@iremnida77
|
~Bana Bir Masal Anlat BABA ~ ~Ağlarsa Anam Ağlar Ardımdan~ Hikayeye başlamadan şunu belirtmeliyim ki bu bölümü kitaptan kesitler gibi düşünün, kitabın konusunu sizlere sunup hikayeye bir sonraki bölüm tam anlamıyla başlayacağımı sizlerle şimdiden paylaşmış olayım... Lütfen bunu bilerek hikayeye başlayın.... 27 Nisan 1977’de başlamıştı benim hayat denen uzun yollu çilem. O zamanlar çoğu anne babalar büyük kaydederlermiş nüfusa ama ben bu durumu yıkmışım. Küçük yazdırmış babam beni kimliğe. Öyle fazla küçük de değil. Hemen hemen iki ay bile değil. 2Haziran 1977. Niye mi? Emin olun ki onu ben bile bilmiyorum... Mesela babamın bana olan kininin sebebini ,beni hiç sevmeyişini, öpüp koklamayışını ve sürekli canımı yakmaya çalışmasına inanın ben de bilmiyorum .... İşte benim hayat denen çilem Elazığ’ın Zafran ilçesinde başlamıştı.Biz ,dedem ve babamın birlikte inşa ettiği iki katlı bahçeli kerpiç evde beş kardeştik. En büyüğümüz ve benim canımdan öte abim Ersan, onun bir küçüğü ablam(!) Mehtap ,aslında 2. Ağabeyim ama benim ona hiç abi demeyip ismiyle hitap ettiği Zafer, ben ve en küçüğümüz Seda... Annem Adile, biz üç bacının korkulu rüyası babam İhsan ve nenemle dedem bu iki katlı kerpiç bahçeli evde yaşardık. Evimiz Elazığ’ın merkezinde gibiydi. Zafranda... Yıllardan 1965’ti (?)sanırım inanın pek hatırlayamadım. Annem Adile ve babam İhsan’ın dünya evine girdiklerinde. Babam İhsan’ın Annem Adile’den önce bir yavuklusu varmış ama sanırım biraz aile hayatı biraz da dinleri dedemlere uymamış diye ayrılmışlar. Annem Adile ile görücü usulü tanışmışlar.O zamanlar çok normal bir şey olan görücü usulü ile. Dediğim gibi ilk ağabeyim Ersan sonra ablam Mehtap sonra Zafer ben ve Seda sıra ile doğmuşuz.Abim Ersan benim biriciğim, koca çınarım, dağım, biraz asi biridir babam İhsan’a göre ama bence dobra biriydi .Tamam ağzına gelen lafı sakınmazdı söylerdi ama hep adaletli konuşurdu. Ablam Mehtap babamın bize belli etmese de göz bebeğiydi . Zafer ise babam ve annemin göz bebeğiydi. Ben ,ben ise nedenini bilmesem de babamın düşmanı(!) bir baba evlat ayırmaz demeyin hemen ve Seda evin küçüğü babamın biraz sevdiği kızı... Bizde kızlar erkeklerle aynı sofraya oturmazdı. O yüzden ben hiç abimle aynı sofrada oturduğumu pek hatırlamam. Bence annem biraz rahat bir anneydi , belki bana öyle geliyor çok fazla katı şartlarda büyüdük diye... Günümüz sabahın erken saatlerinde başlardı. Annem , babam kalkmadan ev toplanır, Kilim silkelenir, mutfak toplanır, bahçe süpürülür, çay demlenir, su ısıtılır, neneme ayrı dedeme ayrı ,annem ve babama ayrı abimlere ayrı kahvaltı hazırlanır öyle uyandırılırdı annem ve babam. Aslında çocukluğumdan pek uzaktı babam biz beş evlat için. Iraktaydı. ( Uzaktaydı) işleri hep. Irakta çok ırakta . Hollanda ve Almanya’da geçti onun da koca ömrü bizden çok ama çok ayrı geçti. Tatillerde çok az kalması bile bize zulümdü. Babasızlık bir kız çocuğunda çokça hissedilmesine rağmen. Babasızlık koyuyor ama ne kadar kötü de olsa bizden uzaktı diye ben her gece Allah’a dua ederdim. Allah’ım “ne olur annemi