'nın kahkaha sesinin peşine telefonun kapanma sesi yankılanınca telefonu kapattım. "Beyza Hanım." Demir Bey'in cümlesinden sonra yerimden kalkıp yanına gittim. "Efendim Demir Bey." "Bizimle çalışan tüm firmaların dosyalarını getirmenizi istiyorum." Yerdeki bakışlarımı kalem çevirdiği eline sabitlerken "Bu söylediğiniz şu an için imkansız Demir Bey" diye cevap verdim. "Neden imkansız?" "Çünkü daha önce bunları yapmak benim görevim olmadığı için dosyaların yerini bilmiyorum." Elinde döndürdüğü kalemi bir kere masaya vurup sabit tuttu. Yönünü bana doğru çevirdiğinde "Bence öğrenmek için yeteri kadar vaktiniz vardı" dedi. Elinde tuttuğu kalemde olan bakışlarım omzuna doğru çıktı. "Asistanlık işine dün başladım Demir Bey ve ben öğrenme konusunda çok yavaşımdır." "Emin misiniz?" Aslında her şeyi kolaylıkla öğrenebilecek potansiyele sahiptim. Hatta istediği dosyadaki tüm şirketlerin isimlerini ezbere biliyordum; çünkü neredeyse hepsi beni bünyesine katmak için birbiriyle yarışıyordu ve her defasında benden olumsuz cevap alıyorlardı. "Evet eminim." "Beyza hanım sizinle ilgili her şeyi biliyorum. Okuduğunuz okulu birincilikle bitirdiğinizi, girdiğiniz her yarışta aldığınız ödülleri, isminizin sektördeki karşılığını vesaire her şeyi dün gece bizzat detaylı şekilde bana sunulan dosyadan okudum." Omzundaki bakışlarım yüzünde dolaştığı sırada bu kadar araştırmanın nedenini merak ediyordum ama sorup onunla muhabbet edecek de değildim. "Ben mesleğimde zaten iyiyim Demir Bey. Bu başarımı bir başkasının ağzından duymaya ihtiyacım olmayacak kadar iyiyim hemde. O yüzden araştırmalarınız arasında asistanlıkla ilgili bir şey bulduğunuz güne kadar ben yavaş öğrenmeye devam etmek istiyorum. Şimdi müsaadenizle masama geçip başarılı olduğum alanla ilgili çalışmalarda bulunacağım. " Sağ elinde tuttuğu kalemi iki elinin arasına aldı. Yüzünden ellerine kayan bakışlarımı sanki tekrar eski konumuna döndürmek ister gibi derin bir nefes aldı. Yüzünde dolaşan bakışlarım mimiksiz ifadesinde gezinirken "Dosyayı 20 dakika içinde masamda istiyorum. Tekrarı yapılmayacak" dedi. Bu adam neden her konuda böyle soğuk ve sert görünüyordu kesinlikle anlamıyordum. Sadece senin gözünde bu şekilde görünüyor olabilir. Bazı kişilerin ona bakarken nasıl kendinden geçtiğini gördün değil mi Beyza'cığım? Bazı kızların sert ve maço görünümlü erkeklerden hoşlanma gibi dengesiz yönü olduğunu düşünürsek, bu adama bakarken neden kendinden geçtiklerini de anlayabiliriz iç sesciğim. Önemli olan benim gözümde ismiyle aynı özellikleri taşıması. Kafamı iki yana sallayıp tüm düşüncelerimi bertaraf ettim. Yüzüme taktığım sahte gülümseme ile "Emriniz olur" dedim. Duyduğu cümle sonrası yüzüne yayılan şaşırmış ifadeye içimden daha fazla gülümsedim ama bunu ona belli edecek değildim. Ona arkamı dönerken emrivaki konuşan patronumu deli etmenin birinci görevim olduğunu tekrar kendime hatırlattım ve masamdan aldığım kitapla beraber Fatih Bey'in odasına girdim. İşte şimdi 20 dakika özgürdüm. Cep telefonumun kilidini açıp Fatih Bey'e mesaj attım. "Fatih Bey 20 dakika boyunca odanızda duracağım. Bana kızacağınızı biliyor olsam da her defasında bunu yapmam gerektiğini hissediyorum." Fatih Bey yokken odasına girdiğim sürece ona bilgi veriyordum ve bu bilgi mesajlarım onun hiç hoşuna gitmiyordu. Her defasında odama