Yeni Üyelik
16.
Bölüm

16. Bölüm

@kelebekruhhu

Kafeye geldiğimizden beri Araf, bir değişik bakmaya başladı o öyle bakınca yapacağım işlere odaklanamıyorum.

Kara gözleri hep üstümde gibi hissediyorum, arkamı döndüm ve kahveyi hazırlamaya başladım. “Yanlış yapıyorsun,” diyen Araf’ın sesini duymamla elimdeki kahveyi elime dökmem bir oldu. “ah!” Diye bir inilti çıktı dudağımdan. Hep böyle aniden ortaya çıkmaya devam ederse, daha çok kaza gelirdi başıma.

Araf, hemen elimden tutup, suyun altına aldı. “Bırak ya senin yüzünden oldu zaten,” dedim.

“Senin sakarlığının bir suçu yok öyle mi?” Dedi, bu durumdan zevk alıyor gibiydi.

“Sakar mıyım, ben? Aniden seslenen sensin!” dedim sinirle.

Elimi bırakmasını istesem de yok bırakmıyor, aksine nazikçe suyun altında tutuyordu.

Deniz “Ne oldu? İyi misin?” diyerek yanımıza geldi. “İlk yardım çantasını getir,” diye emir verdi. Normal konuşmasını bilmiyor ya!

“İlk yardım çantası yok henüz,” dedi.

Ağzında "Ya sabır!" Diye geveledi sonra da “hadi gidiyoruz,” dedi.

“Elimin bir şeyi yok, gitmemizi gerektiren bir durum da yok,” dedim.

Ama inatçılığı yüzünden kendimi onun söylediği şeyi yaparken buldum.

“Sence de abartmadın mı? Vicdan azabı çekiyorsan önemli bir şey olmadığını söylüyorum.” Dedim.

Araf ise tekrardan “Sabır,” diyerek yola devam etti. Bir kelime bir insana bu kadar mı yakışırdı? Sinirlenince hiçbir şey diyememesi ve sadece “sabır” demesi çok güzel ya!

Elim kızarmaya ve yanmaya başlamıştı, canımın acısı yüzüme yansıyordu bunu fark eden Araf, arabayı daha hızlı sürmeye başladı.

“Ani değişimlerin beni korkutuyor?” dedim acı içinde.

“Neden, korkutuyor ufaklık?” dedi.

“Benden nefret mi ediyorsun, bana alışmaya mı çalışıyorsun anlamıyorum?”

“Kafanda kurma ufaklık,”

"Kurmadığımı biliyorsun,"

"Bu yaptığın tam da bu!" Dedi. Alışmaktan mı korkuyor yoksa alıştığı için mi bu kadar öfkeli? Üstüne de düşmedim, sanırım ikimiz de cevabını biliyorduk fakat itiraf etmekten korkuyoruz.

Hastaneye geldik. Araf hemen bir doktorla görüştü. Yanıma geldi ve elime pansuman yaptı. Araf, sessizce bizi izliyordu. Ben ise acı çekiyordum.

Doktorun işi bittikten sonra merhem yazdı ve teşekkür edip, çıktık.

Arabaya geri bindik. “Geri dönebiliriz, kafeye.” Dedim.

“Eve gidiyoruz!” dedi. İtiraz etmedim.

✨✨

Eve vardığımızda, içerde Selim amcanın olduğunu gördüm. Bize doğru dönünce elimin sargılı olduğunu gördü.

“Kızım, iyi misin? Eline ne oldu?” diye sordu telaşla.

“İyiyim, ufak bir yanık ciddi değil,” dedim.

Yanıma geldi ve daha dikkatli olmam konusunda uyardı.

Oturduğumuzdan beri Selim amca ve Araf iş konuşuyorlardı ama normal bir iş gibi değildi. Kendi aralarında anlayacağı bir dil ile konuşuyorlardı ya da ben işten anlamıyordum. İzin isteyip odama çıktım.

Orada onları izlerken yaşadığımız her şey gözümde canlandı. Selim amcanın hala bizim aile ile ne gibi bağlantısı var çözemedim. Tanıdık olsa illa ki adını duyardım. Fakat bizim aile de hiç isimleri geçmedi... Bu yapbozun en büyük parçası eksik onu bulmak istiyordum, diğer yanım ise sessizce yaşa gitsin diyordu. Biraz kaldıktan sonra kendi düzenimi kuracağım nasıl olsa.

Kapı çalındı. "Gel!" Dedim.

Esma abla göründü ve “yemek hazır,” dedi.

Üstümü değiştirip, aşağıya indim. Artık her ikisine de şüphe ile bakıyordum. Masada Araf ile karşı karşıyaydık. Belki de çoğu insanın hayran olduğu kusursuz biriydi. Selim amca da aynı şekilde. Kafamda mı kuruyorum acaba? Diye geçirdim ama ortada eksik bir şey vardı, bunu hissedebiliyordum. Hissetmemeyi ve kafamda kurmayı acilen bırakmalıyım. Ama iştahım dahi kaçtı yemeği yiyemedim, izin isteyip kalkacağım sırada zil çaldı.

Kapıyı açtım ve karşımda yapbozun diğer parçaları. “Hoş geldiniz,” dedim ve içeri geçtiler.

“Afiyet olsun,” dediler ve oturma odasına geçtiler.

Ufuk “Film gecesine ne dersin?” dedi.

“Güzel olur,” dedim.

Tekin “Aksiyon filmine ne dersiniz?” dedi, şaşırdık mı?

“Romantik bir şeyler olsun,” dedi Ada.

