Yeni Üyelik
22.
Bölüm

22. Bölüm

@kelebekruhhu

Araf'tan ;

Konuşurken kollarımda uykuya daldı. O kadar masumdu ki... Kucağıma alıp yatağıma bıraktım. O kadar narin, kırılgan ki nasıl davranmam gerektiğini onunla birlikte öğreniyorum.

Evden çıktım. Tekin ve Ufuk’un bulunduğu mekana gittim.

“Yeni gelişme mi var?” Diye sordum.

Tekin “Hayır! İzini bulamadık henüz,” dedi.

“Madem bir şey yok benim burada ne işim var?” Dedim.

“Her zaman olduğu gibi birlikte hareket etmek için,” dedi Tekin.

Ufuk “Of! Tekin sen bu işleri hiç anlamıyorsun, Nalin ile yalnız kalmak istiyor.” Dedi.

Tekin “Ha! Sen çok anlıyorsun, müzmin bekar olarak rekor kıracaksın lan!”

Ufuk “Yalnız olduğumu nereden çıkardın, gece gündüz g*ötümün dibindesin!”

Tekin ayağa kalktı ve “O dilini keserim!” dedi sinirle.

Bu ikisinin kavgası bitmezdi.

“Tekin!” Dedim. Ve ekledim “Konumuza dönelim, elimizde neler var?” dedim.

“Ateş Ensari, beş yıl önce babasını kaybetti. Ortaklık masasında racon kesmeye çalıştı ve öldürüldü. Masanın lideri baban yani Selim Asafoğlu olduğu için intikam alıyor. Tanıtmama gerek yok. Tanışıyoruz zaten!” dedi.

Aynı okullarda okuduğumuz aynı yerlerde gezdiğimiz bir ara samimi olduğumuz kişiyi nasıl tanımazdık, vicdanın v’si daha bulunmazdı onda. Kötülükten beslenen bir mahluktu...

Kendi yaptığım işleri savunmuyorum ama asla bilerek kimsenin canını yakmadım ya da mazlumlara bilerek zarar vermedim. İçimizdeki kötülük sadece kötülere karşı.

“Nerede olduğunu bulmadan bana bunlarla gelme! Bu onun yaptığını ya da babasının yaptığını telafi mi ediyor? Yıllarca öldüğünü sandık ama sonuç ne babası olacak şerefsiz bile bile kızı ateşe atmış ne için intikam için ne için bir hiç uğruna! Onlar başına gelecek her şeyi hak ediyorlar, yeminim olsun öldür beni diye yalvartaca’m?” diye bağırdım. Odanın içinde volta atıyordum.

“Bunu bile bile kıza yaklaştın, bu onun için en büyük tehlike olacak!” Dedi.

“Durdum!” diye bağırdım. “Lanet olsun, defalarca uzak durmaya çalıştım, olmadı. Ne yaparsam yapayım aklımdan çıkmadı. Mahsum gülüşü, saf kalbi, utanınca yüzünün kızarması, bana karşı gelmesi... Olmadı işte uzak duramadım. Bunu sorgulamayı bırakın artık. Önceliğimiz güvende olması ve benim yanımda iken tek güvende olur."

Ufuk “Aşkın önünde boynumuz kıldan incedir. Koruyacağız yengemizi!” dedi ama ciddi mi değil mi asla bilemeyeceğiz.

“Bana bir seçenek bırakmıyorsunuz. Tehlikenin içinden çıkarmak kolay olmayacak ama sonuna kadar yanınızdayım.” Dedi Tekin.

Kan bağı olmasına gerek yoktu, bunlar benim kardeşimdi, ne olursa olsun beni yalnız bırakmayacaklarını da biliyordum.

Burada işim yoktu. “Ben gidiyorum, önemli bir şey olduğunda ararsınız,” dedim ve tam çıkacak iken telefonum çaldı.

Kapı önünde durdum. Numara kayıtlı değildi. Karşıdan bir ses “Duydum ki beni arıyormuşsun, can dostum Araf Asafoğlu!” dedi. İğrenç sesiyle.

“Senin can dostun değilim, can düşmanınım! O canına veda etmeye hazır ol Ateş Ensari!” dememle Tekin ve Ufuk yanıma geldi.

“Çok güzel olmuş Nalin!..” demesiyle ses tonumu ayarlayamadan konuştum.

