Yeni Üyelik
45.
Bölüm

44🍓 "KOPMA NOKTASI"

@hanifta_hanim

 

Demir'in özlem dolu gözleriyle buluşan gözlerim, yoğun bakışlarına maruz kalırken Demir, sağ eliyle yanağımı kavrayıp baş parmağını dudağımın üzerinde gezdirmeye başladı. Bu hareketi bile yanaklarımın hızla yanmasına neden oluyordu; çünkü o, öyle bir bakıyordu ki ben, bu bakışlar karşısında bile utançtan ölüyordum. Çok geçmeden kararlı bir ses tonuyla "Şimdi tatlı zamanı..." deyip dudaklarıma doğru yönelirken derin bir nefes alıp, sertçe yutkundum; çünkü ciğerlerimin bu nefese ihtiyaç duyacağını bundan önce yaşattığı tecrübeden dolayı artık çok iyi biliyordum.

Ben onun karısıydım ve nasıl onun üzerinde bazı haklarım varsa, benim üzerimde de onun hakları vardı. Bunları çok iyi biliyordum ama elimden gelenin en fazlası buydu. Onun açısından baktığım zaman, 5 ay uzun bir süreydi fakat benim açımdan bakıldığında daha fazlası için çok çok erkendi.

Evet, onun bana aşık olduğuna, evlendiğimizden beri inanılmaz derecede değiştiğini görüyordum. Ama... İşte bu amadan sonrası benim için asla bitmiyordu. Ama bu aşkı ne kadar sürer? Ama bana ne kadar sadık kalabilir? Ama ya eski haline dönerse? Ama onun geçmişi sürekli önüme serildiğinde buna ne kadar dayanabilirim? Ama ya sıkılır da benden kolaylıkla giderse? Bu amalar içimde hiç susmuyor ve buna sürekli yeni amalar ekleniyordu.

Gerçekten artık onu çok seviyor, fazlasıyla aşık olduğumu düşünüyordum. Onun bana dokunmasından rahatsızlık duymadığım gibi olması gerekenin tam olarak bu olduğuna inanıyordum. Ama... Yine bir amayla ben, iç sesimi susturamıyor, sürekli kendi aklım ve kalbim arasındaki çatışmanın ortasında savunmasızca kalıyordum.

Onun iradesini kaybedip, daha fazlasını isteyeceğinden korktuğum için sürekli tedirgin oluyordum ve şu an hissettiğim duygunun hazzını değil de korkusunu yaşıyordum.

Düşüncelerimi bertaraf edip kendimi geriye doğru çektiğim zaman zor topladığım sesimle "Bence artık kalkmalıyım." diye fısıldadım.

"Bence bu sonsuza kadar sürmeli."

Tam kalp atışlarım artık düzene girecek, ciğerlerimdeki yanma hissi azalacak derken Demir, verdiği cevaptan sonra hiç beklemeden tekrar dudaklarıma yöneldi. Kapanan gözlerimle ona teslim olmak kalbimdeki yerini hızla büyütmeye devam ediyordu ama onun öpücüğüyle gitgide büyüyen yer de kalbimin fena halde teklemesine neden oluyordu. Destek almak amacıyla ellerimi göğsüne koyup dudaklarımı dudaklarından ayırmaya çabaladım. O esnada elimin altında atan hızlı kalp atışları onun kalbindeki teklemelerin daha üst boyutta olduğunu gözler önüne seriyordu. Tabii Demir için bu geri çekilmesi anlamına kesinlikle gelmiyordu. Sonunda verdiğim uğraşlar sonuç verdiğinde alnımı alnına yaslayıp "Artık durmalısın." dedim.

Demir kendini geriye doğru çekip kafasını olumsuz anlamda salladıktan sonra "Daha yeni başlıyorum güzel karım." dedi ve sağ eliyle çenemi kavrayıp tekrar öpmek için yeltendi.

Bu sefer hazırlıklı olduğum için sağ elimle dudağımı kapattım.

"Daha yeni mi başlıyorsun? Bu gidişle seni öfke nöbetine sokan o kapatıcının tekrar dudaklarımda bulunmasına neden olacaksın Demir adam, gerçekten böyle bir durumla bir kere daha baş edebilecek misin?"

"Asla!" Dudağımın üzerindeki elimi çekip dudaklarımı kontrol etmeye başladığında gülmemek için kendimi çok zor tutuyordum; çünkü cümlemden sonra bile kıskanç kocamın bakışları değişmişti.

"Bu sefer akıllandım merak etme, uzun süre öpüyor olsam da kontrolümü kaybetmemek için sürekli kendime ilk öpücüğümüzden sonra dudağına sürdüğün zımbırtıyı hatırlatıyorum."

Onun cevabından sonra gülümseyerek ellerimi yanaklarına doğru götürdüm ve ardından dalga geçen bir ses tonuyla sordum.

"Demek sen akıllandın, öyle mi?"

"Biraz daha yanaş bak, ne kadar akıllanmış olduğumu göreceksin."

Demir'in cümlesinden sonra hiç beklemeden ayağa kalkmam gerektiğinin farkına vardım. Yoksa eve dönene kadar ne o, bu sandalyeden ayağa kalkacaktı ne de beni bacağından kaldıracaktı. Ayağa kalktığım sırada her ne kadar belimden kavrayıp, tekrar bacağına oturtmuş olsa da "Sadece ben değil, sen de kalkıp bana yardım edeceksin Demir." deyince kalkmam için izin verdi. Ben de fırsattan yararlanıp hemen masaya doğru döndüm ve tabakları toplamaya başladım. Demir'in ayağa kalkmadığını görünce kafamı ona doğru döndürdüm. Hâlâ bulunduğu yerde durmaya devam ediyordu, bakışları ise beni her an kendine çekecek gibi görünüyordu.

"Hadi ama Demir, kalkıp bana yardım etmelisin."

Sözlerimden sonra birlikte masayı toplamaya başladık. Ara ara Demir rahat durmuyor olsa da sonunda masadaki her şeyi toplamayı başarmıştık.

"Bulaşıkları akıtmayı mı istersin, yoksa makineye dizmeyi mi?"

"Seçeneklerin arasına birde seni eklesek daha iyi olmaz mı güzel karım?"

Ben konuyu dağıtmak için çaba verdikçe Demir kolaylıkla konuyu bana getirmeyi başarıyordu ve bunu yaparken asla zorlanmıyordu. Cümlesinden sonra söylediğini duymamazlıktan gelip ona bakmaya devam ettiğimde "Bunları yapmak bizim işimiz değil, çalışanlar yarın gelip toparlar." dedi. Bir kere de konuyu çalışanlara getirmese sanki incileri dökülürdü.

Demir'in gözlerinin içine bakarken derin bir nefes alıp sakince verdikten sonra emrivaki bir ses tonuyla konuşmaya başladım; çünkü canım kocamın anladığı dil ne yazık ki buydu.

"Mesajımı gayet açık bir şekilde verdiğimi düşünüyorum. Sana seçenek sunmak başlı başına hataydı zaten. Makinenin yanına geç ve verdiğim tabakları yerleştir."

Demir'in bakışları yüzümde gezinirken kararlı bir sesle "Çok inatçı, çok asi, çok hırçınsın sevgilim ama ilerleyen zamanlarda seni kedi gibi uysal yapmayı hedefliyorum." dedi.

Demir'in kararlı sesine inat kahkaha atmaya başladığımda hem ona elimdeki tabağı uzatıyor hem de konuşuyordum.

"Demir sana bir sır vermemi ister misin?" Kafasını evet anlamında sallayınca konuşmama devam ettim.

"Bunu bana söyleyen ilk kişi sen değilsin ve söyleyenlerin hepsi hedeflerine ulaşamadıkları için bana duydukları saygıyı saçlarını öfkeyle dağıtarak sunuyorlardı."

Demir ellerini yıkayıp arkama doğru geçti. Şimdi durduk yere niye böyle yapmaya başladığını daha anlayamadan başını öne doğru uzatıp, şalımı çıkarmaya başladı. Son olarak tokamı açıp, saçlarımı dağıtırken neden arkama geçtiğini de net bir şekilde açıklıyordu.

"Sana bu kadar yakın olan tek kişi benim ve sen, sadece çok yakın olduğumda sözümü dinliyorsun sevgilim."

Biraz daha eğilip, nefesini boynuma verdiğinde "Mesela şu an çok utanıyorsun ve senden ne istersem hemen yaparsın." dedi.