girdiğinde bana mesaj çekme diye uyarıyordu ama yine de bunu yapmaktan kendimi alıkoyamıyordum. Telefonu elbisemin cebine atıp kitabımı okumaya başladım. Kitap okumak bana çok iyi geliyordu ve olumsuz tüm düşüncelerim bir anda siliniyordu. Ailemin yanında değilken zaman, bir tek ayakkabı tasarlarken ve kitap okurken çok hızlı geçiyordu. Telefonuma gelen mesaj sesiyle beraber telefonumu cebimden çıkardım. Mesaj Fatih Bey'den geliyordu ve bu sefer ki kızgınlığı çok daha fazlaydı. "Bir daha odama girdiğinde bana mesaj attığını görmeyeceğim Beyza! Böyle yaptığın zaman sana hak ettiğin değeri, yeteri kadar gösteremediğimi hissediyorum. Bugün gelince bu konuyu yüz yüze konuşacağız ve bu sefer tatlı diline kanmayacağım!" Mesajı okuduktan sonra telefonun saatine baktığımda 19 dakikanın geçtiğini gördüm. Önümdeki raftan gözüme kestirdiğim herhangi bir dosyayı elime alıp, odama doğru ilerledim. Koca ahşap kapıyı açıp odama doğru adım atınca içeriye daha fazla ışığın girdiğini gördüm ve kapıyı arkaya kadar çekerek açık bıraktım. Bu şekilde daha iyi hissede bilecektim. Hem böylece iş arkadaşlarımı rahatlıkla görebilir, biraz da olsa eğlene bilirdim. Demir Bey'in odasına adım attığım sırada kolundaki saati kontrol edip, bana baktığını gördüm. "Sözümü dinlemek sana çok yakışıyor." Tek derdinin sözünü dinletmek olduğunu bir kez daha anlamama neden olan adama baktım ve bunu yaparken hafif tebessüm ettim. "Zaten benim ruhum itaatkardır, hep söz dinler." Asi ruhum söylediklerime inanmazken karşımdaki adam inanmışa benziyordu. Elimdeki dosyayı ona uzatıp, arkamı döndüm ve hiçbir şey demeden odanın çıkış kapısına doğru ilerledim. Verdiğim dosyanın alakasız bir dosya olduğunu anlamış olmalı ki konuşmaya başladı. "İkimiz için de her şeyi zorlaştırıyorsun." Duyduğum cümleyle bulunduğum yerde kaldım. Beni tehditle asistanı yapan adam hiçbir şeyi zorlaştırmıyordu ama ben zorlaştırıyordum öyle mi? "Aksine…" Derin bir nefes alarak cümleme devam ettim. "Kolaylaştırmak adına seçiminizin yanlış olduğunu, size en başından beri gösteriyorum. Ben sizin sözünüzü dinleyecek olan o kız değilim ve hiçbir zaman da olmayacağım." Yaklaşan adım sesleri önümde son buluyordu. Bakışlarımı yerden kaldırıp onunla muhattap olmak istemiyordum. "İlk defa bir seçimimin doğruluğundan eminim Beyza Hanım. İşte bu yüzden sözümden çıkmamayı öğrenene kadar yanımdan bir an olsun ayrılmayacaksınız." Bu adam hayatıma kısa süre önce girdiği halde ona tahammül edemiyordum. Tam ağzımı açıp konuşmaya başlayacağım sırada iş telefonu çalmaya başladı. Demir Bey önümden yana doğru çekilerek "Sorun istemiyorum" dedi. Sorunun kendi olduğundan bihaber olmalı diye düşünüp telefonu açtım. "M.T Grup." Karşımdaki sevecen kadın sesi "Günaydın. As Grup başkanı Sedat Yılmaz, Demir Erdemle görüşmek istiyor." dedi. Aynı ses tonunda cevap verip Demir Bey'e baktım. "Size de günaydın hanımefendi. Sizi birkaç saniye bekleteceğim." Yerimden kalkıp Demir Bey'in odasına ilerlerken, ne de güzel sinirlerini bozacağımla ilgili düşünceler arasında dolaştım. "Demir Bey, As Grup başkanı Sedat Yılmaz hatta sizi bekliyor." "Tamam hemen bağla." "Şeyy şimdi siz, bana kızacaksınız ama ben telefon nasıl aktarılır bilmiyorum." Yerinden kalkarken kafasını iki yana sallayıp "Bilerek bunu yaptığını biliyorum" dedi. "Gerçekten bilmiyorum Demir