Yeni Üyelik
21.
Bölüm

21. Bölüm

@kelebekruhhu

Hayır, karşımdaki kişi iki saniye önce varlığından haberdar olduğum kişi olamaz! Olmamalı, bu kız çok güzel, manken gibi!

“Karşımda dikilecek misin? Her neyse bavulumu içeri al!” Dedi emir vererek.

Döveceğim insanlar çoğalıyor, bunu birinci sıraya alıyorum!

Kapıdaki korumalar, şaşkınlıkla baktı. Mustafa abi “Ben içeri alırım Nehir hanım!” Dedi.

Kenara çekildim ve içeri girdi. “Sorun değil, alırdım ben,” dedim abiye.

Kapıyı kapatacağım sırada kapı hızla açıldı karşımda Araf! Göz göze geldik, kafamı çevirdim. “Sorun mu var?” dedi. “Hay...” devam edemeden Nehir, Araf’a sarıldı. Yok canım ne kıskanması!

Alt dudağımı ısırdım sinirden. Araf, karşılık vermedi. Bunu o da beklemiyordu.

Ada “Kızım, nerede kaldın?” diye içeri girdi ve Araf ile Nehir’i gördü.

Ada’nın yanına gittim. “Bu o mu?” diye sordum.

“Evet, bunun burada ne işi var ki?”

“Boş versene, dışarı çıkıyorum,” dedim ve tekrardan bahçeye çıktım. Gökyüzüne doğru başımı kaldırdım. İçeri girmek istesem de buna cesaret edemedim. Arkamdan birden sarıldı. “Ne yapıyorsun? Beni bırak!” dedim.

“Neden yavrum kıskandın mı?” dedi. Bir daha yavrum kelimesini duyarsam tüm gardımı indireceğim sanırım.

Yüzümü ona doğru döndürdüm. “Kıskanmam için sebebim yok?” dedim.

Kaşlarını yukarı kaldırdı. “Sabır,” diye iç çekti ve sarıldı. “Yoğun bir gündü ama sana sarılınca tüm yorgunluğum gidiyor,” dedi.

"Yalancı!" Dedim, çocuk gibi!

"Bu halin daha çok hoşuma gidiyor," dedi.

“Peki sana sarılan o kız kim?”

“Nehir mi?”

“Hı hı!”

“Önemsiz biri," dedi. Bir şey demek içimden gelmedi. Araf'a inanmayı tercih ediyorum. Elimi tuttu ve içeri geçtik. Yani bunun anlamı sevgili miyiz?

Nehir ve Ada oturuyordu. Nehir bizi görünce kaşları çatıldı. Bozuntuya vermedi. “Bende burada çalışıyor sanmıştım,” dedi kıyafetlerime göz gezdirerek. Bi’ an elini bırakacak gibi oldum fakat elimi bırakmadı.

“Mustafa!” diye seslendi. Muhatap dahi olmadı.

“Efendim Araf bey!”

“Nehir’i gideceği yere kadar eşlik edin.”

Nehir, ayağa kalktı. Gururu olan herkes, sessizce çekip gider ama Nehir “Görüşürüz,” dedi.

Ada “Şimdi siz ne ara ya!” dedi şaşkınlıktan.

Araf, kendine çekti. “Evet, ama babam ve baban şimdilik bilmeyecek!” dedi uyararak.

“Nasıl istersen Araf abi, sizin adınıza çok sevindim.” Dedi heyecanla. Benden daha mutluydu.

Benim ise utancımdan yüzüm kıpkırmızı olmuştur.

“O zaman bende gidiyorum, yeni çifti yalnız bırakmak lazım,” dedi.

Araf’tan ayrıldım ve Ada’yı geçirmek için yanına gittim. Kol çantasını aldı ve kapı önünde çıktık. “Erken değil miydi” diye sordum. Altan altan gülümsedi. “Yalnız kalın işte,” dedi.

