Yeni Üyelik
20.
Bölüm

20. Bölüm

@kelebekruhhu

Ellerim onun elinde kayboluyordu. Bu hissin tarifi yoktu ama benim buna cesaretim yok! Ellerimi elinden çektim ve Araf’ı ittirdim. Ani bir refleks ile tokat attım. “Ne yaptığını sanıyorsun?” Diye bağırdım. Soru sormaktan ziyade neden bir ay sonra tekrardan çıkıp benimle oynuyorsun demek istesem de gözleri yalan söylemiyordu...

"Aramızdaki çekimi inkar edemezsin,” dedi tekrardan yanaşarak. Bu sefer olmaz.

Bir geri adım attım. “Uzak dur, benden!” dedim.

“Çok geç!”

“Hayır, bir ay nasıl kalabildiysen şimdi de kalacaksın!”

“Kalamadım,” dedi tiz çıkan sesiyle. Gözleri ilk kez doğrular niteliğinde bakıyordu. Bende özledim demeyi çok isterdim ama olmaz, biz birbirimize iyi gelemeyiz. Ben gerçeklerin peşinden gideceğim, bu kararımdan vazgeçemem!

İçim ise ona doğru binlerce kez adım atıyordu, şimdi ne yapmalı? Kendimi ağlarken buldum. Düşmanımın oğluna aşık olmuşum gibi bir his. Ne kavuşabiliriz ne de unutabiliriz!

Araf, gözlerimdeki yaşları sildi. İşte bunu yapmamalı, “Yapma!” dedim. Ama dinlemiyordu beni inatla hayatıma giriyordu.

Beynim ve kalbim arasında o kadar büyük bir savaş var ki ne yapacağımı bilmiyordum. Beynim kazansa mutlu olabilecek miydim? Peki kalbim kazansa sonrası ne olacaktı? Biz olmazdık ya, olamayız. O kadar mentalim sağlıklı değil.

Kaçar gibi odama çıktım. Hızla kapıyı kapattım ve yere çöktüm. Kokusu tenime sinmişti bu en güzel şeydi ama ben bu savaşı kazanamam! O zaman şimdi ne olacaktı? Karşılıklı olmasına rağmen bizden olmazdı. Beynimin içinde dönüp duruyordu “olmaz” kelimesi. Haklıydı olmazdı, olamazdı...

✨✨

Gece uyuyamadığım için uykusuz bir şekilde üniversiteye gidecektim. Aynadan kendime baktım. Göz altım morarmıştı. Kapatıcı ile kapattım. Şimdi daha iyi görünüyordum.

Aşağı indim ve masada tek başına kahvaltı yapan Araf’ı gördüm. Gerçekten mutlu görünüyordu, benim aksime. Başını kaldırınca beni gördü. Yüzüm kıpkırmızı olmuştur kesin, utancımdan yüzümü çevirdim. Dün geceyi unutmalıydım. Hiç yaşanmamış gibi yapabilir miydim? İç sesim b*k yaparsın diyordu. Haklıydı.

Yanından geçip dışarı çıkacağım bu kadar basit! Evet, yaparım. Hızla adım attım, “Kahvaltı yapmayacak mısın?” dedi.

Adımlarım tam önünde durdu. Başım önümdeydi, sanırım bir daha yüzüne bakamayacaktım. Ağzımı açıp “hayır” demek istedim ama cesaret edemedim. Yoluma devam ettim.

“Günaydın, hemen gidebilir miyiz?” diye sordum Mustafa abiye.

“Arabayı hazırlayıp geliyorum.” Dedi.

Kapı önünde ofladım, hemen gitmeliydim.

Araf, kolumdan tuttu. Aniden olunca çığlık attım. Araf ise eliyle ağzımı kapattı. Avucunu ısırdım. “Sabır ya!” dedim öfkeyle.

Araf ise bu halimden gayet memnun gibiydi. “Sabır ha!” dedi. "Bana mı benzedin ufaklık!" Diye alaya aldı.

"Sana benzemem ben!" Dedim.

Mustafa abi ise ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

"Bırak beni, herkes bize bakıyor."

Araf, bir bakışı ile korumaların başını önüne eğdirdi.

“Gidiyoruz,” dedi. “Gelmiyorum,” dedim dişlerimin arasından.

Tabii, dinlemedi ve bileğimden tuttuğu gibi kendi arabasına koydu. Tekrardan ofladım bu Araf, çoklu kişilik bozukluğu mu yaşıyor, neden sürekli farklı biri olarak karşıma çıkıyor?

