Yeni Üyelik
43.
Bölüm

42🍓"CUMA NAMAZI"

@hanifta_hanim

 

"Şey..."

Kadın zorla ancak o kadar konuşabildi. Cesaret bulması için biraz daha tebessüm ederek "Lütfen çekinmeyin." dedim.

"Yenge!"

Çaresiz bir sesle ettiği yenge hitabı içimi acıtmış olsa da onun yanlış eve geldiğini düşündüğüm için "Yenge derken?" diye sordum.

Sorduğum soru karşısında titremeleri artınca elinde puset olduğunu fark ettim. Zoraki kendini toplamaya çalışıp "Ben Derin." dedi.

"Üzgünüm, Derin adında birini tanımıyorum ama iyi görünmüyorsunuz hanımefendi. İçeriye girip, ısınmak ister misiniz?"

Konuşmalarımdan sonra kadının gözünden bir damla yaş süzülürken, gözleri acıyla kapandı. Kızı annesinin o halini görünce üzülmüş bir şekilde ayağına sarıldı.

"Çok özür dilerim yanlış bir şey mi söyledim? İyi görünmüyorsunuz, lütfen içeriye geçelim."

Cümlemden sonra gözlerini açıp ardından hızlı bir şekilde gözyaşlarını sildi. O kendini toplamak için çabalıyordu ama bu ne sesine, ne de yüzüne yansıyordu.

"Sizi rahatsız ettim... Sanırım gitsem daha iyi olacak."

Onun o halini görünce kalbimin acıdığını hissettim. Gitmek için arkasını döndü ama onu bu şekilde göndermem imkansızdı.

"Lütfen sizi bu şekilde göndermem mümkün değil, çok üzgün görünüyorsunuz. Yapabileceğim ne varsa sizin için elimden geleni yaparım."

Kadın yönünü değiştirmeden "Gitmeliyim." dedi. Arkasından dışarıya çıktığımda kızı bana doğru dönüp, tekrar annesine döndü.

"Anne, Demir dayımın karısı gerçekten çok güzelmiş."

Kadın kızının kafasını okşadıktan sonra "Hem de çok." deyip kızını elinden tuttu.

Duyduğum sözleri yanlış anlamam imkansızdı. Küçük kız Demir dayım demişti. Demir'in varlığından bile haberdar olmadığım bir kardeşinin olduğunu bilmek beni şaşırtmıştı. O ruh halinden çıkıp yanlarına gittim.

"Derin çok üzgünüm... Demir'in kız kardeşi Derin, sensin değil mi?"

 

 


Demir'in kardeşi, Derin ARSLAN
(Çok güzel ya 🤤😋🙃🙈)

Kafasını hızla döndürüp bana baktı. Gözlerindeki acıya, umut eşlik etmeye başladığında titreyen dudakları yukarıya doğru kıvrıldı.

"Benden sana bahsetmişler!.." Derin bir nefes alıp yüzüne minnet dolu bir ifade yaydığı sırada "Beni silmemişler." dedi ama bu cümlesini daha çok kendine söylüyor gibiydi.

Onun ismini veya varlığını daha önce bir kez bile duymamış olsam da kalbini kırmamak adına cümlelerimi dikkatli seçmek zorunda olduğumu biliyordum. Yanıma doğru gelmeye başladığında "Ben zorlu günlerden geçtim ve hâlâ ağır ilaçlar kullanıyorum. O da unutkanlık yapıyor, lütfen kusuruma bakmayın..." dedim ve elimle evi gösterip konuşmaya devam ettim.

"Hadi hep beraber eve geçelim."

Kafasını olumlu anlamda salladığı için hep beraber eve doğru ilerledik. Tam kapıdan içeriye girerken Demir'in merdivenlerden inip bana doğru seslendiğini duydum.

"Ne o karıcığım, dayanamadığın için pastayı kapıda mı yemeye başladın?"

Kapıyı kapatıp "Pasta daha gelmedi ama ondan daha tatlı birileri geldi." dedim.

Kapıya doğru gelirken "Onlar kim?" diye sordu. Derin kafasını yerden kaldırdığında Demir, gördüğü yüze dikkatle baktı ama bu, adımlarının öfkeli bir şekilde hızlandırmasına neden olmuştu.

"Sen, bu eve nasıl adımını atarsın. Defol!"

Demir'in öfkeli bağırmasından dolayı üçümüz korkuyla yerimizden sıçrarken, içeriden Deren anne ve Yağız koşarak geldi. Derin ağabeyindeki bakışlarını içeriden gelen annesi ve kardeşine çevirdikten sonra daha özlem dolu görünüyordu.

"Ağabey sizi çok özledim. Ne olur izin ver."

Deren anne ve Yağız yanımıza doğru geleceği esnada Demir, işaret parmağını göstererek öfkeyle "SAKIN!" ihtarında bulundu. İkisi bulundukları yerde öylece kaldıklarında Demir, yönünü Derin'e doğru çevirdi ama gözlerinde tanıdık karanlık bakışlar vardı.

"Defol! Sen, gittiğin gün bizim için öldün. Ölüler birini özleyemez!"

Demir'in bağırma sesleri, kalp atışlarımı hızlandırıyor, birde buna bebeğin çaresiz bir şekilde ağlama sesi ekleniyordu. Derin ağabeyine doğru yıkık bir adım atarken güçsüz sesiyle konuşmak için çaba veriyordu.

"Sadece sevdim ağabey, bunun için bedel olarak sizsiz geçirdiğim 7 yıl yetmez mi?"

Demir, kardeşine öyle öfke dolu bakıyordu ki kasılan çenesi, alnında kabaran damarları bu bakışı destekliyordu. Kardeşine hiç acımadan kolundan tuttuğu gibi kapıya doğru savurup öfkeyle bağırdı.

"7 yıl değil, bir ömür boyu sürecek! Şimdi kimin için bizi arkanda bıraktıysan defol git ve bir daha bu kapıya adımını atma!"

Kapının önünde duran bedenimin yanına Derin savrulduğunda dengesini koruması adına ona yardımcı olmaya çalıştım ama bu ortam, tam olarak iyileşmeyen bedenim için çok fazlaydı. Demir'in kardeşini dışarıya atmak için geldiğini anladığım an, bedenimi kapıya doğru sabitledim. Şimdi yapacağım şeyden çok korkuyordum; çünkü kafa tutacak kadar güçlü olduğum kesinlikle söylenemezdi. Ellerimi korkuyla iki yana açıp orada sabitlerken Demir'in öfke dolu gözleriyle karşılaşmak kalbimin daha hızlı atmasına neden oluyordu.

"Beyza, seni uyarıyorum, sakın bu işe karışma!"

"Demir ne olur önce odamıza gidelim, hem seni çok özledim hem de seninle konuşmak istediğim konular var."

"Sevgilim kapının önünden çık ve beni odamızda bekle. Söz veriyorum hemen arkandan geleceğim."

Derin, ne olursa olsun ağabeyinin onu evden göndereceğini anladığı an, gözlerinden akan sessiz gözyaşları hıçkırığa dönüştü. Küçük kızı annesinin o halini görünce daha fazla ağlayarak yalvarır bir sesle konuşmaya başladı.

"Anne ne olur gidelim. Bak işte babam haklıymış, dayım bizi evinde istemiyor."

Derin, kızının söylediği cümleyi duyduğunda hızla gözlerindeki yaşı silip gülümsemek için çabaladı.

"Hayır kızım, hayır. Dayın bizi çok seviyor, sadece uzun süre onu görmediğim için bana kızgın."

Demir, Derin'in söylediği hiçbir cümleyle ilgilenmiyor, bunu Derin'i kolundan tutarak gözler önüne seriyordu.

"Çık önümden Beyza, benim evimde bunların işi yok! O yüzden defolup gidecekler."

Daha önce bu evde ne yaşanmıştı, aralarında ne geçmişti bilmiyordum ama onların bu şekilde kollarından tutularak atılmasına asla izin veremezdim.