Bey. Tamam her şeyi çok yavaş öğreniyor olabilirim ama bu kısmı daha öğrenmeye başlamadım bile. Birkaç haftaya öğrenirim diye düşünüyorum. O sürece kadar kalkıp masama gelseniz olmaz mı?" Yanımdan geçtiği sırada durunca bakışlarımı yüzüne çıkardım. Birkaç saniye bakmaya devam ettikten sonra "Gerçekten beni deli ediyorsun!" dedi. Bunu öyle bir ses tonunda söylemişti ki haylaz tarafıma yayılan haz, onu ömür boyu deli edebilecek enerjiyi bana bahşediyordu. Arkasını dönüp telefona doğru ilerlerken sessizce "En bi' sevdiğim" diye fısıldadım. Sonuçta burada bulunma amacım işten kovulana kadar elimden gelen her şeyi yapmaktı. Demir Bey telefonu kulağına götürüp konuşmaya başladığı sırada yerime oturmam için eliyle işaret etti. Bende yerime oturdum ve konuşması bitene kadar boş kalmak yerine çizim yapmaya başladım. En sevdiğim kısım çizdiğim ayakkabıyı renklendirme kısmıydı. Klasik renklerden dışarıya çıktığım zaman önümdeki tek engel biten hayal gücüm olabilirdi. O konuda da çok şanslıydım; çünkü hayallerim bazen sonsuz olabiliyordu. Ayakkabı tasarladığım zaman önce onu giyecek olan kişinin ruh halini gözümde canlandırmaya çalışıyordum sonra da nasıl bir ayakkabıyla rahat edeceğini. İşte bu kısım benim için çok eğlenceliydi. "Beyza Hanım." Anasınıfı öğretmenliği yaparak tüm gün koşturan güzel kadın silinirken düşüncelerimden, yüzümde ne zaman oluştuğunu bilmediğim gülümsememle Demir Bey'e baktım. "Efendim Demir Bey." Çizim yaptığım kağıdı eline alarak "İşinizde gerçekten çok iyisiniz. Renk seçimleriniz çok başarılı ve dikkat çekici" dedi. Sandalyemi ona doğru döndürdüm. "Çünkü göreve yeni başlayan anasınıfı öğretmeni, güzel bir kadın için çiziyorum. Kullandığım her bir renk farklı heyecanını simgeliyor ve bu ayakkabı ile sınıftaki bıcırlara renkli kişiliğini göstermek istiyor." Demir Bey'in kağıttaki bakışları beni bulunca biraz anlamaz gözlerle bana baktı. Hemen peşine bir şeyleri yerine oturtmuş olmalı ki "Her tasarımınız için bir hikaye mi oluşturuyorsunuz? " diye sordu. Kafamı evet anlamında sallayınca sorusuna devam etti. "Peki benim için bir ayakkabı tasarlayacak olsanız bu nasıl olurdu?" Bilmiyordu ama beni tehdit ettiği ilk gün ayakkabısını tasarlamış, o adamı dövdüğü gün ise üzerine kırmızı lekeler bulaştırmıştım. Aklıma gelen görüntüyle onda olan bakışlarımı önüme döndürdüm. Omuzlarımı yorgun bir şekilde yukarıya kaldırıp tekrar eski konumuna indirdikten sonra sessizce "Hiç düşünmedim" diye cevap verdim. "Bari rengini söyleyin." "Söylemesem daha iyi olur." Ortamda oluşan sessizlikten sonra göz ucuyla ona baktığımda hâlâ benden bir cevap bekliyor gibiydi. Bu talebinin devam etmesi sonucu sessizce "Üzerinde koyu kırmızı lekeleri olan siyah bir ayakkabı." dedim. Aldığı derin nefes ruhumu dondururken, korkuyla bakışlarımı ondan geriye çektim. Hayalimde onu temsil eden ayakkabılar oydu ve ben şu an için istesem de onu başka ayakkabıyla düşünemiyordum. Odadaki sessizliği çalan telefon bozdu. Ona bakmadan telefonu açıp kulağıma götürdüm. "M.T Grup." "Selamünaleyküm Beyza." Duyduğum endişeli olsa da sakinlik saçmaya devam eden sesle aldığım selam beni mutlu ederken "Aleykümselam Ayaz." diye karşılık verdim. "Sesin gayet güzel geliyor, uykuya yenilmiyorsun değil mi?" Tuğba, Ayaz'ı nasıl korkutmuşsa verdiğim cevaptan sonra endişeli sesi eski haline