Yeni Üyelik
5.
Bölüm

4- ↱Cezalar ve Kaçışlar↲

@hazalaba

Beğeni ve yorumlarınızı bekliyorum. Beni takip ederseniz çok sevinirim 🌹💕

 

Keyifli okumalar 😘

 

 

Sancak ağabey kapıyı anahtarla açıp ayakkabılarını çıkarmak için eğildiğinde kaçmak için bir iki adım geriye çekildim. Sessiz ve hızlı olursam koşarak kaçabilir ve kendimi Nur'lara atabilirdim. Akşama kadar yok olup planlar yapabilirdim zaten mutlaka kurtulmanın yolunu bulurdum. Her zaman bulurdum.

 

Ya yakalarsa Mahira

 

Saçmalama ya koskoca adamın arkamdan koşacağı yok ya

 

Eskileri düşününce

 

Sancak ağabey dikleşerek ayakkabılığa doğru ilerlediğinde arkasından kaçma planları yaptığımı düşünmüş olacak ki, "Pinokyo akşam akşam uğraştırma beni!" Gözlerimi devirip ilerledim. Adamın arkasında ya gözü vardı ya da gerçekten kendimi tekrarlıyordum.

 

"Kaçmayacaktım." eğilerek ayakkabılarımın bağcığını çözdüm.

 

"Yalan mı söyleyeceksin pinokyo," eğildiğim yerden başımı kaldırıp ters ters yüzüne baktığımı gördüğünde arkasını dönüp gülerek salona doğru ilerledi. "Kapıyı kapatmayı unutma!"

 

Elimdeki ayakkabıyla dikleştiğimde arkasından fırlatmak için havaya kaldırıp sinirle dudağımı ısırdım ve aynı anda gözlerimi kıstığımda birden arkasını döndü. Gözlerim kocaman açılırken kolumu hızlıca indirdim ve ayakkabının durumunu incelermiş gibi sağa sola çevirdim. "Bunun dikişleri mi sökülmüş ya,"

 

Kıvırmaktan dansöz olacaksın yakında ahaha

 

"Ayakkabıyı yalandan incelemeyi bırak da içeri gel."

 

"Atmayacaktım ya," Ayakkabılarımı Sancak ağabeyinkilerin yanına bırakarak kapıyı arkamdan kapattım ve kollarımı göğsümde birleştirerek peşi sıra ilerledim. "Yemin ederim adım çıkmış dokuza inemez sekize,"

 

"Söylenme Pinokyo!"

 

Fatma teyze salondan mutfaktan başını uzatarak, "Siz mi geldiniz çocuklar?" üzerindeki eteğini düzelterek unlu ellerini gösterdi. "Hoş geldin Mahira kızım. Samet'i ders çalıştıracakmışsın vallahi ne kadar sevindim bilemezsin. Bizim sıpa bilgisayara bakmaktan beyninin aktığını düşünmeye başladık. Gelmen çok iyi oldu."

 

Sancak ağabey salonun kapısına yaslanıp kollarını göğsünde toparladığında dev cüssesi yüzünden resmen kapıyı işgal ediyordu. "Anne börek mi yapıyorsun?"

 

"Mahira gelecek diye bende en sevdiği kıymalı böreği yapıyordum."

 

"Ooo Fatma Sultanım. Sen beni mi düşündün?" yanına doğru koşarak açtığı kollarına sarıldığım da sağa sola sallanarak gülmeye başladık. "Şimdiden tadını düşünemiyorum."

 

"Deli kız bırak beni," kahkaha atarak geriye çekildiğimizde başından düşmek üzere olan yazmayı düzelttim. "Haydi siz gidin ders çalışın. Olduğunda sizi çağırırım."

 

"İşte yetenek işte bağlılık," yumruğumu havaya atıp salladım. "Senden daha iyi börek yapan yok Fatma Sultanım."

 

Öksürerek, "Yalaka," dediğinde Sancak Ağabey gözlerimi kısarak kollarımı göğsümde indirdim.

 

"Fatma sultan?"

 

"Efendim kızım?"

 

"Bu böreği benim için yapmıştın değil mi?"

