@kelebekruhhu
|
Yolculuğumuz çok güzel ilerliyordu. Kaan, yanımda ve ben onunla mutluydum. “Dövüşleri sevmiyorum,” dedim. “Benimle iken alışman gerek,” “Ya alışmak istemiyorsam?” Derince bir bana baktı. “Alıştırırız,” dedi. Başka seçeneğim yoktu sanırım ya alışacağım ya da bir daha böyle yerlere gelmeyecektim. Üçüncü bir ihtimal ise Kaan ile ayrılmak. Bu aramızdaki şey nedir, onu bile bilmiyordum. Sadece çok yoğun bir şekilde ona itiliyordum, buna engel olamıyordum. Ama aklımda çok soru vardı mesela Kaan kim? Bilmediğim bir adamı neden hayatıma alıyordum? Kaan, özel hissettiriyor, bu çekime kapılıyorum sanırım. “Şarkı mı açsak?” Dedim. “Olur, güzelim istediğini açabilirsin.” Yüksek Sadakat’in belki üstümüzden bir kuş geçer şarkısını açtım. En güzel kısmı “Gel çıkalım bu şehirden, ağaçlar, gökyüzü ve toprak uyurken,” diye eşlik ettim. Kaan, benim mutluluğumla mutlu olabilecek biriydi. “Arabanın üstünü aç, saçlarımın savrulmasını istiyorum,” dedim. “Senin bu hareketlerin bir tek bana özel olsun,” dedi. Bunu demeye gerek bile yoktu. Arabanın açılan üst bölümden çıktım ve rüzgarda saçlarımın dalgalanmasını çok severdim. Ellerimi iki yana açıp, gözlerimi kapattım rüzgarı hissettim. Kaan “Hadi gel!” dedi. “Biraz daha,” diye bağırdım. Gözlerimi açtığımda, kirpiklerim nemlenmişti. Ben ve Kaan arasında bir ölü vardı... Ben bunu atlatabilecek miydim? Kendimi toparlayıp : “Oo Sezen’in şarkısı bayılırım,” dedim ve eşlik ettim. “Aç kalbini ben geldim sıkı sıkı tut bırakma...” “Çok güzel değil mi şarkı?” “Senin sesinden duymak daha güzel,” İlk kez yanında utanmıştım, bu bağ bizi nereye götürür bilemiyorum ama bazı şeylerin başlangıcı olmasına izin verecektim. “Doğu ve Poyraz anlaşabiliyorlar mıdır?” diye sordum. “Doğu her ortama ayak uydurabilecek biri, merak etme.” Dedi. Haklıydı. Şeytan tüyü vardı o’nda. “Daha çok var mı?” “Evet, bir kaç saat daha sürer.” “Uyuyacağım,” “Olur,” dedi ve gözlerimi kapattım. ... “Güzelim, hadi gözlerini aç,” diyordu. Bu ses bana çocukluğumu hatırlattı. Bartu’nun sesi kulaklarıma dolunca uyanmak istemiyordum, hep sesini duymak için bir ömür uyuyabilirdim. Gözlerimi hafif araladım. Kaan, karşımdaydı. Hayal kırıklığına mı uğradım bilmiyorum ama gözyaşıma engel olamadım. Kaan telaşlandı, saçlarımı kulağımın arkasına koydu. “Hadi gözlerini aç, rüya mı görüyorsun?” dedi. Ben neden hep hayal görüyordum. Neden, gerçek değildi? “Nereye geldik?” diye sordum. “Yazlık evime geldik, hadi içeri geçelim. Bizi bekliyorlar.” Dedi. Kendimi doğrulttum ve arabadan indim. İçeri geçtik. Herkes kendi odasına geçmişti. Saat gece yarısını geçmişti. “Odam nerede?” diye sordum. “benimle gel,” dedi ve çatı katında bir odaya girdik. “Beraber mi