Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm

@hayallerdebirisi2

 

Arkadaşlar lütfen hikaye hakkında yorumlarınızı ve oylarınızı eksik etmeyin.Teşekkürler☺️

 

 

———————

 

 

Yarım saatlik ılık banyodan sonra dışarı çıktığımda Taehyung çoktan uyanmıştı. Dışarı çıktığımda bana baktı ve sırtını tutarak ayağa kalktı. Hafifçe inledi.

 

"Sorun nedir?" Rastgele sordum.

 

"Sırtım ağrıyor.." boğuk, derin sabah sesiyle mırıldandı. Gözlerim büyüdü.

 

Sırtının neden ağrıdığını çok iyi biliyordum ama eğer ona bütün gece bacaklarımın belinin üzerinde yattığımı söylersem beni hemen bıçaklardı.

 

"Ben dışarı çıkmadan kahvaltıyı sipariş edebilir misin, bugün Collins'le buluşmamız lazım." dedi sakince. Sesindeki hassasiyet fiziksel olarak acı veriyordu ve beni onun sırt ağrısına sebep olduğum için suçluyordu. Sabahları bu şekilde görünüp ses çıkarabildiğine inanamıyordum, kendini tamamen farklı bir insan gibi hissettiriyordu, fazla yumuşaktı ama gerçekte keskin sözleriyle herkesin kulağını kanatabilirdi.

 

 

O duşa gitti, o zamana kadar ben de kahvaltıyı sipariş ettim ve programı yapmaya ve bugünkü toplantıda tartışmamız gereken şeyleri not etmeye başladım. Yemek geldi ve Taehyung da geldi.

 

"Programı hazırladın mı?" diye kahvaltı masasında karşıma otururken sordu.

 

"Evet, hazırladım.." dedim tekrar kontrol ederken. Sessizce kahvaltımızı yapmaya başladık. Ona hızlı bir bakış attım. Yemek yerken telefonuyla oynuyordu tam olarak yapmaması gereken şeyi ama ben kimim ki ona yapmaması gerekeni söyleyim? Bu adam sözlerime hiç aldırış etmezdi. Bakışları bana döndü ve ben ona bakarken yakalandım. Çenesini kasıp tek kaşını kaldırıp bana baktı. Sorulmayan sorusuna cevap vererek başımı salladım ve kahvaltımı yapmaya başladım. Yarım saatlik sessiz kahvaltı seansından sonra gitmeye hazırdık.

 

 

Toplantı yerini sormak için Bay Collins'in sekreterini aradım.

 

Bu sadece resmi olmayan bir toplantıydı bu yüzden Taehyung gündelik beyaz bir gömlek ve üzerine düğmeleri açık bir spor ceket giymişti ama benim resmi giyinmem gerekiyordu. Kalem etek ve dar gömlek giymek regl döneminde rahatsızlık veriyordu, hapları almama rağmen midemde ufak bir ağrı vardı ama sıklığı aynı kalana kadar buna dayanabilirdim.

 

Taehyung'u odamızdan asansöre kadar takip ettim, içeride sadece ikimiz vardık. Sabahtan beri normal bir konuşma yapmamıştık, sadece ben toplantıya dahil edilmesi gereken programları ve fikirleri anlatıyordum, o da tuttuğum dizüstü bilgisayarın ekranına bakarak her kelimeme başını sallamaya devam ediyordu.

 

 

Ona söylemem bittikten sonra tek başıma durdum. Ona hızlı ve ince bir bakış attım, tarafsız görünüyordu. Yüzyılda ilk kez konuşmayı başlatmakta tereddüt ediyordum.

 

"Sırtın hâlâ ağrıyor mu?" evet endişelendim, ondan kesinlikle hoşlanmıyordum ama bu hikayenin kötü adamı ben değilim. Bilgiyi kısa ve net tutarak buna da başını salladı. O sessizliği bozana kadar tekrar sustum.

 

"İyi misin?" diye sordu, neyi işaret ettiğini anlamam birkaç saniyemi aldı.

