Yeni Üyelik
19.
Bölüm

19. Bölüm

@kelebekruhhu

Her şeyin üstünden bir ay bile geçmişti. Nedenini bilmiyorum ama Araf artık eski haline dönmüştü. Selim amca artık bizimleydi ve o günden beri hep aynı evdeydik.

“Günaydın,” dedim kahvaltı yapan Selim amcaya. Araf ise çoğu akşam gelmiyordu, dün akşamda gelmemişti...

“Günaydın, kızım,” dedi her zamanki babacan sesiyle. Nedense bu ses tonunu bir tek bana kullanıyordu. Çoğu şeyin farkına varıyordum ama zamanı değil. Önceliğim artık kendim.

“Teşekkür ederim ama geç kalıyorum, çıkmam gerek,” dedim ve kapı önünde bulunan Mustafa abi beni her zamanki yerimde bıraktı.

Amfinin kapının önünde Defne’nin uzattığı ayağını görmedim ve yere düştüm. Tüm sınıf bize bakıyordu, tabii gülüşmeler eşliğinde.

Ayağa kalktım. Zaten hayattaki tek amacım buymuş gibi, sürekli yere düşüp kalkmak. Canımın yandığını neden kimse görmüyor? Ruhum acıyor ve bunun telafisi yok! Diye düşünürdüm ta ki bu kadar çok canımın yandığını görmeyen ve asla göremeyecekler için değmediğini anladığım anda bitti. Bu son bir kaç ayda hayatım alt üst oldu, hakaretler, şiddetler, küfürler hayatımda ki beni ben yaptı. Ben hiçbirini hak etmiyorum, etmediğim halde beni hep suçlu gösterdiler, şimdi ise değişim vakti!..

Dersi dinleyecek kafa da değildim bu yüzden, başımı kolumun üstüne koydum ve gözlerimi kapattım. Araf, gözlerimin önünden gitmiyordu. Beni hastaneden çıkarttıktan sonra, ne olduğunu bilmediğim bir nedenden dolayı eskisi gibi kaba saba bir adam oldu. Bir aydır uykularım onun yüzünden dengesiz bir hal aldı. Hocayı dinlemek istiyorum, ne anlattığını anlayamıyorum, dalıp gidiyorum hep.

Kapıyı biri tıklattı. İçeri dekan yardımcısı geldi. “Sınıfından bir öğrenciyi almam gerekiyor,” dedi. Herkes birbirine bakmaya ve fısıldamaya başladılar. “Evet, öğrencinin ismi nedir?” diye sordu.

“Nalin Karabağ!” dedi.

Başımı kolumun arasından kaldırdım. Herkes, bana bakmaya başladı. “Sorun nedir?” diye sordum çekingen bir tavırla.

“Okul sahibi sizinle görüşmek istiyor, gidelim.” Dedi.

Selim amca neden benimle görüşmek istesin ki aynı evin içinde yaşıyoruz zaten.

Yavaş yavaş kapıya yaklaşırken :

“Şimdiden gidişini kutlarım,” diyen Eylül’e baktım. En çokta bunların yüz ifadesini merak ediyordum, gerçeği er ya da geç öğrenecekler.

Yoluma devam ettim. Hoca ile birlikte çıktık. “Neden çağırdı, biliyor musunuz?” diye sordum.

Hoca sert bir bakış attı. “Şimdi öğreniriz, ne yaptığını dua et bursun yanmasın!” dedi sert tavrıyla. Normal bir insan yok etrafımda.

Hoca kapıyı çaldı. İçerden “gel,” sesi geldi ve içeri geçtik. Selim amca, yükseköğretim kurulu ile birlikte oturuyorlardı. Selim amca çok sinirli duruyordu. Ta ki beni görünce, yüzünde tebessüm oluştu. Selim amca ayağa kalktı ve “kızım!” diye sarıldı. Gözleri kocaman açıldı dekan yardımcısının, eviyoruz ya insanları şaşırtmayı!

“Selim amca sorun nedir?” diye sordum.

“Siz, siz tanışıyor musunuz?” diye kekeledi, dekan yardımcısı.

“Dışarı çıkın!” diye uyardı.

“Korkmalı mıyım?” dedim.

“Gel, kızım önce oturalım,”

Selim amca berjer koltuğa geçti bende karşısındaki koltuğa geçtim.

