@hvnand
|
Kaderine boyun eğmiş insan, başına gelecek olanı bekler dururmuş. Demiştik ya bizler gözyaşları ile boğulanlar, nutku bu karanlık yüzünden tutulmuş olanlardık. Dünyamızın küçük penceresinden başımızı çıkardığımız zaman fark etmiş olduğumuz kötülüğün karşısında dimdik durmayı başaran güçlü insanlardık biz. Tabi eskiden. Geçmişe uzanan bu uzun yolculuk kötülük ve karanlığın bizlerin başına açmış olduğu işlerin gölgesinde kalmış ve vicdanın ortaya çıkmasına sebep olmuştu. Parmağa takılan bu yüzük, yaraları değil sarmak, deşmek için bir araç olmuştu. Her daim güçlü olmak dileği ile... & "Hadi artık, canlı yayına geçme vakti." Başlıyorduk; direnecektik, bu iğrenç düzen karşısında dimdik duracak, kötülüğe elimizden geldikçe karşı koyacaktık. Sadece tarikat değil, biz susmaya devam ettikçe kötülük kat ve kat büyümeye devam edecekti. Talya, ortaya çıktığı zaman yargılamış, tarikattan bir farkı olmadığını söylemiştim ancak görüyordum ki tam tersi, o kurtuluş olacaktı ve ben bunu başarmak için elimden gelenin fazlasını yapacaktım. Canım pahasına olursa bile. Konuşmayı yapacağım odaya girdim, bir çok basın mensubu, kameralar yerlerini almıştı. Konuşmayı yapacağım kürsüye doğru ilerledim, anında kameralar aktif edilmiş canlı yayın başlamıştı, her anımı çekmek için yoğun bir çaba vardı. Boğazımı temizleyerek, daha doğrusu cesaretimi toplayarak, konuşmaya başladım. "Herkese iyi akşamlar, ben cinayet şube komiseri Mavi Ardil Alçin, eminim çoğunuz ismimi en az bir defa duymuştur. Çünkü son günlere damga vurmuş, zincirlerle asılıp katledilmiş on dört çocuk katliamına bakan komiserlerden biriyim. Bu davanın başına getirilme nedenim, yaptığım şeyler tartışılır ancak sizlerinde bilmesini istediğim, hakiki olan bir şey var, herkesten saklanan bir gerçek." Lafı dolandırmadan direkt konuya girmiştim. Flaşlar patlamaya, herkes pür dikkat beni dinlemeye devam ediyordu. Heyecandan titriyordum çünkü bu durum insanlığın kaldırabileceği bir durum değildi. Kime güveneceklerini, bundan sonra neler yapacaklarını bilemez bir hâle düşecek, sorgulamaya başlayacaklardı. Artık bir çobanın peşindeki sürü değil, tek başlarına birer güç olacaklardı. Ellerim titreye titreye su şişesinin kapağını açıp bir yudum aldım. "Katledilmiş on dört çocuk, geçen sene yani 2022 yılında planlanmış ve olacağı kestirilen bir süikattır." Küçük salonda fısıldaşmalar gittikçe büyüyordu, daha fazla beklemeden devam ettim. "Akrep, adı verilen tarikat tam da geçen sene bu vakitlerde hükümetle iletişime geçip yapacağı şeyin haberini duyurmuştu. Demen o ki her şey planlıydı, önlene bilirdi,"sözlerime devam edemedim büyük bir patlama meydana geldi, işte bunu tam anlamıyla bekliyorduk. Basın mensuplarının ellerinde bulunan kameralar yerlere düştü, canlı yayın son buldu. Herkes canını kurtarma çabasındaydı, bu küçük salon mahşer alanına dönmüştü. Çığlıklar, çığlıklar her yerdeydi. Bu planı kabul etmemin en büyük nedeni kimsenin kılına dahi zarar gelmeyecek olmasıydı. Dolaylı yoldan gerçek ortaya çıkmıştı, koşulsuz duyulan güven sarsılmış, göz korkutmak için yapılmış saldırı 'Bilmemizi istemedikleri bir şeyi açıkladı.' Algısı yaratacaktı. Ve sonucunda güven sarsılacak, Akrep hüsrana