@hazalaba
|
Beğeni ve yorumlarınızı bekliyorum ✨ Telefonuma gelen mesaj sesiyle ilgim tamamen kayboldu. Ağabeyim ekranı okumasına izin vermeden kilitleyerek çantamın içine sokuşturdum. Şimdi hiç işim yokmuş gibi gidip bir de Sancak beyle uğraşacaktım. Benim ismim Mahira'ysa bunun intikamını çok fena alırdım! Burnundan fitil fitil getirirdim. "Nasıl diyelim?" Dediğinde ağabeyim yerimde sıçrayarak yüzümü ona döndüm. "Ha?" "Öyle demeyelim dedin devamı ne?" Konuya anında odaklanmamın sebepleri arasında asla para yoktu desem şuracıkta çarpılırdım. "Tehdit hiç benlik değil? Elimi göğsüme koyarak başımı yana eğip sevimli olduğunu düşündüğüm şekilde gülümsedim. "Cüzi bir miktarın insana anlık hafıza kaybı yaşattığını biliyor muydun? Hatta İsviçreli bilim adamları tarafından test de edilmiş." Ağabeyim yüzüme uzaylı görmüş kısa süre baktıktan sonra, "Öyle mi diyorsun?" Başımı kukla gibi salladığımda yerimde sıçramam neden olacak şekilde, "Hadi oradan!" Diye bağırdı. "Öyle mi?" Elimi göğsümde çekerek, "Şimdi görürsün ağabey. Hanimiş bakayım benim telefonum," Çantamın içine elimi sokup telefonumu arıyormuş gibi yaparak cihazı kaptığım gibi havaya kaldırdım. Ekranın şifresini girip annemin telefon numarasının üzerinde işaret parmağımı tırtılın hareketi gibi kıvırdım. "AA buradaymış. Aramaya dokundum dokundum veeee," "Tamam!" Kara kaşlarını çatarak vitesi düşürdü ve durağa yaklaştı. Kapıyı açıp içeriye yolcu alırken diğer elini gömleğinin cebine sokup içinde içinden yüzlük çıkardı. "Şu sivri zekan entrikalara harcanıyor." Parayı yüzükler efendisindeki Gollum gibi kaparak çeneme sürttüm. "Allah bereket versin ağabeyciğim." "Şunun tipe bak sanırsın yılların şoförü," "Şoför olmadık ama bizde çok yollar eskittik başkannn." Laubali laubali konuşup dirseğimi çamdan dışarı çıkardım. "Sabahları otobüse mi gitsen?" "Onun içinde yol parası vermen gerekecek hem," omuz silkip paramı cüzdanıma koydum. Bugünün kazancı iyiydi. Omzumu dürten parmakla arkamı döndüm ve orta yaşının üstünde olan müşteriden parayı aldım. "Şuradan bir Ulus alıver," Uzattığı on lirayı alarak para sepetine uzattım ve içinden bir buçuk lira alıp adama uzattım. "Hem ben olmasam senin muhasebeciliğini kim yapacak?" Kartal ağabeyim vitesteki elini kaldırarak kafamın arkasına bir tane yapıştırdı. "Sanki günün kalanında buradasın." Dolmuş okulun önünde durduğunda öne eğilen başımı saçlarımla birlikte arkama attım. "İyi be! Çok arasın beni." Atarlı atarlı koltuktan kalkıp tek kelime etmeden kapıya gittim. Mahira böyle atarlı gidiyorsun da bir şey unutmadın mı? Neyi? Sipalilerimizi Hadi canım unuttum mu ben onu!! İç sesimin hatırlatmasıyla hiçbir şey olmamış daha yeni atarlı giderli kalkmamışçasına arkamı döndüm. Kalktığım yere oturarak ellerini çenemin altında birleştirdim. Ağabeyim neden döndüğümü anlayıp fakat anlamamazlıktan gelerek başparmağını burnuna bastırdı ve bilerek sesli nefes aldı. "Hayırdır koçum?" "Koçum mu? Ayıp ediyorsun ama ağabeyciğim. Burada güzeller güzeli kardeşin oturuyor." "Eee?" "Benim bir harçlık işi vardı ama," baş parmağımı işaret