@iremnida77
|
Halit Bilgiç ~Çocukluğum Yok TARKAN~Hepsi Senin Mi “ Bak baba, bu gece de ağlıyorum. Hıçkırıklarımı yutuyorum. Sessizce yastığıma gömüldüm ,ağlıyorum... Sensizliğime , Beni hiç sevmeyişine, ağlıyorum Bu gecede” demek yerine her gün her gece “Prenses olmak için prense ihtiyacım yok ,ben zaten kralın kızıyım,”demek isterdim. İşte o zaman bana, bize biri birşey demek için bin defa düşünür öyle konuşurlardı..... Senden bu denli kurtulmak istemezdim ve sizlerin beni içerisine soktuğunuz yanlış seçime direnirdim... Gerçi senin varlığın olsaydı biz evlatların için direnmem için sebep de kalmazdı ya... Her kız çocuğu gibi “Baba sevgisi görmeyen her kız çocuğu yanlış erkeklere inanır. “lafının gerçekliğini bu denli hayat bulmuş haliyim diyerek ahlanmaz, vahlanmazdım ki eğer ki karşımda değilde yanımda olsaydın..... Her şeye rağmen, her kötü şeye de rağmen abimle olan her dakikam benim cennetimmiş meğer bunu yillar sonra anlayacağımı bilemezdim mesela.... Sahi neden en çok beni incittin baba...... Herkese misliyle olan o merhametin neden bana ve biz üç kızına da eşit ve içten değildi? Mesela dedemle birlikte belki sevgiyle belki kırgınlıkla inşa ettiğiniz o evin tuğlaları niye bu kadar fazlasıyla eziyetkârdı biz üç kız kardeşe..... Yıkılmaya yüz tutmuş bir bina gibi aşınmaya yüz tutmuş o körpe evin duvarlarını işkence misali biz üç kız kardeşe taşıttığın ve sonunu da getirmediğin o tuğlaların ağırlığı kaç gece içimize büyük yük olmuştu tıpkı senin sevgisizliğin gibi....Ablam Mehtap’ın hayat denen çilesi çocukluğunda yaşadığı onca şeye rağmen 18 yaşında başladı. Babamın biz üç bacıya her zaman verdiği o korkuyla... O da tıpkı ben ve Seda gibi evliliğin daha ne olduğunu idrak edemeden” asla akrabamla evlenmem.” Demesine karşın ondan tam tamına 12 yaş büyük kuzeni ile evlenmek zorunda bırakıldı. Sahi evlilik neydi? Ne demekti? Sevmek ve sevilmekten çok daha mı öte demekti? Ya da şöyle sorayım :Siz hiç daha evliliğin ne olduğu idrakini bile bilmeden daha kendiniz bir çocukken bir çocuğun ,dahası bir bebeğin tam anlamıyla her haliyle sorumluluğunu almak mecburiyetinde bırakıldınız mı? Biz üç kız kardeş bu akla deli saçması gelen şeyleri misliyle yaşarken yanına eklenen sorunları da hayatımızın tuzu biberi olmak zorunda bırakılmıştık. Peki siz hiç erkek çocuğu için gözden çıkarılan bir kız çocuğu oldunuz mu anne ve babanız tarafından? Ablam Mehtap fazlasıyla oldu... Anne babasının eğitemediği erkekler için herkes neden ilk çareyi evlendirmekle bulur; hiç anlamam? Ablamdan 12 yaş büyük olmasına karşın sırf ev bark sahibi olsun diye benim ablam niye bu denli harcanmıştı? Bir gün babamla yolu kesişen babamın köylüsünün” Kızın Mehtap’ı yeğenin Canan ‘a( Adnan’a )verirsen Ersan’ı devlet dairesinde işe koyacağım.”diyerek kandırması ile de ablamın hayatı da bu şekilde kaymıştı. Ablam Canan ile evlenmişti fakat o adam abimi devlet dairesinde işe koymamıştı. Neden her konuda hor görülür kız çocukları? Neden bazı anne babaların varı yoğu oğulları olurdu? Neden kız erkek evlat eşit tutulmayı bırakın eşit sevilemez, eşitliği de bırakın hiç sevilmezdi? Peki o babalarına aşık olan o kız çocukları hayal ürünü müydü? Eğer gerçekse bizim babamız bize neden korkudan başka bir şey vermemişti ,verememişti? Evet ,abimin bu konuda bir suçu, günahı olmasa da neden abim için ablamdan vazgeçilmişti? Ya da neden mani olmamıştı abim hunharca baba ve annemizin bizi bu denli harcamalarına? Bilemezdi, evet... Kaderin bize yazdıklarının devamlı kötü şeyler olacağını... Belki kurtulacağımızı inanmıştı abim babamın bunca zulmünden.... Evlenir gider rahat ederiz de kimse de bize bir şey diyemez mi sanmıştı da bir şey yapamamıştı abim? Nasıl kondurabilirdim ki o zamanlar anne babamın asıl varı yoğunun bir tek evlatlarının olduğunu gözlerinde? Hatta bence o bile değildi. Onların tek yapıp ettiği şey evlatlarını kendi malları gibi görmeleri ve kendi istekleri dışında kimse tek bir adım dahi atmayı bırakın konuşmamalıydı da ... Çok düşünürdüm bazen evet herkes hata yapar ama asıl olan o hatadan ders alıp yoldan dönmek değil miydi ya da onca yaptığı şeyden bir gram dahi vicdan azabı çekmez miydi insanoğlu? Üzemezdim birini ben. Sırf bu yüzden hep sanırdım ki ben de üzersem bazı insanları annem ve babam gibi