Yeni Üyelik
6.
Bölüm

5- ↱ Altın Günü Meselesi ↲

@hazalaba

merhaba 🥹 uygulamaya yoğunluktan dolayı maalesef çok zor giriyorum. Uzun uğraşlar sonunda girebildim keyifli okumalar

 

Beğeni ve yorumlarınızı bekliyorummm 💕

 

Aklım şaşkınlıktan kayıp giderken Sancak ağabey sıkı sıkıya tuttuğu vücudumu ayaklarımın üzerine bırakmak için eğilirken kollarının üzerinden sarkan bacaklarımı yere doğru uzattım. Dengemi sağlayana kadar vücudumu tuttuktan sonra geriye çekilerek kaslı kollarını göğsü birleştirerek başını yana yatırdı ve arkasındaki ağacın gövdesine yasladı.

 

"Her yaramazlığını biliyorum," diyerek alay etti. "Artık o kurnaz aklının nasıl çalıştığına hakimin pinokyo. Gözümün önünde büyüyorsun hala bücür."

 

Kalbim bu sözlerinden önce söylediklerinden dolayı anlamlandıramayacağım şekilde hızlı atarken kast ettiğini fark ettiğimde tuttuğum nefesi bıraktım. Asla olmaması gerektiği şekilde yanlış anlamıştım ve aklımdaki sevme düşünceleri tamamen uygunsuzdu.

 

Acilen kendine gelmem gerekiyor Mahira! Sancak senden cevap bekliyor.

 

Sancak değil Sancak ağabey!

 

Derin nefes alarak burnumu siliyormuş gibi yaparak geri çekildim. Ukala şekilde omuz silkerek, "Olabilir yani,"

 

Kaşlarını kaldırarak, "Kabul etmene şaşırdım doğrusu," yanıma yaklaşarak burnumun ucuna işaret parmağını vurarak sırıttı. "Ukalalık yapmayacak mısın?"

 

Kollarımı göğsümde birleştirdim. "Doğrusu biraz tahmin edilebilir olduğuma bozulmadım diyemem," hem de fena halde bozulmuştum. Eski Mahira'ya ne oldu bilmiyorum ancak ikidir kıçımın üzerine düşüyorum.

 

Kesin üzerinde nazar var

 

He he zaten her ota boka nazar demekten bu haldeyiz

 

Acilen toparlanmalı ve başımı belaya sokmalıydım ancak ondan önce Nur'u kaçtığı için en az sekiz parçaya ayıracak kızıl saçlarını kafasından sökecektim. Satıcı hain. İşler sıkışınca nasılda topukluyor!

 

 

"Sen beni dinliyor musun Mahira?"

 

"Ha, evet." Bakışlarımı kaçırarak bahçenin içine göz atmaya başladım.

 

"En son ne dedim?"

 

"Kızdın,"

 

"Kızmadım,"

 

"Kızdın kızdın," diyerek dinlemediğim ancak her halükarda yaptığını bildiğim için diretmeye devam ettim.

 

"Kızmadım!" aksi aksi söylenerek, "Dinlemediğin halde tutturuyorsun bir de inadını."

 

Gözlerimi devirerek omzumdan düşen çantamı sabitleyerek saçlarımı sırtıma doğru savurdum. "Sürekli kızıyorsun o yüzden farklı olduğunu düşünmüyorum."

 

"Sürekli kızdığım falan yok Pinokyo!"

 

"Hala kızıyorsun," dediğimde şaşkınlıktan ağzı açılırken kaşlarını çatıp anında ifadesizliğe büründü.

 

Sonra ne yaptığımı anlamış olacak ki, "Ne yaptığını anladım," diyerek işaret parmağını yüzümde salladı. "Dikkatimi dağıtarak asıl olaydan kaçıyorsun."

 

Bu adam gerçekten bu kadar zeki miydi yoksa harbiden paslanmaya mı başlamıştım anlamıyordum. Ellerimi havaya kaldırarak bir iki adım arkaya attım. "Tamam sen kazandın," geriye kaçtığımı gördüğünde üzerime doğru yürümeye başladı. "O yüzden asıl cezamı alıp tüysem nasıl fikir. Zaten bir saattir çalıştırdım," dudağımı büzerek burnumu çektim. "Bu kadar yetmez mi?"

 

"Şu yavru köpek bakışlarından atmayı kes Pinokyo. Çok çirkin oluyorsun," diyerek kahkaha attığında bozularak kaşlarımı çattım.

 

"Sensin çirkin be!" ağzımdan tepki olarak çıkan sözlerle hızla dudaklarımın üzerine elimi bastırdım. Ulan şimdi cezayı iki katına çıkarırsa harbi mahvolmuştum.

 

Bakışlarımdan aklımın başına geldiğini anladığında başını iki yana salladı. "Sen ne zaman büyüyeceksin acaba,"

 

Şirince omuz sağ omzumu kendime çektim ve sırıtarak, "Hiçbir zaman," Hayatta büyümeyecektim. Hele iki evdeki tek kız çocuğu olarak büyüyüp el üstünde tutulduğumdan ve çoğu zaman şımarıklığın suyunu çıkardığımdan rahattım. O yüzden asla büyümek gibi bir düşüncem yoktu. Öne doğru eğilerek fısıldadım. "Başınıza çok büyük bela olacağım."

