@kelebekruhhu
|
Kendimizi kaptırdık bir yalana ya da kaptırıyoruz uçsuz bucaksız bir sevdaya... Hayatın bize sunacağı daha ne kalmıştı ki. Aşkı yamamak ne kadar doğruydu? Kollarında dans ettiğim adamın varlığı huzurdu. Gel gör ki bazı şeyler baştan bellidir sadece kabullenmek istemezsiniz. Selim amca konuklarla ilgileniyordu. Gelen kişilerin hepsi çok güçlü adamlardı. Hepsinin koruması vardı. Bu kadar adam ne yapıyorlardı ki bu kadar korunmaya ihtiyaçları vardı? Kafamda deli sorular bitmiyordu... Araf ile kalabalığın içine karıştık. Boş olan herhangi bir masaya geçtik. Kalabalığın içinde “Nalin!” diye seslenen tarafa döndüm. Ada el sallıyordu. Yanında Deniz vardı. Bende onlara karşı elimi kaldırdım. “Hoş geldiniz!” dedim ve sarıldık. “Naber, nasıl gidiyor?” diye sordu. Deniz ise Araf ile konuşmak için bizden uzaklaşıp, çıkışa doğru gittiler. “Biraz tatsız olaylar yaşandı.” Dedim ve babaannesinin yaşattığı her şeyi anlattım. “Oha! Bu nasıl mümkün oluyor?” “Bilmiyorum, Selim amcanın öldüğü eşinden dem vurması hiç iyi olmadı.” “Bırak boş ver hep böyleydi. Otorite sağlayacağını düşünüyor böyle!” dedi kızgınlıkla. Otorite böyle mi sağlanıyor? Başkalarının hayatına müdahale ederek mi? Çıkışa baktım ve Ufuk ve Tekin ile konuştuklarını gördüm. Tartışıyor gibiydiler, yine ne oldu diye düşünmeden edemiyorum. Korumalar etrafta dört bir yana dağıldı. “Bir şey içelim ya!” dedi Ada ve dikkatim dağıldı. “Olur,” dedim ve Ada servis yapan çalışanlardan birini çağırdı. Elinde içecek tepsisi vardı. İçecekleri masaya koydu ve gitti. Ada “Sana bir şey söyleyeceğim ama aramızda kalacak, söz ver!” dedi heyecanlıydı. Merakla “Söz tabii canım,” “Yeni biriyle tanıştım.” Dedi mutlulukla. O’nun mutluluğuyla bende mutlu oldum. “Ya! Çok sevindim senin adına tanıyor muyum” diye sordum. “Hayır, tuhaf bir karşılaşmamız oldu. Geçen kafeye doğru giderken motosikleti ile bana çarpıyordu...” “Ne! Ne ara oldu bu? Sana bir şey oldu mu?” diye sordum telaşla. “Bana bir şey olsaydı burada olabilir miydim? Evham yapma bi’ ... İşte indi kaskını çıkardı. Sarışın, mavi gözlere sahip biri.” Anlatırken resmen tekrardan yaşıyordu. “Çok içten bir şekilde iyi olup olmadığımı sordu. Sonra özür diledi.” “E haliyle sende eridin!” diye alaya aldım. “Ya! Deme öyle,” Ay! Utanmış halini de görmekte varmış! “Tamam, tamam! Sonra n’oldu?” “Sonra ertesi gün kafeye geldi, tesadüf bizi tekrardan karşılaştırdı inanabiliyor musun? Bir masaya oturduk saatlerce konuştuk ve!” “Ve ne?” “Ve... Numaralarımızı verdik konuşmaya başladık. Çok eğlenceli biri, tanısan ne demek istediğimi anlarsın,” dedi. Şimdiden merak etmiştim nasıl biri olduğunu. “Senin adına çok sevindim.” Kollarıma sardım. Hep mutlu olsun, mutlu olmayı en çok hak eden biriydi. Deniz tek başına buraya doğru geliyordu. “Abim, henüz bilmiyor,” “Merak etme, sen açıklamadan ben bir şey demem, ama abin biraz kıskanacak sanki ne dersin?” “Of! Sorma ya! Paylaşamaz asla beni! Kabullenmesi çok zor olacak.” Deniz “Ne dedikodular dönüyor burada?” diye sordu. Ada ile birbirimize baktık ve dudak büzdük. “Abicim biz dedikodu yapmayız, olan şeyleri konuşuruz,” Deniz “Çok şey fark etti cidden!” Bir süre daha böyle konuştuk. Etrafıma baktığımda babaannenin Nehir ile konuştuğunu gördüm. İçimde ki huzursuzluk artıyordu. Zaten kendi babaannemi özlemiştim, hem de çok... Gözlerim doldu. Arasam açar mıydı? Babamın geldiği günden beri haber alamamıştım. Daha sakin bir yere geçtim. Etrafta kimse görünmüyordu. Hemen aradım. Ama açan