Gıcık adam gerçekten beni çözmüştü. Herkese davrandığım şekilde davranıp, beni yola getirmesine izin vermeyecektim. Bulaşıkları akıtmaya devam ederken ses tonumu toplayıp "Saçmalama Demir, sen benim kocamsın tabii ki bana yakın olacaksın." dedim ama girdiğim oyundan ben bile korkuyordum. İnşallah uzatıpta, söylediğim sözü bana yedirmez veya zavallı kalbimin teklemesine neden olacak işkenceler yapmaya başlamazdı.

Ah geri zekâlı Beyza, kiminle oyun oynuyorsun?

Sanki bu sözleri söylememi bekliyormuş gibi Demir, hiç vakit kaybetmeden bedenini hissettirene kadar tezgahla, onun bedeni arasında sıkışıp kalmama neden oldu. Hem kalbim deli gibi atmaya başlıyordu hem de hayal dünyamda ağzıma bir iki tane geçirip, Demir'e bu konularda kafa tutmamam gerektiğini kendime hatırlatıyordum.

Konuyu biran önce değiştirmem gerektiğini bildiğim için sesimi sakin bir tonda tutmaya çabalayıp konuşmaya başladım.

"Saat kaç Demir? Akşam namazım geçmesin."

Sakin ol Beyza, sakin ol ve çok normal bir şekilde konuşmaya devam et.

"Sen de arkama geçip benimle oyun oynamaya çalışacağına, geç akıttığım bulaşıkları yerleştir."

Sesimi düz bir tonda tutmayı başararak söylediğim sözle beraber içimden kendimi hem tebrik ediyor hem de alkışlıyordum.

Aferin kızım, işte böyle kimsenin zayıf noktanı öğrenmesine izin verme!'

Demir bulaşık makinesinin oraya doğru gittiği sırada saatine bakıp. "Vakit girmiş." dedi.

"O halde çay içmeden önce ben, namazımı kılayım anlaştık mı?"

Demir kafasını olumlu anlamda salladı. Son parça bulaşığı Demir'e doğru uzatırken aklıma gelenle tebessüm ettim.

"Demirrr..."

Elimden aldığı bulaşığı da makineye koyduktan sonra kapağını kapatarak bana keyifli bir ifadeyle baktı.

"Bu ses tonunu tanıyorum güzel karım. Ya canın bir şey çekmiş olmalı ya da benden bir şey isteyeceksin."

Hızlı bir şekilde elimi yıkayıp kuruladım ve birkaç parça peçete kopararak elini yıkayan kocama uzattım. Şimdi ona beraber namaz kılalım mı diye sorsam, onu zorlamış olur muydum? Veya kendi içinden geliyor diye değil de sırf ben istiyorum diye mi bu namazı kılmış olurdu? Ya da ben değiştikçe sen de sürekli fazlasını ister oldun diye mi düşünürdü?

Düşünceler arasında gezinmeye devam ederken Demir'in "Niye sustun Haniftam?" sorusunu duydum. Duyduğum soruyla bakışlarımı ona çevirdim. Elimdeki peçeteyi alıp, ellerini bile kurulamış olduğunu gördüğüm zaman gözlerinin içine baktım. Sanırım doğru olan ona biraz daha zaman vermekti yoksa onu sık boğaz ettiğimi düşünebilir, ibadetleriyle arasına daha fazla mesafe koyabilirdi. Sonuçta ona tüm bildiklerimi anlatmıştım ve namazın farz ibadet olduğu konusunun üstünden defalarca kez geçmiştik.

Demir'in sorusuna kafamı bir şey yok anlamında sallayarak cevap verdiğim zaman yanıma gelip sağ eliyle yanağımı kavradı. Baş parmağı yanağımda küçük hareketlerle oynarken o öyle güzel gözlerimin içine bakıyordu ki bu bakışları kalbimdeki topraklarını genişletmeye devam ediyordu.

"İsmimi tatlı bir ses tonuyla söylerken yüzünü getirdiğin o ifadeye bayılıyorum Haniftam. O yüzden ismimi o şekilde söylemene sebep olan neyse lütfen benimle paylaş."

"Eğer sen de istersen beraber namaz kılalım mı?"

Söylediğim cümle son günlerde onu gözümde çok daha yakışıklı bir yere taşıyan gülümsemesi ile sonlandı ve ardından yanağımı diğer eliyle de kavrayıp yüzlerimizi eşitledi.

"Kılalım, hatta senin o çok istediğin imamın bile olabilirim. Senin hayallerini süslediğini bildiğim için araştırıp, nasıl yapmam gerektiğini öğrendim."

Duyduğum sözlerden sonra büyük bir şükür kapısının daha açıldığını hissettim. Demir, eski Demir değildi ve o böyle çok güzel görünüyordu. Hayalini kurduğum evliliğe emin adımlarla ilerlerken kalbim daha güçlü çarpıyordu. Hızla kollarımı boynuna doğru sararken kulağına sevgimi fısıldıyordum.

"Seni çok seviyorum ve bu hiç bitmesin istiyorum."

"Ben de seni çok seviyorum ve kesinlikle bu aşkın bitmeyeceğini biliyorum."

Beraber abdestimizi alıp, namaz kılarken içimdeki duyguların çok daha büyüdüğünü hissedebiliyorum. Şu an kıldığım namazın verdiği huzuru ömrümün sonuna kadar unutabileceğimi sanmıyordum. Selam verdikten sonra tesbihimizi çekip, ikimizde secdede dualarımızı etmeye başladık.

Bu evliliğin Rabbimin rızasını kazanan bir evliliğe dönüşmesi ve bir ömür boyu bir birimizi hayra teşvik etmemiz için duada bulundum. Rabbime şükrümü de sunduktan sonra secdeden doğruldum. O sırada Demir'in hâlâ secdede dua ettiğini gördüm. Gözümün önüne onunla evlendiğimiz ilk günler geldiğinde iç çektim ve zorla girdiğim bu evlilikte nefret ettiğim adama aşık olduğum, sen benim hayallerimdeki eş değilsin derken, hayalini kurduğum eşe dönüşmesine şahit olduğum gerçeğiyle bir kez daha yüzleştim ama bu yüzleşmek canımı hiç acıtmamış, aksine bu evlilik için umuduma umut katmıştı.

Demir'in secdeden kalktığını görünce onun yanına gidip, kollarımı boynuna sardım ve orayı içtenlikle öptüm.

"Senin böyle bir adama dönüşeceğini tahmin etmezdim Demir."

"Beni iyi bir adama çevireceğini biliyordum ama bu kadarını bende tahmin etmezdim karıcığım. Sıfır temelle şu an geldiğim nokta şaşırtıcı."

Sıfır temel sözünü duyunca abdest almayı bile bilmediği aklıma gelmişti. Nasıl bir aile, çocuğuna temel dini bilgileri verip, abdest almayı bile öğretmezdi? Kınamıyor veya küçümsemiyordum ama bu kısmı aklım almadığı için merak ediyordum.

"Demir, neden bu konulardan uzaktın merak ediyorum?"

"Dediğim gibi babam sert bir adamdı ve böyle şeylerin saçmalık olduğunu düşünürdü. Evde böyle konulara girilmezdi ama çocukken annemin babama, 'Ailemi çok özledim. Yeter artık görüşmeme izin ver.' dediğinde babamın 'O yobazların senin beynini yıkamalarına izin vermem.' diye karşılık verdiğini hatırlıyorum. Ben anne tarafından, dindar oldukları için bu yaşıma kadar kimseyi görmedim. Gerçi sana dediğim gibi yatılı okulda büyüdüm. Yaz tatilinde de şirket işlerine koşturuyor, babamın sertliklerine boyun eğiyordum."

Duyduklarımdan sonra şaşkın bir sesle "Yani annen, evlendikten sonra ailesini hiç görmedi mi?.. Ama bu bencillik." dedim.

Histerik bir gülümsemeyle cevap verdiğinde içimin acıdığını, onun kalbinde oluşan tüm yaraları sevgimle sarmak istediğimi tüm kalbimle hissettim.

"Bencillik mi? Şaka mı yapıyorsun? Onun doğrularına uymak zorundaydık. Uymamayı bırak, söylediklerini tekrar ettiği takdirde bile cezalandırılırdık. Diğer hiçbir şey onun için önemli değildi. Sadece o ve onun istekleri vardı."