"Kocacığım burası benim de evim unuttun mu? Ben onları evimde istiyorum. Ne olursun bak seninle odamıza gidelim, iyice gücümün bittiğini hissediyorum."

Demir, kardeşine öfke dolu gözlerle bakmaktan bakışlarını bana çeviripte ne halde olduğumu görmüyordu ve ona bakmaya devam eden gözleriyle korkutucu şekilde bağırıyordu.

"Beyza, sana çık önümden ve bu konuya karışma dedim!"

Demir'in her yeri inleten sesi sonunda onunda kulağına gitmiş, bu ses tonunu kime kullandığını sonunda fark etmiş gibi kafasını bana doğru çevirdi. Karanlık bakışları üzerimde dolaştıkça oradan silinip endişeli bir ifadeye dönüşüyordu ve ben ancak bedenimin korkuyla titrediğini fark ediyordum.

Bir türlü gücümü tam olarak toplayamıyordum; eğer gücümü toparlamış olsaydım, korksam da ona korktuğumu belli etmez, önünde böylesi titremezdim.

Demir bedenimin halini görür görmez kardeşinin kolunu bırakıp hızla yanıma geldi. Bağıran sesi endişeli ve sakin halini aldı.

"Sevgilim iyi görünmüyorsun, hadi sen odamıza git. Sevdiğin pasta birazdan gelir, ben, onu da alıp hemen yanına geleceğim."

"Demir, ben sensiz odamıza gitmek istemiyorum. Ne olur bırak kalsınlar, bizde seninle odamızda sakince konuşalım."

Demir'de olan bakışlarım, çocuklara doğru kaydığı zaman hâlâ korkulu bir şekilde ağladıklarını gördüm ama Derin, şu an o kadar dipte görünüyordu ki çocuklarının ne halde olduğunu göremiyordu. Tekrar bakışlarımı Demir'e çevirip, gözlerinin içine bakarak konuşmaya başladığım sırada ciğerlerine çektiği tahammülsüz nefesi, her an patlamaya hazır bir bombayı andırıyordu ve ben, her ne kadar bu bombanın hedefinde olmak istemiyor olsam bile konuşmaya devam ettiğim takdirde tek hedef kaynağı olacağımı biliyordum.

Kısa süreli gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım ve bile bile kendimi Demir'in kardeşine duyduğu öfkenin tam da ortasına attım; çünkü biliyordum eğer şimdi Derin bu kapıdan içeriye girmezse bir daha giremeyecek, böylece hiçbirinin yarası kapanmadan acısını korumaya devam edecekti.

"Kardeşini de geçtim Demir, yeğenlerinin ağlama seslerini duymuyor musun? Ben, onların bu şekilde gitmelerine izin veremem."

Söylediğim cümleyle Demir, sakin kalabilmek adına gözlerini kapattı ama gözlerini kapadıktan birkaç saniye sonra alnının sağ tarafındaki damar gözle görülür şekilde kabarmıştı. Sanırım o, sakinliğini korumayı başaramayacaktı. Tekrar açtığı ve donuk bakışların hakim olduğu gözleri, düşüncelerimi doğrularken sanki bana zarar vereceğini anlamış gibi bir iki adım benden uzaklaştı ve o sırada önünde bulunan ne varsa yerle bir etti.

Sağ işaret parmağıyla beni göstererek konuşmaya başladığında cümlelerindeki öfkeye inat, sesini alçak tutmaya çalıştı ama bu söylediği sözlere yansımıyordu.

"Sen şansını çok zorluyorsun, sana karışma dedim! Evimde onları istemiyorum. Şimdi kapat çeneni ve odamıza çık!"

Gözyaşlarımı elimin tersiyle sildiğim sırada 'Kapat çeneni ve odamıza çık!' sesi hâlâ kulağımda çınlıyordu ve bu ses, öfkelenmeme neden oluyordu.

"Tamam Demir, böyle olmasını istiyorsan gidiyorum."

Gözüm Derin'e gittiği zaman sanki son kalesi de düşmüşçesine yıkılmış görünüyordu. Hıçkırıkla yere bıraktığı puseti eline aldı. Kader'e doğru dönüp "Kader çabuk yukarıdan çantamı ve telefonumu getir." diye seslendim. Kader sözümü duyar duymaz, merdivenlere doğru koşmaya başlayınca ben de öfkeyle çekmeceden arabamın anahtarını aldım.

"Sen ne yaptığını sanıyorsun Beyza, sana odamıza git diyorum. Arabanın anahtarıyla ne işin var?"

Kabanımı dolaptan alırken kırgın bir sesle sorusuna yanıt veriyordum.

"Bu evi, evim yapabilmek için verdiğim savaşın boşa bir savaş olduğunu bana bir şekilde gösteriyorsun Demir. Ben, evimin kapısından kimseyi bu şekilde kovmam, buna eski sevgilin Ece de dahil." Elimdeki kabanı askıdan çıkarırken kafamı Demir'e doğru çevirip konuşmama devam ettim. Gözlerime bakmasını ve o gün bende oluşan hasarı daha iyi anlaması gerekiyordu. Özellikle Ece'nin yüreğimde yer edinmiş cümlesine maruz kalan kalbimin o cümleyi unutmadığını bilmesi gerekiyordu. "Senin eski sevgilinle ben, aynı çatı altında saatlerimi geçirdim. Hem de gözlerimin içine bakarak, iki yıllık ilişkiniz sonrası ara ara sabaha kadar giderdiğiniz özlemden bile bahsetmişti! İnan bana şu an senin canın, o gün duyduklarım karşısında yanan yüreğim kadar acımıyordur." Askıdan çıkardığım kabanının askısını yerine astıktan sonra "Şimdi misafirlerimi alıp, kendi evime gideceğim." dedim ve kabanı giymek için hamle yaptım.

Önüme gelip, kabanımı elimden aldığı sırada aynı zamanda dik sesiyle konuşmaya başlıyordu.

"Senin tek evin burası, saçmalamayı bırak ve odamıza git Beyza. Yoksa o odaya seni zorla sokar, üzerine de kapıyı kilitlerim."

Son gücümü kullandığımın farkındaydım ama biraz daha direnebilirdim. Aciz görünmemek için titreyen ellerimi yumruk haline getirdim. O sırada Kader çantamı ve telefonumu getirdi. Almak için elimi uzattığımda o halimi kimsenin görmemesini diledim. Ellerim komutlarıma uymak için direniyor ama titremelerini kontrol altına alamıyordum. Dik durmaya çalışsam da çok acınası görünüyordum. Bir türlü çantama doğru uzatamadığım elim, gerilmeme ve daha çok sinirlenip ağlamama neden olmuştu.

Küçük kız çocuğu Derin'in kolunu çekip "Anne ne olur gidelim çok korkuyorum, kimse bizi istemiyor, bir tek o, kalmamızı istiyor." deyip işaret parmağıyla beni gösteriyordu.

"Korkma lütfen şimdi sizi alıp, kendi evime götüreceğim. Hem ben, seninle daha tanışamadım bile küçük hanım, hemen pes edip gitmek yok."

Yere düşen elimi tekrar uzattığımda titremesinin arttığını ve çok daha fazla güçten düştüğümü gördüm. O sırada Demir'in telefonu çalmaya başladı. Cebinden telefonu çıkardıktan sonra "Esra, hemen Beyza'nın yemeğini ayarlayın, ilaç saatini geçirmemesi gerekiyor." dedi.

Esra teyze içeriye hızlı adımlarla yürürken Demir, yanıma geldi. Yüzü endişeli, sesi ise dediğini kabul etmem için sakin bir tonda çıkıyordu.

"Hadi içeriye gidip önce karnını doyuralım sonra da ilacını içirelim. İyi görünmüyorsun Haniftam."

Şu an Demir'in yumuşaması için doğru zamandı. Gözlerine hakim olan endişeden aldığım cesaretle konuşmaya başladığımda söylediklerimi kabul etmesi için sesimi yumuşak bir tonda tutuyordum ve ya şu an istesem de sesimi yüksek çıkaracak gücümün kaldığı pekte söylenemezdi.