dönüyordu ve bu sırada Tuğba'nın onu tembihleyen hali gözümün önünde beliriyor, ben ise istemsizce gülümsüyordum. "Beni merak etme, şu an için uyanık bir durumdayım ama siz gelene kadar bu devam eder mi bilmiyorum." Demir Bey'in aldığı derin nefes tahammülsüz bir şekilde geri verilince "Ayaz ben birazdan seni cep telefonumdan arasam o-" cümlem kapama tuşuna basan Demir Bey tarafından sonlandırılıyordu. "Bir daha böyle bir telefon görüşmesi istemiyorum!" Ruhumu donduran sesi buz etkisindeydi ve bir anda yükselttiği sesi yerimden sıçramaya neden oluyordu. Korkulu bakışlarım gözlerini bulunca öfkeye dönüşüyor, beni çocuk gibi azarlayan bu adam sinirlerimi bozuyordu. "Demir Bey, kullandığınız ses tonuna dikkat edin." "O ses tonunun yükselmesine sebep olan sensin Beyza!" Oturduğum sandalyeden kalkıp önüne geçtiğim sırada yine doğru bildiğim her şey şaşmıştı ve bu adam tahammül sınırlarımı zorluyordu. Gözlerimde yanan ateş en çok onu yaksın isterken "Beyza değil, Beyza Hanım diyeceksiniz ve o ses tonunuza dikkat edeceksiniz. Yoksa aynı yüksek çıkan sesin karşılığını alırsınız." dedim. İşte Hale'den sonra ilk defa biri için daha ben Beyza Hanım'dım ve bu aslında onları hayatımda istemediğimin kanıtıydı. Cümlemden sonra Demir Bey ayağa kalkıp, bir adım üzerime doğru attığı sırada üstten üstten bakıyordu. Sanırım bu bakışlarından sinmemi bekliyordu ama o, aşırı derecede yanılıyordu. Aradaki mesafeyi açıp kaşlarımı çattım. Odada yankılanan telefon sesine bakışlarım kayarken kim olduğunu bildiğim telefonu açmak için yeltendim ama Demir Bey ahizenin üzerine elini koyarak açmamı engelledi. Sert bir "Sakın!" ihtarına gözlerinin kızılları eşlik ediyordu. "Telefonu yüzüne kapattınız. Şimdi beni merak etmiştir." Eğer Ayaz bir şeylerin ters gittiğini düşünürse Tuğba'yı arayacak ve ikisi boş yere erkenden buraya geleceklerdi. Hele Tuğba'nın sabah benim için verdiği mücadele yetmezmiş gibi kısa süre üstüne yeniden yorulacaktı. Demir Bey'in kükreyerek çıkardığı "Etmeyecek!" sesi yerimde irkilmeye neden oluyordu. "Benim yanımda olduğun sürece kimse seni merak falan etmeyecek." "Asıl sizin yanınızda olduğum sürece herkesin beni merak etmesi gerekiyor. Bana karşı kullandığınız ses tonu kulağınıza ilişiyor mu hiç?" Sözlerimden sonra gözlerini yüzümde gezdirdi. Gördüğü ifade gözlerindeki kızılların silinmesine neden olurken, bir adım atarak elini yüzüme doğru uzattı. Bu adam yanımda olduğu sürece aradaki mesafeyi kontrol edecek tek kişinin ben olduğunu bir kere daha anlayıp, geriye doğru bir adım attım. "Çok mu korkuttum seni?" Küçük bir kız çocuğu gibi korktum deyip de ona bu hazzı yaşatamazdım. Cevap vermek yerine susmayı tercih ettiğimde havada tuttuğu elini yere indirdi. "Seni korkutmamak için elimden geleni yapacağım ama sende biraz daha uysal ol." Bu adam ciddi anlamda beni gıcık ediyordu. Uysal olmamı isteyen hali sinir bozucu görünürken, beni gıcık ettiği ses tonuyla "Kedi gibi mırlayıp etrafınızda dolaşma mı da ister misiniz?" diye sordum. Sorduğum soruyla gülümsedi. Onu ilk defa bu şekilde gülümserken görüyordum ve ona yakışan bu gülümsemeyi göz ardı edebilecek kadar ona karşı önyargılıydım. "Sahi sana kedi gibi davranmak neden çok yakışıyor?" Sorduğu soruya anlamaz gözlerle ona baktığımda sanki söylememesi gereken bir şeyi söylemiş gibi rahatsızlıkla