 

"Ah.. Evet sadece küçük bir ağrı." Sessizliği bir kez daha memnuniyetle karşıladığımı bildirdim ama bu çok uzun sürmedi. "Collins'in iki ortağı var. Buluşacağımız kişi Kyle Collins ve kız kardeşi. Eşit payları var.. Her ne kadar burada saygın bir iş adamı olsa da kendini beğenmiş biri ve hem çalıştığı insanlara hem de emrinde çalışanlarına karşı pek saygılı değil. Kız kardeşinin de ona benzediğini duydum onunla başa çıkabileceğini biliyorum ama yine de kendine iyi bak çünkü bu anlaşma benim için önemli burada olduğuna göre sen de benim sorumluluğumdasın sadece onunla uğraşma, onunla olabildiğince az etkileşim halinde ol ve gerisini ben halledeceğim." Diye Taehyung ön bilgi verdi.

 

 

Asansör kapısı açılır açılmaz dışarı çıktı. Tekrar çıkışa kadar onu takip etmeye başladım. Sırtına bakarken kaşlarımı çattım, benim sağlığım hakkında konuşan bu sözlerin ondan gelmesi alışılmadık bir durumdu. Kendi kendime kıkırdadım, benden o kadar da nefret etmiyor sanırım ama yine de sinir bozucu. Hızlı adımlarına yaklaşırken alışkanlık olarak gözlerimi devirdim. Arabaya bindik ve yolculuğun geri kalanında hiçbirimiz konuşmadık. Araba bizi mekana bıraktı, The Collins' Hotel'den çok uzakta değildi. Bize eşlik etmek için bir adam geldi. Biz ileri doğru yürürken telefonum ekranda Jade'in adının yazılı olduğu şekilde çaldı. "Bu Jade.." Taehyung'a baktığımda dedim, o hala düz bakıyordu.

 

"Meşgule al, onunla daha sonra konuşabilirsin." Taehyung kararlı bir şekilde söyledi. Meşgule alarak surat astım. Jade'le konuşmak her zaman eğlenceliydi.

 

 

Evinin arka bahçesinde kahve rengi tenli bir adamın oturduğunu fark ettim, yakışıklıydı ve onun The Collins olduğunu hemen anladım.

 

"O mu?" Taehyung soruma yanıt olarak mırıldandı.

 

"Çok ateşli değil mi?" Kendi kendime sırıttım. "Beyni de bir o kadar ateşli, kelimeler ağzından dökülmeye başlarsa dili seni yakar." Bay Collins yaklaştığımızı gördüğü için Taehyung hafif sahte bir gülümsemeyle yorum yaptı. Kendi kendime sırıttım ve somurttum.

 

Neden bu kadar açık sözlü olmak zorunda? Ona ulaştığımızda Bay Collins,

 

"Sonunda sizi gördüğüme sevindim Bay Kim Taehyung" dedi.

 

"Ben de sizi gördüğüme sevindim Bay Kyle Collins." Kyle ve Taehyung resmi bir gülümsemeyle el sıkıştılar. Kyle bakışlarını bana çevirdi. Yüzümde resmi bir gülümsemeyle el sıkışmak için elimi öne doğru uzattım ama o ellerini ceplerine kaydırıp tokalaşmamı reddetti. Bir anda utandığımı hissettim.

 

 

"Peki o aptal Jade mi?" Kyle sırıtarak alay etti. Bu sözleri kullanması beni çok şaşırttı, arkadaşıma hakaret ettiği için yüzüne yumruk atmak istedim.

 

"Ben Ri Kim." Onu düzelttim, 'seninle tanışmak ne büyük şanssızlık' diye eklemek istedim.

 

"Ah, anlıyorum.. Aramızda bir iş olduğunu sanmıyorum bu yüzden sanırım patronun ve benim için biraz kahve hazırlayabilirsin, hizmetçiler bugün izinli." Kyle soğuk bir ses tonuyla evet dememi bekleyerek söyledi.

 

 

Kanım kaynıyordu ve regl sendromum bu adamı tam burada öldürmeye neden olabilirdi.

 

"Mutfak tezgahı içeride." önceki yerine otururken Taehyung'a da karşısına oturmasını işaret ederek boş bakan yüzüme baktı.

 

Varlığımı görmezden gelerek Taehyung'la konuşmaya başladı, kendimi hakarete uğramış hissettim.

 

Taehyung'a hızlıca baktım, şaşırtıcı bir şekilde o da bana aynı anda baktı.

