Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4.Bölüm | Ona Gitmeler Yakışırdı

@kalanlarinardindan

Bölüm Şarkısı: Tunay Bozyiğit & Özge Öz Erdoğan (Ahuzar) | Üşümüşüm

 

 

 

"Kışa girmiş gibi ömrüm, ta yürekten üşümüşüm..."

 

 

Tunay Bozyiğit

 

Ona ardında bırakmalar yakışıyordu. Çok güzel gidiyordu çünkü. İnsafsızca, vicdansızca, en çokta aşkısızca giderdi çünkü o.

Onun gibi güzel giden hiç görmemiştim. Gerçi ben, benden gitmek ne demek hiç bilmezdim ki... Onun gibi öğreteni de hiç görmemiştim.

Eflah Asilsoy.

Benden gidenimdi.

S'onsuzumdu.

Hâlâ aynı şekilde yağmurun altında duruyordum. Hızlanan yağmur ve sırılsıklam olmuş elbiselerim uzun süredir o şekilde durduğumun kanıtıydı. Ama inatla gözlerimi açmaktan kaçınıyordum.

Çocuk parkındaydım. Bu yüzden hiç kimsenin rahatsız edici bakışlarını üzerimde hissetmiyordum, hiç kimse yoktu etrafta. Hoş, olsaydı bile ne kadar umrumda olurdu, bilmiyordum.

Beni düşüncelerimden koparırcasına ayıran sweatimin cebinde ki telefonumun titreşimi olmuştu. O ana kadar kulaklığımın bozulduğunu farketmemişim. O kadar yağmura maruz kalınca bozulması kaçınılmazdı zaten. Buna şaşırmamıştım.

Ağır hareketlerle telefonumu cebimden çıkardım. Ekranın ıslanmasına fazla takılmadan yanıtladım yabancısı olduğum numarayı.

"Âhenk? Nasılsın?"

İlk kaşlarım çatılacak gibi olsada, daha sonra sesin sahibinin Onur olduğunu anlayınca yüzümde ufak bir tebessüm oluştu. Ya da ben öyle olduğunu sanıyordum.

"İyiyim," dedim kekeleyerek. Algılarım yavaş yavaş yerine geliyordu. Sırılsıklam olmuş kıyafetlerim yüzünden titremeye başlamıştım. Sanırım çok fena hasta olacaktım. Annemin azarlamalarını düşününce tedirgince alt dudağımı dişledim.

"Sesin pek öyle gelmiyor gibi ama," diye mırıldanan Onur'la hiçbir şey diyemedim. "Neyse, hani bugün gelecektin?" Sorusuyla birlikte içimde oluşan panik duygusuna engel olamadım. "Yoksa Gülsima'ya bir şey mi oldu Onur?"

Telefonun diğer ucundan kıkırtısını duyunca kaşlarımı çattım. Neden böyle tuhaf davranıyordu ki bu?

"Sakin ol şeker kız. Gülsima iyi," deyince rahatça bir nefes verdim. Elim istemsizce kalbimi buldu. "Sen dün geleceğini söyleyince..."

Oraya gitmek istiyor muydum, bilmiyordum. Fakat gitmeyipte hâlâ unutamadığımı sanmalarını istemiyordum hiçbir şekilde.

Evet, ben çok güzel unutmuştum.

"Aslında bugün başka planlarım vardı," diye başladığım cümleme Onur'un sözümü kesmesiyle devam edemedim. "Ne planı bu şeker kız?" Ağzımın içinde bir şeyler gevelerken Onur'un homurtusunu işittim. "Yok öyle plan falan. Haydi, geç kalma fazla." Bıkkınca nefes verip onu onaylayan mırıltılar çıkardım.

Telefonu tekrar cebime koyarken ıslanmış kıyafetlerime tekrar göz gezdirdim. Eş zamanlı olarak boğazımı yakan bir öksürük tufanına tutuldum. Ben gerçektende hastalanıyordum. Daha fazla orada oyalanmamaya karar vermiştim. Fakat aklıma gelen detayla yüzümü buruşturdum. Arabam yanımda değildi.

Aslında yalı çokta uzakta sayılmazdı, yürüyerek yarım saati buluyordu. Bu kıyafetlerle gidersem oraya varamadan havale geçirebilirdim. Eve dönsem, annem bırakmazdı. Sıkıntıyla anlımı ovaladım. Yapacak bir şey yoktu, el mecbur yürütecektim. Hem, yağmurda yürümekle kim ölmüştü ki, ben ölecektim?

***

Nihayet kapının karşısındaydım. Fakat adım atacak gücüm kalmamıştı. Çok üşüyordum. İçimden bilmediğim bir sebepten dolayı ağlamak geliyordu.

Bu soğuk sadece havanın soğuğu olamazdı. Bu hasret ateşinin soğuğuydu. Ben bu ayazı iyi bilirdim. Ateşti özü, etrafa yaydığı soğuktu. Soğuktu, evet ama bu soğuk içini yakar, kavururdu.

Gözlerimin önü kararırken yalpaladım. Arkamda hissetttiğim adımlarla elimi durmaları için kaldırdım. "Abla," diyen koruma duraksadı. "Ben hallederim. Siz işinize dönün." Titreyen ve kırık dökük sesimle ben bile kendi dediğime inanmazken, korumanın inanmasını beklemiyordum elbette.

Bir elimle kapının pervazına dayanırken diğer elimi güç bela zile götürdüm. Kafamı yorgunca pervaza yasladım. Gözlerim kapanmak için irademle çetin bir savaşa girmişti.

Kapı nihayet aralanırken teyzemin çığlığı evde yankı yaptı. "Âhenk!" Ona endişelenmemesi için bir şeyler söylemek adına dudaklarımı aralamıştım, fakat boğazımı yakan bir öksürük firar etmişti. "Süheyla teyze, ne ol- hassiktir! Âhenk?!" Onur'un telaşlı sesini duydum ardından.

Yorgunluğuma yenik düşen iradem, göz kapaklarımın gözlerimin ardına saklanmasını sağlamıştı. Öksürüklerim kesilmiyordu.

'Bu yağmurlar yüzünden' diyordu şarkı.

Değildi.

Onların yüzünden değildi.

O sadece bana derttaş olmuştu. Beni hasta eden, bir çift zehir yeşiliydi. Kalbimi zehirleyen bir çift gözün sahibi yüzündendi. Yağmurlar yüzünden değildi.

Benliğimi karanlığa uğurlarken, ayaklarımın yerden kesildiğini hissettim. Başım, bir zamanlar meftunu olduğum, şimdelerdeyse hasretini çektiğim kokunun mabedine yaslanmıştı. Yağmurdan sonra toprak kokusuydu.

Titreyen çeneme aldırmadan dudaklarımı araladım.

"Yağmurlar yüzünden değil. Kalbimi zehirleyen bir çift gözün sahibi yüzünden. Güzel giden'im yüzünden."

 

Loading...
0%