@hanifta_hanim
|
"Karının 24 saat dolmadan yaptığı, üçüncü vukuatı bu. " Demir, duydukları karşısında kafasını bana döndürdüğünde kaşlarım çatılarak konuşmaya başladım. "Kim bu sahtekar! Daha önce görmediğim bir adam tarafından iftiraya uğruyorum." 
Adam biraz daha yakınlaşıp "Biraz gözlerinizi yerden kaldırırsanız belki tanıyacaksınız ama siz, her zaman olduğu gibi bakışlarınızı kaçırıyorsunuz." dedi. Demir adamın cümlesinden sonra sinirlenerek "Ne olduysa söyle, sana bakıp tanısa ne olacak?" diye sordu. "Çizilen arabamda karının yazdığı notu buluyorum, daha ne olacak?" Sanırım ufaktan ufaktan, sıvışmamın vakti gelmişte geçiyordu. Hem ziyaretin de kısa olanı makbuldü canım. Şirket kocamın diye saatlerce duracak değildim yaa. Olduuu öyleyse bize müsaade diyen iç sesimle tam ayaklanacaktım ki o sırada aklıma nota ismimi yazmadığım geldi. Benim yaptığımı biliyorsa demek ki bile isteye ses çıkarıp, beni başına sarmayı göze almıştı. O zaman ne diye gelip bebek gibi ağlıyordu? "Notun bana ait olduğunu nereden biliyorsunuz?" Önüme biraz daha gelip masaya oturduğunda bana baktığını hissettim. Bu hareketinden sonra iyice rahatsız olduğum için sandalyemi Demir'in yanına doğru itip, arayı açtım. Koluna girerken gözlerinin kahvesine daldığımı fark etsem de karşılığını aldığım duygu dolu gözlerden bir an olsun ayrılmadım. "Beni özledin mi, kocacığım?" "Konumuz şimdi bu mu Beyza?" Duyduğum cevaptan sonra kaşlarımı çatıp kolundan çıktım. Sandalyemi ondan uzağa iterek ayağa kalktım. Adamın yanından çantamı aldığım sırada konuşmaya başladı. "Dün gece, ses çıkaranın arabasını çizerim dediniz ve bugün arabamda koca bir çizik vardı. Bunu sizden başka kim yapabilir?" Sorduğu soruyla daha fazla sinirlendim. Bu ne be? Birisi sözde onun için savaşmam için naz yapar, birisi ise bile isteye uyarıma kulak asmadığını söylediği halde çocuk gibi ağlar! Sizinle mi uğraşacağım ben! Tabii ki uğraşacağım. Hatta uğraşmakla kalmayıp, bozulan sinirimi de gidip bir güzel çok kıymet verdiklerinizden çıkaracağım. Kapıya doğru adımlarımı atarken, "Yani bile isteye ses çıkardığınızı kabul ediyorsunuz. Şimdi gidip arabanızın her yerini çizip, güzel bir sanat eseri ortaya çıkaracağım. Sonra da çok ağlamayın diye verdiğiniz hesap numarasına, arabanın ücretini bizzat kendim yatıracağım!" dedim ve sinirle odadan çıktım. Artık Demir'in bu şekilde davranmasına katlanamıyordum. Onun beni sınayan hali canımı sıkıyor, kendimi iyice gurursuz gibi hissediyordum. Bundan sonraki süreçte sadece onu deli etmek için çabalayacak; ne özlediğimi, ne de onunla ilgili güzel bir söz söyleyecektim. Arabanın yanına gittiğimde çantamdan anahtarı çıkardım ve içimden ne geliyorsa yazıp, çizmeye başladım. Bunun parasını gururuma yediremediğim için Demir'e ödetmeyecektim ama ağabeylerimden biraz para istemem gerekecekti. Parayı borç olarak istesem de kabul etmeyeceklerini bildiğim için daha fazla sinirlendim ve arabanın kaportasına "Bunların hepsi senin yüzünden!" yazdım. Arabanın yanında duran, tanıdık arabaya gözüm iliştiğinde sırıtarak Selin'i aradım. Selin'den, Demir'in arabasının markasını ve modelini öğrenince onun arabası olduğundan emin oldum. Onun arabasına da "Artık beni sınama!" yazıp, ünlem işaretini koyduğum sırada yaklaşan ayak sesleriyle beraber Demir ve yanındaki adamın konuşmalarını duydum. Duyduğum sesler sonrasında arabadan yavaş yavaş uzaklaşmaya başladım. "Sen daha gitmedin mi?" Adımlarımı biraz daha hızlandırıp, arabanın kilidini açtım ve Demir'e soğuk bir sesle "Otoparkınızı yemedik." diyerek cevap verdim. Tam da o sırada yanındaki adam konuşmaya başladı. "Haklıymışsın Demir, dediği her şeyi yapmış." Adamın cümlesinden sonra arabaya binip kapımı kilitledim, ardından da beklemeden park ettiğim yerden çıktım. Şu an tek problem otopark çıkışının, onların yanından geçerek olmasıydı. Demir arabasına yazdığım yazıyı görmeden kesinlikle buradan uzaklaşmam gerekiyordu. Demir, adamın dediğini duyunca arabayı inceleyip gülmeye başladı. Zalım kocamın gülüşü ne de güzeldi. Ona sinirli olduğumu hatırlayıp aslında gülüşünün çokta güzel olmadığı konusunda kendimi ikna ettim. Hatta biraz daha kendimi zorlarsam gülüşünü azıcık güzel bulacağım konusunda daha net bir karar verdim. "Sen de bile isteye sinirlendirmek için ne diye kornaya basıyorsun? Sana dediğini yapar, hemen otoparka inelim dediğimde o telefon görüşmesini yapmadan hemen inecektik." Adam, Demir'in arabasının yan tarafına geçip, diğer taraftaki sanatıma bakacağı sırada kahkaha atarak parmağıyla Demir'in arabasını gösterdi. Buradan çıkamadan yakalandığım için elimle alnıma bir kere vururken aynı zamanda kendi kendime söyleniyordum. Keşke daha hızlı davransaydın kız Beyza. Ne diye bu kadar detaylı çizimler yaptın ki? Arabayla yanlarından geçeceğim sırada artık gülüşünün çirkin olduğuna karar verdiğim kötü kocam, arabanın önünde durdu. "Asıl sen, beni sınama! Hemen in arabadan." Sanırım o, çok sinirlenmişti; çünkü gözlerinden ateş çıkıyordu. Gerçi onun sinirlenmesi için bir nedene de gerek yoktu arada bir durduk yere de olsa sinirlenip duruyordu. Camı indirip sinirli görünen kocamın, sinirlerini yatıştırmak adını sesimi hem üzgün, hem de incinmiş bir tona getirerek konuşmaya başladım. "Sen, bir tanecik karına sesini mi yükselttin?" Elimi kalbime götürüp konuşmama devam ettim. "Sanırım kalbim kırıldı." Söylediğim cümle sadece gözlerindeki öfkenin silinmesine değil ayrıca sesinin yumuşacık merhamet dolu bir tona gelmesini de sağlamıştı. Canım kocamın bir elinin 5 parmağını geçmeyecek güzel huyları arasında Allah'a şükür bu huyu da vardı. O çabucak yumuşuyor, beni üzdüğü için hemen kendine de sesine de çeki düzen veriyordu. "Ama bu ikinci yapışın güzel karım. Şimdi in arabadan, hemen özür dile." "Bir daha bağırırsın diye çok korkuyorum. Hem önümde durmuş, bana kötü kötü bakarken nasıl arabadan ineceğim. Lütfen söyler misin?" Üzgün sesle sorduğum soru karşısında yüzüne daha yumuşak bir ifade yayılırken arabanın önünden çıkıp, yanıma doğru gelmeye başladı. "Tamam korkma, bağırmayacağım." Canım kocamın bir elinin 5 parmağını geçmeyecek güzel huyları arasında Allah'a şükür bu huyu da vardı. O kandırıkçı Beyza'ya bile hemen inanıyordu. Arabayı hızla hareket ettirirken alaylı sesimle konuşmaya başladım. "Birde sizden, özür mü dileyeceğim?" Gaza basıp yanından uzaklaştığımda Demir'in sinirli bağırma seslerine, arkadaşının kahkaha sesleri eşlik ediyordu ve Demir böyle gayet tatlı görünüyordu. ⏳⌛ "Tamam Dolunay, yengeni çok yordun." Derin'in sesiyle, Dolunay'ın mızmızlanması artmıştı. "Yengemi çok özledim, biraz daha oynamak istiyorum." Derin yanımıza gelip, üzerime koala gibi yapışan Dolunay'ı alırken "Kızım uyku vakti, artık uyu da bizde yengenle biraz muhabbet edelim." dedi. Dolunay'ın ısrarı üzerine onu, öpe koklaya anlattığım hikayelerle yatırıp, yanından ayrıldım. Odaya girdiğimde Gökhan "Çok yoruldun Beyza, gerçi Dolunay geldi geleli seni dilinden hiç düşürmüyordu. Böyle yapması çok normal." dedi. 
