Yeni Üyelik
13.
Bölüm

13. Bölüm

@kelebekruhhu

Sahi kimim ben?..

Burada, olmaktan nefret ediyorum artık. Hayallerimin peşinden koştuğum için kendimden nefret ediyorum, koştuğum her yerden dizlerimin yara almasından nefret ediyorum. Delirmek üzereyim. Ben soruların cevabını kimden alacaktım?

Araf, banyodan çıktı. “Günaydın,” dedi.

Bu adam beni öldürecek gibiydi şimdi neden melek oldu?

Kahkaha attım, “Günaydın mı?” Dedim dişlerimin arasından.

“Ne yaptığını sanıyorsun?” dedi şaşkınca bana bakarak. Araf’ın yanına yaklaştım:

“Sen kimsin? Kimsin?” Dedim ve elimle göğsüne vurdum. Ellerimi havada tuttu.

“Kendine gel! Ne oluyor sana!” diye bağırdı.

Gözyaşım akıyordu. Her şeyin güzel olacağına inanarak gelmiştim, şimdi ise enkazın altında kalıyordum.

Yere çömelip haykıra haykıra ağladım, bu ikinci oluyordu Araf’ın yanında ağlamam. Ağlamaktan nefret ediyorum...

Araf’ın telefonu çaldı.

“Ne oluyor, Tekin?” diye cevapladı.

“Abi, büyük bir sıkıntı var, otelde misin?” dedi.

“Ne oluyor lan, cevap ver!” diye bağırdı.

“Telefonuna bak, biz otele geldik. Sakın ayrılmayın!” dedi ve telefonu kapattı.

Araf, telefonuna baktı ve “S*iktir” dedi.

“Yüzün net değil, korkma hiçbir şey olmayacak!” dedi. Benim yanıma çömeldi.

“Hayır, herkes gördü işte herkes bana farklı bir göz ile bakacak.” Dedim.

Araf, ellerini yumruk yaptı. “bunu paylaşanlar hesabını verecek ufaklık” dedi. Ama bu gururumu telafi etmezdi ki. Paramparça olmuştu gururum...

Kapı açıldı, Tekin ve Ufuk geldi. Başımı yerden kaldıramadım, ben kimsenin yüzüne bakmak istemiyorum.

“Buradan gizli geçitten geçeceksiniz, dışarda muhabirler var.” Dedi Ufuk.

“Ufaklığı al, git!” dedi.

Araf ayağa kalkacaktı, ama kolundan tuttum. Yanımda olması bana güç verir. Sadece onunla giderdim.

Araf, beni kucağına aldı. Yüzümü boynuna gömdüm.

“Burayı halledin!” dedi ve çıktık.

Arka merdivenlere geldik. “Yürürüm,” dedim ama indirmedi. “Sessiz ol!” dedi.

Otoparkın içinde bir odadan içeri girdik ve bizi başka bir yere çıkardı. Araf’ın arabası oradaydı. Arabaya oturttu beni sonra kendi bindi ve yola koyulduk.

“Herkes görmüş müdür?” diye sordum.

“Bunları kafana takma!” dedi.

Ailem görürse ve beni tanırsa ne olacaktı? Şimdi bile kesin adım çıkmış iken bu olanları nasıl açıklayacaktım? Artık hiç inanmazlar bana. Peki, ya babaannem ne düşünür, emanet olarak gittiğin yerde böyle adın çıktı sen n’aptın demez mi?

Artık her şey sarpa sarıyordu. Ben toparlamaya çalıştıkça düzenim daha da alt üst oluyordu.

Araf, beni denize getirmişti. Arabadan indim ve denize yakın kumlara oturdum. Araf’ta benim yanıma oturdu. Bir süre sadece denizi izledik.

“Neden geldin buralara?” diye sordu.

“Bilmem, hiçbir şey gönlümce değildi. Senin gibi bir çevrem yoktu, aksine benden nefret eden insanlar vardı. Ne yapmış olabilirim diye düşünmekten, her gece ağlardım. İnsanın ailesi bile sevmezken sizin sevmenizi de beklemiyordum. İnsan mutlu olduğu yerde yeşerirmiş, ben kuru topraklara aitim sanırım...” dedim ve başımı öne eğdim, gözyaşım sessizce aksın.

“Güçlü bir kızsın,” dedi.

“Güçlüyüm diye ağzıma s*ıçtılar, kimse de ben yanındayım diyemiyor çünkü yanımda kimse yok!” dedim ve önüme baktım. Tek başına olmak yetmiyor, bazen insan başını güvenle omzuna koyacak birine de ihtiyaç duyar.

Denizin serinliği üşütmeye başlattı, kollarımı kavuşturdum. Üstüme örtülen ceket ile irkildim birden, Araf ceketini çıkartıp üzerimi örttü. Araf ile göz gözeydik. Siyah gözleri ilk kez acınası ile bakıyordu. Ne tuhaf! Hiç istemeyeceğim biri ile dertleşiyordum.

