@hvnand
|
Tanrı, gözyaşlarını acı içerisinde yeryüzüne bağışladı. Günahkâr arzular tek tek sonsuzluğa uğurlandı. Masumlar katledildi, mübrem Tanrı'nın kaleminden çıkan ağıtlarla vâr oluşun esaretine kapıldı... Bizler unutulan bedenler, göz yaşları ile boğulanlar. Vârlığı bilinmeyenlerin, tek umudu. Lâl kesilmiş çığlığı mürekkep ile resmeden, umutsuzluğu benimsemiş kimseleriz. Susturulmuş kimseleriz... Ardımızda bıraktığımız kapıların keskin soluğunu hissederek soluksuz bırakılmış kimseleriz. Vâr oluş içerisinde karanlığa sığınan orada mahsur kalmış bedenlerin kurtarıcısı olmak için dirilenleriz biz. Gök yarıldı, kan mühürlendi, ufuklardan bir fısıltı duyuldu. "Geldiğin yeri unutma insanoğlu." & Gökyüzü bugün ağlıyor anne, tıpkı peşinde bıraktığın küçük kız çocuğunun dinmeyen göz yaşları gibi... & ~Cinayet Gecesi Lunapark Ufuklara uzanan çığlıklar, göklerde asılı durmuş zincirler, maskeler ve çocuklar! On dört beden, on dört hayat ve on dört gözyaşı. Ve kimsesizlik! Ellerinde bulunan zincirleri gösterdi, kıyamet koptu ve son nefes tanrı tarafından gönderilmiş meleğe armağan edildi. Zaman durdu, ve bir fısıltı duyuldu. "Canlarınız son kez yanacak çocuklar, sizlere söz veriyorum." & "Umarım bu seni ayıltır." Önüme koyulan kahve fincanından uzanan bahur battığım bataklıktan firar etmemi sağlamıştı. "Sağol." Etrafa saçılan dosyaları, kâğıt parçaları, evrak ve resimleri toparladıktan sonra arkama yaslanıp kahvemi içmeye koyuldum. Gerçekten çok iyi gelmişti. "Henüz bir şeyler bulunamadı değil mi?" Dört gün geçti ve ne yazık ki elimizde delil niteliğinde bir şey yoktu. "Hayır, en ufak bir ipucu bile bulamadık maalesef. Bugün arsa sahibi ile konuşmaya gidiyorum elde avuçta bir şey yok." Boğazımı temizledikten sonra sözüme kaldığım yerden devam ettim "şimdilik tabi." Bizler Tanrı tarafından yazılan oyunun piyonları olduk. Yaşadığımız ve yaşayacağımız her şey belli ve netti. Kim aksini iddia edebilir ki öyle değil mi? Masumlar zarar görüyor, çocuklar ölüyor, kadınlar değersiz bir eşya gibi yaşamaya çalışıyor. Tabi buna yaşamak deniliyorsa eğer, bu acımasız hayat bir türlü son bulamıyor. Ağıtlar cevapsız kalıyor, tanrı görmezden geliyor, nefes almak zor bir hal alıyor... Tekrar et, tekrar et, tekrar et, tekrar et. Zihnim çok fazla şeye maruz kalıyordu, bu çok acı vericiydi. Düşünmek bana acı veriyordu. Düşünmemeye çalış! Bunu başaramıyordum. Maktul, canına kıyan katilin ebediyen cehennem ateşinde yanmasını arzuladı. Mübrem ise her zaman suçlanan taraf oldu, bu hikayede bir çok mazlum can verdi. "Lütfen umutsuzluğa kapılma, inanıyorum ve bu can yakan dosyayı kapatacağını, suçluları yakalayacağını biliyorum." Bunu yapacağım, yapmak zorundayım. "Senin gibi bir kardeşe sahip olduğum için çok şanslıyım Sahra." Kollarını boynuma doladı, yanındayım buradayım ve her zaman olacağım demek yerine. Söylemesine gerek bile yoktu oysaki. Geri çekilerek ayaklanmaya başladım; "Peki bu kadar konuşmak, vakit kaybetmek yeter çıkmam gerekiyor, geç dönebilirim. Kapıları kilitle, camları kapattığına emin ol ve alarmı devreye sok." Konuştuğum sırada kağıtları, dosyaları ve evrakları çantama yerleştiriyordum. "Tamam ablacığım her şey kontrol altında aklın bende olmasın." Umarım. Ona son kez umarım bakış attıktan sonra yola koyuldum. Kısa geçen araba yolculuğunun ardından arabamı OLAY YERİ İNCELEME bantlarıyla sarılı Lunaparka çektim. Arabadan inip ilerlemeye başladım. Hâlâ ekip çalışmaları sürüyordu, bir şey bulma ümidi ile... dört gün önce yaşanan vahşet gözlerimin önünden film şeridi misali geçmişti, asılarak katledilen on dört çocuk... Koca dönme dolap, ön dört masumu katletmişti. -Geçmiş Zaman (31 Aralık 2022) Yılın son günü. İnsanoğlu bu günün neler getireceğini bilmeden yeni yıl için geri sayıma başlamıştı. Komiser Mavi Ardil Alçin yorucu günlerin ardından bu gece kardeşi ile vakit geçirecek olmanın heyecanını yaşıyordu. Kardeşi ile yaptıkları yemekleri yemiş uzun uzun sohbetler etmişlerdi. Yeni yıla çok az bir vakit kalmıştı. Her şey çok normaldi, fazlasıyla normal. Sıcak çikolatalarını alıp televizyon karşısında yeni yıla girmeyi bekliyorlardı. Yeni yıl için tek dilekleri asla ayrılmayacak olmalarıydı, ve işte geri sayım başlamıştı 3 2 1 ve... Saatler artık 00.00 gösteriyordu ve işte yeni yılın ilk günü, yeni umut ve dileklerin başlangıcı... Tam bu sırada karakola düşen kan dondurucu bir ihbar tüm mutluluğu, keyfi sona erdirmişti. Kısa sürede ülke gündemine bomba gibi düşen haber başlığı insanlığın belki de geldiği son noktayı gösteriyordu. İşte o haber başlığı, sadece on dört evi değil insanlığı yasa boğan o haber, işte akıtılan on dört gözyaşı: YIKILMASI BEKLENEN LUNAPARKTA ZİNCİRLERE ASILMIŞ ON DÖRT ÇOCUK CESEDİ! Ardil bu haberi duyduğu an ne yapacağını bilmiyordu. İşinde duygulara yer olmadığının farkındaydı ancak bu öyle bir vahşetti ki bu çok fazlasıyla acı veriyordu... Kız kardeşine baktı, "Gitmem gerek." diyebilmişti, o gece evden nasıl çıktığını bilmiyordu... -Günümüz (4 Ocak 2023) "Buraya geleceğini biliyordum." Gözlerimi sesin geldiği yöne çevirdim. Gelen kişi yeni ortağım, eski dostum Ömer Duru Kayalı idi. "Seni burada bulacağımı biliyordum." Lunaparka baktım, devam ettim. "O geceden beri buraya gelmeye cesaret edememiştim, sadece görmek istedim." Sigarasından derin bir nefes aldı, dumanı üfleyerek konuşmaya başladı. "Şu arsa sahibi ile görüşmeye seninle geleceğim." Başımla onaylayıp arabama doğru yürümeye başladım. Sürücü koltuğuna yerleşirken Ömer de hemen sağ tarafıma yerleşmişti. Sessiz sedasız geçen araba yolculuğu sonrasında GÜMÜŞ-LER yazılı tabelanın önüne aracımı park ettim. Büyük bir yapı sayılmazdı ancak içeride neler olup bittiği bilinmezdi, içeriye doğru ilerlemeye başladık. 'Danışma' yazılı masaya doğru yürüyerek konuşmaya başladım. "Cinayet şube komiseri Ardil Alçin ve ortağım komiser Ömer Kayalı. Buraya Salih Gümüş ile görüşmeye geldik." Salih Gümüş 54 yaşında ve cinayetin işlendiği arsanın sahibiydi. Gümüş İç Dizayn adında, ailesinden kalma bir şirketi vardı. Tabi paravan şirket olduğu herkesçe bilinen bir gerçekti, amacımız ise en tepede bulunanı yakalamaktı. Tarikat. Büyük bir şirket olduğu söylenilmezdi ancak güçlü bağlantıları olduğu gerçeğini de değiştiremezdi. Gümüş kardeşlerin en büyüğü ve oldukça kibirli bir adamdı. Dört çocuğu vardı ama bu dört çocuğun babaları ile aralarının pek iyi olduğu söylenilmezdi bunun sebebi ise Salih Gümüş eşi Gülizar Gümüş ile seyahat ettikleri araba ile kaza yapmış olmalarıydı. Bu kaza Gülizar'ın ölümüne sebep olmuştu. Çocukları annelerinin ölümünden babalarını sorumlu tutmuş olmalıydılar ah tabi henüz Gülizar'ın kırkı çıkmadan çok genç bir kadınla ilişki yaşamaya başlamış