Yeni Üyelik
46.
Bölüm

45🍓 "KÜL"

@hanifta_hanim

 

Çok yorgun bir şekilde bölüm paylaşıyorum, kelime hatalarım var mı, yok mu emin bile değilim.

Belki biraz daha duygulara yoğunlaşabilirdim, bilmiyorum... Sadece siz uyuyamadığınızı söylediğiniz için elimden gelenin fazlasını yapmaya çalıştım.

Şimdi sıra sizde, bölümü size emanet ediyorum.

Geçen bölüm girdiğiniz şoktan dolayı vermediğiniz oyları hatırlatmakta fayda görüyorum.

.
.
.

Ece tekrar aynadaki yüzüne yakınlaştırıp "Ya sen buna yetemiyor muydun bilmiyorum ama dün geceden beri hiç durmuyor." dedi ve sonra da kahkaha atarak aynadaki yansımasından ayrılıp, yatağa doğru ilerledi. Demir'in çıplak sırtı başlığa yaslıyken, kafası yukarıya doğru bakıyordu. Bakışlarını Ece'ye çevirdiği zaman "Yeter artık! En sonunda şu telefonu kıracağım!" dedi. Ece kahkaha atarak "Tamam kızma aşkım hemen geliyorum." dedikten sonra video kaydı da öylece son buluyordu.

Elimi kalbimin üzerine götürdüğümde yokluk hissettim. Ne bir kırılma, ne bir atış, ne de bir varlık belirtisi vardı...Tüm duygular bir video ile ölür mü? Ölürmüş... Her şeyi olduğu gibi bunu da onunla beraber öğrendim.

Titreyen dudaklarım, düşen omuzlarıma inat sesim bir savaşçı netliğinde çıkıyordu.

"Gözünden tek bir damla yaş bile akmayacak! Yarım saat içinde plan kurup, buradan defolup gidecek, onun ismini ağzına asla almayacaksın. O bugün öldü ve sen, onu güzel olan tüm duygularla beraber toprağın altına gömdün."

İçimde oluşan koca bir boşluk tarafından yutulmuş gibi hissediyordum ama bu yutulma işinde önce kalbim, sonra da güzel olan bütün duygularım acımasızca sökülüp bir kenara atılmıştı. Benden geriye bir tek öfkem kalmıştı ve o da o kadar büyüktü ki beni yok etmeden dineceğe benzemiyordu.

Zor olmuş olsa da kontrol altına almayı başardığım ellerimle Zehra'yı aradım.

"Zehra müsait misin?"

" Evet kuzen canım. Sesin çok kötü geliyor, iyi misin?"

"Hiç bu kadar iyi olmamıştım merak etme. En iyi tasarımcılardan oluşan bir grupla ülke ülke gezip, hem kendimizi geliştireceğiz hem de tecrübelerimizi aktaracağız. Birazdan ağabeylerimi de arayacağım."

"Ee Demir senin yanından bir saniye bile ayrılmaz. O da mı geliyor?"

"O bugün öldü Zehra. Şimdi beni, o ölü adamın soyadından biran önce kurtarman gerekiyor."

"Ne diyorsun sen Beyza?"

"Beni aldattı Zehra, elimde video kaydı var ama bunu kullanamayacak kadar gururluyum. Ne yap, ne et beni bu adamdan biran önce boşa. Yalnız senden bir ricam var, bu konuyu senden başka hiç kimsenin bilmesini istemiyorum. Bu iğrenç konu için kimsenin beni teselli etmesine katlanamam, zaten dediğim gibi ben de o esnada yurtdışında olacağım."

"Yapma Beyza, önce geleyim bir konuşalım. Çok ağır bir süreçten geçiyor olduğun halde sen, ruhsuz bir şekilde konuşuyorsun."

"Bugün toprağın altına bir tek onu mu gömdüm sanıyorsun?"

"Yapma Beyza'm, tek başına bu acıyı sırtlanma."

"Zehra, bu acı benim acım ve kimseden en ufak bir destek bile beklemiyorum. Telefonu kapattığımda süreci hızlandır ve aileme asla bundan bahsetme. Bahsettiğin takdirde o toprağın altına onunla beraber seni de gömerim. Şimdi kapatıyorum uçağın kalkmasına çok az kaldı. Allah'a emanet ol."

Telefonu kapattığımda hiçbir şey olmamışçasına eve gidip zili çaldım. Salondan içeriye girdikten sonra "Benim acil hazırlanıp çıkmam gerekiyor sevgili ailem, gelininiz başarıdan başarıya koşuyor." deyip onlara Zehra'ya söylediğim şeyleri anlattım. Çok şaşırsalar ve ani olduğunu söyleseler de öne alınan bir program olduğunu söyleyip, onları geçiştirdim ve odaya girdim.

Yatağa dönüp baktığımda dizlerimin titreyip bedenimi taşımadığını fark ettim. İçimde oluşan boşluk alev alev tutuşurken benim yere çöküp, titreyen dizlerimi dinlendirecek ne vaktim vardı, ne de kendime merhametim. Giyinme odasına gidip, gereken her şeyi 5 dakika içinde topladım.

Telefonumun ana ekran şifresini kaldırıp, uçak moduna aldım ve komodinin üzerine bıraktım. Elime aldığım kağıda onun okuması için bir şeyler yazarken çok dipte hissediyordum.

"Akdi bozup beni, senden kurtardığın için teşekkür ederim. En yakın zamanda ismimin yanına yakışmayan soyadından da kurtulacağım!

Bugün Ece'nin gönderdiği video kaydını izlediğim an, sen bende öldün ve üzerini kat kat toprakla örttüm. Neyi fark ettim biliyor musun? Videoyu izlerken bir damla yaş bile akmadı gözümden, galiba seninle beraber ruhumu, kalbimi, aşkımı, merhametimi, çocuk yanımı ve ağlaklığımı da o toprağın altına gömdüm. Senden geriye bir tek nefret duygusu kaldı ama onu bile istemiyorum. Kendime bir kaç ay verdim. O nefret duygusunu da silip senden geriye hiçbir şey bırakmayacağım.

Bir şeyi çok merak ediyorum. Sen gerçekten çok değişmiştin, bu yaptıkların yalan mıydı? Hepsini beni kandırıp, gözümü boyamak için mi yaptın? Gerçi gelen video ortadayken ve ben, sana haram işlemenin ne kadar büyük bir günah olduğunu öğretmişken sorduğum sorunun saçmalığına bak!

Senden gerçekten tiksiniyorum. Sana aşık olduğum ve seninle birlikte olduğum için en çokta kendimden tiksiniyorum! Bu o kadar büyük bir tiksinti ki acaba diyorum; evlendiğim gün direk onunla birlikte olsaydım da 5 ay boyunca yanımda olacağına bir günde ondan kurtulsaydım dedirtecek kadar iğrenç bir hal yaşıyorum.