 

"Evet kızım,"

 

İşaret parmağımla Sancak ağabeyi gösterdim. "Bu bana yalaka dedi. Yemesin o."

 

"Bak ya!" Sancak ağabey kaşlarını çatarak dikildi. "Çocuklaşma Mahira!"

 

Ne hikmetse Sancak ağabeyle yemek zevklerimiz neredeyse aynıydı. İkimizde etçiydik ve en sevdiğimiz yemekler mantı, kıymalı börekti. Şimdi de hassas noktasına dokunarak sözde çocukça intikam alıyordum.

 

"Bana ne demeseydin!"

 

"Siz yine çocuklaşmaya mı başladınız?!" Fatma Sultan ikimizi de azarlayacağını anlatan terliğe eğilme pozisyonunu gördüğümde çaktırmadan merdivenlere doğru kayıp Sancak ağabeye bakışlarımla kaçmayı teklif ettim. İşareti aldığı gibi yanıma yürüyüp terliğin önüne geçti. "Biz bir Samet'e bakalım."

 

"Aynen aynen," diyerek merdivenlerden yukarı koşturdum. Sancak ağabeyde arkamdan gelerek merdivenin tepesinde durdu. "Şu çenen var ya,"

 

"Ne varmış çenemde,"

 

"Ne yok ki," tek kaşını kaldırarak yanımdan geçti ve laf sokmadan edemedi. "Bıraksak sabaha kadar tartışırız." Samet'in odasının önüne giderek kapıyı çaldı. Samet'in odası birinci katta ebeveyn odası ve misafir odasıyla aynı kattaydı. Üst katta Sancak ağabeyin odası ve geniş terası vardı. Çocukken onlara her misafirliğe geldiğimizde sırf uyuzluğundan Samet'i gazlayıp odayı almadı için isyan çıkarmasını sağlardım. Başaramadığımı söyleyemezdim. Tüm gün ailesinin ve ağabeyin başının etini yedi. Hele bir ara az kalsın birlikte aynı odayı paylaşacakları zaman vardı neredeyse başarıp kendi odam var diye hava atacaktım ancak salak Samet kendisine destek olarak beni gösterdiğinde Sancak ağabey olaya uyanmıştı. Etmediğini bırakmayıp intikam olarak arkadaşlarımla dışarı çıkmamı engellemişti.

 

Uyuz herif

 

Odaya benden önce durumu kontrol ettikten sonra gelmem için başıyla işaret verdi. Peşinden içeri girdiğimde Sancak ağabey sinirle soluyarak geldiğimizi fark etmeden hırsla oyun oynayan kardeşinin yanına gitti. Sertçe kulağındaki kulaklığı çekip ensesine şaplak attı.

 

"Oğlum ben sana geldiğimde ders çalışacaksın demedim mi?" güçlü ellerinin arasında duran kulaklığı biraz güç harcasa paramparça edecekti.

 

Samet sıçrayarak korkuyla geriye çekildi. "Ağabey ama," yerinden kaçarak kollarını kaldırdı. "Vallahi bu tur bitsin geçecektim." Samet'in ağabeyine benzeyen tek tarafı siyah saçlarıydı. Ağabeyi kadar uzun ve yapılı değildi. Ağabeyi esmer ve ela gözlüyken Samet annesi gibi açık tenli kahverengi gözlüydü. Ayrıca ders çalışmayı ve kitap okumayı da sevmez, dışarıdaki aktivitelerden nefret ederdi. Halı sahaya gitmek yerine bilgisayar oynadığı için yediği azarları hala hatırlıyordum.

 

"Ne zaman bitecekti oyunun." Sakin kalmaya çalışarak yumruğunu masaya koydu ve kardeşinin cevabını bekledi.

 

"Şimdi bizim takım çok iyi. Karşı takımda öyle," gözlerini kısarak hesaplamaya başladı. "Bir buçuk saate biterdi."

 

"İşte onu söylemeyecektin." Bu çocuk gerçekten de salaktı. İnsan bir buçuk saat daha oynayacağını ağabeyine söyler miydi?