Tebessüm ederek koltuğa oturduğumda "O zaman çok rahatsız olduğum için hiç biriyle istediğim gibi ilgilenememiştim." dedim. Derin'in elinden Demir'i alıp, öpmeye başladım. Beyaz teni, maviş gözlerinin yanında gökyüzündeki bulutları andırıyordu. "Bu minnağı taşımak bile benim için çok yorucuydu. Şimdi yengesi bunu biraz daha yesin, saat çok geç olduğu için sonra da hemen gitsin. " Derin "Yenge, ne olur bu gece bizde kal. Çocuklardan fırsat bulup konuşamadık, ağabeyimi bile soramadım. O ne yapıyor?" diye sordu. Demir bebekle beraber ayağa kalkarken, sırıtmaya başladım. Sırıtınca da buradan eve değil de benim için ayarlanan otele gitmeye karar verdim. Demir bu kadar öfkeliyken onunla aynı evde durmak iyi fikir değildi. "En son arkamdan çıldırmış bir şekilde bağırıyordu." "Neden, ne oldu ki?" "Aman ağabeyini tanımıyor musun Derin? İlla kızacak bir şey bulur. Hem ne olmuş arabasına "Artık beni sınama!" diye yazdıysam bunun için insan, karısına sesini yükseltir mi?" Gökhan söylediklerimden sonra keyifli bir kahkaha atıp konuşmaya başladı. "Yalnız Demir'in arabaları çok kıymetlidir, sadece sesini yükseltti ise gerçekten çok değişmiş demektir." "Daha ne yapacaktı acaba? Hem onunla küstüm ben, konuşmayı düşünmüyorum." Dış kapının peş peşe çalma sesiyle Demir, huysuzlaşmış olsa da biraz pışpışlayınca tekrar uyumaya devam etti. Gökhan, yerinden kalkmadan önce şaşırmış bir şekilde Derin'e baktı. "Bu saatte kim acaba? Resmen alacaklı gibi kapıyı çalıyor." "Ben de bilmiyorum aşkım ama biraz çabuk olursan sevinirim, şimdi boş yere çocuklar uyanmasın." Derin'in cümlesinden sonra Gökhan, daha hızlı adımlar atarak kapıya doğru yöneldi. Birkaç dakika sonra büyük bir hengamenin peşine Demir, öfke saçan gözleri, dağılmış saçlarıyla içeriye girdi. Onu en son bıraktığım zaman bile böyle sinirli ve gergin görünmüyordu. "Telefonun neden kapalı senin!" "Kapalı mıymış? Bilmem, çocuklarla hasret giderdiğim için geldiğimden beri hiç bakmadım. Hem kapalı olsa ne olacak, sen artık beni aramıyorsun ki?" Yanıma biraz daha yaklaşıp dişlerinin arasından "Her zaman o telefonun açık olacak ve ben, ne zaman arıyorsam açılacak. Duydun mu beni?" dedi. Tamam endişelendiği için korkmuş olduğunu anlıyordum ama benimle bu şekilde konuşması sinirimi bozuyordu. Sesimi alçak tutmaya önem göstererek "Bana öyle dişlerinin arasından konuşup, üstten üstten bakma Demir. Senin karşında karın var." dedim. "Bırak bebeği, eve gidiyoruz." Omuzlarımı silkeleyip "Daha tam uykuya dalmadı, o yüzden bırakamam." dedim ve aklıma gelenle konuşmaya devam ettim. "Beni beklemek zorunda değilsin, merak etme evin yolunu biliyorum." Evin yolunu biliyorum dediğin yer, otelin yolu oluyor değil mi Beyza? Tabii ki o oluyor. Şunun öfkeli suratına bak, onunla aynı eve mi gidilir? "Sensiz bir yere gitmiyorum Beyza." Demir'in cümlesinden sonra Gökhan iç çekerek "Sonunda aşkın nasıl bir duygu olduğunu tatmışsın. Şimdi bu kızın ağabeyi, bırak onu dese bırakır mısın?" diye sordu. Demir, öfkeyle ona dönüp dişlerinin arasından konuşmaya başladı ama o, şu an çok gergin görünüyor, yumruk haline getirdiği eli sinyaller veriyordu. "O benim dostum dediğim kişinin kardeşi değildi. Hadi kardeşi olduğunu düşünelim ben vaz geçmeseydim bile Beyza benim için ağabeyini çiğneyip, onu arkasında bırakmazdı." İşin sonunun kavgaya gideceğini anladığım için bebeği, Derin'in kucağına verip çantamı aldım. Derin de bebeğin sesten uyanmaması için hızlı adımlarla odasına götürdü. "Lan aşık oldum, aşık!.. Çok direndim, olmaz dedim... Ama ona olan sevdama yenildim. Yeter artık 7 yıl bitti. Sevdama kavuştum ama beni, en yakın dostumdan ettin. Bana da boş yere Beyza dostumun kardeşi değildi diye maval okuma! Gözlerinde gördüğüm aşkın ateşi, benimkinden bile büyük. Sözde beni kandıracağını sanıyor, neymiş Beyza ağabeyini çiğnemezmiş. Hayvan herif, o ağabeyini çiğnemese sanki onu kaçırmayacaktın. Kimi kandırıyorsun lan, senin ciğerini biliyorum. Yalan mı ha! Ağabeyini seçse bu seçimi kabul edip, duracak mıydın?" Gökhan, Demir'in üzerine doğru yürürken kurduğu cümleleri, onu göğsünden iterek bitirdi. Demir bu hamle sonucunda iki adım geriye gitti ardından da göğsünü şişirip öfkeli sesiyle karşılık vermeye başladı "Durmayacaktım tabii! Onun için ezilmesi gereken kim varsa bir saniye olsun düşünmeden ezer geçerim. Ömrümde ilk defa aşkı tattım ve bu uğurda yapmam gereken ne varsa hepsini bir bir yaptım." Demir cümlesini hem yüksek bir sesle, hem de Gökhan'ı öfkeyle geriye doğru iterek bitirdi. Ya Gökhan dengesini kuramadığı için koltuğa çökmüştü ya da Demir kontrolünü kaybettiği için çok hızlı itmişti. Bu kısmı tam olarak anlamasam da Demir öfkeyle odanın içinde bir sağa, bir sola doğru gezinirken fırsattan istifade Gökhan'ın yanına gittim. "Gökhan, hâlâ çok aşık mısın diye sorsana." Sessizce kurduğum cümleden sonra Gökhan anlamaz gözlerle bana bakmış olsa da "Lütfen sor Gökhan." deyip yanından uzaklaştım. Onlar neyin derdindeydi, ben neyin derdindeydim ama bunu sordurmak ve vereceği cevabı duymak zorundaydım. Yoksa geçirdiğim bu süreci gururuma yediremediğim için ilk fırsatta Türkiye'ye dönecek, aramıza yine mesafelerin girmesine neden olacaktım. "Hâlâ çok aşık mısın?" Gökhan'ın sorduğu soruyla Demir'in öfkesi gözle görünür şekilde daha fazla arttı ve Gökhan'ın üstüne doğru yürümeye başladı. "Ne saçmalıyorsun lan sen! Ancak ölürsem ona duyduğum aşk biter. Şu göğsümü açsam da içimdeki yerini görseniz. O yanımda yokken yaşadığımı bile hissetmiyorum." Canım kocamın bir elin 5 parmağını geçmeyen güzel yönleri arasında beni sonsuz sevmesi de vardı. Tekrar bu güzel yönünün farkına varınca ikisinin arasına geçip, Demir'e baktım. "Yaa demek hâlâ çok aşıksın. O zaman biraz daha gururumu kenara atıp, senin için savaşabilirim." Kurduğum cümle Demir'in kaşlarının çatılmasına ardından da sert bir sesle konuşmasına neden olmuştu. "Sana aşık olmam, senden vazgeçmeyeceğim anlamına gelmiyor Beyza!" "Öyle mi?" "Öyle!" Sinirimi bozan kocamın sayısız kötü yönleri arasında uyuz bir adam olması vardı ve bu yönüyle beni kolaylıkla sinirlendiriyor, içimdeki onu dövme isteğini arttırıyordu. "Şu an gücümün sana yetip, ne çok ağzını burnunu kırmak istediğimi bilseydin, böyle saçma sapan konuşmazdın! Ama ne yapacağım biliyor musun? Parayla adam tutup, seni dövdüreceğim. Sen dayak yerken de karşına geçip, çiğdem çitleyeceğim." Gözlerinin içine bakarak kurduğum cümleden sonra dış kapıya doğru ilerledim. Hiç utanmadan arkamdan "Bu kız kesinlikle benim en büyük sınavım." diyen adamı duymamazlıktan geldim; çünkü duyarsam aramızda yeni bir kavga patlak vermesi an meselesiydi. ⏳1 SAAT SONRA... Yatakta keyifle kitabımı okurken telefonuma gelen aramaya baktım ama aramanın Kenan'dan geldiğini gördüğüm için reddettim. Tabii benim ultra gıcık kuzenim bu reddetmeyi tekrar ara olarak algıladığı için aramaları daha fazla tekrarlamaya başladı. Tekrar gelen aramayı reddettikten sonra WhatsApp kısmına girdim. Son telefon görüşmesinde bana tüm sureleri okutacağı ile ilgili tehditi hâlâ aklımdaydı ve ben, ne olursa olsun, o telefonu açmayacaktım.