vücudunu diklediğini gördüm. Tamam arada bir Tuğba'ya mırlayarak şebeklik yapıyordum ama bunu Demir Bey'in yanında asla yapmamıştım. O halde nasıl oluyordu da o, bunu biliyordu? Ona soru soracağım zaman cep telefonum çalmaya başlayınca "Kim?" diye sordu. Elbisemin sağ cebine attığım telefonu çıkarıp baktım. "Hep sizin yüzünüzden işte. Kesin Ayaz, olanları Tuğba'ya anlattı." "Tamam hemen aç ama telefon görüşmesini uzatma, sonra da yanıma gel." Cevap vermemi beklemeden odasına giden adamın arkasından pekte iyi şeyler söylemediğimi fark edince alt dudağımı ısırıp sustum ve telefonu açtım. "Efen-" "Ne oldu, niye telefon Ayaz'ın yüzüne kapandı? Onu boşver, iyisin değil mi?" Telaşlı sesine gülümseyerek "Korkma iyiyim kuzum" dedim ve ondan hiçbir şey gizlemeden olanı biteni anlattım. O benim iyikilerimden bir tanesiydi ve verdiği tepkiler özellikle enerjimi yerine getirmek için özenle seçilmiş gibiydi. Telefon görüşmesini iş telefonunun çalmasıyla sonlandırdığım sırada sırıtarak Demir Bey'e baktım. Sol işaret parmağımla telefonu gösterdim. Elini masaya koyup kalkarken ne de güzel sinirli görünüyordu. Bugün bu adamı çıldırtıp, kendini kovduracak güç damarlarında fazlasıyla var Beyza. Sana güveniyorum! İç sesimi yanıma gelen adam doğruluyor gibiydi. "Gerçekten beni deli ediyorsun!" Olsundu. Beni kovana kadar ona, en çok deli olmak yakışırdı.
⌛ Asla bitmiyordu. Ne odaya girenlerin sayısı belliydi ne de çıkanların. Üst üste gelen aramalar ise sonsuz gibiydi. Bugünün yoğun ve uzun olacağını söylemişti ama bu kadar yoğunluk normal değildi. Telefon ahizesini yorgun bir şekilde yerine koydum. Gelen "Şiştt." sesine başımı sağ tarafa çevirip baktığımda Tuğba'nın bana bakarak gülümsediğini gördüm. Yönümü biraz daha sağ tarafa çevirip, gözlerimi kapatarak sessiz bir öpücük attım. Bu kısmı yaptıktan sonra gözlerimi zor açtığımı fark ettim. Tuğba da bu kısmı fark etmiş olmalı ki eline telefonu aldı ve birkaç saniye sonra telefonuma bildirim geldi. "İddiaya giriyorum kesinlikle uyuyup kalacaksın." Okuduğum mesaj ekranından kafamı kaldırıp Tuğba'ya baktım ve onu sinir etmek için yüzümü çirkin bir ifadeye getirdim. "Yüzünü o hale getirmeyi nasıl başarıyorsun acaba? Gece rüyama gireceksin diye korkuyorum." Gelen bildirim sesiyle okuduğum mesaja karşılık olarak "Dikkat daş düşebilüü, Beyza çıkabilüü" diye yanıt verdiğimde çok geçmeden "Küçük ayım benim, seni çok seviyorum. Bunu biliyorsun değil mi? " yanıtını aldım. Okuduğum mesajla tekrar Tuğba'ya baktım. Elimle kalp işareti yaptığım sırada gözüm Ayaz'a kaydı. Bana tebessümle baktığını görünce yaptığım hareketi sonlandırıp, vücudumu dikledim. Ayaz elindeki kahveyi gösterip" ister misin? ' der gibi dudaklarını hareket ettirdi. Kafamı hayır anlamında sallayıp, karnımı ovuşturarak gösterdiğimde Tuğba ile bir şeyler konuştu sonra da telefonu eline aldı. "Saatin kaç olduğunun farkında mısın Beyza?" Ayaz'dan gelen mesaja cevap veremeden iş telefonu çalınca telefonu açtım ve Demir Beyle görüşmek isteyen kişiye toplantıda olduğunu, çıkar çıkmaz arayacağını söyledim. Telefonu kapattığım sırada cam odada bulunan insanlara baktım. Hepsi gergin bir şekilde önündeki dosyaya bakıyordu. Demir Bey'e doğru baktığımda ise onun gergin bakışlarının hedefinde herhangi bir dosya göremedim aksine yumruk halini alan eliyle Tuğbaların çalıştığı