 

"Bir buçuk saat," Sancak ağabey düşünür gibi yaparak başını eğdi ve daha sonra hiç beklemediğimiz atak ve hızla yerinden fırlayarak Samet'i dövmek için yürüdü.

 

Samet korkarak arkama kaçtığında şaşkınlıktan ellerimi havaya kaldırıp dondum kaldım. Sancak ağabey karşımda Samet arkamda birbirlerine halka çizerek kovalıyorlardı. "Gel buraya seni azıcık kaşıyıp bırakacağım."

 

"En son az dövüp bırakacağım dediğinde gözüm çıkıyordu." Tekrar etrafımda döndüler. "Anneme söylerim seni?!"

 

"Söyle, sırf bunun için yine döverim seni," Sancak ağabey kolunu tepemden uzatarak Samet'in omzunu yakalamaya çalıştı ancak Samet kollarımdan tutarak ikimizi birden döndürdü.

 

"Bu sefer babama söylerim!"

 

"O zaman da mezarını kazarım," diyerek alayla güldüğünde gözlerim isteksizce ıslanmış dudaklarına kaydığında bakışlarımı hızla kaçırdım. Beynim ikisinin dolanmasından dolayı sulanmış olmalıydı. Sancak ağabey güçlü parmaklarını omzuma bastırarak bedenimi kendine doğru çektiğinde sağ ayağım soluma takıldığında geriye doğru kayıp sırtım göğsünde çarptı.

 

Kendi aralarında atışmaya devam ettiklerinde sıcaktan dolayı bunalarak, "Aaa yeter başım döndü!" diye bağırdım. Etrafımda dönüp durduklarından dolayı oda etrafımda dans etmeye başlamıştı. İki kardeşte bağırdığımdan dolayı oldukları yerde durduklarında derin nefes aldım. "Ders çalışacaksak çalışalım yoksa giderim ha! Bu ne ay, asıl çocuk sizsiniz."

 

İki kardeş azarlamamdan dolayı şaşırarak yüzüme baktığında sonunda Sancak ağabey asıl konuyu hatırlamış olacak ki, "Ders çalışılacak Pinokyo. Yok öyle kaçmak size," ikimizi birden işaret ederek ders masasını gösteri. "Tıpış tıpış geçin bakayım."

 

Kurbanlık koyun gibi başımı eğip çantamı peşimde sürükleyerek masaya gidip oturdum. Odasının hemen girişinde iki kocaman ekran ve bilgisayar sistemi, oyun klavyesi vardı. Ders çalışma masası da öylece ortaya atılmış, iki sandalyeden oluşuyordu. Yerime oturarak hıncımı çıkarmak için Samet'e döndüm.

 

"Çabuk ders kitabı, soru bankası Allah ne veridiyse getir!" Diye bağırdım. Madem ağabeyine gücüm yetmiyordu bende Samet'le uğraşırdım. "Tüm beyaz kağıtlarını getir." Avcumun içine diğer elimin tersini vurdum. "Çabuk asker!"

 

Samet'in gözleri kocaman açılarak korkuyla ağabeyine dönüp beni işaret etti. "Ağabey ne olur beni buna bırakma!"

 

"Acele et!"

 

Sancak ağabey başparmağıyla gülüşünü saklayıp kardeşine ciddiyetle konuşmaya çalıştı. "Senin hakkından anca Mahira gelir. Dediğinin dışına sakın çıkma." Daha sonra bana dönüp gözlerini kıstı. "Gözüm üstünüzde. Sakın aklınızdan ders çalışmak dışında bir şey geçmesin kontrol edeceğim."

 

"Samet sen hala yerinde mi duruyorsun!" diye seslendiğimde Samet yerinde sıçrayıp istediklerimi yapmak için odada dönmeye başladığında kaşlarımı çatarak dişlerimin arasından, "Çıkmayı düşünüyor musun ağabey," dedim.

 

"Tabi, "diyerek dalga geçti ve arkasını dönerek odadan dışarı çıkmadan önce son kez ikimize baktı ve ardından kapıyı kapattı.

 

Samet koşturarak kapının yanına gitti ve çömelerek kapının deliğinden dışarı baktı. Oturduğum yerden kalkarak sessizce gülüp "Gitti mi diye sordum?"

