@keekiraz
|
Sabah ağanın kız kardeşi ayşenin kapımı tıklatmasıyla uyandım. Saate baktığımda daha çok erken olduğunu görünce bir şey mi oldu diye endişelenip hemen ayağa kalktım ve kapıyı açtım.
Ayşenin ağzı kulaklarında başındaki şalı çekiştiriyordu, bana ne söyleyecekse unuttuğu belliydi. Kapıya dayanıp hatırlamasını bekledim. Aklına gelince hemek parmağını şıklatıp bana çevirdi.
"Bugün gelin olarak ilk günün olduğundan kahvaltıyı senin hazırlaman lazım" dedi
En azından kimseye birşey olmamış diye geçirdim içimden.
"Tamam ayşe, hemen hazırlanıp geliyorum aşşağı-"
"Abim nerede?"
Lafı ağzıma sıkıştırması yetmezmiş gibi bir de söylediği sözler boğazıma oturdu. Ben öksürmeye başlayınca ayşe yine konuştu.
"Yoksa banyoda mı? " bu kız hiç susmaz mı?
Konuşkan insanları sevmezdim. Hele meraklılar, benden uzak Allah'a yakın olsunlar. Bu kız ise hepsini bünyesinde toplamış ve sabahın köründe kapımda bitmişti. Ya sabır eşliğinde derin bir nefes alıp gülümsedim.
"Evet canım abin banyoda. Sen istersen aşşağıya in bende şimdi geliyorum" dedim ve ayşe daha konuşmadan kapıyı kapattım.
Dolaba gidip mavi bir elbiseyi aldım.Makyajla aram olmadığı için pek yapmazdım. Birkaç bilezik ve bir küpe takıp saçımı şalın altında topuz yapıp hemen mutfağa indim.
Berivan abla ile ayşe işe girişmişlerdi ben gelene kadar, yanlarına gidip yardım ettim. Biraz sonra zeynep merdivenlerden indi aşşağıya
Bu kadar erken neden uyanmıştı ki şimdi bu kız?
Mutfağa girerken yanına çömelip başını okşadım. Uykulu olduğu belliydi. Endişeli bir sesle
"zeynep, neyin var ? Neden bu kadar erken kalktın birtanem ?"
Ayşe yanıma gelip omuzuma dokundu.
"Bazen gaz sancısı yüzünden uyuyamıyor. Abimde öyleydi, arada akşamları odada gezen birini görürsen korkup bağırma" dedi.
Berivan ablaya birbirlerine bakıp güldüler. Görmeseler de anlar gibi başımı salladım ve zeynep'i kucaklayıp sandalyeye oturttum. Masayı hazırlamam bittiğinde konaktakiler yavaş yavaş kahvaltı yapmak için iniyorlardı, en son zahide hanım ve ali ağa da inince herkes kahvaltıya başladı. Zahide hanım oturur oturmaz beni süzdü. Korktuğum şeyi sormasını istemediğimden zeynep'e dönüp ekmeğine reçel sürmeye koyuldum. Ama korkunun ecele faydası yok,
"Geliin, âgah oğlum nerededir?"
Bunu söyleyen songül yengeydi, hani konaktakilerle tanışmaya gittiğimde geldiğimi anons eden veletin annesi.
bunların bana bir garezi var ama çözemedim
Zahide hanım songül yengenin söylediklerini duyunca pür dikkat bana baktı. Sanki gözlerimden okuyabilirmiş gibi bakıyordu bana. Az önce söyleyemediği şeyi songül teyze onun yerine söylemişti. E tabi bir şeyden ne kadar çok korkarsan başına gelirmiş. Kalbimin hızlanmasına aldırmadan dudaklarıma bir tebessüm ekleyip konuştum.
"Sabah bir işi olduğunu söylemişti , şimdiye çıkmış olmalı yenge" dedim.
Yengenin kaşları hızla havaya kalkıp dudaklarını buruşturdu.
