@hivdasnk
|
5. Oyun İçinde Saklı Kaçış Bölüm Şarkısı | Evanescence – Bring me to life 🌼 İnsanlar kaçardı. Aileden, bir şehirden, bir kalpten, kendinden kaçardı kimi zamanda. Taner kaçıyordu ama kaçtığı kişi ben değil kendiydi, cevapsızlıkta onun kaçışı. “Hadi eve bırakayım seni.” Yanımdan öylece geçip gittiğinde, boğazım telli dikenlerle sarılı kalmıştı çünkü beni cevapsız bırakmıştı ve ben söylemediği o cevabın içinde boğulmuştum. Peşinden gitmedim, omzumun üstünden arabaya ilerleyişine bir kez daha bakıp onu es geçerek ilerledim. Sert adımlarım boş sokakta yankılandığında zihnimde çığlıklar çarpıyordu. “Hazal, nereye kızım?” “Eve. Arkadaşlarının yanına dön sen.” Dedim ona hiç bakmadan hızla boş sokakta yürümeye devam ettim, adım sesleriyse hemen arkamdaydı. “Kızım saçmalamasa, bin şu arabaya. Hazal!” Sustum, tıpkı onun yaptığı gibi. “Kızım sen benden de zır delisin, gelsene şuraya!” Bu sefer omzumun üstünden ona doğru baktım, bakışlarım öfkeliydi biliyordum ama nedenini karanlığa gömdüm. “Kaldıramayacaksan uzaklaş paşam, ağır gelir sonra.” Bu sefer öfkeyle bakan oydu, tekrar önüme döndüm çünkü o bana öyle bakmıyorken konuşmak çok daha kolaydı. Ben hızlı adımlarla yürürken aniden bedenim havalandı, ufak bir çığlık sesinden sonra Taner’in omzundaydım. “Ne yapıyorsun be adam! İndir beni.” “Ağır mı diye kontrol ediyorum da hafifmiş. Hatta fazla hafif, yemek yesene kızım sen biraz.” Görebildiğim tek şey onun sırtı olsa da arabaya doğru gittiğimizin farkındaydım, çırpınmaya başladım ama kolları bacaklarımı fazla sıkı sarmıştı. “İndir be beni! Marul kafa, koca burun, pis deve.” Ben onun sırtına vurarak çırpınırken çoktan arabaya ulaşmıştık bile. Taner beni tekrar yere indirdiğinde arabayla onun arasında sıkışmış kalmıştım. Fazla yakındı, olmasındı. “Çekilsene be adam, taksiyle gideceğim ben.” “Kızım sen bana sabrı öğrenmem için mi gönderildin anasını satayım.” “Siktir git be!” Onu göğsünden ittirdim ama bir santim bile kıpırdamamıştı, pis deve. “Bana bak baş belası, senin ağzın çok bozulmuş acı biber sürerim ağzına. Lafımı ikiletme bin şu arabaya.” “Binmiyorum.” “Hazal, sınama beni güzelim bin şu arabaya.” Sesi uyarıcıydı ama umurumda olmadı, beni sinirlendiren oydu. “Taner bak çekil git, kafanı kırarım senin.” “Hazal arabaya bin, yoksa ben seni bindirmesini bilirim.” Söyledikleri sadece bir tehditten ibaret değildi, bunu anladığımda istemeyerek de olsa arabanın kapısını açarak arabaya bindim. Araba boş yolda ilerlemeye başladığında ben memnuniyetsiz bir suratla koltukta oturuyor, Taner’se sabır dilercesine önce bana sonra yukarıya bakıyordu. Evin ön üne geldiğimizde ikimiz de arabadan inmedik. “Birkaç saatliğine yanına birilerini göndereceğim.” Dediğinde tüm yol boyunca ona dönmeyen bakışlarımı hışımla ona çevirdim. “Göndermeyeceksin kimseyi falan.” “Kızım birkaç saatliğine diyorum, ben yokken kapıda birileri dursun diye.” “Yahu istemiyorum, sen de gelme. Başımın çaresine bakarım ben, yalnız da değilim evde.” “Yemin ederim