Yeni Üyelik
15.
Bölüm

15. Bölüm

@kelebekruhhu

Geç oldu beklediğiniz için teşekkür ederim 💜

✨✨

Babamın iş yerine gidecektim. Kafamın toparlanması için meşgul olması gerekiyordu. Kıyafetlerime baktım ve en uygun olan haki yeşili palazzo pantolon ve düğmeli yelek takımını üzerime geçirdim.

“Günaydın!” Dedim kahvaltı yapan anneme ve babama. Şaşkınca bana baktılar. “Günaydın kızım,” dedi babam.

Önce babamı sonra annemi öptüm. Sandalyeyi çekip oturdum. “Neden bu kadar erken uyandın?” Diye sordu annem.

Depresyona girmemek için...

“Sizinle geliyorum bende çalışacağım!” Dedim. Ve salatalıktan bir tanesini yedim.

“Bebeğim, iyi misin?” diyen babamdı.

“Evet, sorgunuz bittiyse kahvaltı yapabilir miyim?

“Elbette!

Annem ve babam birbirlerine baktılar, iyi olduğumu kanıtlamam için ne yapmamı bekliyorlardı ki, odamdan çıkmayıp depresyona mı gitmeliyim? Asla! Bu kadar aciz görünemem!

Kahvaltı faslından sonra şirkete gittik. Annem ve babam kendi işlerinin başına geçtiler bende bana özel yapılan odaya geçtim. Ayakkabı tasarlamak için önüme kağıdı aldım.

... Yaptığım hiçbir çizimi beğenmedim, kaç tane kağıt çöp oldu, bilemiyorum. Elimdeki çizime baktım kış kreasyonu için bilekte zincir detaylı kare burun bir bot çizdim. İçime sinen en uygunu bu oldu. Annem ve babama göstermek için odalarına gidecektim.

Benim solumda ki odaya doğru gittim. Ama babamın sesi geliyordu. Birine bağırıyordu, ilk kez bağırışına şahit oluyordum. İşte ya da evde asla yüksek sesle konuştuğuna şahit olmamıştım... Konu her ne ise babam çok öfkelenmişti. Bunu öğrenmem gerekiyordu. Kapıyı açtığımda babamın karşısında Kaan vardı.

“Senin burada ne işin var?” diye bağırınca tüm dikkatleri bana döndü.

Babam “Kızım! Dışarı!” dedi, hafif kızgınlıkla. Kızgınlığı bana değildi biliyordum.

“Burada ne oluyor?” diye sordum.

Kaan “Seni almaya geldim!” dedi ciddi bir tavırla.

“Ne saçmalıyorsun!?” deyince, annem hemen yanıma geldi. “Gidelim, kendi aralarında halleder,” dedi.

Bu o kadar kolay görünmüyordu. Yine de annemin dediği daha mantıklı geliyordu. Biz tam çıkacak iken Kaan “Benimle geliyorsun?” dedi.

“Sen kimsin?” diye sordum.

Yeşil hareleri alev gibiydi. “Öğreneceksin!” dedi.

“Öğrenmek istediğimi nereden çıkardınız?” dedim ve annem baktım. “Gidelim mi biz?” diye sordum. “Gidelim,” dedi ve kapıdan çıktık.

Benim o’nu dinleyeceğimi nasıl düşünür? Yaşattığı hasarın farkında değildi ya da canımı daha fazla yakmak için uğraşıyordu. Ama yok öyle o kim oluyordu da beni üzebiliyor? Kendini ne sanıyordu? Hata yapmış olmam beni ilgilendirirdi ve hatamdan dönmek de, Kaan benim için bir hataydı bu hatamdan ders çıkarıp önüme bakacağım...

Babam ve Kaan’ın sesi yükselse de aldırış etmeden yolumuza devam ettik. Çıkışa doğru ilerliyorduk ki Kaan ardımızdan koşarak geliyordu. Kolumdan tuttu ve “Beni dinle!” dedi.

Annem “Polisi çağırmak istemiyorum, bu yüzden gider misin?” dedi.

“Kusura bakmayın ama Alaca benimle gelecek!” dedi ve beni omzuna aldı. Şirkete ki herkese rezil olmuştuk. “Bırak beni!” Dedim. “Dinleyeceksin beni!” dedi.

Annem, ardımızdan gelse de Kaan’ı durdurmaya çalışsa da başarılı olamadı. Kaan beni arabaya bindirdi ve kendi de binince gaza bastı. Annem ve babamın ardımızda kalışını izledim.

“Neden, böyle yapıyorsun?” dedim.