Konuşmalarını merak ettiğim için balkondan odama doğru geçtim ve koştura koştura alt katta Demir'in bulunduğu havuz başına gittim. "Tamam anladım Kenan." Kenan'ın ne dediğini duymuyordum ama Demir onu dinlerken arkasını döndü. Elinde tuttuğu sigarayla ciğerlerini zehirlerken kafasını kaldırarak üst katta bulunan odama baktı. "İyi yönden bakalım en azından gücümün farkında." Kurduğu cümleden sonra nihayet bakışları beni buldu ardından da telefonu "Benim karım, kocasını özlediği için yanıma geldi. Şimdi kapatıyorum." dedi. Bu cümlesinden sonra Kenan ona ne söylediyse Demir gülümsedi ve ardından telefonu kapattı. "Evet Beyza, anlat seni dinliyorum." Ne anlatmamı istediğini bilmediğim için onun yanına doğru ilerledim. "Neyi anlatayım?" "Mesela Ali Asaf ağabeyini arayıp, ne istediğinden başlayabilirsin." Demir'in cümlesinden sonra içime derin bir nefes çektim, ardından da alt dudağımı mahcup bir şekilde ısırdım. Ağabeyimle aramda geçen konuşmayı Kenan cibilliyetsizinin duyduğu yetmezmiş gibi bir de arayıp kocama mı yetiştirmişti? "Sence de bu gece dolunay harika görünmüyor mu yakışıklı kocam?" Cümlemden sonra Demir'in kaşları yukarıya doğru kalktı ama ne yaptığımı çok iyi bildiği için bir kez olsun aya doğru kafasını döndürüpte bakmadı. "İlgimi çeken çok daha harika şeyler var." "Evet evet bugün biraz kulak misafiri oldum. Devasa bir projeye imza atmışsın." "Konuyu değiştirmeye çalışma Beyza ve hemen ağabeyini arayıp, beni dövmeleri için bulmalarını istediğin adamları anlat." Üff insan ağabeyiyle dertleşip, sinir olduğu kocasını dövdürmek için adam bulmasını isteyemez miydi? İsterdi elbet! İsterdi de bu isteği gevşek ağızlı kuzeni kocasına söylemezse daha iyi olurdu. Demir'in cümlesinden sonra kaçarsam hemen yakalayacağını bildiğim için ona doğru bir adım atıp aramızdaki mesafeyi kapattım. Sesimi sevecen bir tona getirdim ve aynı sevecenliği yüzüme de yaydım. "Şimdi benim kocam aşırı derecede güçlü bir adam." Sağ parmağımı kol kaslarında gezdirdim ve ekledim. "İnanmıyorsan elle bak, kolları da vücudu da aynı ismi gibi demirden." Yüzümdeki sevecen ifadeyi korumaya çalışıyor olsam da sesimdeki sevecenliği silip ciddi bir tona getirerek konuşmama devam ettim. "Tabii bu demirden vücuda sahip olmak için her gün spor yapıyordu ama son zamanlarda onu spor yaparken görmüyorum. Ben de en iyisi bir, iki adam tutayım da kocam onları döverken zorunlu olarak sporunu yapmış olsun, demirden kaslarını da korumuş olsun dedim. Malum baklove ve vitrin kası senin için önemli." Demir bakışlarını yüzümde dolaştırdıktan sonra "Yani bugün söylediğin gibi beni dövdürmek için değil, spor yapmam için adam tutmayı istedin, doğru mu anlıyorum?" diye sordu. "Aa aaa kim söylüyor bunları? Ben kocamın daha önce hiç dayak yediğini görmedim. Bu imkansız bir istek. Şu vücuda, şu heybete bak! Kim dövebilir bu heybetli adamı?" Yalnız bu yağ yakma sektöründen para kazanılıyor olsa şu an benden zengini olmazdı. Aslında güzel bir ticari girişim olabilirdi. Nasıl cenazelerde yas için kuruluşlar varsa, yağ yakmak içinde kuruluşlar olabilirdi. En iyisi müsait bir zamanda bu proje üzerinde yoğunlaşmaktı ama bu müsait zaman kesinlikle şu an değildi; çünkü karşımdaki adam derin bir nefes ciğerlerine hapsettiği zaman daha heybetli görünüyordu ve bu kadar heybet benim gibi minik birisi için fazlaydı. "Beni ikilemde bırakıyorsun Beyza." Demir cümlemden sonra elini bel boşluğuma getirerek beni kendi vücuduna doğru çekti ve konuşmalarına devam etti. "Şu sevimli hallerin beni sürekli kendine davet ederken, her şeyi bir anda yerle bir eden gururun her an yine benden vaz geçecekmişsin gibi bir his veriyor." Aslında doğru hissediyordu; çünkü beni sınadığını bilsem de böyle davranması gururumu incitiyordu ve ben, gururum incindiği zaman pekte aklı selim düşünemiyordum. "O yüzden beni kendine davet etme Beyza." Şimdi böyle bir cümleye nasıl bir karşılık verilirdi? Ne diyeceğimi bilmediğim için sessizce kafamı olumlu anlamda salladım ama bu, Demir'in hoşuna gitmişe benzemiyordu. Elini bel boşluğumdan çekip elindeki sigarayı dudaklarına götürdü. "Bu kokuyu da bu görüntüyü de sevmiyorum." Demir'in bakışları beni bulduğu zaman tekrar zehri içine çekti ama bu tavrı canımı sıkmıştı. "Bana iyi gelen tek şeyin bu olduğunu söylemiştim." Demir'in cümlesi kaşlarımın çatılmasına ardından da "Ne demeye çalışıyorsun, açık açık söylesene?" diye sormama neden olmuştu ama Demir sorduğum soruyu cevaplamak yerine elindeki sigaradan derin bir nefes ciğerlerine çekti sonra da çektiği nefesi yüzüme soludu. Yüzüme bıraktığı duman onun gözlerindeki yoğun duyguları beslerken, benim sinirimi beslemişti. "Şimdi bu ne demek oluyor!" Demir verdiğim tepkiden sonra kafasını iki yana salladı ama bu bakışları tanıyordum. Onu anlamadığımı ima ediyordu. Oysa onu çok iyi anlamıştım, ben uslanmaz adamın tekiyim, hayatı burnumdan getirmedikçe ben duracağım yeri bilmem diyordu. Elindeki sigarayı aldığım zaman "Bir daha aynı hareketi yaparsan bu sigarayı sana yediririm!" dedim ve cümlemi öfkeyle onu havuza iterek bitirdim. Demir beklemediği hamlem karşısında havuzun suyuna gömülürken öfkem dinmişe benzemiyordu. Elimdeki sigarayı havuza atıp "Şu sigarayı bir daha ağzına sür ve o kokuyla benim etrafımda dolaş bak, hayatı senin burnundan getiriyor muyum, getirmiyor muyum kendi gözlerinle gör!" diye bağırdım. "Asıl şu havuzdan çıkayım bak daha demin ima ettiğim şeyi sana yapıyor muyum, yapmıyor muyum?" Ne yani uslanmayan bir kız olduğum için o da mı hayatı burnumdan getirecek, duracağım yeri bana bildirecekti? Peki bunu nasıl yapacaktı? Demir'in şimdi sen bittin bakışları daha demin vücudumda dolaşan öfkenin oradan silinerek