Bugün dersim erken başlıyordu. Saat yedi de orada olmam gerekiyordu. Ama dün akşam Araf’a söylemeyi unuttum. Şimdi ise hazırlanmak için banyoya girdim. Çıktığımda, hazırladığım kıyafetleri üzerime geçirdim.
Tamamdım artık aşağı ineceğim sırada tartışan Araf ve Selim amcanın sesini işittim. İş ile ilgili olabileceğini düşünüp bir merdiven indim ki Araf’ın “Nalin, gerçeği öğrenmeye çok yakın!” demesini işittim.
Ve onları dinlemeye başladım.
“Arslan’ın gelişi hiç iyi olmadı. Her şeyi anlatacak!” dedi. Kime neyi anlatıyordu ya!?
“Nalin, öğrenmeyecek!” dedi Selim amca sertçe.
“O bana çocukluk arkadaşım Gökhan ve Asmin’den kalan iki hatıra Arslan ve Nalin! Yıllar önce bizden aldılar ve öldü diye bilirken; dayısına vermişler ve yıllardır gerçek ailesi sandığı kişilerin gerçek kimliğini öğrenirse bizim açımızdan hiç iyi olmayacak!..” dedi.
Söylediklerini algılamaya beynim yetmiyordu. Ne demek ya gerçek ailesi değil, ne demek lan! Arslan... Ne yani ailem, ailem değiller mi? Arslan benim abim mi? Dona kalmıştım. Tek bir adım atamıyordum, olduğum yerde kilitlenip kaldım resmen! Gerçek neydi? Gökhan ve Asmin kim? Araf kim? Selim kim? Arslan kim? Ailem kim? Kim lan bunlar!?
Madem gerçek saklanıyordu benden, bu puzzle oyununu ben tamamlayacağım...
“Neden, böyle yapıyorsun?” dedim.
“Beni sadece gördüğünle yargılamanı kabul etmiyorum! Beni dinle sonra ne yaparsan yap! Ama dinle!” dedi ses tınısı biraz yüksekti.
İkilemde beni bırakıyor, dinlememi istediği şey neydi, neden bu kadar ısrar ediyordu?
“Anlat dinliyorum,” dedim.
“Gidince konuşuruz,”
“Nereye gidiyoruz?"
“Gidince görürsün!”
Hay böyle işe de! Desem de sustum ve yolu izledim.
Yol uzayıp gidiyordu, ağaçlar bize eşlik ediyordu. Bu sessizliğin ardındaki gerçeği merak etmiyor değildim.
Aniden bir yola saptı ve bu yolun sonunu çok iyi biliyordum. Beni neden buraya getirdi. Merakla baktım ama yüzünde bir ifade yoktu.
“Neden geldik buraya?” diye sordum.
“Gerçeği öğrenmek istemiyor muydun? Sana tüm gerçeği anlatacam...” dedi.
“Neyin gerçeği lan... Burada bu mezarlıkta ne işimiz var?” diye bağırdım.
Beni Bartu’nun mezarlığına getirmiş olamaz! Bu kadar acımasız olamazsın!..
Araba durdu ve aşağı indi. Ben ise ağlamamak için derin nefes alıp veriyordum ama başarılı olamadım. Bartu hayatımda olsaydı bunların hiçbirini yaşamayacaktım...