Trabzon'da odamın kapısında söylediğin söz beynimde yankılanıyor .

"Bana yazık olmayacağı kesin. Ben kimi istediysem hep aldım. Şimdi seni de alacağım. "

Sen hep dürüstmüşsün aslında, aptal olan hep benmişim! Senin gibi adi bir adamın değişebileceğine inanacak kadar aptalmışım hem de. Oysa baştan beri senin niyetin çok belliydi, bana sahip olacak sonra da değersiz bir çöp gibi kenara atacaktın. Attın farz et; çünkü ben, kendimi gerçekten değersiz bir çöp gibi hissediyorum.

Ailelerimiz benim yurtdışına hem eğitim alıp, hem eğitim vermeye gittiğimi biliyor. Sakın ailemi rahatsız edeyim, beni onların yanında arayayım deme, hatta bir kere adam ol da sözünün arkasında dur ve peşimi bırak.

Çünkü karşıma çıktığında hiç düşünmeden seni vuracağım, hem de beni öldürdüğün yerden! "

Yazdığım kağıdı telefonun altına koyup, odanın kapısını kilitledim ve Esra teyzenin yanına gittim.

"Esra teyze o gelene kadar, bu anahtar sende dursun ve odama kimse girmesin. O geldiğinde bu anahtarı verirken yanında sadece sen ol."

"O kim kızım?"

"Kim olduğunu biliyorsun Esra teyze, onun ismini bugünden sonra anmayacağım."

Acı dolu gözleriyle karşılaşmak kendime olan öfkemi arttırmıştı. Eline anahtarı tutuşturup, herkesle vedalaştıktan sonra bankada kendi hesabımdan yüklü miktarda para çektim. Havaalanına gittikten sonra 5 ayrı şehre ve 4 ayrı ülkeye farklı tarihlerde bilet aldım. İzimi bulmaması için elimden geleni yapacak, gerekirse yok olacaktım.

"Son durak ablam geldik"

Uykumdan genç adamın sesiyle uyandım. Sırt çantamı takıp, yukarıdan küçük el valizimi aldıktan sonra kendimi doğunun soğuk havasına attım. Uzun bir süre yürürken hem sokakları inceliyor hem de kamera sistemi var mı diye bakıyordum. Tahmin ettiğim gibi her hangi bir kamera sistemi göremedim ve telefon kulübesine girdim.

Telefon defterinden numaraya bakıp tuşladım.

"Aslı indim, her şeyi ayarladın mı?"

"Ayarladım, arkadaşımın adına çıkardığım telefonu da kargoya verdim. Yanında bir kaç tane de fazla hat var. Sana söyleyeceğim adreste 2 gün konaklayacaksın. Bir haftada 3 ev değiştirdikten sonra şehir değiştireceksin. Önce seni tanıdığım kişilerin olduğu yerlere göndereceğim, böylece izini ne zaman bulacaklarını anlamış olacağız. Eğer ilk gittiğin yerde izini bulamazlarsa 3. gideceğin şehirde 2 haftada bir ev değiştireceksin. "

"Teşekkür ederim Aslı. Lütfen parasal harcamaları genel olarak nakit yapmaya çalış. Özellikle ayarladığın yerleri sakın karttan geçip ödemeye kalkma, sen ayarlamaları yap, ben buradan nakit veririm. Eğer zorluk çıkarırlarsa kesenin ağzını açmaktan kaçınma."

"Kendine dikkat et."

Adresi alıp telefonu kapattım ve Aslı'nın verdiği adrese gittim. Bu süreç benim için çok zorlu geçecekti ama buna fazlasıyla değecekti.

Ödemeyi yapıp anahtarı aldığımda eve girdim. Soba yakılmış, ev her anlamda hazırlanmıştı. Çok üşüdüğüm için sobanın yanına gidip, ısınmaya çalıştım.

Düşünmemeye çalışsam da kor alevlerde yanıyordum. Kendinden bağımsız elim sıkışan göğsüme gittiğinde boğazımda oluşan yumru sert bir hıçkırığa dönüştü. Ağlamamak için direnen bedenim kasıldığı an, kendimi sert bir şekilde zemine düşerken buldum.

Acı dolu bir iniltiyle gözlerimi açtığımda halıdaki bedenimi zorla yerden doğrultmayı başarmıştım ama bulunduğum yeri sorgulayan bir durumdaydım. Ayağa kalkıp etrafa biraz daha bakdıktan sonra her şey tek tek yerine oturmuş, tüm yaşadıklarım bir bir önüme serilmişti. Ellerimi başıma doğru götürdüğümde kulaklarımda aynı ses yankılanıyordu.

Yaa sen buna yetemiyor muydun bilmiyorum ama dün geceden beri hiç durmuyor.

Çenemdeki iğneyi çözüp öfkeyle şalımı koltuğa doğru savurarak bonemdem kurtuldum. Ellerimle yüzümü sertçe ovup saçlarıma götürürken kulaklarımda sürekli tekrar eden ses gitgide yükseliyordu. İki elimle kulağımı kapatıp "Kapat çeneni, artık duymak istemiyorum!" diye bağırmaya başladığımda ses yine varlığını koruyordu. Öfkeyle yerimden kalkıp tiz bir çığlık atarak dizlerimin ardından da ellerimin üzerine kapaklandım.

"Sus artık! SUUUSSSSSSS! O iğrenç sesini de söylediklerini de duymak istemiyorum!"

Dizlerimin üzerine kalkarak bitirdiğim yakarışım beni kor alevlere sürüklüyor, ben nefes alıp verirken daha fazla öldüğümü hissediyordum. Dudaklarımdan tekrar tiz bir çığlık döküldüğünde elimi kalbimin yerinde oluşan boşluğa götürdüm.

"Aptal Beyza! Aptal, aptal, aptal! Nasıl inandın? Bu kadar mı kördün!"

Kafamı iki yana salladığım zaman kesinlikle yaşadıklarımı sindiremiyordum. Ben kanmazdım!.. Ben iki güzel söze kanıp, iki güzel harekete tav olmazdım. Peki tam olarak nerede hata yapmıştım, tam olarak nerede ona güvenmiştim de kalbimi, ruhumu sunduğum gibi bir de bedeni mi ona sunmuştum!

Yine kulağımda onun içime yer etmiş cümleleri doluşuyordu.

Bana yazık olmayacağı kesin. Ben kimi istediysem hep aldım. Şimdi seni de alacağım.

Öfkeyle ayağa kalktığım zaman hem kapıları açıp banyoyu arıyordum hem de kendi körlüğüme yanıyordum.

"Adam baştan beri dürüstmüş, dürüst! Onu suçlayacağına kendi aptallığına yan."

Sonunda banyoyu bulduğum zaman suyu kaynara yakın ayara getirdikten sonra üzerimdekileri çıkarmaya başladım. O esnada gözüm küçük aynadaki yansımaya takıldı peşine de onun güzelliğim hakkında söylediği onlarca söz zihnimde canlandı.