“Senin artık gerçek kızım olmanı istiyorum. Soy adımı sana vermek istiyordum aslında ama babaannen onun soy adını taşımanı ve bir gün evlendiğinde eşinin soy adını almanı istedi. Kararı sana bırakıyorum bu konuda ama diğer konuya gelecek olursak manevi kızım olduğunu basın toplantısında herkese açıklayacağım!” dedi.

Benden önce her şey konuşulmuş zaten bana geri ne kalmıştı ki... Soy adımı değiştirmek istesem bile Araf ile aynı soy adını taşımak istemiyordum.

“Soy adım...” bu soy adlar yüzünden ne insanlar acı çekti, çekiyor da.. devam ettim :

“Kalsın, diğer konuda itiraz etme şansım yok sanırım,” dedim.

“Böylesi hepimiz için en iyisi,” dedi.

Zaten başımıza ne geliyorsa bizim adımıza en iyisi olduğuna karar verdikleri şeyler yüzünden geliyordu. Bakalım bu açıklama bana ne getirecekti?

✨✨

İki gündür açıklama için herkes koşuşturuyordu. Neden önemli böyle şeyler hiç anlamıyordum.

“Ada, çok sıkıldım,” dedim.

“Tamam, tamam bu son kıyafet hadi,” diyen ise Ufuk’tu.

Elime tutuşturduğu kıyafeti aldım ve kabine girdim. Çok güzel oldu bence.

“GELİYORUM!” diye bağırdım.

“Gel hadi,” dedi Ada.

Kabinden çıktım ve onlara doğru yürüdüm.

Ufuk “Git git, bu elbise ne abi! Seni görmesinler nazar değecek,” dedi.

“Ya! Gerçek fikrini söyle,” dedim.

Ufuk, ayağa kalktı ve beni etrafımda döndürdü. “Çok güzelsin,” dedi.

“Sonunda beğendiğine göre alıp, gidelim.” Dedim, sonunda bir kıyafeti beğendiler. Hemen eve gitmek istiyordum.

Çünkü deli gibi kalbim atıyordu. Araf’ı görmek için, iki gündür yok. Nedensizce onu görmek istiyorum. İç sesim ise o seni görmek istemediği için eve gelmiyor diyor, bu hayatımda ki en zor ikilemdi, doğru olabilir mi? Diye düşünmeden edemiyorum.

Ufuk, Deniz, Ada ve ben bizim evde hazırlanıyorduk. Tekin sanırım Araf’ın yanında olmalı. Her neyse gelmese de hesap sormak için mutlaka eve gelecektir.

Ufuk ve Deniz takım elbise giymişti. Ada gece mavisi uzun yırtmaçlı abiye giydi. Benim ise elbisem; kadife askılı mini elbisenin sağ tarafında yırtmacı bulunuyordu. Artık hazırdık.

Ada ile göz göze geldik. “Çok güzelsin,” dedik aynı anda. Deniz ve Ufuk içeri geldi. Hazırdık artık açıklama yapılacağı otele doğru yola koyulduk.

Ada, Deniz’in koluna girdi. Ufuk da kolunu gösterdi ve bende onun koluna girdim. Salona giriş yaptık. Çok da kalabalık olmayan sade şık bir ortamdı. Gözüm ilk olarak etrafı inceledi ve burada olup olmadığını kontrol ettim. Ama yoktu...

Selim amca bunu yaparak neyi kanıtlayacaktı bilmiyorum. Gerçeği öğrenene kadar onların istediği usul bir kız olacaktım, sonrası sonra...

Selim amca bizi görünce, yanımıza geldi. “Hoş geldiniz, gençler!” dedi.

“Hoş bulduk,” dedik.

Selim amca “Kızım, hazır mısın?” dedi. “Evet, Selim amca!” dedim.

Selim amca yanımızdan ayrıldı ve sahneye çıktı. Kara gözleri, bana hep o’nu hatırlatıyor. Şimdi ise Selim amca donuk bir şekilde bakıyordu.

Kameraman açıyı aldı ve Selim amca giriş yaptı. "Önemli bir insanı sizinle tanıtmak istiyorum. Restoran da ve Araf oğlum ile birlikte görüntülenen Nalin'i sizinle tanıştırmak istiyorum. Kızım buraya gel,” dedi.