bizden alma” diye zaten babamız uzakta ona bir şey olursa ne yapardım ben? Hasta olunca annem ölüp ölüp dirilirdim Allah onu benden alacak diye... Sobada havluları ısıtır ellerine ayaklarına koyardım ,çamaşır yıkayınca leğende kaç kova su ısıtırdım saymayı unuturdum öyle korkardım ki bu durumdan bir gece onun öldüğünü gördüğümde, attığım o çığlık hala kulağımda. Evde çıt çıkaramayan benden çıkan o çığlık . Annem geceleri hep benimle uyurdu döşek de ,bazen de birlikte divanda... Seda mızmızılık yapardı hep” benimle uyu” diye ,ağlardı ;annem kıyamazdı tabii... İki kere elimi sıkardı. Bizim şifremizdi bu.” Seda’yı uyutup yanına geleceğim Nida” şifresi ...Bazen ben bazen o uykuya dalar giderdik öylece ama çoğunda Seda’yı uyutup yanıma gelirdi. Çocukluğum dayımın eşi ve çocukları ile de geçti. 29 yaşında trafik kazası geçirdiği haberini alıncaya kadar dayımla da birlikte... O hep iyi biriydi. Hayal meyal hatırlasam da ,iyiler hatırlanmaz mı zaten hep . Kötülüklerin unutulmadığı bu dünyadan iyilerin erken gitmesine rağmen unutulmamasına da değer.... Saçlarımı çok severdim mesela ben . Her kız çocuğu her genç kız gibi ..... Kardeşim Seda ,ablam Mehtap’da çok severdi.... Ama hiç uzun saçımız olmadı ki bizim. Biz ne kadar seversek babam o kadar nefret ederdi,o taramaya kıyamadığımız saçlarımızı hep erkek çocuğu gibi kendisinin kafamıza makası vura vura kesmesi ile yitip giderdi. O taranmaya kıyılamayan saçlar.... Ilkokul 5’e kadar zorla okuyabildim mesela ben. Çok zeki, çalışkan biriydim ama babam ve dedem demeden(!) kız çocuğu okuyup da ne olacak?( Aman bizim hanıma bayan hemşire iğne yapsın, okumayan kız çocukları mı yapacak o iğneleri(?)) Haksızlıklara susmayan biriydim,bu yüzden çoğu zaman canım yansa da adaletliydim. Okusaydım, okuyabilseydim eğer avukat olmak isterdim mesela ya da yeni şeyler öğretmeyi çok severdim, matematiğim hep pek iyiydi ve en iyiydi, okusaydım hiç kızmazdım öğrencilerime.” Ben paramı alıyorum nasıl olsa ben size anlatıyorum.” Demezdim ,Ezberletici değil öğretici olurdum. Haydi bahçeye derdim bazen. Hadi anlatın hayallerinizi mesela,ya da kimin neye ilgisi var kim neyi ne kadar yapabilir ? Okumanın zor olduğu şartlarda sınavcı sistemi değil öğretici olurdum mesela. Güzel dinimizin dediği gibi zorlaştırıcı değil kolaylaştırıcı ama öğretici de öğrensinler ki vatanlarına iyi birer evlat olabilsinler... Ressam olabilirdim mesela. Üstüme düşen bir annem babam olsa olurdum... Şair olabilirdim ,bir yerlere bir şeyler karalayabilirdim. Şimdi diyeceksiniz ki bunları yapmak isteyen yapardı ama benim hiç arkamda duran annem olmadı ki.”Sen yaparsın kızım” diyen bir babam olmadı mesela. Erken yaşta evleneceğine ablam da okuyabilirdi, Seda da okuyabilirdi ama bize bu fırsat bırakın verilmeyi sunulmadı bile ... Kime neyi verirsen elde ettiği şeyin önemini yitirmiş derler bazen ,abim ve Zaferde de öyle olmuş. Okuma imkanlarını önemsememişler bile. Belki bencilce evet ama erkekler okuyacağına kızlar okusun bence çünkü maalesef o toplumun biz kadınlara biçtiği rolde erkek ne isterse yapabilir ama kadınlara