kötü biri olacağım bu yüzden binlerce kez vurulmamış mıydım zaten merhametimden? Onlar gibi olmamak için uğraşırken iyi niyetim defalarca kez ciğeri beş para yetmezler tarafından en mükemmel şekilde de kullanılmamış mıydı? Ne olursa olsun bu denli acı bir şekilde tecrübe etmemeliydim insanların zalim oluşunu, kalpleri yerlerine ise taştan ağır kayalar taşımayı tercih ettiklerini... “Yaşadıkları yüzünden kötü olmaya mecbur bırakılır bazen insanlar.” Böyle diyordu okuduğum bir kitapta fakat ilerleyen sayfalara gelince bir kez daha anladım ki “Meğersem yaptıklarına bir kulp arar dururmuş o kötü olmaya mecbur bırakıldığını söyleyen insanlar.” Kitabın yazarının gözlemleri ile yazılan bu birkaç satır ne denli hayatın ta kendisiymiş de ben kondurmak istememişim “canım” dediklerime... Kiralık evlerde ev demeye bin şahit(!) kiralık harabelerde sürünmüştü yıllarca ablam. Çoğu zaman ödeyemiyorlardı kiralarını da. Hatta bırakın kira ödemeyi yemeye ekmek dahi bulamıyordu ablam 3 bebeği ile birlikte... Kışın işi olmuyordu eşinin yazın çalıştığı üç en fazla dört ayda bırakın geçinmelerini karınlarını doyurmaya dahi yetmiyordu.O çalıştığı üç-dört ayla koca kışu geçirmeye mecburdular... Evinde ne yağ ne şeker ne tuz ne pirinç ne unu vardı. Mahçup mahçup bize gelse de tek bir cümle dahi etmiyordu ,edemiyordu ablam... Ama çoğu zaman ben o bahçede ki kilerde misli ile durup da ablamın eziyetini çektiği; O çayı ,o şekeri, tuzu ve pirinci, annemden gizli çala çala ablama kimse görmeden gizlice veriyordum.... Çala çala dedim. Evet sürçülisan etmedim. Kendi evimizden, babamızın evinden, daha acısı annemden gizli erzaklardan çalıp ablama veriyordum, gizlice defalarca. Niye mi? Annemin hor görmeleri, babamın aşağılamaları, verdiklerinin hesabını kitabını yapıp geri istemeleri yüzünden... Ne aşağılama ama hayatını kararttığın kızını sanki bir ayıp etmiş gibi görüp aşağılamak... Kendi kızları, öz be öz kızları 3 bebeği ile aç susuz gecelerdir uyurken, varlıklarıyla, mallarıyla misliyle böbürlenmek... Bir anne baba nasıl yapardı bunca zalimliği ? Herkes anne baba olmamalıydı.Benim annem babam hiç olmamalıydı... Ablam tüm bu sıkıntıları çekerken o sıra babam Zafer’e ev almakla meşguldü. Sağ olsun lütfedip” Mehtap ev boşta kalmasın, evde yabancı da oturmasın, siz taşının ama ayın birinde kira elimde olacak ona göre .”demişti. Hangi baba kendi kızına, kendi malını kiraya verirdi? Hangi kardeş buna göz yumardı ablasının durumunun olmadığını bile bile? Mecbur kalıpta kabul etmişti ablam ama kabul ettiğine misliyle pişman olarak sonrasında... Bir ya da iki yıl yanlış hatırlamıyorsam bu ev işi böyle devam etti. Fakat son zamanlarda durumları o denli kötüye gittik ki çocuklarına mama dahi alamaz duruma geldiler. O sıralar biriken faturalarsa tam bir yıkımdı . Niye mi? Su faturasını ödeyemediklerini öğrenen babamın ablamlar evdeyken bir gün suci ile gelip su saatlerini söktürmesi bence de yıkılmak için yeterli bir sebepti. Ertesi sabah suyun olmadığını gören ablam sucuya sorduğu sorunun cevabını alınca daha da yıkılmıştı “ev sahibi faturayı ödemiyorsunuz diye su saatini söktürtü” Bynca yaşadığı şeye rağmen tek lafı beni yakıp yok etmeye yetmişti ablamın:” Bir gün bir markete gidip korkusuzca fiyatları dahi bakmadan gözümle gördüğüm her şeyi o market arabasına atmayı çok isterdimm” Belki sonunda selamete çıkabilmişti ablam bunca şeye rağmen baba ve annemin attığı sayısız çelmelere Rağmen ama mazinin ona armağan ettiği o illet hastalıkla beraber... Geç de olsa o merhameti bize de varmış diye düşünsek de sonunun yine hüsranla biteceğini bilemezdik.... Ablam bunca şeyi yaşadıktan sonra en sonunda o zamanın on binine yanlış hatırlamıyorsam ablama bir ev aldı babam “Bundan sonra kiralarda sürünmezsin en azından. “Diyerek fakat ablamın o evden gram hayır görmemesi bir yana bir de üstüne üstlük babamın binbir hakaretine de maruz kalmıştı. Akşam oturması diye bir gün abim Ersan’lara giden ablamın bakışlarındaki çaresizliği görüp soran abime “Abi borçlar kapıya dayandı, Canan daha fazla dayanamıyorum canıma kıyacağım, dedi .”demesi ile abinin ona cevabı “Evini sat Mehtap, kocan öleceğine evini sat, banka borçlarını kapatır kalanını biriktirirsin . Tabii kalırsa...” demesi ile babamın aldığı evi babamdan gizli