@hanifta_hanim
|
"10 dakika içinde, kimseyi evde görmeyeceğim. Evi boşaltın ve ben, haber verene kadar gelmeyin." Her bir sözü kalbimin daha hızlı çarpmasına neden oluyordu. Merdivenlerden çıkıp, odamıza girdiğimizde kapıyı kapattı ve alnımdan öptü. Dudaklarını alnımdan çekip, alnını alnıma yasladığı sırada fısıltıyla konuşmaya başladı. "Sana benzeyen çocuklarım olsun istiyorum Haniftam." Bu cümlenin, öylesine kurulan bir cümle olmadığının farkındaydım. Şimdi tüm benliğimi onun kalbine teslim edecek, kalbimde amayla başlayan hiçbir cümle kalmamış şekilde beni sabırla bekleyen değerli nasibimin olacaktım. Elimi yanağına götürürken "Ben de sana benzeyen çocuklarım olsun istiyorum hayatım." diye karşılık verdim. ⏳⌛ Banyonun kapısından çıkarken saçımın suyunu havluyla alıyordum. Demir, beni görünce yataktan doğruldu ve "Yanıma gel sevgilim." diyerek beni yanına çağırdı. Gözlerinin derinliklerinde kendimi görürken ona eşlik eden parıltılar bana mutluluğunu sunuyordu. Nihayetinde beni sabırla bekleyen benliği, vuslatına kavuşmuş olmanın sevincini yaşıyordu. "Çikolata, karamel saçların neredeyse beline gelmek üzere, sen kuruturken zorlanırsın. Gel de kocan, sana yardım etsin." Elimden tutup, yatağa oturmam için beni yönlendirdi. Yanına oturduğumda ise havluyu elimden aldı. "Farkındayım sevgilim, zaten kestirmeyi düşünüyorum." Havluyla saçlarımın suyunu özenle aldığı sırada gözlerimin içine aşkla bakıyor, kalbim bağımsızlığını ilan etmiş gibi daha hızlı atmaya başlıyordu. Sanırım o, derin bakan kahverengi gözleriyle bile kalbime ektiği ve gün geçtikçe kocaman bir boyuta ulaşan çam ağacının daha fazla büyümesini sağlıyordu. Kemikli parmakları saçlarımın arasında gezinirken nadide bir esere dokunur gibi dokunmakla kalmıyor, bir de onları eline alıp ara ara koklayarak öpüyordu. "Ben dokunmaya kıyamazken sen, kesmeye nasıl kıyacaksın? Kesinlikle seni anlamıyorum." Yüreğime akan cümleleri, onun tarafından çok sevildiğim için Rabbime şükrümü sunmama, ardından da çok zor geçen aylardan sonra huzura kavuşmanın sevincini yaşamama neden oluyordu. Aslında gerçek şuydu ki bir kadın dünya güzeli de olsa sevilmediği, değerinin bilinmediği ellerde solmaya mahkumdu. Ben ise, Demir tarafından çok sevilmiş olsam bile bencilce sevdiği ve tehditle beni bu evliliğe mahkum ettiği için gün geçtikçe elinde solmuştum. Benim için çabalayıp, bambaşka bir adama dönüşmüş olsa bile önümüze çıkan her engelde yine başlangıç noktasına dönmüş, benimle beraber onunda bu zorlu süreci yaşadığına şahit olmuştum. İşte sürekli şahit olduğum bu gerçekle ona çok aşık olsam da ondan gitmem gerektiğinin farkına varmıştım ve o da yüreği kanaya kanaya gitmeme göz yummuştu. İşte gitmeme izin verdiği gün Demir, bencil aşık yanını yok ederek sadece çokça aşık bir adam olarak kalmıştı. Aslında ondan gitme nedenim asla ondan ayrılmak değildi; ilerde karşılaşacağımız herhangi bir zorlukta kendime, bu evliliğe özgür iradem ve onun için atan kalbim eşliğinde her şeyi göğüsleyerek geri geldiğimi hatırlatmak ve karşılaşacağım sınavlarda daha dik durmak için çabalamaktı. Gerçi o kadar ağır sınavlardan geçerek bugünlere gelmiştik ki artık ikimiz konusunda bir sınava tabii tutulmak ve bu sınav karşılığında ise bir şey kanıtlamak isteyeceğim en son şeydi. Tebessüm ederek muzip yanımla, "Demir sana çok önemli bir bilgi vereceğim ve sen duyduğunda çok şaşıracaksın." deyince merakla "Ne bilgisi vereceksin?" diye sordu. "Saçlarımızı kestiğimiz zaman, tekrar uzuyorlar." Demir duyduklarından sonra kaşlarını yukarıya kaldırırken "Yaa sana çok şaşıracağını söylemiştim." diye dalga geçmeye devam ettim. Ellerini saçlarımdan çekip, koltuk altıma yerleştirdiğinde ne yapacağını bildiğimden dolayı, dalga geçtiğime pişman olmaya başlamıştım bile. Beni yatağa yatırıp, gıdıklamaya başlayınca "Sana çok aşık olduğum ve saçlarına kıyamadığım için sen, benimle dalga mı geçiyorsun Haniftam?" diye gülümseyerek sorusunu sordu. Kahkaha atıp kıvranınca kasıklarıma giren ağrıyla "Sevgilim ağrım var." diye acılı sesimle konuştum. Hemen ellerini koltuk altımdan çekip, karnıma yerleştirdi ve merhametli sesiyle konuşmaya başladı. "Özür dilerim sevgilim daha dikkatli davranmam gerekiyordu." "Önemli değil sevgilim." Demir verdiğim cevaptan dolayı yüz bulmuş olmalı ki yüzüne çapkın bir ifade takındı. "Aslında bedenlerimizin birbirine çoktan alışması gerekiyordu güzel karım." Burnumun ucunu öptükten sonra işaret parmağının tersini boynumda gezdirmeye başladı. "O yüzden bu sefer arayı hiç açmayalım diyorum. Bu konuda sen, ne düşünüyorsun?" "Sırf bunun için arayı açmak istemiyorsun yani Demir, doğru anlıyorum değil mi?" Demir kafasını evet anlamında sallarken aynı anda da uslanmaz şekilde bakıyordu. Hayır bari uslanmaz bakışlarını kontrol altına alıp kafasını evet anlamında sallasaydı da birazda olsa inandırıcı görünseydi. "Hiç inandırıcı gelmedi sahtekar kocam." Söylediğim cümleyle kocaman gülümsedi. "Biraz dinlen güzel karım." Saç kurutma makinasını alıp göz kırptığında yine yüzünde aynı uslanmaz ifade dolaşıyordu. "Ne de olsa bundan sonra dinlenmeye çok ihtiyacın olacak." Yatakta doğrulduğum sırada duyduğum cümle ile Demir'in omzuna yumuşak bir şekilde vurdum ve ardından da "Arsız." diye söylendim. Demir omzuna vurduğum eli tutup öptüğünde daha fazla keyiflenmiş gibi görünüyordu. "Sen ne güzel arsız diyorsun öyle güzel karım, bir daha söylesene." Gözlerinin içi mutlulukla ışıldayan adamın bakışları çok güzel ve anlamlıydı. Normalde de bana bakarken içten bir şekilde bakardı ama bu sefer ki bakışları, şu dakikaları hiç unutmamak üzere dikkatle kayıt altına alıyor gibiydi. Öyleyse kayıt altına aldığı bu dakikaları daha da güzelleştirebilirdim. Hızla boynuna doğru atılırken hem yanağını öpüyor hem de onu çok sevdiğimi söylüyordum ve bunu yaparken bildiğin bağırıyordum. "Seni çok seviyorum