@kelebekruhhu
|
Nalin'den devam; İlk kez gözlerinde kalmamı isteyen bir şey vardı. Ne yüzle kalacaktım! Sana gelsem en büyük haksızlığı kendime yapmış olmaz mıydım? Belki de şu an en çok ben kalmak için sebep arıyorum, bulamıyorum... “Benim babamın ellerinde de kan var biliyor musun?” Diye sordum. O ise yapma der gibi bakıyordu. “Biliyorsun değil mi? Kan bulaşması için illa kan dökülmesi de gerekmez. Birini yok sayarak, geleceğini çalarak ve küçük bir umuda tutunduğu halde o umudu öldürmek de cinayettir.” Dedim. Babamın nasıl biri olduğunu gördü sonuçta. “Ben çok mu memnunum lan hayatımdan ben kendi isteğimle mi böyle oldum,” diye bağırdı. Hayat; herkese eşit davranmıyordu, lanet olsun bu duyguyu o kadar çok iyi biliyorum ki... Elimi kolumu bağlıyordu. Her şeyi geride bırakıp mutlu olmayı, mutlu etmeyi o kadar çok istiyorum ki, içimdeki öfke diniyordu. Neyin yanlış neyin doğru olduğunu bile unutturuyordu. “Her şeyden çok sıkıldım, sürekli yanlış yapmaktan yoruldum,” “Elimi bırakma, her şeyin üstesinden geleceğim sana söz!” dedi, yanlış karar vermek istemiyorum. Bu eli tutsam ne olacaktı? Beynim ve kalbim ayrı ayrı haklılardı, kimin sözünü dinleyecektim... Dışarıdan Selim amcanın sesi geliyordu. Bir hışımla içeri geldi. “Kızım!” deyip sarıldı. “İyiyim!” dedim. Yüzüme baktı. “Neden ayaktasın? Gel uzan hadi,” dedi. Yatağıma geçtim, Selim amca sandalyeye oturdu. Araf, pencereden dışarı bakmaya başladı. “Nasıl oldu bu?” dedi. “İyiyim ben, izninizle biraz dinlenmek istiyorum.” Dedim. Selim amca saçlarımı okşadı. “Hadi kapat gözlerini.” Dedi. O kadar bitkin, halsiz ve yorgundum ki hemen gözlerimi kapattım. ✨✨ Gözlerimi açtığımda etraf karanlıktı, dışarıdan yansıyan ışık etrafı aydınlatıyordu. Selim amca ve Araf yoktu. Yataktan çıktım ve onlara bakmak için kapıyı araladığımda ikisi konuşuyordu. Selim amca “İki gün sonra ki daveti iptal edeceğim. Nalin bu haldeyken şirketin kuruluş yıldönümünü kutlayamayız.” Dedi. Araf “Bu halde yolculuk yapmasını bende istemem, babaannemi ararım ben,” dedi. Kapıyı tamamen açtım Selim amca ve Araf’ın yanına gittim. “İstemeden duydum, benim için bir şeyleri iptal etmenizi istemem.” Dedim. “Sen neden ayaktasın?” diye çıkıştı Araf! “Tüm gün uyumuşum zaten, iyiyim ben artık gidebiliriz,” dedim. “Kızın üstüne gitme!” dedi Araf’a ve bana baktı. “Onun bir önemi yok ve eve gitmek istersen gidebiliriz.” Dedi. “Neden erteleyesiniz ya da düzenlenen bir şeyi bu yüzden iptal edesiniz ki. Selim amca bunun olmasını istemiyorum.” dedim. Önce Araf’a baksa da sonra kabul etti. Hastanede çıkışımı yaptık ve eve doğru yola çıktık. Araf, arabayı sürüyordu. Selim amca ve ben arka koltuktaydık. Selim amca hep korumalarla birlikte geziyordu ve ön koltuğa oturduğunu hiç görmedim. Yanımızda olmasalar bile arkamızdan geliyorlardı. Böyle hayat geçer miydi? Sürekli tetikte olmak, sevdiklerinin başına bir şey gelecek kaygısı... Düşünüyorum ve aklım almıyor neden böyle bir hayatı tercih ederler? “Aklından çok şey geçtiğinin farkındayım ama merak etme güzel kızım hepsinin cevabını zamanla öğreneceksin!” dedi Selim amca. “Neden şimdi değil?” diye sordum. Elini elimin üzerine koydu. “Her şeyin bir zamanı var, acele edersen hata yaparsın. Hata yapmamak için temkinli davranmak zorunda kalıyorsun bazen.” Dedi. “Ne zaman anlatmak isterseniz ben her zaman hazırım.” Dedim. Başıma en kötü ne gelebilir ki? Dışarıya