 

"Diğerlerini bilmem ama," diyerek benim gibi üzerime eğildi. Göz temasını kesmemek için başımı kaldırdığımda resmen kafamı burnuna vuracaktım. "Benim başıma bela olduğun kesin Pinokyo."

 

"Bilemeyeceğim artık,"

 

Bana favorim olan sen adam olmazsın bakışlarından atarak geriye çekildi ve aramıza mesafe koydu. Parfümünün etkisi rüzgarla dağılırken yutkundum. Sancak ağabey yüzüme birkaç dakika baktıktan sonra sırıttığında ela gözlerine yerleşen keyif başımın belada olduğunu söylüyordu.

 

"Seninle nasıl başa çıkacağımı biliyorum."

 

"Ne?"

 

"Vize sınavların başlayana kadar hukuk bürosunda asistanlığımı yapacaksın." dudaklarından dökülen sözlerle gözlerim kocaman açıldığında geriye sıçrayarak başımı iki yana sallayıp öfkeyle bağırdım.

 

"Hayatta gelip çalışmam." Bu uyuz adamla bir saatten fazla aynı ortamda olmak mı? Teşekkürler ama almayayım. Başıma gelecekleri düşünmek bile istemiyordum ve son olanlardan sonra bu maceranın sonu felaket olabilirdi.

 

"Gelecek ve çalışacaksın."

 

Omuz silkerek, "Ödevlerim var"

 

Gözlerini devirerek, "Yalancı"

 

"Sınavlarım,"

 

"Yalancı çoban hikayesini mi tercih edersin pinokyo yoksa sana özel bir tane yazalım mı?" tek kaşını kaldırıp kollarını göğsünde toparladı ve ağırlığını arkasındaki ağaca verdi.

 

 

"Ağlarım"

 

Yok artık dercesine gülerek, "Sahte göz yaşlarına inanacağımı düşünüyor musun?"

 

"Maaş isterim!"

 

"Veririm,"

 

"Çok para," gözlerimi belertip iki yana sallandım.

 

"Şansını zorlamak istemezsin küçümen,"

 

Dudağımı dışa büküp, "En azından deneyeyim dedi,"

 

 

Sancak ağabey bıkkınlıkla başını iki yana salladığında ufaktan tahammül sınırlarına çoktan ulaştığımı anladım. "En kısa sürede başlayacaksın!"

 

"Ne kadar kısa mesela?" ağırlığımı sağ bacağıma verip işaret parmağımı iki yana salladım. "Şimdi yarın senin için kısa olabilir ancak benim için bir hafta sonra kısa süre." Bilmiş bilmiş, "Sende bilirsin ki hukukta iki kişi arasında sözleşme tarihleri tam belirlenmemişse," dediğimde bağırarak sözümü kestiğinde yerimde sıçradım.

 

"Bana mı öğretiyorsun pinokyo?!" sakinleşmek için burun kemerini sıkıp dudağını ısırdı. "Ayrıca madem hukuk bilgilerine bu kadar hakimsin gelip çalışacaksın!"

 

Elimle alnıma vurdum. "Bu adamın yanında niye çenen düşer ki," diye mırıldandım.

 

"Bir şey mi dedin?"

 

"Yok canım öyle hata yapar mıyım daha,"

 

"İyi sana zamanı mesaj atacağım şimdi düş bakayım önüme," diyerek bahçe kapısını gösterdiğinde eve koşar adımlarla yürümeye başladım. Her an fikrinden vazgeçip ders çalışmaya yollayabilirdi.

 

Yolun karşı tarafına geçip bahçe kapısına vardığımda sökercesine kilidi kaldırdım ve dönerek hemen arkamdan kapattım. El sallayarak, "Bence bugün yeterince birbirimize katlandık Sancak ağabey. O yüzden seni kibarca kovuyorum."

 

Yolun ortasında ellerini cebine sokarak başını arkaya attı ve kalın, gür sesiyle kahkaha attı. Başı arkasına düşmüştü ve boğazındaki adem elması her sesinde sertçe yükselip iniyordu.

 

Gülmesi durduğunda başını kaldırdı ancak gözleri keyiften kısıktı. "Öyle olsun pinokyo. İyi akşamlar dediğimi ilet ağabeyine,"

 

"Söylerim söylerim," diyerek dönüp koşarak eve kaçtım.

 

.......................

 

Annemin üçüncü bağırışından sonra saçlarımı kafamın arkasından kıskaçlı tokayla tutturup kapıya doğru koştum ve arkamdan sıkıca kapatarak merdivenlere resmen uçtum. Paldır küldür aşağıya inerek salona doğru döndüm ancak kapının köşesine omzumu vurduğumda yerimden birkaç adım öteye fırladım.

 

Tek ayağımın üzerinde dengede durmaya çalıştığımda Volkan ağabeyim gülerek, "Ya öyle koşarak gelirsen olacak bu."

 

"Aman be ağabey," düşmekten kıl payı kurtularak sevgili aileme döndüm. "Bu ailenin benim sakarlıklarıma alışması lazım."

 

"Alışmayan mı var kızım," Kartal ağabeyim çatalın ucundaki salatalığı ağzına sokuşturarak konuştu. Ağabeyim dolmuşa çıkmadan sofra yetişmiş ve aile tam takım olarak sofradaydı.

