@hvnand
|
Doğrular sadece can yakarlar... Onlarca gizemin arasında hayatta kalmayı, mutlu olmayı düşündüğüm için hep utandım ancak şimdi olay bu değildi. Bir yaz gecesi ses çıkarmaya, katledilenlerin sesi olmaya başladık. Zaman böyle geçti, herkes doğduğu an masumdu, herkes çocukluğunda masumdu... Ben Ardil, bu zamana dek okuduğunuz satırları unutun çünkü gerçek kimliği ile var olmaya geliyorum. Doğrular sadece can yakarlar... Bizim masalımızda doğru yoktu, can yakan çok şey vardı.
&
Neler oluyor, doğrular tükeniyor zaman azalıyor işte... "Pardon ama NE?" Bunu söyleyen kişi Burçigindi. Hayatıma hoş geldiniz. Toprağın gözleri anında beni buldu, dişlerini o kadar sıkıyordu ki çenesi nasıl hâlâ sağlamdı şaşırmıştım doğrusu. "Senin ne işin var burada?" Dedi Toprak. Ondan hiçbir şey gizlemezdim, o beni anlar ve dinlerdi. Abim, öz mü öz abim... Tarikattan biriydi, onların soyunu kurutup ebediyen dünya üzerinden silmek isteyen biri. Aynı anadan, aynı babadan olan iki kardeştik. Abi dediğime bakmayın benden tam bir yaş büyük. Polis memuru bir babanın, basit bir bankada çalışan, basit bir kadının çocuklarıydık. Evimizde pek huzur olduğu söylenilmezdi ancak hatırladığım kadarıyla güzel günlerimiz de vardı. Ben dört, abim beş yaşına geldiğinde ailemizin üzerinde kara bulutlar toplanmaya başlamıştı bile. Annem çalıştığı bankadan biri ile kaçmış babama boşanma davası açmıştı, babamın işleri boyunu aşmış eve geldiği yoktu... Bu süre dört ay boyunca devam etti, babam annemin adını bile duymaya tahammül edemiyordu, bizleri de onun tohumu olarak gördüğünden eskisi gibi bakamıyordu. Bir gün komşumuz Sönmez abla elinde telefonla gelmişti, arayan kişi annemdi bizi yanına alacağını söylemişti bu gece hazır olacaktık. Çocuk aklı ben hiç hatırlayamasam da abimin küçük aklında kalan şeyler vardı. Oyun oynadığımızı sandığımız için kimselere bir şey söylememiştik. Gece oldu, dört aydan fazla bir süredir görmediğimiz annemizi görecektik... O gece, eve zorlukla uğrayan babamın erken gelesi tutmuştu, silahını ve rozetini salonda bulunan rafın üzerine koyduğunu hayal meyal hatırlıyorum... Biz abimle ne olacak diye korkudan tir tir titriyorduk. Kapı çalmıştı, şimdi ne olacaktı ki? Biz hâlâ odada otururken babam kalkıp kapıyı açmıştı, tek el bir silah sesi ve işte hayatın son bulması... Çığlıklar vardı, sesler vardı hayat bitmiş gibiydi. O gece annem eve hiç gelmedi, babam o gece ruhunu en acı şekilde Tanrıya bahşederek bizlere bu durumu unutulmaz kıldı. "Ben şimdi çıkıp ne olduğuna bakacağım, sen bu dolaptan çıkma tamam mı?" "Ama sonra gel, beni bırakma onlar gibi." Yıllar geçse de aklımdan silinmeyecek o sözler, o da bırakmıştı beni... O gece babamın ölümünden annemi suçu vardı, abim onlar gibi bırakıp gitmişti ve ben hep yalnız kalarak acınası bir hayat sürmüştüm. Annem kardeşim dediğim Burçigin Alleda Demirhan'ın babası olacak o piçle birlikteydi, abimi iyi eğitim görecek yalanı ile akrep tarikatına satmıştı... O gece sadece beni kimsesiz değil hayatın gerçekleri ile de yüzleştirmişti. O gece beni ve kaderimi değiştirmişti, O gece, geleceğin bana vereceği şeyleri kabullenmemi sağlayan gece olmuştu, Babamı kaybettiğim için polis Abimi kaybettiğim için düşman Annemi kaybettiğim için yok olmuştum. Ben asıl o gece ölmüştüm de kimsenin haberi yoktu. Bana getirdiği güzellikleri de vardı: Toprak gibi bir sevgi, Burçigin için bir kardeş Sahra için bir abla olmuştum. Teşekkürler anne, sayende bugünlere dek geldim. Teşekkürler anne, babamı katledip hayatımı tümden değiştirdiğin için, teşekkürler anne abimi bile isteye tarikata verip onlardan nefret etmemi sağladığın için. Ve teşekkürler anne, Talya yı kurup bana bir kurtuluş yolu verdiğin için. "Musap, benim öz abim." Ağzımdan