Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Bölüm

@kelebekruhhu

Bir hafta sonra;

Odamda kitap okuyordum, günlerden pazardı. Araf’ın gitmesinin üstünden tam bir hafta geçmişti. O günden beri evde yalnızdım, Selim bey de yoktu. Okuduğum kitaptan bir verim alamıyordum. Aklım neden gittiği ile meşguldü.

Kitabı kapattım, camekandan dışarı baktım. Ağaçlar, evin her yerini sarmıştı ama o kadar güzel bir görüntüydü ki... Huzur veriyordu. Ormanın içinde bu kadar muhteşem bir evde yalnız olmak, ürkütücü geliyordu, evet, aile evinde çok kez yalnız kaldım fakat bu kadar görkemli ve büyük bir evde ilk kez kalıyordum.

Zil sesini duymamla aşağı koşar adımlarla inmem bir oldu. Araf mı gelmişti?

Esma abla mutfaktan çıktı. “Ben açarım,” dedim ve kapıyı açtım... Güler yüzüm bi’ anda soldu. Karşımda Ufuk vardı. “Bir sorun mu var?” dedi. Başımı iki yana salladım ve geçmesi için kenara geçtim. “O zaman pek mutlu olmadın gördüğüne,” dedi. “Hayır, şaşırdım sadece.” Dedim. Kapıyı kapatacağım sırada, iki erkek ve bir kız daha içeri doğru geldi.

Onlar, kendi evleri gibi rahat bir şekilde içeri geçtiler. Kapıyı kapatıp yanlarına gittim.

Ufuk “Tekin, Deniz ve Ada,” diye tanıştırdı.

“Hoş geldiniz,” dedim.

“Hep beraber dışarı çıkmak için geldik,” diyen Ufuk’a baktım. Hep beraber derken, beni de mi kastediyordu?

“Anlamadım,” dedim.

Ada, diye tanıtılan kız karşılık verdi. “Evet, hep birlikte çıkmak iyi gelir diye düşünmüştük,” dedi.

Neye göre iyi olacaktı? Ufuk’u bile ikinci görüşüm iken, ilk kez tanıdığım insanlarla ne gibi muhabbetim olacaktı.

“Teşekkür ederim fakat sizler kimsiniz?” Dedim.

Ufuk “Araf’ın çocukluk arkadaşlarıyız, Ada ise Deniz’in kız kardeşi,” dedi.

Tekin, Araf gibi çok ciddi bir görünüme sahipti. Kahverengi gözleri siyaha çok yakındı, kumral saçları ve kirli sakalla sahipti. Deniz ve Ufuk’tan daha uzun boylu ve kalıplıydı ama Araf’tan değil.

Deniz, hem ciddi hem de her ortama ayak uydurabilecek birine benziyordu. Yeni tıraş olmuş gibiydi, sakalı yoktu. Sarışın, gözleri açık kahverengiydi.

Ufuk ise onlara hiç benzemiyordu. Hiç ciddi bir kişiliğe sahip değil gibiydi. Ela gözleri capcanlıydı.

Ve Ada, çok güzel bir kızdı. Baştan sona barbie kızlar gibiydi. Diksiyonu çok güzeldi ve çok nahif birine benziyordu.

Ada “Tanıştığımıza göre çıkalım mı, dışarı?” Dedi.

Ben ise analiz yapmaya dalmıştım. Selim beye haber vermeden gidemezdim.

“İzninizle, Selim beye aramam lazım,” dedim.

Ufuk "Bey mi? Eminim amca demen için uyarmıştır seni," dedi.

"Yani, öyle de amca yakın hissettiriyor o yüzden beyi tercih ediyorum." Dedim.

Biraz bu konu hakkında konuştular ve amca dememin bir sakıncası olmadığını savundular. Haklı olabilirler diye düşündüm, şimdi yukarı odama çıkma vaktiydi.