sevgilim, hem deee sonsuz bir şekilde seviyorum!" Demir'in bedenimi saran kolları sımsıkı bir hal alırken dudaklarını boynuma götürerek içten bir şekilde öpüyordu. "Kabul olan ilk duam." Tekrar boynumu öptü ve ardından yanaklarımı kavrayıp gözlerimin içine baktı. "Aşkınla dolu olan şu göğsüm var ya, sen bu şekilde davrandıkça aşkından patlayacak gibi oluyor." Bakışlarım Demir'in hızla çarpan göğsüne doğru kaydı. Benim de kalbimdeki durum pekte iç açıcı değildi; çünkü kalbimin bu temposu çok fazlaydı. Kalp atışlarımın biraz sakinleşmesi için başımı Demir'in göğsüne yasladım. "Biraz kalp atışlarımızı dindirmemiz gerekiyor sevgilim." Demir hiçbir cevap vermeden göğsüne yaslı olan saçlarımı okşamaya başladı. Aradan geçen zaman sonrası ikimizin kalp atışlarının düzene girdiğini fark etmiş olmalı ki beni göğsünden geriye doğru çekti ve eline aldığı saç kurutma makinesiyle saçlarımı okşayarak kurutmaya başladı. Bir yandan saçlarımı kuruturken bir yandan da güzel sözlerini, şükrünü ve sevgisini sunuyor, iyi kilerini art arda sıralıyordu. "İyi ki aşkıma sıkı sıkı tutunup, senden vazgeçmemişim Haniftam." "İyi ki asi yanımı hiçe sayıp, bu evliliğe şans vermişim hayatım." Demir saç kurutma makinasını yatağın yanına bıraktıktan sonra beni yatağa yatırdı. "Şimdi sen uyuyup dinlen sevgilim, kocan da senin için yiyecek bir şeyler hazırlasın." Uzun soluklu öpüşünden sonra "Sanırım seni bırakıp hiçbir yere gidemeyeceğim." deyip, örtünün altına girdi ve beni göğsüne yatırdı. Kulaklarımı, benim için hızla çarpan kalbinin ritmi doldururken bedenimi de sıcaklığı sarıyor, uykunun kollarına huzurla geçmemi sağlıyordu. ⌛Birkaç gün sonra... "Kocacığım ne olur, asla pişman olmayacaksın." "Sevgilim, ben hayır demekten yorulduğum halde sen, tekrar sormaktan neden yorulmuyorsun?" Bacağına yanlamasına otururken, üst gövdemi ona doğru çevirdim ve alınlarımızı birbirine yasladım. Ellerimle yanaklarını kavradığım sırada baş parmağımı sağa sola hareket ettirerek sakallarını okşuyor, burnumu burnuna hafif hafif dokunduruyordum. "Çünkü içinde yara olarak kalan her şeyi silip, yok etmek istiyorum. Bazen tekrar etmekten yorulsam da sana iyi geleceğini düşündüğüm için direniyorum." "Bana senden başka iyi gelen hiçbir şey yok karıcığım." Başımı geriye çekip gözlerinin içine baktım. Bu adam inat yönünde benden daha beter olmak zorunda mıydı? "Yani kabul etmiyor musun?" "Hayır etmiyorum." Bacağından kalkıp ayakta durduğumda iki kolumu birbirinden geçirip, gözlerinin içine sertçe baktım. Bu evlilikte birisi inatçı olacaksa bu kesinlikle ben olabilirdim. Hem erkek dediğin inatçı olmaz, sadece inatçı olan karısının tatlı tatlı gönlünü yapardı. "Bana bak Demir, benim sabrımı taşırma. Kaç gündür sana dil dökmekten yoruldum. Ben senin karınım, sana iyi gelecek diyorsam bana karşı gelmeyecek, dediğimi yapacaksın. Anlaştık mı?" Ayağa kalkıp, yüzlerimizi birbirine yalancı kızgınlıkla eşitledi. Küçük çocuğun saçını karıştırır gibi saçımı karıştırdığında alaylı bir sesle "Benim öfkeli, sinirli, asi olduğu kadar minicik, minnacık olan Haniftam. Sen bana şu minnak halinle, emir mi veriyorsun?" diye sordu. Yüzüme gelen saçları geriye atarken gözlerinin içine bakıp, onu koltuğa oturttum, ardından da üzerine doğru eğilerek dik sesimle konuşmaya başladım. "Evet bir itirazın mı var?" Demir'in bakışları yüz hattımda dolaştıkça dudakları yukarıya doğru kıvrılmaya başladı. Gördüğüm bu ifade karşısında kaşlarımı öfkeyle çattım. Ne yani bu adam benim öfkeli ifademden hiç korkmuyor muydu? Yok yok, kesin korkuyordu ama belli etme konusunda beceriksizdi. "Ama böyle olmaz ki Demir, şu an bu ifademden korktuğun için yüzünü korku dolu bir ifadeye getirmen gerekiyor." Demir'in yüzünü kaplayan gülümseme daha fazla büyüdüğü sırada "Zaten çok korkuyorum güzel karım." diye karşılık verdi. Zalım adam güzel gülmekle kalmayıp, bir de aklımın karışmasıyla birlikte düşüncelerimin silinmesine neden oluyordu. Kafamı iki yana sallayıp, onun gülümsemesiyle silinen düşüncelerimi tekrar yerine getirirken, ne olursa olsun pes etmemem gerektiğini kendime hatırlatıyordum. Dayan Hanifta kız, böyle zalım gülücüklerine kapılma! Kapılmam! Yüzümdeki öfkeli ifadenin ne zaman silindiğini tam olarak bilmesem de yine kaşlarımı çattım ve gözlerinin içine baktım. "Bence de benden korkmalısın Demir. Yani ben olsam benden çok korkardım." Demir'in kaşları yukarıya doğru yol alırken konuşmaya devam ettim. "Kabul edelim ki korkutucu bir yanım olduğu bir gerçek. Şimdi tekrar soruyorum sana, buna bir itirazın mı var?" Demir yüzündeki gülümseyen ifadeyi sildikten sonra "Yok Haniftam, senin gibi korkutucu birine nasıl itiraz edebilirim ki?" diye sordu. Canım kocam zor olsa da sonunda benden korkmayı başarmıştı. O halde ben de yüzümdeki o, öfkeli ifadeyi silip canım kocamın kollarına mutlulukla atlayabilir, onu çok sevdiğimi söylerken onu öpücük yağmuruna tutabilirdim. "Çok seviyorum. Seni hem çok hem de sonsuz seviyorum!" Aşkımı haykırarak söylediğim her cümlede Demir'in yüzündeki ifade keyif dolu bir hal alırken konuşmaya devam ediyordum. "O zaman bu akşam çağırıyorum. Yine eski günlerdeki gibi muhteşem 6'lı olacaksınız." Cümlemden sonra Demir, kollarındaki bedenimi indirmeden oturduğu yerden doğruldu ve merdivenlere doğru yöneldi. Gözlerimin içine aşkla bakan adamın derin kahveleri, bana yaşama sevinci sunuyordu ama o, bu bakışlara bir de çapkın bir ifade katıyordu. "Onları yarın çağırırız Haniftam, bu akşam için çok daha muhteşem planlarım var." Göz kırparak bitirdiği cümlesindeki istek, mızmızlanarak söylenmeme neden oluyordu. "Sevgilim daha saçım kurumadı bile. Lütfen odamıza sonra gidelim." Başını iki yana sallayıp "Reddedildi." dedi ve burnumun ucunu öptükten hemen sonra hiç beklemeden kararlı adımlarla odamıza doğru ilerledi. ⌛1 gün sonra... Çalan kapı zili ile heyecanla yerimden kalktım. Kapıya