Yeni Üyelik
12.
Bölüm

12. Bölüm

@kelebekruhhu

Konuşulanların ardından hemen odama geçtim, daha fazla bir şey duymak istemiyordum. Kısa bir sürede sonra da Selim amca gitmişti. Nereye gidiyor sürekli? Kafamda deli sorular vardı.

Burada tanıdığım herkes her şeyi biliyor muydu? Ne saçma bir soru tabii biliyorlar, beraber büyümüşler. Peki, şimdi ne yapmalı? Gitmek istesem, nereye gidecektim. Sessiz kalsam nereye kadar? Neden, normal bir hayatım yoktu? Of beynim sus, lütfen! Bende çözümsüz sorulardan bıktım fakat zamanı değildi şimdi, zamanı gelince her şeyi öğrenecektim.

✨✨

Dün gece bir süreliğine sessiz kalmaya karar verdim ve şu an kahvaltı hazırlıyordum.

“Günaydın, Araf abi” dedim.

Gözlerini devirse de umurumda olmadı. Sessizce kahvaltımı yaptım, Araf’ta yapınca mutfağı topladım.

Mavi kot pantolon, üstüne de tişört giyip, çıktım.

Korumalardan taksi çağırmalarını rica etmiştim, kapı önünde beni bekliyordu. Dönüp eve baktım. Ormanın derinliğinde neden ev olur? Araf ile göz göze geldik. Sen kimsin Araf Asafoğlu?

Başımla selam verip, arabaya bindim.

...

Kafam dersi kaldırmıyordu, bunu yapmamalıyım, bana karşı bir kötülükleri olmadı ve hep sahiplenici davrandılar. Bu yüzden sus beynim! Telefonu sessize almayı unutmuşum; bildirim sesi yankılanınca “telefonlarınızı sessize almayı en başından beri söyledim, bir daha olmasın.” Diye uyardı.

Hoca arkasına döndüğünde, telefonu elime aldım. “bahçede seni bekliyoruz.” Demiş Ada. “Dersim uzun sürecek, beni beklemeyin.” Dedim ve telefonu kapattım.

Beynimin içindeki sesleri susturana kadar kimseyle görüşmesem daha iyi olacak.

“Bu kız, nasıl bu varoşlukla bu sınıfa girebilmiş,” dedi, geçen ki iki kız, ama yok onların zorbalarına karşı, sessiz kalmalıyım, diye düşünürken ;

“Siz, nasıl bu zeka ile geldiyseniz,” dedim ve çıktım. Altan da almak bir yere kadarmış!

Arkamdan seslenseler de hiç oralı olmadım ve taksiye binip, eve geldim.

Görünür de evde kimse yoktu. Temizlik malzemelerini elime aldım ve oturma odasından başladım, temizlik yapmaya. Masanın, sandalyenin tozunu aldım. Koltukların da tozunu süpürge makinesi ile aldım. Yerleri de süpürge makinesi ile süpürdükten sonra yeri sildim.

Mutfağa geçtim ve önce süpürdüm sonra da sildim şimdi ise yemek yapacaktım. Güzel olup olmaması umurumda değildi, kafamın içi susması lazımdı.

“Ufaklık, odamın toplanması lazım,” dedi Araf.

Yemeğe daha sonra başlarım diye düşündüm ve Araf’ın odasına gittim.

Araf’ın kokusu her yerdeydi.

“Kokuma zaafın olduğunu bilmiyordum,” dedi. Nefesini arkamdan hissedebiliyordum. Ona döndüğümde yüzümüz çok yakındı. “Sadece nereden başlayacağım diye düşünüyordum,” dedim ama tabii ikna olmadı.

“Yatağı toplayarak başlayabilirsin o zaman,” dedi.

“Odadan çıkarsan, halledilirim,”

“Duşa gireceğim, çıktığımda işin bitsin!” dedi ve banyoya girdi.

Emir vermesi sinir bozucu olsa da elimden bir şey gelmiyordu.

Yatağı topladım, kıyafet odasını topladım odada yapılacak iş kalmadı, tam çıkacakken Araf duştan çıktı. Belden aşağı havluyla kaplıydı, vücudunda su damlaları düşüyordu. Islak saçları, alnına düşmüştü. Sanırım rezil oldum. Araf’ın göz kırpması beni kendime getirdi. Hemen odadan çıktım. Kendi odama geçtim. Bu rezilliği unutmak için başımı koparmam lazım!

Kapım çalındı “kim o?” dedim tedirginle.

Cevap vermeden içeri girdi. “Hazırlan, yemeğe gidiyoruz,” dedi.

Seninle yemek yemek mi? “Ne!?”

“Aç kalmaya niyetin varsa evde dur,” dedi ve kapıyı kapatıp, çıktı.

Aç kalmayı tercih ederim – demek istesem de şimdiden açıktım.

Askıda bulunan, siyah şort etek ve beyaz askılı crop giydim, ve aşağıya indim.

Beni görünce kaşlarını çattı, ben her gördüğünde böyle kaşlarını çatarsa yazık olacak.

“Böyle mi geleceksin?” dedi.

“Evet, hazırım.”

Alt dudağını ısırdı, “Böyle gelmiyorsun!” dedi.

“Anlamadım, neden gelemiyormuşum?”

“Öyle istiyorum,” dedi. Manyak cidden! Abicilik(!) mi oynuyor?

“Değiştirmiyorum, gelmiyorsan tek başıma da gidebilirim.” Dedim gözdağı vererek.

“Mahmut!” diye bağırdı.

Kapıdan korumalardan biri geldi. Adını yeni Mahmut olduğunu öğrendim.