satıp borçları kapatmışlar kapatmasına fakat bunu öğrenince babam tam iki ya da üç yıl yanlış hatırlamıyorsam ablamla tek bir kelime dahi konuşmadı. Sonraki dönemlerde annemin bileziklerini ablama geri verme koşuluyla vermesi de kabuk tutmayan yaralarımızdan yalnızca bir tanesiydi ... Şimdi siz diyeceksiniz ki bu bitmeyen borçta neyin nesi diye? Acı bir şekilde de olsa açıklayayım sizlere şu bitmeyen borçları .... Hani demiştim ya size” Anne babasının eğitemediği erkekler için herkes neden ilk çareyi evlendirmekte bulur hiç anlamam ?”diye o erkeklerden yalnızca bir tanesiniydi ablamın eşi... Fazlasıyla içkiye düşkün ve kumar oynamadığı her Allah’ın günü onun için ölüm demekti. Size henüz bahsetmedim değil mi parasızlık değildi bu iki illetin yol açtığı tek çaresizlik... Parasızlığın yanında itilip kalkılmalar ve rutin olarak yenilen dayaklar... Sonrası ise bazen” Aman affet bir daha olmayacak.” Bazense” Ben erkeğim sonuçta olur böyle şeyler...” Zaten anlayamıyordum ya da anlamak istemiyordum hamile karısının canı en basitinden balık çeken bir adam nasıl olur da o anki cebindeki tüm parayı alkole verip kumarda kaybedebilirdi? “Bizler sevgiye aç çocuklardık...” Seda Biz beş kardeşin en küçüğü... İki ablasının kaderini fazlasıyla yaşayanı... Ben de evlendikten sonra fazlaca yıprananı... Öyle ki görmemesi gereken şeyleri görüp yaşamaması gereken şeyleri misli ile yaşadı. Şu anda bunları anlatmaya inanın ki gücüm yok ,belki ilerleyen zamanlarda... Çünkü Seda’nın yanında yapılmaması gereken şeyler de misliyle yapıldı. Sadece şunu unutmayın ki biz üç bacının en küçüğü, bir genç kızın şahit olmaması gereken her şeye misliyle şahit oldu... Onun da bu çilelerinin devamı tıpkı ben ve ablamız Mehtap gibi 18’inde yön değiştirerek de olsa devam etti. Ablamın durumunun kötü olması sebebiyle biraz ona maddiyat olsun diye yaptıkları ablamın oğullarının sünnetinde, Seda’nın eşinin amcasının karısının Seda’yı görmesiyle Seda’dan bir hayli bahsediyor Seda’nın kayınvalidesine... Sonra Seda’yı görmeye geldiklerinde babamın vereceği cevap” Benim kızım daha üniversite okuyacak.” Olmalıyken” Benim kızımın mavi gözlü kaynanası olamaz .”olmuştu. “Hatta ben mavi gözlü insanlardan nefret ederim.” Diyerek de reddetmişti. Reddetmişti reddetmesini ama Seda’nın hanımefendiliğini gören kayınvalidesi de işin peşini bırakmamamaya adeta ant içiyor ,ant içmiş ve en sonunda da muradına da ermişti. Seda ile oğlunu evlendirmeyi başarmıştı. Ben ve ablama rağmen belki tek artısı Seda’nın fazlasıyla varlıklı bir aileye gelin gitmekti. Ve Seda nereden bilecekti ki onda olan o tek artının da kendisini misliyle yıpratıp yok etmeye ant içtiğini... Oğluyla evlensin diye dişin tırnağına takan o kadın ve kızından zalimce yıpratılacağını da bilemezdi, bilemezdik... Ana kuzusu deyince zoruna gider bazı erkek çocuğu annelerinin ya Seda’nın kocası tam bir anne kuzusuydu.Evliliği ile annesini aynı kefeye koymaması gerektiğini idrak edemeyen anne kuzusu... Ana kuzusu ne demekti? Annesinin yavrusu gibi bir şey demek değil miydi? Böyle olmadığını yıllar bize acı vere vere, kafamıza vura vura öğretti ... Gelinini kızı gibi gören bir annenin oğlu da içinde onun bilincini taşıyarak yaşmaz mıydı? Anne ne demekti ? Biz evlatların en kutsal varlığı ,baş taçları, Rabbimizin cenneti ayağının altına serdiği kadın demekti... İster severerek evlen, ister görücü usulü anne senin evliliğinin komutanı, bekçisi, hasret çıkaranı değil ,öğüt vereni olmalıydı her zaman. Sadece mutlu anında değil en çaresiz anında orta yolu bulan olmalıydı.... Zaten dünyayı bir tek erkek evlattan ibaret sanan bu anneler ve buna ses çıkaramayan babalar yüzünden binlerce kız çocuğu ciğeri beş para etmezlerden sevgi kırıntısı dilenip hor görülmelerini de kimsesizlikleri yüzünden bırakın ses çıkarmayı hak ettikleri muamelenin bu ulduğuna da fazlasıyla inandırılmamışlardı? Şuna inanırım her zaman bir erkek annesini baş tacı yapsa ve eşine olan sevgi ve saygısını bunun çok dışında tutsa eşi de fazlasıyla onun annesini baş tacı yapardı.Bir erkek ne olursa olsun eşiyle eşit olduğuna inanıp buna göre yaşayıp eşine olan sevgisini daima önde tutsa annesi de gelinini kendi kızından bir tutam dahi ayıramazdı fakat maalesef böyleleri ancak masallarda olurdu. Ya da ben en