Demir'in neden bencil bir adam olduğunu da böylece anlamış oluyordum. Büyüdüğü ailede sözü geçen, sert ve bencil bir baba, her şeye susan ve kocasının kararlarını sorgulayıp karşısında durmayan bir anne veya karşısında dursa da gücünü kocasına bir türlü yettiremediği için dik durmayı başaramamış bir anne vardı. Bu saydıklarımın en acısı da sevgisiz büyüyen, aile olmanın ne demek olduğu öğretilmediği gibi babasının üzerinde oluşturduğu baskı sonucu yatılı okul köşelerine atılan bir Demir vardı ve bu Demir'in kalbinde koca koca yaralar vardı.

"Yani baban hayatta olsaydı, beni gelini olarak asla onaylamazdı değil mi?"

Sorduğum soru Demir'in kaşlarının çatılmasına ardından da gözlerine donuk bakışların yerleşmesine sebep olmuştu. Gözbebeklerinin büyüyen ifadesi ile konuşmaya başladığı zaman sanki son sözü söyleyecek kişinin artık kendisi olduğunu hatırlatıyor gibiydi.

"Artık onun karşısında ezebileceği, sözünü geçirebileceği bir Demir olmayacağı için bu benim umurumda olmazdı ama sana ufak bir iması olsaydı bile onun çok övündüğü şirketini batırır, benim olana ağzını açmasının sonucunu ona zevkle gösterirdim!"

Onu bu duygudan çıkarmak adına sesimi neşeli bir tona götürmeye çaba vererek konuşmaya başladım ve konuşurken de elinden tutup, ayağa kalkmasını sağladım.

"Şu an yapacaklarından gerçekten korktum."

Gözleriyle buluşan gözlerim çok geçmeden ona sıkı sıkı sarılıp, konuşmama neden oluyordu.

"Baba olmadan senin yaralarını sarıp, güzelce iyileştirmemiz gerekiyor Demir."

Vücudumdaki kollarını daha sıkı sıkıya sararak "Sen yeter ki beni baba yap, anneleri sen olduktan sonra ben çocuklarımla beraber iyileşirim." dedi. Duyduğum cümleden sonra kollarından ayrılıp yüzüne baktım.

"Beni yaşamak istediğin için mi böyle diyorsun, yoksa gerçekte de hemen baba olmak gibi bir niyetin mi var Demir?"

Sorduğum soruya Demir alt dudağını dişlerinin arasına alıp, derin bir nefes alarak cevapladı.

"Neden? Baba olmak istesem hemen çalışmalara mı başlayacağız Haniftam? Eğer öyleyse ona göre cevap vereceğim."

Duyduklarımdan sonra "Arsız." diye cevap verip kafamı iki yana salladım. Bu adam gerçekten durulacak gibi değildi.

Hiç beklemeden kollarından ayrılarak çay servisi yapmak için mutfak tarafına geçtim. Çayları doldurup, tatlıyı tabaklara servis ettikten sonra gözüm camdan dışarıya kaydı. Kar çok fazla yağıyor, akşamın siyahına, beyazlıklar eşlik ediyordu. İnsana huzur veren bir görüntü olmuş olsa da bulunmuş olduğum konum gerilmeme neden oluyordu. Tekrar ormanın ortasında ikimizin tek olduğunu hatırlayınca hızla bakışlarımı tezgaha doğru döndürmek için hamle yaptım ama tam da o sırada ormana yakın bir ağacın altında hareket eden siyahlık gördüm. İçime yayılan korku kalbimin hızla atmasını sağlasa da yanlış görmüş olabileceğimi düşündüğüm için cama biraz daha yaklaştım.

"Demir!"

Demir koşarak yanıma geldiğinde korkuyla orayı gösterdim.

"Sevgilim korkma hayvandır."

Hâlâ ağacı göstermeye devam ettiğim işaret parmağım titrerken "Demir sanki oturur pozisyona geçti. Ben gördüğümde siyahlık daha uzundu." dedim.

Demir biraz daha dikkatli bakıp, sakin sesiyle konuşmaya başladı.

"Sevgilim korktuğun için sana öyle gelmiştir. Korkmanı gerektirecek hiçbir neden yok. Ben, senin yanında olduğum sürece sana bir şey olmasına izin vermem merak etme."

Gerçekten korktuğum için bana öyle gelmiş olabilir mi diye düşündüğüm sırada ne olursa olsun Demir'in yanından ayrılmamam gerektiğini düşünüyordum.

"Bu saatten sonra yarım metre bile senden uzaklaşmam Demir. Sen nereye ben oraya, ben nereye sen oraya, buradan gidene kadar gerekirse yapışık ikiz gibi gezeriz ama yine de yanından ayrılmam."

Çapkın gülüşüyle "Senden beklediğim performans tam olarak bu zaten güzel karım." dedi.

Söylediğine içten bir şekilde gülümseyemesem de yine de dudaklarımın yukarıya kıvrılması için çaba verdim. Ne olursa olsun bu güzel gecenin saçma bir korku uğruna baltalanmasına izin vermeyecektim. Derin bir nefes alarak tüm korkularımı savuşturup hazırladığım tepsiyle beraber odaya geçtik. Muhabbet eşliğinde çaylarımızı içip, tatlımızı yerken Demir'in anlattıklarıyla onu daha iyi tanıyor, yetiştiği ortamı, aile hayatını analiz edebiliyordum.

Giren vakitle beraber, yatsı namazına niyetlenmeden önce "Demir, ne olursa olsun yanımdan ayrılmanı istemiyorum. Lütfen namazım bitene kadar yerinden ayrılma." diye tembihlediğimde "Tamam yanından hiçbir yere ayrılmıyorum sevgilim." diye karşılık verdi.

Verdiğim her selamda Demir'in oturduğu yere kafamı çevirip kendimi ferahlatmak istediğimde Demir'in sakin bir sesle söylediği güzel cümleleri içimi yumuşacık yapıyordu.

En sonunda namazımı bitirip seccademi katladıktan sonra bir dilim daha tatlıdan almak için beraber mutfağa doğru gittik ve çok geçmeden tekrar yerimize döndük.

"Babanla anneni araba kazasında kaybettiğini biliyorum ama nasıl olduğunu bilmiyorum."

Sorusunu daha tam bitirmeden araya girdim. Gözlerinin içine bakarken "Seninle acımı paylaşmayı çok istiyorum Demir ama bugün değil; çünkü ilk defa seninle baş başa vakit geçiriyoruz. Anlattıktan sonra kendimi kolay kolay toparlayamayacağımı biliyorum. O yüzden bunu başka zaman yapalım mı?" diye sordum.

Anlayışla kafasını sallamaya başlayınca bizde başka şeylerden konuşmaya başladık. Birbirimizin hayatına dair öğrendiğimiz her detay ikimizin kalbindeki aşkı besliyordu ve bu bakışlarımıza yansıyordu.

Demir konuşmasına devam ettiği sırada tatlıdan son lokmamı alıp tabağı sehpaya koydum. Tekrar bulunduğum konuma geri döndüğüm zaman Demir cümlesini yarıda kesip beni kendine doğru çekti.

"Kesinlikle dışarda çikolatalı tatlıları yememelisin."

Şaşkın şekilde kaşlarımı yukarıya kaldırdığımda açıklama yapmak yerine beni öpmeye başladı. Uzun soluklu öpmesinden sonra kendini geriye çekerek söylediği sözleri devam ettiriyordu.

"Çünkü pembe dudaklarının yanına bulaşan çikolata çok albenili duruyor."

Cümlesinin peşine elimden tutup, beni üst kata doğru çıkarırken "Saat çok geç oldu artık uyuyalım." dedi. Onun cümlesi ile ben de hem yorulduğumu hem de uykumun geldiğini yeni yeni fark ediyordum. Odaya çıktığımızda pijama takımımı alıp banyoya girdim ve üzerimi değiştirdim. Yine üzerime kimonomu giymiştim. Sanırım bu hem alışkanlık haline dönmüştü hem de şu an bu evde tek olduğumuz için Demir'in gözünde pekte dikkat çekici bir şekilde görünmek istememekten kaynaklıydı.

Banyodan çıktığım zaman üzerimdeki kimono Demir'in radarına takılmasın diye içten içe dua ederken Demir, yatakta yaslandığı yerden kalktı ve yakıcı bakışlarıyla bana baktı. Çok geçmeden eli kimononun kuşağına doğru giderken kararlı bir sesle "Kesinlikle bir daha bunu üzerinde görmeyeceğim. Artık sen, benim olanı benden saklamayacaksın." dedi. Kararlı sesi, derin bakan kahveleri ve vücudumda gezinen bakışları pekte iyi düşüncelerde gezinmediğini belli ediyordu ve birkaç saniye sonra söylediği sözle bu düşünceleri dile getiriyordu.

