@hvnand
|
Akrep, zehir demek, acı demek, kötü olan her şey demekti. Bunu çok geç olmadan farketmiş, uzak durmaya çalışmıştım. Ama kaderin cilvesini gelin görün ki henüz çok küçük yaşlarda uzak durduğum şey kurnazca bana yaklaşmıştı. Yapmamam gereken şeyler yapmıştım, ancak hiçbir zaman katil olmamıştım. Tanrı'nın verdiği canı ben alamazdım. Bu durumu sürekli kendime hatırlatıyor, adımlarını buna göre atıyordum. Masum değildim, kim masumdu ki? Güçlüyüm, her ne olursa olsun dimdik buradayım. Güçlüyüm çünkü kimisinin nefesini kesmeden de katil olmayı öğrenmiştim. Kendimle çeliştiğim birçok nokta vardı, bunu biliyordum ama bu duruma mecbur bırakılmıştım. Mecburiyet bu bana birini hatırlatıyordu; gökyüzünü gözlerinde taşıyan adamı... Her şeyim olanı, her şeyini aldığımı... Çok seveni, çok sevdiğimi. Onun için değil ölmeyi, yaşamayı bile göze aldığımı. Bir 14 Şubat günü, kendi ellerimle yok olmasına izin verdim. Çünkü kendimden önce düşünmem gereken gerçekten masum olanlar vardı, çocuklar. Kaç yıl geçti, birçok kez karşı karşıya geldik ancak ne o bu konuyu açtı ne de ben. Benim cesaretim yoktu, peki ya o? Hiç mi sormaz, ne oldu? Sormadı, bende anlatmadım, anlatamadım. O günü hatırlıyorum, hiçbir şeyin henüz kesin olmadığı sabahı, bugün bizim günümüz diyordum kendi kendime. Onu bugün çok mutlu edecektim, aksine kalbini yok ettim. Kalbin kurusun adam. Saatler böyle ilerliyordu, birbirimizi bulduğumuz, kaderimizin sonsuza dek birlikte olacağı sandığımız yere doğru yola çıkmıştım. Orada buluşacaktık, arabamla hiçte düzgün olmayan yollardan ilerlerken yolcu koltuğunda onun için almış olduğum hediye vardı. En son o hediyeye bakıp gülümsediğimi hatırlıyordum. Uzun geçen araba yolculuğu bitmişti artık Toprağıma kavuşacaktım, orada beni bekliyordu, biliyordum. Hediye paketini elime alıp arabadan ineceğim sırada olmaması gereken bir şey olmuştu, TALYA beni arıyordu, titreyen ellerimle aramayı cevaplayıp nefesimi tuttum. "Komiser Mavi Ardil Alçin." Hayatımı mahveden daha doğrusu bizi bitiren o ses. & "Lütfen buradan gitmeme izin ver doktor." Kaç gündür yattığımı bilmiyordum. "Savcının kesin emri var, çıkaramam kızım." Ak düşmüş çehresine baktım, piyon olan doktor çoktan yok olmuştu bile. Yeni doktorumu yere serip kaçmam çok zor olmayacaktı ama hem yaralıydım hem de karşımda ki adam yaşça benden büyüktü. Tabi şu an canım çok yandığı için kolum kalkmıyordu. Orası ayrı mesele. Ellerimi teslim oluyorum diyerekten güçlükle kaldırdım. "Sen kazandın doktor." O sırada kapı hızlıca açıldı, içeriye orta yaşlarda esmer bir kadın girdi. Onu daha önce hiç görmemiştim, Alelacele konuşmaya başladı. "Komiserim ben Ömer komiser tarafından gönderildim, vurulduğunuz basına sızmış, ayrıca bulunduğunuz yer deşifre edildi. Güvenliğiniz tehlikede hemen buradan gitmemiz gerekiyor." Söylediği çoğu şeyi anlamamış olmama rağmen bunun gerçekten başımı fena halde yakacağını biliyordum. Hayır sadece buradan gitmek için küçük bir eğlence işin içine katmıştım. Beni kontrole gelen hemşirenin telefonu alıp