azından böyle inanmak istiyordum da ondan. Kimseye tek bir kötülüğü dokunmayan sayısız genç kızların mutsuzluğunun başka bir açıklaması olamazdı... Baba ve annesinden görmemesi ve şahit olmaması gereken şeyleri şahit olan Seda, aynı şeylerin daha zalimcilerine eşinin annesi ve kız kardeşi tarafından yaşamıştı . Her şeyi geçmiştim, bir kadın bir kadına bunları nasıl yapardı? “Bizler annelerinin dahi gözünü kırpmadan harcadığı kız çocuklarıydık...” Kanıyla bizleri 9 ay besleyen annemiz bizlere acımazken bizi elin annesi ,bacısı acır mıydı halimize? Ablamın eşinden yaptıklarından dolayı binbir çeşit (!)nefret etsem de asla ezdirmemişti ablama elden kimselere... Seda’nın kocası gibi....Kayınvaliden yüzü gülen ablamın da yüzü eşinden gülememişti ne acı ki! Seda’nın hanımefendiliğine hayran kalan o kadın, Seda’yı “İş yapmıyor, bir şeyi de becerdiği yok !”diye şor (laf edip onları yaymak demek şor )edip Seda’yı iftiralara boğuyordu türlü türlü. Seda’yı eve kapatmış uzun bir süre evden çıkmasına izin dahi vermemişti . Evlenerek sanki ev hapsine de maruz bırakılmıştı hemde uzunca bir süre.... Oysa yeni evlenen her çiftin hakkı değil mi gezip dolaşmak? Bir şeyler paylaşıp anılar biriktirmek . Bu kadarcık şeyi dahi yaşayamamıştı Seda... Gel zaman git zaman yapmış yapacağını bu kadın,öyle ki boşanma aşamasına gelmişler. Pek hatırlamıyorum kaçıncı kez aldıkları boşanma aşaması..... Ben diyeyim üç siz deyin dört veyahut on dört..... Hatta Seda artık o kadar dayanamamış ki canına tak ettiği bir anda abimi aramış” Abi gel beni al buradan .”demiş. Abim alıp getirmiş Seda’yı ama babam duyunca bunu Seda’yı abimin evinden kendi evini alıp Seda’nın eşi Yasin’i arayıp çağırıp demiş ki :”Al çocuklarını s***** ol git ,ben kızıma vermiyorum.” Köpek gibi yalvarmasına rağmen egosu tatmin oluncaya kadar da Seda’yı vermemiş, vermemiş dedim ama sadece 3-5 saat yalvartmadan vermemiş ... Tabii tüm bunlar yaşandığı sıra bize Doğukent’teki evini satıp ablam Mehtap’a yaptığı gibi ev alacağını söylemişti . Yıl 2002. Orayı satıp Seda ‘nın isteği üzerine Seda’ya 10.000 TL bana ise daha iskeleti yeni yapılmış değeri 7.000 bile olmayan o evi alıp vermişti. Hatta çocuk kandırır gibi güya adaletli ya(!)” Nida kalan 3.000 TL’ye evin masraflarını harcadım.” Diyerek olmayan adaletine vurgu yapmadan da geri durmamıştı. Seda biz üç bacının en hamaratıydı.Ya da ben gurbette olduğum için benim için öyleydi. Seda evlendikten sonra bile annemin elinin süpürgesi gibiydi. Annemlerin evini siler, süpürür ve sıkça da anneme yardıma giderdi ve anlattığına göre bunu karşılıksız yapardı .Fakat annemin söylemleriyle “Seda yaptığı hizmetlerin karşılığını fazlasıyla aldı Nida.” Artık günahları boyunlarınaydı. Bana sorarsanız annem fazlasıyla haklıydı .Niye mi? Bırakın bu sorunun cevabını da ileriki zamanlarda siz kendi kendinize verin ... Seda babamın kendisine vermiş olduğu 10.000 TL’yi bankaya faize koyup o zamanın yeni çıkmış arabası olan 2002 model Megane arabayı kocasına alıp kalan para ile ve eşinin koyduğu kalan para miktarı ile de ortak tapulu bir ev almışlardı kendilerine.Şu an daha kiralarını aldıkları o evi.... “Bizler sevgiyi kaşıkla verilmeye layık görülen fakat kepçe ile misliyle geri alınan çocuklardık.” 🥀 Abim... Ersan... Benim kabuk bağlamayan ve ne yaparsam yapayım bağlamayacak olan o derin yaram... Onunla birlikte yitirdiğim koca bir çocukluk..... Yaşamadığım dediğim, elimden çalılanlar yüzünden binbir ah ettiğim o çocukluğu bile hasretle aratanım.... Babamın sevgisi ile yok etmeye ant içtiği evladı ... Her şeyiyle sahiplendiği fakat fazlasıyla ezikleyip yok saydığı, hor gördüğü evladı ... Annemin gözden çıkaracağı ilk evladı... İlk evladı dedim demesine çünkü biz üç kız kardeş bu sırada asla yoktuk bu sıradaki iki kişi biri abim biri Zafer .Biz üç bacıya vermediği şeylerle ezikleyen yerin dibine sokan babam, abime verdikleri ile yıpratmıştı hem de hunharca acımasızca... Belki yazmam gereken çok daha nice yaşanmışlığı var benim abimin fakat ben ancak içimdeki acının izin verdiğini yazıyordum belki de ama şimdilik... Dediğim gibi niz üç bacıya vermedikleriyle hor gören babamız abim Ersan ‘a verdikleri ile hor görmüştü ve ne acı ki ben bunu da çok acı bir şekilde öğrendim ... Hani size demiştim ya bize verilmeyen