 

Hala yakta olduğumu gören annem, "Geç yerine Mahira. Bir gibi herkes gelir sen hala kahvaltını yapmadın. Daha evleri çekip sofrayı kuracaksın." diye azarladı.

 

Yakınarak, "Ama anne daha dün çektim ya evi!"

 

"Olsun toz olmuştur." dedi ve ince belli bardağıyla çayını yudumladıktan sonra, "Toz olmuş derken etrafı silmeyi de unutma."

 

Ayaklarımı sürte sürte yerime geçip ofladım. "Anne ne diye dün evi temizlettin bana! Madem bugün yapacaktım dün yorulmazdım o kadar."

 

"İyi ben temizlerim," diyerek her annenin yaptığı alınıp ekmeğini parçaladı. "Zaten ayaklarımda ağrıyordu ama ben yapayım. Sen otur,"

 

İki ağabeyim bıyık altından gülerken ikisine de kızgın bakışlarımdan atarak kafamı tabağıma kafa atmaktan saniye kala, "Yok anne ben yaparım."

 

Annem hiç utanıp çekinmeden, "Güzel güzel işin bitince servis tabaklarını da yıka,"

 

"Çüş!"

 

"Mahira!" iki ağabeyimde aynı anda uyardığında tabağıma yiyeceklerimi doldurmaya başladım bir yandan da söyleniyordum.

 

"Oldu olacak tüm gün boyunca servis yapayım."

 

"Onu da yapacaksın zaten," hiçbir şey olmamış gibi konuştuğunda annem, iki ağabeyimde kişneyerek gülmeye başladı.

 

"Çok mu komik?" diye yakınarak gürlediğimde daha şiddetli gülmeye başladılar. Çatalımı tabağıma koyarak benim için doldurulmuş bardağı önüme çektim. "Kolaysa siz gelin yapın."

 

Volkan ağabeyim çatılan kaşlarımı gördüğünde yan tarafımdan yanağımdan makas alarak keyifle konuştu. "Birinin ekmek parası getirmesi gerekiyor."

 

"Zaten hep kaçın," ekmeğimi menemene batırarak ağzıma sokuşturdum. Ağzım dolu dolu, "Mahira köle zaten."

 

Volkan ağabeyim avcunu ağzıma kapatarak ağzımın içinden dışarıya fırlayan menemen ve ekmek parçalarını tutmaya çalıştı. Kaşlarım iyice çatıldığında dirseğimle koluna vurdum.

 

"Çirkinleşmenin anlamı yok değil mi küçümen?" diyerek alnıma şaplak atıp elini geri çektiğinde çiğnenmiş ve artık lapa halini almış yemeği gösterdim. Volkan ağabeyim iğrendiğini düşündüğüm şekilde başını geriye çekti ve alnıma avcunun içiyle şaplak attı. "Çirkinleşme!"

 

Hırslı hırlı masada ne bulduysam ağzıma atarken Kartal ağabeyim ayağa kalkarak kalan çayını fondip yapıp bardağını masaya koydu. "İyi çalış köle kız."

 

"Yemin ederim evi terk edip gideceğim!"

 

Evdekiler duymamış gibi yemeklerine devam ederken Kartal ağabeyim sözlerimi gram ciddiye almadan gitmek için kapıya yürüdüğünde aklına gelenlerle son anda arkasını döndü. "Ha büyüklerine de saygısızlık yapma ki şikayete bana gelip başımı attırmasınlar."

 

"Şişirmesinler," diyerek Volkan ağabeyim kendini tutamayarak düzelttiğinde hiçbir şey olmamış gibi yemeğini gömmeye devam etti.

 

"Konuştu sözlük,"

 

"Arada kitap oku. Kitap!"

 

Kartal ağabeyim eliyle göğsüne iki kere vurarak, "Yollar benim kitabım koçum. Bizde söz şekilsiz şukulsüzdür."

 

Volkan ağabeyim gözlerini devirip duymazdan gelirken ağabeyime, "Yemin ederim saf kırosun," dedim.

 

"Eyvallah fıstıkım," göz kırparak diğerlerine dönmeden önce gömleğini düzeltip tespihini eline aldı. "Akşam görüşürüz ev halkı."

 

"Kendine dikkat et oğlum. Hız yapma, kavga etme." dediğinde annem nasihatlarını dizmeye başladı. Kartal ağabeyim elini havaya kaldırıp başını salladı ve her gün maruz kaldığı sözleri böldü. "Tamam anne!"

 

"Müşterileri dövmek yok Kartal."

 

Volkan ağabeyime cevap olarak, "İnşallah," deyip evden çıkmak için kapıya gitti.

 

"Döveceğini biliyorsun," diyerek Volkan ağabeyime sırıttım. Kartal ağabeyim işe ilk başladığında neredeyse her gün Volkan ağabeyim kendisini karakol köşelerinde toparlardı. Mahallenin yakınındaki polis karakolunda bizi tanımayan yoktu. Hatta bir gün kavgaya bende karıştığım için neredeyse tutuklanacaktım da Sancak ağabey sağ olsun müebbet yememe saniyeler kala işe el atmıştı.