“Acıktın mı?” diye sordu.

Bu nasıl bir soru tabii acıktım, uyandığımdan beri hiçbir şey yemedim. Yemek eşittir ben iken.

“Hı hı!” dedim.

Ayağa kalktı, elini uzattı. Uzattığı elini tuttum ve beni kaldırdı. Ayağımda ayakkabı yoktu, kumların üstünde yürümek huzur gibi geldi. Uzunca bir süre yürüdük ve bir markete girdik. Araf, ayakkabı bakmaya başlayınca şaşkınlıktan gözlerim açıldı, bu kadar düşünceli olması beni korkutmaya başladı!

“Bunlarla idare edebilir misin?” dedi.

Dilimi yutmuş gibiydim. Başımı aşağı yukarı salladım.

Ödedikten sonra çıktık. Önce çorabı giydim ardından spor ayakkabıyı giydim.

“Teşekkür ederim,” dedim.

“Rica ederim, hadi burada yiyelim,” dedi ve restorana giriş yaptık. Bir kaç kişi vardı, cam kenarına geçtik. Yirmili yaşlarda bir erkek elinde menü ile geldi. “Hoş geldiniz,” dedi ve menüyü önümüze koydu.

Araf “Biz kahvaltılık çeşidi ne varsa alalım, ve iki kahve,” dedi.

“Ben çay alabilir miyim?” dedim. Çaysız kahvaltı mı olurmuş!

“O zaman iki çay alalım,” dedi, çalışan gitti.

Yaptığı ince davranışlar beni farklı yere sürüklüyordu, bunun olmamasını diledim.

Yemek esnasında telefonu çaldı ve kalktık.

✨✨

Arabayı oldukça hızlı kullanıyordu. Öfkeden deliye dönmüştü. Direksiyona hakimiyeti şaşırtıyordu ama korkutuyordu da.

Eve bırakıp gitmişti. Odama geçtim.

Duşun ardından kendimi yatağa attım.

...

Kapının sertçe vurulmasıyla gözümü açtım, aşağıdan geliyordu. Esneyerek aşağı gittim. Loş bir ışık vardı, Araf koltukta başını geriye atarak oturmuştu. Siyah gömleği darmadağın olmuştu. Ellerine kaydı gözlerim kanıyordu. Yanına gitmeli miyim? Kararsız kaldım, merdivenlere doğru yöneleceğim sırada lanet olsun dedim ve ilk yardım çantasını alıp, yanına oturdum.

Araf, başını kaldırdı ve bana baktı. “Git buradan!” dedi.

İç sesim sana meraklı değilim dese de yüzüne karşı söyleyemiyordu onun yerine:

“Önce ellerine pansuman yapalım, sonra gideceğim.” Dedim.

“Senden böyle bir şey istemedim, şimdi git!” dedi kızgın bir sesle.

Onu dinlemek istemiyordu bir yanım, bugün yaptıkları karşısında benim de teşekkür etmem gerekiyordu.

“Sessiz ol!” dedim, başım zaten ağrıyordu.

Sağ elini aldım ve pansuman yapmaya başladım. İster istemez üflemeye başladım. Elini sargıya sardım. “Hadi git şimdi” dedi. “ama diğer elin de kanıyor,” dedim. “Ya sabır!” dedi dişlerinin arasından. Ben ise sol elini alacaktım ve pansuman yapacaktım ama kolunu benim olduğum tarafa getirmiyordu. Araf’a doğru biraz eğildim. Üfleyerek pansumanını tamamladım.

Düzeleceğim sırada Araf belimden tuttu. Kendine yaklaştırdı. Yansıyan ışıktan Araf’a baktım. Siyah gözleri kusursuz bakıyordu. “bırak beni!” dedim. Ama o belimi daha çok kavradı. “Ne yaptığını sanıyorsun?” diye çıkıştım. “Sessiz ol!” dedi sadece. Derin bi’ nefes aldım. Peki, sadece sessiz olayım.

Başımı göğsüne yasladım. Ve öylece bekledim. Saniyeler, dakikalar geçti fakat biz pozisyonumuzu hiç bozmadık. Burada ne oluyor diye soracak olursanız bende bilmiyorum, ilk kez kalbimi dinliyorum. Yanlış sularda yüzdüğümü fark edince:

“Çok acı,” diye sayıkladım. Araf, yüzünü yüzüme yaklaştırdı. “Git şimdi!” dedi.

Ayağa kalktım ve Araf’a baktım o ise yine başını koltuğa yaslamıştı, gözleri kapalı.

“Buraya hiç gelmemeliydin,” dedi.

Bende yeni farkına varıyordum hatamın, ben buraya gelmemeliydim.

✨✨

 

Loading...
0%