"İlk defa sana benzediğim için kendimden nefret ediyorum anne! Onun dikkatini çeken güzelliğimden nefret ediyorum duyuyor musun beni? Bana miras bıraktığın merhametten de nefret ediyorum ama şimdi ne yapacağım biliyor musun? Onun tenimde gezinen parmaklarının izini silmek için defalarca vücudumu yıkayacağım ve bunu yaparken yemin ederim kendime bir an olsun merhamet etmeyeceğim!"

Hiç beklemeden kendimi suyun altına attığım zaman ne suyun sıcaklığını hissediyordum ne bedenimde gezinen sert kesenin bıraktığı hasarı... Sadece onun izlerini silmek istiyordum ve bunu yaparken kendime asla merhamet etmiyordum.

Banyodan çıkan bedenimi sobanın yanında ısıtmak için çaba vermeye devam ederken kendimi iyi hissetmiyordum. Sanırım bu süreçte ne içimden geçenleri susturmayı ne de onunla yaşadıklarımı unutmayı başarabilecektim.

Kendine çok yükleniyorsun Beyza, her şeyi unutmak için daha çok erken.

Benim için erken falan değildi. Yapabilirdim; onu kolaylıkla unutabilir, kalbimden attığım gibi onu anılarımdan atabilirdim.

Seni çok seviyorum ve bu hiç bitmesin istiyorum Demir.

Neşeli bir sesle söylediğimi hatırladığım cümle dudaklarımın titremesine sebep olsa da kafamı iki yana sallayarak bu anıdan çıkmak için çaba veriyordum ama bu seferde anılarıma onun verdiği cevap eşlik ediyordu.

Ben de seni çok seviyorum ve kesinlikle bu aşkın bitmeyeceğini biliyorum.

Kafamı defalarca kez sağa sola sallarken "Hatırlama, ne olur hatırlama! Onu öldürüp gömdüğün yere anılarını da göm ve ondan kurtul." diye yalvarır bir sesle bağırdım ama bu seferde onun boynuna sarılmış halde mutlulukla duran halimiz gözümün önüne gelmişti.

"Hatırlama diyorum sana Allah'ın cezası! Onunla ilgili güzel olan hiçbir şeyi hatırlama!"

Neden hatıralarıma söz geçiremediğimi bilmiyordum ama gözümün önüne gelen hiçbir şeye katlanamıyor ve öfke girdabında boğulmaya başlıyordum.

"Sana hatırlamayacaksın diyorsam hatırlamayacaksın! Hatırlamaya devam mı ediyorsun, o zaman telefonuna gelen son video kaydını da hatırla! Hadi seni nasıl kandırdığını, nasıl aldattığını da hatırla aptal!"

İçime kaçan hıçkırığımla omuzlarım aşağı ve yukarıya doğru kasıldığında için için ağlıyordum. Artık nefes almamı engellediği gibi vücudumu sarsan kasılmalı ağlamalarım da titreyen ellerimi, yanaklarıma doğru götürdüm. Gözümden yine bir damla yaşın bile süzülmediğini fark ettiğimde "Bendeki her şeyi böylesi öldürmeyi nasıl başardın Dem-" diye bağırırken yutkunarak sustum. Onun ismini ağzıma almayacak, onu gömdüğüm yerde unutmak için elimden geleni yapacaktım.

"Sen benim için öldün!"

Sırtımı koltuğa yaslarken bağırarak kurduğum cümle, dizlerimi göğsüme çekip kollarımla sardığımda git gide içimi yakan bir tonda çıkmıştı. Yüzümü dizlerim ve kollarımın arasına alıp saklarken, dudaklarımdan sessizce dökülen sözler şu an yaşadıklarımı ifade ediyordu.

"Öldün!.. Öldün ama ölmeden önce beni de öldürdün..."

2 hafta sonra...

Değiştirdiğim iki şehir ve 6 evi geride bırakıp, Konya'ya doğru yol aldım. İki haftada değişen tek şey, içimi kaplayan ateşin beni yok etmeye başlaması olmuştu. Gözümden bir damla yaş çıkmayan hıçkırıklı kasılmalarım sonucu bayılmalar işimi zorlaştırıyordu.

Dışarıda olduğum sürece kafamı başka şeylere verip, yaşadıklarımı da onu da düşünmemeye çalışıyordum. Mutlaka şehir değiştirmeden önce herkesi tek tek arayıp, iyi olduğumu ve eğitimin güzel gittiğini söylüyordum. Bir hafta önce Zehra'yı aradığımda açmayınca tekrar aramamış, hattı kırıp atmıştım.

Telefonu alıp, Zehra'yı aradım ancak telefonu uzun bir süre sonra açtı.

"Efendim."

"Selamün aleyküm Zehra, Nasılsın?"

"Aleyküm selam kuzen can sonunda aradın. Sesini duymayalı iki hafta oldu."

"Arada saat farkı var ve günler çok dolu geçiyor canım. Geçen fırsat bulduğumda aradım ama açmadın. Bende ancak fırsat bulabildim. Ne yaptın, davayı açtın mı?"

"Kuzen ben de onun için konuşmak istiyordum. Demir buraya gelip, büroyu talan etti. O çok farklı birisi gibiydi Beyza, gözlerinde gördüğüm karanlık, sanki onu yutmuştu. Yanında iki adamı vardı ve bana dolaylı yollarla silahını gösterdi. Ben yine korkup davayı çekmeyeceğimi söylediğimde 'Gidip her şeyi dedene anlatmamı ister misin?' dedi. Sana sormadan böyle bir karar vermeyeceğimi söylediğimde ise 'Ona söyle büyük bir zevkle onu, ben boşayacağım.' dedi."

"Tamam kuzen, sen davayı geri çek ve kimseye bir şey söyleme. Bırak o boşasın, aklınca gövde gösterisi yapıyor. Şimdi yoldayım ve yetişmem gereken bir toplantı var. Kapatıyorum."

Telefonu kapattığımda gelen aramayla ekrana baktım. İlk defa telefona gelen arama olduğu için şaşkın olsam da telefonu açıp, ne olduğunu öğrenmek zorundaydım. "Efendim." dediğimde uzun bir sessizlik oldu.

"Merak etme, o notu okuduğum zaman sen de benim için öldün!"

Onun sesini duyunca nefessiz kaldığımı hissettim. Bu numarayı açalı daha 2 saat bile olmamıştı.

Kahkahanın arkasına sığınsam da yok olmuş sesimle konuştum.

"Yanlışın var o gün değil, sana şans verip sevmeye başladığımda... Yok yok o zamanda değil, sana tüm temiz duygularımla aşık olup , benimle birlikte olmana izin verdiğim gün, ben senin için öldüm. Şimdi ölen birinin peşini bırak! Birazcık yaptıklarının sorumluluğunu al ve bu saçma takıntından da kurtul! Şimdi kapatıyorum, sakın karşıma çıkayım deme!"