kalacağız?” diye sordum. “Doğu’nun ayarlayacağı max bu kadar olur. Rahatsız olacaksan, çıkarım.” Dedi, gözleri kalmak için bakıyordu. “Sorun değil.” Dedim. Uzandık ve sarılarak uyuduk. ... Sabah uyandığımda Kaan yoktu. Saat sekize geliyordu. Yataktan çıktım ve odada bulunan banyoda elimi yüzümü yıkadım. Aşağı indiğimde kimse kalkmamıştı. Kaan ise etrafta görünmüyordu. Dışarı çıktım. Etrafa göz gezdirdim. Her yer aynı ağaçlarla kaplıydı. Yolu bilmediğimden gitmedim. İçeri geldim ve mutfağa doğru ilerledim. Kaan, mutfaktaydı. Kahvaltı mı hazırlıyor? Ellerimi kavuşturup, kapıya dayandım. “Kolay gelsin dövüşçü,” dedim. Arkasını dönüp baktı. “Günaydın,” dedi. Akşam ringe çıkmayacak gibi rahattı, nasıl bu kadar rahat olabiliyordu? “Günaydın,” dedim ve yanına gittim. “Yardım edeyim, n’apabilirim?” “Salatalıkları doğrayabilirsin,” dedi. Tezgahta bulunan salatalıkları yıkadım ve doğramaya başladım. Ama içim içime sığmıyordu. “Neden rahatsın?” dedim. “Ne konuda?” dedi, bilmemezlikten gelerek. “Akşama dövüşeceksin ya nasıl rahat olabiliyorsun? Dedim. “Profesyonel bir dövüşçüyüm, bu yüzden endişelenme güzel kızım,” dedi ve yanağımdan öptü. “Buna alışacağım sanırım,” diye mırıldandım. Alışabilir miydim, gerçekten bilemiyorum. Ama Kaan’a da güveniyordum. Başarısız olma ihtimali yoktu. Beraber kahvaltıyı hazırlıyorduk, bu hali çok sempatikti. Dışarıdan ne kadar asabi görünse de aslında öyle biri olmadığını artık biliyorum. Doğu “Oha lan cellattı mutfağa koyan hayat bana neler yapmaz,” diyerek mutfağa geldi. “Daha beter olur bu,” dedim gülerek. “Hanımcılık kazanacak diyorsun öyle mi yenge,” “Kazanacak!” dedim. Kaan, kaşlarını kaldırdı, “öyle mi?” der gibi bakıyordu. Her zaman kazandı ve kazanacakta! Poyraz ve Derin’de geldi ve kahvaltı yapmaya başladık. Poyraz ve Kaan hiç konuşmadı, bu halleri daha çok merak etmeme sebep oluyordu. Doğu “Hadi hazırlanıp, çıkmamız gerekiyor.” Dedi. Derin’e döndüm. “Getirdin değil mi, kıyafet?” diye sordum. “Evet, hadi hazırlanalım,” dedi. Kaan, yanıma geldi ve kulağıma eğilip “Ne giyeceğini biliyorsundur ama etek giymesen mi? Ne olacağı belli olmuyor.” Dedi. Altında bir kıskançlık sezdim! “Karışma,” dedim ve yukarı odaya doğru koştum. Eminim, burnundan soluyordur. “Size hala inanamıyorum ,” dedi Derin. “Bende, bir dövüş mekanının getirdiği noktaya bak. Ne tuhaf!” dedim. “Anıl, biliyor mu? Dedi çekinerek. Elime aldığım pantolonu giyiyordum. “Baban, söylemiştir.” Dedim. “Ah! Bir de o var değil mi? Sizin evlenmenizi beklerken, bunu öğrenmesi şok geçirmesine sebep olmuştur. Üzerime crop ve deri ceket aldım. Aynanın karşısında saçlarımı toplarken bir yandan da “Kimseyle bir ilişkim yoktu, ailelerin kuruntusuna ortak olamam,” dedim. Kimsenin