 

Eğildiği yerden kalkarak başını hevesle salladı. "Gitti Mahira abla. Şimdi ne yapacağız?" Bilgisayar koltuğuna oturarak yerinde döndü ve dirseklerini bacaklarının üzerine yasladı. "Gerçekten ders mi çalışacağız?"

 

Kollarımı göğsümde toparlayarak odayı turlamaya başladım. "Şimdi seni ders çalıştırmamak için para teklif ederdim de siz zenginsiniz."

 

 

"Şimdi bende ders çalıştırma diye teklif ederdim de malum bende azıcık cimri olmakla birlikte ağabeyim bilgisayar oyunlarına para yatırıyorum diye harçlığımı kıstı." Dediğinde kendimi tutamayarak kahkaha attım. Bu çocuğu büyürken fazlaca kendime benzetmiştim.

 

 

Çenemi tutarak dudağımı büzdü. "Şu an ağabeyinin ne planladığını bilemiyorum. Benim iplerimi de eline aldığı için tırsmıyor değilim."

 

 

"Ne yani pes mi ediyorsun!" isyanla karışık ağlamaklı sesine güldüm.

 

"Tabi ki hayır," diyerek işaret parmağımla kafamı işaret ettim. "Buradaki tilkiler cirit atmayı bırakmaz."

 

"Hım ne yapsak ki o zaman,"

 

"Şöyle ki derste çalışman lazım," dediğimde inledi. "Ağabeyine yaptıklarımızı göstermek bir yana farkında mısın üniversite sınavına çalışman lazım. Sınavı oyun oynayarak kazanmazsın."

 

"Öff keşke kazansam." diyerek dudak büzdü. "Zaten özelde okurum diye düşünüyorum."

 

Başımı iki yana salladım. "Ağabeyinin bununa izin vermeyeceğini biliyorsun. Sonsuza kadar üniversite sınavına çalıştırır seni."

 

"Sen nasıl kazandın? Ders çalışmayı sevdiğin pek söylenemez." Geriye yaslanarak kıvırcık saçlarını karıştırdı.

 

"Bok gibi çalışarak," diyerek gözlerimi devirdim. "Zaten bilgisayara bölümü olmasaydı okuyacağımı zannetmiyorum."

 

"Benim için ösym yi hacklesen."

 

"Çüş artık!" diye bağırdım. "Bu zevkine seni oyun arkadaşlarının bilgisayara sızmaya benzemez." Çocuk aklını kaybetmiş olmalıydı. ÖSYM yi hackleyip sınav sonuçlarını değiştirmeyi denediğimizi düşünsenize.

 

Bu senin için bile fazla Mahira

 

Kendimi kelepçeyle polis karakolunda düşünmek istemiyorsam EEVETT

 

"Ben oyun oynasam sende Nur'u falan arasan?"

 

Samet'in verdiği isimle aklıma gelen fikir buradan kurtulmamı sağlayacaktı. Samet'i elimle çağırarak sandalyesini gösterdim. "Geç bakalım ders çalışacağız." Telefonumu almak için çantamın içini açtım ve cihazı elime alıp doğrudan mesajlar kısmına girdim.

 

Mahira: Kanka sizin evdeki merdiveni alıp yaklaşık bir saat içinde sessizce Sancak ağabeylerin arka bahçelerine gel. Gelince haber aramayı unutma. Ha bir de kimseye görünme!

 

"Şimdi şu börekler gelene kadar ders çalışacağız. Sonrasıysa sen yoluna ben yoluma," diyerek Samet'in yanındaki sandalyeye oturup ders çalışmaya başladık.

 

.....

 

"Lan oğlum neyi anlamıyorsun!" diye bağırıp sorunun üzerinden geçtim. Kalemin arkasını sorunun üstüne bastırdım. "F=m.a yapıp işin içinden çıkacaksın!"

 

"Tamam vallahi son bu." korkudan geriye çekilip ellerini iki yanına kaldırdı. "Şunu da yap gerisini çözeceğim."