uğrayacaktı. Planın geri kalan kısmı devreye girdi, ah tabi bunun bir plan olduğu bilinmeyecekti. Eminim polis ekipleri çoktan yola çıkmıştı bile. "Hızlıca buradan çıkmamız gerek, patlama güney kanadında meydana geldi! Herkes kuzey kanadına, çabuk olun!" Sinmiş olduğum yerden çıkarak, masumlara yolu göstermeye koyuldum. Belki de masum olduklarını düşündüklerime. Kargaşa hızlıca hallolmuştu, patlamanın meydan getirdiği tahrip dışında kimsenin kılına dahi zarar gelmemişti. Herkes dışarda güvende ve masumdu, bizlerin dışında. Polis ekipleri, bomba imha ekipleri, itfaiye, ambulans ve daha nicesi buradaydı, yaratmış olduğum kargaşanın peşinde. "Asıl şimdi her şey başlıyor." dedim, yanımda bulunan kadına. Kendini riske atmamak için hızlıca bir hemşire kıyafeti giyip, yüzünü maske ile gizlemişti. Güvenliğimiz için gelen sağlık ekibinden biri izlenimi vermişti. Asıl mesleği doktorluk olan Burçigin e bakarak devam ettim. O ise sağlığımdan emin olmak ister gibi beni inceliyordu. "Hastanede kaçmaya çalıştığım sırada hemşire kıyafeti giymiştim, ah ne günlerdi ama." Maskesinin altında kaşlarını kaldırarak boğuk çıkan sesi ile konuşmaya başladı. "Ruh hastası mısın canım? Nerede olduğumuza bir bak, aha bak kim geldi." Yerinden doğrularak ayaklanmaya başladı. Hızlıca yanımıza gelen kişiye baktım, Toprak Savcı. Her zaman ki gibi jilet misali takım elbisesiyle gelmişti. "Ardil, iyi misin güzelim?" Hâlâ bana bir şey olacak korkusuyla yaşıyordu, halbuki ben onu çoktan katletmiştim bile... İyi olduğumdan emin olmak ister gibi beni inceliyordu, buna daha fazla devam edemezdim. "Yaptığın saçmalıklardan sonra benim için buraya gelmen çok garip. Seni kestiremiyorum ya." dedim, bana söylediği şeyleri unutmamıştım. Yüzüme gelmiş kısa tutamları kenara çekip gözlerimin içine doğru baktı. O sırada hemşire rölü ile bizi dinleyen Burçigin gitmeye yeltenmiyordu bile. "Asıl saçmalığı başkomiser seni çağırdığında gör bakalım." dedi ve devam etti. "Selam Burçigin bakıyorum da öldü denilen kadın mesleğini icra ediyor burada?" Aha şimdi sıçmıştık, hemen masum rolü keseceğim sırada beni susturarak devam etti. "Sus Ardil, bazen benim de Talya'dan haberdar olduğumu ve oradan bağlantılarım olduğunu unutuyorsunuz." "Beni ele verecek misin?" dedi Burçigin. "Seni ele vermek isteseydim, konuşmamızı dinlediğin esnada yapardım merak etme. Şimdi sırası değil, ama bu bir daha ki sefer olacağı anlamına gelmez." "Ben masumum Toprak, hem ne kadar korktum bilemezsin." Bana kıyamazdı o. "Başkomiser seni sağ bırakırsa, ölümün benim ellerimden olacak Ardil, şimdi toparlan ve merkeze git." Tam anlamıyla gerçekten sıçmıştım ancak bu oyunun kurucusu bendim. "Açığa alınacağım değil mi?" "Keşke sadece açığa alınmakla kalsan, birçok düşman da edindin." Sanırım gerçekten bitmiştim. Asla bitmeyecektim. "Evet biliyorum, benden pek haz etmiyorsun ama senden son bir ricam var." Sakallarını iri avuçları ile okşamaya başladı. Birbirimizde yaratığımız enkazlara dönüp baktığımızda pekte hoş görüntülerle karşılaşmıyorduk, ancak her ikimizde dıştan gelen tehlikelere karşı birlik olabiliyorduk. Kulağa çok saçma geliyor, ama kalp bunu ısrarla reddediyordu. "Eğer ki doğru anladıysam ve başın dertteyse hep