Ne istediğini onun bile bildiğini sanmıyorum. Bu yol uçurum beraber atlatabilecek miyiz?

“Nereye gidiyoruz?” dedim.

“Üniversiteye bırakacam seni,”

“Gerek yok Mustafa abi bırakıyordu zaten.”

“Gerek var mı diye sormadım,” dedi ukala tavrı ile.

Henüz hiçbir şeyi atlatamamış iken bu yaşananlar ağırdı bana. Ben istemiyorum bu karmaşayı sade bir düzen istiyorum ama kimseye derdimi anlatamıyorum. Zaten kimse de anlamak için uğraşmıyor, herkes onu bunu yapacaksın diyor koyun gibi sürünün peşinden gidiyorum, sonu uçurum ve ben bile bile atlıyorum!..

Gözümden yine yaşlar döküldü. Durdurmak istiyorum ama olmuyordu. “Ne oldu?” diye sordu.

“Yok bir şey!”

Arabayı hemen durdurdu. Kapımı açtı ve beni dışarı çıkardı. Beklemiyordum hemen sarılmasını. Ellerim havada kalsa da bir kaç saniye sonra sarıldım. Başım göğsüne denk geliyordu. Bu kadar kısa değilim ya onlar gereksiz uzun!

“Seni ağlatan şey ne?”

Başımı kaldırdım, baktım. Benimle kalır mıydı?

“Yoruldum...” dedim masumca.

Daha da sıkı sarıldı. “İzin vermem bir daha, ben hep burada olacağım!” dedi.

İnanmayı istesemde bir yanım hep herkesin gideceğini söyleyip duruyordu.

"İyiyim ben, gidelim mi?" Dedim. Ve tekrardan yola koyulmuştuk. Onun kokusunun bana sinmesi... Bunu hep isterdim.

Elleriyle elimi tuttu artık varmıştık. Selim amcanın manevi kızı olarak ilk kez giriş yapıyordum. Arabadan indim, etrafımızdaki herkes bize bakıp, bir şeyler söylüyordu. İnsanların çenesini kapatmanın bir yolu yoktu maalesef.

“Oha, Araf Asafoğlu mu?”

“Ne! Araf buraya mı geldi?”

“Ne yani okulun sahibinin manevî kızı bu mu?”...

İnsanlar susmuyordu!

“Artık gitmelisin,” dedim.

“Henüz değil,” dedi.

Amfiye kadar eşlik etti. “Lütfen git!” dedim. Yeter bu kadar dedikodu.

“Sus!” dedi.

Etrafı inceliyordu, gözü Defne ve Eylül’e takıldı. Defne, mutlu mutlu Araf’ın yanına geldi. Ama ben bunu döverim!

“Araf...” cümleyi tamamlayamadan, Araf “Telefonuna bak,” dedi ve telefonu çaldı.

“Alo, babacığım!” diye açtı.

Karşı tarafın yüksek sesli konuşmasından dolayı sesi geliyordu.

“Sen n’aptın? Hemen eve geliyorsun,” dedi ve kapattı.

Defne’nin yüz ifadesi bir anda değişti.

“Sen, sen ne dedin babama?” diye bana saldırdı.

Araf, önüme siper oldu.

“Sence, o’mu yaptı?” dedi.

Bu daha fazla sinirlenmesine neden olsa da Araf’a karşı gelemeyeceğini o da biliyordu. Hızla yanımızdan ayrıldı.

“Sen, ne yaptın?” diye sordum.

Kulağıma eğilip “bunları düşünme, seni almaya gelirim bir saate!” dedi.

“6 saat dersim var,” dedim.

“O kadar bekleyemem bir saat sonra görüşürüz.” Dedi ve gitti.

Hoca geldi ve derse odaklandım.

Bir saat sonra;

Dersin ortasında kapı çalındı. Ah! En heyecanlı yerinde kalbin ritminin nasıl bozulduğunu öğreniyorduk.

Hoca “Gel,” dedi.

Erkek bir öğrenci geldi. “Nalin Karabağ? Dışarıdan bekleniyor.” Dedi.

Artık hiç kimsenin laf söyleyemeyeceği biriydim. Hoca bu durumdan rahatsızlık duysa da “çıkabilirsin,” dedi.

Eşyalarımı toparlayıp, hemen çıktım.

Çıkar çıkmaz Araf kolumdan tutup kendine çekti. “Nerede olduğumuza bir bak bu kadar dedikodu yetmez mi?” diye sordum. “insanların ne düşündüğü neden umurumda olsun,” dedi.