 

Sinirden sesli şekilde soluyarak defteri yırtarcasına formülü yazdım. "Bak evladım. Aha şu gördüğün kuvveti buradaki F e yazıyorsun," Başımı kaldırdığımda arkasını dönmüş camdan dışarı baktığını gördüğüm de, "Lan!" başının arkasına vurdum. "Al kalemi eline dediğimi yaz yoksa seni on beş parçaya ayırırım. Cesedini test kitaplarının sayfalarıyla tutuştururum."

 

"O nasıl bir tehdit! Düşman başına bile gelmesin." Başını iki yana salladı. Korkuyla, "Uykumda kesin senin yüzünden test kitapları tarafından kovalanacağım."

 

Öne doğru eğilerek, "Bıçak tutan test kitaplarıııı," diye fısıldadım.

 

"Yooo test kitapları bıçak tutamaz." Diyerek yerinden fırlardı ve nefes alıştırması yaparak, "Bişi yok bişi yok bir şey yok. Test kitapları adam öldüremez."

 

"Yeni fobi yüklendiii," diyerek dalga geçmeye başlayıp masadaki böreğe uzandım.

 

Telefonumun çalmasıyla ağzıma sıkıştırdığım böreği hızlıca çiğnemeye başladım. Elimdeki kalemi masaya bıraktım ve yağlı parmaklarımı peçeteye sildim. Telefonu elime alıp açarak kulağıma koyup bir yandan da Samet'e çözmesi gereken soruyu böğrünü dürterek gösterdim.

 

"Geldin mi kanka?"

 

"Geldim geldim de ne oldu?" Nur'un sesi her zamanki gibi merakla doluydu.

 

"Kimseye gözükmedin değil mi?"

 

"Evet," dedi bıkkınlıkla. "Meraktan çatlatma kızım. Zaten boyumdan kaç kat yüksek merdiven taşımaya çalışıyorum haberin var mı?"

 

"Gelince anlatacağım zaten. Sadece buradan kaçıp bir iki saate tekrar dönmem gerekiyor." Sancak ağabey her yarım saatte bir gelip bize bakmış ve şüpheli hareketler var mı diye kontrol etmişti. Samet'le birlikte masum rolünde ders çalışmıştık ve artık benden bu kadardı. Ayrıca bir daha bizi kontrole geleceğini zannetmiyordum.

 

Ayağa kalkarak cama doğru yaklaştım ve pencereyi kendime doğru çekip dışarıya uzandım. Nur hemen aşağımda boyunun iki katı merdivenle duruyordu.

 

"Kız gelecekteki kocanı mı buldun?"

 

"Hahaha çok komik," diyerek ağzını eğdi. "Çok ağır bu be!"

 

"Merdiveni istemese miydim ya sana kötülük yapmışım gibi," diyerek kahkaha attım.

 

"Kısa şakaların bitti mi yoksa gideyim mi?"

 

"Tamam tamam," asla birini kıracağım veya üzeceğim korkusundan yapmadığım şakaları Nur'a yapmaktan onunda bana yapmasına izin vermeyi seviyordum. Asla birbirimizi ciddiye alıp kırılmayacağımızı bilmek güzeldi.

 

"Merdiveni açıp duvara yasla. Geliyorum," diyerek telefonu kapattım ve katlanan merdiveni açarak duvara dayamaya çalışan Nur'a son kez baktım. İçeri girerek bir yandan hızlıca çantamı toplamaya başlayıp bir yardan da Samet'le konuşuyordum. "Haydi ben gider. Sende boş tabakları mutfağa götür ve hiçbir şeyi çaktırma hatta mümkünse ağabeyine gözükme bile. Yaklaşık bir, bir buçuk saate gelirim. Ha o saate kadar olur da Sancak ağabey gelirse eve gittiğimi falan fistan söyle."

 

Çantamı koluma astım ve sırıtan Samet'e döndüm. "Bu işin üstesinden gelirsin değil mi?"

 

"O iş bende Mahira abla," diyerek tabakları eline alarak ayağa kalktı. "Sessiz olup planın tıkır tıkır gitmesini sağlayacağım."

 

"İşte bu pikaçu."