Ufuk “Iyy cıvık cıvık ilişkiler,”

Deniz “Nalin, sen ne izlemek istersin” diye sordu. Fakat ben cevap veremeden Araf konuştu:

“Aksiyon izliyoruz konu kapandı!”

Deniz’e olan bakışları ise öldürücüydü. Deniz’e baktım ve omuz silktim. Araf, yine bildiğimiz gibi.

Koltuğun en baş köşesinde ben otururken Araf, yanıma geçti, Tekin de o’nun yanında Ufuk, ise l koltuğun diğer köşesine geçti ve ayaklarını uzattı. Yan yana bulunan berjer koltuklarda ise Deniz ve Ada vardı.

Elektrikleri kapattı Esma abla ve loş bir ortam oluştu.

Ufuk, filmi başlattı.

Başlangıçta hiçbir şey yok iken birden herkesin elinde kılıç karşı tarafı öldürmeye başladılar, kılıcın boyuna değmesi kan gelmesi çok ürkütücü geldi ve tırnaklarımı Araf’ın koluna bastırmaya başladım. Sahne değişmişti fakat elim hala Araf’ın kolundaydı. Kılıç ile saldırmak ne ya! Kafanın boyundan ayrılması falan ürpertiyordu.

Gözümü iki de bir kısarak bakıyordum, erkekler böyle filmlerden ne anlıyordu ya!

Başrol erkeği ve kız fazla yakın oldular sanırım bu kısmı beni aşar. Kız ve adam öpüşmeye başladı. Başımı Araf’ın olduğu tarafa döndürdüm ve onun da bana baktığını gördüm. Kara gözleri, dudağıma kaydı önce sonra kendi koluna kaydı, elim hala o’nun kolunu tutuyordu. Elimi hemen çektim. “Farkında değilim, özür dilerim.” Dedim kısık sesle.

“Sorun değil,” dedi ve önüne döndü.

Araf ile konuşurken nefes almayı unutuyorum. Derin nefes aldım.

Kız ve adam yağmurun altında ıslanıyordu. Ufuk “Romantik film izlesek bu kadar romantizm olmaz,” diye söylendi.

Tekin “Sus da izle” dedi ve tekrardan izlemeye başladık.

Birini sevmek nasıl bir duygu olurdu? Filmlerde olduğu gibi mi olurdu yoksa bize anlatılan, kavuşamayan hikayeler gibi mi? Birini sevebilir miydim, hiç bilmiyorum. Bu duygu bana tamamen yabancı. Kalp ve akıl arasında sıkışıp kalırdım herhalde. Şimdi bile sıkıştığımı biliyordum sadece görmezden geliyorum, nereye kadar sürerdi? Göz ucu ile Araf’a baktım. Yok daha neler diyen iç sesim bence de çok haklı... O olamaz!!! Dedim ve filme adapte olmaya çalışıyordum. Bir süre sonra önümde masada ki suyumu aldım ve bitene kadar içtim, içtikten sonra tadı farklı gelmeye başladı. Sanırım, Araf’ın içeceğini almıştım ama Araf ne içiyordu?

Film bitmişti ve herkes bir şeyler konuşuyordu benim ise başım dönmeye başlamıştı. Araf, kendi içeceğini alacakken bittiğini görünce telaşla bana baktı. Ben ise elimle başımı ovuyordum. Midem de bulanıyordu. Bunu içmiş olamam! Kusacak gibiydim.

Ayağa kalktım ama dengemi kaybettim.

Deniz “iyi misin?” dedi.

“hıhı,” diyebildim.

Odama gitmeliydim. Ufuk “iyi görünmüyorsun,” dedi tedirginle.

“iyiyim, odama gitsem daha iyi olacak,” dedim.

Ama yürümeyi başarabilsem. Araf belimden tuttu ve kucağına aldı. Araf’ın bu hareketi her seferinde daha fazla bağlanmama neden oluyordu. Bunun olmasını hem istiyorum hem de istemiyordum. Ben buraya ait değilim bir kere yarın bir gün gidecektim. Sınırları aşıyoruz her defasında, bu durum ikimiz için de tehlikeli olacaktır.

Araf, beni odaya getirdi. Neden gözlerimden yaş akıyordu? “Sorun ne ufaklık?” Dedi.

“Sorun sensin! Senin bu hareketlerin, şimdi bırak beni,” dedim ve saniyesinde pişman oldum, o'nun suçu neydi ki ben kalbimi susturmasını bilmeliydim, beni dinlemiyordu ama kalbim!

Araf, beni yatağa bıraktı. Cenin pozisyonunda uzandım ve bilmediğim bu duygu yüzünden ağlamaya başladım.

Araf “sorun ne ufaklık,” dedi biraz da olsa sanki sesi endişeli geldi.

Babam, gibi olmasından korkuyorum. Bu sadece göstermelik bir ilgi ise ne olacaktı? Olan yine bana olacaktı? Ben istemiyorum Araf’ı hayatımda...

“Gider misin?” dedim.

“istemeyeceğim şeyi yaptırtma bana, neden ağlıyorsun? Dedi kızgınla.

“İstemiyorum, konuşmak,” dedim ve arkamı döndüm.

Gideceğini sanarken yatağın diğer tarafı hareketlenmeye başladı. Araf, yanıma uzandı. Kulağıma eğilip “Şimdi gözlerini kapat ve uyu!” dedi. Şimdi hayat bana ne tür bir oyun oynuyordu? Ne çeşit manyaklıktı bu yaptığımız? İkimizde anlık hevese kapılıyorsak, sonunda üzülen yine biz olacaktık. Bazı şeylerin önlemini almasını bilmeliyiz...

 

 

 

Loading...
0%