 

Abart Mahira iç sesim kendi kendine göz devirdiğinde yok bir de ağırlaştırılmış de tam olsun

 

İyi be iyi! Şurada iki ajitasyon yaptırmadın.

 

"Dersini aldığını düşünüyorum," dediğinde sesli şekilde güldüm. Volkan ağabeyim kendi sözlerine kendi de inanmayarak, "En azından inanmak istiyorum."

 

"Oğluma söz edeceğinize yemeğinizi bitirin sıpalar! Daha evi temizleyeceğim." annem sinirle ikimize bakıp ortancasını savunurken Volkan ağabeyin koluma dirsek attı.

 

"Temizleyeceksin diyor,"

 

İnleyerek başımı masaya yasladım. "Off!"

 

............................

 

Ellerim bulaşık suyuna girmekten buruşmuştu ve sırtımdaki kemikler birazdan yer değiştirecekti.

 

"Yemin ederim bu nasıl azap," diye bağırarak Nur içeri girdi. Kızıl saçları başının tepesinde toplamıştı ancak kaçan tutamlar terli alnına yapışık şekildeydi. Kinle gülümsedim. Beni satmasının karşılığı olarak tüm evin toz alma görevini üzerine atmıştım.

 

"Yaptıklarının bedeli canısı," ellerimi havluya silerek kalçamı tezgaha yasladım. "Sen değil misin beni bırakıp giden!"

 

Beline yasladığı elini çekip sırtını duvara yasladı. Yakınarak, "Vallahi bak gitmeyecektim ancak Sancak ağabey merdiveni ve beni görünce bahçeden kovdu!"

 

Elimdeki bezi havaya sallayarak, "Anlat anlat,"

 

"Canım ciğerim vallahi bak. Sırf sen dedin diye kalktım temizlik yaptım. Yetmedi bu 40 yaş üstü terli çorap partisine katıldım daha ne istiyorsun be!"

 

"İyi be iyi amma ağladın," diyerek çaktırmadan güldüm. Yarım saatten fazladır yavaş yavaş tabakları yıkarken Nur ceza olarak tüm salonu çekmiş, tozunu almış ve yerlerini silmişti. Nur mutfak sandalyesini çekerek soluyarak oturdu.

 

"Öldüm ben!" çay bardaklarını göstererek, "Çay koyda millet gelene kadar şurada oturalım ya!"

 

"Yapmayacaktım da işte," diyerek göğsüme vurdum. "Vicdan sahibi biriyim."

 

"Kesin öylesindir. Bak inandım şimdi," Bardaklara doğru döndüğümde kapının zili çalmasıyla Nur'un gözleri korkuyla saate kaydı. "Lan bunların gelmesine daha yarım saat yok mu?!"

 

"Dur hemen tutuşma gelen Ela'dır."

 

"Onu niye çağırdın!"

 

"Şu kızı bir türlü sevememeni anlamıyorum. Kızın sana karşı bir yanlışı da olmadı

 

"Düşman o düşman!"

 

Gözlerimi devirerek, "Yav ne düşmanı."

 

"Aşağı mahalle ve tüm fertleri benim için düşmandır!"

 

"Oha olay benim yüzümden çıktı," diyerek kendimi gösterdim ve yavaştan yürümeye başladım. "Ben bile bu kadar kinci değilim."

 

Nur çocuk gibi omuz silkerek, "Bana be!"

 

 

"Kızın bir suçu yok ki! Olayda bile bizi tutu."

 

Başka bir bahane süreceği zaman gözlerimi devirip daha fazla laf dalaşına girmekten kaçarak bir daha çalan kapıya yürüdüm. Annem bize tüm işleri bize kilitleyip kuaföre saçlarına fön çektirmeye gitmişti. Sanatsın devlet büyükleriyle toplantısı var alt tarafı her gün gördüğü arkadaşları gelecekti.

 

Kapıyı açarak kenara çekildim. Tam da düşündüğüm gibi Ela gelmişti. Saçlarını tepesinde güzelce tutturmuş, hanım hanımcık giyinip gelmişti. Ancak zavallı bilmiyordu ki ne giyerse giysin bugün ki o oklardan kaçamazdın.

 

"Ağaç oldum kanka ya neredesin," tutmam için cam porseleni uzattı. Hızla elindekileri aldığımda eğilerek ayakkabılarını çıkardı. Elimdekiyle mutfağa doğru ilerledim. Ela arkasından kapıyı kapatarak peşime takıldı.

 

Birlikte mutfağa girdiğimizde Nur hanım kıskançlığından kalkmış çay koymuştu ancak sadece bana ve kendisineydi. Çayını sesli içerek Ela'ya döndü. "Naber terzi,"

 

"Sana da merhaba kızıl kafa," Ela'nın Nur'a karşı hiçbir şekilde öfkesi veya sevmezliği yoktu ancak grubumuza sonradan katıldığı için Nur'la aynı duyguları paylaşmıyorlardı.

 

Elimdekini yavaşça mermer tezgaha bıraktım. "Bize kısır getirdim. Yorulmuşsunuzdur annenler gelene kadar çayla birlikte yer sohbet ederiz diye düşündüm." Nur'un karşısındaki sandalyeye oturarak aralarındaki boşluğu günah keçisi olan bana bıraktı.