yerini korkuya bırakmasına neden olduğunda kendimi geriye doğru adımlarken buldum. Ondan korktuğum için kaçmayı bir türlü kendime yediremiyordum ama o yine bana afiyetle midesine indirmek istediği bir av gibi bakıyordu. Erkekliğin 10'da 9'unun kaçmak olduğu bu fani dünyada senin gibi minnoş kaçmış çok mu Beyza? İç sesimin sorduğu soruya "Değil!" diye bağırarak cevap verdiğimde o kadar hızlı koşuyordum ki Demir beni yakalayacak, soğuk havuz suyuna atacak diye ödüm kopuyordu. Merdivenlerin sonuna yaklaştığımda Demir'in ıslak üstleriyle merdiveni ikişer üçer çıktığını gördüğüm zaman başımı öne doğru çevirdim ve daha hızlı koşarak kendimi odaya kilitledim. Kötü kocamın yüzünden kalbim çıkacak gibi atıyordu. "Beyza kapıyı aç." "Hayatta açmam, hem Beyza ne, Beyzaaa? Ben senin bir tanecik tatlı karıcığındım unuttun mu?" "Nedense senin de aklına hep bu gibi durumlarda geliyor." "Külliyen yalan ben sürekli senin bir tanecik, güzel, tatlı karın olduğumu biliyorum. Hatta şu hayatta bana en çok ne olmayı seviyorsun diye sorsalar hiç düşünmeden Demir'in bir tanecik, güzel, tatlı karısı olmayı seviyorum derim." Söylediklerimden sonra kıkırdasam da aramızdaki kapıdan dolayı kocam bu kıkırdamayı göremediği için şanslıydım. "Şimdi sen, Demir'in bir tanecik karısını yatakta nasıl sevdiğini unutmuşsundur, kapıyı açta sana hatırlatayım." Yoğun sesiyle kurduğu cümle ile elim kapının anahtarına gitti ve kilidi bir tur daha çevirdim ama Demir bunu yanlış anlamış olacak ki kapıyı açmak için harekete geçti. "Beni kandırıp kucakladığın gibi havuza atacaksın değil mi kötü adam!" "Beni çıldırtma Beyza, ne havuzu!.. Aç kapıyı yoksa kırıp öyle gireceğim." Demir'in cümlesiyle bakışlarımı kapıda gezdirdim. Kapının maşallahı vardı, demir adam ne kadar güçlü olmuş olsa da bu kapıyı kırıp girmesi imkansızdı ama yine de onu gazlayacak şekilde konuşmayacak, abartılı bir şekilde merhametine oynayacaktım. "Kapıyı kırarsan arkasında ezilir, sonra da ölürüm. Eğer ölmemi istiyorsan tabii ki kırabilirsin." Demir cümleme hiçbir cevap vermedi ardından da kapıdan uzaklaştığına dair adım sesleri geldi. Bir şey demeden uzaklaşmasına şaşırırken rahatlamış şekilde sırtımı kapıya yasladım. Bu gece onun öfkesinden kendimi korumayı başarmıştım. Bakışlarım karşımda bulunan balkon kapısına iliştiğinde derin bir nefes aldım ama o esnada kalbim yerinden çıkacak gibi hızlı atmaya başladı. Biran önce koşturup balkon kapısını kilitlemem gerekiyordu; çünkü bu balkona yan odadan da çıkış vardı. Hızlı adımlarla koşturup tam kilidi çevirdiğim zaman karşımda Demir'i görmüş olsam da çok heyecan yaptığım için korkuyla çığlık attım. "Kapıdan uzaklaş Beyza." Bu adam bu kadar inatçı olmak zorunda mıydı? Eline aldığı golf sopasıyla camı kıracağı sırada araya girdim. "Ayağım kesilirse çok üzülürsün ama..." "Bunun olmaması için şu camdan uzaklaş." Kafamı hayır anlamında sallayıp cama daha fazla yaklaştığımda gülümsedim. Onu çok iyi tanıyordum. Bu camı ne kadar kırıp içeriye girmek istiyorsa da ona ayağımın kesilme ihtimalini söylediğim için bu düşüncesine bir son verdiğini biliyordum. Demir öne doğru eğilerek iki elini cama koydu. Canım kocamın çenesi şu an çok gergin görünüyordu. O da bunun farkına varmış olmalı ki bulunduğu durumdan kurtulmak için gözlerini kapattı. Bakışlarımı yakışıklı kocamın üzerinde dolaştırdığım zaman ıslak haline üzülmeye başlamıştım ama bu kısım Derin'ler de söylediği cümleyi hatırladığım için çok uzun sürmemişti. Sana aşık olmam, senden vazgeçmeyeceğim anlamına gelmiyor Beyza! Demir söylediği her cümle ile ciddi anlamda sınırlarımı zorluyordu ama bu benimde onun sınırlarını zorlamayacağım anlamına gelmiyordu. Aklıma gelenle sözde benden vazgeçecek olan adama "Kocacığım..." diye seslendim. Hitabım Demir'in gözlerini açmasına neden olduğu zaman elini koyduğu camın üzerine elimi koydum. "Seni çok özledim." Sözde onun iradesinde gezinip burnundan getirmek için böyle yapmaya başlamıştım ama kurduğum tuzağa nasıl olduysa ilk olarak kendim düşmüştüm. Neyse ki harika bir iradeye sahiptim ve hislerimi istediğim gibi yönetebiliyordum. "Beyza aramızdaki cama güvendiğin için böyle yaptığını biliyorum. Şöyle davranmayı bırak." Demir kurduğu cümleden sonra sağ elini camdan çekip yakasını çekiştirdi. Ardından da ıslak üstüne aldırmadan "Hava neden bu kadar sıcak?" diye sordu. Zavallı kocam sanırım içten içe yanmaya başlamıştı ama bu hali pekte yeterli değildi. "Sanırım ikimizin birbirine ihtiyacı var Demir." O beklemediği cümlem karşısında yutkunarak cama doğru bir adım attı ve yakasındaki eli boşta kalan elimin üzerine koydu. Ben de ona doğru ufak bir adım attığım zaman konuşmaya devam ettim. "Şu an kocamın sıcak kollarında olabilirdim ama kendisi benden vazgeçtiğini göstermek için uzak durmayı tercih ediyor." "Kendime söz verdim Beyza, o sözleri daha 24 saat bile dolmadan asla yemeyeceğim." "Peki bana saat verebilir misin? Tahmini olarak ne zaman o sözleri yemeyi düşünüyorsun?" Cümlemden sonra derin bir nefes alıp "Yani o sözleri yiyeceğimden ve senden vazgeçmeyeceğimden çok eminsin, doğru mu anlıyorum?" diye sordu. Kafamı evet anlamında sallamam pek hoşuna gitmişe benzemeyen kocamın kaşları yukarıya doğru kalktı. "Bunu göreceksin Beyza!" Şeytan şu balkon kapısını aç, çok değil sadece onu birkaç saniye öp sonra da senden vazgeçen adamın nasıl senden vazgeçmediğini izle diyordu. Allah'tan şeytanla işim olmuyordu da akıllı akıllı duruyordum. Düşüncelerimi bertaraf edip hâlâ bana bakmaya devam eden kocama baktım. "Sen hayal dünyasında dolaşmaya devam et Demir, gerçek dünyaya geldiğin zaman bunları tekrar konuşuruz." Elimi camdan indirip "İyi geceler." diyerek ona arkamı döndüm. Birkaç adım atıp uzaklaştıktan sonra başımdaki tülbenti çıkarmak için elimi başıma götürdüm fakat perdeyi çekmediğim aklıma geldiği için tekrar balkon kapısına doğru döndüm. Demir hâlâ bıraktığım şekilde orada bekliyordu. Balkon kapısının yanına gidip perdeyi çekmek için hamle yaptığım sırada ona doğru yaklaştım. "Hadi gel sana iyi geceler öpücüğü vereyim kocam, sonra da benden rahatça vazgeçmiş vazgeçmiş uyursun." Kafasını hayır anlamında sallamış olsa da dudaklarımı cama doğru yaklaştırdım. Gözleri uzun süre dudaklarımda gezindikten sonra bildiğin kendiyle savaşıyordu ama cama doğru yaklaşan yüzü savaşı kaybettiğini gösteriyordu. Yanağını cama dayayan kocam, kalbimin sıcacık olmasını sağladığı yetmezmiş gibi arada cam olduğunu bilse de buna bile razı geliyordu. Sözde benden vazgeçen adamın yanağını yani camı içtenlikle öptükten sonra alnımı cama dayayıp "Demir." dedim. O da aynı