"İçeceğim ilaçlar korkularımı geçirmiyor Demir. Benim ilaçlara değil, korkularımın geçmesine ihtiyacım var. Karın olarak sana yalvarıyorum. Lütfen izin ver, yoksa o ilaçları ağzıma sürmeden onları alıp, bu evden götüreceğim."

Kısa süre kaşlarını kaldırdıktan sonra kafasını iki yana sallayarak bu kız akıllanmaz der gibi baktı ve yumuşacık bir sesle "Yani beni tehdit ediyorsun, öyle mi?" diye sordu.

Daha Demir'e cevap veremeden kız kardeşinin ağlayarak çıkan sesi, konuşmamızı bölüyordu.

"Yenge, gerçekten iyi görünmüyorsun. Lütfen bizim için üzülüp gözyaşı dökme. Ben farklı olur sanmıştım ama görüyorum ki yanılmışım."

Derin puseti tekrar eline alıp, kızının elini tuttu. Demir'e belki kalması için bu sefer izin verir diye son bir kez daha baktım ama o, gözlerini benden kaçırıyordu.

Üzgün sesimle, "Derin, beni bekle ben de geliyorum." dediğimde Demir, gözlerimin içine bakıp "Sen bir yere gidebileceğini mi sanıyorsun?" diye sordu ve üzerime doğru bir adım atarak, sadece ona ait olduğumu hissettiren sözleriyle ve sesiyle konuşmasına devam etti.

"Sen sadece bana aitsin, buradaki kimseye değil!.. Sen sadece benimsin, başka kimsenin değil!.."

Aramızdaki mesafeyi kapattığında gözlerine bakmak adına başımı biraz daha geriye doğru kaldırdım. Tamam artık bende kendimi ona ait hissediyordum ama bu, onun üzerimde hakimiyet kurmasına izin vereceğim anlamına gelmiyordu.

"Şimdi güzel karım kendi isteğinle odamıza çık, yoksa verdiğim söze zorunlu olarak 10 dakika ara vereceğim."

Nasıl oluyordu da sesini kullandığı ton, gözlerinde gördüğüm bu ifadeyle birleştiğinde onun sözünü dinleme isteğimi arttırıyor ve daha demin uğraş verdiğim çabayı aklımdan silebiliyordu? Ona aşık olduğum için mi kolaylıkla onun etkisi altında kalmaya başlıyordum?

Kafamı iki yana sallayıp, etkisi altından çıkmaya çalıştığım sırada eş zamanlı olarak iç dünyamda aşık olan aptal yanıma "Kubraaa kendine gel!" diyerek okkalı bir tokat savuyor, aşıkta olsam kimsenin benim çabamı silemeyeceğini cümlelerimle beraber kendime hatırlatıyordum.

"O ilaçları ağzıma sürmeyeceğim. İyileştiğim gün de bu evden nasıl gidilirmiş sana göstereceğim Demir!"

Cümlem kaşlarını kaldırarak bana bakmasına ve ardından dizlerini büküp, beni kucağına almasına neden olduğunda "Beni delirttiğini daha önce söylemiş miydim?" diye sordu.

"Sen duuur, asıl iyileştiğimde delireceksin. O ilaçları da ağzıma sürmeyeceğim, zorla içirsen bile gerekirse gidip kusacağım ama yine de içmeyeceğim."

Cümlemi bitirdikten sonra Yağız'a doğru seslenip "Ablanı benim evime götür, buradan kurtulur kurtulmaz, bende yanına gideceğim." dedim, demesine ama Demir'in kollarında olan bedenim pekte kurtulmak istiyor gibi değildi. Neyse ki tüm duygularımı kontrol edebilecek bir iradeye sahiptim ve içten içe beni saran zaafları kimseye belli edecek hiç değildim.

Demir insanlara göre öfkeli olsa da bana göre öfkeden çok içinde özlemi barındıran sesi ile "Hiç kimse bir yere gitmiyor! Önce şu inatçıya bana kafa tutmasının cezasını kesip, sonra geleceğim." diye bağırdı.

Merdivenlerden çıkarken duyduğum sözler karşısında Derin'e bakıp, tebessüm ettim, sonra da hiç zaman kaybetmeden kollarımı Demir'in boynuna sarıp ona doğru baktım. Yaptığım hareket adımlarının kısa süre durmasına neden olsa da kendini çabuk toparlamış, yatak odasının kapısını açtıktan sonra gözlerimin içine derin bir iç çekişle bakmıştı. Onun o haline istemsizce gülümsemeye başladığım sırada "Bilerek böyle yapıyorsun değil mi?" diye sordu.

Sorusunu cevaplamak yerine aynı onun yaptığı gibi iç çekerek gözlerine baktım ve ardından sesimi tatlı bir tona getirip "Neyi bilerek yapıyorum sevgilim?" diye sordum.

Duyduğu hitaptan sonra Demir'in göğsü şişerken "Sen, beni gerçekten sınıyorsun." dedi.

Yükselen kalp sesini hissedebiliyordum ve bu his, yüzümü göğsüne dayamama ardından da kulağımı Demir'in kalp atışlarıyla doldurmama neden oluyordu. Ne zaman kapandığını bilmediğim gözlerimle Demir'in sıcaklığını çok özlediğimi daha iyi anlıyordum.

Bulunduğu yerde sabit durmaya devam ettiğini anlayınca gözlerimi açtım ve Demir'in, derin nefeslerle şişen göğsü eşliğinde beni izlediğini gördüm.

"Sana hiç dokunmamam gerekiyordu."

Kafamı göğsünden kaldırıp, gözlerinin içine baktım. Neden şimdi öyle demişti ki? Anlamadığım için kafamı sallayıp "Neden?" diye sordum.

"Tüm öfkemi silip, süpürdün. Şu an aklımda, fikrimde sadece sen varsın. Onun nerede olduğunun bir önemi yok."

Elimi yanağına götürüp "Ne oldu Demir, neden kız kardeşinin olduğunu söylemedin?" diye sordum.

Gözünün içindeki öfke, sesine yansımıyordu ama o ordaydı ve ben, bu öfkeyi çok net görebiliyordum.

"Benim kız kardeşim yok Beyza. 7 yıl önce o, bu evden çıktığı gün öldü."

"Demir lütfen, kocamın canını neyin yaktığını bilmek istiyorum."

Yine susuyor bana hiçbir şey anlatmıyordu. Yanağındaki elimi oynatıp, konuşması için gözlerinin içine baktım.

"En yakın arkadaşımla onları yakaladım Beyza. Onu tek bir şartla affedeceğimi söyledim. Bir daha onunla görüşmeyeceksin dediğim halde bizi arkasında bırakıp ona kaçtı."

"Senin için gerçekten çok zor bir süreçmiş Demir. Öfkelenmekte çok haklısın."

Duydukları karşısında şaşırmıştı. Alnını alnıma dayayıp "İlk defa bir konuda haklı olduğumu ve yaşadığımın zor olduğunu söylüyorsun." dedi.

Tebessümle burnumu burnuna sürtüp "Bazen haklı olmakla yeterli olmuyor kocacığım. Kardeşin evimize kadar gelip, onu affetmeni ve sizi çok özlediğini söylüyor. Peki şimdi ne yapmayı düşünüyorsun?" diye sordum.

"Onu asla affetmeyeceğim. Sen daha fazla yıpranma, korkuyla o durumdan etkilenip, hasta olma diye içeri girmesine izin verdim. İndiğimde onu, bu evden kovacağım; çünkü o hiçbir şeyi hak etmiyor."

Sesimi düz bir tonda tutmaya çalışsam da başaramıyordum ve böylece sesim hüzün dolu çıkıyordu.

"Sevgilim üzgünüm ama onu kovabilecek son kişi sensin."

Kafasını geriye çekip, yüzüme baktı ve kafasıyla neden diye sordu.

"Çünkü aşkın ne kadar büyük bir duygu olduğunu ve aşık olduğun insanı kaybetmemek için nelerin yapılabileceğini en iyi sen biliyorsun."