 

 

Tamam, bunu şirketim için yapıyorum, diye düşündüm ve Kyle'ın evine girmek için kısaca başımı salladım. Onun çok geniş yaşam alanına girdim. Boştu ve kimsenin burada düzenli olarak kaldığı hissini vermiyordu. Hemen mutfağı fark ettim. Dizüstü bilgisayarı ve İpad'i neredeyse boş mutfak tezgahına düşürüyordum. O anda sinirden deliriyordum, Kyle bir canavardı. Bu pisliğe bakmamak için kahve yapmadan önce gözlerimi kapattım ve sakinleşmek için derin bir nefes aldım. Bol miktarda şekersiz kahve tozu döktüm ve neredeyse yarım saat sonra tekrar yanlarına gittim.

 

 

"İşte..." dedim kahve fincanını Kyle'ın önünde tutarak.

 

"Sadece bir fincan kahve için mi yarım saatini içeride geçirdin?" Kyle küçümsedi. "Bay Kim kahve içmez." Sesimdeki saldırganlığı görmezden gelmeye çalışarak cevap verdim. Onaylamak için Taehyung'a baktı.

 

Taehyung'un yanındaki boş sandalyeye oturdum.

 

"Sana otur dediğimi hatırlamıyorum." Kyle bana şaşkın bir yüz taklidi yaparak baktı. Benden her an bir tokat yiyecekti.

 

"Evet unuttuğunu düşündüm bu yüzden bu ayrıcalığı kendime tanıdım." Dedim ona tatlı bir şekilde gülümseyerek bakarak. Cevabıma sinirlenmiş görünüyordu ama çokta umurumda değildi.

 

 

Kyle kahvesinden yudum içmek için fincanını aldı. Yüzünü buruşturdu ama bardağı tekrar masaya koyarak hızla toparlandı.

 

"Bu şimdiye kadar tattığım en kötü kahve." Bakışlarını üzerime dikerek yorum yaptı, beni korkutmaya mı çalışıyordu? Bunu yaptığı için onu oraya tekmeleyebilirim.

 

"Gerçekten mi? Ben sadece sana sekreter ile bir hizmetçi arasındaki farkı anlatmaya çalışıyordum." Ona tatlı bir şekilde gülümsedim, dişlerini sıktığını görebiliyordum.

 

"Ri Kim, gidip arabada bekleyebilirsin.." Taehyung, Kyle'ın bana daha fazla hakaret etmesine izin vermeden söyledi. Hiç vakit kaybetmedim ve bu iki adamın yanından uzaklaşmak için ayağa kalktım.

 

 

Arabanın içine oturdum, hâlâ öfkeliydim. Neden hayatımda bu adamlar var?

 

Kim bana hakaret etmekten başka bir şey bilmiyor?

 

Aşırı kan akışından dolayı kendimi yorgun hissediyordum. Soğuk havanın yüzüme çarpmasına izin verirken karnımı ovuşturdum. Kendimi rahatlatmak için sırtımı arka koltuğa yasladım ve gözlerimi kapattım.

 

 

TAEHYUNG

 

 

Kyle'ın elini sıktım ve ayrıldım.

 

Arabaya doğru yürüdüm, bu arada akşam yemeğini de sipariş ettim. Arabanın yakınına ulaştığında açık pencereden Ri Kim'in yüzünü zaten fark etmiştim. O uyuyordu, diğer tarafa yürüdüm ve arabanın yolcu koltuğuna girdim. Sürücü geldi.

 

"Efendim gidelim mi?" O sordu.

 

Cevap olarak başımı salladım. Klimayı çalıştırdı ve pencereleri kapattı. Zaten akşam olmuştu ve dışarıdaki sıcaklık mükemmeldi.

 

 

Sürücü kaside girdi ve Ri Kim'in başının cama doğru çarptığını fark ettim ama hemen harekete geçtim ve avucumu kafasıyla cam arasında tuttum. Vücudumu Ri Kim'le herhangi bir temastan uzak tutuyordum. "Arabayı bir süre durdur musun? ." dediğimi yaptı.

 

"Hızlıca yakındaki bir komplekse gidip rahat bir boyun yastığı alabilir misin?" dedim yavaşça başını kapalı cama yaslayıp parayı şoföre uzattım.

 

"Geri kalanı sende kalsın." Dedim ve hareketlerinde hızlıydı. Onun huzurlu uyuyan figürüne bakarak iç çektim.

 

Başka ne kaldı?

 

Ona bebek bakıcılığı yapmak için mi buradaydım?

 

Dışarıdaki turuncu gökyüzüne baktım, güneş çoktan batıyordu.