kız kardeşime her ne duyarsa, her şeyin bir oyun olduğunu söyledikten sonra planıma koyulmuştum. Tarikata bağlı çalışan mühiplerden birinin kulağına bu olayı fısıldadıktan sonra olacakları arkama yaslanarak izlemek istemiştim. Asıl oyun şimdi başlayacaktı, herkes böyle vahşet bir davaya bakan komiserin, o vahşeti yapan kişiler tarafından vurulduğunu sanacaktı. Her şey bir plandan ibareti. Şaşkınca konuşmaya başladım;"Ne, bu nasıl olur?" "Şimdi sizi güvenli bir şekilde buradan çıkaracağız merak etmeyin. Emniyetin bizim için tahsis ettiği yere gideceğiz." O sırada odaya başkaları da girmeye başlamıştı. Dört kişi, binada başkaları da olabilirdi. "Sandalyede oturamazsınız, bir planımız var." Özgürlüğüme az bir zaman kalmıştı. Burnuma kötü kötü kokular geliyordu ama. Umarım yanılıyordum. Ama ben asla yanılmazdım. Güzel oynadığımı kabul etmeniz gerekiyordu, ben buydum ve bu benim için bir lanetten ibaretti. Güçlü kalmak zorunda, bana ve bizlere karşı oynanan oyunun piyonu değil kurucusu olmak için savaşan biri olmalıydım. Yüzümde ki maske sayesinde yüzümü gizlemiş, bir hemşire kıyafeti alarak başarılı bir şekilde kılık değiştirmiştim. Ancak yürümekte oldukça zorlanıyordum, az kalmıştı, Mavi, dayanacaktım, mecburdum. Merdivenlerden inemezdim, ben bir robot değildim canım acıyordu ve merdiveni tutmuş olmaları ihtimaller arasındaydı. Asansöre yöneldiğim an asansörün önünde bulunan polisleri görmemle geri adım atacağım sırada bir suçlu olmadığımı hatırladım onların benden korkması gerekiyordu, ve böyle bir durumda beni tanımayacaklarını düşündüm. Geçirdiğim ameliyat ile umarım beyin fonksiyonlarımı almamışlardır. Şaka yapıyorum canım? Ayaklarım heyecandan tir tir titriyordu. İçinde bulunduğum adrenalin beni ölesiye mahvediyordu. Yanlarına sessizce yaklaşıp asansörü bekleyen bir hemşire rolü kestim. Şimdiye dek yüzüme bakmamışlardı her şey normal ilerliyordu. Asansörün kapıları açıldı, önce içeride bulunanlar çıktı sonrasında benimle bulunan polis memurları ve yanımızda bulunan birkaç kişi ile birlikte asansöre bindik. Kalbim çok hızlı atmaya başlamıştı, korkulacak bir şey vardı çünkü bunlar gerçek polis değildi. Evet beni alması için gelecek olanlar vardı ama bunlar yalandan ibaretti. Bunu anlamam kolay olmuştu, Ömer'e bir keresinde böyle bir durumla karşılaşırsak ne yapmamız gerektiğini konuşmuştuk. 'Bir acil durum şifresi belirleyip, buna göre hareket edecektik.' Asansöre girip zemin katın düğmesine bastım, her şey sorunsuz ilerliyordu. Ben öyle sanıyordum. "Karnınız mı kanıyor?" Bu ses korkumun artmasına sebep olmuştu, hemen giydiğim üstün karın bölgesine baktım. Gerçekten de fazlasıyla kan vardı, yara ve dikişlerimi zorlamış olmalıydım. Dikkat çekmemek adına hemen cevap verdim, "Ah az önce bir hastaya müdahale ettim. Ondan bulaştı, yani kan bana ait değil polis bey." Üç sahte polis memuru ve dört sivil vardı, kapı biraz sonra açılacaktı ve benden şüphelendiler ise asansörün durduğu ilk katta inmem gerekecekti. "Anladım." Dedi hafif kısa boylu ve tombul olan