Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3. Ay Işığının Ötesinde

@hivdasnk

 

 

 

 

 

3. Ay Işığının Ötesinde

 

 

Bölüm Şarkısı | Scarlet Rose - Dark Times

Küçük bir çocuğunun kalbi kolayca kırılabilirdi, gözlerindeki çukurlardan sıcak yaşların akması akrebin iğnesinden akan zehrin kanda yayılmasından bile daha hızlıydı. Ama onarılırdı da çünkü küçük bir kızın avuç içinden küçük kalbi en çok onarmak için atar hızlıca, küçük bir kız kalbini kıran hainin nedenlerine değil onu nasıl affedeceğini düşünür. Büyüyüp bir kadın olduğundaysa kalbi onarmaktan yorulmuştur, nedenleri anlamak için ise çok geçtir.

O kalbi kıran herkesin kalbini sökecek dinmeyen bir öfkeyle tutunur hayata.

Öfkem dinmemişti, küçük bir kızken de benim için affetmek zordu. Öfkelenmek, yakıp yıkmak o kadar kolaydı ki bununla yaşayabilirim sandım. Yıktıklarımın lekesi bir gün tekrar beni küçük bir kız olarak yakalayacağını ise asla düşünmedim. Çünkü düşünmek kirletirdi insanı, düşündükçe kapanmaya çalışan yarayı daha hızlı kanatır öldürürdü.

“Hay sikeyim!” dedi Yusuf ellerini sarı saçlarına daldırıp çekiştirdi, dudaklarını birbirine bastırmış, yeşilden bir parça çalmış gözleri son bir saat olduğu gibi bilgisayar ekranına kitlenmişti.

Gözlerimi yumup tırnaklarımı etime daha sert geçirdim, göğsümün altındaki ağrının kökleri harelerimin önüne serili silik görüntülerin toprağına dikiliydi. O anı son bir saattir tekrar ve tekrar yaşıyordum, aynı silah sesi kulaklarımı kanatmak ister gibi tekrar ve tekrar çınlıyordu, ellerim tıpkı o günkü gibi titriyor ve ben nefes almaktan bile nefret ediyordum.

“Hâlâ bulamıyor musun?” dedi Sıraç, hemen Yusuf’un yanında oturuyordu sessizliği ise şimdi bozulmuştu.

“Yok abisi, orospu çocuğu nasıl bir güvenlik duvarı kurduysa artık çıkmıyor. Çözemiyorum şifreyi.” Yusuf’un gözleri bir saniye bile olsa o bilgisayar ekranından ayrılmadan mesajı atan numarayı bulmaya çalışıyordu lakin bu benim umurumda olan son şeydi, benim kendimle olan savaşım tekrar başlamıştı; ablamın ruhunun çığlıkları o silah sesinin arkasında adımı haykırıyordu ve benim yapabildiğim tek şey gözyaşlarımın lekesinden kendimi uzak tutmak için tırnaklarımı etimi parçalamak için kullanmaktı.

“Benim hava almam lazım biraz.” Dedim oturduğum yerden kalkıp cam kapıdan küçük bahçeye çıkmadan önce. Kasım ayının sert rüzgârı bedenime bıçaklarını batırdığında dudaklarım sanki ilk kez nefes alıyormuş gibi aralanıp ciğerlerimi havayla doldurdu.

Ayın koca cüssesine gözlerimi diktiğimde tutmak için kendimle savaştığım gözyaşlarımı daha fazla tutmadım ve yanaklarımı üşüterek akmasına izin verdim, rüzgâr saçlarımı uçurdu, tenim buz kesti ama üşüyen ben değildim. Küçük bir kız çocuğu kollarını bedenine sarıp bana bakarak ağlıyordu, üşüyordu ve benim elimden hiçbir şey gelmiyordu.

“Nazlı.” Demir’in sesinin rüzgârının ardından eli sırtıma dokunduğunda başımı ters yöne çevirip yanaklarımı hızla sildim. “İyi misin?” diye sordu ama olmadığımı o da biliyordu.

“İyim.” Dedim yalanıma ortak olmasını dileyerek.

“Bulacağız o piçi, biliyorsun değil mi? Sana hiçbir şey yapamaz.” Elleri bu sefer soğuktan kızarmış yanaklarıma yerleştiğinde ona dönmek zorunda kaldım.