 

"Yalaka," diye fısıldadığında ikimizde duymuştuk ancak Ela her zamanki hallerini bildiğinde duymazdan geldi. Nur'a ters ters bakarak Ela'ya çay doldurdum ve önüne bıraktım. Başımın üzerinde duran dolaptan tabakları çıkararak kısırları koydum.

 

"İyi yapmışsın kanka. Sağ ol," önlerine tabaklarla birlikte çatalları da bıraktım ve nar ekşisiyle, limon suyunu aldım.

 

Nur yüzünü ekşite ekşite kısırdan çatalının ucuyla alarak gelinim mutfakta programındaki Reyhan hanım gibi beğenmeyen surat ifadesiyle yemeye başladı. Başını iki yana sallayarak, "Kısırda bok gibi olmuş!"

 

Ela oturduğu yerden Nur'a doğru uzanarak, "Tükürüklü yemek ister misin?!"

 

Nur'un Ela'nın kafasını geriye doğru ittirirken ikisini de omuzlarından tutarak yerlerine oturtturup bende kendi yerime geçtim.

 

"Oha ama sende Nur,"

 

Nur burun kıvırıp kısırını yerken Ela kendi kısırını yiyip intikam almak için Nur'a bulaştı. "Duydum ki aradığın adamı bulmuşsun," diyerek geçen olan meyhane olayına laf çaktı.

 

"Anlattın mı" Nur ihanete uğramış gibi yüzüme baktığında güldüm.

 

"Anlatma demedin ki!"

 

"Anlat da demedim!"

 

"Neyse üzülme be," diyerek Ela üşenmeden oturduğu yerden kalkıp Nur'un omzuna vurdu. "Eh en azından iyi yanından bakman gerekiyor,"

 

Nur gözlerini kısarak, "Neye?"

 

"Adamın göğsündeki kılları kafaya ektirirsen kelliğini çözmüş olursun," ağzımdaki çayı püskürterek gülmeye başladığımda Ela da bana katılarak kahkahalar atmaya başladı. "Hem zengin bak!"

 

"Ne gülüyorsun be," Nur omzuma vurarak elimdeki çayı dökmeme neden oldu.

 

"Kaşındın ama," elimdeki çayı masaya savururken ters ters yüzüne baktım. Allahtan çay fazla sıcak değildi. Hızlıca ayağa kalkarak her ihtimale karşı elimi suyun altına soktum.

 

"Bana bak terzi senin saçlarını koparırım!"

 

"Gel bakalım kızıl şeytan," Ela'da altta kalmayarak kışkırtarak kendine doğru çekti.

 

"Şimdi ikinizin kafasını birbirine sürtüp kıvılcım çıkaracağı ama," diyerek ikisini azarladığımda çocuk gibi başka tarafa bakmaya başladılar. Geri yerime oturarak elimdeki ıslaklığı bacağıma sürdüm. "Annemler gelene kadar sohbet edelim sonrası malum,"

 

........

 

Annem içeride yemek masasının üzerine yerleştirdiği yemekleri ve tabakları kontrol ederken bizde kızlarla mutfak masasında sohbet ediyorduk. Hepimiz annemin bu kadar pimpirikli olmasına hak veriyorduk çünkü mahallemizin güzide ablaları ve teyzeleri tam olarak k9 köpeği gibi açığın kokusunu alıyor ha o da yetmiyor didik didik ediyorlardı. Bana kalsa evden hepsini def ederdim de annemle Kartal ağabeyim bacaklarımı kırarlardı. İkisi de azıcık eski kafalıydı ve babamın izlerini devam ettirmek istiyorlardı. Volkan ağabeyimle bense yeni sayfalar istiyorduk ve eğer Sancak ağabeyle abim, benle kızlar bu kadar yakın olmasaydı bir bahane bulup giderdik. Her gün yaranın kanamasını izlemektense ardımızda bırakıp yarayı bir daha görmemek üzere söker atardık.

 

Evin zili çaldığında daldığım sohbetten ayrılarak kalan kısırımı ağzıma tıkayarak ayağa fırladım. Nur'da yerinden kalkarak saate bakıp ellerini yanaklarına bastırarak pöfürdedi. "Ulan daha saati bir olalı saniye olmadı. Gelenler kesin bermuda şeytan üçgenidir. Karılara bak saniye sektirmiyorlar."

 

"Seninle bu konuda iddiaya girip dalaşmak isterdim de," diyerek Ela onayladı. "Kaybetmem kapının açılmasıyla ortaya çıkar."

 

Annem bağırmadan yerimden aceleyle fırlayarak kapıya doğru koştum. Zaman kaybedip ağızlarına laf vermek istemiyordum. Kapıyı açarak yüzüme sahte gülümsememi koydum. "Hoş geldiniz bayanlar,"

 

"Kapıyı geç mi açtın sen?" diye sordu Yeter teyze. Önleri beyazlamış sarı saçlarını toplamış, yüzüne en az üç beden büyük güneş gözlüğüyle kapıda şikayet ediyordu.

 

"Kız yoksa yetiştiremediniz mi?" diye sorup üstüne bir de kahkaha patlatan da Melihat teyzeydi. Dudağının üzerindeki siyah benin kendisini çekici gösterdiğini ve Türkan Şoray'a benzediğini de söylemeden geçmeyecektim.