sahte meslektaşım, ve devam etti. "Sizin de işiniz zor Allah yardımcınız olsun." başımı onaylayarak salladığım sırada asansör durmuştu. Şimdi dördüncü kattaydık ve personeller için ayrılmış diğer asansörden inersem üzerimdeki dikkatleri dağıtabilirdim. Çok vakit kaybetmeden kendimi dışarı attım, ve yürümeye başladım. Karnımda bulunan kan lekesi dikkat çekiyor olsada, hızlıca bir telefon bulup Ömer veya Toprağa haber vermem gerektiğinin varkındaydım. Ayrıca bu hastaneye beni korumak için görevlendirilenler neredeydi? Koridorun sonunda sağa dönmem ile başka sahte polisleri görmem bir olmuştu. Kapana kısılmış hissediyordum, yangın merdivenine yöneldim acele etmem gerekiyordu buradan çıkmam, kapıyı açar açmaz koca ellerin ağzıma kapandığını hissettim, biri ağzımı kapatıyordu sesimi hatta belki nefesimi kesmek istiyorlardı. Bunu kendime bile yediremezdim ama korkuyordum. "Benim Ardil." Toprağım. Elini ağzımdan çektiği sırada büyük bir özlem ile ona sıkıca sarıldım. Kokusu haramdı belki ama duracak tek limanım oydu. Sarılmamın karşılığını vermişti bana, zarar görmemi istemiyor gibiydi. Zorda olsa beni kendinden uzaklaştırarak konuşmaya başladı; "Ardil tamam sakin ol seni buradan sağ salim çıkaracağım merak etme. Hem zaten Ömer bizi bekliyor." Sonunda diye fısıldadım, derin bir nefes verdim, bu hayatta güvendiğim iki insandan biri buradaydı ve beni yalnız bırakmamıştı. Bu durum beni her ne kadar mutlu etse bile kendimle çok fazla çeliştiğimin farkındaydım. "Toprak kan kaybediyorum, bilincim kapanmak üzere sanırım kendimi çok kötü hissediyorum. Ayrıca bana göz kulak olması için tepeme diktiğiniz korumalar da yok ne oluyor." Benim nazım sadece ona geçerdi. O bunun farkındaydı. Söyleyeceklerim bitiğinde beni hızlıca kucağına aldı, ait olduğum yere, güvende hissettiğim yere... Bilincim tamamen kapanmadan hemen önce kulağıma fısıldadığı şeyi hatırlamak isterdim. Dedim ya her şey bir oyundu. & Küçük yaşımda böyle karanlık adamlara bulaşmıştım. Her şey çok normal, her şey çok güzeldi. Sevdiği adamla evlilik planlarını yapan genç bir kadındım. Mesleğimin ilk yıllarında doğu bölgesine atanmış küçük bir apartta yaşıyordum, Toprak o sıralarda ona verilen güveni boşa çıkarmayarak davalarında oldukça başarılı bir konuma gelmişti. Çok yoğunduk ama her ne kadar yoğun olsak bile birbirimize ayıracak zamanımız hep olurdu. Eline geçen her boş fırsatta beni ziyarete gelirdi. Çok güzeldi her şey, masumiyet vardı neticede. Günler birbirini kovalarken işte çatmıştı bir on dört Şubat, bu tarz günleri pek önemsemesemde o buna değerdi. Sabahın ilk Işık'larında, aynı gökyüzü altında sonunda kavuşacağımız zamanı bekliyordum, uçak yarım saate inmiş olacaktı ve bu durum mutluluktan havalara uçmama sebep oluyordu. Onun için hazırlatmış olduğum hediyeyi ve baş başa geçireceğimiz güzel dakikaları düşündüm. Yüzümdeki sırıtışa engel olamamıştım. Ve sonunda uçaktan inmiş valizlerimi almış bizim için ayarlamış olduğu yere geçecektim. O sırada telefonum çaldı, arayan Topraktı. "Ardil, seni almaya