Bana çok yakındı, açık kahve gözlerine bu kadar yakından bakmak kalbimin altında onunla savaşan yanımı zayıf düşürüyordu ama şu an ona bakmaya ihtiyacım vardı. Dudaklarından iyi hissetmem için akacak yalanlarına ihtiyacım vardı bu yüzden diretmedim ve gözlerimi gözlerine mühürlemesine izin verdim. “İzin vermeyiz, izin vermem.” Başımı eline yaslarken kırık bir gülümseme dudaklarımı titretti, bana bir şey olup olmaması umurumda değildi, o görüntülerin polise gitmeyeceğini de biliyorum zira bunun da zihnimi kan gölüne çeviren şey değildi.

“Umurumda olan bu değil ki Demir.” Kaşları çatıldı, o ellerini yanaklarımdan ayırmasa da ben başımı tekrar çevirip, gözlerimi kısa bir anlığına yumdum. “O gece, Sıraç bana demişti ki bu his hiç geçmeyecek. Rüyalarına girecek, zihnini bulandıracak uyuyamayacaksın ama alışacaksın.” Kollarımı kendime sarıp beni dikkatle dinlediğini bildiğim adama döndüm, kaşları hâlâ çatılı beni anlayabilmek için gözlerinin ardından büyük bir savaş çıkartmıştı. “Demir ben alışmak için üç yılımı verdim, o kadar çok kişinin ölümüne şahit oldum, birilerini öldürdüm ama benim o geceyi atlatmam üç yılımı aldı. Artık alışmıştım, o şeytanı rüyamda da görsem artık silik bir anıdan ibaretti. Şimdi adamın biri benim bütün savaşımı tek bir videoyla yıktı geçti.” Demir bir şey söyleyecek gibi oldu ama sustu, söyleyebileceği bir şey yoktu

“Eve gitmek istiyorum.” Dediğimde sadece başını sallayıp elini belime koyarak hafifçe ittirdiğinde yürümeye başlamıştım.

Salona tekrar girdiğimizde herkes bir şey söylemekten korkarak baktı yüzüme ama içlerindeki endişeyi yıkmayacağını bilsem de onlara gülümsedim. “Ben Nazlı’yı eve bırakıp geliyorum.” Dedi Demir. Diğerleri yine sessizliklerinin perdesiyle sadece başlarını salladılar.

“Bal Böceği.” Askıdan ceketimi alıp giydiğimde Demir çoktan dış kapıyı açmış dışarıya çıkmıştı ve ben de hemen ardından çıkacakken Yusuf’un sesiyle duraksadım. Koltukta, benden tarafa dönmüştü, göz göze geldiğimizde yutkunup dudaklarını birbirine bastırdı. “O videoyu kimin attığını bulacağım tamam mı? Bulduğumda da bir güzel döveceğim. Söz konusu hack olursa elimden kimse kurtulamaz.” Buna ne kadar inanıyordu bilmiyordum ama elinden geleni yapacağını da biliyordum. Bu yüzden başımı sallayıp ona inanıyormuş gibi davranmayı tercih ettim.

“Bundan şüphem yok zaten.” Bana gülümsediğinde yüzüne sıçramış korkunu lekesini görebiliyordum ama bunu görmezden gelerek kapıyı kapatıp evden çıktım.

Araba evimin önünde durduğunda kafamdaki çığlıkların zamanı algılamama bile engel olduğunu fark ettim. Yol boyunca ne Demir ne de ben konuşmuştuk ve ben ayın ışığının gölgeleyen sokak lambalarını izleyip beynimi parçalamaya çalışan çığlıkların arasından sıyrılmaya çalışmıştım.

“Nazlı.” İsmim tok sesiyle birlikte dudaklarından fırladığında başımı kaldırarak ona döndüm, “Yalnızmışsın gibi davranma bana yeter ister bi’ çukurun içinde kal ister yangının ortasında; yalnız değilsin. Bununla da yalnız baş etmeyeceksin.”