"Ben karımı istiyorum..."

Sanki kalbim yeteri kadar hızlı çarpmıyormuş gibi söylediği cümleyle kalbim çok daha hızlı çarpmaya başladı. Yanaklarımdaki yangın tüm vücudumu ele geçirdiği sırada sessizliğim ile verdiğim cevabı konuşmaları bölüyordu.

"Sevgilim, lütfen beni de anlamaya çalış. Sana bu kadar yakın olup, seni bu kadar çok isterken sana dokunamamak beni çıldırtıyor. Seni gördüğüm ilk günden beri arzuluyorum."

Evet onu anlıyor ve hak veriyordum ama bu tek tarafın isteğiyle gerçekleşecek bir konu değildi.

"Demir çok uykum geldi. Allah rahatlık versin."

Ayak parmak ucuma yükselerek yanağına öpücüğümü bırakıp, kendimi yatağa attım. Derin nefes eşliğinde gözleri bir müddet kapalı kalsa da gözlerini açıp kazağını çıkarırken gözlerimdeki bakışını bir dakika olsun ayırmıyordu. Onun açısından bakınca ona da hak veriyordum. Evleneli 5 ay olmak üzereydi, birde onun için daha öncesi de vardı. Artık ona aşık olsam da ona tam anlamıyla güvenmem gerekiyordu. Önceki hayatını düşününce de mideme kramplar giriyor, o duygudan çıkamıyordum.

Kemerini çıkarmaya başladığı an bakışlarımı gözlerinden kaçırıp, ellerime çektim ve usulca arkamı dönüp, kendimi yatağa hapsettim.

Belli bir süre geçince ışıkları kapatıp, yatağın içine girdi. Beni kendine doğru çevirip, tüm vücuduyla hakimiyetin onda olduğunu belli ediyor, beni güçlü kollarıyla bedenine sarıyordu.

"Çok kızdın mı Demir?"

"Hayır kızmadım sevgilim. Sadece bu sürenin, bu kadar uzun olabileceğini düşünmemiştim. Seni yaşamak için yedi aydır deliriyorum. Benim için gerçekten çok zor. Tabii artık bana aşık olman, tüm zorlukları benim adıma kolaylaştırıyor... Yalnız çok inatçıydın Beyza. Bazen hiç aşık olmayacaksın hissine kapılıyor, iyice öfkeli bir adama dönüşüyordum."

Omzundaki başımı kaldırıp, ona doğru baktım. Hafif gülümseyerek "Sen babama dua et Demir, rüyalarımda sürekli kulağımı çekiyordu. Gururumu ve asi yanımı yok saymaya çalışmak çok zordu." dedim. Bakışlarımı yüzünde gezdirdikten sonra aklıma gelenle tatlı bir şekilde göğsüne vurup elimi orada bıraktım ve peşine de aynı tatlılıkta söylenmeye başladım.

"Ama sende hiç yardımcı olmuyordun ki kötü adam, sürekli bağırarak korkmama neden oluyordun."

Demir sol elini, kalbinin üzerine bıraktığım elimin üzerine koyup sıkıca kavrarken, bel oyuntumu okşayan sağ elini de boynuma doğru getirerek dudaklarımı dudakları tarafında esir aldı. Uzunca bir süre öptükten sonra "Özür dilerim sevgilim ama seni kaybedeceğimi hissettiğim zamanlar öfkeli bir adama dönüşüyorum. Birde inatla bana teslim olmayışların, sürekli benden nefret ettiğini söylemen, beni kocan olarak asla görmemen baş edebileceğim duygular değildi. Hele ki sana bu kadar çok aşıkken benden nefret ettiğini düşünmek, beni yiyip bitiriyordu." dedi.

Demir'in cümlesiyle yaşadıklarımız bir bir gözümün önünden geçerken burnumun dikine bir sesle "Hepsini de hak etmiştin Demir adam hatta şimdi düşünüyorumda sana az bile yapmışım." dedim. Demir duyduklarından sonra ona yukarıdan bakan bedenimi sadece bir hamlesiyle tam tersi bir şekle getirmişti ve şu an bana üstten bakan oydu.

"Beni resmen süründürdün güzel karım ve sen hâlâ az bile yapmışım mı diyorsun?"

Sorduğu soruya "Seni duyan da yıllarca sürünmüşsün sanır Demir" diye cevap verdiğimde "7 ay az bir süre mi?" diye soru sordu.

Yine sinirini bozacağını bilsem de yüzümü tatlı bir ifadeye getirip sorusunu soruyla cevapladım.

"Çok mu?"

Demir duyduklarından sonra kaşlarını yukarıya kaldırıp kısa bir süre bana baktı, ardından da sağ elinden destek alıp, bedenini dizlerinin üzerinde doğrultu. Gözlerindeki kararlı bakışları gördüğüm an "Demir sakın düşündüğüm şeyi yapma." demiş olsam da çoktan iş işten geçmişti ve bedenim şu an iki bacağının arasında sıkışmış halde duruyordu.

"Şimdi sana 7 ayın, ne kadar uzun bir süre olduğunu tekrar öğreteceğim karıcığım ve bunu tam olarak öğrenmeden kesinlikle sonlandırmayacağım."

Kollarımın altından gıdıklamaya başlayınca kahkaha atarak, kıvranmaya başladım. Ben kahkaha attıkça daha fazla keyif alarak söylenmeye başlıyordu.

"Demek 7 ay kısa bir zaman öyle mi? Canıma okudun, şimdi benim gibi kıvran da ne kadar uzun bir süre olduğunu çok daha iyi anla."

Attığım kahkahaları engelleyemedikçe kıvranışlarım artıyordu. Ne kadar uzun bir süre olduğunu bu sefer kanıtlamakta kararlı görünen adama, gerçekten 7 ayın çok uzun bir süre olduğunu söylesem de onu asla durduramıyordum.

"Ne olur dur artık Demir, gerçekten dayanamıyorum."

Sonunda yalvaran sesim işe yaramış olmalı ki parmaklarını koltuk altımdan çektikten sonra ellerini başımın iki yanına koyup, ağırlığını kollarına verdi. Kahkahalarım yeni yeni dinerken, derin bakışları karşısında yutkundum; çünkü bulunduğumuz pozisyon, bu derin bakışmalar için hiçte uygun bir pozisyon değildi. Bunun farkına vardığım için hızla gözlerimi gözlerinden çektim ama hemen Demir'den "Gözlerime bak." ihtarını duydum.

Gözlerine baktığım zaman, pekte iyi şeyler düşünmediğini anlayabiliyordum. Başı yüzüme doğru inmeye başladığı zaman "Sanırım ben çok susadım Demir, o yüzden hemen kalkmam gerekiyor." dedim.

"Sevgilim..."

Sesi çok derinden geliyordu. Tüm vücudum ürperiyor olsa da ona belli etmemem gerektiğini biliyordum. O yüzden sesimi, olabildiğince ondan etkilenmediğimi gösteren düz bir tona getirerek "Efendim Demir." dedim.

"Artık dudakların benimdi."

Evet dudaklarım senindi canım kocam ama tüm hakimiyetin sende olduğunu gösteren bu pozisyonda benim biran önce bu yataktan uzaklaşmam gerekiyordu. Ondan kaçabilmek adına dirseklerimden güç alıp kendimi yukarıya doğru ittim fakat hamlem karşısında Demir, bir saniye bile tereddüt etmeden ağırlığı dizlerinde olan ayaklarını düzledi ve tüm ağırlığını bedenime verdi.

"Demir çok ağırsın üzerimden kalkar mısın?"

"Kalkamam çok rahat."

Nefesi dudaklarıma çarptığında kafamı yana doğru çevirdim. Bu şekilde beni öpmesine izin veremezdim. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi çarparken, bir taraftan da irademin kırılmasından korkuyordum. Burnunu kulağımdan boynuma doğru sürterken, nefesini boynuma bırakıyordu.

"Ama benim için hiç rahat değil Demir. Çok ağırsın, lütfen bedenini üzerimden çeker misin?"

"Nelere yol açtığını hissetmek zorundasın güzel karım. Artık irademe söz geçirmem gittikçe zorlaşıyor ve ben, aramızda oluşan bu çekime karşı koyamıyorum."

Bakışlarımı Demir'e çevirdiğim zaman onun kendiyle verdiği savaş bariz bir şekilde kendini belli ediyordu. Hiç zaman kaybetmeden dudaklarıma doğru yönelen dudaklarıyla bulunduğu yerde kaldı. Gözlerini kısa süreli kapattı ve kafasını iki yana sallayıp, girdiği duygudan kurtulmaya çalışarak gözlerini açtı.