hatta verilmeyi bırakın sunulmayan o imkan abimle Zafer’e misliyle sunuldu diye .... Hatta şöyle de devam etmiştim “Kime neyi verirsen elde ettiği şeyin önemini yitirir.” Diye bu yüzden ne abim ne de Zafer okumamıştı zaten o yüzden abim de çoğu erkek gibi ne iş olsa yapmış ve ailesine bu şekilde bakmıştı. Fakat zaman zaman yaşadığı bunalımlar ki (Evet asla savunmuyorum bu bunalımların sebep verip de yaptığı kötü şeyleri)zaman zaman ablamın eşinde tasdiklemediğim şeyleri yapması gibi fakat tek fark ortada mağdur olan ablam gibi bir kadın ve çocuklar yok... Neden mi? Arkasında maalesef ki babam var da ondan. Ama belki keşke demek bir işe yaramayacak şimdi ama keşke binlerce kez keşke ki abimin eşi de ablam gibi olsaydı da abim hak etmediği bir sonla tek başına kalıp da çok adi bir şekilde kaybetmeseydibu denli bu hayattaki savaşını .... Adi dedim fakat bu sitemim abime veya niz yaşadık elin kızıda yaşasına değil bizzat babamaydı. Sahi baba sen ömrün boyunca hiç çocuklarına iyi ki dedirtebildin mi ? Bize sunduğun bunca sayısız keşkelerden sonra... Keşke yiyecek tek bir lokma ekmeğimiz olmasaydı ama sen bizi Sevebilseydin baba... Keşke parana bu kadar tamah etmeseydin de sen de misliyle olan o para işe yaraması gerektiği en mühim zamanda evladının kurtuluşu olabilseydi .... Ya da hiçbir zaman olmasaydı da paramız, çalınmasaydı bu denli hayatlarımız.... Sevseydin beni! Sevseydin Seda’yı! Sevseydin Mehtap’ı! Sevseydin abim Ersan’ı? Ben hakkından bertaraf ettim baba! Sadece bende değil sahtelikle olduğuna inansam da(!) yine de olsun Seda ,ablam, onlar da haklarından bertaraf etti baba .... Hiç sevmediğin gibi yine sevme bizi ama ne olurdu bizden çaldığın o sevgileri zamanında verebilseydin misliyle abimiz Ersana böyle olmazdı ki baba! Sen yaptın baba! Bizi bu denli hem birbirimize kırdırdın daha önemlisi abim Ersan’ı da tek evladın olarak gördüğün Zaferi de sen böyle yaptın baba! Onlara da kızamıyorum biliyor musun baba? Erkek yapar diye diye büyüttüğün o iki evladının hayatını da sen çaldın baba! Durumu yokken kol kanat gerip neden misliyle başa kalktın baba? Üstelik bunu tekken değil karısı ,iki kızının yanında yaparak onu bu denli sen yıprattın baba ! Bir kez ya da bir kez olsun inkâr dahi etmemişti ki baba abim ama “yapma baba biliyorum ne denli arkamı toplayıp kol kanat gerdiğini ama bunu karımın ve kızlarımın yanında dile getirme baba .”dememiş miydi ağabeyim binlerce kez hem de ... Peki sen bilmez miydin düşmez kalkmaz yalnızca Allah diye … Niye bu denli kibir esir almıştı seni öz be öz evlatlarına karşı bile ? Evet fazlasıyla hakkın vardı abimin ilk ve ikinci çocuğu Hasret ve Meltem’e hatta karısı Leyla ve tüm çocuklarına bunu defalarca kez dile getirmişti abim ama sen, sen baba onu bu denli çıkmaza sokan sen ve bitmek bilmeyen hırsların olmuştu baba … Bitmek bilmeyen hırslarının kurbanı neden biz olmuştuk baba? Mesela abimin bir erkek evladı olmuyor diye niye bu denli onu Zaferle birlikte yıprattınız ? Hatta bir keresinde ben evlendikten sonra bir gün Murat’ın iş yeri arabasıyla geldiğimiz Elazığ’a abim ve yengemle birlikte yengemin üçüncü kızına hamile olduğunu bilmeden erkek olsun diye adak adamaya Beyzade Baba türbesine gitmiştik . Fakat hayat bu ya olmayınca olmuyordu. Yengem de ağabeyim de bebeklerinin cinsiyetinin kız olduğunu öğrenince bir yıkım daha yaşadılar. Yanlış anlaşılmasın ya da şöyle söyleyeyim yanlış lansman etmiş olmayayım size ne yengem ne abim kız çocuk, erkek çocuk ayırt edecek insanlardandı. Onların asıl derdi bu kadar önemli bir konuda ,bu kadar hassas bir konuda dahi babamın erkek çocukları olmuyor diye defalarca annemle birlikte abimi de yengemi aşılamalarıydı... Neymiş” Erkek adamın erkek çocuğu olur Ersan. “ Tabii dedim ya hani hayat bu ya düşene tekme atan atana o sıralar Zafer’in eşinin üçüncü çocuğuna hamile kalması dahası çocuğun cinsiyetinin erkek olmasıyla birlikte babamın hakaretleri daha bir incitmişti abim ve yengem Leyla ‘yı.... O sıralar Zafer ve karısının dahi abim ve yengemi alttan altta ezikleyip ,aşağılamalarıni şuanda saymıyorum bile ..... Biz kimdik? Ne için hor görülmek için bizler seçilmiştik? Anne -baba ne demekti ? Her koşulda çocuğun yanında olmak nasıl bir duyguydu bir evlat için? İnanın bunu anlatamıyorum … Gerçi