“Ne! Neden? Yüzüne doğru düzgün bakamıyorum bile.”

“İşte bu yüzden daha fazla vakit geçirmen lazım,”

“Bilemiyorum, çok çabuk tavrı değişebiliyor ve her şey çok erken diye düşünüyorum," dedim.

“Onun için vakit geçirmeniz gerek," dedi.

Derince bir nefes aldım ve bıraktım. “Haklısın, çok teşekkür ederim,” dedim.

“Teşekküre gerek yok, bir şey olduğunda yazarsın ya da ararsın, ben gideyim artık,”

“Tamam, görüşürüz,” dedim ve kendi arabasına bindi, gitti.

Kapıyı kapattım. Ne yapmam gerekiyordu? Araf ile geleceğimizi hiç göremiyordum. Bi’ anlık bir şey ise çokça üzüleceğim. İnsan kaderini hisseder derler, Araf bana hem öyle hissettiriyor hem de tam tersini geleceği görmenin bir yolu olsaydı bunu görmeyi isterdim. Kalbim daha fazla acıya katlanabilir miydi? Düşünmek istemiyordum hiçbir şeyi...

Araf, koltukta oturuyordu, yorgun görünüyordu.

“Yorgun görünüyorsun,” dedim ve yanına oturdum.

“Yorucuydu işler,”

“Bir şeyler hazırlamamı ister misin?”

Ayağa kalktı ve elini uzattı. “Birlikte hazırlayalım,” dedi. Elini tuttum ve mutfağa geçtik.

Esma ablanın yaptığı yemekleri çıkarttım. Ve hazırlamaya başladım. Araf ise oturmuş beni izliyordu. “Yardım edecektin,” dedim.

Yanıma geldi ve beni masaya oturttu. “Bir tek sana kıyamıyorum,” dedi ve yanağıma bir öpücük kondurdu. Ama böyle devam ederse ben nasıl hayır diyebileceğim?

Masadan indim ve beraber yemekleri hazırladık. Arada sırada arkadan sarılması, öpmesi çok güzeldi...

Yemek faslı bitmişti, içeri geçmiştik. Araf, telefonda birileri ile görüşüyürdu ya da daha çok tartışıyor gibiydi. Araf’ın işi neydi? Babasının yaptığı işi mi yapıyordu? Böyle şeyleri nasıl sorup öğrenecektim? Kafamın için cehennem sürekli, tamam diyorum Araf bana geldiği gibi ama bir bakıyorum karşımda hiç tanımadığım biri..

Araf, konuşmasını bitirdi ve yanıma geldi. “Bir sorun mu var?” dedim.

“İş ile ilgili ufak bir sorun vardı ama hallettim.” Dedi.

"İş?" Diye sordum.

Yüzüme baktı ve kararsız kaldığını görebiliyordum. Ama eninde sonunda öğrenecektim.

Babasının izinden gidiyordu. Bunu yapmak istemesede başta öyle bir seçeneği olmamış. Aileden gelen bir şey ve ister istemez kendini o tehlikenin içinde buluyor. Bu yüzden kendisini ve ailesini korumasını öğrenmek zorunda kalıyor!

"Yanıma alarak bencillik ettiğimi düşünüyorum, sana zarar gelmesinden endişe duyuyorum." Dedi.

"Sen yanımdaysan bana hiçbir şey olmaz?" Dedim.

"Merak etme Kürt kızı! Öğreteceğim sana her şeyi... Bu işlerimi biraz hafifletmem gerek sadece!" Dedi.

Araf ile her şey çok güzel olacak!

......

Sabah uyandığımda, Araf’ın yatak odasındaydım. Araf, yanımda uzanıyordu. “İncelemeye devam mı edeceksin?” dedi.

“Hayır, yani sen yatmıyor muydun?” dedim utanarak.

Beni, kendi yanına aldı, boynuma bir öpücük kondurdu ve kalktı. Odun ya insan bir günaydın falan der!