oyuncağı değildim. İyi niyetim böyle suistimal edilmemeli. “Haklısın, çıkar ilişkisine karşıyım,” dedi. Beni anlayan tek kişiydi. “Hazırsan çıkalım,” dedi ve aşağı onların yanına gittik. “Neden, erken gidiyoruz?” diye sordum, başta sormam gereken soruyu çıkarken sormam... “Mekâna uzun zamandır gitmedim, ne durumda olduğunu görmem lazım, yanımda olmak isteyeceğinizi düşündüm.” Dedi Kaan Düşünceli biri de oldu bu! Diyen iç sesime karşı yüzümde gülümseme oldu. Ben ve Kaan arka koltuğa geçtik. Doğu ise arabayı kullanacaktı. Derin ve Poyraz’ da ardımızdan gelecekti. Hazır olduğumuzda yola koyulduk. “Rakibin Kara Boğa?” dedi Doğu. Kaan, bana baktı. Endişelenmem gerekiyor muydu? “O kim?” dedim. “Herhangi biri, takma?” dedi. Bu tavrı daha çok merak uyandırıyordu. Güçlü baya güçlü bir rakip olmalı... Kaan’ın sertçe bakmasıyla, Doğu başka bir şey diyememişti. Kapıda iki güvenlik vardı. Doğu’yu gördükten sonra kapıyı açtı. Arka arabanın bizimle olduğunu söyledi ve birlikte geçiş yaptık. Yıkılmaya yüz tutmuş, bir harabeydi. Burada, nasıl dövüşüyorlar? Çok tuhaf geliyordu. İçerisi loştu, biraz yürüdükten sonra mekanın içine giriş yaptık. Ring yeri bana korkunç geldi. Kaç kişi hayatını kaybetmişti, ne uğruna!? Peki, Kaan daha önce birini öldürmüş olabilir miydi? Bunu bilerek buna devam edebilir miydim? Kaan’a baktım, detayları konuşuyordu yanımıza gelen bir adamla. .... Artık, etraf karanlıktan aydınlığa geçti. Maçı izlemek için gelenlerin sayısı artıyordu. Yukarı katta çıkan merdivenlerde vip müşteriler vardı ve bizde onların arasındaydık. İzleyiciler gelmeden, Kaan içeri girmişti. Şimdi ise büyük bir kalabalık mevcuttu. Ringin içine bir adam girdi ve önce “Cellat” diye seslendi. Kaan, yine yüzünü maskelemişti ve altında şort tek vardı. Islıklar, tezahüratlar eşliğinde ringin içine girdi. Diğer yandan “Kara Boğa diye seslendi. Adamı görmemle ağzım açık kaldı, gözlerim büyüdü. Adam, Kaan’dan çok iri yapılı ve uzun boyluydu. Adaletsizlik ama bu? Hızla ayağa kalktım. Kaan ile göz göze geldim ve başını “hayır” diye salladı. “Bunu yenecek değil mi?” diye sordum Doğu’ya. “Cellat, lakabını boşuna almadı. Güven ona,” dedi. İçim rahatladı, bir nebze de olsa. Kalbim deli gibi atıyordu. Artık başlamıştı. Kara Boğa, yumruk salladı, dizi ile karnına vurdu. O dayak yedikçe benim canım yanıyordu. Ama kendini toparladı ve adamın dizine vurdu böylece yere düştü, yüzüne yumruk atıyordu. Adam, Kaan’ın karnına tekme attı ve ayağa kalktı. Çok zor bir maçtı. Kaan’ın yüzü eminim kanıyordur, karnına şiddetli darbe alıyordu. Buna nasıl katlanıyordu? İki insanın söz konusu iken, insanlar nasıl taraf tutup, tezahürat yapıp bağırabiliyorlardı. İkimiz çok farklı insanlarız..
|
0% |