 

"Yok öyle olur mu? Buyurun buyurun," diyerek kenara çekildim. Acaba hazır içeri girmeden gırtlaklasam iyi olmaz mıydı? Hem mahalleye de yardımda bulunmuş olurdum. En azından mahkemeye çıkarsam Sancak ağabey iyi halden indirim almama da yardımcı olurdu.

 

Melihat teyze ve Yeter teyze içeri girmeden önce ikisi de omuzlarımdan tutarak kendilerine doğru çekip yanaklarımdan ıslak ıslak öptüler. Yanağımı çaktırmadan silerken Hüsniye teyze kapının orada durarak üzerime doğru yanaştı. Kaçmamak için yerimde zor dururken kafasından neredeyse düşecek olan tülbendini düzeltti ve, "Kız var mı biri? Bak bana söyleyebilirsin aramızda kalır."

 

Ellerimi iki yana sallayarak telaşla, "Yok yok," dedim.

 

Sanki olsa kalkıp sana söyleyeceğiz

 

Aldırmadan kapının eşiğinden içeri girerek peşi sıra arkaya kaçtım. Kafasını yüzüme sokarak, "Kız bak hoşlandığın varsa da söyle. Hüsniye teyzen hemen halleder."

 

"Yok vallahi,"

 

Kafamı iki elinin arasına alıp yanaklarımdan öptü. Keyifle, "O zaman benim eşleştirmelerime kaldın desene," baştan aşağıya vücudumu süzerek, "Güze güzel," dedi ve hiçbir şey olmamış gibi içeri geçti. Tam kapıyı kapatacaktım ki arkasından Sancak ağabeyin annesi gözüktü.

 

"Fatma sultan. Kurtar beni bunlardan," diye boynuna atlayıp sarıldığımda sıkıca sarılarak güldü.

 

"Katlanacaksın artık,"

 

"İçerideki üçlü çok korkunç," tepkimle eğlenirken ardımdan içeri geçti ve peşi sıra gelenleri karşılamaya başladım.

 

Yaklaşık yarım saat sonra gelecek herkes gelmişti ve üç kız olarak sürekli servislerini yapıyorduk. Nur ağzına kurabiye sokuşturarak yüzünü buruşturup muhabbetti dinliyor, kendin ilgisini çektiği yerlerde kolumu dürtüklüyordu. Ela'yla bense telefonunda çizdiği çizimlere bakıp arada konuşmanın konularını dinliyordum.

 

"Nazan'ın kızı Büşra var ya kocasından ayrılmış duydunuz mu?"

 

"Hakkat mı kız?"

 

"Ne sandın Hatçe, diye cık cıkladı Yeter abla. "Benim kulağım deliktir bilmiyor musun?"

 

Nur yandan böğrümü dürterek, "Lan kadında da ne istihbarat varmış ha!"

 

Kahkahamı tutmak için dudağımın içini ısırırken başımı masaya dönüp yüzümü saçımla kapattım. Kişneyerek gülmeme az kalmıştı. "Kız bir de kulağım delik diyor ha,"

 

"Bir ayağım mezarda hazır gidecekken cehennem puanları topluyorum demiyor da," dediğinde Ela birlikte kıkırdamaya başladık. Soluksuz kalarak başımı kaldırdığımda annem oturduğu yerde, dizinde yemek tabağıyla ölümcül bakışlarını attı. Anında toplanırken muhabbet daha farklı yönlere gidiyordu.

 

"Ayol o kız kocayı tahta kurusu göğsüyle nasıl tutsun," Meliha abla kendi eşek büyüklükteki göğüslerini iki yana sallayıp gülerken kaşlarım çatılarak Ela'yla bakıştık. Lafa atlayıp susturmak istesem de burada kınanacağımı biliyordum. İnsandı bu kendi başına gelmedikçe anlamazdı. "Bak bana beşinci kocaya gidiyorum."

 

Nur eliyle ağzını kapatarak, "Demiyor ki diğerlerini arsızlığımla adamları kahrımdan öldürdüm sıra beşinci de diye,"

 

Annem, kızlarla konuya uyuz olduğumuzu olay çıkarmaya saniye kaldığını fark ettiğinde konuyu değiştirmek için bizim gibi buraya zorla kaynanasıyla gelen Aslı ablaya döndü. "Sizin tatil nasıl geçti kuzum?"

 

Aslı ve Onur Yaman çifti mahallemizin genç aşıklarındandı. Volkan ağabeyimin ve Sancak ağabeyimin çocukluk arkadaşlarıydılar. Birbirleriyle büyümüşlerdi. Aslı ve Onur çifti lisede aşık olduklarını fark ettiklerinde maalesef ki okulu bırakmışlardı. Güzel yanıysa evli ve mutlu olmalarıydı. Aslı ev hanımlığın yaparken Onur mahallenin fırınında çalışıyordu.

 

"İyi geçti Emine teyze." kurabiyesini masaya koyarak sarı saçlarını kulağının arkasına itekledi. "Onur sağ olsun Antalya'nın tüm koylarını, antik kentlerini gezdir." diyerek telefonunu çıkardı ve elden ele gezmesi için gösterdi. Ben ınstagramdan gördüğüm için ne görmem gerektiğini biliyordum.