Herkes merak içindeydi. Ufuk, bana eşlik etti. “teşekkür ederim,” dedim ve Selim amcanın yanına gittim. Beni görünce mutlu oluyordu, neden? Artık şu nedenlerin cevabını bulacağım ve çok şey olacakmış gibi hissediyorum.

“Kızım, bana değer verdiğim birinden emanet. Bundan sonra bizimle kalıyor ve benim himayem altında." Demesiyle.

Gazetecilerin "Öz kızınız mı?" diye sorması bir oldu.

"Hayır, manevi kızım!" Dedi, bana bakarak.

"Nalin hanım siz ne söylemek istersiniz?" Diye sordular.

Selim amcaya baktım, ne olursa olsun ben bu adama çok şey borçluyum.

"Selim amcaya teşekkür ederim." Dedim.

En önde bir gazeteci "Kızınız yeni vefat etti, onun yerine mi koymaya çalışıyorsunuz?" Diye sordu.

Selim amca zifiri gözlerle bakıyordu. Her an öldürecek gibi. Ama cidden ne manyakça bir soruydu bu, kimse kimsenin yerini alamaz! Başımı öne eğdim.

"Ailemden biridir Nalin, bunu herkes böyle bilsin! Kimse kimsenin yerine geçmiyor." Dedi ve korumalar gazetecileri dışarı kadar eşlik etti. Selim amca, elini omzuma koydu. "Bunlarla sık sık karşılaşırsın hiç kimseye açıklama yapmak zorunda değilsin." Dedi.

"Teşekkür ederim her şey için." Dedim ve elini öptüm.

Ufuk "Artık kızınızı alabilir miyiz?" Diye araya girdi.

"Size emanet!" Dedi.

"Şüpheniz olmasın," dedi.

Ada, ile gelen giden misafirlere cevap veriyorduk. Herkes haklı olarak nereden geldiğimi, kimin kızı olduğumu merak ediyordu. Cevapları olmadığı için Ada benim yerime ilgileniyordu bu tarz sorularla. İnsanlarla tanışma faslı bitmişti, haliyle bende bu kadar uzun süre topuklu ayakkabı giymek eziyet gibiydi.

"Yoruldum, gidelim mi?" Diye sordum.

Ada "tamam, çıkalım." Dedi.

Ufuk, beni bıraktı. Selim amcanın biraz daha işi varmış! "İyi geceler, teşekkür ederim." Dedim. "İyi geceler," dedi Ufuk ve gitti.

Kapıyı açtığımda her yer karanlıktı. Evde kimse yok diye düşünürken, oturma odasında loş bir ışık yansıması geldi. İçeri girdiğimde hiç beklemediğim biri...

Araf, elinde içeceği ile oturuyordu. Rahatsızlık vermek istemedim. Ama sanırım geçti.

“Oo babamın biricik kızı gelmiş,” dedi alay ederek.

“Seninle uğraşamam,” dedim, alkollü hali hiç çekilmiyordu.

“Sen kimsin de benimle uğraşamayacaksın!” diye bağırdı.

Cevap versem tartışma büyüyecek vermesem olmayacak, ben napaca’m.

Derin nefes alıp verdim. Araf ayağa kalktı. Bu halde olsak dahi özlemiştim. Kara gözlerini uzun zaman sonra görmek heyecanlandırdı. Ferah kokusu burnuma geldikçe içime çektim...

“Az önce kükrüyordun, ne oldu?” dedi.

“Seninle konuşmak istemiyorum.” Dedim.

Araf, yanıma yaklaştı. Her zaman yaptığı gibi boylarımızı eşitledi. “Gözlerin öyle demiyor ama!” dedi.

Elimle ittirecek iken bileğimden tuttu. “Bırak beni!” dedim.

Beni duvara yapıştırdı. “Beni özlemediğini inkar etmedin.” Dedi.

“Kuruyorsun şu an, git!”

“İtiraf et,”

“İtiraf edilecek bir şey yok, olsa dahi bu tavrın ile seninle konuşacak bir şeyim yok,” dedim.

Dudağı yana kıvrıldı, gamzesi yine ortaya çıktı.

“Seni özledim,” dedi sessizce ve başını boynuma koydu derin bir nefes aldı.

"Seni çok özledim, be Kürt kızı!" Dedi.

Kafasını kaldırıp bana baktı. Sol eli ile yanağımı okşadı ve bi' anda öpmeye başladı...

 

 

Loading...
0%