Yeni Üyelik
11.
Bölüm

Bölüm-10 Kurtuluş

@hvnand

Korku, ne demek?

Zihnimde onlarca şey, şeritler halinde geçerken ölümlü bedenim tir tir titriyordu...

Şifa verenler bize ve bizlere zehir verer olmuştu. Cılız ışık bize karanlığın içinde ki umudu değil, o kapının ardında kalan acımasızlığı hatırlatıyordu.

On dört mürid ayini...

On dört çocuk katliamı...

Ve on dört gözyaşı bedeli...

                          &

"Demek herkesin bahsettiği kurban edilecek o komiser sensin." Herkesin bahsettiği? Kurban edilecek...

"Burada sergilenmek üzere olduğumu düşünmüyorum." dedim. Dün bir ayine kurban edileceğimi öğrendikten sonra bütün gece bağırıp çağırdığım için sesim kısılmıştı.

Vücuduma açtıkları yaralar kabuk tutmaya başlamıştı on dört gün süren bu işkence sona ermişti sonunda. Ölümü hiç bu kadar yakından hissetmemiştim, bu kadar vahşi bir ölümü! Mesleğim yüzünden hep ince bir çizgide yürümüştüm bunun farkındaydım elbet, hayır ölmekten değil, bu şekilde ölmekten korkuyordum.

"Bunları giymen gerek." Üzerimde leş gibi duran kıyafetlerden kefen giyerek kurtulacaktım demek. Hiçbir şeye tepki vermeyerek on dört günün sonundan kurtulduğum zincirlere bakıp göz devirmekle yetindim. Kızıl saçları beline uzanan ve beni ölüme götürecek olan o kadına baktım. Şimdi yerimde Ömer olsaydı böyle güzel bir kadın ile ölüme gitmek onun için heyecan verici olurdu. Bu düşündüğüm şey ile gülümseyerek kadının bana uzattığı beyaz elbiseyi aldım. "Gerçekten bu yaptığınız şey size mantıklı geliyor mu?"

"Akrep için kurban edilmek bir onurdur." dedi sadece. Bana verdiği kefenin aksine onun üzerinde siyah pelerin şeklinde bir şey vardı. O kadar halim yoktu ki ona karşı gelmeyerek verdiği şeyi üzerime geçirmeye başladım. "Senin yerinde o kadar olmak istiyorum ki." ol ablam, bunu onun yüzüne karşı söylersem belki ayine kurban gitmeden beni öldürürdü. Ona karşılık vermiyordum arada bir söylediği şeyleri dinliyordum sadece bu ayinin onlar için ne kadar önemli olduğunu ve gerçekten benim yerimde olmak istediğini onlarca kez söylemişti

Gözlerini üzerime dikerek "Sen Burçigin için ne kadar önemli olduğunu biliyor musun?" dedi. Onu riske atamazdım ki!

Ölüme gidiyor olsam bile...

"Dediğin kişiyi tanımıyorum." Sadece gülümseyerek karşılık verdi ve "anlıyorum..." dedi.

                          &

 

Ardil'i kurtarma operasyonu

Ardil'in ne halde olduğu bilinmiyordu. Yaşıyor mu? Hâlâ nefes alıyor muydu?

Öyle olsundu...

Tüm içtenliği ile arkadaşına dönüp yıllardır içinde tutuğu şeyleri, kalbine ve aklına yediremediği şeyleri dökmeye başladı. "Benden ayrılmak istediğini söylediğinde inanamadım. Biliyordum işte bırak benimle ayrılma fikrini, bensiz geçirdiği günlerde ne hâle geldiğini kendi gözlerimle gördüm." Onu bulacağına ve tekrar ona dokunacağını o kadar inanıyordu ki sırf sevdiği kadın sigaradan nefret ettiği için, o geldiğinden beri içmiyordu. Onu bulduğunda nefret ettiği şeyi solumasını istemiyordu... Mavilerini gökyüzüne dikip devam etti. "O kadar bu duruma inanmıyordum ki şaka yapıyor sandım. Aklımı yitireceğim sandım Kayalı." dedi. Komiser Ömer Duru Kayalı bu hikayeyi her iki taraftanda dinleyip kendine bu acımasızlığı yaparak içten içe ölmeyi dileyerek susmaya karar verdi. "Mecbur olduğunu biliyorduk. Kimseye zarar gelmesin diye en büyük zararı kendine verdi." Haklıydı. Ardil, kimseye değil en çok kendine kıymıştı...

