Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10. Bölüm

@kelebekruhhu

Denizin serinliği saçlarımı okşayıp geçiyordu. Mutsuzluktan tek ibaret değildi yaşantım, istenmemek, sevilmemek... Daha nicelerini kapsıyordu hayatım. Hangi birini, nasıl cümle içinde kurup anlatacaktım.

Kendim gibi değilim çünkü ben bile beni bilmiyorum, hiç ben olamadım. Ama kendimi tanımaya başlıyorum burada ve bu kadar bilinmezliğin içinde acıyan ruhumu tekrardan hayata bağlayacağıma inanıyorum. Olmazları oldurmanın vakti gibiydi.

“Deniz, eve gidelim mi?” Dedim.

“Olur,” dediler ve tekrardan yola koyulduk.

.....

“Hadi, gelin yemek yiyelim,” dedim.

Ada “olur, acıkmıştım zaten,” dedi.

Hep birlikte içeri geçtik. Araf, Ufuk ve Tekin oturuyorlardı.

“İyi akşamlar,” dedim. Üçü aynı anda bize baktılar. Ufuk ve Tekin hoş geldiniz derken, Araf hiçbir şey demedi.

Deniz ve Ada koltuğa oturdu. Bende Esma ablanın yanına gidecektim ki “Esma hanım bu hafta izinli, yemekleri sen hazırlayacaksın!” dedi, emir vererek.

Nefes alıp, verdim ve ardıma baktım. “Olur, Araf abi!” dedim abi kelimesinin üstüne basarak.

Mutfağa geçtim. Selim amca saygılı olmamı ve alttan almamı istemişti sanırım sınırımızı çizmem gerekiyordu.

Esma abla çıkmadan yemekleri hazırlamıştı. Tabakları ayarlıyordum bende ve birden Ufuk geldi “Kızım, Araf boş boş duvara kilitlendi n’aptın sen?” dedi. Yüzünde eğlendiği her halinden belli oluyordu, sadece omuz silktim.

Ufuk, yardım ediyordu. Deniz ve Ada’da geldi. Hep birlikte yemeği hazırladık.

Araf, en baş köşeye geçti. Ufuk, Tekin ve Ada yan yana geçerken, Araf’ın soluna ben geçtim ve Deniz yanıma oturdu. Yemekleri servis yaptıktan sonra yemeğe başladık. Sessizlik yemini etmiş gibi herkes suskundu. Deniz ile aynı anda tuzluğa uzandık, Deniz’in eli elimin üstündeydi, elimi çektim.

Araf, çatalını sertçe tabağa koydu. Gözleri neden böyle bakıyordu?

“Ah! Nalin biliyor musun?” dedi Ufuk

“Neyi?” dedim.

“Araf’ın Trabzonlu olduğunu?”

Araf’a baktım, Allah’ım hiç benzemiyor, Trabzonlulara.

“Hayır, arada sırada uşağum da diyor musun?” dedim, Araf’a bakarak. Kaşlarını çatsa da hoşuna gitmişti.

Tekin “Çok iyi, bir kaç replik gelir mi?” diye sordu.

“Ula uşağum gelmez mi da!” dememle kahkaha sesleri yükseldi.

“Ya bu çok iyi,” dedi Ada.

“Rabbum o akli boşuna mi verdi saa kullanda ballisi,”

“Olum bu çok iyi,” dedi Ufuk.

Kahkaha sesleri o kadar içtendi ki... Gözüm hep Araf’a kayıyordu, ne! Araf gülüyor mu? Gülüşü o kadar mükemmeldi ki ilk kez gamzesi olduğuna şahit oldum. Gözleri cansız değildi, bu çok güzeldi.

Deniz kulağıma doğru eğildi “Ballisi mi? Çok yakıştı sana,” dedi.

Ben bir şey demeden, Araf aniden kalkıp gitti, ardından baka kaldım.

✨✨

Sabah olmuştu, bugün dersim öğlen başlayacaktı o yüzden elimi yüzümü yıkayıp, mutfağa indim. Buzdolabında kahvaltılıkları çıkardım. Ada tezgahında hazırlamaya başladım. Araf ve ben tek vardık. Dün gece herkes kendi evine gitti. Bir an bu evde hep birlikte yaşasak nasıl olur diye düşünmedim değil.

Kahvaltı hazırdı, uyandırmam gerekiyor muydu? Yoksa kendi mi gelsin? Of ne zor bir karar. Uyandırmasam olmaz diye düşündüm ve kapıdan çıkacağım sırada Araf ile çarpıştık. “Önüne bak ufaklık!” dedi. “Ufaklık mı?” dedim kaşlarımı çattım.

Boyunu boyuma eşit yaptı, şimdi aynı hizadaydık. Eliyle boylarımızı gösterdi ve “Ufaklıksın,” dedi.

Gözümde ateş parıltısı olduğuna yemin edebilirim ama kanıtlayamıyorum. Bu durumdan zevk almışa benziyordu.

“Boyumdan alıp aklıma verilmiş, bazılarında ise tam tersi hayat işte.” Dedim. Ve içeri geçtim. İştah falan bırakmadı.