suç bende de değil. Bir insan yaşamadığı duyguları nasıl anlarda üstelik karşısındaki anlatmaya kalkabilir ki? Kırk yaşında da olsa yirmisinde gencecik bir toy da olsa kadın kadın demektir .... Her daim övünülmeye layıktır ister kendisi tarafından ister el alem tarafından... Fakat hakkettiği muamele asla olmamalıydı binlerce kadının aşağılanmak hemde övülmeyi beklediği o el alem tarafından... Mesele yengem kırkına yaklaşırken hamile kaldığında üçüncü kızı Beyzaya bu denli yıpranmamalı, yıpratılmamalıydı da.... Kırk yada kırk ikiydi yanlış hatırlamıyorsam yengem dördüncü çocuğuna hamile kaldığında ..... Ama binlerce korkuya rağmen içten teslimiyetle. Ne kadar dualar etmiş bir kez olsun Rabbim abimin de yüzü gülsün diye Binlerce kez yalvarmıştım Rabbim’e “Allahım sen abimi üzme” diye . Hatta o kadar içerlemiştim ki abime yapılan muamelelere sürekli “Yenge ne istiyor canın. Ekşi mi yoksa tatlı mı?” diye bana verdiği cevap “Nidoşum ilk ultrasonyonda abini sana aratacağım hayırlı haberlerle inşallah.”diye Bir gün ultrasona gittiler ne denli heyecanla bekliyorum ben abim arayacak hadi inşallah hayırlı haberler verecek diye ama hayat bu ya o ultrason da bebeklerinin cinsiyetini öğrenememişlerdi... Bütün gözüm kulağım abimlerin bir sonraki gittikleri doktor randevusundayken ultrasondan sonra abim beni arayıp “Nido oğlum olacak oğlum...”diye haykırmıştı.... Şimdi size bu, bu denli heyecanlı gelmeyecek ama abim sevdiklerine sevindiği veya mutlu olduğu anlarda mesela bana Nido , Sedaya Sedo şeklinde hitap ederdi. Zaten o günde bana daha oğlum olacak demeden anlamıştım oğlu olacağını Nido demesiyle ve o sesindeki heyecanla. Ne denli hayalleri olmuştu abimin oğlunun üzerine ama hayat bunu bile çok görmüştü benim abime .... Kalmıştı hayalleri gibi umutları da yarım..... Ama hiçbir zaman ayırmamıştı ki abim kız evlat erkek evlat diye .... İlk iki kızı ona hem kız hem erkek evlat olmuştu misliyle zaten ... Kimse yanlış anlamasın ama mecburi değil takdiri ilahi yada siz deyin ilahi adalet .... Bu denli erkek evlada tamah eden babama karşı Hasret’im ve Meltem’im öyle bir evlat oldular ki zaten babalarına abim için kız olmuş erkek olmuşun pek de bir önemi yoktu ... Babamın ve Zaferin hor görmeleri onu bu denli yıpratmıştı.. Belki de bu yüzden bu kadar fazla üzerine düştü gelmesini dört gözle beklediği oğlu Efe’nin babam gibi değil kendi gibi bir erkek yetiştirebilmek için . Ama hiç ayırmamıştı dört evladını da birbirinden hepsine aynı davranır hepsine aynı kızar aynı gülerdi. Kızlarının yaptığına kızıp oğlu yaptığında “Aman o erkek demez “üstelik “Sen erkeksen daha bir dikkat edeceksin Efo .”diye kızardı. Sadece kızlarından ayırdığı ne diye sorarsanız eğer bana şunu çok net derim şu şu diye . Kızlarını nazlı oğlunu daha sert yetiştirmeye çalıştı. Sert dedim ama dediğim dedik tiplerinden değil ,ben erkeğim yapabilirim tipinden de değil mesela anneler için evlatlarının hasta edebilecek o şeylere karşı sakınmalarına rağmen o dirençli olmasını bir nebze sağladı. Mesela benim her anne gibi bir hayli korumacı tavrım onun pek tastikleği şey değildi. Kendimden örnek verecek olursam Elazığ a gittiğimizde ben kızlarıma bayağı bir kızardım abimin önünde bazen” soğuk soğuk su içmeyin!” diye tamam o sıcakta haklılar ama ana yüreği işte. Onun bana cevabı “Yav anam ne var soğuk su içseler çocuk bunlar elbet hasta da olacaklar .”der dahasinda ise “Lan Efo buzluktan su getir şurada iç de görsün halan bir şey olmadığını olurdu.” Başarmıştı abim babamın bizlere sunduğu o korkuya rağmen oğluna hiçbir şeyden korkmamayı öğretmişti abim hemde canını yakıp onu kendi gibi incitmeden .... Başarmıştı abim biz üç bacının misliyle korku olarak nitelendirdiği dahasi o her baba kız çocuğunun kabusudur lafını çürütmekle kalmayıp kızlarınınin korktuğu andaki ilk sığınağı olmayı..... Başarmıştı abim kız da bir erkek de bir lafının doğruluğunu öğretebilmişti abim..... Başarmıştı abim bizim babamız olsaydı kimse bizi üzemezdi dememizi ve bütün babalar üzer kızlarını lafimizi un ufak edip kızlarını üzmeye kalkana korku salmıştı abim..... Başarmıştı abim baba olmayı... Öğretmişti abim insan olmayı.... Korku salmıştı namı ile cümle diyara ,kendi doğrularını yıkmaya çalışan ciğeri beş para yetmezlere... Korumuştu,kollamıştı