Bir anda öfkeli bir şekilde bağırıp, konuşmaya başladığında arabanın hakimiyetini kısa süreli kaybedip, hemen toparlamıştım.

"Beyza!.. Beyza, seni bulduğumda sana asla merhamet etmeyeceğim! Önce yaptıklarını burnundan getireceğim, sonra senin gözünün önünde Ece'yle evleneceğim. Düğün gecemde ikimizin mutluluk sesleri, senin kulaklarında yankılandıktan hemen sonra da seni kolundan sürüyüp, kapıya ben atacağım! BEN! "

Duyduklarım karşısında üzerime bir kat daha toprak atmış, biraz daha yok olmuştum. Boğazımdaki yumru hıçkırığa dönüştüğünde kasılmalarım arttı. Kendimi toplamaya çalışıp, arabayı kenara çekmeye çalışıyordum ama hakimiyeti bir türlü kuramıyordum. Hıçkırık sesim kulağımda yankılanırken ani şekilde yaptığım fren sesi ona eşlik ediyor, güçsüz kalan bedenim öne savrulurken, kafamın direksiyona çarpması sonucu çalan korna da ona eşlik ediyordu ve ben, tanıdık karanlık tarafından kuşanıyordum.

"Hanımefendi, hanımefendi iyi misiniz?"

Gözlerimi araladığımda alnımdaki acıya elimi götürünce kanamış olduğunu fark ettim..

"Lütfen su getirin, elimdeki kanı yıkamam gerekiyor."

Adam su getirince elimi dışarıya doğru uzattım ve parmak ucumdaki kanı yıkadım. Sonra peçeteyi alıp, başımdaki kanamaya bastırdım.

"Beyefendi o iyi görünmüyor, başını direksiyona çarptığı için biraz kanaması var. Tamam tamam şimdi telefonu veriyorum, bekleyin."

Adam elindeki telefonu uzatırken "Hanımefendi kocanız sizi çok merak etti. Sesinizi duymak istiyor" dediğinde "Yanlışınız var benim kocam iki hafta önce öldü. Telefondaki kişi benim kocam değil." deyip telefonu kapatmak için telefona doğru uzandım ama o esnada onun konuşmalarını duyuyordum.

"Beyza sakın kapatma, eğer orada durup beni beklersen, her şey eskisi gibi güzel olur fa-" tuşa basarak konuşmasını sonlandırdım. Ne onun sesini duymaya ne de beni kandırmasına müsaade edecek değildim. Sadece çok iyi saklanmak ve ne olursa olsun yok olmak zorunda olduğumu biliyordum. Bu bilinçle hattı telefondan çıkarıp yere atarken hareket etmek için de hızlı bir şekilde arabayı çalıştırdım.

"Hanımefendi iyi görünmüyorsunuz."

Adamın söylediği cümleye kapıyı kapatarak "İyiyim ben." diye karşılık verdim ardından da beklemeden oradan uzaklaştım.

Arabanın plakasını almış olması ihtimalini düşündüğüm için arabayı uzak bir yere bırakıp, yoldan taksi çevirdim. Aldığım adrese gidene kadar 5 farklı adrese, 5 farklı taksiyle gittim. Eve varmak 2 saatimi almıştı ama böylesi daha güvenliydi. Şükür bu sefer kalacağım ev doğalgazlıydı ve burada kalmak benim için çok daha kolaydı. Elimi acıyan alnıma doğru götürdüğüm zaman durumunun nasıl olduğunu görmek için aynaya gidip baktım. Kanaması durmuştu ama pekte iyi görünmüyordu.

Açlığımı ve çektiğim acıları umursamadığım gibi yaramı da umursamayıp, yatmak için odaya gittim. Sesini bile özlediğimi fark ettiğim de vücudumu saran mide bulantısı bana kim olduğumu hatırlatmaya yetiyordu. Bana onunla ilgili her şey artık yasaktı. Bu uğurda ben sirayet ettiği kalbimi gözümü kırpmadan söküp, bir kenara atmış birisiydim ve onunla ilgili her şeyi kendime yasaklamıştım. Bu öyle ağır bir süreçti ki onu hatırladığım zamanlar en çok kendime düşman oluyor ve onu hatırlayan yanımı terbiye etmek için son izlediğim video kaydını defalarca kez yüzüne vuruyordum. Tıpkı sesini özlediğimi fark ettiğimde vücudumu saran mide bulantısıyla beraber o özlem duygusunu, arabada söylediği cümlelerle yok ettiğim gibi.

Kendimle savaşmaktan yorgun düşen bedenim uykuya dalarken psikolojik olarak dipte hissediyordum ama şu an için olmam gereken yerin tam olarak dip olduğunu biliyordum.

Gözümü araladığımda o yine başımda bekleyip, beni çok sevdiğini söylüyordu. Bu durum artık canımı sıkıyordu. Beynim benimle ciddi anlamda oyunlar oynuyor, iyi olmadığımı sürekli hatırlatıyordu.

Mutfağa gidip, iki lokma ekmek ağzıma attım. Midem de vücudum gibi allak bullaktı. Yine hiçbir şey iştahım çekmiyor, birkaç lokma yemekle ayakta durmaya çalışıyordum. Bu durumdan biran önce çıkmam, kendimi bir işe vermem gerekiyordu. Bunları biliyordum ama hayata dökmekte ciddi anlamda zorlanıyordum.

10 gün sonra...

Kapının sesine uyanıp, üzerime sabahlığımı geçirdim ve kapıyı açtım.

"Aaa Beyza hâlâ hazırlanmamışsın."

"Kübra gece uyuyamadım. Sen içeriye geç, ben de hemen hazırlanıyorum."

Kübra içeriye geçerken söyleniyordu.

"6 gündür her sabah aynı şeyleri yaşıyoruz Beyza. Hadi öğrenciler bizi bekler."

Üzerimi giyerken aynadaki solgun yansımam çığlık çığlığa selamın yakın zamanda okunacağını bağırıyordu; çünkü hiçbir konuda iyi değildim. 6 gündür Kübra'nın, moda aksesuar ve tasarım bölümü okumak isteyen, lise son sınıf öğrencilerine ayakkabı tasarımıyla ilgili dersler veriyordum. Böylece gün içindeki bayılmalarım azalıyordu fakat gece yaşadığım krize dönen kasılmalarım işimi zorlaştırıyordu. Gözümden yaş akmıyordu ama ben, dışıma akıtamadığım gözyaşlarının hıçkırarak içime aktığına şahit oluyordum ve bu durum, artık boğulmama neden oluyordu. Böylesi bir durumla ilk kez karşılaşan bedenim sanki kendini bayıltarak bir kaçış yolu oluşturmuştu ama bu kaçış yolu da yere düşen bedenimin sert darbeler almasına neden oluyordu. Vücudumda morarmayan yer neredeyse kalmamıştı. Burdan ayrılmadan önce mutlaka doktora gitmem, bayılmalarımın önüne geçmem gerekiyordu.