“Efendim, Araf bey!” dedi.

“gömlek getir!” dedi.

Mahmut, şaşırsa da yukarı kata çıktı. Kısa bir süre sonra Araf’ın siyah gömleklerinden bir tanesini getirdi.

“Buyurun, Araf bey!” dedi.

Araf, aldı gömleği bana kendi giydirdi. İzin vermeme gibi bir durumum olmadı, Araf’ın kokusu gömleğe sinmişti.

...

Bir otelin içine giriş yapacağımız zaman, kapıda dengemi kaybettim fakat Araf beni kolumdan tuttu. “İyi misin?” dedi.

Başımı salladım. Araf’ın koluna girdim bana destek oldu.

“Neden, buradayız?” diye sordum.

“İş ile ilgili bir toplantım var,” dedi.

“Ben, neden geldim?”

“Çok konuşuyorsun?” diyerek konuyu kapattı.

Otelin, restoranına giriş yaptık. “Hoş geldiniz, Araf bey!” dedi genç bir bayan.

“Teşekkürler, Ahmet bey geldi mi?” diye sordu.

“Evet, Araf bey sizi bekliyor, bu taraftan.” Diyerek bize eşlik etti.

Araf’ın yaşlarında bir beyefendi vardı.

“Hoş geldin..” diyecek iken beni gördü.

“Hoş geldiniz,” diye düzeltti.

Onlar el sıkıştılar ve oturduk.

“Bu hanımefendi kim?” diye sordu. Bakışlarını hiç beğenmedim.

“Aile dostumuzun kızı,” diye tanıttı.

“Daha önce hiç denk gelmedik sanırım,” dedi.

“Hayır,” diye yanıtladım.

Elini uzattı. “O zaman memnun oldum, ben Ahmet!”

Elini tutmadım, "Nalin!” dedim ve Araf’a baktım o ise zaten bana bakıyordu.

Ahmet bey bozulsa da, bozuntuya vermedi.

İkisi iş konuşurken, ben çok sıkılmıştım. Ahmet beyin gözü sürekli üstümde gibi hissediyordum. Ben ise başımı hiç kaldırmadım ve telefonla uğraşıyordum.

Araf’ın telefonu çaldı, izninizle deyip kalktı masadan. Bu ne yapmaya çalışıyordu?

“Sizi daha önce hiç görmedim, burada yaşamıyor musunuz?” diye sordu.

“Hayır,” dedim onun aksine kısa cevaplar veriyordum.

“Nerede yaşıyorsunuz?” diye sordu. Konuşmak istemiyordum ama zorluyordu.

Yüzüme sahte bir gülümse kondurdum. “Bi’ önemi yok,” dedim.

Araf’ın olduğu yere baktım. Telefonla görüşmesi devam ediyordu. Aniden arkasına dönünce göz göze geldik. Yüzümde kızarıklık oluştu, sürekli onu dikizlediğimi düşünecek. Of!

Araf, yerine geçtikten sonra bir kaç dakika sonra toplantıyı bitirip, Ahmet beyi gönderdi.

“Açlıktan ölmem için mi, getirdin beni buraya!” diye söylendim.

“Kızma ufaklık, önemli bi’ işti kusura bakma, hadi yemek yiyelim.” Dedi.

Araf’a ne oldu? Diye sorasım geldi ama bu halini sevdim, hep böyle olsa keşke.

Yemekler yendikten sonra, gitmeyi beklerken, kahve siparişi verdi. Kahvenin yanında getirdikleri çikolatayı gömüyordum mideme, stresli olduğumda çok sık yaptığım bir şeydi.

Araf, hem cesaret veriyor, hem korku. Hem mutluyum, hem huzursuz; bana neden böyle hissettiriyorsun?

“Tamam, hadi gidelim buradan çok sıkıldım,” dedim ve ayağa kalktım ama başım dönüyordu.

Araf, yine beni tuttu, başımı onun göğsüne koydum. Hem başım dönüyor hem de midem bulanıyordu.

“Likörlü çikolataları yersen, olacağı buydu.” Dedi.

“Beni uyarman lazımdı,” dedim ve gözlerimi kapattım.

Bir odaya giriş yaptık. Beni yatağa bıraktı. Ayağımdaki ayakkabıyı çıkardı.

“Senin yüzünden,” diye sayıkladım.

“Çok konuşma da yat!” dedi.

Dediği gibi yaptım, gözlerimi kapattım ve uyudum.

...

Uyandığımda, başım çok ağrıyordu. Araf odada yok diye düşünürken banyodan su sesi geldi.

Kendime gelmeye çalışırken, telefonuma mesaj geldi.

Ada “Neredesin, iyi misin?” demişti. Ama ondan önce bir çok kez arayıp mesaj atmış.

Ada’yı aradım. “Alo, kızım neredesin sen çok endişelendim iyi misin?” diye sordu.

“Ne diyorsun, neden endişe duydun?” dedim, uyanmaya çalışarak.

“Ah! Senin haberin yok mu?”

“Neyden haberim yok mu Ada?” diye bağırdım.

“Gönderdiğim linke tıkla,” dedi.

Telefona gelen linke tıkladım.

Önce Selim amca ile yemek yediğimizde elimin üstüne elini koyduğu fotoğraf vardı. Bunu kim çekmişti.

Ve dün gece Araf ile giriş yaptığımızda beni tutması, başım döndüğü için beni odaya taşıması görüntüleri vardı.

Bu gizemli kadın kim? Başlığımız!! Tüm manşetlerde bizler vardık.

Sahi kimim ben?

 

Loading...
0%