"Bana hediye ettiği bir not defteri vardı, mavi ve toprak renginin birleştiği üzerinde bir ağaç çizili olan küçük bir defter. O gidince sığınağım işte o oldu. Sayfaları bitmesin diye küçük küçük yazdım her satırını..." tutuğu günlükten bahsederken gözlerinde taşıdığı gökyüzü dolu doluydu. O erkek ağlamaz algısına karşıydı, en çok o gözyaşı dökmüştü.

"Sana anlattığımda gidip ona yetiştirdin hemen piç kurusu!" Aklına arabada Ardil'in söylediği şey gelmişti. Hemen gözlerini silerek büyük bir hırsla yanındaki adama döndü ve yüzünün ortasına bir yumruk çaktı. "Bu neydi oğlum!?" dedi Ömer. "Beter ol." dedi Toprak. Ömer hâlâ Toprağın vurduğu yeri tutarak acı içinde inliyordu. Eli ne ağırdı.

"Şşt çok acıdı mı lan?"

"Önce döv, sonra gel sor. Özel günün mü yaklaşıyor oğlum?"

"Soranda kabahat!" diye sitem etti Toprak.

"Vuranda kabahat!" diye karşılık verdi Ömer.

İkili birbirlerine büyük öfke ile bakarak onları bölen şey gelen genç adam olmuştu. Üzerinde Çelik yeleği, silahları adeta savaşa gidiyormuş gibiydi. "Savcım ve komiserim, ekip hazır sizleri bekliyoruz." İkili birbirlerine baktıktan sonra harekete geçtiler.

Onun olanı kurtarmaya, onun kalbini kurutmaya geliyordu.

"Bol şans!" dedi. Onlarca kişiden oluşan ekip canilerin arasına düşmüş masumu kurtarmaya gidiyordu. Bunu başaracak ve onlardan olanı alacaktı. "Evet plan basit gibi görünsede herkesin çok dikkatli olması gerek." Ekibi yöneten komiser Ömer Duru Kayalı, son kontrolleri yaparak her şeyin hazır olduğundan emin olmak istiyordu. Koca ekranda beliren krokiye yaklaşıp sözlerine kaldığı yerden devam etti. "Binaya arka kapıdan ilk vurgunu yapacağız, tabi ana giriş kapısı boş kalmayacak elbet. Kimsenin bilmediği sadece söz sahiplerinin geçeceği bir kapımız daha var."

"Peki bu kapı nerede komiserim?"

"3. Katta."

"3. Katta nasıl bir çıkış kapısı olabilir." diye sordu başka biri.

"Kolonların içine saklanmış merdivenler sayesinde doğrudan alt kata geçecekler. Tabi burada bulunan tünelden geçip ana yola uzanan uzunca bir koridor var. Ve asıl bomba, tünelin sonunda adamlarımızın olması. Yani tünelden yapılacak çıkışlar onları elimizden kaçırmaya yaramayacak." Her şey hazırdı; plan A, plan B ve Z...

Konu bir masum olunca bütün meslektaşları onu kurtarmak için elinden gelenin fazlasını yapacaktı.

Cumhuriyet Savcısı Araz Toprak Aladağ başlama emrini vererek AKREP KAPANI operasyonunu resmî olarak başlattı.

Savcı bu operasyona onlarla birlikte katıldı, canının canını kurtarmaya gitti...

Hazırlıklar bitti, bu baskın için getirilmiş özel harekat timi ve daha nicesi... Evet konu onlardan birini kurtarmaktı belki ama gidecekleri yer AKREP TARİKATI'NIN ininde yer alıyordu, orada olacak her şey için öncesinde hazırlıklar yapılmıştı, ve işte başlıyordu! Kemerleri sıkı bağlayın çünkü buradan sonra her şey bir kabustan beter olacaktı, on dört mürid ayini başarı ile sonuçlanarak tekrar ve tekrar adını tarihin tozlu sayfalarına yazacaktı...

Helikopterler havalandı, araçlar son sürat ilerledi...

Ve işte kurtarma operasyonu başladı.