olduğum yerdeyim Ardil." Kollarımdan tutup beni arabasına doğru götürmeye başladı, Burçigin çoktan toz olmuştu bile. "Toprak savcım!" Arkamızda bize seslenen tiz kadın sesi, odağımızı kendine çevirmişti. "Ben şube komiseri Ela Özyurt." "Adımı bildiğinize göre kim olduğumu da biliyorsunuzdur." diye yanıtladı Toprak. Ve bana dönerek "Hadi." dedi, ve yürümeye başladı. "Yakında çok daha iyi tanışacağız Savcım!" Arkamızda kinayeli konuşması ile bir kadın bırakarak Toprağın aracına bindik. Artık konuşacak mecalim bile yoktu, ilk adımı ondan bekledim. Bekleyişimi kısa keserek konuşmaya başladı. "Şu patlama bile senin başının altından çıktı değil mi?" Başımı suçluluk duygusuyla salladım. "Bir kerede beni yanılt be kadın." Kıracağını düşündüğüm kadar kırmadı beni. Aksine sesli bir kahkaha attı, sanırım Toprak bozulmuştu. "İyi misin Toprak? şu an beni laflarınla dövmen gerekiyordu, sanırım benimle takıla takıla sende de devreler yandı." "Başımın belasısın, ne diye bilirim ki?" Güzel ve farklı geçen araba yolculuğumuzdan sonra korkulu rüyam haline gelen başkomiser Tuğrul Karabayır ile görüşmeye gelmiştim. Başkomiser Tuğrul, çok korkunç biriydi ve evet yirmi yedi yaşında olan beni bile çok korkutuyordu. "Bundan sonrasında yalnızsın, dikkat et." Başımla onaylayarak beni bekleyen Tuğrul Karabayır'ın odasına doğru ilerledim. Kapıyı tıklatarak içeriye geçtim, beni beklediği için sorun etmemişti. "Başkomiserim." "Gel Ardil gel, rozetin ve silahını teslim edip çıkabilirsin." "Sadece bunun için mi?" "Ne bekliyorsun ki, devletin üst düzey isimlerinden bile seni görevinden almam için belgeler geldi. Ben senin için daha ne yapayım, kendi başını kendin yaktın Ardil Alçin." Kendi kendimi yaktığım doğruydu. Hız kesmeden devam etti. "Senin yerine artık ben yoruldum, o canlı yayına çıktığın zaman ne düşündün ki?" Devletin üst düzey isimleri Akrep Tarikatının satın aldığı isimlerdi ve görüyorum ki satın alınanlar sadece onlar değilmiş. "Başkomiserim, beni en iyi sizin anlayacağınızı düşünmüştüm oysaki. Sizin bir baba olarak evlatlarını kaybetmiş aileleri anlayacağınızı düşündüm. Ama görüyorum ki, siz çoktan satın alınmışsınız bile." "Buna cüret etme Ardil! Kimsin sen he? Kimsin!" Ben sizin sonunuz olacak kişiydim. Belimde duran silahı ve rozeti masanın üzerine koyup buradan siktir olup gittim. Koridoru esir almış topuk seslerim bakışların bana donmesini sağlıyordu. Cebimde telefonumu çıkararak Toprağı aradım hızlıca. "Neredesin?" "Topuk seslerini duydum, hemen arkandayım." Telefonu kapatıp arkamı döndüğüm an burun buruna gelmemiz bir olmuştu. Elleri ile belimi sararak birlikte yürümemizi sağlamıştı. Bazen birbirimize onlarca şey yapmış olmamıza rağmen, yine yeniden yan yana olmamız ayrı bir vakaydı. Birlikte onun arabasına binip yola çıkmıştık, en sin onun arabasına bindiğimde neler olduğunu hatırlamak istemiyordum. "Burada olduğun için teşekkür ederim." "Boşver." "Zaten kırılmış bir kızım," "Ayrıca, fazlasıyla kırmış bir kız çocuğusun." Yirmi yedi yaşında bir kız çocuğu. "Sende çok yaşlı ve huysuz birisin. Hatta saçlarına aklar düşmüş." Otuz bir yaşında yaşlı ve huysuz biri. Kaşlarını çatarak bana döndü. "Saçlarıma 'aklar' düşüren sendin." Ona yandan bir bakış