"Sanırım senden uzaklaşsam iyi olacak."

Yutkunarak konuşmasının ardından hemen kalkıp kendini banyoya attı. Bu süreçle nasıl başa çıkacağımı bilmiyordum. Ben kalbimde hiçbir ama olmadan birbirimizi yaşamanın daha doğru olacağına inanıyordum fakat bu amaları da Demir'le paylaşamıyordum. Odanın karanlığı, bulunduğum ortam birleşince tek başıma kaldığım gerçeğini hatırladım. Hemen ışığı açıp, banyo kapısının kolunu tuttum ve Demir'e seslendim.

"Çabuk çık Demir, tek başıma korkuyorum."

"Hemen duş alıp çıkacağım."

Ormanın ortasında durmak başlı başına beni korkutmaya yetmişken bir de ağacın altında gördüğüm gölge, bu korkuyu çok daha üst noktaya taşımıştı ve bu korku sesime de aciz cümleme de yansıyordu.

"Duş almanı istemiyorum Demir, sadece yanımda olmanı istiyorum."

Çıkan suyun sesinden dolayı söylediklerimi duymadığı için tekrarlama mı istediğinde bir daha söyledim.

"Az kaldı hemen yanına geleceğim. Sen de boş yere kendini korkutuyorsun. Şu an ikinci kattayız. Dışarıya bakıp korkunu yenebilirsin, zaten ben de birazdan geleceğim."

Demir'in rahat bir şekilde çıkan sesi bana güven veriyordu. Demek ki gerçekten de ağacın altında gördüğüm gölge bir hayvana aitti, yoksa bu kadar rahat bir şekilde konuşupta camdan etrafı izlememi istemezdi. Derin bir nefes alıp kendimi cesaretlendirir iken, aynı zamanda da sakinleşmek için çaba veriyordum.

Yapabilirsin kızım! Tüm korkularının üzerine gidebilir, onları zor olsa da yenebilirsin.

Yatağın kenarından tülbentimi alıp başımı örttükten sonra cama doğru ilerledim. Perdeyi aralamak istiyor ama aynı anda da korkuyordum.

"Hayır bakmayacağım korkuyorum."

Korkuma yenildiğimi gösteren cümleme Demir "Sen bilirsin kimsenin olmadığını görürsen korkun geçer diye söylemiştim." diyerek karşılık veriyordu.

Aslında doğru söylüyordu bir şekilde perdeyi açıp, kimsenin olmadığını görürsem boş yere korkmamış olurdum. Tüm korkumu yenip cesaretle perdeyi açtığımda karın hızlı olsa da harika bir şekilde yağdığını ve arabanın bembeyaz karla kaplandığını gördüm. Kimsenin olmadığını görünce Demir'in söylediği gibi korkum hafiflemiş, karın güzelliğine odaklana bilmiştim.

Tebessüm ederek izlediğim manzara korkularımın geçmesine ardından da çok sevdiğim karın büyüsüne kapılmama neden olmuştu. Kar o kadar hızlı yağıyordu ki bu kadar hızlı yağmasına rağmen birbirine değmediklerini görüyordum ve böylece Rabbimin kudretine bir kez daha şahit oluyordum. Huzur dolu geçen birkaç dakika peşine arabanın yanından çıkan gölge ile gözlerim korkuyla açılmıştı. Siyah giyen bir adam, bana doğru bakarak bir kaç adım daha yaklaşıp öylece durdu. Çarpan kalp atışlarımla gördüğümün gerçek olup olmadığını kavramaya çalışarak daha dikkatli baktım.

Adam işaret parmağını gözüne doğru götürüp ardından da bana doğru uzatarak gözüm üzerinde dermiş gibi hareket etti. Bu hareket karşısında kalbim daha hızlı çarpmaya başlarken korkuyla boğazım yırtılana kadar bağırdım.

"DEMİR!"

Bir anda olduğum yerde çakılı kalsam da sonra korkuyla banyoya doğru koşup, kapıyı açtım. Demir bornozunu giyerken hızlı adımlarla bana doğru geliyordu. Titreyerek ona sarıldığım zaman "Ne oldu?" diye sordu.

"Oo ora-da aa rabanın yanında!"

Korkudan kekeleyerek konuştuğumu fark ettiği gibi beni vücudundan ayırıp, hızla cama doğru ilerlerdi. Hem dikkatle camdan dışarıya bakıyor hem de bornozunu bağlamaya devam ediyordu. Her ne kadar korkuyor olsam da camın yanına doğru ilerledim ama o kadar çok korkuyordum ki Demir'in bornozunun arkasından tutan elim korkuyla titremeye devam ediyordu.

"Kimse yok sevgilim."

Demir'in cümlesine inanmaz gözlerle camdan dışarıya doğru baktığım zaman kimsenin olmadığı gördüm.

"Demir arabanın arkasından çıktı. Korkuyla çığlık atıp sana doğru koştuğumda hâlâ oradaydı."

Bana sarılıp eliyle sırtımı okşarken hem beni sakinleştirmek için çaba veriyor, hem de aynı zamanda konuşmaya başlıyordu ama duyduğum cümle korkumun daha fazla artmasına neden oluyordu.

"Kimse yok sevgilim yine de içinin rahatlaması için çıkıp bakacağım."

"Hayır Demir ne olur dışarıya çıkma. Oradaydı diyorum sana, bize bir şey yapmasından korkuyorum."

"Saçmalama Beyza, orada olsa bile bize hiçbir şey yapamaz, kaldı ki orada kimse olmadığını ikimizde gördük. Kesinlikle sen kendini korkuttuğun için yine yanlış görmüşsündür."

Korkuyla titreyen ellerimi göğsüne koyup, bedenimi ondan geri çektim ve hayal kırıklığıyla konuştum.

"Bana inanmıyor musun Demir? Gözlerimle gördüm. Önce yanlış gördüğümü sandığım için daha dikkatli baktım. Onu gördüğümü anlayınca saklanmak yerine, birkaç adım daha öne doğru geldi ve bir elini gözüne doğru uzattıktan sonra beni işaret etti. Sanki gözüm üzerinde diyordu."

"Tamam sevgilim sana inanıyorum. Yine de korkmanı gerektiren hiçbir şey yok. Ben yanında olduğum sürece kimse sana zarar veremez. Artık sakinleşir misin? Ev tam korumalı, güvenlik sistemi aktif, camlar kırılmaz. Yani kimse içeriye giremez."

Alnımdan öpüp dudaklarını uzun süre orada tuttu. Dudaklarını alnımdan çektikten sonra beni yatağa yatırdı ama çok geçmeden kendi yataktan kalkmak için doğruldu. O hamlesi karşısında eline yapışarak "Sana yalvarıyorum yanımdan ayrılma." dedim.

"Sevgilim bu şekilde ateşli olup, beni yanına çağırmanı senden beklemezdim."

Benim gülmem için tebessüm ederek söylüyordu ama ben, gerçekten çok korkuyordum. Aciz sesim ile "Yalvarırım..." dediğimde "Tamam hayatım, yanından ayrılmayacağım. Sadece üzerimi giyip, telefonumu alacağım." dedi.

Elini bıraktığımda yatağın diğer tarafına geçti. Üzerini değiştireceği için ellerimi yüzüme götürüp kapattım. Gece olmasaydı burada bir dakika daha durmazdım ama gideceğimiz yolu düşününce gece çıkmamızın çok daha korkutucu olduğuna karar verdim..

"Demir üzerini giyindin mi?"

"Evet."

Gözümü açtığımda telefona dikkatli bir şekilde baktığını ardında da kaşlarının çatıldığını gördüm. Yataktan çıkıp yanına giderken "Neden kaşların çatıldı?" diye sordum. Biraz daha telefona dikkatli bir şekilde baktıktan sonra ekranda numara tuşladı ve ardından kulağına getirdi.

"Attığım konuma 10 adam istiyorum. 5 tanesi evin çevresinde duracak, 5 tanesi de ormanlık alanı tarayacak."

Telefonu kapatıp bana döndüğünde daha çok korktum.

"Bilmediğim başka bir şey mi var?"

Tebessüm ederek burnumu sıkarken "Karımın korkularını geçirmek zorundayım. Eğer bunu yapmasaydım sen sabaha kadar titreyerek uyuyamayacaktın." dedi.