"Giriş için izin istiyoruz!" Ekibin onların ininde olduğu çoktan duyulmuştu bile.

"Giriş izni verilmiştir, Alfa ekibi."

"Her yerdeyiz, onların deyimi ile Akrep yuvası işgal altına komiserim!"Ömer duydukları ile yarım ağız gülümseyerek silahının tetiğini çekerek ekibine öncelik etti. Bina işgal altındaydı ve kaçış imkansızdı.

Onlu şekilde merdivenlerden çıkarak ana giriş kapısından içeri sızan ekibe ilerle işareti yaptıktan sonra önlerine çıkan herkesi ezip geçmeye başladılar.

Unuttukları bir şey vardı, burada kimse masum değildi...

"Savcım geride durun, gelişimiz ses getirdi belli." Çünkü onları karşılayan silahlı insanlar vardı.

"Senden daha iyi silah kullandığımı unutuyorsun Kayalı."

"Doğru," dedi Ömer ve onları karşılamaya gelenlere iki el ateş etti. Kulaklığından gelen ses ile çatıdan da adamlarının içeri girdi bilgisini aldıktan sonra onları gerçekten sıkıştırdılarını anlamış oldu.

"Komiseriniz Ardil dışında karşınıza çıkan herkesi etkisiz hale getirin!"Savcının gür sesi neredeyse bütün binayı inletmişti.

"Emredersiniz!"

"EMREDERSİNİZ!" Nidaları duyuldu her yerde!

İstediği şeyi aldıktan sonra koridordan bağırarak yaklaşan adamı indirmekten gocunmadı. "YAŞASIN AKREP, KAHROLUN SİZ!" Evet duydukları sloganlar bu şekildeydi.

"Ardil'i hemen bulmamız gerek Kayalı!" Zamanında yetişmiş olsunlar.

Ona daha fazla zarar vermeden onu bulmak istiyordu. Geç kalmamıştı umarım...

"KOMİSERİM BURADALAR!"Duydukları ses ile hızlıca o yöne giderek asla görmek istemedikleri bir manzara ile karşılaştılar!

Başı bedeninden ayrılmış bir ceset!

Toprak savcı olduğu yerde diz çökerek duyduğu sesi idrak etmeye çalıştı, bu gerçek olamazdı ki, sevdiği kadın katledilmiş olamazdı...

Komiser Ömerin de farklı bir durumda olduğu söylenilemezdi...

Ekipten biri başı bedeninde ayrılan kadının üzerindeki kanlı çarşafı kaldırarak gerçek ile yüzleşti. "SAVCIM BU KOMİSER ARDİL DEĞİL!" Evet canice katledilen kadın Ardil değildi ancak bir başasının bu şekilde hayattan koparılması kabul edilemeyecek bir şeydi. Savcı duyduğu şey ile çöktüğü yerden kalkarak cesedin başına geçti, genç bir kadındı lakin Ardil değildi, Kızıl saçları ve açık yeşil gözleri... Ne hissedeceğini bilmeyerek ayağı kalktı. "DERHAL ONU BULUN," ölü veya diri...

"Ayini tam bitirememiş ooruspu çocukları." Diye sitem etti komiser. Gelen bilgilere göre gerçekten tünellerden kaçmak isteyen birkaç kişi yakalanmış ve kelepçelenerek merkeze yollanmıştı. "Aklımı kaybedeceğim Kayalı nerede bu kadın?"

"Dördüncü katta, hemen buraya gelin! SAĞLIK EKİLERİDE."Telsizden gelen bu haber bir umut ışığı gibi çöktü.

Nasıl gittiler bilemiyorum ama koşarcasına dördüncü kata inerek ekiptekilerin bulunduğu odaya vardılar. Bir yatak odasını anımsatan odada yatağın altında bir kadın vardı, KOMİSER MAVİ ARDİL ALÇİN.

Toprak hızlıca sevdiği kadına yaklaşıp saklandığı yerden onu dikkatli bir şekilde çıkarmaya çalıştı. Sağlam bir yeri kalmamıştı...

"SAĞLIKÇILAR NEREDE?" Ardil yaşıyordu, çok kötü bir durumdaydı ama yaşıyordu. Ömer de aynı şekilde Ardil in yanına eğilerek kardeşinin ne durumda olduğuna baktı.