abim kız erkek demeden evlatlarını.... Ayırmamıştı abim kız erkek diye o yüzdendir belki lutfetmisti Rabbim ona o üç kızı..... Cinsiyeti Kadın. Böyle yazardı biz kız çocuklarının kimliğinde ama o ayırmamıştı kimliğin mavi olup olmamasını.... Bu yüzdendir belki o üç kızı her şeye rağmen hem babalarının prensesi hemde aslan kızları olmuşlardı. Hemde kimsenin dayatmasına kalmadan.... Bu yüzden gıpta ile bakmıştı tüm ciğeri beş para yetmezler abime ..... Bu yüzden gıpta ile bakmıştı bırakın giptayi haset ile bakmışti babam abime... Ne oldu baba ? Kiz erkek diye ayrılmadan büyüyen çocuklarda olabiliyormuş değil mi? Babaları ile hem sırdaş hem yoldaş.... Ama biz baba biz hiç olamadık seninle ne sırdaş ne yoldaş..... Olsun baba her şeye rağmen ve sana rağmen abimin çocukları, benim canım yeğenlerim kazandı baba ... Olması gereken oldu sana ve kibrine karşın.... Ne oldu baba erkek erkek diye küçümseyip hor gördüğün abim .... Hasetle baktın değil mi baba abim ve çocuklarına? Sadece sen de değil Zafer de ama belki de tek iyikim Zafer e karşı bari bu konuda seni değil de abisini örnek almasiydi baba .... Onu misliyle özenmesine rağmen ilk defa iyi ki dedim kendi kendime iyi ki bu konuda abimi özendi diye ... Binler acı.... Keder...... Hüsran..... Mutsuzluk..... Tüm bu bedbahtlıklarına rağmen abim kendi doğruları ile bu denli kötülerin korkusu iyilerin Mert dostu olmuşken bu denli acımasızca kaybetmemliydi baba? Her şeye rağmen umutları onunla birlikte yitip gitmemeliydi baba..... Geriye kalan sadece onun isteklerini yerine getirmek olmamalıydı baba.... Kazanmaliydi sana rağmen kazandıkları gibi.... Ama bu savaşta adice kaybetmemeliydi baba.... Bu darbeyi ona vuran yine sen olmamalıydın baba.... Bu darbenin sebebi aynı karından beslendiği kardeşi olmamalıydı baba.... Benim için, Seda için ablam Mehtap için hiç savaşmadın baba ...... Savaşmadın ama abim için savaşmalıydın baba ..... Onun için bıraktım bir kenara ,senin şu erkek evlat sevdan yüzünden..... Cinsiyet ayırt etmeden, tek bir evladın varmış gibi davranmadan abim için, onun için savaşmalıydin baba... “Sahi babaların kırdığı kanatlar hiç iyileşmez mi ?” Bu yüzden mi baba abim haketmediği sonla baş başa öylece kalakalmıştı baba? 🤑 (Yukarıdaki emoji Zafer için kaleme alacaklarımın küçük bir spoilerı şimdiden bunu da burada belirtmiş olayım) Zafer Benim onun tarafından kırılmayı hiç hak etmediğim kardeşim, yalnızca birkaç yaş büyüğüm abiliğini bir türlü hissedemediğim “ABİM” Zafer çocukken çok sakin kendi halinde kimseye bir zararı olmayan bir çocuktu... Babamın ısrarla okutmaya çalışmasına rağmen babamın karşısına geçip “Baba ben okumayacağım, zorlamanın bir anlamı yok .”dahi demişti daha küçücük yaşına rağmen. Bunu duyan babam Zaferi direkt berber Yusuf amcanın oğlunun yanına çıraklığa verdi. Zeki bir çocuktu Zafer,şimdinin ne istediğini bilen tiplerindendi. İşi çabucak kavradi hatta öyle bir kavradi ki işe girdikten bir yıl sonra babam abimin bakkal dükkanının yanındaki dükkanı alıp Zafer’e berber dükkanı açtı. Malzemelerini Almanya ‘dan getirtip içini bir hayli güzel döşedi. Döşedi ama şimdi Zafer de hakkını verdi o sıfır döşemenin.... Zafer’in çocukluğu pek bir olaylı geçmedi dedim ya zaten kendi halinde biriydi . Babamın açtığı berber dükkanı da ona askere gidene kadar eşlik etti. Bu denli de azimli ve çalışkan bir çocuktu ama ne varki her iyinin bir kötü yanı olurdu . O zamanın tabiri ile Zafer küçükken tamam evet olabilir ama yine de “sidikli”bir çocuktu. Ergenliğe girene kadar az çektirmedi bize . Hemen sizle ne alakası var işemesinin demeyin bir odayı beş kardeş paylaşıyorduk.... Bize karşı yaptıkları da bu “sidik “olayını dilimizden düşürmemiz için sus payı olmamıştı.... Babam evden çıkmamıza izin vermemesine rağmen Zafer berber dükkanının yanındaki kiyafet mağazasından bazen bize toplar çeşit çeşit kıyafetler getirir beğendiklerimizi seçtirir alırdı...Ama bu bile ona kızdığımızda onu sinirlendirmek için kullanmaya ısrarla yemin ettiğimiz kozu yok etmemişti.... Ben evlendikten bir süre sonra askerlikten bir süre iznini kullanmak için dönen Zafer bir gün bize gelmesi ile söz yerinde eşimin kardeşinin Zafer e dibi düştü tabii annesini de tastiklemeleriyle... Gören de hiç yakışlı erkek görmemişlerdi...... Gülhan’ın