Yüzünü acı kapladığında "Hayır aynı şey değil..." diye canı yanarcasına fısıldadı. Evet aynı şey kesinlikle değildi. Demir'in bana yaşattıkları çok daha fazlasıydı.

Elimi yanağında gezdirirken "Evet aynı şey değil Demir. Onlar birbirlerine çok aşık olup, ailesini arkasında bıraktı ama sen, seni sevmediğimi bildiğin halde sırf sen çok aşık oldun diye beni tehdit ederek, her şeyi zorla arkamda bıraktırdın." dedim.

Duydukları karşısında gözlerini acıyla kapadı. Güçlü kollarından düşecek gibi olduğumda tekrar yukarıya kaldırıp, sendeleyerek yatağın üzerine çöktü. Beni kucağından indirmiyordu ama elleri bedenimde eğreti duruyordu.

Bedenimi ona doğru çevirdiğimde kendi aşkı uğruna yaptıklarıyla yüzleşsin ve terazinin bir kefesine kardeşinin yaptıklarını koyarken, bir kefesine de kendi yaptıklarını koyup düşünsün istedim.

"Sırf sen, bana bencilce aşık olduğun için 3 günüm karanlığa, 33 günüm sessizliğe hapsoldu. Bunlar yetmiyormuş gibi ben uzun süre yine karanlıktaydım Demir ve ne hale geldiğimi en iyi sen biliyorsun. Ruhumda ve kalbimde açtığın onca yaraya rağmen, babam sürekli rüyalarıma girip beni uyardığı için ben yaralarımla sana şans verdim. Lütfen şimdi sen de benim için aynı şansı kardeşine ver."

Yanağından süzülen yaş oraya hiç yakışmıyordu ama ağlasın istedim. Ağlasın ve kalbinde ne yaşıyorsa gözlerinden boşalsın, birazda olsa rahatlasın istedim... İstedim, istedim ama yine de çaresiz görünen haline kıyamayıp gözünden akan yaşı elimle sildim ve ardından ıslak yanağını kokusunu içime çekerek öptüm.

Yalnız kalmaya ihtiyacının olduğunu düşündüğüm için kucağından kalkıp, kapıya doğru ilerledim fakat sonra aklıma gelenle yerimde sabit durdum. Tam olarak şu an mı doğru zamandı pek sağlıklı düşünemiyordum fakat hazır Demir yapılanları kıyaslamaya başlamışken bir adım atsın istiyordum.

"Ben kardeşinin yanına gidiyorum Demir, sen yanıma gelene kadar ne yemeğimi yiyeceğim, ne de ilacımı içeceğim."

Merdivenlerden inerken iyice gücüm bitmiş, adım atmakta bile zorluk çekiyordum. İlaçların bu şekilde beni etkileyip, halsizliğe neden olması yetmiyormuş gibi uykuya teslim etmesi canımı sıkıyordu.

Odaya girdiğimde kararan gözlerime, baş dönmesi eklendiğinde gerilip, aynı şeyleri tekrar yaşamaktan çok korktum ve dengemi korumak adına duvardan destek aldım.

Kapattığım gözlerimi Yağız'ın "Yenge iyi görünmüyorsun, hemen doktorunu çağıralım." sesiyle açtım. Elini bana destek almam için uzatmış öylece bekliyordu. Derin bir nefes alarak "Sorun yok yengecim, ben kendim gidebilirim." deyip kendimi koltuğa attım.

Deren anne yanıma gelip sarılarak "Ah kızım, benim bencilce tercih yaparak bizi arkasında bırakan kızım için sen kendini üzüp yıprattın. Sana bir şey olmasından çok korkuyorum." dedi.

Annesinin kırgın sesiyle kurduğu cümleleri duyan Derin'in gözyaşları, hıçkırıklı ağlamaya dönüştüğünde kızı da onunla birlikte sessizce ağlamaya başladı. O çok küçüktü, onun sessizce ağlaması değil, kahkaha atarak gülmesi gerekiyordu. Onun o haline içimin acıması, daha dinlendirmeye fırsat bulamadığım bedenimle annenin kollarından ayrılıp, onlara doğru gitmeme neden oluyordu. İkisinin önüne çöküp, kıza bakarak konuşmaya başladım.

"Biliyor musun sulu gözlü olmak, hiç güzel bir şey değil."

Kız merakla eliyle gözyaşını sildikten sonra "Neden?" diye sordu.

"Çünkü ben, sulu göz olduğum için hemen ağlamaya başlıyorum, sonra o kadar çok ağlıyorum, o kadar çok ağlıyorum ki gözlerim kızarıyor, dudaklarım da şişiyor ve Ali Asaf ağabeyim bana ne diyor biliyor musun?"

"Ne diyor?

"Şişuk dudakli deyip benimle dalga geçiyor." Kızın sevimli yüzündeki bakışlarımı annesinin yüzüne çevirdim ve ardından gülümseyerek konuşmaya başladım. "Baksana anneninde ağlamaktan gözlerinin altı şişip, burnu kızarmış. Şimdi Ali Asaf ağabeyim anneni görse onunla da dalga geçerdi."

Dudakları yukarıya kıvrıldığında "Şişuk göz mü derdi?" diye sordu. Kahkaha atarak "Kesin öyle derdi; çünkü gerçekten annen şişuk gözlü olmuş baksana." dedim.

Derin gözyaşlarını sildikten sonra kendini koltuktan süzerek yere yanıma geldi. Bana sıkıca sarılıp "Yenge yaptıkların için çok teşekkür ederim. İyi ki Selin'i dinleyip buraya gelmişim." dedi.

"Demir'in arkadaşı Selin'den mi bahsediyorsun?"

Babaannenin uyarmasıyla kalkıp koltuğa oturduk. Elimi avuçlarının içine alıp, konuşmaya başladı.

"Evet ondan bahsediyorum. Önceden ağabeyim, eşim, Selin, Akın, Çınar ve Kağan ayrılmaz altılıydı. Bizimkiler, senin yanından döndüğünde hemen bir araya gelip toplanmıştık. Seni ve ağabeyimi sabaha kadar onlardan dinlemiştim."

Derin'in anlatacaklarını merak ediyor olsam da tüm gücüm bitmiş artık beynim uyumaya başlamıştı. Esra teyze tepsiyle önüme yemeği getirdiğinde "Esra teyze ben yemek yemeyeceğim, kusura bakma, seni de yordum." dedim.

"Kızım lütfen, kullandığın ilaçlar çok ağır, yemek yemezsen rahatsızlanırsın."

"İlacımı da içmeyeceğim."

Herkes bir ağızdan söylenmeye başlasa da kendimi koltukta yan çevirip, dizlerimi karnıma doğru çektim ve başımı koltuğa yasladım.

"Sadece çok uykusuz ve yorgun hissediyorum."

Göz kapaklarıma dirensem de kendimi yorgun bir şekilde uykunun kollarında buldum.

"Nasıl izin verirsiniz uyumasına? İlaçlarının saatinde içilmesi gerektiğini, doktor kaç kere söyledi?"

Uzaktan gelen seslerle gözlerimi aralamak için çaba verdim..

"Sen, beni gerçekten çıldırtıyorsun kadın. Hemen uyan."

Gözlerimi açıp, açıp kapatıyordum. Bu uyku hali beni çok sevdiğim, uyuma eyleminden bile soğutmuştu. Ağzımın içinden konuşmak için çabalıyordum ama bu ne kadar anlaşılıyordu bilmiyordum.

"Uyumak istemiyorum Demir ama bir türlü ayılamıyorum."

Demir kafama destek verip, uyanmam için elinden geleni yaptı. Aradan biraz zaman geçtiğinde uyanmayı başarmıştım. Esra yemeği tekrar getirip, önüme bıraktı. Ellerim titreye titreye yemek yerken Demir, o halimi görüp "Hâlâ titriyorsun sevgilim, çok mu korktun?" diye sordu.

Demir'in sorusuyla bakışlarımı ona doğru çevirdim. Belki elimin titremesini kontrol altına almayı beceremiyor olabilirdim ama bu çenemi kontrol altında tutmayı beceremediğim anlamına gelmiyordu.