bu hak verilmemiş bile... O yüzden dedim ya zaten gerçekten öğrenmeye çabalayan herkese yüz verirdim ya da o zamanki Pekiyi herkese verirdim. Yeter ki istesinler azim ve çaba gösterip iyi insan olmaya adım atmak için uğraşsınlar. Mesela kız öğrencilerime daha bir farklı yaklaşırdım, onları okumaya teşvik eder ayakları üzerinde durmayı başarana kadar peşlerine bırakmazdım. Erkek öğrencilerime adil olmayı öğretirdim. Sevgi ve saygıyı öğretirdim. Kadın ve erkeğin eşit olduğunu ,çalışıp çalışmasa da bir kadın ,sevginin insanları bir tutmaya yettiğini öğretirdim. Kadın evde, erkek dışarıda çalışırı değil de her ikisi her iki yerde saygı ve sevgi ile barınabilirler bunu öğretirdim. Korkmamayı öğretirdim. Çünkü biz üç kız kardeş babamın hem yokluğu hem varlığında hep korkmayı öğrendik. Bizimle iken nefes alsak bile korkuydu bu bizim için. Düşsek bir yerimizi parçalasak o yaraya krem sürmeye korkardık ki bence ben daha fazla korkardım çünkü bize “Siz niye krem sürüyorsunuz ,sizin krem sürme yaşınız mı?” ve hatta” Siz evlenmek mi istiyorsunuz “diye ve daha nice sorusu ile baş başa kalmaktan korkardık. Nedenini bilmem küçükken benim fazla bir şekilde kaşlarım dökülürdü ve ben yine korkardım. Çünkü kaşlarıma bakıp “sen kaşlarını mı alıyorsun? Yoldan çıktı senin kızın Adile.” Der ve bana doğruyu söylememe rağmen kan kustururdu. Hatta bir keresinde amcamlar bize gelmişti ve annemin söylemediği bir şeyi babam “Adile söyledi .”demişti. Tabii canım annem nereden bilsin sonunun kötü biteceğini... İnkar edip annem hakikate söyleyince babam beni ve Seda’ya yanına çağırıp “böyle böyle değil mi ?”demişti ve biz tabii ki de doğruyu söylemiştik. Nereden bilebilirdik ki doğrunun bize ne mâl olacağını ... Amcamların yanında bir şey dememişti. Ama onlar gidince..... Beni ve Seda’yı yanına çağırıp meşhur tokatlarından birer tane bize hediye etmişti. Annem ne yaptıysa da alamadı bizi elinden. Hatta ve hatta” Tamam ihsan ben yalancıyım dur artık” dese bile tabii ki sadece birkaç tokat ile de kurtulamamıştık . Hani demiştim ya size iki katlı bahçeli bir evde oturuyoruz diye ...Bana defalarca bahçeye süpürtmüştü o gün... Öyle şey değil “Bir hafta boyunca bahçeyi temizleyeceksin.” Ne mi o zaman? Ben temizlerdim kovaya çöpleri alırdım ki atayım o çöpleri bahçeye tekrar dökerdi. Kovayı her temiz olan yere boca ederdi . Sadece 1 -2- 3 veya 5 değil laf yerinde deyimince egosu tatmin olana kadar ... Mesela iki tane aslan gibi oğulları olmasına rağmen kova kova suları da bize taşıtırdı ,Seda ile bana. Haliyle bahçemiz iki katlı bir şekilde olunca canımız çıkardı. Ha bir de suyu da kuyudan çekmemiz için cabası... Meyve ağaçlarını hortumla su tutmak yerine bize eziyet etmek daha işine gelirdi. Bazen sorardık :”Baba yorulduk, ne zaman bitecek?” derdi ki bize” iki kova daha getirin ,tamam bitti zaten.” Ama bu iki kova hiçbir zaman bitmezdi. Biz umut ile bitirdik en sonunda umutlarımızı bitirirdik ama o 2 kova su bir türlü bitmezdi. Yokluğu da korkuydu hem biz üç bacıya hem anneme. Babam belki kötü bir tabirle “Zalim “bir adamdı. En büyük benim