çıkan şu birkaç kelime her şeyi değiştirebilecek güçteydi. Gazımı alamayarak devam ettim. "Beni kurtarmaya geldiğiniz o gün, aslında çoktan kurban edilmek üzere odadan çıkarılmıştım beni kurtaran kişi ve sizlere yerimizi ifşalayan, sisteminizi ele geçirmeye çalışan kişi o." Şimdi kopan kıyameti izleyerek kendimi en dipten kurtarmam gerekiyordu. Mahkum tutulduğum o günlerde gelip beni temizleyen oydu. Daha sonra istediğinizi yapın diyen de. "A-ardil?" Ardil. Burçigin benim tarafımdan ağır bir darbe aldığını düşünüyordu. Öyleydi, herkesin iyiliği içindi. "Neden bunca yıl SAKLADIN BUNU BENDEN?" Sesi gittikçe yükseliyordu, o benim kardeşimdi ve ben onu kaybedemezdim. "Böyle bir durumu nasıl anlatayım Burçi? Kendime bile itiraf edemezken!" istem dışı sesim sitemli çıkmıştı. Sadece anlayış istiyordum. Toprak sessizliğini koruyarak bizi izlemeye devam ediyordu. Ömer ise olayları anlamaya çalışıyordu. "Size geldikten sonra onu bir daha görmedim, o gece sen beni örgüte teslim ettikten sonra abimi yıllar sonra ilk kez gördüm." "Bana anlatabilirdin! Toprak vardı Ömer'e söyleyebilirdin!" "ANLAMIYORSUN, ANLAMIYORSUNUZ O GECE ÖRGÜTTEN BİRİ OLMAM İÇİN ABİM İLE TEHTİD EDİLDİM!" Ben basit bir polis memuruydum. Annem gibi basit bir kadın, babam gibi polis memuru... "Toprak? Bunu biliyor muydun?" Toprak bakışlarını bize çevirdi ve "Ayrılığımız normal değildi, kaç gece kapısında sabahladım, kaç kez yolunu kestim ve böylelikle öğrenmiş oldum." dedi. Dürüsttü tam da böyle olmuştu. Bir ön dört Şubat günü evleneceğim adamı terk etmiştim. Bizim hikayemiz basit değildi. Aşkımız, sevgimiz, varlığımız basit felan değildi. Günlerce peşine düştü, 'neden bırakıp gittin beni...' diye günlerce kapımda ağladı. O kapının diğer tarafında ben diğer tarafında... kalp böyleydi işte. "Biliyorum senden fazlasıyla önemli bir şey sakladım ama temin ederim Burçigin, yaşadığından; tarikata verilip örgüt için ajanlık yaptığına dair bir şey bilmiyordum! BEN DÖRT YASINDA KAYBETTİĞİM ABİMİN ÖLDÜĞÜNÜ SANIYORDUM!" Musap, yeri izlemeye devam ediyordu. Abimdi, kanımdı, canımdı ama o gece gittikten sonra eskisi gibi olamamıştı. "Bu durum akılalmaz derecede sinirlerimi bozdu." Ömer sonunda konuşarak varlığını belli etti. "Ardil, polis akademisinden beri hayatımdasın. Benim için kardeşten farksızdın yaşadığın şeyler kolay değildi ama ne bileyim bir abin olduğunu bilmek isterdik ve güzelim." "Babamda bir şey söylemedi, o evde yıllarca sustu." Burçigin babası ile şimdilerde görüşmüyordu, sevdiği adamı kaybettiğinden beri. Tarikat yüzünden sevdiği adamı kaybetmişti ve babası buna engel olabilecek güçteydi. Bunun için tarikata bir ajan gibi sızmıştı. "Üstüne çok gidiyorsunuz. Öldüğümü düşündüğü için ve." Sonunda Musap konuşma nezaketi göstererek bir şeyler söylemeye başlamıştı. "ve geçmişini hatırlamak istemediği için sizlerle paylaşmadı bu durumu. Sevdiği adamdan bile gizledi neden? Çünkü sizin iyiliğiniz için." Burçigin ve Ömer'in donuk bakışları onun yüzünde oyalandı. Saç renklerimiz, gözlerimiz, ten rengimiz benziyordu işte. "Tarikata onlarca kişi girdi, şüphelendikleri herkesi gözlerini kırpmadan öldürdüler ancak bilmedikleri bir şey vardı çocukken onların arasına girmiş birinin bu kadar hırslı ve gözü dönmüş biri olduğunu." Toprak ezbere bildiğim şeyleri yüksek sesle söylemekten çekinmedi. Biliyordu, anlıyordu bu konuda tek kelime etmeme nedenimi... Kendi çapımda korumak istediklerimi. "Doğru bilgi enişte." "Nasıl tarikatın içine girdin? Küçük bir çocuk olarak?" Burçigin bağlantıları sayesinde onlardan biri olmuştu, öyle görünmek için. Ancak böylesine bir çocuğun rastgele onlardan olamayacağını bilirdi. Musap bir bana bir de Burçigine baktı. "Çakma doktor, herkes senin gibi şanslı değil maalesef. Henüz 