olması da sebeplerine sebep katıyordu. Hayır sadece babalarının dünyaca ünlü bir suç çetesi ile bağlantıları olduğunu öğrenmişlerdi .Yapılan küçük bir araştırmanın sonucunda ortaya çıkan bulgular insanı düşündürmeye itiyordu. Salih Gümüş, arsayı 2012 yılında Resul Devirmen'e satmıştı ancak cinayetten tam 44 gün önce arsayı geri aldığı öğrenildi. Bir insan sattığı arsayı neden geri alırdı ki? Hem de arsayı geri aldıktan 44 gün sonra aldığı arsada on dört çocuk cesedi zincirlerle asılı halde bulunurdu? Bu dört gün içerisinde tüm gözler Salih Gümüş'ün üzerindeydi ama kendisi en ufak bir açıklama bile yapmamıştı, sürekli işleri olduğu gerekçesiyle onunla görüşmek isteyenleri reddetmişti. Ancak şimdi buradaydık. "Tabi komiserim ben hemen haber vereyim kendisine." Siyah kalem eteği, beyaz gömleği ve sıkıca topladığı saçlarına büyük özen gösterdiği belli olan kadına baktım. Başımla onayladıktan sonra ortağıma baktım. "Gümüş ailesinin sicilinin pek temiz olduğunu söyleyemem ama bu adamda böyle bir şey yapacak yürek olduğunu düşünmüyorum." Gümüş ailesi ismi; kaçakçılık, dolandırıcılık ve kara para aklama gibi suçlarla pek çok kez gündeme gelmişti ancak kanıt bulunamadığı için üstü kolaylıkla kapatılmıştı. "Bu işleri bilirsin hiç beklemediğin biri en kötü olanı çıkabilir. Böyle bir şey yapacak nedeni var mı bilemeyiz ama inan bana Ömer bu meslekte birçok şey gördüm. Buzdağının görünmeyen yüzü olduğu aşikar" Cevap vereceği sırada; "Salih bey sizi bekliyor efendim. Bu taraftan." Kadının peşine takılıp Salih Gümüş'ün odasının olduğu kata gelmiştik. Dört kattan oluşan bu yer kırık beyazın ağırlıkta olduğu altın işlemelerin göze çarptığı bir yerdi. Doğrusu hoş bir görüntüsü vardı ancak içeride gerçekten mide bulandırıcı bir koku vardı. Bu koku yüzümü ekşitmeme neden olabilir olmuştu. Salih Gümüşün odası 4. Katta yer alıyordu. En görkemli katta. En güvenilir katta. "Hazır mısın Mavi?" "Her zaman Duru." Kapıyı tıklatarak içeriye geçtik. Deri döşemelerin ve ağır bir sigara kokusunun hakim olduğu odayı incelemeye başladım. Bu sırada; "Cinayet şube komiser Ömer Kayalı, Ardil Alçin." Ak düşmüş çehresine baktım, bize nasıl üsten baktığını ve burada olduğumuzun ona verdiği rahatsızlığı gördüm. "Burada neden olduğumuzu bildiğinizi sanıyorum, yoksa yoğun işleriniz sebebiyle ülkeyi sallayan haberden bihaber olduğunuzu düşünmeye başlayacağım." dedi Ömer. "Oturun lütfen." Derin bir nefes aldı, derin bir nefes verdi sigara paketinden bir dal sigara aldı paketi Ömer'e uzattı ancak Ömer başını olumsuz bir şekilde salladı. Sigarasını yakıp konuşmaya başladı; "Kulağıma çalındı bir şeyler, bu durum arsamın değerini nasıl düşürdü tahmin bile edemezsiniz komiserim. Sanki cinayeti ben işlemişim gibi." Sigarasından derin bir nefes çekti, sitem ediyordu, ülkeyi ayağa kaldıran bu durumdan böyle bahsetmesi gerçekten sinirlerimi bozmuştu. Ömer ile göz göze geldik bu durumdan hoşnut olmayan bir yüz ifadesiyle yerinde kıvrandığını gördüm ben de aynı şekildeydim bu adam sinirlerimizi bozmaya yemin etmiş gibiydi. Ancak biz henüz yeni başlıyorduk. "Oysaki Salih bey böyle sarsıcı bir durumu öylesine basit bir şeymiş gibi anlattığınıza göre kalpsiz olduğunuzu söylemek pek zor olmamalı." Gözlerini üzerime dikip aval aval bakmaya başladı, "Allah ailelerine sabır versin komiser hanım, olmuş ve ölmüşe