baktığımda her şeyi ardımızda bırakıyorduk. Zaman da böyle bir şeydi, hep gelip geçiyordu. Atlatmam dediğim şeylerin çoğunu geride bıraktım. Bazen zamana bırakmak lazım, hem düşünmek için hem de bizim için doğru olanı görebilmek için. Eve girdiğimde ilk hissettiğim aile kavramının tanımı bu olmalı diye düşündüm. Selim amcanın bir baba gibi davranması, en ince ayrıntısına kadar düşünmesi... Demek ki aile böyle bir şeymiş! Selim amca “Hadi yukarı çık dinlen! Yarın yolculuk yapacağız,” dedi. Selim amcanın hiç beklemediği bir şeyi yaptım ve ilk kez ben kendim sarıldım. “Her şey için teşekkür ederim.” Dedim ve ayrıldım. Selim amca “Teşekkür edecek bir şey yok, her baba kızını düşünür.” Dedi. Her baba kızını düşünmez diyemedim... Ve odama çıktım. Beni kızı gibi görmesi çok özeldi. Ama her babanın aynı demesi zoruma gitti. Her baba aynı değildi, her kız şanslı değildi; her kız şanslı doğmuyordu, bazıları kendi şanslarını kendi yaratmak zorunda kalıyordu. Herkes hayallerine ulaşamıyordu, herkes bir değildi işte. Ben üstümü değiştirip, yatağa uzandım. Ama uykum yoktu gün boyu uyuduğum için. Kapı açılma sesi geldi. Gözlerimi kapattım. Araf’ın kokusu odama sinmeye başladı. Baş ucumda olduğunu hissedebiliyordum. Onun için kolay olmadığının da farkındaydım ve bu farkındalık hayatımda ki en kötü şeydi! Karar veremiyorum böyle olunca. “Her şey güzel olacak, inanman gerek bana, senden gitmeyi beceremiyorum, biliyorum ki sende bunu yapmak istemiyorsun, karar verirken lütfen bunları göz ardı etme... Gözlerini açabilirsin, gidiyorum.” Dedi ve kapı açılma ve kapatma sesi geldi. Gözlerimi yavaşça açtığımda gözlerimin dolduğunu fark ettim. Bende senden gidemiyorum ki. Ne çok isterdim eskiye dönüp, sadece birbirimize zıt gittiğimizle devam edebilseydik. Aşk girmemeliydi... Uyku tutmuyordu, ayağa kalktım. Pencere kenarında dışarıyı izledim. Tam karşımda geçen akşamki görüntüler. Bunu normalleştiremem ama onların içinde hain vardı ve ben o gün ölebilirdim. İhtimaller dahilindeydi. Derin nefes aldım, kalbim kazanıyor her seferinde. Bazı şeyleri birlikte aşabiliriz, aşmalıydık. Her olayda gitmek yerine çözüm yolu aramalıydık. Araf’ın kapısının önünde buldum kendimi, buraya kadar gelmiş iken geri dönemezdim, bu cesareti bir daha bulamayabilirdim. Kapıyı açtım ve içeri girdim. Araf gömleğini çıkardı ben girdim. Hayır ya! Hemen arkama döndüm. Araf’ın gülme sesi geldi. “Ya! Gülmesene!” dedim. “Gelsene buraya, ne yapıyorsun orada?” dedi. “Giyinsen geleceğim,” dedim. “Giyinmesem,” “Çıkacağım,” Arkadan sarıldı. Yapma işte! Aşk cidden aptallaştırıyor. Kokusunu içime çektim, bu kokuyu asla unutamazdım... “Gitmene izin vereceğimi mi sanıyorsun?” dedi. İzin vermezdi, vermemeliydi. Aşk her engeli aşardı, gerçek ise... Boynumu öptü. Ve sonra giyinme odasına geçti. Benim bedenim buz kesti. Kalbim deli gibiydi. Mutluydum, cidden mutlu ediyordu. Gerisinin önemi olabilir miydi? “Heykel olmaya karar vermediysen, buraya gel!” dedi alaya alarak. “O espri de yapabiliyormuşuz!” dedim onun gibi alaya alarak. “Öyle mi? Normalde nasılım?” diye sordu. Yanına yaklaştım. “Soğuk hem de çok soğuk!” dedim. Kaşlarını çattı. “Başka?” “Acımasız bir bakışın var,” “Başka?” Yatağın içine girdim. “Uzanalım mı?” diye sordum. Yanıma uzandı. Başımı göğsüne yasladım. “Başka? Hmm, dışardan bakılınca öyle görünsen de benim için bu iki kolunun arasında olmak