şekilde alnını cama dayadıktan sonra "Efendim." diye karşılık verdi. "Birazda dudağını öpsem diyorum." Üstü ıslak olduğu için üzerine yapışan gömleği içine çektiği derin bir nefesle beraber, açık olan son düğmesinin daha fazla gerilmesine neden oluyordu. Dudaklarımı cama doğru götürdüğüm zaman hiç beklemeden onunda cama doğru geldiğini görünce kendimi hemen geriye doğru çektim. "Bir de benden vaz geçecekmiş! Dudaklarım diye camı öpüyorsun, camı!" Demir vücudunu dikleyip yumruk haline dönen elini cama geçireceği zaman bakışları çıplak ayağıma doğru kaydı ve ardından hemen kendini frenledi fakat frene basmakta sanırım biraz geç kalmıştı; çünkü cam birazcık çatlamıştı. Bu çatlağın ona zarar vermeyeceğinden emin olmuş olsam da yine bakışlarım korkuyla sağ eline doğru kaydı. Allah'a şükür hiçbir şey yoktu hatta o kadar iyiydi ki öfkeli bir şekilde bana işaret parmağını sallıyordu. "Beyza sakın!.." Derin bir nefes aldı. "Sakın yarın şirketin kapısından içeriye gireyim deme! Hatta mümkünse benden uzak dur, yoksa senin için hiçbir şey iyi olmayacak!" ⏳⌛ Çizim çantamı alıp, Demir'in şirketine gittiğimde yine toplantıda olduğunu öğrendim. Hiç istifimi bozmadan toplantının olduğu odaya girdiğim zaman geldiğimi bile fark etmeden boş bir sandalyeyi çekip yanına oturdum. Önündeki kağıtları çok ciddi bir şekilde incelerken, kadında hararetli bir şekilde konuşmasını yapıyordu. Çantamı masanın üzerine koyup, sessizce fermuarını açtığım sırada bakışlarını üzerimde hissettim. "Çabuk dışarı çıkıyorsun. Bu toplantıyı bozmana da burada durmana da asla izin vermeyeceğim." "Sessiz bir şekilde oturup çizim yapacağım. Eğer beni buradan çıkarırsan asla rahat durmam ve bu toplantıyı sonlandırıp, seni büyük bir zarara sokana kadar uğraşmaktan keyif alırım." Sandalyemi ona doğru döndürüp, kendine çekerek gözlerime baktı. "Sessiz ol ve asla dikkat çekme." dediğini duyunca hâlâ beni çok kıskanan kocama uzaktan öpücük atıp, kafamı olumlu anlamda salladım. "Şöyle davranmayı bırak, aklımı bulandırıyorsun." "Bana çok aşık olduğun için aklın bulanıyor, bu konuda yapabileceğim bir şey yok." Sırıtarak arkamı döndüm ve çantadan malzemeleri çıkarttım. Son olarak kulaklığımı takıp, ney sesi eşliğinde çizim yapmaya başladım. Ney sesinin verdiği huzurla yeni fikirlere doğru yol alırken, ara ara yakışıklı kocama bakıp, gözlerimi şenlendiriyordum. Kendisi çok uyanık olduğunu düşünüyor olacak ki ona her baktığımda bakışlarını üzerimde yakalıyor olmama rağmen hemen bakmıyormuş gibi yapıp gözlerini kaçırıyordu. Uzun, çok uzunca bir süre çizim yapmış olmalıyım ki önümdeki kağıt sayısı artmış, parmaklarımın canı çıkmış, midem ise isyan bayraklarını çekmişti. Bu adamın her günü bu kadar yoğun mu geçiyordu, yoksa benim şansıma mı bu böyleydi? Kollarımı yukarıya kaldırıp, esneme hareketi yaptım. Tam da o sırada toplantının devam ettiği aklıma geldiği için kollarımı hemen indirip tekrar çizim yaptığım kağıtlarıma gömüldüm. Midemin isyanına artık dayanamadığımda Demir'e doğru sandalyemi ittim. "Sanırım açlıktan öleceğim. Bu kadar uzun toplantı yaptığınızda neden ortaya atıştıracak bir şeyler koymuyorsunuz? Kendimi geçtim, belki zavallı insancıklar acıkmıştır." Demir gülümseyerek "Senin aç kalmana kocan kıyamaz, hemen bir şeyler getirtiyorum." dedi. Telefonu eline alıp, görüşme yaptığında gözlerinin içi eskisi gibi gülüyordu. Sonra bir anda vücudunu dikleştirip, girdiği ruh halinden çıktı ve ciddi bir şekilde toplantıya kaldığı yerden devam etti. Biraz daha gözlerine baktım ama bakmamakta kararlıydı. "Gerçekten uyuz olduğunu düşünüyorum Demir." Sandalyemi tekrar masaya itip, çizim yapmaya devam ettim. Birkaç dakika sonra masaya atıştırmalık bir şeyler gelince tabakların bir tanesini önüme çekip, yemeye başladım. Demir'le aramızda geçenlere artık dayanamıyordum. Bu şekilde davranmasına daha ne kadar katlanabilirdim bilmiyordum ama sürekli kendimi onun gözünde değersiz gibi hissediyordum. Girdiğim ruh hali, gözümden yaşların süzülmesine neden olduğunda başımı iyice öne eğdim. Herkesin dikkati kocaman ekranın önünde anlatım yapan adamda olduğu için şanslıydım. Çok geçmeden sandalyem ani bir şekilde döndürüldüğünde Demir, önce bakışlarını insanlarda gezdirdi. Yönleri aynı şekilde ekrana dönük olmalı ki elleriyle yanaklarımı kavradı ve akan yaşlarımı başparmağıyla silip "Ağlamanı istemiyorum." diye fısıldadı. Titreyen dudaklarımla "Sende ağlatma o zaman." dediğimde "Böyle olmasını sen istedin Beyza, şimdi suçu bana atamazsın." diye karşılık verdi. Bu toplantının önemli olduğunu söylediği için cümlelerimi bir bir yuttum ama yine de sessiz bir şekilde cevap vermeden de duramadım. "Tamam Demir bu işin gidişatını çok iyi biliyorum. Şu an senin için önemli bir toplantı olduğu için susuyorum ama bir dahaki sefer bu lafın altında ezilmeni sağlarım." Yanağımdaki ellerini indirip, önüme döndüm ve çizim yapmaya devam ettim. İzmir'e geldiğinde bana hanım dediği yetmiyormuş gibi, Sophia'ya kurduğu cümleleri unuttuğumu düşünüyor olacak ki benimle böyle konuşmaya devam ediyordu. Sahi Sophia bunun kişisel asistanı ise geldiğimden beri bir kere bile olsun neden onu görememiştim? Düşüncelerimi "Şşş sana diyorum." sesi böldüğü zaman kafamı masadan kaldırıp, kulaklığımın bir tanesini çıkardım. Odada arabasını çizdiğim adamdan başka kimsenin olmadığını görünce şaşkın bir şekilde tekrar etrafıma bakındım. Önce şaşırarak Türkçe kurduğum cümleyi, kendimi toparlayıp İngilizce olarak tekrar sordum. "Demir nerede?" "Marc'ın söylemek istediği önemli bir bilgi varmış, onu dinlemek için yan odaya gitti." Duyduklarım karşısında ne düşüneceğimi ciddi anlamda bilemedim. Demir, beni yabancı bir adamla bile isteye tek başına bırakmıştı ve bana hiçbir şey söylememişti. İçinde hayal kırıklığının barındığı bir ses ile "İkimizi burada tek bırakıp gitti. Doğru mu anlıyorum?" diye sordum. "Korkma, seni yemem." Adamın kurduğu cümleden sonra öfkeyle ayağa kalktım ve aynı öfkeyle masadaki eşyalarımı toplarken "Benimle konuşurken dikkatli bir üslupta konuşun ve sınırlarınızı koruyun!" dedim. "Bana bakmadıkça, böyle soğuk ve mesafeli konuştukça, daha fazla dikkatimi çekiyorsun. Neyse şimdi bunları bırakalım. Arabada bıraktığın izlerin her biri harika, her baktığımda seni hatırlıyorum." Şu pervasız adamın sözlerine Demir yanımda yokken katlanmak, fazlasıyla can yakıcıydı. Gözümden süzülen yaşı, hızla elimin tersiyle silerken kapı açıldı ve Demir içeri girdi. Kaşları çatılmış bir şekilde bana baktığında çıkış kapısına yöneldim ve sıkmaktan kasılan çenemi hareket ettirmeye çalışarak konuşmaya başladım. "İşte