Hayır, onlar gereksiz uzun ben kısa değilim!

Çantamı alıp, dışarı çıktım. Korumalardan biri “Hazırsanız gidelim mi Nalin hanım,” dedi.

“Teşekkür ederim ama Deniz almaya gelecek.” Dedim ve Deniz’de geldi.

“Günaydın,” deyip arabaya bindim.

“Günaydın,” dedi ve yola koyulduk.

Asafoğlu Üniversitesine her girdiğimde umut dolu oluyorum. Hayalimin gerçekleşmesi çok gurur vericiydi.

Arka koltukların bir tanesine oturdum. Yanıma iki kız oturdu. “Her gelene de burs verilmemeli,” dedi kızlardan biri. Diğeri ise hak verip gülüştüler.

Neden, insanların dış görünüşüne bu kadar odaklıyız. Bunun yerine kalplerine bakmayı denesek hayatımızda çoğu insan olmayacak sanırım. Onlar gibi olmayı red ediyorum. Giyinmeyi bilmediğimden değil, Selim amcanın gönderdiği kıyafetleri ya da sınırsız kartını kullanmak zor değil fakat ben kendim olmayı tercih ediyorum ve bununla da gurur duyuyorum.

✨✨

Deniz beni eve bırakıp gitmişti. Mutfak da akşam yemeği için yemek yapacaktım fakat el lezzetim hiç yok, kötü olursa birilerinin dilinden asla düşmeyecektim! Önce eti marine edip, buzdolabına koydum.

Sonra çorbayı kaynaması için üzerine bıraktım.

1 saat geçmişti marine ettiğim eti buzdolabından çıkardım ve tepsiye dizip fırına verdim. Yemek yapmayı hiç beceremezdim, umarım izlediğim videolar beni yarı yolda bırakmaz.

“Gömleğimin ütülenmesi lazım,” diyen Araf’a baktım. “geliyorum,” dedim. Yemeğin altını kıstım ve Araf ile odaya girdik.

Giyinme odasında her şey düzenleydi. Genellikle siyah takım elbiseler vardı.

“Bu kadar siyah gömleği görmesem, sürekli aynı gömleği giyiyorsun sanardım.” Dedim.

“Doğrulaman için gelmedin,” beyaz bir gömlek attı, “Bunu ütüle!” dedi ve çıktı odadan.

Aşağı kata bulunan ütü odasına gittim ve gömleği ütülemeye başladım. Kokusu gömleğe sinmişti. Gömleği kokladım ferah bir kokuya sahipti. “İlginç!” dedim kendi kendime, ardımdan Araf’ın olduğunu bilmiyordum.

“İlginç olan ne?” diye sordu. Arkamı döndüm, Kapıya yaslanmıştı. “İlginç olan bir çok şey var fakat seni ilgilendirmez,” dedim ve gömleği onun yaptığı gibi ona doğru attım ve “ütü bitti!” dedim.

Onun gibi ferahtan ne anlar!

Tekrardan mutfağa geçtim kıstığım yemeğin altını açtım, karıştırdım. Fırındaki et az kalmıştı pişmeye.

Sandalyeye oturdum. Ders için not almam gerekirken, yemek yapıyordum. Bir elimi yanağıma koydum. Zaman geçmiyordu, yemekler olmuyordu. Saat geç oluyordu ve ders çalışmadım. Yemeklere bakmak için ayağa kalktım. Çorba olmuştu kapattım, fırındaki yemek az kalmıştı yani öyle umut ediyorum!

Salata malzemelerini yıkadım ve doğramaya başladım. Ve buda hazırdı.

Tabakları, çatal, kaşık ve bıçağı masaya yerleştirdim. Su bardaklarını da yerleştirdikten sonra çorbayı masaya koydum. Zil sesi geldi. Ama Araf yerinden bile kalkmadı. Göz devirip, kapıyı açtım. Karşımda Selim amca vardı. “Hoş geldiniz,” dedim.

“Hoş bulduk, kızım.” Dedi. İçeri geçtik. Araf, babasına karşı mesafeliydi. “Yemek yediniz mi?” diye sordum.

“Hayır,” dedi.

“Tamam o zaman beş dakikaya hazır,” dedim.

“Esma hanım, nerede?”

“İzinliymiş?” dedim...

Artık yemek hazırdı. Hep birlikte yemeğe oturduk. Çorbayı doldurdum tabaklara. İlk kaşığı alan Selim amcanın yüzü bi’ değişti. Ardından Araf’ta aynı şekilde olunca kendim tadına baktım ve berbat bir çorba olmuştu. “Affedersiniz, ben diğer yemeği getireyim.” Dedim.

Fırından çıkardığım yemekleri tabaklara koydum ve servisi yaptım ama sanırım et bıçakla bile kesilmeyecek kadar sert olmuştu. Yüzümü önüme eğip, dişimi dudağıma geçirdim, rezil oldum...

Hepimizin ilgi alanları farklıdır, ben yemek yapmayı hiç beceremezdim ve hiç eksikliğini duyacağımı sanmamıştım. Bu büyük yanılgı oldu...

 

 

 

 

Loading...
0%