doğru bir iki adım ilerledikten sonra ani bir şekilde geriye dönüp, Demir'e baktım. Oda yerinden kalkmıştı ama çok gergin görünüyordu. Bu görüntüsü hızla boynuna sarılarak öpmeme, ardından da konuşmama neden oluyordu. "Her şey çok güzel olacak sevgilim. Seni çok sevdiğimi bil ve sadece buna odaklan. Hatta gerildiğin zaman benden başka hiçbir şey düşünme." Demir boynuna sarılı olan vücudumu oradan uzaklaştırıp yüzüme baktı. Gözleri yüzümde dolaştıkça da gergin ifadesi, aşk dolu bir ifadeye dönüştü ve yanaklarımı kavrayıp alnımı dudakları tarafından mühürledi. Sıcak dudaklarının verdiği his tüm vücudumu sıcacık yapmayı başardıktan sonra dudaklarını alnımdan çekti. "Merak etme güzel karım, zaten aklımda fikrimde sadece sen varsın. Bir kaç saat ağırlar, sonra hepsini postalayıp dinlenmek için odamıza geçeriz." Yoğun sesiyle kurduğu cümlelerin bendeki karşılığını görmek ister şekilde alnıma yaslı olan alnını oradan çekti ve gözlerimin içine baktı. Canım kocam, odamıza gidip dinlenmekten bahsediyordu ama yoğun sesi hiç öyle demiyordu. "Sevgilim, sen biraz arsız mısın?" Sorduğum sorudan sonra hiç beklemeden elini tutup kapıya doğru adımlamaya başladığımız zaman bir bir kahvelerimize akıyorduk. "Yoo sevgilim biraz değil, çok arsızım." Demir'in verdiği cevap kahkaha atmama sebep olurken elimi tuttuğu elini, belinin arkasına çekerek beni kolunun altına aldı ve şalımın üstüne sıcak öpücüğünü kondurdu. Biraz daha ilerleyip kapıyı açtığımız da mutluluktan ağzı kulaklarına varmış kalabalığı gördük. "Hepiniz hoş geldiniz." Hep beraber "Hoş bulduk." deyip, içeriye doğru geçtiler. Selin kollarını iki yana açarak "Çok güzel görünüyorsun fıstığım. Gel sana doya doya sarılayım." dediği sırada Derin araya girdi. "O benim fıstık yengem canım, önce ben sarılacağım sıraya gir." Derin, Selin'i hafif bir şekilde ittikten sonra bana sıkı sıkı sarıldı. O sırada Selin, Demir' e bakıp söylenerek konuşmaya başladı. "Bu kıskançlık sizin geninizde var." İşaret parmağıyla Derin'i gösterip konuşmasına devam etti. "Kardeşin, o benim yengem önce ben sarılacağım deyip, beni kenara itti. İkinizin kıskançlığı gerçekten çekilecek gibi değil." Demir, Selin'in kurduğu cümleden sonra göz kırparak yanımıza doğru geldi. "Kardeşim sen de karımın yanından uzaklaş; çünkü o, sadece benim kollarımda uzun süre durabilir." Beni kardeşinin kollarından kendi göğsüne doğru çektiğinde bakışlarını Derin'in üzerinde dolaştırmaya devam etti, çok geçmeden kardeşini de yanıma çekti. Şükür artık Demir ile Derin'in arasındaki buzlar erimişti. Bu akşam bir de Gökhan'la arasındaki buzları eritmeyi başarabilirsek benden ve Derin'den mutlusu, Demir ve Gökhan'dan da hafiflemişi olmazdı. Hep birlikte odaya doğru geçtiğimizde "Sofra hazır, hadi hep beraber masaya geçelim." dedim. Çınar gömleğinin düğmelerini açıp, kollarını yukarıya katlarken "Kurt gibi açım." deyip sofraya kuruldu. Kağan da hemen ardından masaya geçtiğinde "Sanırım bir şey dememe gerek yok." dedi ve Çınar'ın yanına oturdu. Akın, Selin yan yana oturunca Gökhan ve Derin de karşılarında oturup masaya yerleştiler. Bakışlarım Demir'e doğru kaydığı zaman onun öylece uzakta durduğunu ve Gökhan'ın bulunduğu sandalyeye baktığını gördüm. Aslında bakmaktan ziyade gözleri dalmış şekilde duruyordu. Hiç beklemeden yanına gidip elinden tuttum. "Sanırım kocamın derin bakan kahvelerini, bir de sıcacık olan ellerini özledim." Demir'in dalgın bakışları beni bulduğu vakit ciğerlerine derin bir nefes çekerek yönünü bana doğru çevirdi. "Hani sürekli beni düşünecektin yakışıklı kocam?" Sorduğum soruyla gözlerindeki dalgın bakışların yerine, aşk dolu bakışlar yerleşti. "Zaten seni düşünüyordum güzel karım. Hatta yanıma gelmeden önce acaba hepsini şimdi mi kovsam, yoksa yemek yemelerini mi beklesem diye düşünüyordum." Demir gerginliğini cümlelerinin ardına saklıyordu ama o, oradaydı ve kendiyle verdiği savaş çok rahat bir şekilde görünüyordu. Normalde bu cümlesine "Arsız..." diye cevap verecek olan ben, onun gerginliği biraz daha azaltmak istiyordum. "Peki tam olarak ne zaman kovmaya karar verdin?" "Onları hemen kovsam odamıza gider miyiz sevgilim? Ona göre karar vereceğim." "Hayır gidemeyiz, gerçekten çok acıktım Demir ve sofrada en sevdiklerimin başını çeken sarma var. Onları yemeden beni, odamıza götüremezsin." Demir duyduğu cümleden sonra masaya doğru yürümemiz için adım attı. "Susayım susayım diyorum ama bu mümkün olmuyor Haniftam. En sevdiklerinin başını benim çekmem gerekmiyor mu?" Yandan bakış atarak bitirdiği soru karşısında sarmayı bile kıskanan eşimin yüzüne gülümseyerek baktım. Ona duyduğum aşkla sarmaları sevmem arasındaki farkı anlatsam bile o, bu farkı kabul etmeyecekti. "Sanırım çok acıktığım için saçmalamışım sevgilim, yoksa sarma kim ki kocam dururken benim en sevdiğim olacak?" Verdiğim cevaba içten bir şekilde gülümsedi ama nasıl olduysa bu sıcak gülümsemesi içimde rengarenk ortanca çiçeklerinin açmasına sebep oldu. Sanırım Demir, bir zamanlar solmasına neden olan bahçemdeki çiçeklerin çok daha canlı ve sağlıklı açmasını sağlamak için çabalamaktan vaz geçmeyecek gibi görünüyordu. Nihayet masanın başına geldiğimizde Demir'in baş köşeye oturmasını sağladım. Ciğerlerime derin bir nefes çektikten sonra bu gece her şeyin yolunda ilerlemesini ümit ettim. Sanki her şey olağan seyrinde ilerliyormuş gibi gülümseyerek Derin'e "Dolunay kankam ve yakışıklı Demir'im nerede?" diye sordum. "Bakıcıya bıraktık yenge. Dolunay burada olsaydı seni rahat bırakmayacaktı ve böylece biz, seni hiç göremeyecektik." Cümlesine karşılık yüzümdeki tebessümü büyüterek cevap verdiğim sırada Maria servise başladı. Kağan tabağını Maria'ya doğru uzattı. "Önce bekarlar lütfen." deyince Gökhan, "Oğlum evlenmek için daha ne bekliyorsunuz?" diye sordu. "Aman Gökhan, 7 yıldır evlisin de başın göğe mi erdi?" Masada Kağan'ın söylediğine