Komodinin üstündeki telefonu alıp, Selim amcayı aradım. Bir kaç saniye sonra “kızım,” diye açtı. Babam bile bana kızım dememişken başka birinden duymak tuhaf hissettirdi. “Bir sorun mu var? Nalin cevap ver!” endişeli çıkan sesi beni korkutmuştu. “A- hayır, şey ben izin isteyecektim Ufuk geldi de, arkadaşlarıyla dışarı çıkmak istiyorlar. Ne diyeceğimi bilemedim...” diye saçmaladım.

Derin bir nefes aldığını hissedebiliyordum, bu kadar endişelenecek ne vardı, anlayamadım.

“Haber verdiğin için teşekkür ederim kızım, dışarda iki koruma al yanına.” Dedi.

“Tamam! Şey Selim amca gelecek misiniz, buraya?” diye sordum.

“Buradaki işlerimi halledince geleceğim,” dedi.

“Tamam! İzin verdiğiniz için teşekkür ederim, hoş çakalın.” Dedim ve telefonları kapattık.

Kol çantamın içine telefonumu koyup, aşağıya indim.

Ufuk, beni görünce mutlu oldu. “İşte bu, çok eğlenceli olacak hadii çıkalım.” Dedi.

Ada ise yanıma geldi. “Yarın üniversiteler açılıyor, önce alışveriş!” dedi heyecanla.

Ufuk, Tekin ve Deniz şimdiden bıkmış gibi bi’ es verdiler.

Korumalardan ikisi yanıma geldi. “Nalin hanım, size biz eşlik edeceğiz.” Elinde bi’ kart bana uzattı. “Selim bey bunu size vermemi istedi, sınırsız.” Dedi.

“Buna ihtiyacım yok, teşekkürler.” Deyip, kartı almadım. Ama Ufuk elinden alıp, “Seve seve harcayacağız.” Dedi.

Tekin “Nalin, benimle gelsin, sizlerde Ufuk ile gelirsiniz.” Dedi.

Tekin, neden Araf’ı andırıyordu.

Korumalar önde, biz arkada yola çıktık.

Avm nin girişinde durduk, Kapıdan hep birlikte içeri geçtik. Hepsi iyi giyimli aralarında bir ben sırıtıyordum. Üst katta çıktık. Korumalar arkamızdan geliyorlardı.

Ada “Alışveriş beni hep heyecanlandırıyor, sen neden durgunsun?” dedi.

Bir ihtimal param olmadığı için olabilir mi diyen iç sesimi bastırıp “Bilmem,” deyip omuz silktim. Ada ve diğerleri bir mağazaya girdiler. Korumalar ardımdaydı “içeri geçin, geliyorum.” Dedim. Tereddütle birbirlerine baktılar. “Lavaboya gideceğim,” dedim. “Biz, burada bekleriz.” Dedi. Allah’ım ne inatçı korumalar.

Lavaboya girdim. Aynadan kendi yansımama baktım. Kısa kâküllü saçlarım, koyu kahverengi gözlerim ölü bir balığı andırıyordu. Yüzüme su çarpıp, kuruladım ve çıktım.

Mağazada ki çalışanlar Ada’nın etrafında pervane olmuşlardı. Tekin, Deniz ve Ufuk koltukta oturuyordu. Yanıma biri geldi “Neye bakmıştınız?” dedi.

“Kıyafetlere bakıyordum,” dedim çekingen bir sesle.

“Burası sizin bütçenizi aşar, lütfen dışarı çıkın!” dedi sert bi’ şekilde.

“Anlamadım,” dedim.

“Dışarı çıkın!” diye ikaz etti, sert şekilde ve bu sefer mağazada ki herkes duymuştu.

Korumalar ve diğerleri bu yöne doğru geldiler.

Korumalardan biri “Sorun nedir?” diye sordu.

Mağaza çalışanı “Hanımefendi, dışarı çıkmamada ısrar ediyor,” dedi.

Beni koruyan kişilere, beni şikayet etmek mi? Kahkaha atasım geldi.