"Hmm,hani evliliğinin daha ilk günü olunca bende sandım ki en azından biraz geç gider işe. Neyse hayırlısı olsun" kaşlarını havaya kaldırıp imalı bir tonla
"Artık ne kadar önemli bir işse..." dedi ve yemeğini yemeye devam etti.
Ben olduğum yerde dondum kaldım. Ben ne dersem diyeyim bu lafları altından kalkamazdım. Adam keyfine göre çıkıp gitmişti ama ceremesini ben çekiyordum. Bir anda bütün gözlerin yoğunluğunu üstümde hissetmeye başlamıştım, omuzuma değen bir el beni ona bakmaya zorlayınca arkama döndüm.
Âgah ağa yanımdaki sandalyeyi çekti ve yanıma oturdu. Ona şaşkınca bakan beni es geçip yengesine döndü
"Sabah sabah beni mi özledin yenge?"
"E oğlum gelin az önce senin işe gittiğini söyleyin-"
"İşimi kahvaltıdan sonra da hallederim yenge, acelem yok" dediğinde yemeğiyle ilgileniyordu. Songül yengeye gözü bir kere bile olsun değmemişti.
Songül yengenin yüzü asıldı ve tabağına döndü. Aralarında bir hoşnutsuzluk olduğuna yemin edebilirim ama ıspatlayamam, tekrardan tüm konuşma boyunca beni çekiştiren zeynep'e dönüp çayını yeniledim. Bir süre sonra herkes yine kendi aralarındaki konuşmaya döndüler.
Kahvaltıları biten erkekler yavaş yavaş kalkıp işlerine gittiler. Âgah ağa kalkınca ayşenin söyledikleri aklıma geldi ve bende onunla birlikte kalktım. Kapıya kadar eşlik edip paltosunu giydirdim, sonra arabasına binip gitti.
~~~~~~*~~~~~~*~~~~~~*~~~~~~
Biz kahvaltıyı toplarken çocuklar merdivenlere oturmuş oyun oynuyorlardı, içlerinde zeynep'i göremeyince merakettim. Mutfağa gittiğimde kilerin yanında yine kediyle oynadığını gördüm. Yanına gidip kucağıma aldım ve bende onun gibi oturdum, onunla birlikte kediyi sevdim, güleç yüzlüydü biz konuşurken ama bu sevinç gözlerine ulaşmıyordu.
Zeynep'i kucağımdan indirdim ve kalktım. Onu böyle görmek istemiyordum.
Maden çocuklar aralarına almıyorlardı bizde tek başımıza oynardık
Zeynep'e dönüp, "birtanem senden birşey isteyebilir miyim?" Dedim. Başını olumlu anlamda salladı ve meraklı gözlerle bana baktı.
"Şimdi bana el işi kâğıtları, tahta çubuklar bir ip ve biraz renki kâğıt getirir misin?"
Arkamdaki kadına dönüp"Berivan abla sana yardım etsin taşırken" dedim. Berivan abla yine herzamanki güleç yüzüyle elindeki tezgâh bezini bırakıp elini kuruladı ve zeyneple mutfaktan çıktılar. Bende kalan işleri tamamlayıp mutfaktan çıktım. Merdivenlerde ağanın kuzenlerinden biri olduğunu hatırladığım feyza beni görünce gülümsedi.
"Yenge halam seni soruyodu zehra yengeye en son, git bir görün istersen" başımı salladım ve salona çıktım. Zahide hanım ve zehra ilk onları gördüğüm gibiydiler. Zehra elinde not aldığını belli eden kaleme kâğıt tutuyordu, zahide hanım da minderlere oturmuş birşeyler sıralıyordu zehraya. Beni fark ettiklerinde yanlarına gittim.