Elini burnumdan çektikten sonra burnumun ucunu şefkatle öptü. Elimden tutarak yatağa doğru ilerlememize neden olduktan sonra yatağa yatıp beni göğsüne çekti. Güven veren kollarında iyi hissediyor olsam da Demir'in telefona bakarken kaşlarının çatıldığına emindim.

"Demir benden bir şey sakladığını düşünüyorum. Evin güvenlik kamera kayıtlarını bana gösterir misin?"

"Hayatım üzgünüm kontrol ettim ama dediğin yerde kimse görünmüyordu."

Göğsünden kalkıp gözlerinin içine baktım. Korkulu kalp atışlarım düzelmemişti bile. Onun elini alıp kalbimin üstüne koydum.

"Demir kalbimin korkuyla nasıl attığını görmüyor musun? Sana gördüm diyorum. Baştan aşağı simsiyah giyinmişti. Yüzü bile kapalıydı. Bana inanmak zorundasın."

Cümlem Demir'in köpürmesine neden olmuş gibi görünüyordu. Şimdi durduk yere neden bu kadar çok kızmış olduğunu anlamamış olsam da o hızla yataktan kalkıp açtığı çekmeceden anahtar alarak dolaba doğru yöneldi. Orada bir yeri anahtarla açtıktan sonra şifreyi girdi ve kasayı açtı. Elinde iki silahla arkasını dönüp, silahların mermilerini kontrol ederken "Sen kapıyı kilitleyip burada duruyorsun ben de gidip karı kontrol edeceğim. Söylediğin gibiyse ayak izi vardır. Ayak izi bulamazsam, yanlış gördüğünü kabul edeceksin ama oldu mu?" diye sordu.

Kafamı korkuyla iki yana salladım. Yataktan kalkıp silah tuttuğu koluna yapışırken "Asla kabul etmiyorum. Beni bırakıp gidemezsin!" dedim. Benim korku dolu sesime inat onun sesi hem güven veriyor hem de korkudan uzak çıkıyordu.

"Sevgilim silaha ne kadar hakim olduğunu çok iyi biliyorum. Korkunun geçmesi için bunu yapmak zorundayım."

Ne kadar ben artık korkmuyorum desem de ne gitmesine engel olabilmiştim ne de beni yanında götürmesini sağlayabilmiştim. Odadan çıktıktan sonra kapıyı kilitlememi ve gelene kadar onu bu odada beklememi tembihleyen adamın sözünü dinledikten sonra cama yönelip onu görmeyi bekledim. Biraz zaman geçince Demir görüş alanıma girdi ve arabanın yanına gidip çevresini dolaştı. Etrafa biraz daha baktıktan sonra arabanın kilidini açarak içeriye geçti. İçeride ne yaptığını göremiyordum ama ne yapıyorsa bu oyalanmasına neden oluyordu; çünkü neredeyse 5 dakika geçmiş bulunmaktaydı. Nihayet arabadan inip bana bakarak el salladı. Eve doğru gelirken tekrar telefonu eline aldı fakat artık bakış açımdan çıktığı için onu göremiyordum. Aradan birkaç dakika geçince "Sevgilim kapıyı açabilirsin." sesini duydum.

Kapıyı açar açmaz göğsüne doğru sarılıp ona ne olduğunu sordum. Beni göğsünden geriye doğru çektikten sonra burnumun ucunu öptü ve uzattığım silahı elimden alırken "Ayak izi yoktu, çevre de temizdi." dedi.

"Ama bu imkansız Demir..."

Üzerinden kabanını çıkarıp bana doğru döndüğünde her ne kadar sesini kontrol altında tutmaya çalışıyor olsa da başaramamış olacak ki sesindeki tahammülsüzlük çok net bir şekilde ortadaydı.

"İmkansız değil Beyza, eğer gerçekten birini görmüş olsaydın karda ayak izi veya kamera kayıtlarında ufakta olsa bir görüntü olurdu."

Ben gördüğüm şeyden çok emindim ama Demir aksini iddia ediyordu ve bunu ederken de ciğerlerinden dışarıya doğru tahammülsüz bir nefes bahşediyordu. Yanımdan ayrılıp iki elini cama yasladıktan sonra biraz çevreyi izledi, ardından da üzerindeki kazağı çıkarttı.

"Yatağa gir Beyza, ben de birazdan geliyorum."

Sanırım o, geceyi batırdığım için bana kızmıştı. Hiçbir şey söylemeden yatağa girip kendimi yorganın altına hapsederken gördüklerimi tekrar düşünüyordum. Düşündükçe de daha fazla korkuyor ve cenin pozisyonuna getirdiğim bedenimdeki dizlerime, kollarımla sarılıyordum. Aradan geçen birkaç dakika sonra Demir yatağa girdi. Sol koluyla beni kendi bedenine doğru çekerken sağ kolunu boynumun altından geçirerek sırtımı göğsünün sıcaklığıyla kuşattı.

Ne ben, tek bir kelime konuşmuştum ne de Demir. Ara ara Demir, telefonuna gelen bildirim sesinden sonra kalkıp telefonuyla ilgilense de yatağa her girdiğinde bedenimi aynı şekilde sıcak göğsüne sarıyordu. Bu sıcaklıkla gözlerimi kapatıp uyumak için çaba veriyordum ama her defasında aynı sahne gözümün önüne geliyordu.

⏳⌛

"Hayatım sen çantaları hazırla, ben de bu sırada kapıdaki adamlarla konuşacağım."

"Demir ben de seninle geleceğim, evde tek başına kalmak istemiyorum."

Yanıma gelip, alnımdan öptü ve beni koltuğa oturtturdu.

"Sevgilim seni 10 adamın yanına götürmemi benden bekleme, hepsi genç yaştalar. Etraf zaten koruma kaynıyor, kimse buraya giremez."

"Ama... "

"Aması yok, hadi şimdi akıllı bir kız ol ve benim sözümü dinle."

Öylece sustum ve o gelene kadar çantayı hazırladım. Dün akşamdan beri bana belli etmese de kızgın gibiydi. Kesin günü batırıp, burnundan getirdiğim için beni suçluyordu. Başımı ellerimin arasına aldığımda olanları detaylı bir şekilde tekrar düşündüm.

"Hadi sevgilim çıkıyoruz."

Başımı ellerimin arasından çekip, dizlerimin üzerine koydum ve tırnak kenarlarıyla oynamaya başladım. Her ne kadar sesimi toplamaya çalışsam da üzgün bir şekilde sorumu sordum.

"Bana çok kızdın değil mi? Benden baş başa bir gün istedin ama burnundan getirdim." Derin bir nefes alıp suçlu bir şekilde verirken "Zaten benden istediğin şeylere de izin vermiyorum." diye fısıldadım.

Boğazımdaki yumru konuşmamı engellemişti. Şu an girdiğim ruh halini tanımıyordum. Şimdi ne olmuştu da gözyaşı akıtıp, onun gözünde yetersiz olduğumu düşünmüştüm bilmiyorum. Akan gözyaşımı elimin tersiyle silip konuşmaya devam ettim.

"Karın olarak ne işe yarıyorum ki?.. Ancak çocuk gibi korkup, her şeyi berbat ediyo-"

Cümlemi bitiremeden Demir, beni ayağa kaldırdı ve sıkı sıkı sarıldı. Alnımı öptükten sonra "Sana kızmam için hiçbir neden yok sevgilim. Sadece korktun o kadar. Hem karım olarak beni çok seviyorsun ve bana çok iyi geliyorsun. Bir daha kendine bu şekilde yüklenmeni istemiyorum. Anlaştık mı?" diye sordu. Kafamı tamam anlamında salladığımda tekrar alnımdan öptü ve İzmir'e dönmek için yola çıktık.

Birkaç gün sonra...

Uykumdan Demir'in öpmesiyle uyandığımda yine aynı soruyu cevaplayacağım için mutsuzdum.

O günden sonra ne kadar inkar etse de sürekli düşüncelere dalıyor, daldığı düşüncelerden de kızgın bir şekilde nefes alıp, vererek çıkıyordu. Sürekli bu kızgınlığı kendime yoruyor olsam da o, ısrarla sinirli olmadığını, bana kızması için hiç bir nedeninin bulunmadığını, beni çok sevdiğini, ona karşı yetersiz hissettiğimde de bu şekilde düşünmemem gerektiğini, önemli olanın birbirimize duyduğumuz aşk olduğunu ve hiçbir şeyi kafama takmamam gerektiğini söylüyordu.

"Seni istiyorum ve buna engel olamıyorum."