sadece Çınar güldüğü için ikisi de bir bir omuzlarına vurdu, ardından da Çınar, Kağan'a bakarak konuşmaya başladı. "Bekarın esprisinden de sadece bekar adam anlıyor görüyorsun değil mi?" Kağan duyduğu soru karşısında kafasını olumlu anlamda salladı. O sırada Gökhan konuşmaya başladığı için bakışlarını Gökhan'a doğru çevirdi. "Başım göğe erdi tabii ki. Aşık olduğum kadın yanımda ve iki tane dünya tatlısı çocuğum var." Yüzündeki gülümsemesini büyüttü ve sesine birazcık alaylı bir ton ekleyerek konuşmasına devam etti. "Sen bekarsın da ne? Ev yemeği görünce ağzının suyunu akıtıyorsun. Senin başın böyle mi göğe eriyor?" "Belki onların karşısına aşık olabilecekleri kadın çıkmadığı için bekarlığı tercih ediyorlardır." Bakışlarımı konuşmaya katılan Demir'e çevirdiğim zaman onun bakışlarının tabakta dilimlediği yemekte olduğunu gördüm. Sesi öfkeden çok uzak bir tonda çıkıyordu ve emin sesiyle konuşmaya devam ederken tabaktaki bakışlarını bana doğru çeviriyordu. "Bende evlenmeyi kesinlikle düşünmüyordum ama gülümseyerek bakan bir çift kahverengi göze vuruldum. Öyle olunca da evlenmeyi düşünmeyen ben, Beyza'nın kapısında sabahlar oldum." Demir'in elimi tutarak bitirdiği cümleyi Çınar, elini şıklatarak devam ettirdi. "İşte hayatımdaki eksik tam olarak bu. Bir gün benim de karşıma doğru, düzgün kişi çıktığında kolundan tutup, çekiştire çekiştire nikah masasına gideceğim." Çınar'ın cümlesine Kağan keyifli bir kahkaha atarken diğerleri de bu gülümsemeye ortak olmuştu ama ben de durumlar ne yazık ki bu şekilde değildi. Bardağımdan birkaç yudum su içtikten sonra alaylı sesimle konuşmaya başladım. "Şöyle konuştuğunuz zaman sizi, boğasım geliyor. Sanki siz çok doğru insansınız da doğru insanı bulunca çekiştire çekiştire nikah masasına götüreceksiniz. Her türlü haltı yiyin, sonra da doğru insanın gelmesini bekleyin. Ne yazık ki o işler, öyle olmuyor beyefendi." Kağan cümleme ayarsız bir kahkaha atarken "Hiç üzerime alınmıyorum." dedi ve bakışlarını Demir'e çevirerek konuşmasına devam etti. "Demir, yenge dolaylı yollardan sana laf dokundurdu. Sen de inceden inceye hissettin değil mi?" deyip işaret parmağıyla beni gösterdi. Demir, duyduğu cümleden sonra kaşları yukarıya kalkmış şekilde bana doğru baktı. Kağan'ın söylediğini doğrulamak ister bir ses tonuyla "Öyle mi Haniftam?" diye sordu. "O şekilde düşünen ve yaşayan tüm erkeklere laf dokundurdum kocacığım. Onlardan biri olduğunu düşünüyorsan ki ben, bu konuda konuşursam sabaha kadar susmam, elbette üzerine alınabilirsin." "Allah'tan onlardan biri değilim ve hiçbir zaman da olmadım." Demir'in cevabına herkes hunharca gülerken "Allah'tan..." diye gözlerimi devirip, cevap verdim. Bol muhabbet, bol kahkaha, bol eski anılardan oluşan hikayelerle saati gece yarısı yapmayı başarmıştık. Başta gergin bir şekilde dursa da sonlara doğru Demir gerçekten mutlu görünüyor, gözlerinin içi gülüyordu. Derin ise ağabeyinin mutlu görünen haline şahit oldukça ara ara ağabeyinin göğsüne yatıp, hasret gideriyordu. Onlar bu şekilde öyle güzel görünüyordu ki Demir'in omuzlarından bir yük daha kalktığı için yüzümdeki gülümseme sürekli yerini koruyordu ve bu gülümsemeye Demir şahit oldukça da hemen beni göğsüne çekip, kardeşiyle ikimizin yanağını aynı anda okşuyordu. "Beyza'm, kalbinin güzelliği yüzüne yansıyan güzel yengem." Derin'in bakışlarındaki mutluluk minnet duygusuna dönüştü. "7 yıllık hasretim, senin sayende bitti. Benim için o hasta halinle çabaladığını, ölsem unutmam. Her şey için çok teşekkür ederim." Elimi, elinin üzerine koyarken tebessüm ettim. "Güzel görümcem, bu olanlar sizin çabanız, ben sadece vesile oldum." diye karşılık verdiğim sırada konuşmam Gökhan'ın sesiyle beraber yarıda kesildiği için bakışlarımızı ona doğru çevirdik. Oturduğu yerden ayağa kalkmış bir şekilde ellerini iki yana açarak duruyordu ve kızıl saçlarının altındaki mavi gözleri ışıldarken konuşmaya heybetli bir sesle başlıyordu. "Kalk lan sarılacağım! 7 yıldır içimde ukde!" Demir'in göğsündeki başlarımızı geriye doğru çektiğimizde Demir, kafasını bana doğru çevirip Gökhan'ı görmemezlikten geldi. Sessiz bir şekilde "Bu hayvana da yüz vermeye gelmiyor. Önceden de bu böyleydi, illa sarılarak sevgisini gösterecek." dedi. Demir'in cümlesine gülümsedikten sonra "Desene aynı senin gibi Demir." diye karşılık verdim. "Haniftam ayıp oluyor ama ben, sadece sana karşı böyleyim. Başka birine böyle davrandığımı gördün mü?" "Görmedim sevgilim." Yönünü biraz daha bana çevirip "Sen ne güzel sevgilim diyorsun, bir daha söylesene." dediğinde daha fazla gülümsedim. Çocuk ayakta durmuş Demir'in ona sarılmasını bekliyordu ama kocam, o taraflı olmadığı gibi bir de iç çekerek ona bir daha sevgilim demem için bekliyordu. "Hadi kalk sevgilim, çocuk seni beklemekten ağaç oldu." Demir sonunda bakışlarını benden çekmeyi başarıp, yönünü Gökhan'a doğru çevirdi, ardından da "En iyisi kalkayım, yoksa bu sarılmadan gitmeyecek." dedi. Ayağa kalkıp bir zamanlar dostu olan adamın karşısına gittiğinde Gökhan beklemeden ona sarıldı. Bir bir sırtlarına erkekçe vurduktan hemen sonra Çınar, Akın, Selin ve Kağan'da yanlarına gitti. Onlar aynı eski günlerde olduğu gibi eksiksiz bir şekilde tamamlandıkları için çok mutlu görünüyordu. Çınar, "Laannn aynı eski günlerdeki gibi... Bekle bizi gece hayatı, muhteşem 6'lı tekrar geliyor." diye bağırdı. Çınar'ın söylediğiyle kaşlarım çatılırken varlığımı hatırlaması için öksürdüm. Bunca çabayı ben, kesinlikle bunun için vermemiştim. Verdiğim çabanın bunun için olmadığını Çınar'ın anlaması için ciddi bir ses tonuyla söylenmeden edemiyordum. "Sen ölmeyi bayılmak sanıyorsun herhalde Çınar, yapma daha çok gençsin." Çınar'ın bakışları beni bulduğunda "Ay yenge ben, seni unuttum." dedi ve konuşmasını düzeltmek için "Bekle bizi gece hayatı 6 eksi 1 tekrar geliyor." dedi ama bu seferde Derin'in öksürme sesi