atarak yolun geri kalanında susmayı tercih ettim. Ancak sessizliğim aklıma düşen cemre ile son buldu, boğazımı temizleyerek konuşmaya devam ettim. "Ömer bana bir şeyden bahsetti." "Neyden?" "Hani biz ayrıldıktan sonra," hızlıca sözlerimi keserek karşılık verdi. "Ayrıldıktan sonra değil, sen beni terk ettikten sonra." diye düzelti. Doğruydu, onu terk eden bendim. "Bir günlük tutmaya başlamışsın, doğru mu?" "Ben o piç kurusuna böyle bir şeyden bahsetmedim." "Sarhoşken anlattığından söz etti, doğru mu?" Olmasın, arkamda bıraktığım enkaz ile yüzleşmeye hazır değildim. Cevap vermedi, sessizliğini evet olarak algıladım. Omuzlarıma bir yük daha binmişti, alışık olduğum için dert etmedim. "Açığa alındın, artık bu davada yerin yok. Bundan sonra ne yapacaksın." "Ben her zaman yapacak bir şey bulurum merak etme." Sahil yoluna sapmamız ile "Toprak, beni sahilde bırakır mısın?" dedim, "Taksici olduğumu düşünmüyorum, nereye gideceksen birlikte gidiyoruz." diye cevap verdi kaşlarımı olduğu kadar çatarak bu sefer kesin olarak susmaya karar vermiştim. Telefonumu cebimden çıkararak BAD ismine tıklayıp mesaj yazmaya başladım. MavişKız:Toprak ile birlikteyiz, eve gelemeyebilirim. BAD:Ok. MavişKız:? BAD:Ne MavişKız:Bir şey demeyecek misin? BAD:Yo MavişKız:Hayırdır sen?¿ BAD: Mezarlıkta rahat ver MavişKız: 👍🏻 Araba Adliye binasının önünde durdu. "Hadi, gidiyoruz." dedi. "Ne işimiz var gecenin bir yarısı burada?" Çokta geç değildi şimdi. "Hani ben savcıyım ya, adliyeye gelmem ne kadar anormal." Sus Ardil sus. "Beni bekle, yetişemiyorum." dedim, durulmuş adliye koridorlarında sert adımlarla ilerliyordu. Arkasında giymeye lanet ettiğim topuklu ayakkabılarımla onu takip ederek yetişmeye çalışıyordum. Omuzlarının ardından bana bakarak inat gibi daha hızlı yürümeye başladı. Bilerek yapıyordu değil mi? "Hızlı ol Ardil." "Neden gece gece buradayız, bir şey söyle artık." dedim ona yetişmek için alıp verdiğim soluklarımın arasında. "Almam gereken bir dosya var, ve sende bana yardım edeceksin." "Bunun için mi beni kendinle getirdin?" "Yanımdan ayrılma diye." Koridorun sonunda arşiv yazan odanın önünde durarak bana bakıp konuşmaya başladı "Burada bekle içeriden dosyayı alıp geliyorum." "Tamam, tuvalete uğrayacağım bende." Cevap vermesini beklemeden ezberimde olan koridorlardan ilerlemeye başladım. Aklıma ortak geçmişimiz geldi, hukuk fakültesini birincilikle bitirmişti kısa bir süre avukatlık yaptıktan sonra çocukluk hayali olan savcılık için savcılık sınavına hazırlanıyordu. Onu görmek için ne çok gelmiştim buraya. Çok geçmeden tuvalete girip işlerimi hızlıca hallettikten sonra ellerimi yıkamaya koyuldum. O sırada tuvalete biri girmişti, adliyede en fazla ne olabilir ki diye geçirdim içimden kimin geldiğine pek dikkat etmeyerek ellerimi duruladım. Namlunun ucunda ben vardım. "Akrep selam yolluyor, haberin olsun komiser." Karşılık vermeme kalmadan silahı kafama geçirdi, o sırada başka bir tuvalet kabininden başka biri çıkarak beni çok sıkı bir şekilde tuttu. Her ne kadar debelensem de nafileydi. Hatırladığım şey karanlık olmuştu. Ve bu gerçekti. Bu gerçekten gerçekti. & Henüz küçük bir kitleye sahip olmama rağmen sizleri seven bir ben🌚 Ne düşünüyorsunuz =
|
0% |