bu son yaptığın, benim için çok fazlaydı!" Cümlemden sonra Demir kolumdan tutmuş olsa da onu savuşturup, koşarak yanından uzaklaştım. Öfkeyle arabayı sürmeye başladım. Dikiz aynasından onu görsem de benden gerçekten vazgeçtiğini anladığım adamı umursamadım. Demir'in evine gidip, eşyalarımı toplamaya başladığım an kapı açıldı. "Ne yapıyorsun sen?" Sorduğu soruya hiçbir cevap vermeden eşyalarımı toplamaya devam ettim. "Sana ne yapıyorsun diye soru sordum!" Ona cevap vermek için ağzımı açtığım sırada her an ağlayacak gibi hissediyordum ama bunun olmaması için direniyordum. "Demir, benden vazgeçtiğini gözüme sokmayı, bu kadar çok mu istiyorsun?" Beni kendine çevirip, gözlerimin içine baktığında öfkeliydi. Sinirden içine çökmüş yanakları ve kasılan çenesiyle "Evet! Her sıkıştığında benden vazgeçtiğin için sana öfkeliyim Beyza!" diye bağırdı. "Ben vazgeçtim öyle mi? Amerika'dan gittiğimde senin kadar benimde canım yandı. İstedim ki her defasında bu evliliğe zorla mahkum edildiğim karşımıza çıkıp, bizi tekrar en başa savurmasın diye kendi ayaklarımla sana geleyim. 11 günde sadece senin değil, benimde canımdan can gitti." Cümlemden sonra kaşları sanki daha fazla çatılabilirmiş gibi daha da çatıldı ve konuşmaya başladı. "O yüzden mi, geldiğim gün boynuma atlayıp sarıldın? O yüzden mi kocanla eve gitmek yerine, elin adamıyla atölye köşelerinde yemek yemeye gittin?" Onu göğsünden ittirdiğimde işaret parmağımı öfkeyle sallayıp "Kocam olsan bile, benimle konuşurken dikkat et! Sen, bana herhangi bir adamla ilgili, imada bulunamazsın! Atölyede en az 30 kişi varken sen, baş başa yemeğe çıkmışız gibi konuşamazsın... Hem geldiğinde ne diye boynuna sarılacaktım? Kocam bana Beyza Hanım deyip beni el yapacak, ben de boynuna sarılacağım öyle mi?" diye öfkeyle konuştum. "Bırak Beyza, yanınızda 30 kişi olsa ne! Ben adamın gözünden sana nasıl baktığını, içinden sana neler beslediğini anlamıyor muyum?" Duyduklarımdan sonra başımı iki yana salladım. Hayal kırıklığıyla ona arkamı dönüp, valize eşyaları koymaya devam ettim. "Benim gözüme de baktın mı? Keşke birazda benim gözüme baksaydın da kendinden başka kimsenin olmadığını görseydin Demir. Neyi fark ediyorum biliyor musun? Ben hiçbir erkeğe ilgi göstermiyor olsam bile, günün sonunda ben suçlanıyorum." Ona doğru kafamı çevirip "Lütfen, neyi yanlış yaptığımı söyler misin? Senden başka, bir erkeğin gözlerinin içine mi baktım veya senden başka birisiyle konuşurken sınırlarımı aşıp, maksadını aşan söz mü söyledim? Yakınlık kuracak temasta bulunup, ufacıkta olsa umut mu verdim?" diye soru sordum. Sorduğum her bir soru Demir'in üzülmesine neden olmuş gibi görünüyordu. Yanıma gelip elimi tuttuktan sonra üzgün bir şekilde beni yatağa oturttu ve aynı üzgünlüğü içinde barındıran sesiyle "Hayır görmedim." dedi. Amerika'dan Türkiye'ye geldikten sonra içime attığım her şey bir bir dudaklarımdan döküldükçe kırgınlığımın daha fazla arttığına şahit oluyordum. "Ama ben gördüm Demir. Sophia'yı evimizde ağırlayıp, benim yerime oturtmanı, kıyafetinin çok yakıştığı ile ilgili güzel söz söylemeni, yediğiyle içtiğiyle alakadar olmanı, bana hanım derken ona ismiyle hitap etmeni ve daha birçok şeyi gördüm. Sana haksızlık edemeyeceğim evet, asla temasta bulunmadığını da gördüm ama sen, ondan evli olduğumuzu bile sakladın. Neden Demir? Beni daha fazla üzmek için mi?" Elimdeki elini çekerken yüzüne yine öfkesi hakim olmuştu. Ayağa kalkıp bir iki adım atınca ses tonunu ayarlamaya çalışsa da sert bir tonda konuştu. "Bırak Sophia'yı Beyza. O Selin'in kardeşiydi ve seninle evli olduğumuzu zaten biliyordu. Sözde neymiş, sen beni kıskanacakmışsın da onu yanımdan kovacakmışsın! Sanki bana çok aşıkmış, benim için gururunu hiçe sayarmışsın gibi bir umut denedi. Denemez olaydı! Yine sen, benim kocamsın sana aşığım demek yerine sadece izledin. Yediremiyorum kendime, ye-di-re-mi-yo-rum! Ben sana bu kadar aşıkken, seni kimselerle paylaşmaz, sana biraz uzun süre bakanın karşısında dikilirken, o benim karım diye herkese engel olup, biran senden gitmeyi düşünmezken, sen nasıl hemen benden gitmeyi düşünüyorsun?" Yaptığımı kabul etmez şekilde kafasını iki yana salladı ve ekledi. "O video kaydında bile bana, o kadar güvenmiyordun ki içindeki hataları göremeyecek kadar kördün! Ece'nin videonun başında saç rengi, saç uzunluğu bile farklıydı, sonradan montajla eklendiği çok belliydi. Tabii sen, benim yapacağımdan o kadar emindin ki sadece kişilere odaklandın." Üzerime doğru attığı bir adımla işaret parmağını bana doğru uzattı. "Yeter artık sana duyduğum aşkın ve güvenin karşılığını ver! İkimizin duygularının aynı yoğunlukta olduğunu söylüyorsan bunu bana kanıtla! Bu evlilikte sadece kırılan, duyguları yerle bir olan sen değilsin. Seni bu evliliğe, sana çok aşık olduğum için mahkum ettim ve söylediğin her türlü kötü sözü hak ettiğim için yuttum. Senin için değişip, bambaşka bir Demir'e dönüştüm ve sende bana aşık oldun. O saatten sonra emeğimin, aşkımın karşılığını alacağıma senin nankörlüğünün karşılığını aldım." Eliyle dış kapıyı gösterdiği zaman gözlerine kızıl rengi bakışlar eşlik etti. "Şu kapıdan çıkıp gitmeyi bir dene de neler olabileceğini gör. Yeter artık ben bu evlilik için çok çabaladım, sıra sende! O aptal gururunu da yok say, beni sevdiğini ,kıskandığını, paylaşamadığını ve senin kocan olduğumu göster!" Duyduklarımdan sonra baş ucumda duran kitabı ona doğru savururken "Seni aptal, sen karını tanımıyor musun? Selin'in kardeşi de olsa, beni kıskandırmaya kalkamazsın, hiç bir kadını yanına azıcık bile olsa yanaştıramazsın!" diye bağırdım. Kitap göğsüne çarpınca iki eliyle tutup kitabı yatağa attı. Ona duyduğum öfkeyi kafasını kırarak çıkaracaktım. Elime geçen diğer kitabı savurduğumda "Ne yani, bende senin yaptığın gibi seni kıskandırıp, senin sabrını mı denemeliyim?" diye bağırdım. Kitabı havada yakaladı ve yatağa atıp, üzerime doğru geldi. Aradaki mesafeyi kısa sürede kapattıktan sonra ellerimi tutup arkada birleştirdi. "Hadi bir daha söylesene!" Ondan tırsmış olsam da ona belli etmeye niyetim yoktu. "Öyle bir tekrar ederim ki sadece dinlersin. Hem sen, o adamla beni nasıl odada tek başına bırakırsın! Sen beni böyle mi kıskanıyorsun?" Adamın söylediği sözler de aklıma gelince sinirden iyice kendimi kaybetmiş durumdaydım. Öfkeyle dizimle bacak arasına vurduğum vakit, ellerini bırakıp iki büklüm şekilde acıdan inledi. "Daha beter ol Demir!" "Ben, seni David'le yalnız falan bırakmadım. Ben, seni odada bıraktığımda tektin, hatta ikinizi odada görünce kıskandığım için öfkelendim." Zor çıkardığı sesiyle kurduğu