Gözlerine baktığımda onun kıvranan ve kendine engel olmak için çabalayan o haline üzülüyordum. Onu defalarca geri çevirsemde beni anlayışla karşılayıp, her defasında önemli olanın benim duygularımın olduğunu söylüyordu. Artık tam anlamıyla karı koca olmamıza sadece bir engel kalmıştı. Her ne kadar çok erken olduğunu ona söylesemde artık bu engelinde ortadan kalkması gerektiğini biliyordum.

"Engel olma o zaman... "

Ağzımdan savaş vererek çıkardığım cümleden sonra çok mutlu olmuş, birkaç kez emin olup olmadığımı sormuştu.

"Emin misin sevgilim?"

"Eminim sevgilim."

İşte şimdi kalbimi, ruhumu teslim ettiğim gibi bedenimi de ona teslim etmiştim ve bundan önce nasıl ruhlarımız ve kalbimiz birbirine karışarak bir bütün olmuşsa şimdi de bedenlerimiz birbirine karışarak bir bütün oluyordu.

"Neden ağlıyorsun sevgilim?"

...

"Hâlâ kasıkların mı ağrıyor?"

Kafamı hayır anlamında salladım. Onunla birlikte olduktan sonra tüm korkularım çok daha üst seviyede gün yüzüne çıkmıştı. Bu korkularımı ona açacak olsam üzülüp, kendini kötü hissedecek ve geçmişi için tekrar tekrar özür dileyecekti. Gözümün önüne sürekli Ece'nin söyledikleri, restorandaki o kızın konuşmaları, okuduğum haber başlıkları geliyordu ve bunlar yetmezmiş gibi Demir'in geçmişte söylediği ayarsız cümleleri de buna ekleniyordu.

Evet aslında ona güveniyor ve çok değiştiğini görebiliyordum ama içimdeki vesvese sinirlerimi bozmaya yetiyordu. Beni kollarına sararken "Peki neden ağlıyorsun Haniftam?" diye sordu.

"Sebebi yok."

Eliyle çenemi kaldırdırıp gözlerimin içine baktı. Bakışları uzunca bir süre gözlerimin derinliklerinde dolaştıktan sonra yüzünü hayal kırıklığı kapladı ve ardından korkarak "Benimle birlikte olduğun için pişman mı oldun yoksa?" diye sordu.

Sorduğu soruyla gözümden akan yaş eline ulaştığında kaşları çatıldı.

"Ama emin olduğunu söylemiştin."

Evet emin olduğumu söylemiş ve aynı eminlikte kalbimi, ruhumu teslim ettiğim gibi bedenimi de ona teslim etmiştim ama yüreğimin bazı yerlerinde yer edinmiş büyük bir hasar vardı. Ona duyduğum aşk büyüdükçe görmezden gelmeye çalıştığım hasarlı bölgenin kapısını kat kat kilitleyerek kapatmak için çaba veriyordum lakin ben çaba verdikçe o çok daha büyük vesveselerle kendini belli ediyordu. Derin bir nefes alıp Demir'in cümlesine cevap vermek için güç topladım.

Demir, beni aldatıp bırakmandan, sana böylesi aşık olmuşken seni kaybetmekten, benden sıkılıp vazgeçmenden çok korkuyorum diyemeyeceğime göre "Hayır pişman olmadım Demir, sadece uyumak istiyorum." dedim.

"Sesin öyle demiyor ama..."

Elimi yanağına götürüp "Seni çok seviyorum Demir." dedim. Ona biraz daha bakmaya devam edersem yüreğimde aşamadığım korkuları ona anlatacağımdan ve bu geceyi onun kalbine yük edeceğimden emin olduğum için gözlerimi kapattım. Hiçbir şey demeden derin nefes alarak sustu. Birkaç dakika sonra odadan çıkınca yatakta yan dönüp, dizlerimi göğsüme kadar çektim ve yüzümü dizlerime gömerek hıçkıra hıçkıra ağladım.

Bana çok kibar davranmış, hareketlerine özen gösterirken aynı zamanda da her an aşkını kulağıma fısıldamıştı. Canımı yakan bana dokunması, beni yaşaması kesinlikle değildi, asıl canımı yakan onun geçmişi ve bundan önce dokunduğu kadınlardı. Hıçkırıklarımla beraber artan kasıklarımdaki ağrıyı geçirmek için düşüncelerden arınıp, uyumaya çalıştım. Yorgun bedenim uykuya dalarken, kasıklarımdaki ağrının da azaldığını hissediyordum.

Birkaç gün sonra...

"Ne demek Amerika'ya gidiyorum Demir."

"Sevgilim şirkette büyük bir kriz yaşanıyor, gidip işleri yoluna koymam gerekiyor. En önem verdiğim şirket o olmasına rağmen, sen hayatıma girdiğinden beri kapısından içeri adım atmadım."

İçimi kaplayan öfke beni daha fazla hırçınlaştırıyordu. Dağ evinden sonra inkar edip dursa da çoğu zaman sinirliydi. Onunla birlikte olduktan sonra da iyice benden uzaklaşmıştı. Bitmeyen telefon görüşmeleri, çalışma odasından gecenin bir yarısı çıkması, ben uyuduktan sonra yatağa girdiğinde sadece alnımdan öpüp, benden uzaklaşması canımı yakıyordu.

"Peki neden ben gelmiyorum?"

Alnımdan öpüp, beni yatağa oturttu. Yüzümü ellerinin arasına alıp "Çünkü işlere odaklanmam gerekiyor. Sürekli toplantılarda olacağım. Senin yanına hemen dönebilmek adına geceli gündüzlü çalışacağım. Sen orada olsan hem tek başına kalacaksın, hem de canın çok sıkılmış olacak. Burada kalman senin için daha iyi." dedi.

Söyledikleri şaşırmama neden olmuştu ve aynı şaşkınlık sesime de yansıyordu.

"Şu an bunları girdiği her toplantıya beni de sürükleyen kocam söylüyor değil mi, yanlış duymuyorum?"

Derin bir nefes aldıktan sonra "Burada kalmak zorundasın Beyza, sen yanımda olduğun sürece işlerime odaklanmakta zorluk çekeceğimi biliyorum. O yüzden hiçbir itiraz istemiyorum." dedi.

Ellerini yüzümden indirip, akan gözyaşlarımı elimle hemen sildim. Beni yanında istemeyen adam için onun karşısında tek bir damla daha gözyaşı dökecek değildim!

"Beni cezalandırıyorsun!"

"Sevgilim seni ne diye cezalandıracağım? Senden ayrı kalmak asıl benim için en büyük ceza, neden böyle düşündüğünü anlamıyorum."

"Benden uzaklaştığının farkındayım Demir! Bitmeyen telefon görüşmelerin, gece yarısı çalışma odasından gelmen, şimdi de Amerika'ya gidişin. Aptal değilim ben!"

Ayağa kalkıp bir iki adım attım, sonra ona doğru dönüp histerik bir gülümsemeyle "Tabii ya orada ayağına bağ olmamı istemezsin, ne de olsa sabaha kadar mekanlardaydın sen değil mi?" diye sordum.

Çatılan kaşları ile yerinden kalkıp, yanıma geldiğinde göz temasını kesmiyordu.

"Şu an seni kırmamak için direniyorum sevgilim ama ileri gidiyorsun. Şimdi gel sana sarılıp, öpeyim geç kalıyorum."

İki adım daha geriye gidip "Boş yere öpüp sarılmakla zaman kaybetme hemen şimdi git." dedim.

Tüm kötü duyguların esiri olduğumu iliklerime kadar hissediyor ama hiçbirine engel olamıyordum. İç sesim saçma sapan şeyler fısıldayıp, beni sürekli dolduruyordu. Birde Demir'in ısrarla Amerika'ya götürmek istememesi eklenince daha da öfkeleniyordum.

Bana doğru gelip, kollarını iki yana açarken tebessümle "Ama ben karımı çok özlerim." dedi.

"Ama ben kocamı hiç özlemem!"

Sinirle soluduğum son cümlede artık kendimi tanıyamıyordum. Kollarını yere indirdiğinde çatılan kaşları ile "Tamam öyle olsun Haniftam." dedi ve çantasını alıp odadan çıktı.

Kapanan kapıya öylece bakakaldım. Akan yaşlarım çoğalıp, hıçkırıkla kasıldığımda karnımdaki ağrı çok daha fazla artmıştı. Kendimi banyoya atıp, suyu sıcak ayara götürdüm ve uzun bir süre altında kaldım.