"Ne diye korkacakmışım?"

Alaylı sesimle kurduğum cümleyi duyduğunda gözlerini, gözlerime sabitledi. Bu bakışlar karşısında sertçe yutkundum. Bir an önce toparlanıp eski halime dönmem gerekiyordu. Yoksa böyle giderse onun karşısında o çok istediği uysal kediciğe dönüşecektim.

Evlerden uzak!

"Tabii sen hiçbir şeyden korkmazdın değil mi?"

Onun sorusuna tebessüm ederek karşılık verdim.

"Bakıyorum da artık korkusuz karını çok iyi tanıyorsun."

Tebessümle elimden tepsiyi alıp, yemek yedirmeye başladı. Yemeğimi bitirdikten sonra ilacımı içip arkaya doğru yaslandım. O sırada Kader tepsiyi almak için geldiğinde Demir, gelen pastadan getirmesini istedi. Pasta geldiğinde gözüm Derin ve kızına gitti. Kızı resmen korkudan annesinin koluna sıkı sıkıya yapışmıştı.

"Aaa ben gerçekten çok unutkan birisine dönüşmüşüm. Biz seninle daha tanışmadık değil mi?" Sesimi getirdiğim sevimli hâle bir de tebessüm ekleyerek konuşmaya devam ettim. "Hadi beni ilaçlar bu hale getirdi küçük hanım, peki sen gelipte yengenle neden tanışmadın bakalım? "

Sorduğum soruya "Ben zaten seni tanıyorum. Sen, Demir dayımı aşkından delirten, Beyza yengemsin." diye cevap verince Demir'le gözlerimiz birbirine değdi.

Gülmemek için dudağımın kenarını ısırsam da Demir'in kulağıma eğilerek söylediği cümle içtenlikle gülmeme neden oluyordu.

"Küçücük kız bile aşkından delirdiğimi bir bakışta anladı ama sen, ancak sana söylediğimde anlamıştın. Kesinlikle bu kız, aşkı senden daha iyi anlıyor."

Demir'deki bakışlarımı kıza çevirip "Sana dayını delirttiğimi kim söyledi küçük hanım?" diye sordum.

Bilmiş bilmiş konuşmaya başladığında yüzü iyice sevimli bir hâl almıştı.

"Oo Çınar, Kağan, Akın ve Selin anlattılar, hem de daha neler neler anlattılar. Dayım seni Antalya'ya götürürken sen uyuyormuşsun, o da seni kucağından hiç indirmemiş, hep öpüp koklamış yenge. Seninde hiçbir şeyden haberin yokmuş öylece uyuyormuşsun."

Kızın söylediklerinden sonra Demir'e baktığımda "Hayır öpmedim, yalan söylüyor hayvan herifler!" dedi ama sesi kendini ele veriyordu. Tekrar yönümü kız çocuğunun sevimli yüz ifadesine çevirip konuşmaya devam ettim.

"Hımm öyle miymiş, ben bilmiyordum. Peki senin ismin ne?"

"Dolunay."

 

 


Demir'in yeğeni Dolunay ARSLAN

Gözlerimi kocaman açıp "Oo çok güzel bir ismin var." dediğimde "Evet, bende çok seviyorum. Annem Demir dayım dolunayı çok sevdiği için koymuş." dedi.

Demir asla o tarafa bakmıyordu ama o cümleyi duyduktan sonra sinirle salladığı ayağı öylece yerinde kaldı. Bir şekilde aralarını sıcağı sıcağına yapmam gerekiyordu. Eğer araya zaman girerse bu şekilde kalmaya devam edeceklerdi.

"Dolunay yanımıza gelsene, pastayı beraber yiyelim."

"Yok yenge, dayım beni yanında istemez."

Cümlesini duyduktan sonra içime taş oturdu. Tebessüm ederek "Sen dayını hiç tanımıyorsun Dolunay, dayın çok iyi birisi. Tabii bazı zamanlar ayarsız bir adama dönüşüyor olabilir ama ben, inceden inceye onun ayarlarını düzeltmek için üzerinde bir takım çalışmalar yapıyorum." dedim ve milletin gülme sesiyle bakışlarımı Demir'e çevirdim.

"Demek öyle yapıyorsun karıcığım?"

"Ama tatlı tatlı yapıyorum kocacığım, düzeltirken ruhun bile duymuyor."

Demir'in yüz ifadesi yüz hatlarımda gezinirken tekrar Dolunay'a seslendim.

"Hadi hemen gel yoksa bu pastayı tek başına yiyeceğim."

Dolunay annesinin yanından kalkıp yanımıza geldiğinde Demir'in yüzüne baktı ama Demir, kızın yüzüne inatla bakmıyordu. Pastayı sehpaya koyup, Demir'in tam yanına kaydım. Demir'in elinin üzerine elimi koyup, aradaki büyüklük farkını gösterdim.

"Dayın kocaman dev gibi değil mi Dolunay?"

"Evet yenge senin elin yanında küçücük kalıyor."

Demir fırsattan istifade parmaklarını, parmaklarımın arasından geçirince yüzümü ona doğru çevirdim. Fısıltılı bir şekilde söylediği "Seni çok özledim." sesini duyduğumda içtenlikle "Bende." diye karşılık verdim. Birkaç saniye gözlerinde kaybolduktan sonra parmaklarımı ellerinden ayırıp Dolunay'ın elini, Demir'in elinin üzerine koydum. Demir'in kaşları çatılıp, elini çekmeye yeltendiğinde ise kendi elimi de onların elinin üzerine koydum ve böylece Demir, elini çekmeden o şekilde durdu.

İllaki aralarında gerçekleşen bu temas, Demir'in kalbindeki bir yeri etkileyecek ve aradan geçen 7 yılı kapatmak için kardeşine de yeğenlerine de o şansı verecekti. Bu, şu an gerçekleşmiyor olsa bile bunun gerçekleşmesi için elimden geleni yapıp, Demir'in kalbindeki yaralardan bir tanesi kapatmak uğruna ne olursa olsun çabalamayı bırakmayacaktım.

Dolunayı kucağıma oturttuğumda Demir'in elini tutup, onun saçlarını beraber okşamaya başladık ama Demir'in göğsü şişmeye başlayınca öfkesinin arttığını anlayıp, elini dizinin üzerine bıraktım. Demek ki biraz daha zamana ihtiyacım vardı. Bunu anladığım için Demir'in yanından biraz uzaklaşarak, Dolunay'la pastamızı yemeye başladık.

⏳⌛

"Demir uyan."

Demir yerdeki yatakta gözünü açtığında "Ben bundan istiyorum, bu çok güzel." dedim.

"Beni çıldırtmak için yapıyorsun, bunun başka bir açıklaması olamaz."

Elimle uzatıp, burnuna doğru götürürken "Koklasana mis gibi kokuyor." dedim. Biraz kokladıktan sonra "Tamam, çek şunu burnumun dibinden." dedi.

Verdiği tepkiye üzüldüğüm için yanından kalkıp, kapıya doğru gitmeye başladım.

"Çabuk buraya gel."

"Ne diye yanına gelecekmişim beyefendi? Şurada kocamdan bir şey istedim, bana verdiği tepkiye bak. Bir daha senden, hiçbir şey istemeyeceğim."

Kapıyı açacağım sırada arkamdan kapıyı itip, kapattı. Tam arkamdaydı, bedeni bedenime değmiyordu ama nefesini tülbentimin üzerinden bile hissediyordum.

"Ben döndürmeden, dönecek misin?"

Dikkatli bir şekilde dönüp ona baktım. Gözleri yüzümü ve elimdekini tarıyor, gözlerini nereye sabitleyeceğine karar veremiyordu. En son gözlerimin içine baktığı zaman, fısıltıyla konuşmaya başladı.

"Bende o elindekinden çok istiyorum."

"O yüzden mi çek şunu burnumun dibinden diye bana kızdın? Senden bir daha hiçbir şey istemeyeceğim!"