her cümle, kıvranan haline yutkunarak acımama neden olmuştu. "Yaa öyle mi? Ben de önemsemediğin için bıraktığını sanmıştım." Onun gibi dizlerimi büküp yüzüne baktım. "Kıyamam canın çok yanıyor mu? Bilseydim o kadar sert vurmazdım." Acıdan kapattığı gözlerini açıp hafif yerinden doğrulmaya başladığı sırada "Erkek çocuğu gibi yetiştirilmiş canavar! Dıştan hanım hanımcık görünüp, nasıl böyle olabiliyorsun? Ama merak etme seni uslu bir kız çocuğuna dönüştüreceğim! Tabii önce bu yaptığının cezasını sana, ağır bir şekilde keseceğim." dedi. Duyduklarımdan sonra kapıdan gerisin geri kaçmaya başladım. "Demir böyle olmasını sen istedin. İçimdeki canavarla tanış, seni her kıskandığımda benimle eskisi gibi her ilgilenmediğinde burnundan getireceğim kocacığım. Dua et sana çok aşık bir karın var ve senden sürekli ilgi bekliyor. Bu demek oluyor ki sürekli burnundan getireceğim." Cümlemi kendimi yan odaya atıp, kapıyı kilitleyerek bitirdim. Sanırım bu geceyi ben kocamın odasında geçirirken o da benim odamda geçirmek zorunda kalacaktı ama neyse ki bu sefer kararlıydım. Demir benim aşkımı iliklerine kadar hissetmek istiyorsa ben de iliklerine kadar hissettirecek, onun peşinden ayrılmayacaktım. ⏳⌛ Demir kahvaltısını yaptığı sırada sessizce arkasına gittim. Dün akşamdan hazırladığım notu sırtına yapıştırmak için boynuna sarılırken fırsattan istifade çok özlediğim kocamın kokusunu içime çektim. O artık benim kocam gibi kokuyordu, hatta havuza attığım günden beri o kötü kokuyu üzerinde de nefesinde de barındırmıyordu. "Afiyet olsun sevgilim." Demir duyduğu hitaptan sonra çatalı, bıçağı elinden bırakıp sandalyesini bana doğru çevirdi. Bakışları üzerimde dolaştıkça farklılaşıyordu ama bu farklılaşmayı gözlerini kapatıp, kafasını iki yana sallayarak sonlandırıyordu. "Cezan bir hafta boyunca evden dışarı çıkmamak olacak." Bir hafta bu evde kafayı yiyebilme ihtimalini gözüme getirdiğimde burnumu boynuna sürerek, çok sessiz bir şekilde miyavladım. "Ama ben sensiz bu evde, o kadar uzun süre duramam. Sen zaten burada çok yoğun çalışıyorsun." Aklıma bugün Derin'lerle buluşacağım geldiği için evden çıkmamaya karar verdim. "Lütfen sevgilim, cezamı bir güne düşür." dedikten sonra boynundaki burnumu geriye çektim. Gözleri kapalı halde "Bir daha sana ceza verdiğimde benden uzak dur ve asla kedi gibi davranıp benim öfkemi silecek, sevimli hareketlerde bulunma." dedi ama bunu öyle bir ses tonuyla söylüyordu ki sanki ceza verenden ziyade cezaya uğrayan gibi görünüyordu. Bulunduğu ruh halinden uzaklaşmak ister gibi kafasını iki yana salladı. Ardından gözlerini açarak "Tamam cezan bir güne düştü. Bugün çok önemli kişilerle, toplantılarım var. Evden çıkmayacağın konusunda sana güveniyorum." deyip, işe gitmek için evden çıktı. Arkasından tebessümle bakarken yazdığım not kağıdının, geniş omuzlarına ne kadar da güzel yakıştığını ve bugün yanında olamayacağım için yapıştırmakla çok iyi karar verdiğimi düşündüm. 💙⏳💙 Toplantıda boynumu ovarken, sabah Beyza'nın yaptıkları aklıma geldi ve istemsizce gülmeye başladım. Benim güzel karım hayalini kurduğum gibi bana davranmış, kedi gibi boynuma kafasını gömerek oraya sığınmıştı. Onu ilk gördüğüm gün, bu hareketi Tuğba'ya karşı yaptığına şahit olduğumda ona, o şekilde yakın olmasına içim gitmişti. Toplantıda sorulan soruyla kendimi toparladıktan sonra ayağa kalkıp, büyük ekranda sorunun cevabını verdim. Arkamdan sessiz bir şekilde gülündüğünü duyduğum için onlara kaşlarımı çatarak baktım ve kafamla 'Ne var?' diye sordum. Kimsenin sesi çıkmamıştı ama David gülmeye devam ediyordu. Tekrar önüme dönüp kaldığım yerden anlatmaya devam ettim. Toplantı bittikten sonra David yanıma gelip "Bakalım karın bugün, neler yazmış?" dediğinde kaşlarım çatıldı. Elini arkama uzatarak açık sarı renk post-it kağıdını eline alıp okumaya başladı. "Karımı gördüğüm ilk günden beri çok aşığım. O yüzden etrafımda boş yere dolaşmayın : )) Evet, tabii ki arkamda post-it olduğunu biliyorum. Sizi uyarmaktan bıktığım için onu oraya ben yapıştırdım :D " Duyduklarım karşısında David'in elinden kağıdı alıp, birde ben okudum. Cümlenin sonuna koyduğu emojileri de görünce derin bir nefes alıp "Ne zamandan beri ben bunlarla geziyorum?" diye sordum. Kahkaha atıp "Geldiği günden sonra her işe gelişinde sırtında oluyor, sonra yanına geldiğinde de sırtından çıkarıyor." diye cevap verdi. Beni kıskanmasını istediğimde böyle bir şeyi kastetmemiştim ama o, beni sinirlendirmek için böyle bir yola baş vurmuştu. Girdiğim toplantı sayısının fazlalığını düşündükçe şu notları görmeyen bir kişinin kaldığını sanmıyordum. "David kalan toplantıları sen hallet, ben bugün evde olacağım." "Tamam Demir ama akşam yemeğinde sizde olur, kalan toplantılardaki gelişmeleri detaylı konuşuruz. Bunlar şirket için çok önemli biliyorsun. Hatta şu an gitmene çok şaşırsam da seni anlıyorum. Hadi çabuk git." "Tamam akşam görüşürüz o halde" deyip yanından ayrıldım. Bahçe kapısından girip eve doğru yaklaştıkça evden yüksek seste gelen müzik sesi duydum. Şaşırmış olsam da aldırış etmeden kapıyı açtım. Müziğe kahkaha sesleriyle beraber, kadın sesleri de eşlik ediyordu. Mutfaktan gelen sese yöneldim. Derin, Dolunay ve Demir'in de Beyza'nın yanında olduğunu gördüm. Dolunay ile Beyza ortada dans ederken, Derin de Demir'e bir şeyler yedirmeye çalışıyordu. Kapının kenarına yaslanıp, onların tatlı hallerini izlemek çok keyifliydi. Ta ki Beyza önünü bana dönene kadar. Benim kapüşonlu ceketimi üzerine giydiği için büyük gelmiş ve kapüşon kısmı gözlerini kapatıp, burnuna kadar gelmişti. Salık çikolata saçları boynunun iki yanından önüne dökülmüş şekilde beyaz ceketin üzerinde göz alıcı halde ışıldıyordu. Bu kadını bu kadar kıskanmam asla normal değildi. Burada kimse olmadığı halde kendi göremediğim saçlarını, Derin'in görmesine bile katlanamıyordum. Müziğin sesini kıstığım zaman Beyza, beni görmediği için hâlâ Dolunay ile dans etmeye devam ederken, Derin "Ağabey." dedi. Beyza kahkaha atarak " Bugün onun çok önemli toplantıları var, ancak akşam olunca gelir. Sevgili kocam şimdi önemli kişilere, karısına duyduğu büyük aşkı haykırıyordur." dedi. Yanına gidip önünde durdum. "Evet onlara haykırdığım yetmediği için bir de gelip, sana söylemek istedim. İyi yaptım mı karıcığım?" Başındaki kapüşonu geriye atarak güzel yüzünün aldığı şekli daha iyi görmek istedim. O şu an mahcup bir şekilde dudağının içini ısıran haliyle çok tatlı görünüyordu ve bu tatlılığa sesi de ekleniyordu. "Şeyyy, tabii ki iyi yapmışsın kocacığım." Dizlerimi bükerek, onu omzuma aldım. "Sadece sana çok aşık olduğumu da