tarafa doğru bakıyordu. Neden acaba oraya bakıyor diye meraklı gözlerle bakışlarımı oraya çevirdim. Tuğba önündeki bilgisayardan Ayaz'a bir şey gösteriyor, o da ona bir şeyler anlatıyordu. Ayaz çok geçmeden bilgisayardaki bakışlarını bana çevirip cep telefonunu işaret etti. Ona cevap yazmadığımı hatırladığımda cep telefonunu elime aldım ama şirket telefonu yine çaldığı için yerine bıraktım. Ayaz'a çalan telefonu işaret ettiğim sırada kapının sert bir şekilde kapatıldığını gördüm. Artık bu adamdan ve yaptıklarından sıkılmıştım. Hayal kırıklığıyla kapıyı kapatan Demir Bey'e baktım ama o, hiçbir şey demeden tekrar odasına döndü.
⌛ Toplantı odasından insanların çıktığını görünce kolumdaki saate baktım. Saat üçtü ve ben açlıktan bayılmak üzereydim. "Beyza Hanım hazırlanın yemeğe gidiyoruz." Sesin geldiği yöne baktım. Benim uykulu ve aç bedenime inat, o gayet iyi görünüyordu. "Neden?" "Siz acıkmadınız galiba." Çok acıkmıştım ama bu onunla yemek yiyeceğim anlamına gelmiyordu. Yemek yerken rahat bir nefes almak elbette benim de hakkım olmalıydı. "Çok acıktım Demir Bey. İşle ilgili bir durum söz konusu değilse ben burada yesem olur mu? Hem birazcık da olsa arkadaşlarımı görmüş olurum." "Biraz hava almak iyi gelir. O sırada arayanları ve ilettiği notları aktarırsınız." Duyduğum cümle ile sıkkın bir nefes verdim çünkü sadece arayanların isimlerini saymam bile uzun süre alırdı. Birde bunlara bıraktığı notlar eklenince iş kısmı kavgaya bile dönüşebilirdi. Not aldığım defteri elime alırken şaşkın bir sesle "Burada yazanları okumakta mı benim görevim?" diye sordum. Kafasını evet anlamında salladığını gördüğümde elimi kalbime götürdüm. Sanki bir el kalbimi sıkıyordu ve ben bu işin altında eziliyormuş gibi hissediyordum. "Hadi çıkalım." Cümlesinden sonra yerimden kalkıp onunla beraber asansöre doğru ilerledim. Numan Bey'in, Demir Bey'e aktaracağı önemli bilgiler olduğu için o da bize katıldı. Demir Bey arabasının kilidini açarken "Biz yemeğe nereye gideceğiz Demir Bey?" diye sordum. "Litany de yeriz diye düşündüm." Duyduğum restoran ismi elimin acıkan karnıma gitmesine sebep olmuştu çünkü restoran hem uzak hem de yemekler siparişten sonra sıfırdan hazırlanıyordu. Bu da benim için zaman kaybı demekti. "Demir Bey orası şu an benim için çok uzak. Yine Esma Sultanın Yeri'ne gitsek olmaz mı?" Demir Bey yanıma doğru geldi. Arabasının kilit tuşuna basarken "Çok acıktığın için mi böyle halsiz görünüyorsun?" diye sordu. Uykusuzluk, açlık, yoğun bir iş günü birleşiminden çıkan sonucun bu olduğunu bilsem de "Bilmiyorum" diye cevap verdim. Demir Bey de Numan Bey'in sorusuyla onunla konuşmaya başladı. Hemen yakınımızda olan yere yürüyerek vardığımızda önden Esma teyzenin yanına gittim ama sevdiğim ne varsa hepsi bitmişti. Gözüme kestirdiğim herhangi yemekten sipariş verip uflayarak yerime döndüm. Demir Beyle, Numan Bey birbirleriyle konuşmaya devam ediyordu. Numan Bey'in yaşı daha büyük olduğu için onun yanında duran boş sandalyeyi çekerken "Buraya oturun Beyza hanım" cümlesiyle Demir Bey'e baktım. "Teşekkür ederim Demir Bey ama burada daha fazla rahat edeceğimi düşünüyorum." Sessizce çektiğim sandalyeye oturdum. Hiçbir itirazda bulunmaması beni mutlu etmeye yeterken, Numan Beyle ikisinin kalkıp yer değiştirdiğini gördüm. Bu adam cidden sözden çıkılmasına tahammül