Ellerini iki yana açıp, kapıya yasladı ve yüzüme doğru eğilip, yüzlerimizi eşitledi.

"Kesinlikle sen, benim en büyük sınavımsın."

"Acaba ne saçmalıyorsun? Asıl sen, benim en büyük sınavımsın."

Kucağımdaki bebek ağlamaya başlayınca onu dik pozisyona getirip, başını omzuma koydum.

 

 


Demir'in yeğeni, Demir ARSLAN

 

 


Yaa bu şebelekte çok tatlı :)

"Ağlama bebeğim, şimdi yengen ve dayın seni susturacak. "

Demir kapıya yasladığı ellerini indirmediği için "Demir, bebek ağlıyor duymuyor musun? Hadi yol ver de susturayım." dedim.

"Sanırım dayanamayıp, dudaklarına yapışacağım. Sen, bana yaptığın hiçbir şeyin farkında değilsin. Benden bebek istediğinde zorla tutmaya çalıştığım irademin içine ediyorsun! Bir kere daha böyle bir şey dediğini duyarsam, verdiğim sözlerin hepsini silerim sevgilim ve istediğin bebeği sana severek veririm."

"Demir aklın fikrin orada değil mi?"

Alt dudağını ısırıp, beni süzdü ve "Seni ilk gördüğüm günden bu zamana kadar 7 ay geçti karıcığım. Bırakta aklım fikrim orada olsun artık." dedi.

"Arsız, sapık! Aklın fikrin orda olacağına biran önce beni, kendine çokça aşık edip, sana çokça güvenmemi sağla."

Gözlerimi yüzünde gezdirdikten sonra anlaması için tekrar gözlerine bakarak "Aşkından ölüyor olsam bile, senin değiştiğinden tam anlamıyla emin olmadıktan sonra ben, tam anlamıyla senin olmayacağım biliyorsun değil mi?" diye sordum.

Elini çeneme doğru götürüp, dokunmadan orada öylece durdu ve sonra kendine engel olmak istermişçesine derin nefes eşliğinde elini indirdi.

"Sevgilim ne kadar çok değiştiğimi görüyorsun. Şu an haksızlık yaptığını düşünüyorum."

Evet haklıydı. Değişip, iyi olana dönüşmek için elinden geleni yapıyordu ama sorun tam olarak şuydu ki ben, onu her geçen gün daha fazla sevdikçe korkularım daha fazla artıyor, kalbimde yer edinmiş cümleler sürekli kendini hatırlatıyordu.

"Sana böyle düşündürdüğüm için özür dilerim Demir." dedim ve elimdeki bebeği Demir'e uzatırken konuşmaya devam ettim.

"Demir birazcık tutar mısın? Ben çok yoruldum. Ne olur yarın doktora gidelim artık bu ilaçlardan kurtulmak istiyorum."

İki elini hayır anlamında sallayıp, birkaç adım geriye gitti ama beynim uyumak üzereydi ve yine gücümün sonunda hissediyordum.

"Demir gerçekten gücüm kalmadı. Birazcık dinlenmeme izin ver. Küçücük bebeğin beni, bu kadar çabuk yorması beni gerçekten çok üzüyor."

Derin nefes alıp, bebeği eline aldı ama çok sinirli görünüyordu. Bu bile beni ne kadar çok önemsediğinin göstergesiydi. Yatağa gidip uzandığım zaman o da yanıma geldi ve oturdu.

"Yarın doktora gidelim sevgilim. Olmadı ilaçları değiştirelim; çünkü bu ilaçlar seni gerçekten çok halsiz ve uykuya yenik düşürüyor."

Onun hüzün dolu kahverengi gözleri üzerimde dolaşırken ona karşılık vermek için elimden geleni yapıyordum.

"Demir, ben artık uyumak istemiyorum. Eskisi gibi gücümün yerine gelmesini istiyorum."

Son sözlerimi o kadar çok ağzımın içinden söylemiştim ki göz kapaklarımın kapanmasıyla cümlelerim son bulmuştu.

Yüzüme değen sıcaklıkla gözlerimi araladım. Demir bebeği yanıma yatırmış, diğer tarafına da kendi yatmış öylece ikimizi izliyordu.

"Sonunda uyandın mı uykucu?"

"Özür dilerim Demir, çok uyudum mu?"

"Hayır ancak yarım saat kadar uyumuşsundur."

Tebessüm edip, yüzüme değen sıcaklığa baktım. Elleri yumuk yumuk, pamuk gibi yumuşacıktı. Beyaz teninde, mavi gözleri ışıldıyordu.

Sesimi sevimli hale getirerek "Demiiiir." diye seslendim.

"Efendim sevgilim." sözünü duyunca ona doğru bakıp gülümsedim. Tabii ya ben ona, bebeğin isminin Demir olduğunu söylemeyi unutmuştum. Şimdi birazcık onunla dalga geçmek, bana çok iyi gelecekti.

"Demir Bey keyfiniz yerinde mi?"

"Karım yanımda tabii ki keyfim yerinde olacak." diye cevapladığında içim sevdiğim adama doğru akmaya başlamıştı fakat bu eğlenceden de mahrum kalacak değildim.

"Ama sen var ya gerçekten çok yakışıklısın Demir. Seni görünce insan sevip, koklamak istiyor. Bir erkeğe karşı böyle bir duygu besleyeceğimi asla düşünmezdim."

Sözlerimi bebeğe bakarak söylemiştim ama Demir'deki hareketlenmeyi görünce onun o haline bakıp, gülmemek için yanağımın içini ısırdım; çünkü duyduğu cümlelerden sonra şaşkın bir şekilde dirseğinden destek alarak, kendini hafif dikleştirmiş, kaşları ise kalkık bir şekilde bakıvermişti.

Bebeğin elini tutup, gözlerimi tekrar bebeğe çevirdiğimde "Sanırım dayanamayacağım ve seni doya doya öpeceğim Demir." dedim. Demir'den sert bir yutkunma sesi gelirken, bende dudaklarımı bebeğin ellerine götürüp, öpmeye başladım. Birkaç saniye sonra "Beni öpeceksin beni, neden onu öpüyorsun?" diye söylenmeye başladığında ona doğru dönüp baktım.

"Neden seni öpecekmişim?"

"Beni öpeceğini söyledin ya."

Gülümseyerek "Hayır seni öpeceğimi söylemedim. Ben bebeği öpeceğimi söyledim." dedim.

Bu eğlenceden mahrum kalmayım diye bu oyuna girmiştim ama zavallı kocam, şu an pek eğleniyor gibi görünmüyor, aksine kaşlarını çatıp bir de oturur pozisyona geçiyordu.

"Beyza beni sınama! Demir, seni öpeceğim dedin, şimdi sözünün arkasında dur!"

Ayy sanırım yavaş yavaş kaçmaya başlasam iyi olacaktı; çünkü canım kocam, karısına şu an pekte şefkat dolu bakmıyordu. Hayır yani bu erkek milletinin eğlence anlaşıyla biz kadınların eğlence anlayışı asla birbirine uymuyordu. Ne yani insan çok çok sevdiği kocasının iradesiyle oynayıp, birazcık onun o haliyle dalga geçemez miydi?

Bende yerimden kalkıp, oturur pozisyona geçtim.

"Ama Demir, ay pardon kocacığım, sen bana boşuna kızıyorsun. Ben bebek Demir'e bakıp konuşuyordum, sana bakarak konuşmuyordum. Neden üzerine alındın ki?"

Bir bana, birde bebeğe bakıyordu. Birkaç saniye sonra idrak etmiş olacak ki "Onun adı Demir mi?" diye sordu.

"Evet." dediğimde şaşırmış olsa da bakışlarını tekrar bana çevirdi ve konuşmaya devam etti.

"Hayır yine de kabul etmiyorum. Öpeceksin!"

Onun o haline dayanamayıp, gülmeye başladım; çünkü bunu söylerken normal şekilde söylemiyor, kavga edermişçesine sinirli konuşuyordu.

"Demir öpeceğim varsa da çok sinirli konuştuğun için öpmeyeceğim. Hem unuttun galiba benim bileğim iyileşmedi."