“Eğer bir daha o’nun adını ağzına alırsan...” konuşmama devam edemeden konuştu:

“Ne yaparsın? Öldürür müsün? Sen beni asla bulamayacaksın ama ben senin attığın her adımdan haberim var ve olmaya da devam edecek Araf, o kıza veda etmeye hazır ol!” dedi, benim dediğimi tekrarlayarak. Telefon kapatma sesi geldi.

“O kendini ne sanıyor lan! O kim it o’nu bana bulacaksınız derhal!”

“Sakin ol hiçbir şey yapamaz! ” dedi Tekin.

“Ne sakini lan, adam Nalin ile tehdit ediyor, zaaf bu camiada geçmez! Zaafını buldukları an onlar kazanır! Bilmiyormuş gibi davranmayın,” dedim.

“Numarayı ver bana!” dedi Ufuk.

Numarayı ona attım. Oda da bulunan bilgisayarın başına geçti. Bu işlerden anlardı ama Ateş asla hafife alınacak bir düşman değildi.

Pencerenin önüne gittim. Ailemi de koruyamamıştım. Kız kardeşim ve annem benim kollarımda can verdi. Bir daha bunu yaşayamazdım. Bu cehennemi yaşatırım ama bir daha kendim yaşamayacağım!

Tekin, telefonla konuşuyordu.

Ufuk hızlıca bir şeyleri halletmeye çalışıyordu.

Nalin ise yalnızdı. Bunu fark ettiğimde telefonu aldım ve Mustafa’yı aradım.

“Efendim Araf bey!” diye açtı.

“Nalin, uyandı mı?” diye sordum.

“Hayır, elektrikler kapalı efendim,”

“Bahçede kaç adam varsa bir o kadar daha adam gönderiyorum dikkat çekmeden etrafa göz kulak olun! Herhangi yanlış bir şey fark ettiğinizde beni ara!” dedim.

“Nasıl isterseniz Araf bey!” dedi ve kapattım.

Ufuk “Kullan at hat bu, bundan bir şey çıkmaz!” dedi.

Karşımdaki adam er ya da geç bana bir açık verecek ve ben onu kendi ayağıma getirece’m!

Tekin “Korumalardan on tane daha gönderdim.”

“İçlerinde en iyi iki adamı görevlendir, gizlice takip etsin Nalin’i!” dedim sürekli yanında ben olamayacaktım.

Nalin diye diye özledim işte ben o’nu! Eve gitmem gerek...

“Ateş‘in illa zaafı vardır onu bulmamız lazım, ben yarın yine gelirim ama şimdi gitmem gerekiyor,” dedim.

“Tamamdır, yarına kadar bir şey buluruz illa, aklın kalmasın,” dedi Ufuk.

“Görüşürüz,” dedim ve çıktım.

.....

Kapının önünde ki korumalar artmıştı. Keskin nişancı bile hazırdı. Bu saaten sonra hiçbir şeyi oluruna bırakamazdım.

İçeri girdiğimde, loş bir ışık vardı. Annem ve kız kardeşimin fotoğrafı hemen karşımdaydı. Yanına gittim ve elime aldım. Nalin ilk eline aldığında çok kızmıştım. Nalin’in karşılığında iki canımı kaybetmiştim... Bunu hazmedemiyordum. Annemin gülen yüzü kız kardeşimin gülümsemesi, bunları solduran kişiyi biliyor olmak ve elimden bir şey gelmemesi sinirimi bozuyordu. Nalin'in hiçbir şeyden haberi yoktu, olmayacağı anlamına gelmez. Daha dikkatli olmam gerekiyordu.

Telefonuma mesaj geldi. Açtım.

"Korumalar artmış, bu beni durdurabilecek mi?" Yazıyordu.

Sinirden masanın üstündeki aynaya yumruk attım. Paramparça olan aynadan kendi yansımama baktım. Bu ayna gibi bende paramparçaydım.

“Araf!” diyen titreyen sese döndüm. Nalin ilk kez adımla sesleniyordu.

“Ne işin var burada?” dedim anın şokuyla.

Bir şey demeden yanıma geldi. Elimi eline aldı. “Bunu neden yaptın?” diye sordu.

Cevap veremeyeceğim sorular sorma be güzelim.

“Önemli değil,” dedim.

Yüzüme öyle bir bakıyordu ki, gel de sevme!..

“Hadi gel pansuman yapalım,” dedi masumca.