diyenlerden. O yüzden de belki aileden çekemeyen akrabası var diye düşündüm uzun bir süre. Niye mi? Babam her gurbete gittiğinde bizi telefondan sürekli biri arar, bazen sapıkça iltifatlar eder bazen ağza alınamayacak küfürler edip kapardı. Şimdi diyeceksiniz ki “Nereden biliyorsunuz o kişinin akrabanız olduğunu?” Telefonlar babam evdeyken kesildiğinde yani hiç aranmadığımızda laf aramızda biz üç bacı ve annem amcam Arslan’dan şüphe ederdik.Belki bize tavırlarından belki de sesinin uyumundan. Tabii ki kim olduğunu hiçbir zaman bulamadık ama biz üç bacı ve annem öyle bir beddua ettik ki “Bizden helallik alamadan ölemesin” dedik Rabbime hem de defalarca... Belki bu beddua sizce çok zalimce çok insafsızca ama biz kaç gece uykusuz kaldık ,kaç kere telefonun fişini gizlice çektim ki sesi duymayalım arayamazsın, kaç gece telefonun üstüne yastıklar dizip uyuduk? Kaç kere annem yalvardı hatta “Arslan abi sen misin “diye ... Şimdi diyeceksiniz ki gece gece neden telefonları açıyordunuz diye. Gurbette babanız ya da kocanız olursa ya da askerde olan bir oğlunuz .... “Acaba arar mı?” diye bekleyenlerdenseniz telefon için saat sizin için önemsizdir.Çünkü aradığında açtın açtın bir daha geri dönüşü yok .Teknoloji bu kadar gelişmiş olsaydı o zaman belki o kişi bunu bize yapamazdı , belki de o sırada yanımızda olabilseydi babam yine bunu bize o kişi yapamazdı ,belki babam erkek kız evlat ayırmasaydı biz üç bacıyı da eşit el üstünde tutsaydı o kişi bunu bize yapamazdı .Çünkü arkamızda dağ gibi “BABAMIZIN”olduğunu bilirdi. Bir gün Almanya’dan dönünce babam annem artık dayanamamış söylemiş:” İhsan sen ırak ellerdesin oğlumuz Ersan askerde iyi haber tez duyulur da (Rabbim yazdıysa bozsun) olur da başınıza bir hâl gelir diye ulaşmak isterseniz ya da bize bir şey olur da gelmen gerekir diye kaç gece sizsiniz diye tüm telefonlara kulak kesilir oldum ama bu kadar dayanabildim.” Demiş. Ve her şeyi en ince detayına kadar anlatmış babama.Babamsa hemen amcamları toplayıp böyleyken böyle demiş ve tüm olanları anlatmış , telefonu kullanmadığımız (misafir gelince kullanılan o meşhur odaya) koydurtmuştu. Biz her şey halloldu derken o kişi kimse meğer babamın gitmesini bekliyormuş. Bir süre sonra benim canım abim Ersan dönünce askerden çilemiz de bitti. Çünkü ağabeyimin ismi bile korku salmaya yeterdi .Abim ağır başlı,dediği dedik ve asla haksızlığa susmayan ve Allah’tan başka kimseden korkusu olmayan biriydi onu tanıyan herkes için.... “Mutluluğu ödünç almayı öğrenince çocuklar her mutsuzluğu kendilerine layık sanarlar...” Bir şişe gazozun verdiği mutluluğu hiçbir zaman babamız bize vermedi, veremedi .Hani o önce çöp atıp ekmek falan almaya gidince bakkaldan kalan para üstü ile alınan gazoz.... Kaç kere çöp atma bahanesiyle abimin çöpçatanlığını yapmıştım halbuki. Abim Ersan’ın kaç gönül tercümanı olduğu mektupları yengeme taşımıştım.... Abimin önce Alevi bir kız arkadaşı vardı ama babam kendine yapılanı bizzat abime yaptı .Oysa kız abim için her şeyi göze almış da olsa kızı hiçbir şekilde istemediler... Sonra yengem Leyla’nın mektupları başladı. Abim cevaplar yazdı. Ben ve Seda ise 1 numaralı çöpçatan göreviyle o mektupları bir oraya bir buraya taşıdık. 