edemiyordu ve takıntılı bir yanı olduğu gerçeği bariz bir şekilde görünüyordu. "Not alın Beyza Hanım." Yanımda oturan adama yorgun gözlerle bakarken "Şaka mı?" diye sordum. "Sözümden çıktıkça şaka yapmadığımı öğreneceksiniz." Bu adam çok bencildi ve her konuşmasında bunu bir şekilde belli ediyordu. Bu adamdan kurtulmak için son şansım olduğunu iyiden iyiye hissediyordum. "Şimdi söylediklerimi yazın Beyza hanım." Dudaklarımı öfkeyle sıkıp, önümde duran ajandayı açtım. Demir Bey konuşmaya başladığı sırada içimden şarkılar söyleyip defterin üzerine küçük çizimler yaptım. Ne de olsa ne yapıp, yapmadığımı görmüyordu. Biraz daha yana dönerek görüş alanından çıktığım zaman mutlulukla ajandamın sayfasına ufak tatlı bir papatya daha kondurdum. Önümüze yemek gelmiş olsa da vicdansız patronum hâlâ not aldırmaya devam ediyordu. Aradan geçen bir kaç dakika sonra Numan Bey ayağa kalkıp "Söylediklerinizle tek tek ilgileceğim Demir Bey." dedi. "Hataya tahammülüm yok Numan Bey, bunu bilmenizde fayda olduğunu düşünüyorum." Vicdansız patronum şimdi de çalışanına gözdağı veriyor, hata yaparsan seni işten çıkarırım mesajını alttan alta işliyordu. Numan Bey aldığı mesajla kafasını öne eğip anladığını gösterirken, yanımızdan ayrıldı ve bende yaptıklarımdan dolayı beni birazdan işten çıkaracak olan adamı yok saymaya çalıştım. "Yemeğinizi yemeye başlayın Beyza Hanım." Yanımdaki ukala sese başımı döndürerek alaylı bir sesle "İzin verdiğiniz için teşekkür ederim Demir Bey. Yine beni cezalandıracağınızı düşündüğüm için çok korkmuştum." dedim. Onun yüzünü alan ifade aç olan bünyemi asla ilgilendirmediği için önüme döndüm ve yemeğimi yemeye başladım. Şu an son lokmayı aldığım tabak gerçekten çok acıkmış olduğumun göstergesi gibiydi. Mutlulukla sandalyede arkama doğru yaslandığımda elimi doyan karnıma götürdüm ve içten içe Rabbimin kimseyi açlıkla imtihan etmemesi için duada bulundum. Kafamı döndürüp Demir Bey'e baktım. Çoktan yemeğini bitirdiğini görünce "Kalkalım mı?" diye sordum. "Önce bugün arayan kişileri ve bıraktığı notları okuyun sonra kalkarız." Şu an bunun yeri burası değildi veya bunun bir yeri zaten yoktu. Derin bir nefes alarak not tuttuğum ajandayı açtım. "As Grup başkanı Sedat Bey tekrar aradı ve çok önemli olan bu notu Demir Bey'e iletin dedi." Demir Bey "Evet, şimdide notu oku" dedi. Tamam bir yanım çokça cesaretliydi de bir yanımda bu adamdan birazcık tırsıyor gibiydi. Kafamı ona döndürerek "Not." dedim. Yüzümde gezinen bakışları gözlerime ulaştığında kaşları çatıldı. "Evet, söyle." "Söyledim zaten Demir Bey. Sadece not yazmışım, galiba yavaş yazdığım için gerisini aklımda tutmayı başaramamışım." Derin aldığı nefesle gömleğinin düğmesi gerilirken, yavaş yavaş kulağımda okunan selamın sesini duyuyordum. O gerçekten hata karşısında tahammülsüz görünüyor, şu an burnundan soluduğu açık bir şekilde görünüyordu. Söylediğime inanmayıp, elimdeki ajandayı aldı. Sayfaları çevirdikçe yakasında bulunan kravatı gevşetti. Sonunda onu delirtmeyi başarmıştım ama o, hâlâ bir not bulmayı ümit ediyor gibi sayfalar arasında dolaşıyordu. "Demir Bey üzgünüm ama size asistanlık işinde iyi olmadığımı ve geç öğrendiğimi söylemiştim. Bana çok mu kızdınız?" Duyduğu cümlelerden sonra onu daha fazla sinirlendirmem gerektiğini biliyordum. Hiçbir patron böyle bir asistanı yanında çalıştırmayı