 

Cama doğru dönerek pencereyi olabileceğine geniş açtım ve merdivenle aramızdaki mesafeyi ölçtüm. Nur merdiveni gelişi güzel yaslamış ve ilk basamağa yetişmem için neredeyse sarkmam gerekiyordu. Telefonla arayıp nereye kaçtığını aramamak için sinirle homurdandım.

 

"Kızım nereye kayboldun be!"

 

Çantamı omuzuma iyice yerleştirerek camın kenarına oturdum ve bacaklarımı mermerin üzerinden sarkıtarak arkamı döndüm ve ellerimi cama yasladım. Kollarımdan güç olarak bedenimi kaldırdım ve ayağımı göremez vaziyette altımdaki merdivenin üst basamağını bulmak için sarkıttım.

 

Duyduğum adım sesleriyle Nur'un geldiğini anladığımda zorlukla nefesimi bıraktım. "Kızım kaldır şu merdiveni biraz daha da bacağım yetişsin."

 

Nur konuşmadan dediğimi yaparak merdiveni yattığı pozisyondan dikleştirerek ayağıma doğru yanaşmasını sağladı. İlk basamağa ayağım değdiğinde nefesimi rahatça verdi. Kollarım ağırlığımdan dolayı deli gibi titriyordu ve gücümü tamamen kaybetmiştim. "İnşallah kırık merdiveni getirmedin," diyerek soluklandım ve terleyen alnımı koluma sürdüm.

 

Sol ayağımı da merdivene doğru uzattığımda rahat nefes aldım. Parmaklarımı pencerenin pervazından çekerek yavaşça olduğum yerde çöktüm ancak topuğum merdivenin keskin köşesine çarptığında merdivenle birlikte geriye doğru sallandım. Düşmemek için duvarı tutmaya çalıştım ancak dengemi sağlayamadan geriye doğru düşmeye başladım.

 

Korkudan dolayı nefesimi tutup acının vücuduma gelmesi için gözlerimi kapattım. Rüzgar saçlarımı yüzüme doğru savurup yer çekimi hızla yere düşmemi sağlıyordu. Ne vardı da adam akıllı bir saat daha durup evime gitseydim ama olur muydu Mahira Hanım illa ki kafasının dikine gidip işleri kendi çapında mahvedecekti.

 

Sırtım sert ancak beton etkisi yaratmayan cisme çarptığında kaşlarımı çattım. Hafifçe olduğum yerde önce aşağıya doğru kaydıktan sonra yukarı doğru zıpladım. Beklediğim acının gelmemesiyle birlikte yerden yüksekte duruyordum ve bacaklarım havada sallanıyordu. Tanıdık kokunun burnuma gelmesiyle sertçe yutkundum. Ellerimi düşen bedenimi tutan kollara yaslayıp parmaklarımla kavradım.

 

"Nur'un beni tutacak gücü olmadığını düşünürsek," diyerek korkuyla gözlerimi yumdum. Beni tutsa tutsa tek bir kişi tutabilirdi ve bu kaslı kolların sahibini tanıyordum. "Sancak ağabey,"

 

"Ya Sancak ağabey," sesi sert ve öfke doluydu. Kolları bedenimi sıkıca tutmuş göğsüne yaslıyordu. Düşmemi engellediği için mutluydum ancak başıma geleceklerden korktuğum için gözlerimi açmayı reddediyordum.

 

"Nasıl?" dedim korkuyla.

 

"Kaçacağını dahası merdivenle kaçacağını nasıl mı biliyordum?" diye sorduğunda dudaklarımı ısırarak başımı salladım. Bedenimi sıkıca tutarak göğsüne iyice yasladı. "İzliyorum. Seni çocukluğundan beri izliyordum."

 

Dudaklarından çıkan kelimeler kapalı gözlerimi açarak ela gözlerine bakmamı sağladı. Kalbim deli gibi atıyor, dahası göğsümü terk etmekle tehdit ediyordu.

 

....Bölüm Sonu...

Oy ve yorumlarınızı bekliyorummmmmmm🌹

 

İnstagram: hazalabaa , hazalabahikayeleri

TikTok, Spotify : hazalabaa

Twitter: hazal_aba

Loading...
0%