duyulmuştu. "Ay tamam tamam. En iyisi bir tek Kağan'la beni bekle gece hayatı! Muhteşem altılının en gözde bekar yakışıklıları geliyor!" Söylediğine herkes kahkaha atarken Demir, kolundaki saate baktı. Farkına vardığı zamandan dolayı hiç çekinmeden milleti sırtından iterek konuşmaya başladı. "Saat gece yarısını geçiyor o yüzden herkes evine dağılsın." Bakışlarını kısa süreli bana çevirip "Daha karımla yatsı namazını kılacağız." dedi ve arkalarından itmeye devam ederken itiraz kabul etmeyen, net bir sesle konuşmaya devam etti. "Bu arada bizim eve zırt pırt gelip, durmayın. Yeni evliyiz biz oğlum, kimseyi evimde görmek istemiyorum!" Akın kahkaha atarak "Ne yeni evlisi, siz evleneli 6 ay oluyordur." diye karşılık verdiğinde hepsi Demir tarafından itilip, kakılıyordu. "Sana ne oğlum! Sana göre 6 aylık, bana göre 3, bilemedin 4 günlük evliyim. Senden sonra evlendiğim ortada, o yüzden gelipte sakın beni rahatsız etmeye kalkışmayın." Demir'in, gözlerimin içine bakarak söylediği sözler gülmeme neden olsa da parmağımı dudaklarıma götürüp arsız kocama susması için işaret yaptım. Hiç o taraflı olmadığı silktiği omuzlarından ve ısrarla arkalarından itmesinden belli oluyordu. "Yarın akşam Gökhan'ın doğum günü olduğu için büyük bir parti düzenliyoruz. Saat 21:00'de atacağım adreste olun." Derin'in kapı kapanmadan söylediği söze ağabeyi "Tamam tamam siz biran önce gidin, böyle önemsiz konularla şu anki değerli vaktimden çalmayın." diye karşılık verdi. Arsız kocam hiç beklemeden kapıyı suratlarına kapattıktan sonra rahatlamış görünüyordu. Bakışlarını bana doğru çevirdiği zaman ona sarılmam için kollarını iki yana açtı. Bugün sırf ben istiyorum diye Gökhan'ın bu eve girmesine izin verdiği yetmezmiş gibi onunla arasındaki buzları eriten adama sadece sarılmakla kalmayacak bir de onu öpücük yağmuruna tutacaktım. Yanına doğru hızlı bir şekilde koşarken sarıldığım boynuna içtenlikle öpücüklerimi peş peşe konduruyordum ama aşık olduğum adam, söylediği cümle ile kolaylıkla havalara uçma mı sağlıyordu. "Yatsı namazını kılarken bu yakışıklı adamın, imam olmasını ister misin?" "Yakışıklı olduğu kadar hayallerimin başrol kahramanı olan kocam, tabii ki isterim. Hem de tüm kalbimle!" Demir, öne doğru eğilerek dizlerimin arkasından kollarını geçirdi. Beni kucağına aldığında ise kulağıma içimi huzurla dolduran sözlerini fısıldamaya başladı. "Seni bana yar eden Rabbime, şükürler olsun Haniftam. En büyük iyi kimsin..." "Kalplerimizi birbirimizin kılan Rabbime, şükürler olsun hayatım. En büyük iyi kilerimdensin... " ⏳⌛ Son kez aynaya bakarak üzerimi düzelttikten sonra odadan çıkıp, merdivenlere doğru yöneldim. Elimdeki telefon çaldı. Demir'in aradığını görünce beklemeden telefonu açıp, kulağıma götürdüm. " Efendim sevgilim." "Sevgilim nasılsın?" "İyiyim. Hazırlandım, seni bekliyorum. Sen nasılsın?" "Sevgilim ben iyiyim ama şirkette işler umduğum gibi gitmedi. Bu saat oldu hâlâ uğraşıyorum. Sen Derin'in attığı adrese gitsen, orada buluşsak olur mu?" " Olur canım. Sesin yorgun geliyor, eğer çok yorgunsan kapıdan görünür hemen çıkarız." "Seni gelip alamadığım için moralim bozuldu. Büyük bir parti ve tüm tanınmış kişiler orada olacak. Kalabalığa karışmadan girişte beni bekle, tamam mı güzel karım?" "Tamam hayatım." Telefonu kapatıp, evden ağır adımlarla çıktım ve arabaya kuruldum. Derin'in attığı konuma doğru yol aldığımda vatanımı çok özlediğimi ve buraya bir türlü sığmayı beceremediğimi tekrar fark ettim. Bazı insanların, yurt dışı hayalleri olur ve orada yaşamayı severek kabul ederlerdi ya, işte bu durum benim damarlarımda akan kana çok ters bir durumdu. Ben vatan topraklarında yaşayacak, vatan topraklarında çalışacak, yine orada son nefesini verecek olan kişilerdendim ve ben, bu topraklarda altın kafese konulduğu halde yine de 'Ah Vatanım' diye iç çeken bir bülbülden farksızdım. Konuma yaklaştıkça artan müzik sesi arabanın içerisini dolduruyor, park halindeki lüks araçlar görünmeye başlıyordu.. Arabayı park etmek için bulduğum uygun yere park ettiğimde gelen telefon aramasını yanıtladım. "Çok çok çok özledim kuzum." "Ben de çok özledim kuzum, ne var ne yok?" "Ne olsun Tuğba, şimdi Gökhan'ın doğum günü partisi için attıkları konuma geldim. Daha içeriye giremedim ama çok büyük bir partiye benziyor." "Hadi ya kesin araları düzelsin diye gidiyorsundur. Sen kalabalık ve gürültülü ortamları sevmezsin." "Bak nasıl da güzel arkadaşını tanıyor." "Kuzum, çocuklar ne zaman dönecek diye seni sorup duruyor. Dün başımın etini yediler, ben de bugün sizin için sorarım diye söz verdim. Karar verdin mi, ne zaman döneceksin?" "Demir'le konuşmadım. Burada çok yoğun çalışıyor ama ben, artık burada durmaya katlanamıyorum ve biran önce dönmek istiyorum. Hatta İzmir'den önce 3 günlüğüne Trabzon'a gitmek istiyorum. Ağabeyimle konuştuğumda dedemin sürekli beni sorduğunu söyledi. Fatih Beyle bu kısmı konuştum, pamuğumun gözü yolda kalmasın diye önce oraya uğrayacağım." "Tamam kuzum. Sen tarih verirsin bana, şimdi kapatayım ki geç kalma." " Tamam can içim." Telefonu kapatıp, dışarıya çıktığımda baharın ılık rüzgarı yüzüme hafif hafif çarparak tenimi okşuyordu. Giriş kapısına doğru ilerlemeye başladığım vakit, bir kızın yardım isteyen sesi kulağıma geldi. Gelen sesle etrafıma bakındım ama kimseyi göremedim. Biraz daha ilerleyip giriş kapısını görmeyi başardığım sırada aynı yardım sesiyle beraber bir kızın, bir adam tarafından öfkeyle çekiştirildiğini gördüm. Çalışan garsonlardan biri olduğunu düşündüğüm kız, topuklu ayakkabılarını yere sabitlemeye çalışıp, adamın çekiştirmesine karşı koymaya çalışırken zaten kısa olan etek boyu, çok daha yukarıya doğru çıkıyordu ve çıkan bu görsel, adama daha fazla haz veriyor gibi görünüyordu. "Yardım edin Tanrı aşkına, neden sadece bakıyorsunuz?" Kızı çekiştiren marka giyimli, 35 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim adam, dudağının kenarındaki iğrenç gülümsemesiyle "Seni buradaki kimse elimden alamaz küçük kız, bu gece seni istiyorum." dediğinde kan beynime sıçradı ve hızlı adımlarla ikisinin yanına gittim. "Heyy sen, kızı rahat bırak!" Öfkeli sesime, ikisi aynı anda baktı. Kız, tek elini bana doğru uzatarak akıttığı göz yaşlarıyla yardım dileniyordu. "Beni götürmesine izin vermeyin! Hiç kimse bana yardım etmiyor. Lütfen... Lütfen, size yalvarıyorum." Hiç beklemeden aradaki mesafeyi kapatıp kızın elini tuttuğum sırada adam, alaylı sesiyle konuşmaya başladı. "Canım onu çektiyse, bu gece o benimle gelecek. Şimdi sen de diğerleri gibi görmemezlikten gel ve biran önce yanımızdan git." "Sırf sen istiyorsun diye bu kızı, senin eline bırakmam!" Konuşmamı devam ettirirken adamı baştan aşağı süzdüm ve tiksintili ifademle konuşmama devam ettim. "Karşımda 35 yaşlarına gelmiş ama parasına güvenip, her şeyi yapabileceğini sanan bir zavallı görüyorum. Gerçekten mide bulandırıcı görünüyorsun! Bu kızı sadece güzel olduğu için seçmedin değil mi? Ne de olsa çalışan, durumu yok, bir şekilde işi istediğim gibi hallederim diye düşündün. Öyle değil mi şerefsiz?" Sözlerimden sonra adamın alayla gülümsediği yüz hatları ciddileşip, kaşları çatıldı. Kasılan çenesiyle, dişlerinin arasından konuşmaya başladı. "Düşündüm de sen buradakilerden çok farklısın. Onu bırakıp, seninle geceyi sonlandıracağım ve sen bu şekilde konuşmanın karşılığını ödemiş olacaksın!" Duyduğum cümle sonrası artan mide bulantısının yanında, içimi kaplayan saf öfkenin arkasında saklanan korkuyu görmezden gelip, dik duruşumu bozmadan konuşmam gerekiyordu. "Sen kimsin de benimle böyle konuşmaya cesaret ediyorsun! Sırf bana kurduğun şu cümlelerin bile bedelini sana ödetecek iken, bana dokunmana izin verir miyim sanıyorsun! Bana dokunmaya kalkarsan kocam da ailem de seni bu dünyadan silmeden önce parçalarını etrafa savurur! Gerçekten bunu mu istiyorsun?" Korkumu belli etmeyen dik sesime içimden ettiğim dua eşlik ediyor, şu geceyi sorunsuz bir şekilde kapatmayı tüm kalbimle istiyordum. Adam kızı tuttuğu eli öfkeyle silkeleyip atarken, bir adım bana doğru yanaştı. Gözleri çok öfkeli bakıyordu ve öfkeli bakışlarının karşılığını çok daha fazla şekilde geri alıyordu. "Sen, kendinden çok emin konuşuyorsun!" "Çünkü kocamın da ailemin de benim için yaptığı şeyleri çok yakından gördüm. İnan bana, senin gibi bol keseden sallayanların son sözleri, çok pişmanım diye acı dolu bir sesle oldu ama bu pişmanlık, ne kocama ne de aileme yetti. Çok değil birazdan kocam burada olur, cesaretin varsa bekle ve gör!" Resmen ayak üstü, adam korksun diye sıralı şekilde sallıyordum. Evet şu an için bu saydıklarım olmamış olsa da bu adam biraz daha ileri giderse olacağı kesindi. Söylediklerim adamın üzerinde etki bırakmış olmalı ki tekrar kızın elini tutup, ani şekilde çekiştirmeye başladı. "Buradan boş gitmeyeceğim!" Bağırarak söylediği cümleden sonra adımlarını çok daha fazla hızlandırdı. İstemeden de olsa terleyen ellerim, kızın elinden kaydı. O sırada elim havada boş şekilde asılı kaldı. Ne yapacağımı şaşırmış halde birkaç saniye boşlukta kaldım. "Ne olur bırakma. Beni bu adamın elinden kurtaracak kimim, kimsem yok. Bırakma beni yardım et." Duyduğum sözden sonra gözlerime yaşlar dolarken, sonucu ne olursa olsun bana sığınan birini yüzüstü bırakmayacak, o kızı bu adamın elinden kurtaracaktım. Tekrar adımlarımı hızlandırıp, kızın bana uzattığı eli tuttuğumda artık çevremizde kimsenin olmadığını fark ettim. "Bırak şu kızı dedim sana!" Öfkeli bağırmama önce iğrenç bir kahkaha atarak, sonra da o iğrençliğe eşlik eden sözleriyle konuşmaya başlıyordu. "Onunla beraber seni de götürmemi istemiyorsan, bırak kızı!" Bir adamın, bir kızın hayatını mahvetmesine benim gibi doğruları için yaşayan bir kadının göz yumma ihtimali sıfırdı. Şu an içten içe korksam da inandığım doğrular bu korkudan çok daha üstün, çok daha baskın bir durumdaydı. Geri adım atmayacak, bir kızın sonunu kötü bir adamın ellerine asla bırakmayacaktım. Sadece daha fazla cesaretimin silinmemesi için sürekli doğrularımı kendimi hatırlatmam, içimdeki sesi sürekli tekrarlamam gerekiyordu. Eğer sen, haksızlığa uğrayan birini gördüğünde onu koruyamaz, ona zulüm edene karşı çıkmazsan, zulüm yapan bu zulmü devam ettirir ve asla durmaz. Peki gözlerinin önünde yapılan zulme sen dur demezsen, zulmü yapandan bir farkın kalır mı Beyza? KALMAZ! O yüzden inançların ve inançlarının sana öğrettiği gibi yaşa. Unutma Peygamberimiz Hz. Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellemin "Haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır." hadisini, unutma Hz. Ali'nin "Haksızlık önünde eğilmeyiniz; çünkü hakkınızla beraber, şerefinizi de kaybedersiniz." sözünü. Şimdi çok daha dik ve korkusuz ol ve inançlarının sana öğrettiği gibi yaşamaya devam et! "Ne olursa olsun, asla bırakmayacağım!" Öfkeyle bağırarak kurduğum son cümleden sonra, kızın eli yine elimden kaymış, ben arkalarında kalmıştım. Adam ani şekilde kızı bırakıp, arkasını döndü ve üzerime doğru yürümeye başladı. "Ondan uzak dur!" Yanımıza gelen tanıdık sese bakamayacak kadar hem korkuyor hem de adamın bana dokunmak için yapacağı herhangi bir hamleyi engellemek için tetikte bekliyordum. Gelen ses sonrası ben değil ama adam kafasını çevirip, tanıdık sese cevap verirken olduğu yerde kaldı. "Onu tanıyor musun David?" "Tanıyorum. O yüzden sakın ona dokunmaya kalkma!" Kafamı David'e doğru çevirdiğimde öfkeli şekilde yanımıza doğru geldiğini gördüm. "İyi misin Beyza? Sana bir şey yaptı mı?" "Hayır yapmadı David." David adamla aramıza girip, ona doğru sert bir tonda konuşmaya başladı. Bu sırada kız da korku ile arkama saklanıp titreyen elleriyle belimden sarılarak bana sığınmıştı. Korkusunun geçmesi ve ne olursa olsun, onu bırakmayacağım konusunda güven vermek için