Rezaletti.

Odaya giren sağlıkçılar hızlıca komiseri bir sedyenin üzerine alarak dikkatli bid şekilde onu bu bok çukurundan çıkarmaya başladılar. Toprak savcı ve komiser Ömer bir saniye bile onu bırakmayarak sedye ile birlikte hareket ediyorlardı.

Bir gözyaşı düştü Toprağın çehresinden, bu sevdiği kadın için döktüğü ilk gözyaşı değildi, sonda olmayacaktı.

"Ecdadını siktiklerim ne hâle getirmişler kızı!" Ömer'in öfkeli sesi, "T-toprak," Ardil'in acı çeken sesi ile durdu. Ardil gözlerini zar zor açarak neler olduğunu idrak etmeye çalıştı. Çok kötü bir durumdaydı, belki biraz daha geç kalınsa şu an hayatta bile olmayacaktı. "Ardilim!" dedi Toprak, günler sonra onun sesini duymak bile ana rahminden dünyaya gelen bir bebeğin coşkusunu taşıyordu. Bu satırları yazarken, gerçek sevginin ve aşkın her koşulda öncelik olduğunu görmenizi istedim. Aşk vardı, bir o kadar kırılmışlık...

"N-ne o-oldu?"

"Kendini yorma, bizimlesin, benimlesin, güvendirsin her şeyim." Toprak sedyenin üzerinde taşınan kadının kısacık saçlarını korkarak okşamaya başladı. 'Buradayım' burada olduğumu bilsin ve korkmasın diye. Ardil zoraki bir gülümseme ile "hemen şimdi nikahı kıymazsam o-," Ömer onu durdurarak "Nikah şahidi benim!" dedi. Sesindeki öfke gitmiş yerine Sevinç gelmişti. "Bundan sonrası bizde, Evelallah komiserim eskisinden de güçlü olacak." dedi, ambulansın içerisine onu koyarlarken. "Bende sizinle geliyorum. Ondan daha fazla uzak kalmak istemiyorum." Ömer başını sallayarak olay yerini son kez kontrol etmeye döndü, buradaki işlerini halledip hemen kardeşinin yanına gitmem istiyordu. Ambulans yola çıkmadan "Bekle beni Ardil, biraz sonra yanında olacağım." Umarım Ardil onu duymuştur, çünkü yavaş yavaş bilincini kaybederek karanlığa karışmak için ilk adımını atmıştı.

"Evet beyler ve güzel hanımefendiler burası kontrol altında."

Her şey çok kolay olmuştu.

Belkide sadece basit bir kandırmacadan ibaret.

 

                             &

 

"Artık kaçırılmaya ara vermem gerek, öyle değil mi?" Uzun ve acımasız günlerin ardından burada ve en önemlisi güvende olmak bana çok iyi hissettirmişti. Hastane odasını andıran ancak hastane olmayan bir yerdeydim. Toprak hemen baş ucumda duran bir sandalyenin üstünde uyuya kalmış bir vaziyette duruyordu. Kolumdaki serum bana çok iyi gelmişti, yaralarım sarılmış günlerdir üzerimde duran kıyafetlerden arınmış yeniden doğmuş bir vaziyetteydim.

Uykulu sesi ile "Ardil?" Dedi TOPRAK. Gözlerimiz on dört günün ardından buluşunca hızlıca yerinden kalkarak üstüme bocalandı. "YAVAŞ,"dedim kahkahalrımın arasında onu o kadar çok özlemiştim ki... Birbirimize onlarca ac verip en sonunda tekrar yan yanaydık...

"Kararım kesin seni eve kelepçeleyeceğim ki artık başına bir şey gelmesin!" Ettiği sitem karşısında onu kendime çekip öpmeye başladım. Yanaklarına sulu sulu öpücükler kondurarak hiçbir şey olmamış gibi davranmaya devam ettim. Sanki yıllar önce onu terketmemiş gibi, öncesinde bir birimize nefret kusmamış gibi. "Tamam, tamam sakin ol bu kadar beni özlediğini bilmiyordum." Dedi. "Bak sayende çok iyiyim." Diye karşılık verdim.