 

 

"Efendim." Şoför bana boyun desteği yastığını vererek geldi. "Teşekkür ederim." Yanıtladım. Başını yavaşça pencereden uzaklaştırmak için elimi öne doğru uzattım ve boyun yastığını boynuna kaydırdım. Bu kadar derin uyuyabilmesi inanılmazdı. Yine de günlerimi ve gecelerimi zorlaştırmayı başardı.

 

"Lütfen sürmeye başlayın." Görünüşe göre emirimi bekleyen şoföre dedim. Ceketimi Ri Kim ile aramızdaki boş alanda tutarak çıkardım ve çalışmaya devam etmek için dizüstü bilgisayarı açtım.

 

 

Ri Kim

 

 

Derin uykumdan canlı bir şekilde kalktım. Boynumda bir şey hissettim ve boyun yastığının varlığını fark ettim, yanıma bakarak onu çıkardım. Taehyung yanımda oturuyordu, dizüstü bilgisayarda çalışıyordu. Hala çalışan arabanın içindeydik. "Günaydın." Dizüstü bilgisayarın ekranından bakmadan alaycı bir şekilde konuştu. Dışarıya baktım, akşam olmuştu gökyüzü koyu renge bürünmüştü.

 

"Ne zaman geldin?" Duruşumu düzelterek sordum. "Sadece on beş dakika oldu." dizüstü bilgisayarın ekranını kapatıp bana yoğun bir şekilde bakarak cevap verdi. Bana neden öyle baktığına dair hiçbir fikrim yoktu. Kyle bir şey mi söyledi?

 

 

"Kaba davranmayı istemiyordum bunun için üzgünüm ama beni kızdırıyordu." Kyle'ın anlaşmayı iptal etmesinden biraz korktum. Taehyung kısaca gülümsedi ama hemen her zamanki poker suratına geçti. "Seni cesaretlendirmemem gerekir ama akıllı hazır cevaplarınla gurur duyuyorum." kıkırdadı. Kafam karıştı, ciddi miydi? Ama onu daha önce hiç gerçekten gülümserken görmemiştim. "O gerçek bir... piç değil mi?" Doğru kelimeyi seçmeyi tamamladığında başımı salladım. "Onunla bir daha görüşmicez ama kız kardeşiyle görüşücez o da başka bir iş için ülke dışına çıktığından, ayrıca kız kardeşi de her bakımdan onun ikizi olduğundan buraya da göz atalım." Taehyung uyardı, ben de ona sadece başımı salladım.

 

 

Bunu yapmak için telefonumu çıkardım. Elim ister istemez karnımı ovuşturmaya başladı. Ağrıyordu ve açlıktan ölüyordum.

 

"Sana yemek sipariş ettim, öğle yemeğimi Kyle'la yedim ve oldukça geç yediğimiz için artık aç değilim." Taehyung sanki aklımı okumuş gibi bilgi verdi.

 

Önemsendiğimi hissettim ama hiçbir şeyi hafife almıyordum. Çok geçmeden otele ulaştık ve şoför çıkışın önünde durdu. Aşağıya indiğimizde hızla içeriyi kontrol ettim ama bir şey beni geri çekti. Nefesim kesildi ama tanıdık yüzün yanına indim. "NE-" Neredeyse bağıracaktım ama bana çok yakın olan yüze bakarken hızla sustum. Sinirden yavaşça yutkundum. Yanaklarıma kan hücum ettiğini hissettim.

 

 

"Özür dilerim seni korkutmak istememiştim." Taehyung mırıldandı, beni belimden çekerek yüzüme soluduğunu hissettim. Sözlerini anlamlandıramadığım için kaşlarımı çattım, dikkatim çok dağılmıştı. Geri çekilmeden önce ceketini belime bağladı.

 

"Elbisende küçük bir leke var."

 

Dedi, gözlerim fırladı.

 

"Ah." Yanaklarımın bu sefer utançtan hala yandığını hissettim.

 

"B-bunu yapmak zorunda değildin." Sözlerimle ilk başta kekeledim.

 

"En ufak şeye bile aşırı tepki veriyorsun, seni öpmüş değilim." gözlerini devirirken okunamayan tarafsız ifadeleriyle mırıldandı ve yanımdan geçip gitti.

 

Çenem düştü ve arkamı döndüğümde onun uzaklaştığını gördüm.

 

Ne zaman böyle bir şey söyledim ben!!? Bacağımı yere vurdum ve üzerimdeki birkaç yabancı bakışı görmezden gelerek onu takip ettim.

Loading...
0%