istemezdi. "Ama yazımı görüyorsunuz değil mi? Maşallah inci gibi…" Ajandada olan bakışlarını bana doğru çevirdiği zaman gülümsedi. Gördüğümün yanlış olduğunu düşündüğüm için yönümü tamamen ona doğru döndürdüm ve gördüğümün yanlış olup olmadığını kontrol ettim. "Hadi tatlı yiyelim." Duyduğum cümleyle elim kalbime gitti. Bu beklediğim bir son asla değildi. "Ne tatlısı Demir Bey? Daha bana kızacak sonra da işten kovacaksınız." Demir Bey de aynı benim yönümü ona döndürdüğüm gibi yönünü bana döndürdü. Yüzü yine ifadeden uzak görünüyordu ama sanki bir şeyleri kafasında tartıyor gibiydi. "Seni hiçbir zaman yanımdan ayırmayacağım Beyza. Neden bunu anlamak istemiyorsun?" Yine bana ismimle seslenmişti ve bu konuşma tarzını sevmiyordum. Hele benden bir eşya gibi bahsetmesini hiç hiç sevmiyordum ama şu an bunlarla zaman kaybedip konuyu dağıtamazdım. Önünde duran ajandayı alıp not almamı istediği sayfayı göstererek sırıttım. İnsan sadece bu gıcık hareket için bile karşı tarafı işten çıkarabilirdi. "Bakııınn. Siz toplantıdayken yazmamı istediğiniz yer de burası. Nasıl güzel not almış mıyım?" Sorduğum soruyla deftere yazdığım notu sesli okudu. "Şimdi söylediklerimi yazın Beyza Hanım." Okuması bittikten sonra sayfanın geri kalanında bakışlarını gezdirip tekrar bana baktı. " Zeki bir adamım Beyza hanım. Zaten benim yanımda konuşulan hiçbir şeyi not almanıza gerek yok. Merak etmeyin hepsi burada kayıt altında. " Sağ işaret parmağıyla kafasını gösterdikten sonra çalışan kişiye bakıp tatlı çeşitlerinden getirmesini istedi. Bu adam gerçekten beni kovacağa benzemiyordu. "Ne yani söylediğinizi uslu uslu yapsaydım ve not alsaydım, boş yere yorulmuş mu olacaktım?" Sinirli bir şekilde sorduğum sorudan sonra cevap vermesini beklemeden sandalyemi biraz daha uzaklaştırıp yönümü masaya çevirdim. O sırada gelen tatlılardan bir tanesini önüme çekip bir lokma aldım. Bir şekilde beni işten çıkaracak bir yol elbette bulacaktım. "Elbette tahammül sınırlarınız aşıldığı zaman beni işten kovacaksınız Demir Bey." "Boş yere çabalayıp ikimizi de yoruyorsun. Bu hiçbir zaman olmayacak." Sadece başımı ona doğru çevirip sinsice gülümsediğimde "Ben hâlâ telefon aktarmayı öğrenmedim Demir Bey ve öğrenmeye birkaç hafta daha niyetim yok. Her telefon görüşmesini masama gelerek yapacaksınız" dedim. Onu sinir etmek için söylediğim sözün farkındaydı. Ciddi yüz ifadesi ile "Önemli değil, aktarmayı öğrenene kadar telefonu telsiz telefona çeviririm ve böylece sizi kendi odamda ağırlarım Beyza Hanım." diye karşılık verdi. Eğer öyle bir şey olursa bu sürekli ayakta olacağım anlamına geliyordu. Düşünürken bile yorulduğumu fark ettiğim gerçeklikle "Ama öyle olursa çok yorulurum. Hem ben yeni cihazları öğrenme konusunda da çok kötüyümdür. Telefonların açma tuşunu bile karıştırabilirim " dedim. Acınası bir halde olduğumun farkındaydım ama yine de bir ihtimal her yolu denemek istiyordum. "Bu çaban gerçekten boş. Bunu gün geçtikçe çok daha iyi anlayacaksın." Kararlı sözleriyle bakışlarım tavizsiz görünen yüz ifadesinde geziniyordu. Bu adam asistanı olarak neden beni seçmişti ve neden bu işi yapmam konusunda diretiyordu? Bunu asla anlamayacak yanım, ne olursa olsun bu adamla savaşma kararının arkasında durması gerektiğini biliyordu ama bu savaşın hiç kolay bir savaş olmadığının da farkındaydı. |
0% |