da Zafer ‘e aşık olmasi ile annesiyle yaptığı planla Murat ve Suat’i uyutup mutfakta gizlice Zaferin yanına gidip onunla konuşmuştu Gülhan. Sen tut Zafer muhabbet koyulaşınca öp Gülhanı.... Korkmayın korkmayın sadece yanağından... Sadece yanağından ama bu Gülhan için yanak meselesi olmaktan çıkmış da Zafer de bende anlayamamışız... Hatta öyle bir çıkmıştı ki bir ara şey dediğini hatırlıyorum “Sen beni öptün benimle evlenmen gerekiyor . Öptüysen evleneceksin. Evlenmeyeceksen niye öptün beni ?”diye başımızın etini yemişti.. Sakın bana mağdur edebiyatı yapmayın şimdi hayır sen o denli terbiyeli ahlaklı kimsenin ahlakına bir şey demiyorum demem de yanlış anlaşılmasın ama sana da dönüp demezler mi sen madem bu kadar ahlaklı terbiyeliydin niye Zafer ‘e ilanı aşk etmek için abinin ve erkek kardeşinin uyumasını bekledin? Tamam yanlarında aşkını ilan etme ama niye özellikle uyuttunuz o ikisini? Zaferin izni bitip de temelli dönünce buraya olaylar bir denli daha çıkmaza girmesin mi ? Niye mi ? Askerden Zaferin yanında gelen sevgili yenge adayim Kamuran yüzünden. Eğer mani olmasaydı abim Gülsen ile çok daha önce evlenmişti Zafer ama abimin Zafer’e “Oğlum o kızın annesi kötü yollarda.” Diye uyarması ile Zafer o kızdan ayrılmıştı. Kötü yol ne demekti ? Görmüş müydü abim gözüyle görmemesi gerekeni bilemezdim ama Zaferin de şüpheleri olmasa bitirmezdi herhalde iyi giden ilişkisini bu kadar çabucak... Ne kadar doğruydu anne babalarının günahlarını çocuklarının çektiği orası da bir o kadar muammaydı? Takılan yüzükler atılmış verilen sözler acı bir şekilde çiğnenmişti? Belki şimdi size çok saçma gelecek ama kız o denli sevmişti ki Zaferi defalarca kez bize ima ile bakın Zafer taktı bu yüzüğü bana deyip o zamanlar yeni çıkan Tarkan ~Hepsi Senin Mi? Şarkısını söyleyip “ yok bir yarım da Zafer in”diye diye mırıldanıyirdu . Ya da neden çekerdi evlatlar anne babalarının günahlarını? Niye aşıklar hunharca acımasız günahların kefareti sayılıyordu? Neden haketmediğim şeyleri, sevdiklerimin dahi elinde olmayan o günahların kefareti bu denli benden çıkmıştı? Ben mi demiştim git Zafere kendini öptür diye ki askerden yanında bir kız ile gelince onun ceremesini ben çekmiştim ? Niye bu denli kötü kelimelerle incitilmiştim iki lafı bir araya getiremeyenler tarafından? Kızma baba sen öyle derdin diye öyle dedim . Senin haketmeyenleri konuşması yüzünden aşağıladığının kefareti miydim ben? Dahası bir erkek bir kızı arkadaşça hatta bir erkek kız kuzenini dostça, arkadaşça yanağından öpemez miydi ? Yanağından öptüğümüz her kişinin namusu mu kirlenmiş oluyordu da Zafer gönlü olmaya olmaya evlendi Gülhan ‘la...... “Baba,evde yokken varlığı aranan varken de varlığı ağır gelen adamdır.” 🥀 Gelelim bana..... Peki ben ? Ben kimdim baba ? Bu hikayenin neresindeydim? Yada şöyle sorayım baba bu hikayenin tek kaybedeni neden ben olmuştum baba? Piyango niye bu denli bana vurmuştu baba? “Bir çocuğun hayatıyla Babası oynar, Yıllar boyu geçmeyecek izler, İyileşmeycek yaralar bırakır. Ve çocuk içindeki mezarlığa, İlk babasını gömer." BÖLÜM SONU!!!! Karşınızda beş kardeşin dördünün hayatının özeti peki kalan karakterin dahası kitabın baş karakterinin ki nerede dediğinizi duyar gibiyim...... Eeee o zaman fazla uzatmadan lafa gireyim. 3. Bölüm itibari ile baş karakterin hikayesi sizlerle olacak. Bu iki bölüm sizlerin kafasındaki sorulara bir nebze cevap olacak ki geriye dönüşlü yani flashbackli sahneler kafanızda daha iyi oturabilsin ki baş karakterin hikayesi kafanızda yarım kalmasın .... Oy ve yorumlarınızı merakla bekliyor olacağım! Sizlerden ufak bir isteğim zaman zaman sizlere sorduğum bölümdeki sorulara içinizdeki o cevapları görebilmek.... Dahası merak ettiğim BABA kelimesi sizlere ne çağdaştırıyor? İnşallah Kitabın baş karakteri Nida'nın anlattıklarını değil de daha iyi şeyleri çağdaştırıyordur, yorumları dört gözle bekliyor olacağım... Herkes yoruma babası için bir söz bırakabilir mi desem neler yazarsınız? Üçüncü bölümü diğer kurgum MELEĞÜM'e atacağım yeni bölümden bir hafta sonra sizlere buluşacak şimdiden hatırlatmış olayım!!! O zaman son sözü size bırakıyorum bakalım bu bölümde kimler neler hissederek okuyacak bu bölümü ve kimler üçüncü bölümü iple çekecek!! Yeni bölüm gelinceye kadar HOŞÇAKALIN!!!
|
0% |