Hazırlanıp Kübra'nın yanına gittiğimde ayaklandı ve dışarıya doğru yürüdü.

"Beyza kına geceme geleceksin değil mi?"

"İyi hissedersem gelirim Kübra. Kına gecenin yola çıkmadan bir gün önce olduğunu biliyorsun. O gün dinlenmem gerekiyor ama yine de elimden geleni yapacağım."

Beraber kursa doğru yürürken Kübra'nın heyecanına ortak olmak için elimden geleni yapıyordum.

"Şurada seni tanıyalı 9 gün oldu ama bana, hiç tatmadığım kız kardeş gibi oldun. İyi ki kısa süreli de olsa buraya geldin Beyza. Mutlaka seni İzmir'deki evime de bekliyorum, lütfen irtibatı koparmayalım."

"Kübracığım şu an için İzmir'e dönmek gibi bir niyetim yok ama olur da bir gün yolum düşerse uğrarım inşallah."

Heyecanla koluma girerken kıkırdıyordu.

"Onu çok özledim Beyza, yoğun çalıştığı için kınanın olacağı gün sabahtan gelecek. Bir an önce gelmesini istiyorum."

"Ne güzel bir süreçten geçiyorsun Kübra. İkinizde birbirinize aşık olmuşsunuz ve gün sayıyorsunuz."

Kübra'nın iç çekiş sesine kafamı çevirip baktığımda "Aşık olan benim canım, o iyi bir koca olmak için elinden geleni yapacağını söyledi ama biliyorum gün geldiğinde o da bana aşık olacak ve o kızı unutacak." dedi.

Söylediklerinden hiçbir şey anlamamış olmama rağmen, soru sormaya gücüm olmadığı için sustum. O kadar dipte hissediyordum ki çoğu zaman o konuşurken boş gözlerle onu dinlediğimin farkına varıyordum. Yine aynı boş gözlerle baktığım bakışlarımı savuşturdum ve kurstan içeriye girdik.

"Ooo Beyza hocam gelmiş. Her geçen gün size hayranlığım artıyor hocam."

Çantamı masaya bırakırken herkese selam verip, yerime oturdum.

"Erdal bana hayranlığın artacağına öğrettiğim her şeyi not alıp, aklınızın bir kenarına yazın. Beş gün sonra Konya'dan ayrılıyorum. Bu öğrettiğim tekniklerle üniversiteye 3-0 önde başlayacaksınız."

Ayşe kahkaha atıp, çizimlerini bana göstermek için masama gelirken "Beyza hocam Erdal ancak aval aval bakınsın. Sizin öğrettiğiniz tekniklerle sabaha kadar çizim yaptım." dedi.

Tebessüm edip elindeki kağıtları aldığımda sınıfta yine gürültü kopmuş, bir bir aralarında sürtüşmeye başlamışlardı. Onların bu hali sıkıntılarıma merhem gibi geliyor, aklımı dağıtıyordu.

5 gün sonra...

"Ben geldim güzellik."

Kübra yerinden kalkıp sıkıca bana sarıldı. Gözleri dolu dolu her an ağlayacakmış gibi görünüyordu. O halini görünce sessiz bir şekilde konuşmaya başladım.

"Kız Kübra bu ne hal?" Sorumdan sonra omuzumdaki başını geriye doğru çekmesini sağladım. Onun duygu olarak pekte iyi yerlerde gezinmediğini anladığım için konuyu makyajına getirerek kafasını dağıtmasını istedim. "Eğer ağlarsan makyajın bozulur ve fotoğraflarda çok çirkin çıkarsın. Benden sana söylemesi..."

Zoraki tebessüm edip "Bu saat oldu hâlâ gelmedi, salon tıka basa insan dolu. Ben üzülmeyeyim de kim üzülsün Beyza?" diye sordu.

"Kimse üzülmesin kuzum. Şu an çok gergin olduğun için böyle hissediyorsun. En fazla damat bey, kınanıza biraz geç gelmiş olur o kadarcık. En mutlu gününde takıldığın şeye bak."

İç çekerek "Aslında doğru söylüyorsun." dedi.

"Tabii ki doğru söylüyorum." Onunla biraz daha konuşup düşüncelerinin yönünü değiştirdikten sonra hafiflemiş hissediyordum, sonuçta hiç kimse bu güzel günün saçma sapan şeyler yüzünden kötü geçmesini istemeyeceği gibi hatıralarında kötü bir anı olarak kalmasını da istemezdi. Kübra'nın keyfini yerine getirmeyi başarmıştım ama onun keyfini yerine getireyim derken benim görmezden gelip üzerini kapattığım ne kadar duygu varsa bir bir boğazımda düğümlenmişti. Bu duygudan çıkarak su içmek için odanın köşesindeki su sebilinin yanına gittiğimde arkamdan Kübra'nın mutlulukla haykırışını duyuyordum.

"Aşk olsun Ayaz, kesinlikle bunun cezasını sana keseceğim."

"Üzgünüm hayatım uçak rötar yaptı. Yoksa senin gibi bir prensesi bekletir miyim?"

Duyduğum sesten sonra başımı hafifçe yana çevirdim. Kübra'nın yanında Ayaz'ı gördüğümde ne yapacağımı şaşırmış bir halde öylece bulunduğum yerde kala kaldım. O, beni görmeden buradan bir an önce uzaklaşmam gerekiyordu. Hemen kafamı öne çevirdim ve titreyen ellerimdeki bardağı sebilin üzerine bıraktım. Gözüme açık bir kapı ilişince sessiz adımlarla içeriye girdim ardından da titreyen vücudumu duvara yasladım. Nefes almam zorlaştığı için ellerimi yakama götürüp, kıyafetimi avuç içine alarak boynumdan geriye çektim.

Allah'ım beni görmeden buradan çıkmayı nasip et. Yoksa ikisinin en mutlu günü benim yüzümden rezil olacak. Kimsenin kalbinde yara olmak istemiyorum. İkisinin en özel gününe beni, gölge olarak düşürme Allah'ım.

"Şimdi iki gün sonra bu güzel kadın, benim karım mı olacak?"

Ayaz'ın mutlulukla sorduğu soruya Kübra içtenlikle cevap veriyordu.

"Evet bu yakışıklı adamın karısı olacağım."

Ayaz ölen ruhuma ve kalbime umut olmuştu. Demek ki bende Demir'i unutup, kendi hayatıma dönebilecektim. Kafamı iki yana sallayıp bu düşüncelerden kurtulmak için çaba verdim; çünkü onu düşünmeye başlarsam bu duyguyla baş edemeyip bayılacağımı çok iyi biliyordum. Bayılıp kalırsam da her şey anlamını yitirecek ve ben Ayaz ile Kübra'nın en güzel gününü zehir edecektim.