Elimden tutup gideceğimiz sırada “Ah!” dedi. Ayağına baktığımda, ayakkabıları yoktu.

“Cam battı, sanırım” dedi. Sanırım diyor ya bu kadar tatlı olunmaz ki. Kucağıma aldım. “Ayakkabısız bana mı koştun?” dedim.

Kendi acımı umursamam ama bu kızın tek bir saç teli zarar görmesin.

“Elin bu haldeyken niye kucağına alıyorsun?”

“Diğer günlerde alabilirim yani,”

Bu kızın utanışı çok güzeldi.

“Hayır, öyle demek istemedim. İndir beni!” Dedi.

Yüzümde gülümse oldu. Tüm her şeye bedeldi, bunu böyle görmek!

Olduğumuz yerden çıktım ve kanepeye bıraktım. Pansuman çantasını getirdim ve önünde diz çökeceğim tek kadının önünde diz çöktüm ve önce Nalin’in ayağını temizledim, derin değildi yarası.

Elimi tuttu ve kaldırdı. Yanına oturdum ve o elime pansuman yapıyordu. Hayat tekerrürden ibaretti. Bunu daha önce yaşamıştık ama şimdi farklı duygular içindeydik.

Canımın yanmaması için üfleyerek pansumanı yapıyordu. Sen bu dünya dünyada bu masum kalple nasıl zarar görmeden yaşayabilirsin ki? Kendini savunmayı öğretmem gerek en kısa zamanda.

Elimi sargıya sardı. Ve bittiğinde göz göze geldik. Öpmek istesem de, yapmadım ve kollarımın arasına aldım. Kolumun altında kedi gibiydi. Küçücük! Saçlarını okşadım. “Hadi sen uykuna devam et,” dedim.

“Ama...” diyecek oldu aması yoktu. Henüz sana anlatacak bir şeyim yok yoktu.

“Hadi!” dedim. Ve gözlerini kapattı.

Bir süre o’nu izledim ve “kedi!” dedim.

Uykulu sesiyle “ben kedi değilim “ dedi.

Yüzümde tebessüm gözlerimi kapattım.

.....

Zeynep'ten devam ;

Uyandığımda, Araf’ın kolları arasındaydım. Burası bana huzurdu. Araf, huzurdu ya. Ne olursa olsun o’nun yaptığı şeyleri kınamıyordum. Zamanı gelince bana her şeyi anlatacak ve belki de bir daha böyle şeyler yaşamayacaktık.

Ellerini belimden çekmeye çalıştım ama olmuyordu. “rahat dur!” dedi. “ama uyanman gerek!” dedim.

Gözlerini açtı ve baktı. “Bu kadar acil olan ne?” diye sordu.

“Sabah oldu!” dedim, ciddi misin der gibi bakıyordu.

Kaşlarını çattı “sabır!” dedi.

Beni bıraktığında odama çıktım. Esma abla bizi böyle görmüş olmalı. Çok utanç vericiydi.

Hazırlanıp üniversiteye kaçtım. Dersler, git gide zorlaşıyordu. Artık daha fazla derslerime odaklanmam ve sınavlara hazırlanmam gerekiyordu.

Derslerin biri bitti biri başladı. Bittiğinde ise kütüphaneye gittim. Derslerin tekrarını yaptım. Kütüphanede derslerimle ilgili kitaplara baktım ve saatin kaç olduğunu bile bilmiyordum. Evden hızlıca çıktığımdan dolayı odamda unutmuşum telefonumu.

Kalp ile ilgili konular beni çok cezbediyordu. Ve kütüphanede onunla ilgili ne kadar kitap bulduysam masaya yığdım.

Saniyeler dakika, dakika saat oldu ve dışarı baktığımda hava çoktan kararmıştı. Aldığım kitapları yerlerine bıraktım. Kendi eşyalarımı da toplayıp, çıktım.

Telefon olmadığı için arayacak kimse yoktu. Ve ben ev adresini bilmiyordum...

Kafeye doğru yürümeye başladım. Ama ardımdan birileri geliyordu. Ben hızlandıkça onlarda hızlanıyordu.

Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. İstemsizce koşmaya başladım ve ardıma baktığımda üç kişi ardımdan geliyordu.

Bir önüme bir arkama bakıyordum ama ardımdan gelmeye devam ediyorlardı. Son bakıp önüme dönecek iken birine çarptım...

 

Loading...
0%