“Beni sadece gördüğünle yargılamanı kabul etmiyorum! Beni dinle sonra ne yaparsan yap! Ama dinle!” dedi ses tınısı biraz yüksekti.

İkilemde beni bırakıyor, dinlememi istediği şey neydi, neden bu kadar ısrar ediyordu?

“Anlat dinliyorum,” dedim.

“Gidince konuşuruz,”

“Nereye gidiyoruz?”

“Gidince görürsün!”

Hay böyle işe de! Desem de sustum ve yolu izledim.

Yol uzayıp gidiyordu, ağaçlar bize eşlik ediyordu. Bu sessizliğin ardındaki gerçeği merak etmiyor değildim.

Aniden bir yola saptı ve bu yolun sonunu çok iyi biliyordum. Beni neden buraya getirdi. Merakla baktım ama yüzünde bir ifade yoktu.

“Neden geldik buraya?” diye sordum.

“Gerçeği öğrenmek istemiyor muydun? Sana tüm gerçeği anlatacam...” dedi.

“Neyin gerçeği lan... Burada bu mezarlıkta ne işimiz var?” diye bağırdım.

Beni Bartu’nun mezarlığına getirmiş olamaz! Bu kadar acımasız olamazsın!..

Araba durdu ve aşağı indi. Ben ise ağlamamak için derin nefes alıp veriyordum ama başarılı olamadım. Bartu hayatımda olsaydı bunların hiçbirini yaşamayacaktım...

Kaan, kapıyı açtı. Tereddüt etmeden indim. Yüzüne nasıl bakacağımı düşünüyordum demek ki Bartu ile yüzleşmemiz böyle olacaktı!. Biliyorum, o beni yargılamazdı yanımda bir erkek olduğunu görse bile...

Kaan, önde ben arkada mezarlığa doğru gidiyorduk. Bartu yazısını görünce olduğum yerde kalakaldım. En son bir kaç ay önce Kaan’ın şoförü ile gelmiştim. Zaman ne çabuk geçiyordu ve ne kadar da acımasızdı.

Yavaş adımlarla mezarına gittim. Biliyordum, ne yaparsam yapayım o’nu hep özleyecektim... Toprağını okşadım ve “geldim!” diyebildim.

“Sen olduğunu biliyordum,” dedi.

Çömeldiğim yerden ayağa kalktım. “Ne saçmalayıp, duruyorsun? Anlatacak bir şeyin yoksa yalnız bırak bizi!” dedim.

“Alaca! Anlatacağım çok şey var. Beni sonuna kadar dinlemelisin,” dedi.

“Bi’ an önce anlat ve kaybol!”

“O gün yani o yangında...”

“Ne anlatıyorsun? O günü o yangını araştırmış olamazsın! Bunu yaparak eline ne geçti?”

“Dinle beni!” diye bağırdı. “Anlatmaya çalışıyorum, kendimi ifade etmeye çalışıyorum. O gün o yangını ben çıkardım.”

“Ne!” diye bir fısıltı çıktı dudağımdan. Katili ile mi konuşuyordum. Burada ne oluyordu? Bu Kaan Akbulut kimdi?

Yanıma yaklaştı, bir adım geri çekildim. Sol elimi kaldırdım ve “Dur!” dedim.

Ben yanlış kişiyi sevmiş ve değer vermiş olamam! Olamaz ya! Hayatın bana kötü bir şakası olmalı değil mi? Bunlar gerçek olamaz, olmamalı!

“Bartu!” dedi.

“Sus! Sus! Duymak istemiyorum!

“Benim, ben Bartu!”

“Yalan söylemeyi kes! Tamam mı? Sus artık ne olur, gittin araştırdın ve karşıma bunlarla mı geldin ne acınası ama!”

“Ben yalan söylemiyorum, senin geçmişini araştırmadım. Sen kendin geldin bana! O gün, dövüşün olduğu gün sabahında bir mail aldım. O zaman bende inanmadım,” dedi ve Bartu’nun az ötede ki mezarlığı gösterdi. “Bak! Yıllarca bende öldüğünü sandım.” Mezar taşında benim yurttaki adım ‘Deniz!” Yazıyordu ölüm tarihimiz aynıydı. Bu nasıl mümkün olabilirdi?

“Burada ne döndüğünü bilmiyorum ama bu yalanlarına daha fazla katlanmak istemiyorum.” Dedim ve bir kaç adım attım ama ardımdan bağırdı.