olana bastırıp havaya kaldırdım. "Onu alıp gideyim." Arka tarafta oturan müşterileri gösterdim. "Sevgili müşterilerimizi bekletmeyelim. Güzide şehrimizin trafiği kapatmayalım." İnanamayarak, "Şu dilin yok mu?" söylene söylene bir yüzlük daha uzattı. "Sen dua et müşteriler var yoksa seni dolmuşa hostes yapar okul çıkışları çalıştırırdım." Omuzlarına sarılarak yalakalık yaptım. "Benim ağabeyim yapar mı hiç öyle şeyler," "Yapar," diyerek kollarımı çekmem için vurdu. Müşterilerin arkadan mızırdandığını duyduğunda eliyle kışkışladı. "Hadi derse oyalama beni." Turnikelerden geçerek arkadaşlarımın beklediği yere doğru doğru yürüdüm. Bilgisayar mühendisliği üçüncü sınıf öğrencisiydim ve hava atmak olmasın söz konusu bilgisayar oldu mu canavara dönerdim. Her zamanki gibi fakültenin önündeki bankalara doğru hızlı hızlı yürümeye başladım. En yakın iki arkadaşım beni beklemekten ağaç olmuş köklerini fakülteye salıyorlardı. "Nerede kaldın Mahira ya!" Bu serzenişin sahibi içtenliğinden ve yardımseverliğinden bir an olsun şüphe duymadığım diğer kız arkadaşımdı. Nur'la resmen zıt kutupların vücut bulmuş halleriydiler. Nur nasıl macera sever yerinde duramayan kurtluysa Ela tam tersi sakin ve kitap kurduydu. Sürekli kavga ettiklerinden dolayı da bende aralarında kalıp ikisinden de bir parça almış deliydim. Ela Yıldıray benim gibi üçüncü sınıf öğrencisiydi ancak benim gibi bilgisayar kurdu değildi. Moda tasarım öğrencisiydi ve gar dolabımın sevgili kurtarıcısı, biricik şövalesi ve bedavalarımın kraliçesiydi. Ayrılmaz ikiliydik ve Nur'un onunla anlaşamamasının tek nedeni bu değildi. Aşağı mahallede oturuyordu ve eskiden bizzat benimde içinde olduğum, Yalan söyleme Mahira! Direkt başrolüsün işte Tamam itiraf ediyorum direkt başrolü olduğum olaydan dolayı düşmandık. Hem de ne düşmanlık. Aynı okula düşmüşsek koridorda bile kavgalar döner, muhakkak biri yaralanır ve en sonunda aileye kadar giderdi iş. Neyse bu olayın başka zaman mutlaka değinirdim çünkü Ela için sık sık aşağı mahalleye inmek zorunda kalıyordum. Ela'nın dediğini boş vererek, "Günaydın!" diye bağırdım. "Ee tamam günaydın da bana mı günaydın kız!" diye bağırdı Berkay Asalet. Namı diğer Berkoş. Dedikoduların başkenti, ayarsızların ayarı ve en önemlisi dilinin çatallı olup olmadığını bütün okulun merak ettiği ayaklı gazeteydi. Okulda ne olmuş ne bitmiş anında öğrenirdi ve herkese yayması saniyeleri bulurdu. Aramızda kalsın okulun itiraf sayfası bizzat elindeydi. Sevgili arkadaşımın en büyük özelliği bununla sınırlı kalmıyordu. En büyük özelliği yedi düveli bir anda karıştırıp hiçbir şey olmamış gibi çıkmasıydı. Belki de bizim anlaşmamızın en büyük sebebi buydu. "Neredesin sen be! Utanmıyor musun bu asalet bedenimi bekletmeyi!" "Üzgünüm üzgünüm," diyerek Ela'ya sarıldım ve çantamı bankın üzerine bıraktım. Berkoşu öpmek için yanaştığımda ellerini iki yana kaldırarak yakışıklı yüzünü ekşitip burnunu kıvırdı. "Hiç öpmeyeyim canım hastayım." "Ya öyle mi?" dedim tek kaşımı kaldırarak, "Bende o zaman hastaysan sana yeni duyduğum dedikoduyu söylemeyeceğim." Elini havada