"Ne zamndır buradayız?" Diye sordum çünkü kısa bir süre içinde kendimi bu kadar iyi hissetmem normal değildi. Yatakta oturur bir pozisyona gelerek kısacık saçlarımı okşamaya başladı. "Bir haftadır uyuyorsun uyuyan güzel." TAMAM ŞİMDİ BİR İKİNCİ ŞOK GELİYOR. "NE" diyip tepki gösterdim. Ben en son saklanmıştım ve sonrasında ambulans ışıklarını hatırlıyordum ne ara bu kadar uzun zaman oldu? "Herkes iyi mi? Sahra nerede şimdi meraktan ölmüştür..." tek bir ağızdan sıraladığım sorular karşısında büyük bir sakinlikle "Merak etme her şeyi anlatacağım, anlatacağız ama önce Sahra ve Ömer e uyandığın haberi verelim." Başımı aşağı yukarı sallayarak yaşadığım şeyleri hatırlamaya çalıştım. Neler olmuştu? Ben nasıl kurtuldum, en son kurban edilmek üzere ölüme gidiyordum...

"Ömer, Sahrayı da alıp hemen olduğumuz yere gelin. Ardil uyandı."

"Ne gerçekten mi? Durumu nasıl?"Ömer in sevincini anlamamak apalık olurdu, o benim için abiden öteydi...

"İyi iyi hatta dur vereyim ona." bana vermesine kalmadan telefonu elinden çekip konuşmaya başladım. "ÖMER!"Dedim heyecanla. Beni merak etmesinler istiyordum çünkü onlara artık benden kaynaklı acılar yaşatmak istemiyordum. "Ardil iyisin dimi, o kadar merak ettim ki seni."

"İyiyim iyi, hadi hemen kardeşimi alıp gel."

"Sen iste yeter." Dedikten sonra beni yormamak adına fazla uzatmadan kapattı. Merkezde olduğunu ve kardeşimi alarak hızlıca buraya geleceğini de eklemeyi ihmal etmedi. Telefonunu Toprağa vererek gözlerinin içine baktım ve en içten duygularım ile "her şey için teşekkür ederim." Dedim. Mavilikleri büyük bir özlem ile parıldadıktan sonra beni kucağına çekerek doyasıya sarılmaya başladı. "Senin iyi olman her şeyden önemli." dedi. Yüzlerimiz çok yakındı, uzanıp onu doyasıya öpmek istiyordum. Ona biraz daha yaklaşarak aramızdaki mesafeyi kapatacağım ve dudaklarımızın buluşacağı esnada kapı büyük bir gürültü ile açıldı.

"ARDİLLLL-," devamını getirmeden olduğumuz pozisyonu görerek çığlık atarak arkasını döndü. "Ben ben şey gidiyordum yani of!" Doğruyu söylemek gerekirse aşırı tedirgin olmuştu ve bu bizi ilk yakalayışı değildi.

"Tamam sakin ol Burçi, gel buraya."Tekrar arkasını dönerek bize doğru koşmaya başladı. "ÇOK ÖZLEDİM SENİ."

"Bende ama bağırmasan mı?" Toprak yataktan kalkarak Burçigin ve bana biraz alan sağladı. Ancak görebiliyordum ki anı bozarak aramıza giren kadına çok sinirliydi.

"Bu bizi ilk yakalayışın değil aslında..." kısık sesli mırıltımın ardından tekrar Toprak ile gözlerimiz buluştu. "Sonda olmayacak anlaşılan." dedi. Kaşlarımı uyarır nitelikte kaldırdıktan sonra, kemiklerimi kırmaya yemin etmiş kadına baktım. "Ya yokluğunu hissederlerse, başına benim yüzümden bir şey gelmesin."

"Savcı enişte sağolsun büyük bir darbe yaptı, toparlanmaları uzun sürer."

"Bende bu konu hakkında konuşmak istiyordum. Zamanı geldi bence." Evet gelmişti, kurban edilmek üzere gideceğim kapıdan son anda durmuş bir başkası canine katledilmişti.

 

                             &

 

Evettttt, nasıldı bakalım?

Fikirleriniz benim için çok önemli🎀

Karakter analizi=

Aslında birçoğunuz Savcı ve komiser arasında acımasızca geçen duyguların farkında ama bunu unutmamak gerek henüz okumadığınız ve bilmediğiniz çok fazla şey var.

Sevgilerimle✨

Loading...
0%