“Yanlış anlaşılacak, bu sana değil bana zarar verecek,” dedim.

“Hiç kimse sana zarar veremez! Gidelim,” dedi ve çıktık.

Telefonuma mesaj geldi. Çantamdan telefonu çıkardım. Araf’ın ise kaşları çatıldı. Ada’dan mesaj vardı. “Kafeye gidelim mi?” demiş.

“Araf ile birlikteyim, sorayım.” Diye mesaj attım.

“Hayır sakın! Onunla kal, akşam yanındayım detay verirsin,” dedi ve göz kırpan emoji atmış!

Araf “Hangi detay?” dedi ve göz kırptı.

“Ne detayı ya?” dedim, utandığımı belli etmemeye çalışıyordum ama pekte başarılı olamadım. Yüzündeki ifade çok tatlıydı. Gülümsemesi, gamzesi... Her bir detayı ayrı güzeldi.

Marinaya getirdi. Arabadan indik, lüks yatların olduğu bölüme doğru ilerledik.

En gösterişli ve en büyük yatın önünde durduk. Hayatımda ilk kez görüyordum, kayık bile görmemiş iken bu kadar görkemli bir yat görmek şaşırttı beni.

Araf, yatın içine girdi. Elini uzattı. “Hadi gel!”

Elini tuttum ve yatın içine çekti beni.

Üst bölüme geçtik. Mavi beyaz koltuklar ile dekorasyon edilmişti.

“Burasının gün batımı çok güzel oluyor, seninde beğeneceğini düşündüm,” dedi.

“Burası mükemmel,” diye karşılık verdim.

Bir şey diyemeden, telefonu çaldı. Alo dahi diyemeden, karşıdaki söze girdi. Ne dediğini duyamıyordum. Araf’ın kaşları çatıldı, her ne duyuyorsa iyi bir haber olmadığı kesindi.

“Tamam,” dedi ve kapattı.

“Sorun ne?” dedim.

“Bunu telafi edeceğim yavrum, şimdi seni eve bırakmam lazım.” Dedi.

“Sorun değil,” diyebildim...

.....

Ada, gelmişti ve bahçede oturuyorduk.

“E kızım hadi anlat, ne oldu, nereye gittiniz” diye sordu heyecanla.

“Marinaya gittik ama hemen geri dönmek zorunda kaldık." Dedim üzüntüyle.

"Telafisi olur da sen anlat bakalım Araf ile ne zaman böyle oldunuz?" Dedi heyecanla.

Gözümde hemen Araf’ın beni öpmesi canlandı. Yüzümde garip bir gülümse oldu.

“Oha büyük bir şey oldu ve benden saklıyorsun, bu gülümseyi iyi bilirim.” Dedi.

“Sormasan olmaz mı?”

“Hemen dökülüyorsun hemen!”

Derin nefes aldım verdim.

“Beni öptü,” dedim.

Gözleri şaşkınlıkla açıldı. “Neeee!” diye bir çığlık attı. Bahçede bulunan korumalar bu tarafa baktı. Sorun olmadığını görünce önlerine döndüler.

“Oha! Bu nasıl oldu? Ne ara oldu? Siz şimdi sevgili misiniz?” diye sordu.

Sevgili mi? Biz mi? Hayatımda hiç sevgilim olmamıştı. Araf, benim ilkim mi oluyordu?

“Bilmem,” dedim.

“Öpüştünüz ve bilmem mi diyorsun”

“Evet, anlamadım yani çok ani oldu,"

“Her neyse, siz şimdi nesiniz? Bunu öğrenmen gerek.”

“Nasıl öğrenebilirim?” diye sordum.

Biraz düşünmeye başladı. O sırada aklıma başka sevgilisi olup olmadığı takıldı.

“Şey.. daha önce sevgilisi oldu mu?” diye sordum çekingen tavırla.

“Daha önce Araf abiyi bu kadar sakin dahi göremezdik. Yoktu ama peşinde çok kız vardı özellikle beraber büyüdükleri Nehir! Felaketin ta kendisiydi ama iki yıldır Amerika’da!” dedi.

Merak etmiştim kim bu Nehir?

Biz konuşurken kapı çaldı. Bakmaya gittim.

Karşımda manken gibi bir kız vardı.

“Bavulumu alabilirsiniz?” dedi.

“Pardon? Siz kimsiniz?”

“Ben Nehir!”

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%