kadar huzur veren bir şey yok! Dışarıdan nasıl göründüğünün bir önemi yok benim için bana bakarken gözlerinin içi gülen adam olarak bakmaya devam et yeter!” dedim. Boynuma bir öpücük daha kondurdu. “Sana söz hep öyle olacak, bu kadının sevdiği adam olmak yetiyor bana!” dedi. “Yorgun olmalısın, dinlen hadi yarın yolculuk var.” “Nereye?” diye sordum. “Trabzon’a” “Orada ne yapacağız?” “Bu kadar merak yeter,” dedi ve iki kolunun arasına aldı, sıkıca sarıldı ve uyuduk. ..... Gözlerimi Araf’ın kolları arasında açtım. Selim amcaya yakalanmadan hemen çıkmalıydım. Kolları ile sıkıca sarmıştı. Çıkmaya çalışırken uyandı, of bunun uykusu neden bu kadar hafif! “Ne yapmaya çalışıyorsun?” diye sordu. “Kollarının arasından çıkmaya çalışıyorum.” Dedim. Yine gülmeye başladı. Bir insana gülmek bu kadar mı yakışır? Yanağında ki çukura gömülebilirdim. “Ne oldu yine?” dedim dudak büzerek. “Neden?” diye sordu. “Odama gidecem Araf!” “Birinin görme ihtimali yüzünden kaçıyorsun,” dedi. “Ne fark eder?” “Tamam yavrum boş ver hadi sen git!” dedi. Araf’ı anlamak güçtü ama şu an kafa yoramayacağım. Beni bıraktı, yanağını öptüm ve hızlıca odama kaçtım. Kahvaltıya inmiştik. Üçümüz de sessizce kahvaltımızı yaptık. Selim bey çalışanlardan kıyafetlerimizi hazırlamalarını istedi. Bende duşa girdim. Duşun ardından beyaz çiçekli bir elbise giydim. Bavullar aşağıya indirilmişti. Bende aşağıya indim. Araf ve Selim amca siyah takım elbise giymişlerdi. Yola çıktık ve havaalanına geldik. Selim amcayı takip ediyordum. Bavulları taşıyan korumalardı. Araf ise arkamızda telefon görüşmesi yapıyordu. Selim amcanın ona ait olduğunu öğrendiğim uçağına bindik. İlk kez bir uçağa biniyordum. Araf, yanımda. Selim amca karşımızdaydı. Uçak yavaş yavaş hareket ederken, şimdiden korkmaya başladım. Ve aniden yukarı kalktığında uçak refleks ile Araf’ın elini tuttum. Biraz zaman geçtikten sonra kendime geldim ve Araf’a “Kusura bakma!” dedim. Kulağıma fısıldadı. “Ödeşmek lazım,” dedi. “Nasıl?” dedim kısık sesle. Göz ucu ile Selim amcaya baktım ve telefonu ile meşguldü. “Ödeştiğimde görürsün ufaklık,” deyip göz kırptı. Elimi elinin üzerine koydu ve “böyle kal!” dedi. Trabzon muhteşemdi. Uçaktan inmiştik ve bizi bekleyen arabaya bindik. Görkemli bir malikanenin önünde durduk. İçeri adım attığımızda yaşlı bir kadın, otuzlu yaşlarının ortalarında bir kadın ve bir adam, genç kızlar ve oğlanlar, çocuklar kalabalık bir grup olunca sayamadım. Yaşlı kadın elini uzattı ve önce Selim amca sonra Araf öptü. Kadın bana baktı ve Selim amca bakışı ile öp dedi. Bende onlar gibi öptüm. Herkes hoş geldiniz falan diyordu, yolculuğun nasıl geçtiğini soruyorlardı. Derken yaşlı kadın “Araf’ım! İçerde seni bekleyen biri var. Hade herkes içeri!” diye emir verdi. Araf ile göz göze geldik. Bilmiyorum der gibi dudağını büzdü. İçeri geçti herkes ve ben tek kaldım. Derince nefes aldım, içeri adım attım. Holden geçip, herkesin bulunduğu odaya geçtim ve gördüğüm manzara şaka olmalıydı... Nehir’in burada ne işi vardı ve neden Araf’a sarılıyordu. Araf, kendinden uzaklaştırdı. “Ne işin var burada?” dedi sertçe. “Babaanne davet etti.” Dedi. Yaşlı kadın babaannesi miydi? Babaannesi söze girdi. “Herkes burada olacağına göre sizinde evlilik tarihini konuşabiliriz.” Dedi sert tavrıyla. Kulağımda sert konuşması tekrarlanıyordu, ne demek ya evlilik tarihi?.. O an nefes almayı unuttum. ✨✨
|
0% |