sallayıp omuzun üstünden baktı. "Kandırıyorsun beni," "Öyle mi?" Ela'nın yanına gelerek görmezden geldim. " Hem bildiklerim taze ve kesin." Ela'ya dönerek göz kırptım. "Nasılsın kankam?" "Aşkım hasta değilim ya," Berkay yerinden kalkarak omuzlarımdan tutarak temas gerektirmeyen öpücüğünü koydu. Ela'yla aramıza girerek kalçasıyla kızı adeta banktan düşürecek kadar itekledi. "Hem benim de sana bir haberim var." "Çüş ayı!" Ela düşmekten son anda kurtularak sarı saçlarını yüzünden çekerek yeşil gözlerini Berkay'ın mavi gözlerine dikti. "Sensin ayı şimdi seni bir seksen üçlük boyumla ezerim de ağlarsın!" "Seninle uğraşılmaz var ya," diyerek diğer yanıma Berkay'dan olabileceğine uzağa oturdu. "Ne sandın," diyerek kızla uğraşmayı bıraktı. Aralarındaki kavgayı son verme ihtiyacıyla Berkay'ın ilgisini çekmek için elimi şaklattım. "Bana bahsettiğin şu haberi söylersen bende sana dedikoduyu söylerim." Dedikodunun ismini duyar duymaz gözleri parlayarak bana döndü ve elini göğsüne yaslayıp uzunluğu beniminkilerle yarışacak kıvrık kirpiklerini kırpıştırdı. "İş teklifi aldım buldum." "İş?" şaşırarak ciddi mi diye yüzüne baktım. Bir işte maksimum tutunma süresi üç gündü. "Sen milletle kavga etmeden duramazsın." Ela lafa atarak kahkaha attı. "En son ayrıldığın yerden kadının biriyle saç başa girdin." "Neh benim suçum yok!" Berkoş sinirle bağırarak önümden uzanarak Ela'nın alnına şaplak atmak için uzandı. Uzanan eline sertçe vurarak, "Nasıl yok kadının kocasına sulanmıştın sulanmıştın." "Sen sus kız!" Ela haklıydı. Berkay'ın son girdiği yarı zamanlı kuaförden atılmasının nedeni kuaför dükkanın sahibi olan adamın kocasına sulanmasıydı. Kadın gördüğü yerde Berkay'ın siyah dalgalı saçlarına saldırmıştı ve eğer birbirlerinden zor ayırmasaydık geceyi karakolda geçirmek zorunda kalacaktık. "Adam bence beni karısına göre daha çok beğendi." "He canım he! Adam korkudan karısının arkasına saklandı." "Bak gel benim saçlarımdan yol diyor!" diye ayağa fırladığında omzundan tutarak yerine zorla oturttum. "Ee neymiş bu teklif?" Yüzünü neredeyse ağzıma sokarak, "Pavyonda?" sesli ve çirkin olduğundan çok eğlenceli bulduğum yüksek sesli kahkahasını attı. "Kabul ettim deme!" diye bağırdım. "Değerlendireyim dedim." eliyle kemer tutar gibi havaya savurup kırbaç sesi çıkardı. "Vur kırbacı vur bebeğim!" "Manyak ya! Bende sandım gerçek!" sinirle gülerek başımı iki yana salladım. "Bana pavyonmuş yok meyhaneymiş demeyin!" "Niye kız?!" Bıkkınlıkla nefesimi bırakarak başıma gelen bütün olayı anlatmaya başladım. Ela bana kınayan bakışlarla bakarken Berkay gülme krizine girerek dizlerine vurdu. "Bensiz giderseniz böyle olur?" Sonra aklına gelmiş olacak ki, "Bensiz nasıl gidersin! Seni hain sürtük!" "Bununda aklı fikri oynaklıkta." 