“Biliyorum.” Dedim dudaklarıma yarım bir gülümseme çizerek. Hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını biliyordum, bir savaşın ortasında ellerim kan içindeydi ama aynı kanla yıkanmak için arkamda kanatlarını açmış arkadaşlarımın varlığı orada benim için duruyordu. Bunu bilemenin verdiği hisle hiçbir zaman baş edemedim, benim için bir şehri yakacak adamın nefesi bana yabancıydı, bakışlarındaki yıldırımların endişe olduğunu anlamak aylarımı almıştı; bütün bunlar bana yabancıydı.

Demir eliyle başımı tutup kendine çektiğinde alnımı koluna yaslayıp gözlerimi sıkıca yumdum. Saçlarımın arasında bastırdığı dudakları kalbimi durdurabilirdi lakin içimdeki savaş bunun önüne geçti. Saçlarımın arasına bıraktığı nefesiyle birlikte dudaklarım aralandı ben de onun gibi ciğerlerime doluşmuş nefesimi bırakırken o an çığlık çığlığa ağlayıp ona sarılarak uyumak istedim, bu günaha ikimizi de ortak etmenin düşüncesi zihnimde sinsice geziyordu, o kadar güçsüzdüm ki buna boyun eğmemek güçtü.

Demir bu sefer başımı biraz kaldırıp dudaklarını alnıma yasladığında gözyaşlarımla bulanıklaşan bakışlarımı çenesine diktim. “İstersen burada bekleyeyim, sabah okula da bırakırım.” Dedi dudaklarını alnımdan ayırıp gözlerini gözlerime çevirirken. “Ailenin fark etme ihtimali olmasa oda da bile yalnız bırakmam seni ama en azından burada beklerim tüm gece.” Hızla başımı sallayıp kendimi ondan uzaklaştırdım, ona çekilmek çok kolaydı ve benim kendime gelmem zaman alacaktı.

“Gerek yok, gidip uyuyacağım zaten.”

“Nazlı, uyumayacağını ikimiz de biliyoruz güzelim. Gözlerin kapansa da uyumayacaksın, beni kandırmaya çalışma.” Sesi sitem doluydu, onu kendimden uzaklaştırmaya çalıştığımın farkındaydı ama ben kendimden bile uzaklaşmak istiyordum bunu görmek istemiyordu. Kendime olan nefretimi kabul etmezdi, bu yok saysa da gerçeğin acı tadı ikimizin de dilinde zehirdi.

“Seni kandırmıyorum.” Diye yalan söyledim. “Sadece biraz dinlenmem lazım, yarın erkenden dersim var zaten.” Beni tekrar reddetmek istese de bir sürelik suskunluğunun akabinde yavaşça başını salladığında onunla baş başa kalmanın kalbime olan sözümü bozacağını bilerek hızla arabadan indim.

Kalbimdeki ince sızı düşünmem gereken son şeydi, Demir’in varlığıyla olan savaşım için fazla yorgundum. Bir savaşı zaten kaybetmişken bir de buna katlanamazdım.

Eve girdiğimde hiçbir ışık yanmıyor, ayın ince ışığı camlardan sızıp silik bir aydınlık yansıtıyordu sadece. Işıkların hiçbirini açmadım, odama girdim ve karanlığın örtüsü bedenimi sararken yatağa oturup bacaklarımı karnıma çektim. Her yer karanlıktı lakin o karanlıktaki silik görüntüleri seçebiliyordum, geçmişimin kanlı resmi odamdaki karanlığın ışığında dans ediyordu.

Artık daha güçlüyüm sanıyordum, birini öldürecek kadar cesur; kötü kalpli herkesin kalbini sökecek kadar güçlü lakin kendi şeytanımı öldürmek benim ilk intiharımdı. İlk kez yaşamış o gece intihar etmiştim. Aynı kişi değildim ama artık kim olduğumu bile bilmiyorum. Sadece uyumak istiyordum, artık uyumayı öğrenmek istiyorum.

Ben ablama sarılmak istiyorum.

 

 

1 Haftadır bölüm atamadığım için kısa bir bölüm oldu arada böyle şeyler olabilir onun dışında bölümleri uzun tutmaya çalışacağım Bal Böceklerim (hep böyle okuyucu ismi takmak istemiştim nvkdşsnş)

 

 

Bölüm sonu yorumlarıı 🖤👉

Loading...
0%