Kübra'nın "Beyza." diye seslendiğini duyunca elim ayağım iyice titremeye başladı.

"13 gündür ağzından düşürmediğin Beyza kimmiş bakalım prenses? Ne zaman konuşsak ağzından düşürmedin. Tanıştır bakalım karımın çok sevdiği kızı bir de ben göreyim."

Ayaz'ın sözü üzerine bulunduğum yerde dizlerimin üzerine çöktüm. İçimden dualarımı tekrar ederken, odanın içinde dolaşan ayak sesleri yaklaşıyordu.

"Çok mu kıskandın hayatım? Ama tanısan çok seversin. Kısa süreli burada bulunduğu halde, moda ve aksesuar tasarımı bölümünü seçmek isteyen öğrencilerime ayakkabı tasarımıyla ilgili önemli eğitim verdi. İşinde çok başarılı ve öğrencilerimin araştırmasına göre sürekli ödül alan birisiymiş. Çok solgun ve üzgün olmasına rağmen, benim teklifimi geri çevirmedi. Şimdi ben, bu kızı dilimden nasıl düşüreyim?"

Ayaz'ın sesi ciddileşip "Soyadı ne?" diye sordu. Kübra "Bana soyadını söylemedi ama öğrencilerim biliyordur." diye cevap verdiğinde kapıdan içeriye giren ayak sesiyle yıkıldım. Kübra, beni yerde dizlerimin üzerine çökmüş şekilde görünce panikle "Sana ne oldu?" diye sordu. Elimle kapıyı kapatmasını işaret ettim. Kapıyı kapatıp, yanıma geldiğinde sessizce fısıldadım.

"Midem bulandığı için biraz hava almam gerekiyor."

Ayaz kapıyı çalıp "Hayatım ne oldu, niye kapıyı kapattın? Müsaitsen içeriye giriyorum." diye sorunca kalp atışlarım hızlandı.

"Kübra nefes alamadığım için yakamı çekiştiriyorum. Boynum görünebilir. Lütfen sen de dışarıya çık ve onun girmesini engelle. Siz zaten geç kaldınız için insanlar sizi bekliyor. Ben de kendimi toparlar toparlamaz yanına geleceğim, olur da toparlayamazsam eve geçerim ama anlaştık mı?"

"Seni bu halde bırakamam."

"Kübra saçmalama en fazla midem bulandığı için kusarım. Üzerine kusmamı istemezsin değil mi?" diye söylerken gülümsemeye çalıştım. Zorla da olsa onu ikna ettiğimde ayağa kalkıp, ona sıkıca sarıldım.

"İkinizde mutlu olmayı çok hak ediyorsunuz, çok çok mutlu olun Kübra'cığım." dedim ve onu zorla odadan çıkardım.

Stresten adım atacak gücüm olmamasına rağmen titreyen vücudumu dikleştirerek balkon kapısına doğru yöneldim. Buradan uzaklaşmam ve bir an önce eve gitmem gerekiyordu.

Evin kapısını açıp, kendimi eve attığımda boğazımda oluşan yumru beni nefessiz bırakıyordu. Kalmayan gücümle duvarın yanında çöküp, başımı dizlerime dayadım. Onu arkamda bırakalı yarın tam bir ay oluyordu. Ama acım asla geçmiyor içimdeki yangın, tüm vücudumu sarıyordu. Ayaz iki yıl boyunca sevip, unutmayı başardığına göre bende başarabilirdim. Onunla ilgili her şeyi unutup, yoluma devam edebilirdim.

"Sevgilim seni çok özledim."

Duyduğum sesle başımı dizlerimden kaldırıp, sesin geldiği yöne doğru baktım. Yine oradaydı. Titreyen dudaklarımla tebessüm edip çaresizce "Ben de..." derken ilk defa dilim bana ihanet etmişti. Bir aydır gözümden tek bir damla yaş süzülmeden ben hıçkırıklarla kasılıyordum. Ağladığımda gözlerimden yaş yerine, boğazımda beni nefessiz bırakan hıçkırıklar bedenimi sarıyor ve ben yine karanlıkla buluşuyordum.

⏳⌛

Okunan sabah ezanıyla bayılıp kaldığım yerden kalkarken her yerim ağrıyordu. Abdestimi alıp, kendimi koltuğa attım ve biraz dinlendim. Namazımı kılıp, bir an önce buradan gitmem gerekiyordu; çünkü Kübra üst katımda oturduğu için sabah soluğu kesinlikle yanımda alacaktı.

Zorla da olsa yerimden doğrulup, namazımı kıldım. Selam verdikten sonra bakışlarımı seccadede gezdirdim ve ardından ait hissettiğim secdeye doğru gittim.

"Allah'ım ben geldim..." dedim ardından da derin bir iç çekişle sustum. Eğer içimdekileri dökecek olursam ağzımdan yanlış bir kelime çıkmasından korkuyordum. Sustum... Sadece sustum ve secdeden kalkarken içimde aşamadıklarımı anlatmak yerine, yine omuzlarıma yük edinerek yerimden doğruldum. Çantamı hazırlayıp, evden çıkacağım sırada mutfaktan bir parça ekmek kopardım ardından da giderken yemeye başladım. Apartmanın bahçesinden çıkarken Kübra'nın "Beyza." diye seslendiğini duysam da kafamı çevirmeden hızlı adımlarla koşarak oradan uzaklaştım ve gördüğüm ilk taksiye binip, herhangi bir ara sokakta indim.

Taksiden indiğimde titreyen ellerimde tuttuğum ekmeği görünce histerik bir gülümsemeyle ekmekten bir lokma ısırdım. Sanırım insan nefes alıp verdiği sürece omuzlarında kaldırabildiği kadar yükle sınanmaya devam ediyordu. Ondan kaçarken verdiğim sınavıma razı geldim. Evet bedenen de ruhen de çok yorgundum ama asla pes edip, onun boyundurluğu altına girecek karakterde de değildim.

Sana inanıyorum Beyza, bu zor günler elbette geçecek ve sen çok daha güçlü bir şekilde küllerinden doğacaksın. Sadece biraz ağır bir yara aldın ama bu yarada üstesinden gelemeyeceğin bir yara değil.

Kısa süreli kapanan gözlerimi derin bir nefesle beraber açıp telefon kulübesine doğru ilerledim. Telefon kulübesine girdiğimde Aslı'yı aradım ama açmadı. 5 dakika sonra cebimden telefonu çıkarıp, yeni hat taktım ve numarayı gizliye aldım. Aramayı cep telefonumdan tekrar ettiğim zaman telefon uzun bir süre çaldıktan sonra ancak açılmıştı.

"Efendim Beyza."