olmadı, tekrardan aradım açan olmadı... İçim çok daralıyordu. Açmaması için hiçbir sebep yoktu. Tekrardan aradım ve bir kaç saniye sonra açıldı. Hemen “Nene!” dedim. Ama cevap veren olmadı. “Sesim geliyor mu? Nene konuş ne olur?” dedim. “Nalin!” diyen ses amcamın oğlu Boran’a aitti. “Boran abi?” dedim. “Sen ne yüzle ararsın lan seni gebertirim,” “Babaannemi aradım abi, telefonu neneme ver!” “Harbi harbi mahvederim seni, ne nenesinden bahsediyorsun? Herkesin yüzünü yere düşürdüğün yetmedi şimdi de nenemin ölümüne sebep oldun...” dedi. Ne saçmalıyordu ya! Ne ölmesi, yalan söylüyorlar... “Ne diyorsun, yalan söylemeyi bırak! Neneme ver telefonu!” Dedim ama telefon suratıma kapatıldı. Gözlerimden yaşlar durmuyordu. Boran abinin sesi yankılanıp duruyor. Nenem benim yüzümden öldü... Olduğum yerde adım atamıyordum. Elimde telefon ama arayacak kimsem yoktu. Düşünemiyordum sağlıklı. Araf, bana yardım ederdi. Evet, Araf’ı bulmalıydım. Adım atamadan silah sesleri her yeri yıkıp geçiyordu. İnsanların çığlıkları, kaçışmaları... Tam bir kaosa döndü ortalık. Silahların sesleri gittikçe artıyordu. Bir adım atsam hangi tarafa gidecektim, etrafta kimin kime sıktığı belli olmuyordu. Ama benim zaten mecalim yoktu, ölümün ortasına adım attım. Silah yanımdan geçip gitti. Bi’ an korksam da bana değmediği için üzüldüm... Nenem beni terk mi etmişti? Beni korumaya çalışırken hem de. Bu çok ağırdı. Kalbime ağırlık veriyordu. Tam bir kurşunun isabet etmesine ramak kala biri beni masanın altına aldı. Başımı kaldırmama izin vermiyordu. “Sen kimsin?” dedim. “Sessizce burada dur! Seni almaya gelirim.” Dedi ve çıktı gitti. Korumalardan biridir diye üstelemedim pek. Silah sesleri kesilmese de azalmıştı. Masanın altından çıktım. Karşımda yine o adam ya da koruma bana bakmaya başladı. Ve söylendi “Neden, söz dinlemiyorsun? Çıkma dedim sana!” diye bağırdı. Manyak mı ne! “Siz kim oluyorsunuz ya!?” “Ben Arslan Polat!” dedi. “Yani, tanımam mı gerekiyor?” dedim. Anlamsızca yüzüme baktı. Tanıyor muyum, hayır. E neden böyle bakıyor? Arslan ismi yakın zamanda duymuştum ama kimden, hatırlamıyorum. Silah sesleri kesilmişti. Herkes bir yere koşuyordu. Bu adam ise bakmaya devam ediyordu. Etrafıma bakındım ve Araf’ı gördüm. Koşarak sarıldım. Araf karşılık vermeyince ayrıldım. Yanından ayrıldığım adama bakıyordu. O ise ikimizi öldürecek gibiydi... “sorun ne?” “Tanıştınız mı?” dedi. “Hayır, benim hayatımı kurtardı ve sadece adını söyledi.” Adam bizim yanımıza geldi. Korkmamız gereken biri miydi? Ben burada ne olduğunu anlayamıyorum. “Arslan abi?” dedi. “Araf!” dedi. Madem abi diyecek kadar yakınlar neden, huzursuz? “Hoş geldin abi!” dedi ve sarıldılar. “Rusya’dan ne zaman döndün?” diye sordu. Ah! Tabii ya koruma istediği adam! “Konuşuruz, konuşacak çok şey var!” dedi uyarır gibi. “Hadi gidelim!” dedi. “Otelin içine giriş yaptık ama burası da dışarısı gibiydi. Yerde yatan cansız bedenler, kanlar, bağırış çağırış... Ada’yı görmemle rahatladım. Yanına gittik. “İyi misin?” dedim. “İyiyim, sen?” “Ben...” “Ne oldu?” demesiyle gözlerim doldu. Sarıldı bana. “Geçti,” dedi. Ama geçmeyecekti. Hep birlikte Araf’ın evine geldik. Arslan da bizimle gelmişti. Ben Ada ile odaya geçtim hemen. Üstümüzü değiştirmek için. Ada’ya kıyafet verdim. Ben banyoya ilerledim. Üstümü değiştirmem gerekiyordu ama mecalim kalmamıştı. Suyu açık bıraktım ve ağlamaya başladım. Ay beni yanılmamıştı, halesi bizden çok can aldı bu gece... “İyi misin?” diyordu ama cevap veremiyordum. Kapıyı açtı ve sarıldı “Ne oldu, neden ağlıyorsun? Bu gece içinse bak artık geçti güvendeyiz.” Dedi. Yarım yamalak nefesimle “Ölmüş, nenem ölmüş...” dedim daha sesli ağlamaya başladım. Saçlarımı geriye attı. Bir şey diyemedi. Zaten ne denir ki geçmeyecek bir yaraydı. “Gitmem gerek Mardin’e,” dedim. Bana baktı. “Tehlikeli,” dedi. “Gitmem gerek ama hemen şimdi.” “Nalin! Biraz sağlıklı düşün ne olur, şimdi gitsen ailen açısından da iyi olmayacak,” “Nenem öldü!” diye bağırdım. Ne olursa olsun beni seven tek kadındı. O’nu yalnız bırakmıştım. “Tamam, duşunu al bende aşağıdakilere haber vereyim,” dedi ve çıktı. Duşumu aldım ve aşağıya indim. Herkes bir tarafa dağılmıştı. Arslan, Araf ve Tekin ayrı yerlerde telefon görüşmesi yapıyorlardı. Ada, Deniz ve Ufuk konuşuyorlardı. Beni fark eden Deniz oldu. “Gel otur böyle,” dedi. Deniz’in yanına oturacak iken Araf’ın geldiğini görünce, hemen sarıldım. Benim birine sarılıp, ağlamam gerekiyordu. Araf sıkıca sarıldı. Saçlarımı okşuyordu. “Tamam yavrum, kendini kadar yıpratma!” dedi. “Benim yüzümden oldu ama!” dedim. Arslan’ın birden öksürmeye başlaması ile Araf benden ayrıldı. Sinir bozucu! Araf ile yan yana oturduk. “Ne zaman gidiyoruz?” diye sordum. “Gitmeni istemiyorum, orada ne olacağı belli değil!” dedi. “Sonu ölüm dahi olsa gideceğim!” dedim. “İnatlaşmasan olmaz mı?” Ayağa kalktım. “Ne inadı lan! Nenem öldü benim!” dedim. Hızla dışarı çıktım. Gelmesini istemedim zaten, kendim de gidebilirdim. Etrafta kimse yoktu. Araba dahi geçmiyordu. Araf, kolumdan tuttu. “Bırak beni!” diye bağırdım. “Şu inadı bir bırak! Nereye gideceksin gece gece?” Mardin’e geri döneceğim. O cenazede bende bulunacağım!” Burnundan soluyordu. “Sabır ya sabır! Gitmeni istemiyorum dedim, gitmeyeceğiz demedim!” “Aynı şey Araf!” “Tamam içeri geçelim eşyaları alır, gideriz.” Eve geri döndük. Hemen eşyaları topladım ve aşağı indim. Araf ile tek gideceğimizi sanarken, herkes toplandı ve geleceğini söyledi. Arslan denilen kişi de dahil. Her şey için acele ediyordum, bir dakika bile burada kalmak istemiyordum. Acele ile havaalanına geldik. Ve uçağa bindik. Araf, yine her şeyi bir telefonla halletmişti. Bunun bir yalan olmasını o kadar çok istiyordum ki. Kalbim deli gibi atıyordu. Orada çok şey olacaktı biliyordum ama nenemden daha önemli değildi. Gece saat 3’tü, 3 saat sürecekti yolculuğumuz. ✨✨ 3 saat sonra; Havaalanına varmıştık. Mardin’in havasını bile özlemiştim... Sabah 6’ydı. Hava yeni yeni aydınlanıyordu. Çıkışta bekleyen arabaya bindik. Hep birlikteydik. Evimi... Tarif ederek varmıştık. Eski bir konağın önünde durduk. “Tek girmek istiyorum.” Dedim. Bile bile ateşe atlıyorlardı. “Bizde geleceğiz!” diyen Arslan’dı. “Sen kimsin ya? Gelmiyorsun!” Dedim. “İzin istemedim!” dedi. “Araf!” “Tamam, güzelim sen nasıl istersen!” dedi. Arslan ikimize de öldürecek gibiydi. Hayır, hangi sıfatla yanımızda bulunuyordu, onu dahi bilmiyordum. Arabadan indim ve eve baktım. Tüm canlılığımı yitirdiğim yerdi burası, tek güzel bir anım dahi yoktu. Yavaş adımlarla ilerledim, kapıya yaklaştım... Yavaşça kapıyı açtım. İçeri bir adım attım. Karşımda aşiretin yarısı vardı, hep birlikte oturuyorlardı. Kapı sesine döndüler. Herkes şaşkınlıkla bakmaya başladı. Yarısından çoğunu tanımıyordum bile. Babam, yanıma geldi ve kolumdan tuttuğu gibi fırlattı, yere düştüm. Bir ah! Bile demedim, demeyecektim. Ah vah etmenin faydası yoktu. İçlerinden yaşlı bir adam ayağa kalktı. Babam “Haşmet ağa!” dedi. Ne yani babam beni dedem yaşındaki bu adama mı verecek!?
|
0% |