'Ela yüzünü avcuna vurarak endişeyle bana döndü. "Başınıza iş gelebilirdi de Allah'tan Sancak Ağabey sonuna yetişmiş." "Ne demezsin," diyerek ağzımın içinden söylendim. "Ay ne iş gelecek? Hem o cüceyi kim alır." Şöyle alıcı gözle baştan aşağıya vücudumu süzerek dudaklarını büzdü. "Hadi senin yine giderin varda o ölmüş ağlayanı yok." Kişneyerek sesli sesli güldü. "Bensiz bir iş de yapamaz bunlar." "Ben ne diyorum bu ne diyor!" diye bağırdım. "Bir de Sancak Ağabeyle uğraşacağım farkında mısın?" Berkay dediklerime takılmayarak yine işi kendine vurdu. "Kıskanma kız ama haklısınız." Başını bilmiş bilmiş sallayarak bacak bacak üstüne attı ve sırıttı. "Ben gelseydim bana bakmaktan kimse size bakmazdı." "Başladı gene bu ben derse gideyim." Ela ayağa kalkarak gözlerini devirdi ve kolunu çantasına taktı. "Mahira bir ara bize gel de şu diktiğim kıyafetleri dene." "Gelmem mi?" diyerek göz kırptım. Mankenliğini seve seve yapıp kıyafetleri gardıroba eklerdim. "Aman gidersen git. Çok da meraklıyım sana," diye burun kıvırdığın Berkay. Ela bana el sallayıp Berkay'ı görmezden gelerek fakültesine doğru yürümeye başladı. Yalnız kaldığımda adeta köşeye sıkıştırıldım. Koluma girerek kimse duymasın diye yanına çekiştirdi. "Şu dedikoduyu anlat bakayım sen." ...................... Okul giriş ve çıkışlarım iki ağabeyim tarafından paylaştırılmıştı. Sabahları Kartal ağabeyim bırakırken çıkışları trafikten dolayı Volkan ağabeyimin dersi veyahut etüdü yoksa beni alır eve götürürdü. Bugün o şanslı günümden birindeydim yoksa Ankara otobüsünün sıkış pıkışları arasında ulaşıma katkı sağlamak felaketti. Aracın kapısı açarak yolcu koltuğuna oturdum ve emniyet kemerime uzanmadan önce çantamı arkaya attım. "Selam yakışıklı ağabeyim." Kemerimi takarak sonunda rahat pozisyonumu aldım. "Kartal ağabeyin duymasın yakışıklı dediğini yoksa kıskançlıktan dışarı çıkmanı yasaklar," diyerek karizmatik gülümsemesini atarak fakültenin otoparkından çıkarak doğrudan ana yola bağlanan çıkış kapısına sürdü. Göz kırparak, "Sen söylemezsen bilmez." "Bakalım artık," trafiğe takılmamak için ara sokaklardan birine daldı. "Okul nasıl gidiyor?" "Bunu beni aldığın her gün sormak zorunda mısın?" kollarımı göğsümde toparladım daha sonra bunun saçma bir tepki olduğuna karar vererek radyoya uzandım. "Ağabeyler sorar küçük kardeşlerde cevap verir." Diyerek yanağıma uzanarak makas aldı. "Ödev bazında projelerim var onları yapacağım." Aklıma gelenle heyecanla ağabeyime döndüm. "Annemin hafta sonu yapacağı güne katılamayacağım. Bu projelerim çok önemli o yüzden dikkatim dağılmamalı." "Nerede çalışacaksın?" diye sorduğunda altın gününden kaçmak için bulduğum bahaneyi kabul etmiş gibi duruyordu. Günlere katılmanın sevdiğim tek bir yanı vardı o da evde terlik showları yüzünden yediğim dayaklarla yaptığımız yiyecekleri yemekti. Onun dışında orta yaş ve mahallemizin güzide yaşlılarının dedikodularını dinleyip başımı şişirmelerini istemiyordum. Koca sevdalısı Melihat abla Mahallenin evlendirme daire başkanı Hüsniye teyze Balkon güzeli ve dedikodu toplayıcısı Yeter Teyze Üçü de mutlaka her altın gününde olurdu ve bu Bermuda şeytan üçgeni yüzünden olaysız tek bir gün geçmezdi. Hele Hüsniye teyzenin yanından ayırmadığı o kara kaplı defteri yok muydu? Kesin içinde bin kişi eşleşmesi vardı da işte sorun ele geçirmekteydi. "Kütüphanede ağabeyciğim." "Bir soru daha soracağım." dediğinde ağabeyim