"Anne, bir isteğin var mı?" Dediğimde zehranın bana delici gözlerle baktığının farkındaydım ve bu beni rahatsız etsede o tarafa bakmadım. Zahide hanıma anne demek çok tuhaf kaçıyordu, duruşu konuşma şekli ona anne dememi engelliyordu. Benim gözümde orduyu hizzaya getiren komutan gibiydi yani en azından benim gözümde bu kelimeyi dile getirmek tuhaf hissettirmişti beni.
"Gel kızım, zehra birkaç eksiği not etti. Bunları berivana ver gitsin alsın. Hem bu akşam yemeğini sen yapacaksın. Görsünler ne kadar hamarat olduğunu herkes. O yüzden bir bak bakalım yapacağın şeyler için malzeme var mı mutfakta yoksa ekle bu listeye"
Aha Sıçtık
"Sen nasıl istersen anne, ben o notu alayım, gidip bir bakayım ne var ne yok" dedim. Zahide hanım eliyle gitmem için izin verince salondan çıktım.
Normalde güzel yemek yaparım, yaptığım bir kurufasulye bir pilav fazlasını bilmem ki ben!
Bir koşu aşşağı inip mutfağa girdim. Berivan ablayla zeynep oturmuş gülüşüyorlardı. Yanlarına gidip notu berivan ablaya verdim. Akşama ne yapacağımı bilmediğimden konaktakilerin neleri sevip sevmediğini sordum. Berivan abla konuştukça ben notlarımı aldım. O sırada mutfağa isminin selma olduğunu ögrendiğim berivan ablanın yeğeni geldi, pazar çantalarını alıp çıktılar.
Onlar çıkınca mutfakta dönüp not aldıklarımdan birkaç yemek seçtim akşam için not kâğıdını magnetle görünür bir yere sabitleyip zeynep'in yanına gittim. Eşyaları da alıp en üst kattaki küçük balkona çıktık.
Küçükken mahallemizin sokakalarındaki çocuklar babalarının yaptığı uçurtmaları uçururdu, en yükseğe çıkanın uçurtmasına fazladan kuyruk takılırdı. Ama ben hiç oynamazdım. Annem uçurtma yapmayı bilmezdi, abim o zamanlar kendi yaşıtlarıyla oyna bana bakmazdı. Babamdan asla böyle bir şey istemedim. Çünkü babamın nasıl biri olduğunu çok küçükken anlamıştım. Ona karşı olan nefretim çok kücükken başlamıştı.
Beyaz yapacaktım zeynep'in uçurtmasını. Bu rengi severdim. Ben sopaları tuttururken zeynep de kuyruk için renkli kâğıtlar kesiyordu. Uçurtma bitince kuyruğunu da takıp ayağa kalktık. Hava bugün biraz serindi. Sonbahara yaklaştığımız içinde olabilir tabi. Uçurtmayı bıraktıktan biraz sonra yükselmeye başladı. Zeynep bunu görünce neşeli bir çığlık attı, hemen ağzını kapatıp avuç içinden gülmeye başladı. Uçurtmanın ipini zeynep'in bileğine bağladım ki elinden kayıp düşmesin.
Bir zaman baklonda durup zeynep'i izlemeye koyuldum, güzel gözleri yeniden ışıldamaya başlamıştı. Rüzgâr azalmaya durunca uçurtmayı içeri aldık ve mutfağa indik. Yemek için malzemeleri çıkartırken selma girdi içeriye bir elinde pazar çantası bir elinde bir dolu poşetle birlikte. Ellerindeki eşyaları alıp tezgâha koymasına yardım ettim. Sonrasınsa yemeği yapmamda bana yardım etti selma. Çok tatlı, çok cana yakın biriydi. Gözleri boncuk gibiydi, teyzesi gibi gamzesi vardı. Yanakları gülünce gözlerini kısardı ve ben bu görüntüye bayılıyordum.
Anlayacağınız benim tam tersimdi. Benim gibi somurtmuyor ya da gerekmedikçe konuşmayan biri değildi. Her konudan kunuşurdu, sussa bir tarafı eksilirdi kızın.