"Merhaba Aslı nasılsın?"

"Çok iyiyim Beyza, sen nasılsın? Hala Konya'da mısın?"

Yanında birilerinin olduğu çok belliydi; çünkü ismimi telaffuz ancak o zaman edecekti ve şu an nerede olduğumu soruyordu.

"Çoktan ayrıldım canım. Ben de seni o yüzden aradım. Ben şu an Antalya hava alanındayım ve yurtdışına çıkmak üzere yarım saat sonra ülkeden ayrılıyorum. Bu saatten sonra seninle hiçbir irtibat kurmayacağım için beni merak etme demek için aradım."

"Hangi ülkeye gidiyorsun? Direk uçuş mu, yoksa aktarmalı mı?"

"Bir dakika bakayım çok dikkat etmedim."

Telefonun internetini açıp, en yakın saatte Antalya'dan yurtdışına çıkan uçağa baktım. Şimdi herhangi bir aktarma sallasam yalan söylediğimi anlamaları kısa sürerdi.

"Aktarmalıymış canım, önce İzmir aktarma sonra da Ankara."

"Peki hangi ülke?"

"Bunu sana söyleyemem canım. Hadi kapattım, hareket etmeden aramam gereken insanlar var."

Telefonu kapattığımda sinirlerim alt üst durumdaydı. 15 günlük kalacağım yerde hazırdı fakat kalacağım yer, bu telefon görüşmesinden sonra ne kadar güvenilirdi orası muamma. Benim bir şekilde köye nakit parayla yerleşip, kontratsız ve kimliksiz ev tutmam gerekiyordu.

Buradan uzaklaşmadan önce herkesi tek tek arayıp, iyi olduğumu bildirmem gerekiyordu. Uzun bir telefon trafiğinden sonra Tuğba'yı da arayıp hatla beraber telefondan da kurtulmam gerekiyordu.

"Efendim."

"Kuzum seni çok özledim."

"Bana yalan söyledin Beyza, eğitime falan gittiğin yokmuş. Demir'den kaçıyormuşsun."

"Üzgünüm ama seni tedirgin edip, üzemezdim. Böyle olması gerekiyordu. Hem sana söyleseydim, seni tehdit eder, konuya dahil ederdi."

"Tehdit etmediğini mi düşünüyorsun? Çıldırmış gibiydi, silahını bana doğrultup, gözdağı verdi. . Hadi ben, senin en yakın arkadaşınım, bana bunları yapmasını anlıyorum ama diğer herkesi işten çıkarmasına anlam veremedim. O çok farklıydı Beyza, ne yaparsan yap kaçmaya devam et. Bence seni yakalamadan ailenin yanına git. "

Ah be Tuğba'm, nasıl ailemin yanına gideyim? Ondan nefret etmeme rağmen ailemin ona bir şey yapmasına nasıl katlanayım? Nasıl o benim için öldü deyip, kendimi avutmaya çalışırken ve gerçekte ölmemiş olduğu halde o cümle bile canımı yakıyorken, ailemin onu gerçekten toprağın altına koymasına müsaade edeyim. Hadi müsaade ettim, sonrası neye ve kime yanayım? Gururumu kenara atarak aşık olduğum adamın son nefesini vermiş şekilde toprağın altına gömülmesine mi, ailemden birinin ömrünü parmaklıklar ardında çürütmesine mi? Yoksa 'O yeter ki yaşasın iyi olsun da ben, tek başıma bu yaşadıklarıma razıyım.' diyecek kadar acınası halde onu unutmayı başaramayan bana mı? Şimdi sen söyle Tuğba, en çok ben, kime ve neye yanayım?..

"Gidemem Tuğba onların hayatını riske atamam. Senin hayatını da riske atmamak için sana hiçbir şey söylemedim ama görüyorum ki her yere saldırıyor. Çok özür dilerim, ne olur beni affet. Bundan sonra seni de aramayacağım. Anladım ki bu telefon konuşmaları bile tehlikeli."

"Saçmalama, iyi olduğunu bilmem gerekiyor. Çok iyi saklan Beyza ve gerekli olmadıkça hiçbir yere çıkma!"

"Tamam canım, lütfen sen, beni merak etme."

Telefonu kapatmadan arkadan sürekli kendini tekrarlayan aramayı o olduğunu bildiğim için açtım.

"Duyduklarım karşısında hiç şaşırmıyorum. Ben, senin iyi biri olduğunu düşünerek, kendimi kandırmışım."

"Ben de seninle ilgili tüm duygularımda kendimi kandırmışım. Seni sevdiğimi düşünüyordum ama o öyle değilmiş. Sen, benim için bir oyuncaktan farksızdın. Tek problem ben oyuncaklarımı tam anlamıyla kırıp, parçalara ayırmadan elimden çıkarmam. Senin peşine de o yüzden düşüyorum, sakın aklına başka hiçbir şey getirme. Hazır seni kendime aşık etmişken, seni biraz daha küçültüp rezil edeceğim. Benden kaçmak ne demekmiş öğreneceksin!"

Hiç yeri olmamasına rağmen duyduklarımın ağırlığı karşısında hıçkırıklarla kaplanmış, vücudumun sertçe yere vurmasından sonra acı hissiyle gözlerimi, ıssız bir sokakta kapatmıştım.

⏳⌛

Vücudumu kaplayan soğuk yetmiyormuş gibi birde yüzümdeki ıslaklıkla titreyerek gözlerimi araladım. Ben bayıldığımda kimsenin olmadığı sokak, başımda toplanan insanlarla kalabalıklaşmıştı. Yerimden doğrulurken teyzenin "Kalkma kızım, ambulans çağırdık." demesiyle hareketlerimi hızlandırmaya çalıştım. Yerdeki çantamı aldığımda duvardan destek alarak yürümeye başladım.

"Kızım dur, iyi görünmüyorsun. Burnun kanıyor!"

Teyzenin cümlesine cevap verirken içimden geçenlerin dilimden döküldüğüne şahit oluyordum.

"En fazla ölürüm teyze, şu an ruhumdaki yaraları bilsen, ölmemin kurtuluş olduğunu anlardın."

Arkamı dönmeden ilerlerken adamın biri önümü kesti.

"Hiçbir yere gitmiyorsun abla, bir saat sonra kocan gelip, seni buradan alacak. O zamana kadar başında bekleyeceğim."