çare yok. Size bakınca da çok duygusal olduğunuzu söyleyebilirim. Polislik zor meslektir duygulara yer olduğunu sanmıyorum." Boğazımı temizleyip asıl soruma yöneldim; o sırada Ömer çıkarmış olduğu defterine birkaç not almaya başlamıştı. Her daim yazı yazmayı çok severdi. "Size asıl sorum şu satmış olduğunuz arsayı neden tekrar geri almış olduğunuz. Hem de cinayetten 44 gün önce?" Meraklı çıkan sesime engel olamamıştım. Salih Gümüş sigarasından büyük bir nefes alıp konuşmaya başladı; "Evet komiser hanım o arsayı daha önce sattım. O zamanlar pek borcum vardı bu sebepten ötürü satmak zorunda kalmıştım. İki elim bir araya gelince geri aldım çünkü değerli bir yerdi, lunapark zamanında çok büyük paralar kazandırmıştı bana hem ben arsayı sattıktan sonra oldukça bakımsız kalmış eskimiş harap hale gelmişti. Cinayetten 44 gün önce olması tam anlamıyla şans eseri olsa gerek." Rahat görünmeye çalışıyordu, beden dili ise tam tersini söylüyordu endişe duyduğu bir şeylerden rahatsız olduğu her halinden belliydi. Kısa sürmüş bir görüşmenin ardından Ömer'le hemen oradan çıkmıştık. Çoğunlukla olayla değil bağlantısı olduğunu olayı çok sonradan öğrendiğini söylemişti, öldürülmüş çocukları asla tanımadığına değinmişti, dava çözülünceye dek yurtdışına çıkamayacaktı yani istediğimiz herhangi bir an onu bulmak çok zor olmayacak gibiydi. Buzdağının görünmeyen yüzü... "Merkeze değil m?" Diye sordu Ömer. "Evet Toprak Savcı da orada olacak, toplantı yapmayı düşünüyor mesaj atmış." Bakışları hemen beni buldu, "Ardil sana bir şey soracağım ama hemen sinirlenmek yok tamam mı?" Ne soracağını tahmin ediyordum, bu soru canımı yakacak mıydı? evet. Gözlerimi gözlerine dikip onu dinlemeye koyuldum. "Toprak ile çalışmak zor değil mi? Bu davaya bakan savcının o, polisi senin olman tesadüf mü?" Dürüst ol Mavi. Değildi, hiçbir şey tesadüf değildi. "Eski nişanlımla aynı davada yer almak farkı bir durum ama bütün bu olanlar tesadüf mü emin değilim." Ömer'e karşı her daim dürüsttüm, kendime bile anlatmaya korktuğun şeyleri hep onunla paylaşmıştım peki ya Toprak? Bir gün öğrenecek olursa kaç gözyaşı dökerdi ki? Nefret kusardı... "Hâlâ o adamdan nefret ediyorum, kız kardeşimi çok fazla üzdü." Destek olmak niyeti ile elerini omzuma vurdu, ne olurdu ki şimdi her şeyi anlatsam. Kıyamet kopardı Mavi, sus. Sustum hep olduğu gibi. Hep olacağı gibi. Konuyu değiştirmeye çalışarak, "Salih hakkında ne düşünüyorsun? O çocuklar hakkında bu kadar duygusuz şeyler söylemesi onu boğmak istememe neden oldu." Konu çocuklar olunca hep hassas olurdum, tanrı bana bir çocuk vermeyi bile çok görmüştü halbuki. Hızlıca park ettiğim arabama doğru ilerledik. "Katılıyorum, bir şeyler sakladığı çok bariz ama sakladığı şeyler ne ve bu davada nasıl karşımıza çıkacak işte onu bilmiyorum." dedi Ömer. Arabayı dolduran telefon sesi tüm dikkatimizi üzerine çekmeye yetmişti. Arayan kişi Toprak Savcıydı. "Komiser Ardil hemen merkeze gelmeniz gerekiyor, cinayeti işlediğini, itirafta bulunan biri var." Duyduklarımı sindirmeye çalışıyordum, böyle basit olamazdı, suçlular geçde olsa ortaya çıkardı ancak bu kadar erken değildi olmamalıydı yalan yalan yalan yalan. Zihnimin esaretinden kurtulmaya çalışarak konuşmaya başladım, "Bu kadar çabuk mu? Bu nasıl olur, hemen geliyoruz savcım." &
Merhaba sevgili okurum, ilk bölüm ve iste başlıyoruz.
|
0% |