Akşam yemeğine yakın ayşe ve kuzeni feyza geldi yanımıza. Birlikte masayı kurduk, ben masayla uğraşırken araba sesleri geldi konağın dışından.
Galiba âgah ağa geldi
Hemen aşşağıya inip gelenlere baktım. İceriye kuzenleri ve amcaları girdi ama hâlâ görünürde yoktu. Hepsi bana selam verip geçtiler içeriye. Bekledim, biraz sonra bir araba daha yanaştı konağa. Âgah ağanın geldiğini görunce hemen paltosunu alıp " hoş geldin ağam" dedim. Değil cevap vermek bana bakmamıştı bile!
Arkasına dönüp giderken sırtına doğru konuştum "Insan nezaketen bile olsa hoş buldum der" diye söylendim ama o bunu bile duymamıştı. Ilk defa birine karşı konuşma isteğiyle dolduğumu hissettim.
Herkes sofraya oturdu. Sofradaki şen şakrak gülüşler, tabak çatal sesleri tüm konağı dolduruyordu. Etrafıma baktığimda yediğim hiçbir akşam yemeğine benzemediğini fark ettim. Annemle balkonda oturup sessizce yiyip kalktığımız yemekler gibi değildi bu yemek. Bir kere buradakiler konuşuyorlardı. kesinlikle bize benzemiyorlardı
Sahi, eskiden yaşadığım yere ev diyebilir miydim? Ya da içindekilere ailem?
Hayır,ben kurtulmak için çırpındığım ve bütün sorumlulukların üstüme yığıldığı yere evim diyemezdim.
Hayır, ben o evin içindekilere ailem de diyemezdim. Biz sadece aynı evde yaşamak zorunda olan 4 yabancıydık hepsi bu.
Bu gerçekleri de aklıma getirip bir de farklı bir gözle baktım sofrada oturanlara. Belki de hayatım boyunca benden esirgedikleri aile bu olsa gerek.
Yemek boyumca gecenin sessizliğini bölen konuşmaları dinledim. Benden esirgenen şeyi uzaktan da olsa gördüm. Kafamı çevirince âgah ağanında bana ihtiyatla baktığını görunce duraksadım.
Acaba ne düşündüğümü anlamış mıdır?
Gözlerimi kaçırıp zeynep'in çorbasını içmesine yardım ettim. Herkes kalkınca sofrayı topladık ama hafiften esen rüzgâr uykumu bir hayli getirmişti. Mayışmış bir şekilde merdivenlerden çıkıp odaya girdim. Odaya girince izmarit kokusu çarptı ilk önce, sonra görüş alanıma âgah ağa girdi, sanladyelerden birinde oturduğunu görunce duraksadım. Birbirimize bir anlığına bakakaldık.
Duruşumu düzeltip aynanın karşısına oturdum, küpelerimi ve bileziklerimi çıkardım. Dolaptan bir gecelik aldım ve banyoya girdim. Kalbim deli gibi atıyordu, umarım bu gece aynı odada kalmayız diye dua ederek Üstümü değistirip banyodan çıktım. Oda fazlasıyla izmarit kokuyordu, pencereyi açıp bir süre havalanlasını bekledim pencerenin önünde.
Arkamı döndüğümde dualarımın kabul olmadığını gördüm. Âgah ağa yatağın başlığına başını koyup koluyla desteklemişti gözleri kapalıydı. Bir an için tereddüt ettim.
"Seni yemem esra korkma, annem fark etmsin diye geldim" baygın sesi beni hareket etmeye zorladı. Yatağa kıvrıldım ve güçlükte olsa yatmaya çalıştım.
Ne kadar zaman böyle uyumaya çalıştığımı hatırlamıyorum ama âgah ağa da yorganı açıp içine girdi, bir süre sonra nefes sesleri düzene girince uyuduğunu anladım. Diken üstünde uykuya teslim oldum.
|Bölüm sonu
|
0% |