ellerimi belime sardığı kollarının üzerine getirdim. "Şimdi defol git buradan Hans. Belanı benden bulma!" David'in kasılan omuzları öfkeyle gerildiğini gösterirken sesi de dişlerinin arasından konuştuğunu belli ediyordu. "Gideceğim ama kızı almadan değil! O kız, bu geceyi benimle geçirecek." Adamın kendinden emin konuşmasına David, "Tamam al kızı ve defol git." sözüyle karşılık verdiğinde yıkıldığımı hissettim. Bu çok iğrenç bir durumdu. Karşı çıkıp hesap soracağına, al kızı diyen rahatlığı midemin bulanmasına yetmişti ve ondan çok daha fazla tiksinmeme neden olmuştu. Kız arkamdan yalvaran sesiyle "Ne olur, beni bu adamın eline bırakmayın." dediğinde David arkasını dönüp, bize doğru baktı. Arkamdaki kızın kolunu tutarak "Senin için yapabileceğim hiçbir şey yok küçük kız, sen bu adamla gidiyorsun." cümlesi ile birlikte kaşlarım çatıldı. "Çek elini kızdan David. Kız benimle ve hiçbir yere gitmiyor!" Öfkeli sesimi duyduğunda bakışları gözlerimle buluştu. Gözlerine biraz daha bakıp, sert sesimle konuşmaya başladığımda gözlerimdeki yanan ateşle David'i de o adamla beraber yakmak istedim. "Sana bırak dedim! Arkamdaki kız, senin için önemli olsaydı da bu kadar rahat bir şekilde bu adamın ellerine sunabilecek miydin David? Bu kadar mı vicdansızlaştın, bu kadar mı alçaldın? Peki bu kızı, o şeref yoksunu adamın eline bıraktığın zaman o adi adamdan bir farkın kalacak mı sanıyorsun?" "Beyza inadı bırak. Çocukluk ediyorsun diye geceyi mahvedeceksin ve olaylar büyüyecek. Yapma bırak kızı, adam da silah var!" David'in karakterden yoksun sözlerinden sonra alayla gülerken bakışlarımı arkasındaki adama çevirdim. Onun gibi ölümden korkupta bir kızın hayatını iğrenç bir adamın elinden almasına izin verecek değildim. Gerekirse son nefesimi bu uğurda vermesini de bilirdim! "Ben inançları için yaşayan müslüman bir Türküm, Hans! Senin belindeki silahtan korkmayacak kadar cesaretli, bana sığınan birini sana teslim etmeyecek kadar karakterliyim. Restine rest! Yalnız benim adımı da soyadımı da iyi öğren; çünkü birkaç saatlik kalan ömründe bu ismi unutmayacaksın! Ben Beyza AKMAN ERDEM kocam da tüm Akmanlar da kanımı yerde koyupta bu işin peşini bırakmaz. Şimdi uzatma da silahını çek!" "O silahı belinden çıkaracak olursan tüm mermileri senin ağzına boşaltırım!" Duyduğum sesle bedenim huzura kavuşurken, Demir'in yeri deler gibi attığı adımları bana güven, karşı tarafa korku salıyordu. Demir yanıma gelip, beni kollarına sardı ama sonra bir anda bedenimi kollarından uzaklaştırıp korku dolu gözlerle bir şeyim var mı diye kontrol etmeye başladı. "İyisin değil mi?" "Ben iyiyim Demir ama bu adam canına susamış!" Demir, duyduklarından sonra beni arkasına doğru alırken "O zaman bizde, seve seve susuzluğunu gideririz!" diye kükredi. Adam bu cümle karşısında iki adım geriye gidip "Demir, senin karın olduğunu bilmiyordum. Yanındaki kızla eve giderken karın önümüzü kesti. O kızı verin yoluma gideyim, konuyu da kapatalım." dedi. Demir benim elimi tutarak, ikisinin ortasından kenara çekilmemizi sağladığında adam ve kız karşı karşıya kaldılar. Demir dudağının kenarındaki gergin gülümseme ile elini geç al der gibi uzatırken konuşmaya başladı. "Tamam al." Demir'in söylediği cümle sonrası adam gülümseyerek bize bakarken, kız korku dolu gözlerle bakıyordu. Kafamı hızlı bir şekilde Demir'e döndürdüm. O da aynı anda kafasını bana doğru çevirdiğinde dudaklarım yukarıya doğru kıvrıldı. Sessizce "Seni çakalyus karloslardan kocam bey, seni... Yalnız silahını aldıktan sonra kabzasıyla çenesine vurmazsan kırılırım." diye fısıldadım. Demir duyduklarından sonra bana göz kırpıp karşılık verdi. "Bakıyorum da kocanla ilgili hiçbir güven problemin kalmamış. Ben üzerime saldırırsın diye düşünüyordum." Biraz daha ona doğru dönüp gülümsedim. "Külliyen yalan! Benim kocama güvenmediğim nerede görülmüş?" diye sorduğumda beni baştan aşağı süzüp, burnumu parmağıyla sıktı. "Çok güzel görünüyorsun karıcığım ve bu benim dikkatimi dağıtıyor." Biz birbirimizle konuşurken adamın da kızın yanına gidip iğrenç gülümsemesiyle konuşmaya başladığını duydum. "Bu gece benimle geleceğini söylemiştim. Boş yere ondan yardım isteyip, işi bu kadar uzattın." Kızın kolundan tutmak için uzattığı eli heybetli, yiğit, adam gibi adam kocam tarafından arkaya çevrildi. Belindeki silahı da ani bir şekilde diğer eline aldığında arkaya çevirdiği kolunu daha fazla zorladı ve adamdan acı dolu bir ses çıktı. "Karım, canı pahasına senin önünü kesecek ve ben, karımın arkasında durmayıp o kızı sana teslim edeceğim öyle mi?" Adamı sertçe itip, kendine doğru çevirdiğinde silahın kabzasıyla adamın çenesine vurmaya başladı. O vurdukça da ilk defa bir şiddet karşısında içimin yağlarının eridiğini hissettim ve bir an olsun adama acımadım. O manzara karşısında kız, koşarak boynuma sarılıp heyecanlı sesiyle konuşmaya başladı. "Benden vaz geçtiğini sandım. Çok çok teşekkür ederim. Bu iyiliğini asla unutmayacağım!" Sarılmasına içten bir şekilde karşılık verdim. O sırada Demir, eğilerek adamın silahını ona verdi. Kulağına bir şeyler söylüyordu ama ne söylediğini duyamıyor olsam da yüzünü alan sert ifadeden dolayı pekte güzel şeyler söylemediğini tahmin edebiliyordum. Adam duydukları karşısında burnundan akan kanı silerek ayağa kalktı, ardından da ağzını açıp tek bir kelime etmeden arabasına doğru ilerledi. Demir, David'e dönüp "Sen kızı evine bırak." dediğinde karşı çıkarak "Gerek yok!" diye sert sesimle araya girdim. Eve bırakması için ona güvenipte bu kızı teslim edecek değildim. Bu çıkışımdan sonra David'in çenesinin kasıldığını rahatlıkla görebiliyordum ve o, bu gerginliğe çatılan kaşlarını da ekleyip peşine arabaya binerek hızla yanımızdan uzaklaşıyordu. Demir neden böyle bir tepki verdiğimi bilmediği için anlamaya çalışır bir şekilde bana baktı. "Sırf adamda silah var diye, kızı teslim ediyordu. Ona