Gözlerini kapatıp, derin bir nefes aldı. Önce sessizce konuşmaya başlarken sonlara doğru normal tonda konuşmayı sürdürdü.

"Sakin ol oğlum... Sakin... Yarın değil, bugün doktora gidiyoruz, hemen hazırlan. Hem bileğini gösterelim, hem şu ilaçlar için konuşalım. Yalnız Beyza şimdiden söylüyorum. Antalya'da arabada dediğim her şeyi yapacağım. İtiraz edip, kızmaya kalkışma. Bu sefer yatakta arada yastık falan olmayacak direk kollarımda olacaksın. Duydun mu beni?"

Yaramazlık yapıp birazcık kocamla eğlenmenin bedeli bu olmamalıydı. Ne güzel ben daha çokça onun sabrını sınayıp, bana dokunamayacağı için rahat rahat onu çıldırtmaya devam edecektim.

Kararlı gözleriyle gözlerime bakan adam sorusunun cevabını duymak istiyordu ve bu içime kaçan sesimle sessizce konuşmama neden oluyordu.

"Demir yavaş yavaş başlasak olur mu?"

"Hiç öyle kedi gibi bakma Beyza. Seni çok özlediğim zaman, gel bana sarıl diye çok yalvarmıştım ama sen, kurallar var deyip, sarılmamış üstüne beni delirtmek için elinden gelen her şeyi yapmıştın. Şimdi tamamen kurallar bana kaldı. Tabii yine işi inada dökmeyip, tatlı tatlı isteklerini söylersen yine ona göre bir yol çizmeye çalışırım."

Tatlı olmanın benim özel gücüm olduğu gerçeğini hatırladığımda içim rahatlamıştı, sonuçta koca yürekli yakışıklı kocam bana asla kıyamazdı.

Sus kız içinden düşünüyorsun, seni duymuyor boş yere şimdiden yağ çekmeye başlama.

Neyse ki iç sesim çok mantıklı konuşuyordu; çünkü Demir'in çizeceği yolu kendi isteklerim doğrultusunda değiştirmem için akşam sürekli tatlı tatlı konuşmam gerekecek gibi görünüyordu. Kafamdaki düşünceleri bertaraf ettiğim sırada aklıma bugünün cuma olduğu gelince yataktan sevinçle kalktım.

"Demir, sence de bugün yeni başlangıçlar için güzel bir gün değil mi?" Sorduğum sorunun cevabıyla ilgilenmeden konuşmaya devam ettim.

"Söz veriyorum, elimden geldiği kadar sana zorluk çıkarmayacağım. Hem ben de kocamın sıcaklığını çok özledim."

Yerinden kalkıp, önümde durdu ve gözlerindeki aşk sesine de yansıdı.

"Gerçekten beni özledin mi karıcığım?"

"Gerçekten çok özledim kocacığım. Dün boynuna sarıldığımda da elini tuttuğumda da bunu çok daha iyi anladım." Yüzümü sevecen bir şekle sokup, ona doğru yarım adım attım ve konuşmaya devam ettim.

"Neyse şimdi benim isteklerime gelelim."

"Gelelim bakalım güzel karım."

Kesinlikle ona baskı yapmadan bir kere bu soruyu soracaktım ve bu zamana gelene kadar ilerlediğim gibi onu sıkmadan ilerlemeye devam edecektim. Sonuçta karısı olarak bana düşen güzel bir lisanla doğruları ona anlatmaktı, bunları hayata geçirecek, Allah'ın emri olduğu için yerine getirecek kişi ise Demir'di.

"Bugün cuma günü olduğu için ilk cuma namazına gitmeye ne dersin? Artık her şeyi öğrendin kocacığım."

Elini ensesine getirip, düşünmeye başladığında kararsız göründüğü için aradaki yarım adımlık mesafeyi de kapatıp gözlerinin içine baktım.

"Kendini hazır hissetmiyorsan, biraz daha bekleyebiliriz Demir. Bunun tamamen Rabbimle senin aranda olan bir mesele olduğunu biliyorsun."

Demir, sağ işaret parmağının tersini yanağımın yakınlarına getirip hayali olarak yanağımı okşadığı zaman "Güzel karım tatlı diliyle bunların hepsini bana bıkmadan anlatmışken bilmiyor olma ihtimalim var mı karıcığım?" diye sordu.

Onun sorusuyla yüzümde güller açmış olabilirdi ama Demir, konuşmasına devam ettiğinde yüzümdeki güllerin sayısını çoğaltmakta kararlı görünüyor gibiydi.

"Aslında dediğin gibi her şeyi öğrendim..."

Tekrar bakışlarını gülen yüzümde gezdirdiği zaman sesi daha mutlu çıkıyordu.

"Hadi bakalım deneyelim. Dua edelim de bugün her şey için güzel başlangıçlar olsun. Belki doktordan da güzel haberler alırız."

Gözlerinin içine baktığımda hayallerimdeki adama benzeyen bir Demir görüyordum ve bu, beni çok mutlu ediyordu. Demir'in gözlerinin içine ne kadar süre mutlulukla bakmıştım bilmiyordum ama bebek ağlamaya başlayınca hemen yanına gidip kucağıma aldım.

"Dayısı, Demir ve Dolunay senin yeğenin bunu biliyorsun değil mi? Anne ve babalarının suçlarının cezasını onlara kesme. Bak Derin, seni ne kadar çok sevip, değer veriyor görüyorsun. Oğluna senin adını, kızına da çok sevdiğin dolunayın adını vermiş. Sevgilim bu arada Derin konusunda da sana güveniyorum."

Yanıma gelip, bebeğin elini tuttu ve onun mavişlerinin içine bakarak "Benim adımı koymuşlar ama babasının kopyası bu çocuk fakat senin söylediğin çok doğru, kabullenmek zor olsa da onlar benim yeğenim." dedi. Sonra bakışlarını bana çevirip "Ve haklı olduğun bir konu daha var. Seni böylesi bencilce sevdiğim ve tehditle evlenmeye zorladığım halde bana şans verdiysen, ben de Derin için çabalayacağım. Zor, hatta çok zor olacak ama senin için çabalamaya devam edeceğim sevgilim." dedi.

Demir artık sözleriyle bile içimde çiçekler açtırıyor, yetmiyormuş gibi kalbimdeki sevgisini gün geçtikçe kararlı bir şekilde çoğaltmaya devam ediyordu.

"Demir sanırım dayanamayıp, seni öpeceğim."

Cümlemi bitirir bitirmez, ayak parmaklarımın ucuna kalkıp, yanağını öptüm. Dudaklarım yanağında hasret giderirken derin nefes eşliğinde kokusunu içime çektim ve sonra tekrar bulunduğum pozisyona geri geldim. Öylece durup gözlerimin içine, hasretli bir iç çekişle bakıyordu.

"Şu an kesinlikle senden uzaklaşmam gerekiyor."

Banyoya doğru hızlı adımlarla giderken, kapıyı kapatmadan önce bir kez daha umut dolu gözleriyle bana bakıp, göz kırptı ve derin nefes eşliğinde kapıyı kapattı.

"Oo İnatçı Hanım hoş geldiniz."

"Hoşbulduk doktor bey."

Demir yine fazla gergindi. Hastaneden çıktıktan sonra doktorumu değiştirmek istemiş, sonra yine kendi bundan vaz geçmişti ama ne zaman kontrolden çıksak arabada öfke nöbetleri geçirip, doktor için ağza alınmayacak laflar söylüyordu.

"Uzatmada verdiğin ilaçları ne zamana kadar kullanacak onu söyle! Halsizlik ve uyku yapıyor. Hem uykuya bir anda dalıyor, hem de uyanmada güçlük çekiyor. Bilerek mi verdin lan bu ilacı, kaç kere gelip aynı şikayeti yapıyoruz sana, yine de değiştirmiyorsun! "

Elimi alnıma götürüp, sakin kalmaya çalıştım. Muayeneye geldikçe resmen dejavu yaşıyordum. Şimdi de doktorun sinirli cevapları gelecek, en son birbir yakalarına yapışıp bırakacaklardı.