geleceğim ama bana silah çekersin diye korkuyorum." Alaylı konuşmasını bitir bitirmez hemen lafa girdim. "Olur mu savcım, ne haddime." Gülüşmelerimizin ardından konuşmaya başladım. "Akşam için çok heyecanlıyım, senin için mükemmel ötesi bir hediye aldım, asla tahmin edemezsin." Telefonun diğer tarafından gelen sesler işinin çıktığının habercisiydi. "Şimdi gitmem gerek ama bende akşamı sabırsızlıkla bekliyorum, seni karşılamaya gelmediğim için üzgünüm. Seni seviyorum." Çağrı sonlanmıştı, biz buyduk biliyordum. "İstanbul da taksi bulmak, samanlıkta iğne aramak kadar boktan." Kendi kendime ettigim sitemler bir işe yaramıyordu, ah akılsız kafam arabamı getirseydim ya. Bu sırada önümde siyah bir minibüs belirdi, şaşkındım ama ne olacak diye sabırla bekledim. Siyah minibüsün kapıları açıldı ve işte o andan itibaren artık hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını anladım. "Burçigin Alleda Demirhan, içeri buyur Mavi." Oyunun başladığı gün, bir isyanın başladığı, onlarca masumiyetin yok olduğu o gün. Buna mecbur bırakıldım, bunu kendim seçtim, her şeyi göze alarak o minibüse bindim. Lafı uzatmadan konuşmaya başladı. "Talya tarafından gönderildim, ki sen bunu zaten biliyorsun. Akrep tarikatını bitirmek için bizden olmanı istiyoruz Mavi." "Talya, nasıl bir harekat Demirhan?" Yüzünde aptal bir sırıtış belirdi, ve devam etti... "Bu harekatın kurucularından birinin kızı, bu davanın ve harekatın nasıl olduğunu bilmiyor şaka gibi." Boğazıma bir yumruk yemiştim, biliyordum, emin değildim, anlamıyordum, anlamak istemiyordum. "Asıl şaka gibi olan ne biliyor musun Demirhan, senin bir piyondan farksız olman." & SON DAKİKA! "Son zamanlarda adını sıkça duyduğumuz, 'LUNAPARK' davasının başında olan Komiser MAVİ ARDİL ALÇİN, Akrep Tarikatı tarafından vuruldu! Bomba etkisi yaratacak bu olay, insanlığın geldiği son durumu gösteriyordu. Her şey tam bir yıl önce başladı, bu plan bir yıl önce düşünüldü, bir yıl önce on dört çocuk zincirlerle asılı halde bulunacaktı ancak buna engel olan biri vardı. Suçlular bulunamadı... Herkesin unutmuş olduğu bir gerçek vardı, bu olay nasıl tam bir yıl boyunca saklanacaktı? Saklanmıştı, umutlar tükenmemişti ancak herkes kandırılmıştı. Belirli kişiler dışında kimse bilmeyecekti, yoksa ölüm olacaktı bu büyük bir sırdı. Neden saklanma ihtiyacı duyulmuştu ki? Bir taşla iki kuş vurmayı düşünen üst üyeler başarısızlık elde edeceklerinden habersizdi. Yıllardır izinde oldukları bu canileri bulabileceklerini sanmış, boylarından büyük işe kalkışmışlardı... Elde avuçta olan tek şey BAŞARISIZLIK OLMUŞTU... Saçma olduğunu, başarısız olacağını biliyorlardı ancak neden geri adım atmamışlardı? Kimdi buna engel olan, kimdi asıl aptal olan?
& bebisler selam. Öncelikle kısa bir açıklama yapmak istiyorum. Kurgu henüz çok yeni ve daha çok çok başlardayiz. oturmayan yerler olacak elbette ancak bunlar zamanla çözülecek. İlerki bölümlerde çok daha anlayacaginiz ve kurguyu oturtacağım işi düşünüyorum.
simdi istek ve arzu bölgesi= karakter incelemesiii= |
0% |