5 yaşında bilhassa verildim onlara. Onlarla büyüdüm, bazen kendimden bile şüphe ettim neden buradayım diye sorgulamayı, düşünmeyi bırakacak raddeye geldim..." Musap konuştukça canım yanmaya başlamıştı. Yaralarım henüz iyileşmemişti ve ben bir robot değildim. Toprak bunu fark etmiş olacak ki, bana yaklaşıp dikkatlice uzanmama yardım etti. Mavilikleri, toprağı buldu. Hafif uzamış kirli sakalı buğday tenine o güzel uyumu... Ben esmerdim, zorlasan zenci bile sayılabilecek bir tene sahiptim. Toprağın bilmem hangi tonu gözlerim ve saçlarım onun geceden daha karanlık saçları ve mavinin en güzel tonu gözleri güzel bir uyum içindeydi. Sırası değildi ancak o benim için her zaman vakit ayırılacak bir parçaydı. "Sıktın sen de." Toprağa bakıp geçmişi özlemle yâd ettiğim süre zarfında abim ve kardeşim birbirini baya yemişti. "Bugünlük bu kadar yeter. Ardil fazlasıyla yorgun." dedi, Toprak. Bu onun dilinde kibarca 'siktirin gidin' demek oluyordu. Evet gerçekler birer birer gün yüzüne çıkıyordu ama biraz daha zamanı vardı. "Bugün öğrendiklerimi sindirmem gerekecek." dedi, Burçigin Alleda Demirhan. Son kez bana bakıp bir şey demeden odadan çıktı. Ona kızmak istemiyordum çünkü bana neden kızdığını biliyordum. Ondan sakladığım şeyler vardı, hiçbir zaman bunları yüzüme vurmamıştı sadece gelip bana anlat diyordu. Gel bana anlat acısını birlikte çekelim diyordu. Ben bu kadar acı çekerken onlara bu acıyı çektirmezdim. "Ömer?" Sesim fazlasıyla kısık çıkmıştı. Ömer'in gözleri beni buldu ve "İyi olduğun başka bir anda, kardeşim." Kardeşim kelimesini bilerek vurgulamıştı. Ona basımı sallayıp veda ettim. Odada ki herkes yavaş yavaş ayrılıyordu. Musap ve Toprak doğu ve batı gibi zıtlaşmış odanın farklı yerlerinde duruyorlardı. Toprak hemen sağımda, Musap ise solumda. Umarım bir gün taraf seçmeme gerek kalmaz. "İyi olmana sevindim." dedi, Musap. "Yerini daha erken bize haber verseydin çok daha iyi olacaktı." dedi, Toprak. "Bana bak savcı, komik adamsın. Ardil'i de seviyorsun ama bizim kirli işlerimize senin aklın yetersiz gelir." "Siktiğimin tarikatında kala kala onlardan biri olma da, kalanını düşünürüz Avukat." Ne yani bir üniversite kampüsünde miyim? Doktoru, istihbaratçısı, savcısı, avukatı her şeyi var. Yeter be! Alacağım sahte kimliği pasaportu kimsenin adını bile bilmediği bir ülkeye taşınacağım! "Gitsen iyi olur. Yokluğun anlaşılmadan yani." "Kardeşimde nasıl düşünürmüş beni. Merak etme, işleri yüzünden tüm gün boyunca dışarda olacağım zaten." İşlerinden kastı, paravan şirketleri savunmak ve onları temize çıkarmaktı. Ben Cumhurbaşkanı, Başbakan, Vali, kaymakam ne olursa olsun olsaydım çevremdeki herkesi açığa alırdım. Acığa alınmak demişken ben en son açığa alınmıştın değil mi? "Uzatma da, git işte." Abimi de pek severdi(!) "Bir şey olduğunda bana nasıl ulaşacağını biliyorsun. Geçmiş olsun." Cevap vermedim. Vermek istemedim, o da pek üstünde durmayarak gitti. "Kaldık mı baş başa?" Gözlerimiz tekrar kavuştu. Hasta yatağında uzanmış onu incelemekten çekinmiyordum. "Kaldık savcı." Yavaş ancak dikkatli adımlarla bana yaklaştı. Yatağın yanında diz çökerek elinin tersiyle çenemi okşamaya başladı. Dokunduğu her yer yangın yeri, Dokunduğu her yer şifa verendi. "Her şey için özür dilerim." Her şeyi yapan; bizi bitiren, leş gibi şeylere bulaşan bendim ama özür dileyen oydu. Bu yüzden oydu işte, kalbimin, her şeyim olan oydu. "Toprak," güçsüz çıkan fısıltım, onun içinde onlarca fırtınaya sebebiyet vermişti. "Sus Ardil, sadece burada olduğunu ve sana dokunduğumu anlamam gerek..." Özür dilerim, seni asla haketmedim...
&
Bu bölüm, çok şey oldu ve hiçbir şey olmadı sevgili okurum. Biliyorum, anlıyorum kafanızda netlik kazanmayan yerler var ancak her şey zamanla... |
0% |