Hayatıma girdiği günden beri yanımdan bir saniye ayrılmadığı için o olmadan kendimi yarım hissediyor, onsuz nefes almak işkence gibi geliyordu. Onu özlemeyeceğimle ilgili kurduğum cümle daha odada asılı kalırken, ben onu deli gibi özlüyor, gideli birkaç dakika olmasına rağmen çok uzun süre geçmiş gibi kalbimde ağrı hissediyordum. Tüm bu duyguları savuşturmaya çalışıp, suyun altında biraz daha durdum ama bir türlü onsuzluğu sindiremiyordum.

Banyodan çıktığımda üşümüş bedenimle kapımı kilitleyip, kendimi bornozla beraber yatağa attım ve uyuyup bu duygudan uzaklaşmak için çabaladım.

⏳⌛

İki gün önce Derin'leri Amerika'ya yolcu ettiğimiz yetmiyormuş gibi, dün kocamı da oraya göndermiştim. Üzgün bir kalple kahvaltı sofrasına oturup, iştahsız bir şekilde tabağımla oynamaya başladığımda Yağız, "Ne o yenge, bugün sessizsin kocanı mı özledin?" diye sordu. Sorduğu soruya tebessüm etmek için çaba veriyordum ama sanırım bunu başaramıyordum.

"Uykumu alamadım sanırım..."

Kapının çalmasıyla birlikte, telefonumda aynı anda çalınca Ali Asaf ağabeyimin aradığını gördüm.

"Efendim abicim."

"İşe gitmeden yetiştim değil mi fındığım?"

"Evet abi hâlâ evdeyim, birazdan çıkacağım."

"İyi o zaman tam zamanın da göndermişim."

"Neyi tam zamanında göndermişsin abi?"

Sorumu sorduğum esnada Esra Teyze "Kızım dışarıda bir adam seni bekliyor." dedi.

Ağabeyim de telefondan "Bakalım hediyeni beğenecek misin ana yadigarım?" diye sorunca merakla hep beraber kapıya gittik.

Kapıdaki adam araba anahtarını uzatırken "Beyza Hanım, Akmanlardan sizin için ufak bir hediye." dediğinde gözlerim açıldı.

Yağız gülümseyerek "Ufak bir hediye mi? Bunun kaç milyon olduğunu çok iyi biliyorum." dedi.

Üzülerek "Abim bu arabayı asla kabul edemem. Hem benim arabam yeni, hem de bunun fiyatı çok yüksek. Benim böyle bir arabaya ihtiyacım yok." dedim.

"Sana kabul ediyor musun diye soran olmadı fındığım. Tüm Akmanlardan bu hediye sana, uzun süredir aklımızdaydı ama ancak ulaştırabildik. Hadi şimdi arabaya geç bir şey daha söyleyeceğim."

Ne kadar kabul etmediğimi söylesem de beni dinlemedi. Söylediği gibi arabaya oturdum, şoför koltuğunun altındaki bölmeyi çek dediğinde söylediğini yaptım ve gördüğüm şeyle şaşkınlıkla konuştum.

"Abi bununla ne işim var benim saçmalama!"

"Fındığım sen neden bıdı bıdı konuşuyorsun. Senin adına ruhsatlı, o orada ne olur, ne olmaz dursun. İşin düşünce kullanırsın, zaten silah konusunda ne kadar usta olduğunu biliyoruz."

Arkadan Kenan'ın sesi geliyordu. "Neden benim gözümün içine bakıp konuşuyorsun, bana laf mı sokuyorsun sen?" diye söylenince telefondan kahkaha sesleri yükseldi.

Ne kadar karşı çıksam da bugünden itibaren o arabayı kullanacağımı ve sözünden dışarı çıkarsam benimle konuşmayacağını söyledi. Sonra telefonu sırasıyla dedem, Hüseyin ağabeyim, amcamlar ve tüm kuzenlerim alıp aynı sözleri söylediler. Bunun durduk yere nereden çıktığını anlamasam da ses etmeden telefonu kapattım.

⏳⌛

Kendimi verip, çizimlerime adapte olduğumda hem vakit daha hızlı geçiyor, hem de tüm duygulardan arınıyordum. Her şey yolunda giderken, göğsümün sağ tarafına saplanan acıyla kalemi elimden düşürdüm ve elimi acıyan yere götürdüm. Acıya içimi kaplayan sıkıntı eşlik ettiğinde, aldığım nefes bile yetersiz gelmeye başlamıştı

Ne ben Demir'i aramıştım, ne de o beni ama şu an arayıp sesini duymaya ihtiyacım vardı. Orada saat gece yarısı olsa da telefonu elime alıp, arama sonlanana kadar aradım.

Bir daha arayacağım sırada vazgeçip, mesaj çekmeye karar verdim.

"Seni çok merak ettim Demir. İyi misin?"

1 gün sonra...

Demir'in yokluğu canımı çok yakıyordu. Onun sesini bile duyamıyor olmak içimi acıtırken, tekrar telefonu elime alıp kontrol ettim. Aramama ve mesajıma geri dönmediği için ona çok kızgındım.

Telefonda hiçbir bildirim göremeyince uflayarak evden çıktım ve arabaya bindim. İş yerine doğru hareket ettiğimde yaklaşık 10 dakika sonra tekrar aynı arabanın beni takip ettiğini gördüm. Ne kadar korksam da bu sefer yolu kesip, içindekinin derdini öğrenecektim. Hızımı arttırıp, yola çaprazlama arabayı park ettim ve silahı çıkarıp elime aldım. Birkaç dakika sonra araba durdu. Arabadan indiğimde silahı doğrultup "Dışarı çık!" diye bağırdım. İçeriden yapılı bir adam çıktığında "2 gündür beni takip ediyorsun. Kimsin sen?" diye sordum.

"Beyza Hanım lütfen silahı indirin. Demir Bey, dönene kadar sizi takip etmem için beni görevlendirdi."

Beyefendi gittiği günden beri beni arayıp sormuyordu ama arkama koruma takıyordu. Ona duyduğum özlem, beni çok daha aksi ve inatçı birine çevirmişti.

"Beyine söyle, kimseyi çevremde istemiyorum!"

"Efendim uzaktan takip zaten, size bir zararım yok."

İndirdiğim silahı ona doğrultup "Seni yakınımda görmeyeceğim. Bunun tekrarını bana yaptırma!" dedim. Telefonu çıkarıp, telefon konuşması yaptığı sırada arabama doğru geçtim. İçimdeki özlem de öfke de çok üst noktaya çıkmıştı ve Demir'den ufakta olsa bir geri dönüş bile alamamıştım.

Hareket ettikten birkaç dakika sonra dikiz aynasında aynı araba tarafından takip edildiğimi görünce arabayı sağa çektim ve elime silahı alarak indim. Hiç beklemeden görüş açımdaki 3 tekere ateş edip, tekrar kendi arabama yöneldiğimde öfkemin hafiflediğini hissettim. Arkamdan adam seslense de umursamayıp, yoluma devam ettim.

İş yerine vardığımda duvarları üzerime doğru geliyor, kafamı kaldırdığımda onu görmediğim için mutsuz oluyordum. Oysa gideli daha 2 gün oluyordu ama bana bir asır gibi geliyordu. Öğle molasına kadar zor durduğum iş yerinden eve gitmek için çıktım. Eve doğru ilerlerken gelen bildirim sesiyle, kalp atışım hızlanınca arabayı sağa çektim. Mesajın Demir'den gelmesi için dua ederken, telefonun kilidini açtım.

Mesaj yabancı bir numaradan gelmişti. Video kaydının üzerine tıklayıp, oynatmaya başladım.

Ece üzerinde mini ve dekolteli bir gecelikle telefonu aynaya tutarak konuşmaya başlıyordu.

"Beyza üzgünüm ama ona hayır demek imkansız."

Sözlerini alt dudağını dişleyerek bitirdiğinde arkadan Demir'in sesi geliyordu.

"Ece bırak şu telefonu şirkette yetiştirmem gereken işler var."

Ece tekrar aynadaki yüzüne yakınlaştırıp "Ya sen buna yetemiyor muydun bilmiyorum ama dün geceden beri hiç durmuyor." dedi ve sonra da kahkaha atarak aynadaki yansımasından ayrılıp, yatağa doğru ilerledi. Demir'in çıplak sırtı başlığa yaslıyken, kafası yukarıya doğru bakıyordu. Bakışlarını Ece'ye çevirdi zaman "Yeter artık! En sonunda şu telefonu kıracağım!" dedi. Ece kahkaha atarak "Tamam kızma aşkım hemen geliyorum." dedikten sonra video kaydı da öylece son buluyordu.

...........................................................................

 

 

Loading...
0%