“Size sormadım, Nalin hanım burada sorun nedir?” diye tekrar etti.

Kadının aldığı yüz ifadesi şaşkınlıktan da öte bir şeydi.

“Sorun nedir? Söyleyecek misin?” diyen Tekin’e baktım.

“Sorun yok, hallediyorum.” Dedim.

“Ö-özür dilerim, yanlış anlaşılma oldu,” diyen kadın kekelemeye başladı, bizim gibiler için özür dilemek bu kadar kötü mü hissettiriyordu? Etrafımda beni koruyan kişiler olduğunu görünce özür dilemesi, çok küçük bir davranış...

Derin nefes aldım. Yutkunamadım. Sınıf ayrımı berbat hissettirdi.

“Nalin, iyi misin?” Ada, yanımda destek oluyordu.

“Evet, iyiyim. Dışarıda beklesem sorun olur mu?” Dedim.

“Neden?”

“Ada, daraldım biraz.” Diye geçiştirdim.

Dilenci yerine konulduğumu nasıl anlatacaktım...

Hepsi birlikte bana bakıyorlardı. Çok utanç bir durum.

“Mağaza müdürü nerede?” diye bağıran Tekin’in sesi korkunçtu.

“Sana bir şey olmadığını söylüyorum,” diye çıkıştım.

“Tir tir titriyorsun Ve bir şey olmadığını mı söylüyorsun?”

“Evet, yok! Ben hallediyorum dedim. Niye karışıyorsunuz ki.”

“Sorunu söylemen gerekirdi o zaman,”

“Sizin gibi giyinmediğim için, buraya uygun olmadığımı söyledi. Şimdi ne yapacaksın? Kıyafet mi alacaksınız bana? Öğrendin işte her şey yoluna girdi mi?” diye sordum.

“Buraya alışveriş yapmaya geldik, aşağılanmaya değil.”

Mağaza müdürü “Merhaba Tekin bey, sorun nedir?” diye sordu.

“Sorun çalışanınız, buradaki müşterilere böyle mi davranılıyor? Babam bu durumdan hiç memnun olmayacak!” dedi. Avm bir ihtimal onların olabilir miydi?

“Hemen, ilgileniyorum Tekin bey!” dediyse de kimse dinlemedi. Ardımızdan bir şeyler söylese de mağazadan çıkmıştık. Ve sanırım avm sahibiydiler.

Ada, koluma girdi “İyi misin?” Diye sordu.

“İyiyim ama bunlara gerek yoktu. Dışardan bakılınca ne olduğu herkes tarafından apaçık belli oluyor.” Dedim.

Ufuk “Belli olan ne?”

“Yapmayın, köyden indim şehre durumunu yaşıyoruz resmen!” dedim.

Hepsinin yüzünde gülücük belirdi.

Ufuk “Sevdim, bunu köylü kızı! Hadi rotamızı değiştirelim.” Dedi ve yine arabalara bindik.

Önce bir lüks bir lokantaya girdik ve yemek yedik. Aşırı saran muhabbetleri vardı. Mesela Deniz benim gibi tıp okuyordu beşinci senesiydi. Ada ise güzel sanatlar okuyacaktı ve üçümüzde aynı üniversitedeydik. Tekin, Ufuk ve Araf babalarının yanında holding yönetiyorlardı. Tekin gerçekten de çok ciddiydi. Ama diğerleri eğlenceliydi.

Ve son durağımız olan bir barın içine giriş yapıyorduk. Gelmiyorum kelimesini asla kabul etmiyorlardı. Gün sonuna kadar beraber olacakmışız!