"Yeter be kendine gel, doktor olan benim! Çok meraklıysan okulunu okuyup, bu koltukta otursaydın. Hem niye sen konuşuyorsun? Sen Beyza'nın velisi misin? Gerçi yanında hayvan gibi kalıyorsun. Sizin aranızda kaç yaş var lan?"

Demir ve doktor aynı anda ayağa kalkacağı sırada, Demir'in dizine dokundum ve kalkmasını engelledim.

"Gerçekten artık çok sıkıldım. İkinizde yaşça benden büyük olduğunuz halde çocuk gibi davranıyorsunuz. Tamam anladım birbirinizi sevmiyorsunuz ama ne olursa olsun aradaki saygıyı korumanız gerekiyor..." Bakışlarımı Demir'in yüzünde gezdirdikten sonra "Hem unuttun galiba Demir, bileğim için doktora gidip oradan da Cuma namazına yetişeceksin."dedim.

İkisi yerine otururken, Demir sinirden dişlerini sıkıyordu.

"Tüm değerlerine bakalım ne durumdasın. Ona göre tekrar yol oluştururuz. Bakalım kocan olacak adam, sana ne kadar iyi bakmış."

Ben böyle doktor, hasta yakını ilişkisi görmemiş, her defasında ikisini uyarmaktan aşırı derecede sıkılmıştım. Biraz daha onların yanında durup, bu hallerine şahit olacak değildim. Yerimden sinirle ayağa kalkıp kapıya doğru ilerlediğim sırada "Cidden ikinizin bu tavrına katlanamıyorum artık. İkinci kez kavganıza şahit olmak istemiyorum!" dedim.

Ben kapıya gidene kadar, bir bir yakalarına çoktan yapışmışlardı. Demir, hâlâ onu odaya sokmadığı için ona karşı öfkeliyken, doktorda sözünü dinlemeyip onunla dik konuştuğu için ona öfkeliydi. Aralarının düzelmeyeceğini bildiğim için odadan çıkıp, testleri yaptırmam çok iyi olacaktı.

"Demir, lütfen sakinleşir misin?"

Direksiyonu sıkmaktan elleri bembeyaz olmuş, öfkeli nefesleri arabanın içini dolduruyordu.

"Bu itin gözü sende olduğu için benimle böyle konuşuyor olabilir!"

"Demir şimdi doktora da gözüne de beni başlatma. Kimsenin gözünün bende olduğu falan yok, artık şu düşünceleri kafandan lütfen sil. Bak öfkene yeniliyorsun ve gözün hiçbir şey görmüyor. Böyle konuyu uzatarak güzel bir günü mahvettiğinin farkında mısın? Hadi bak, cuma ezanı okunmak üzere, beni bu mutluluktan mahrum etme."

Dediğim hiçbir şeyi duymamış gibi arabanın kapısını açarken "Gidip açık açık soracağım. Ben bir şeyden şüphe duyuyorsam o kesin doğrudur. Benim kadınıma bakmanın hesabını verecek bana!" dedi. İneceği sırada elini tutup, bana bakmasını sağladım. Kıskançlığı iyice gözünü kör etmiş, onu yanlış düşüncelere sürüklemeye başlamıştı.

"Demir böyle bir şüphen varsa doktoru hatta hastaneyi değiştirebiliriz. Bu benim için sorun olmaz. Benim görüşlerimi merak ediyorsan, ikinizde baştan beri birbirinize ters düştüğünüz için ayarsızca konuşuyorsunuz ama senin içinin rahat etmesi için ben, yine de hastane değiştirmek istiyorum."

Sinirli sesiyle cevaplamaya başladığında kapıyı kapatıp, kemerini takıyordu.

"Şu an için en iyi doktor bu Beyza, yoksa çoktan değiştirmiştim. Aslında söylediklerini düşünüyorum da doğru söylüyorsun, bu hayvanın tavrı onunla kavga ettikten sonra değişti."

Demir'in derdi doktorla, benim derdim de cuma namazına yetişebilmekteydi. O yüzden çantamdan telefonu çıkarıp öğle namazına kaç dakika kaldığına baktım ve ardından heyecanla "Demir 10 dakika kalmış, hadi çabuk olalım." diye bağırdım.

Bana bakıp, kafasını yana doğru çevirerek tebessüm etti.

"Tamam gidiyoruz, bu kadar heyecanlanmaya gerek yok Haniftam."

"Dalga geçiyor olmalısın. Kocamın ilk cuma namazı ve ben fazla heyecanlanıyorum öyle mi? Dua et çığlık atıp, bugün kocamın ilk cuma namazı diye avazım çıktığı kadar bağırmıyorum."

Tebessüm edip birbirimize kısa süreli baktıktan sonra camiye doğru sürmeye başladı. Camiye vardığımızda arabayı caminin biraz uzağına park edince bende arabadan indim.

"Hava soğuk sevgilim. Sen, beni arabada bekle."

"İçim içime sığmıyor Demir. Dayanamaz üşürsem arabaya geçerim, lütfen beni merak etme."

Alnımdan öpüp, camiye doğru gittiğinde içimde tarifsiz hisler yayılıyordu.

Onu tanıdığımda abdest almayı bile bilmiyordu. Bir gün bana bu adamla evleneceksin ve sen gerçekleri ona anlattıkça o da değişecek deselerdi, onlara asla inanmazdım. Şimdi bakıyorum da o, hızla benim hayallerimde ki adama dönüşüyordu.

Gözlerimi kapattığımda geçirdiğim zorlu günler bir bir gözümde canlanıyordu. Benim için en zorlu süreç, onu kocam olarak kabul etmekti. Bu süreçte onun kocam olduğunu kabul etmediğim zamanlar gördüğüm rüyalarda babamla, anneme bile küsmüş bir durumdaydım. Ben istemiyorum, o benim kocam değil dedikçe bana yükleniyorlar, sürekli hayalini kurduğum her şeyin bu evlilikte olduğu nasihatini veriyorlardı. Benim için gururumu kenara atıp ona şans vermek, o adama mahkum olmaktan çok daha zordu. Acıyla geçen onca aydan sonra şu an ki durumumuz gayet iyiydi. Artık bu evlilik zorunlu halden çıkmış, onu sevdiğim için devam ediyordu. Evet yine soru işaretlerim çok fazlaydı ama Demir, gerçekten bunların giderilmesi için elinden geleni yapıyor, beni sabırla bekliyordu.

Gözlerimi açtığımda cemaatin dağıldığını gördüm ve yaslandığım arabadaki bedenimi dikleştirdim. Kalabalıktan sıyrılıp yanıma doğru geldiğinde ona doğru koşup, boynuna sarıldım. Bu sarılma ise Demir'in mutlulukla sorduğu soruya neden oluyordu.

"Çok mu seviyorsun kocanı?"

İçten, kalbimin en derininden verdiğim cevapta onun ektiği tohumun izleri bulunuyordu.

"Hem de çok seviyorum!.."

.........................................................................

 

Gördüğünüz gibi ponçik ve merhamet dolu yazarınız size kıyamadı ve kadını kardeşi, küçük kız çocuğunu da yeğeni çıkardı hdhgdh

Yine çok vicdanlı ve merhametli olduğum için kendimi tekrar tebrik eder, bir daha ki bölümde de vicdanlı ve merhametli olmayı temenni ederim 😅

Peki okurken en çok hoşunuza giden yer neresiydi?
(Ben yazarken Beyza'nın, Demir'e elindeki bebeği gösterip "Ben bundan istiyorum, bu çok güzel." dediği yere çok gülmüştüm :) ndjdhsh

Böyle sahneleri yazarken, Beyza'nın da Demir için büyük bir sınav olduğunu gülümseyerek hatırlıyorum :)

Neyse can okurlar söylemek ve sormak istediğiniz şeyler varsa çekinmeyiniz diye bir kez daha hatırlatıp bölümü sonlandırıyorum.

Loading...
0%