 

"Burası güzelmiş neresi?" Aslı abla eğilerek elinde Gül ablanın elindeki fotoğrafa baktı. "Kumluca abla burası."

 

"Ay ne güzelmiş. Yaradan rabbimi görüyor musun ne güzel yerler yaratmış. Özene, büzene bu muhteşem koyu yaratmış. Peki sana soruyorum rabbim," diyerek başını tavana kaldırdı ve elindeki telefonu salladı. "Benim, hayırsız Recebi niye yarattın? Tüm bu güzellik içinde niye ona ihtiyaç duydun?"

 

Kendimi tutmayarak Gül ablanın kahkahasına gülerken tüm salonda bana eşlik ediyordu. Gül ablanın kocası Recep ağabeyin gözü full dışarıdaydı. Adam uslanmaz bir çapkındı ve evden her kovulduğunda yeminlerle içeri girip aynı altı bir daha yiyordu. Gül abla ortada iki çocuğu ve hastalığı olmasaydı bu güzel haliyle kendisini çoktan kapıya koyardı. İşin garip tavrıysa bu evlilik için zamanında ağlayıp sızlayan Recep ağabeydi.

 

Belki de bu yüzden evliliğe inanmıyordum. Hiçbir ilişkim uzun süreli olmuyordu. Tamam kabul ediyorum Kartal ağabeyim az flörtümü dövüp korkutup kaçırmadı ama işte sorunda ortadaydı.

 

"Vallahi gereksiz ya," dediğinde tekrar gülmeye başladık. "Buna harcanan zamana yazık."

 

"Zamanında bana gelmedin ki Gül?" diyerek lafa atladı Hüsniye Teyze. "Bak benim evlendirmediğim çift mi kaldı!" Çantasından siyah defterini çıkararak havaya salladı. "Bu karar kaplı defterde kimi kimle eşleştirdiysem ya mutlaka evlendi. Sözümü dinlemeyen mutsuz oldu."

 

Ela eğilerek, "Sanırsın Harry Potter'daki melez prensinin defteri. Kendinden eminliğe bak sen!"

 

Gül abla elini boş ver sene sen diye salladığı sırada köşede annesiyle birlikte oturan Firuze abla atladı. "Ya Hüsniye ablacım,"

 

"Yalakalığa bak yalakalığa. Seksenlik teyzeye abla diyor," Nur ortaya laf attığında aramızda kıkırdadık. Bir yandan kek, börek yerken diğer yandan okeye döner gibi eleştire dönüyorduk. "Bu kız yirmi beş yaşında değil mi?"

 

"Evet," diye cevap verip böreğimden ısırdım.

 

"Bana niye kimseyi bulamadın." somurtarak Hüsniye teyzeye baktı. Kahverengi saçlarını güzelce taramış geniş siyah saçla geriye doğru yapıştırmıştı. Yeşil gözlerinde somurtkan bakıyordu ve cılız kollarını göğsünde toparlamıştı.

 

"Kızım sen oluru istemiyorsun ki," Hüsniye teyze defteri yanına koyup kıza döndü. Sinirle, "Tutturmuşsun Sancak da Sancak."

 

"Ha!" diye bağırdığında Nur ona katılarak şaşkınlıktan ağzımdaki böreği tabağıma çıkaracaktım az kalsın. Ağzımdakileri zorlukla yutarken Sancak ağabeyin annesi Fatma teyzeyle bakıştık. Yüzündeki hoşnutsuzlukla doğrudan Firuze ve annesine bakıyordu.

 

"Öyle herkesin ortasında denir mi Hüsniye sende," diye Firuze'nin annesi kızarken ondan daha sinirli Fatma teyze, "Saçmalama Firuze sende. Bizim Sancak Firuze'yi kardeşi olarak görür." Daha sonra konunun muhatabına dönerek, "Kızım senin de öyle bir düşüncen varsa vazgeç şimdiden."

 

Kızlarla brezilyanın pembe dizisine hapsolmuş gibi kafamızı konunun muhataplarına döndürüyorduk.

 

"Yo..k yok Fatma teyze. Hüsniye teyze yanlış anlamış," diyerek yerinden kalkarken annesi de peşi sıra kalktı.

 

"Sen bana yalancı mı diyorsun kız! Sen daha geçen gün gelmedin mi?" diyerek Hüsniye ablada yerinden kalkarak çantasını aldı ve laf soktuktan sonra terk etti. "Analı kızlı döneksiniz siz."

 

"Ay ne var yaşta. Bizim üçüncüyle aramızda on yaş vardı." Meliha abla olaya atladı.

 

"Al buradan yak şimdi," diyerek Fatma teyze sabır çekti. "Yaş farkına mı diyorum ben Meliha. Bizim oğlan istemez biliyorum ben," dediğinde daha lafını bitirmeden Firuze'de Hüsniye teyzenin peşi sıra koşturarak çıktı.

 

"Ortamın mahşer yerine dönmesine son beş saniye bacılar," diye bağırdı Nur. Koluna vurarak işaret parmağımı dudağıma götürdüm.

 

"Sus kız annemin günü mahvoldu. Arada biz de kaynamayalım."