söylemeyeceğim, başka söylemek istediğim şeyler de var." Sertçe yutkundu. Onu odama götürüp, kapıyı kapattıktan sonra omzumdan indirdim ve gözlerinin içine baktım. Ona böyle yakın olduğum zaman her şeyi unutup, kolaylıkla onun çekimine giriyordum. Odak noktamı değiştirmem gerektiğini bildiğim için bakışlarımı üzerinde dolaştırdım. Bu aslında pekte iyi bir fikir gibi görünmüyordu; çünkü gittikçe ona doğru çekilmem artıyordu. Sonunda üzerine giydiği beyaz ceketteki lekeleri gördüğüm için şanslıydım. "O üstündeki dünya para vererek aldığım ceket ve onun üzerindekiler de çikolata lekeleri mi Beyza?" Tebessüm ederek boynuma sarılırken "Evet kocacığım senin ceketin ama kaç para verdiğini bilmiyorum. Üşüdüğüm için odana girip, gözüme bunu kestirdim ve giyindim. Şimdi ceketi boş ver, sana çok güzel sürprizim var. Ne olduğunu biliyor musun?" diye sordu. Ne ceket umurumdaydı, ne de verdiğim para. Sözde dikkatim dağılsın diye konuşmuştum ama boynuma sarılırken bu pekte mümkün olmuyordu. "Neymiş söyle bakalım?" "Çikolata soslu kek yaptım. İçi yumuşacık ve ıslak, üzerinde ise harika çikolata sosu var. Eminim böylesini hiçbir yerde yememişsindir." Belinden tutarak hafif yukarıya kaldırıp, yatağa doğru ilerledim. Artık ondan uzak duramayacak kadar öfkem dinmiş, ben onun sevimli hallerine çoktan kapılmıştım. Bacağıma oturmasını sağlayıp gözlerinin içine baktım. Aslında ondan başka gözüme harika görünecek hiçbir şey olmadığını bildiğim halde "Bende harika olduğuna eminim." diye karşılık verdim. Verdiğim cevaptan sonra yüzünü tatlı gülümsemesi kaplarken "Şimdi bana çok aşık olduğunu söyleyebilirsin; çünkü bunu duymaya çok ihtiyacım var." dedi. Onun gerçekten buna çok ihtiyacı vardı. O bana yoğun duygular besliyor olsa bile onu benim yanımda durduracak tek şeyin ona duyduğum aşk olduğunu biliyordum. Duyduğum cümleden sonra gözlerim, özlemini çektiği yere çoktan kaymıştı bile. Sessizce "Sana çok aşığım sevgilim." diye fısıldadım. Duydukları yüzündeki gülümsemeyi beslerken o hafiflemiş görünüyordu. "Ben de sana çok aşığım sevgilim." Alnını alnıma yasladıktan sonra o küçük burnunu burnumda dolaştırdı. "Seni çok özledim." Fısıltılı sesiyle kurduğu cümle ile ellerimi yanaklarına doğru götürüp, onun güzel kahvelerini görecek kadar yüzümden uzaklaştırdım. Bu kız bu kadar güzel bakmak zorunda mıydı? Yüzünün her detayında dolaştırdığım bakışlarımla kalbim çok daha hızlı atmaya başladığı zaman onun benim için yaratıldığına emin oluyordum. "Bende seni çok özledim..." Özlemini çektiğim yere yakınlaştığım sırada onunda yutkunduğunu gördüm. Ellerimle yanaklarını kavradım. Onu öpersem içimdeki yoğun duyguları bastıramamaktan deli gibi korkuyordum. Nihayetinde tüm duygularım, düşüncelerim, bedenim ona doğru yol alıyordu ve bir kez yaşamış olsam bile onunla yaşadığım o dakikaları unutmuyordum. Tabii unutmadığım dakikalar arasında gözünden akan yaşları sildiğim dakikalardaki hüznü de yer alıyordu ve onun içinde hiçbir soru işaretinin, acabanın kalmasını istemiyordum. Sadece öpeceğim ile ilgili kendime söz verdikten sonra biraz daha dudaklarına doğru yanaştım ama aramızda kalan birkaç milimlik boşluk kapının ani bir şekilde açılmasıyla bir son buldu. "Yengeee!" İkimiz kafamızı kapıya doğru çevirdiğimiz zaman Dolunay hızla Beyza'nın kucağına doğru koşmaya başladı. Ardından onun kucağına hızlı bir şekilde atlayınca dolaylı yoldan benimde üstüme atlamış oldu. "Hadi, pasta yiyelim yenge." Beyza, Dolunay'ı içtenlikle sevip öperken "Yanında bir bardak süt içmen şartıyla ama anlaştık mı?" diye sordu. Dolunay da hemen neşeli bir şekilde "Anlaştık!" diye cevapladı. Dolunay yengesinin kucağından kalkıp onunda gelmesi için elini uzattı. Beyza da uzatılan eli içtenlikle öptükten sonra tutarak yerinden kalktı. Küçük cadı sadece bir hareketiyle karımın kucağımdan kalkmasına neden olmuştu. Oysa onu bir kere bile olsun öpememiştim. İkisi yanımdan uzaklaştığı sırada Beyza'nın elinden tutup durdurdum ve Dolunay'a "Hadi sen git, yengene bir şey söyleyeceğim, o da birazdan gelir." dedim. "Yenge sanırım dayım seni öpecek." Cümlesinden sonra haylazca gülümseyip eliyle ağzını kapattı. Turuncu kafa zehir gibiydi. "Evet, o yüzden hemen kaybol." Cümlem Beyza'nın yanaklarının kızarmasına neden olduğu zaman işi kurtarmak için bir anda konuşmaya başladı ama o resmen heyecanla bağırıyordu. "Yanağımdan!.. Yanağımdan öpecek!" Beyza'nın söylediğine turuncu kafa bile inanmamıştı ve Beyza bu bakışlar karşısında yönünü bana doğru çevirerek sessizce fısıldadı. "Ne olur yanağından öpeceğim de." O haline kıyamadığım için onu kendime çekerek yanağından öptüm. Beyza şu an rahatlamış görünüyordu. Dolunay tekrar gitmek için yengesine elini uzattığında aklıma sırtıma yapıştırdığı post-it kağıtları geldiği için onu kolundan tutup kendime çevirdim. Beyza neden böyle yaptığımı anlamadığı için kafasını ne oldu der gibi salladı. "Sırtıma yapıştırdığın post-itleri ve karşılığında alacağın cezayı konuşmadık." Gözlerini şaşkınlıkla kocaman açtı, ardından da derin bir nefes alarak konuşmaya başladı. "Ama neden? Kocama kadınların bakmasını istemediğim ve çok kıskandığım için yapıştırdım. Hani seni kıskandığımı gösterebilecektim?" Kafamı iki yana sallayıp "Sen var ya, ne demek istediğimi bildiğin halde bilerek böyle yapıyorsun ama merak etme seni akıllandıracağım karıcığım." dedim ve bakışlarımı biraz daha üzerinde dolaştırdım. Şimdi söyleyeceklerimle güzel karımı çıldırtacağıma emindim. O yüzden söylediğim her bir cümle ile bakışlarımı değişen yüz ifadelerinde gezdirmek inanılmaz derecede keyifliydi. "Ne yapsam acaba, konuşma cezası mı gelse, tatlı yememe cezası mı, yoksa tatlı yerken yanında çay içmek yerine koca bir bardak süt içme cezası mı? Bunların hepsini düşünüp, karar verdiğimde sana söyleyeceğim." Söylediğim cümleler kaşlarının tatlı bir şekilde çatılmasına neden olurken o mümkünmüş gibi gözüme daha da sevimli gelmeye başlıyordu. "Ben ceza ile yola gelecek insan değilim. Vereceğin cezanın karşılığını, burnundan getirerek sana vereceğim ve sen, en sonunda tamam pes ettim diyeceksin Demir." Nasıl oluyorsa beni tehdit ederken bile kendine davet etmeyi başarıyordu. Bakışlarımı beni kendine davet eden karımın üzerinde gezdirdikçe ona doğru ufak bir adım atıp, elimi bel boşluğunda gezdirdim. "Sanırım anladım... O zaman bu gece seni, uyumadan önce biraz sevmeliyim." ...................................................................... Wuhuuu bölüm bitti 😁 Peki bölüm nasıldı? Ben yazarken çok çok keyif aldım. Öyleyse hepiniz Allah'a emanet olun okur can'lar. Yeni bölümde görüşmek üzere... |
0% |