güvenipte bu kızı emanet edemem Demir." "Tamam sevgilim." Demir içeriye gidip, 2 dakika sonra bir adamla geri döndü ve kıza ikimizin numarasını verip, evine gönderdi. Onlar gittikten sonra Demir'in göğsüne sarıldım. Uzun süre orada öyle dik durmak için çabalasam da içten içe beni saran korkumun dinmesini bekledim. "Çok korktun değil mi Haniftam?" Gözyaşım gömleğinden tenine doğru sızarken "Adam korktuğumu anlamasın diye dik durmaya çalıştım Demir ama gerçekten çok korktum." diye fısıldadım. "Ben seni gördüğümde hiç korkmuşa benzemiyordun asi karım. Resmen adama, 'restine rest, çek silahını' diye bağırıyordun." Başımı göğsünden kaldırıp, tebessümle kurduğu cümleleri dinledikten sonra muzip bir tavır takındım. "Beyza AKMAN ERDEM olmak kolay değil, hayatım. Korksam da bunu kimseye belli etmediğimi en iyi sen biliyorsun." Burnuma şefkatli öpücüğünü kondururken "Hırçın eşimin bu özelliğini en iyi ben bilirim." dedi. Dudaklarını burnumdan çekip elimi tuttu. Partinin olduğu yere doğru ilerlerken "1 saat durup evimize gidelim sevgilim, hem seni çok özledim, hem de bugün çok yorucu bir gündü" dedi. Kafamı tamam anlamında salladığımda içeriye girmiştik. Aşırı kalabalık bir ortama, lüks marka kıyafetleriyle insanlar eşlik ediyordu. İnsanların bakışlarını üzerimizde hissettiğimde "Bence 1 saat çok fazla sevgilim. En iyisi yarım saat durup evimize gidelim." dedim. Tebessüm ederek tuttuğu elimi öptü ve beni kendine doğru çekip sarıldı. "Yoksa kocanı mı özledin?" Duyduğum cümle karşısında kafamı kaldırıp kahvelerine baktım. Sırıtarak "Sanırım birazcık ama çok çok azıcık." dediğimde işaret ve baş parmağımı birbirine dokunduracak kadar az mesafe bırakıp, ona ne kadar az özlediğimi gösterdim. "İyi o zaman Hanifta Hanım, çok özleyene kadar burada duralım." Demir'e bakıp daha cevap vermeden Derin boynuma sarılıp "Hoş geldin yengeciğim." dedi. "Hoş bulduk." Bakışlarımı üzerinde gezdirdikten sonra gülümseyerek "Bu ne güzellik böyle Derin Hanım, gözlerimi sizden alamıyorum." dedim. Gökhan'la, Demir tokalaştıktan sonra kendi aralarında konuşmaya başladılar. Etrafımız insanlarla dolduğu zaman hepsinin Demir'le konuşmak için çabaladığını fark ettim. Demir çok zeki bir adamdı ve herkes onunla ortak iş yapıp, servetine servet katmak istiyordu. Çevremi saran erkek sayısı arttıkça gerildiğim için birkaç adım kalabalıktan uzaklaştım. Tam da o sırada gelen telefon aramasıyla kurtarıcım imdadıma yetişmişti. Telefonu kulağıma götürdüğümde bezmiş bir sesle "Polis imdat 112! Burası kesinlikle bana göre değil." dedim. "Merkez dinlemede, hemen konum atınız minnak hanım, sizi kurtaracağım." "Polis bey, burası güzel kızlarla çevrili, Allah korusun kurtaracağım derken sizi, ben kurtarmayayım." "Merak etmeyin minnak hanım, görev başındayken ciddiyetimi hiç kimse bozamaz." "Tamam o halde komiser Yağız, gönül rahatlığıyla konum paylaşımı yaptım. Lütfen hemen gelip beni kurtarın." Yağız' la konuşurken, gürültüden uzaklaşmak için yürüyor, daha sakin bir yer arıyordum. "Yenge yeter gel artık, çok özledim. Bu evin tadı tuzu kalmadı. Annem ve babaannemle zaman geçire geçire yeni kelimeler öğrendim. Öğrendiğim yeni kelimeler yetmiyormuş gibi artık kendimi yaşlı hissediyor, dizlerimdeki ağrıları ovarken 'ah yaşlılığı görüyor musun sen?' diye diye söyleniyorum." Duyduklarımdan sonra ufak bir kahkaha atıp, tebessümle konuşmaya başladım. "Hele hele nasıl da güzel sallıyor. Annen ile konuşuyorum sahtekar kardeşciğim. Evin yolunu unuttuğuna dair haberler, elimde belgeli şekilde duruyor. Sen, beni kandırabileceğini mi sanıyorsun beyefendi?" Tebessümle kurduğum cümleler, Yağız'ın ufak çaplı kahkaha attıktan sonra ciddileşen sesiyle daha da artmıştı. Müsait bir yer bulduğumda oturup, telefondaki sese kulak verdim. "Allah insanı, annesinin iftirasından korusun yenge. Görüyor musun aklınca bizim aramızı bozacak. Tövbeler olsun, bu devirde insan annesine bile güvenemeyecekse, kime güvensin?" "Bak bak..." Yağız'la muhabbetimize devam ederken, bir kadının yanıma yaklaştığını gördüm. Karşıma geçip, iki elini birbirine dolayıp İngilizce olarak konuşmaya başladı. "Beyza Akman Erdem. Demir Erdem'in göz bebeği, 24 yaşında, ayakkabı tasarımcısı. Sadece kocadan değil, aileden de çok zengin. Sektörde yeni olmasına rağmen, dilden dile dolaşan tasarımların altında imzası olan ve sektör devlerinin bünyesine almak için yarışa girdiği kişi. Asi, asi olduğu kadar da merhametli kişiliğiyle tanınıyor. Nasıl dersime çalış mıyım?" Kadının sıraladığı cümleler sonrası Yağız'a "Sanırım telefonu kapatacağım Yağız. Bir fanım geldi ve benimle ilgili her şeyi biliyor. Bakalım derdi neymiş? Ben seni sonra ararım." deyip telefonu kapattım ve kadına tebessümle karşılık verdim. "Böyle bir derse neden çalışma gereği duydunuz?" Kadın rahat bir hareketle kendini karşımdaki boş sandalyeye atıp, bacak bacak üstüne attı. Yüzüne şu an takındığı ifade, pekte güzel sözler duymayacağımın fragmanı gibiydi. "Tabii ki yakışıklı kocan ve onunla yaşadıklarımızı bir türlü unutamadığım için..." .................................................................. Gel de şimdi delirme jggkkjg Ay bir dakika yanlış oldu, tekrar alıyorum. Gel de şimdi delirme 😡 (Şu emojiyi hiç sevmiyorum, sırf olayın ciddiyetini kavrayın diye koydum 🤪 jgjfjfj) Bugün Beyza'nın sınav verme günü gibi her şey üst üste geliyor. Sizce bu konuşma sonrası Beyza ile Demir'in arasında sürtüşme olabilir mi? Peki bölüm nasıldı? Beklediğinize değdi mi? Bu arada bölümü yayınlar yayınlamaz okuyan ama bir oylama yapmayan hain köfteor olan kesimdeki okurlar için söylüyorum. "Uzaylılarrrr, Uzaylılarrrr gelin bu okurlarıı kitabımdan alın ve mümkünse üzerlerinde bir takım deneyler yapın hfhfhdh Ohh be üzerimden sessiz okur yükü kalktı, şimdi uzaylılar düşünsün kvkcnfn Ne de olsa bu saatten sonra onların enerjilerini sömürecekler. |
0% |