1988 yılında da evlendiler. Yengem Leyla’nın babasının köydeki lakabı “kör faikmiş” Babam ne zaman adamı aşağıladığı vakitte hep böyle derdi oradan biliyorum. Çünkü babama göre en büyük ,en zengin, en adam olan oydu. Gurbette girdiği para hırsı ,ne kadar kazansa da yetmeyecekti ona yetmemişti de... Anlayacağınız paranın bozduğu adamlardan biriydi o da. Paran varsa istediğin herkes sana saygı duyacaktı. Paranın da parasızlığında birlikte bozduğu adamlardan, lafa gelince adam olanlardandı benim babam... Hayat bu ya babamın lafta adam olduğunu anlamam için abimin vefat etmesi gerekiyormuş gibi... Her ne kadar kötü de olsa babamdan korkmasalar bana ne ederlerdi dediğim kişi babam değil abimmiş meğer bunun doğruluğunu abimi kaybettikten sonra acı bir şekilde öğreneceğimi de bilemezdim... Siz hiç abinize elmiş gibi davrandırılmak zorunda bırakıldınız mı? Abinizin nişanı için gidileceği o kuaför yolculuğundan zorla indirildiniz mi ?Amcanızın karısının sizi babanıza şikayet etmesi ile ve üstüne bir okkalı tokat yediniz mi? Kötü insanların hepsi birbirinden misli ile zalim olmak zorunda mıydı? Yaşamasın diye bebekken bile isteye beşikten abimi düşürmemiş gibi abimin hayatına bu denli karışabileceğini sanıp ona bu fırsatı elin (yabancının) değil öz babamızın vermesi bize reva mıydı? Aslında bu denli kırılıp da üzülmemeliydim. Sonuçta bu kadın sırf kendi çocuğu olmuyor diye minik bir sebi(masum )olan abimi daha doğar doğmaz öldürmek istemişti. Eğer annem zamanında görmeyip yetişmeseydi küçücük günahsız bir bebeğin katili olacak bu kadından her zalimlik de beklenirdi. Abimin ilk iki çocuğu kızdı. İsimleri Hasret ve Meltem. Birlikte büyüdük sayılır onlarla o yüzden belki size saçma gelecek ama onların ikisinin yeri bende çokça bir farklıydı . Yengemle de aram gayet iyiydi dedim ya birlikte büyüdük diye hatta bir gün babam eve gelmişti yengemle ben tam iş yapacağız karışması olmaz ya babam hemen atıldı “kızım Leyla( kaç kere kızım demişti ki bana kaç kere kızım Nida demişti sevgiyle bana yaklaşmayı kaç kere seçmişti )sen divanları topla Nida sen bulaşıkları yıka diye kükremişti. Sonra da odasına gitmişti. Yengem bana kıyamamış olacak ki o dağ gibi bulaşıkları görüp” nidoşum sen divanları topla ben hallederim bulaşıkları. Baba gelene kadar da biter.” Demişti. Yengem bulaşıklara ben divanlara geçmiştim. Çocuk aklı işte ufacık bir seni düşünen biri olunca uçuveriyordum yükseklere.Oysa sonunun bütün mutluluğumu yerle yeksan edeceğini nereden bilebilirdim. Tam ben son divanı da topluyordum ki babam odasından çıkıp beni gördü, gördü ve olanlar oldu “sen nasıl benim dediğimi yapmazsın ?sen kimsin benim sözümü dinlemiyorsun?” dedi ve “işini bitir hemen bahçeye yanıma gel “dedi. “Peki baba “diyebilmiştim sadece . Oysa demek isterdim ki Niye baba niye? Niye sevemedin beni ?Niye (asla art niyetle olmasa da daha 2 günlük gelinine kıyamadığın kadar bana da kıyamadın da kayırmadın.) Yengemin özür dileyen bakışlarıyla