 

Fatma teyze gitmek için ayaklandığında diğerleri de peşi sıra kalktı. Anneme giderek sarıldı ve geri çekildi. "Ahretliğim biz seninle tekrar görüşürüz. Eve gidip biraz sakinleşeyim, yemek yapayım."

 

"Görüşürüz bacım," diyerek ayrıldılar ve kalanlarda veda ederek tek tek gitmeye başladılar.

 

Nur elini beşlik çakmam için kaldırdı. "Bu şeytan üçlüyü sevmem ama ilk defa bir işe yaradılar ha! Baksana kimsecikler kalmadı."

 

Annem kapıda misafirleri yolcularken keyifle arkama yaslanıp çayımdan yudum aldım. "İyi oldu iyi," dedim.

 

"Fatma teyzeye bak sen. Sancak ağabeyi nasıl Firuze'ye kaptırmadı ama," dedi Ela.

 

"He kız." diye sağ elinin tersini avcunun içine vurdu Nur. "Bir de Firuze gidip bizim Hüsniye teyzeyi ikna etmeye çalışmış." diyerek güldü.

 

Firuze'yle yakın olduğumuz söylenemezdi. Günden güne selamlaşır bazen yolda karşılaşırdık. Annesi baskıcı bir kadın olduğundan genelde dışarı çıkıp bizimle oynamasına izin vermezdi. Evde sürekli ders çalışır veya annesiyle kulüplere giderdi. Güzel bir kızdı da sadece sessiz, kibarlıktan ölecek gibiydi. Sancak ağabeyle görünüş olarak yakışırlardı ancak diğer yandan düşününce bilemiyordum.

 

"Kızlar kızlar," diye bağırdı Ela.

 

"Ne var terzi?"

 

"Başlayacağım terzine," diyerek ters ters Nur'a baktı sonra ban dönerek koltukların üstünü gösterdi. "Hüsniye teyze kara kaplı defterini düşürmüş."

 

"Ne essah mı?!" Nur'un bağırışıyla bakışlarımı Hüsniye teyzenin oturduğu yere çevirdim. Tam da Ela'nın dediği yere bırakmıştı. Büyük ihtimalle Firuze ve annesine kızarken orada unutmuş olmalıydı. "O karı defteri sır gibi saklıyordu. Nasıl unutmuş diyerek," Nur deftere koştu.

 

Ela, "İçine baksak mı ki?"

 

"Bakmayalım ayıp olur. Kadının özeli sonuçta," dediğimde bende kendime şaşkındım. Kalbim göğüs kafesimin içinde adlandırmadığım şekilde korkuyla atıyordu ve karnım birden ağrımaya başlamıştı. Bu hayra alamet olamazdı.

 

"Saçmalama,"

 

"Bilmiyorum," dediğimde

 

"Ne olacak sonuçta içinde günlüğü yok ki," diyerek Nur defteri aldığı gibi masadaki yerine oturdu. Ela'ya iki yanına geçtik.

 

Nur ilk sayfayı açtığında defterin sağ üst köşesinde üçüncü cilt yazıyordu. Ela, "Çüş artık. Üçüncü cilt ne? Kadın bebekliğinden beri mi yazıyor?" İlk sayfada en büyük ağabeyim üst devreleri yazıyordu.

 

Semih Akkaş

 

yaş 23

 

Boy: Taş çatlasa 1.75 (bücürde bir şeymiş)

 

Kilo: 70 80 herhalde.

 

gibi bir çok dış görünüşünden ve gözlemlerinden oluşuyordu. Yanınaysa üç dört kız ismi eklenmişti.

 

Leman Sarı, uygun gibi. Kızın boyu 1.50. Bu oğlanı bulduğuna şükretsin. Ayrıca ara sıra birbirlerine bakışlarını gördüm. Bunlardan olur olur. Çikolata severler, ekmekleri hep bunlar alıyor. Ayrıca ikisinin de aile sorunları var. Birbirlerini her türlü desteklerler yazıp üstüne bir de :) :) atmıştı.

 

"Oha kadına bak teşkilat gibi," Nur'a ilk defa katılıyordum.

 

"Geç bunları Kızıl. Tanıdık var mı?" dediğinde Ela'ya katılarak başımı salladım. Garip bir heyecan duygusu içimi kemiriyordu. Nur birkaç sayfa atlayıp hızlı hızlı geçti ve daha sonra kaşlarını çatarak geriye birkaç sayfayı yırtarcasına attı.

 

İstediği sayfayı açtığında Ela'yla birlikte eğilerek defteri aramızda yok etti. Nur şaşkınlıkla, "Yok artık," dedi.

 

Okuduğumla ne tepki vereceğimi bilmeyerek geri çekildim. Kalbim dehşet hızlı atıyordu ve soluğumu tutmuş olduğumda olsa gerek çarpıntı olmuştu. Ellerim terlerken kızların ikisi de bana döndü.

 

"Yok artık,"

 

Defterin içinde;

 

Sancak Kızıltepe

 

Tek uygun aday Mahira Ayazkan

 

yazıyordu.

 

...................Bölüm Sonu..............

 

İnstagram: hazalabaa , hazalabahikayeleri

TikTok, Spotify : hazalabaa

Twitter: hazal_aba

Loading...
0%