sınıyor bu kız beni. Birkaç saatliğine diyorum ya kızım, ben çok mu meraklıyım.” “İstemiyorum.” “Fikrini sormuyorum.” “Yiyorsa gönder bak ne yapıyorum.” Taner başını geriye atıp derin bir nefes doldurdu ciğerlerine. “Hay ağzıma sıçayım tamam demedim bir şey anasını satayım.” İçimdeki zafer gülümseyişi dışarı yansıtmamak için kendimi tutarken, Taner telefonu çıkarıp birini arıyordu ve ara ara bana karşı kısa yılmış bakışlar atıyordu. “Alo Kenan, ben gelemiyorum. Yarın görüşürüz.” Konuşmasıyla ona döndüğümde telefonu kapatıp tekrar cebine koyuyordu bile. “Niye gitmiyorsun.” Diye sorduğumda çatık kaşlarıyla bana döndü. “Şaka mısın kızım sen? Sabır sınavı mısın sen?” “Ay ne be! Ben mi dedim kal, defol git. Bir hafta önceye kadar var mıydın sanki kapımda, başımın çaresine bakıyordum ben gayet. Adama bak ya.” “Hazal, Allah aşkına sus.” “Susmuyorum, defol git kapımdan.” “Gitmiyorum lan, ne yapacaksın? Bana da mı çekiçle saldıracaksın?” “Olur.” Kemerimi çözüp arabadan inmek için hamle yapacağım anda Taner’in eli kolumu sarıp beni geri çekti. Sinirle ona döndüğümde duraksadım, yüzü çok yakınımdaydı. Çatık kaşları yumuşadı, göz kapaklarının ardında sakladığı gölgeler belirginleşti. Kıpırdayamadım bir an için, yutkunmak istedim ama boğazım düğümlenmişti nefesiyle. Bu çok yanlış hissettirdi. Ama huzurlu. “Taner çekil.” Dudaklarımı aralayıp adını fısıldamak işkence gibiydi, nefesi yüzüme değdiği her an benim için işkenceydi ve biliyordum ki bunun farkındaydı. Benimle oynuyordu, benim ona yaptığımı düşündüğü gibi. Gözleri bir halat gibi sarıldı boğazıma, onu itmek istedim lakin bedenim zincirlenmişti. Gözlerimden çeksin istedim, çekmedi. “Sana benimle oynama dedim baş belası.” “Seninle oynadığım falan yok.” Asıl oynayan oydu, zihnimin duvarlarında asılı her bir noktayla oynuyordu, kırıyordu, topluyordu, bakıyordu, kaçıyordu. “Asıl oynayan sensin.” Güldü, dudakları yukarı kıvrılırken gözlerinde öfke vardı, öfkesinin ucundaki ben değildim ama kendisiydi. “Ne yaptığının farkında bile değilsin.” “Sen söyle.” “Yoruyorsun beni Hazal, ateşe atarsın kızım sen beni farkında değil misin?” Oysaki ateş gözleriydi, farkında değil miydi? “Uzaklaş o zaman.” Dedim, sesim fısıltıydı ama içindeki çığlıkları o duyuyordu. Ben gibiydi, beni anlıyordu. Taner elini kolumdan çekmedi ama öylesine hafifti ki dokunuşu vardı sanki sadece elleri değil. Başını koltuğa yaslayıp gözlerini bütün yüzümde gezdirdi fütursuzca. Konuşmadı, ben de suskunluğuna sarıldım. Dakikalar geçti, Taner başı koltuğa yaslı bir şekilde gözlerini bana mühürledi. Onlarca kez değişti gözlerindeki hisler tablosu, hepsine sustuk. Elleri çekilmedi kolumdan ben de geri çekmedim kendimi, sırtımı koltuğa yaslayıp boş yola diktim gözlerimi. Parmağımda yüzük şimdi daha ağırdı. O yüzükten daha çok nefret ettim. 🌼
Kısa bir bölüm dahaa
Biraz ara bölümler de yer alacak her zaman 3 - 5 bin arası bölümler paylaşmayacağım ama gün gelir 5 binin bile üstüne çıkacak bölümler atacağım
Bölüm sonu yorumları 👉 |
0% |