bahçeye indim ve “İşten kaytarmak ha öyle mi ?”dedi ve defalarca yaptığı ve yapmaya devam ettiği cezası ile baş başa bıraktı beni,bahçeyi temizleme.... Hem de bir değil iki değil üç değil deyim yerinde egosu tatmin oluncaya kadar ondan sonra artık saymayı bırakmak en iyisiydi o zamanlar benim için bu yüzdendir ki belki onun onca işkencesine rağmen asla yalan söylemedim . Evet fazlaca ezildim ve defalarca Rabbime sığındım. Her zaman yaptığım gibi hep kendi kendime tekrarladığım O söz “Yarına bırakır ,yanına bırakmaz, Rabbim benimle “ O kadar ezilmeye alıştırdı ki beni gereğinden fazla merhamet ettim ciğeri beş para etmez Allah’ı bilmez pisliklere ki geç de olsa farkına vardım ama iş işten belki geçti belki geçmedi bilemem.... Düştüm Allah dedim,kalktım Allah dedim, itilip kalkıldım Allah dedim ki Rabbim asla beni yalnız koymadı ama sonra bana” Ay bu ne Allah Allah Tövbe haşa her şeyde neymiş Allah Allah” diyormuşum Onun rızasını gözetiyormuşum .... Herkes fani Allah baki, kaldı ki faniler için bu denli ezildiysem sırf baki olan Rabbimi gözettiğim için tabii ki bunun mükafatını da alacaktım ki aldım da ama onlar görmek istemediler .... İzin verseydi babam cıvıl cıvıl bir genç kız da olurdum ben.... Çünkü her ne olursa olsun öyleydim zaten .Bir gün amcamlar bize geldi. Bizim Zafran’daki evin kapısı bahçedeydi.Annemin bana seslenmesiyle koşa koşa kapıya koştum. Amcam direkt bana “kız deden evde mi?” dedi ama bir hayli komiğime gitmişti.”Evet “deyip onlar yavaş yavaş gelirken eve koştum annem “kimmiş Nida” dedi. Ben de çocuk aklı işte “kız deden evde mi ?diyerek amcamı taklit edip “amcamlar anne” tam diyordum ki arkamı bir döndüm ki amcam (Demek ki o kadar da yavaş değillermiş dedim kendi kendime) Aslında içimi parçalayan şeyleri hep iyiye yormaktan başka bir şey değildi benimkisi. Babam için o kadar hiçtim ki amcam bile ilk” Merhaba, nasılsın yeğenim ?”demek yerine “kız deden evde mi ?”demişti. Oysa ben de babamın prensesi olmayı tercih ederdim öyle bir babam olsaydı kimse kıramazdı ki beni bu denli merhametsizce, hunharca.... “ Bak baba, bu gece de ağlıyorum. Hıçkırıklarımı yutuyorum. Sessizce yastığıma gömüldüm ,ağlıyorum... Sensizliğime , Beni hiç sevmeyişine, ağlıyorum Bu gecede” BÖLÜM SONU! Bu hikaye Doğu'da yaşayıp da binlerce çileye maruz bırakılan, tek istekleri sevgi iken kendilerinden misliyle esirgenen fakat esirgendiği kadar mutsuzluğu sadece kız çocuklarına reva gören ayağa kalkmaya çalıştıkça sevdiklerinden en acısı da"ANNE ve BABASI"tarafından ayağına binlerce çelme takılan kadınlara ithafen kaleme alınmıştır!!! Bu hikaye, düşüşü aniden olup ayağa kalkışı binbir güçlükle fakat en sağlam haliyle olan tüm kadınlara!!!!! Hikaye hakkındaki oy ve yorumlarınızı merakla bekliyor olacağım. Tüm kötülüklere rağmen kız çocuklarının dahi kadın ve bebeklerin kısaca hiç bir canlının zarar görmediği yarınlara çabucak ulaşmak dileğiyle! Kendi hayatını sorgulamaya başlayan Nida , en sonunda önündeki o aşılmaz duvarları yerle yeksan edebilecek mi dersiniz ? Yeni bölümde görüşmek üzere... HOŞÇAKALIN!!!!!
|
0% |