hevesle başımı salladım. "Çok mu saf duruyorum Mahira?" Aha anladı kesin Son ana kadar pes etmek yok asker! "Yoo nereden çıkardın ki," "Benim küçük kardeşim söz konusu bilgisayar olduğunda canavar olduğundan verildiği gün ödevi kesin bitirmiştir." aklındakileri görebiliyorum küçük şeytan demek istiyordu. Daha fazla uzatmamaya karar vererek, "Ama ağabey günlerden nefret ediyorum ve sürekli çekiştirilip okul ne zaman bitiyor, ne zaman evleneceksin sorularına maruz kalıyorum." "Aman ne kadar zor," diye dalga geçtiğinde bozularak "Gel o zaman sen uğraş." Mahallenin olduğu sokağa girdi. "Şöyle yapmaya ne dersin Mahira? Ben anneme yardım edeyim sende bizim yerimize çalış." "Olur," deyip devam ettirecektim ancak daha sonra ağabeyimin mesleği kafama dank ettiğinde elimi havaya kaldırarak çılgın gibi iki yana salladı. "Yoo yoo almayayım. Ergenliğe yeni girmiş insanlarla aynı odada bulunmayı bırak benim ders çalıştırdığımı düşünsene," dedim dehşet içinde. Ağabeyi kahkaha atarak arabayı evin önüne park edip emniyet kemerini çözdü. "Çocuklara bağırarak hayatlarından bıktırırsın." "Aynen öyle," diyerek emniyet kemerimi çözdüğüm gibi çantamı almak için arkaya uzandım. "O zaman günde anneme yardım edeceksin." "Evet," diye soludum ve arabadan çıktım. Ağabeyim kolunu omzuma atarak yanına çekti. Birlikte bahçe kapısına doğru gittiğimizde arkamızda araba sesi duyuldu. "Hadi ama küçük şeytan bir avuç yaşlı insanla uğraşamayacağını mı düşünüyorsun?" "Hayır da," dediğimde tam bahçeden girmek üzereydik ancak sesini duymak istemediğim şahsiyetin biri ikimize birden seslendi. "Volkan, Pinokyo," Ağzımın içinden, "Hay senin Pinokyona," diye sessiz küfür senfonisi düzenledim. Ağabeyim ikimizi birden döndürerek en yakın arkadaşına seslenip omzumdaki elini kaldırarak selam verdi. "Selam kardeşim." Tamamen görmezden gelerek başımı çevirdim ancak Sancak Ağabey aynısını düşünmüyor olacak ki bana seslendiğinde ona doğru dönmek zorunda kaldım. "Mahira unuttun mu?" Dişlerimin arasından, "Neyi?" diye sorduğumda Volkan ağabeyim başını eğmiş merakla bana bakarken Sancak ağabey jeepine yaslanarak kollarını göğsünde toplamış büyük bir eğlenceyle işkencemi hatırlatıyordu. "Samet'e ders çalıştıracaktın." dediğinde tepkim ağzımdan öyle şiddetli çıktı ki başını geriye atarak kahkaha attı. "Kim?! Ben mi?!" diye bağırdım. Ağabeyimde şaşırmama katılarak "Mahira mı?" "Evet dün gece eve giderken dediğimi yapacağını söylemedin mi?" dediğinde gözlerimi kısarak yüzüne kızgın kızgın baktım. Adi herif beni nereden sıkıştıracağını ve ağabeyime yalan söylemeden lafı dolandıracağını çok iyi biliyordu. "Samet'in şu an kimya çalıştırılması gerekiyor. Bayağı geride kaldı evde annemle seni bekliyor." Samet, Sancak ağabeyin küçük on yedi yaşındaki erkek kardeşiydi. Şu an üniversite sınavına hazırlanıyordu ancak aklı fikri sadece bilgisayar oyunlarındaydı. Dünya yansa umurunda değildi ve bu huyunu sevmediğimi söyleyemezdim. Küçükken ben nasıl ağabeylerimin peşine takılıyorsam o da benim peşime takılırdı. Neyse ki bu eve bilgisayar gelip oyunların benim küçük işkencelerimden daha zevkli olduğunu fark edene kadardı. Peki bu arabaya yaslanıp hala eğlenen adi herif kimdi söyleyeyim. Sancak Kızıltepe. 