Duyduğum cümleyle kaşlarım çatılırken karşımda duran iri yarı adama baktım. O sanırım benim şu an güçsüz görünen bedenimden bu cesareti alarak konuşuyordu ama ben, kendimi toplamasını da ona haddini bildirmesini de bilirdim. Adamın üzerine doğru bir adım attığımda "Sen kimsin de benim önümü kesiyorsun! Bana polisi arattırma! Hem o telefondaki adamın, benim kocam olduğunu mu düşünüyorsun? Ben bir ay önce kocamı toprağın altına kendi ellerimle gömdüm. O telefondaki adam benim kocam değil. Sadece beni takıntı haline getirmiş ve şu an bu halde olmamı sağlayan adi herifin teki. Şimdi sende o adi herifle bir olup benim yolumu keseceksen senin kalıbına tükürür, tehditle alıkoymaktan, beni kaçırmaya çalışan adamla işbirliği yapmaktan sana dava açarım. Ben Beyza Akman telefondaki adama teslim olmadım da sana mı teslim olacağım!" diye bağırdım. Herkes durması gereken yeri bilecekti, onlar bilmiyorsa da ben, son gücümü harcamak uğruna da olsa bunu onlara öğretecektim. Adamla aramdaki mesafeyi kapatıp elindeki telefonu aldığımda öfkeyle yere çarptım.

"Seni peşimde görürsem yemin ederim nüfusumu kullanıp, senin hayatını karartmak için elimden geleni yaparım! "

Öfkeyle duvardan destek alarak gitmeye çalışıyordum ama burun kanamam artmıştı. Kolumla kanı silip, hiçbir şey yokmuşçasına ilerlemeye çalıştım. Bulduğum ilk taksiye binip, oradan uzaklaştım.

⌛5 gün sonra...

Ölüm gibi geçen 3 gün sonunda bir köy evine yerleşmeyi başarmıştım. Sağlık durumum çok daha kötüye gitmiş, her gün kriz gibi geçirdiğim nöbetlere bir de kusmalar eklenmişti. Gözlerimin altı mosmordu ve ben, komşular bir şeyler getirip yedirmeye çalışsa da bir iki lokmayı zor yutuyor, onu da midemde durmadığı için çıkarıyordum. 3 gün önce aynadaki görüntümle daha da yıkılmıştım. Beyaz tenim, gözaltım ve dudaklarımda ki morluklar çürümekte olan bir ölüden farksızdı.

Kapının çalmasıyla iki kat yorgana sarılı şekilde yattığım yataktan doğrulup, kapıya doğru adımladım.

"Ah güzel kızım, durumun daha da kötüye gidiyor. Hadi inat etme seni, hastaneye götürelim."

Tebessüm etmeye çalışarak "Şükriye teyzem, iyi olmadığımı ben de biliyorum ama iyi olmak için çabalayacak gücüm yok. Şimdi biraz uyuyup güç toplamam gerekiyor." dedim.

Beni elimden tutup, anahtarı eline aldı. "Doğru bana geliyorsun, sana kendi ellerimle bakacağım." dedi. Ne kadar itiraz etsem de beni dinlemedi ve evine götürdü.

Benimle kendi çocuğu gibi ilgilenip, iyi olmam için elinden geleni yaptı. Bu hale beni getiren neyse, her şeyi bir bir anlatmamı sağladığında onun yanında da bayılmıştım. Orada kaldığım 2 gün boyunca şimdi olduğu gibi aynı şeyleri tekrar ediyordu. Tekrar ettiği her şeyi ben de biliyordum ama bunları yapmayı başaramıyordum.

"Güzel yavrum senin anlattıkların karşısında benim gözyaşlarım iki gündür durmadı. Ağla... Gözyaşlarını içine değil, dışına akıt. Seni bu hale getirip, sürekli bayılmanı sağlayanda işte bu. Yapma yavrum, yapma gençliğine yazık ediyorsun. Daha 24 yaşında körpeciksin."

"Şükriye teyze ben önceden çok ağlaktım biliyor musun? Ama o videodan sonra içimde bir şeyler yok oldu ve gerçekten öldüğümü hissettim. Şimdi sadece boğazımda yutkunmamı bile engelleyen bir yumru var. Ne o yumruyu kusabiliyorum, ne de yutabiliyorum, sadece ben aşırı derecede çaresiz hissediyorum. "

Eliyle sırtımı sıvazlayıp, güzel sözleriyle acımı hafifletmeye çalıştı. Sonra birlikte abdest alıp, vaktin namazını kıldık.

"İzninle ben eve gidip, bir yıkanayım Şükriye teyzem."

"Burada yıkan kızım ev sıcacık."

"Yok öyle rahat edemem, hem üzerimi de değiştireceğim."

Tekrar ısrar etse de onu dinlemeyip eve gittim. Kapının kilidini çevirirken yine aklıma o gelmiş, titreyen ellerime dudaklarımda eşlik etmişti. Duvardan destek alarak, odaya doğru ilerlediğim zaman yine o karşımdaydı. Uzun bir süre gözlerine baktığımda titreyen dizlerim bedenimi ancak o kadar taşıyabilmişti. Yere çökerken dizlerimi kollarımla sarmış, yüzümü dizlerime gömmüştüm.

"Artık çok sık görüyorum seni... Sanırım vücudum büyük bir iflasın eşiğinde ama merak etme, son telefon görüşmemizden sonra doktora gitmekten vazgeçtim."

Dizlerimdeki yüzümü kaldırdım ve duvardan güç alarak kalktım. Sobayı yakmak için yanına gittim ama onunla bile uğraşacak gücüm yoktu. Arkamı döndüğümde yine oradaydı ve hâlâ gitmemişti.

Titreyen dudaklarımla boğazımdaki yumru izin verdikçe konuşmaya çalışıyor, gözümün önünden o video kaydını silemiyordum.

"Peki neden video kaydı? Sadece bir mesajda olurdu."

Yine gözyaşı dökmeden hıçkırıklı ağlamalarım başlamıştı. Nasıl olur da izlediğin birkaç saniyelik video, izlediğin an seni de bir çok duygunu da kolaylıkla öldürebilirdi?

"Sen be-ni, o gün öldür-düün."

Zorla kurduğum cümleden sonra bedenim yeri boylarken o "Beyza!" diye bağırıyordu.

⏳⌛

Gözlerimi iniltiyle araladığımda yine düştüğüm için ağır darbe aldığımı anlamıştım. Elimi acıyan omzuma götürüp, okşamaya başladım. Hafif yerimden kalkmaya çalıştığımda, onun tepemde dikildiğini gördüm.

"Bu gidişle sonum ya bayılmaktan, ya da sürekli seni görmekten olacak. Ben bu kadar zorluğu, her gün seni görmek için çekmiyorum. Artık defol!"

"Kes sesini de uyu!"

Duyduğum cümle sonrası şaşırarak ayağa kalkmaya çalıştığımda gözlerimi ondan ayırıp etrafa baktım. Ben evde değil de uçaktaydım. Gözlerimi tekrar açıp, kapatarak etrafa baktım. Aynı şeyleri görmeye devam ettiğimi görünce "Hayır!" diye çığlık attım ve bir ümit belki uçağın kapısı açıktır diye kapıya doğru koşmaya başladım.

"Buraya gel! Kaçabileceğin hiçbir yer yok."

.
.
.

Loading...
0%