Bar taburelerine oturduk. Ufuk, barmeni çağırdı ve soğuk kokteyl (alkolsüz) sipariş etti. İçerisi çok kalabalık ve gürültülüydü. Çok loş bir ortamdı burada nasıl rahat edebiliyorlardı, şimdiden sıkıcı geldi bana. Ada “Hadi, dans edelim,” dedi ama olmaz dedim ve Ufuk’a sardı, birlikte dans ediyorlardı. Tekin ortalıklarda görünmüyordu. Deniz ise yanımda oturuyordu. “Yarın, uyanabilecek miyiz?” Diye sordum. Deniz hafif gülümsedi “Bunun sorun olacağını sanmıyorum,” dedi. Onlar için olmayabilirdi fakat Selim amca beni net bir şekilde uyarmıştı “neden geldiğini unutma!” diye.

“Çok kafaya takıyorsun, neden?” diye sordu.

“Alışkın değilim.” Dedim.

Hiçbir zaman doğru düzgün arkadaşım olmamıştı. Okulda hep derslerle ilgilenirdim. Ailemin ağzına laf vermemek için. Ben sadece hep çalıştım, başka hayatım olmadı. Bu yaşantı bana fazla!

“Alışacaksın, alıştırırım istersen ve hep yanında oluruz unutma bunu” dedi.

“Teşekkür ederim.” Dedim ve Ada'nın ısrarı üzerine Deniz onların yanına gitti.

İçeceğimden bir yudum aldım. Yan tarafımdaki sandalyeye başka biri oturdu. İğrenç bir gülümseme ile bakıyordu.

“Tanışalım mı?” diye sordu.

“Hayır,” dedim ve önüme döndüm ama rahatsız etmeye devam etti. “Hadi ama naz yapma,” dedi, manyakların hepsi aynı güne denk gelip beni mi buldu? Ah cidden şaka gibi.

“Hayır, hayır demektir naz değil!” diye sertçe uyardım. Ama elini tam saçıma dokunduracağı sırada elini havada biri yakaladı. Yanımdakiler diye düşünürken, hiç beklemediğim şekilde Araf’ı gördüm.

Adamın bileğini büktü ve sonra yere fırlattı. “Ulan, sen kimsin dokunacaksın!” hem sövüyor hem de dövüyordu.

Etrafımız aniden kalabalıklaştı, Tekin ve Ufuk ayırmaya çalışıyordu. Deniz ve Ada ise benim yanıma geldiler. Araf bir şeyler söylüyordu ama kalabalıktan duymuyordum. Araf kendine geldiğinde bileğinden tuttuğu gibi dışarı fırlattı.

“Senin amacın ne?” diye bağırdı.

“Benim ne suçum var?” diye karşılık verdim. Bizimkiler dışarı çıkmıştı.

Araf, korumalara döndü “Sizin göreviniz dışarda korumak mı?” diye gürledi. Korumalar başlarını öne eğdiler.

“Onların ne suçu var, dışarda beklemelerini ben istedim,”

“Yürü eve gidiyoruz,” dedi.

Tekin “Bu halde araba kullanamazsın, biz bırakırız.” Dediyse de kimseyi dinlemedi ve arabasına bindim.

“Böyle yapmanın sebebi ne!?” diye sordum ama cevap vermedi.

Kısa süren araba yolculuğumuz, bitti.

Ama Araf hiç iyi görünmüyordu körkütük sarhoştu.

Elini boynuma doladım. “Kısacık boyunla beni mi taşıyacaksın?” Diye dalga geçti.

“Taşımıyorum, yardım ediyorum.” Dedim ve diğer elini belime sarmasını sağladım. İkinci katta böyle çıktık, odasının kapısına geldiğimde boynuma doladığım elini attım fakat o belime sardığı elini bırakmadı. “Bırak beni, gir içeri.” Dedim.

“Yardım edeceksen düzgün et,”

“Of” deyip, yatağa uzanmasına yardım ettim.

Gözleri kapalıydı. Uzun kirpikleri, hafif sakalı, çene kemiği.. bir insanın yüz hattı böyle kusursuz olabilir miydi?

Ayağa kalktım, bileğimden tuttu bir şeyler fısıldadı “tekrardan kaybedemem...”

 

Loading...
0%