Banyoya ilerledi, bende kendi odama geçtim. Ellerimi ve yüzümü yıkadım, havlu ile kurulandıktan sonra kıyafetlerimi değiştirdim. Siyah palazzo pantolon ve crop tişört giydim.

Araf, kahvaltı yapıyordu. Bakışları bana döndü. “Çok güzel olmuşsun, gel kahvaltı yapalım, bugün seni bırakamayacağım işlerim var.” Dedi.

Dün gece anlattığı işlerini tamamlaması gerektiyordu ve böylelikle daha çok zaman ayırabilecekti bana.

✨✨

İnsanların bakışlarını, konuşmalarını engellemiyorsun maalesef. Herkes kim olduğumu ve neden Asafoğlu ailesinin manevi kızı olduğumu merak ediyor. Gerçeği bende bilmez iken insanlara ne diyebilirim ki...

Defne ve Eylül yanıma geldi. “Asafoğlu ailesine nasıl girdğinle hiç ilgilenmiyorum. Senin gerçek yüzünü herkes öğrenecek!” dedi Defne ve koluma çarpıp, yerlerine geçtiler.

Bunlar da ayrı manyak! Nasıl tıp okuyabiliyorlar? Baba parası her kapıyı açıyor muydu, gerçekten?

Çok yorucu derslerdi sonunda bitti. Çantamı toparlayıp, çıktım. Çıkışta Deniz bekliyordu.

“Merhaba!” dedi.

“Merhaba!” diye karşılık verdim.

Kafeye doğru yürümeye başladık.

“Nasılsın, nasıl gidiyor?” Diye sordu.

“Her şey yolunda, senin?”

“Yolunda her şey, Ada dün bir şeyler dedi ama...”

“Ama gerçek mi? Bunu soruyorsun sanırım. Ne anlattıysa doğru,” dedim.

“Araf’ı uzun zamandan sonra ilk kez böyle gördüm. Hep mutlu olun.” Dedi.

“Teşekkür ederim,” dedim ve kafeye geldik.

“Bir gün uğramadım, özledim.” Dedim.

“Burası da seni özledi.” Dedi.

Kafeyi birlikte geceye kadar işlettik. Müşterilerimiz her geçen gün artıyordu. Ağırlıklı olarak üniversitedeki öğrenciler geliyordu. Sakin, huzurlu bir yerdi.

Herkes gitmişti. “Kimse kalmadığına göre, seni eve bırakayım,” dedi Deniz.

“Olur,” dedim ve çantamı alıp çıktık.

Deniz, beni eve bıraktı.

Şu ışıkları yanarken hiç göremeyeceğim sanırım. Araf, benden önce gelmişti. Yine elinde içeceği derin düşünceye dalmıştı. Bu kadar çok yıprandığı konu neydi?

“İyi misin?” diye sordum.

Başını kaldırdı, baktı. Yüzünde yılların acısı vardı. Sorun neydi? Neden kapalı kutuyu oynamak zorundaydı?

Yanına yaklaştım ve sarıldım.

“Ailemin katilini öğrendim,” dedi. Benim bile duyarken içim acırken bunu bizzat yaşamasındaki yükü düşünemiyordum. Her şey geçecek demek istedim ama bu onun yükünü hafifletmeye yetmeyecekti.

“Ateş Ensari!” dedi nefret edici bir sesle.

Kim olduğunu ve neden yaptığını bilmiyordum. Araf, bunu tek başına taşıyordu. Kelimeler ağzında zorla çıkıyordu. Elimi sakalına götürdüm ve okşadım “Kendini zorlama, sana zarar gelmesinden daha endişe edici bir şey yok benim için!” dedim. Çünkü biliyorum ki ikisi arasında büyük bir savaş olacak ve muhakkak zarar göreceklerdi!.. İntikamını almadan bu savaş bitmeyecekti.

 

 

 

Loading...
0%