27 yaşında yapılı vücudu, 1.95 boyu, siyah saçları, esmer teni ve ela gözleriyle sadece mahallenin değil gittiği her yerde kızların dikkati çeken aşırı zeki adamdı. Sadece zeki olmakla kalmıyor eğlenceli ve kitap okumayı çok seven bir adamdı. Bu huyu yüzünden çoğu kitapları almak zorunda kalmayıp direk odasından araklıyordum. Nereye kaybolduğunu sorduğundaysa hiç görmedim ayağıyla üç maymunu oynuyordum. Sancak aynı zamanda Kızıltepe Mahallesinin yarısını erkek kardeşiyle paylaşan başarılı bir avukattı. Annesi Fatma teyze ev hanımıydı ve bizler gibi aynı mahallede büyümüştü. Mustafa Kızıltepe'yle evlendiğinde otomatik olarak babamla da babaları arkadaş olmuşlardı ve mahalleyi bırakıp gitmemelerinin nedeni bu arkadaşlıktı. Aynı Volkan ağabeyimle Sancak ağabeyin arkadaşlığı da. Her neyse mahallenin yarısı onların olduğundan mahalledeki her teyzenin damat adayıydı. Bizimkisinin de evlenmeye niyeti yoktu. "Bende çok çalıştırmak isterdim," diyerek elimi göğsüme koyup başımı yatırdım ve yavaş yavaş geriye eve doğru gitmeye başladım. "Ama ne yaparsın bitirmem gereken proje ödevlerim var." Sancak ağabey gözlerini kısıp inanıp inanmama arasında giderken fırsattan yararlanarak el sallayıp "Sonra görüşürüz." diye bağırdım ve koşmaya başladım ancak ağabeyim ensemden yakalayarak yanına geri çekildi. "Ödevin bitti küçük şeytan gidip yardım ediyorsun," diyerek bahçe kapısından dışarıya itti. Düşmemek için yolun ortasında zar zor dengemi sağladığımda öfkeyle ağabeyime döndüm. Beni zor durumda bırakarak arkasını dönmüş eve gidiyordu. "Hain!" "Haydi görüşürüz gençler," diyerek arkasını dönmeden eve gitti. "Küçük küçük Pinokyo," diyerek kalın sesine tezatlıkla korku ninnisi söylercesine yaslandığı yerinde dikleşti ve yanına çağırdı. "Demek kaçacaktın ha!" Duymazdan gelerek başımı diğer tarafa çevirdiğimde eğlenerek güldü. "Kaçamazsın ama deneme de sakın!" Yanına yaklaşıp sinirle soluğumu bırakarak kollarımı göğsümde toparladım. "Cezam bu mu şimdi? Samet'i çalıştırmak mı?" Eğer buysa kurtulmanın mutlaka yollarını bulurdum. Yanağımı parmaklarının arasına sıkıştırıp sıkarak salladı. "Seni küçük tatlı şeytan." Tek kaşını kaldırarak, "Sence sadece bu olabilir mi?" "Hayır?" parmak ucunda kalkıp şirince sorduğumda başının ucuyla evi göstererek ilerlememi işaret etti. "Düş bakayım önüme. Cezan daha yeni başlıyor." Artık genel karakterleri anlattım ve ara karakterleri hemen hemen tanıttım sayılır. Hikayeye tam olarak girebiliriz artık diyorum. Keyifli bir mahalle kitabı bizi bekliyor. Bölümler için sizi bekletmeyip hızlı hızlı atacağım ✨ Sorular •Dolmuş sahnelerini sevdiniz mi? Eğer sevdiyseniz daha eğlenceli bölümleri gelecek •Şimdilik Kartal mı Volkan mı diye sorayım? •Berkay'ı nasıl buldunuz? •Sizce Mahira bu cezadan kurtulacak mı? Hepinizi çok seviyorum kendinize çok ama çok iyi bakmayı unutmayın ♥️ Oy ve yorumlarınızı bekliyorummmmmmm🌹 İnstagram: hazalabaa , hazalabahikayeleri
|
0% |