“Ağlama! Ağlayınca çok çirkin oluyorsun! Hem sürekli mızmızlanma! Derdim ve sende hep mızmızlanıp bana gelirdin... Ve ben sen hep bana küçük adam derdin, ne kadar sinirlensem de beni asla dinlemezdin!” dedi.

Olduğum yerde mıh gibi kaldım. Hayır, hayır! Öğrenmiş olmalı bir yerden.

“Melek anneyi görür görmez tanımadın mı?” diye sordu.

“Hayır! Onlar öldü tamam mı?” diye inkar ettim. Ve neden inkar ettiğimi dahi bilemiyordum. Senelerce mezarlığın başında gözyaşı döktüm. Her gün nefes almak zulüm gibiydi. Yaşadığım onca şeyden sonra yaşıyorum diyemez!

“Biz ölmedik, kaçtık ve herkes ölü olarak biliyor, bak Doğu aslında Melek annenin öz oğlu bizim en yakın arkadaşımız ‘Ahmet!’ kimliğimiz değişti ama bak biz hala buradayız!” dedi. Yeşil hareleri aynıydı ama bu o’nu Bartu yapmıyordu...

Yüzü neden bu kadar ciddiydi. Kalbim deli gibi atıyordu. Öldü sandığım insanlar yaşıyor olabilirler miydi? Kafam allak bullak oldu. Gözlerimde yaş durmuyordu. Her şey bi’ o kadar anlamsız ama bi’ o kadar da anlamlıydı, şimdi ben ne yapacağım? Yıllar boyunca ölü birini sevdim ve hayat bana birini tekrardan sevme şansı vermişti diye düşünürken aynı kişiler miydi? Bu nasıl bir döngüydü?

Kaan ya da Bartu... Yanıma yaklaştı, elimi eline aldı. “Hayat çok acımasız davrandı ikimize de biliyorum ama bunun artık önüne geçebiliriz.” Dedi.

“Neden, şimdi? Neden daha önce gelmedin,” dedim ve hıçkırıklara boğuldum. Yere çöktüm ve hıçkıra hıçkıra, bağıra bağıra ağladım. Bunca yılın acısını bir günde çıkarıyordum... Kaan, sarıldı bana ilk kez Kaan olarak değil de Bartu olarak karşılık verdim. Gözlerimi kapattım ve sadece Bartu’yu hissetmeye çalıştım.

“Çok mızmızlanıyorsun,” dedi.

“Mızmız bir insan değilim!” Dedim, gülme sesi geldi.

“Önce konuşmamız gereken çok şey var!” dedim.

“Konuşalım her şeyi, merak ettiğin her sorunun cevabını vereceğim.” Dedi, ayağa kalktık.

Bartu’nun ve Deniz’in mezarına baktım. Bu kadar yakınken nasıl bu kadar uzak kalabildik aklım almıyordu.

Biz, arkamızı dönüp gideceğimiz sırada iki siyah araba geldi. İçeriden takım elbiseli biri indi ve arka kapıyı açtığında altmış yaşlarının başında biri çıktı. Hayatımda ilk kez görüyordum.

“Sevenler kavuşmuş!” Dedi, alaylı ses tonuyla.

Korku ile Kaan’a baktım. Kaan beni arkasına aldı. “Sen kimsin?” dedi.

“Sizin celladınız ben olacağım ‘cellat!’” dedi ve belinden silahını çıkardı. İkimizde tanımıyorsak bu adam da neyin nesi oluyordu.

“Öğrenecek zamanın olmayacak,” dedi.

Kaan, eminim akıllıca davranıyordur, yoksa hala belindeki silahı çıkarmamasını anlayamıyorum. Bunu onları korkutmak için istiyordum yoksa silah taşımasını bende istemezdim ama şartlar şu an onu gerektiriyorsa öyle davranması gerekiyordu.

“Bu kadar emin olma ihtiyar!” Dedi.

“Yıllarınızı aldım şimdi de canınızı!” Demesiyle silahların patlaması bir oldu. Bir anda etraf kaosa döndü. Ne zaman geldiğini anlamadığım Doğu ve yanındakilerin çatışmalarını korku ile izliyordum. Kaan, belinden silahını çıkarmıştı ve beni arkasına alarak korumaya çalışıyordu. Burada ne olduğunu anlayamamıştım, bu ihtiyar neden bizi ayırmıştı ya da bu kimdi? Ne hakla bizi böyle bir kaosun ortasına atabilmişti?

Kaan elimi tuttu ve arabaya doğru koşmaya başladık ama bir anda ihtiyarın silahı bize döndü ve ikimizde bir anda yere yığıldık...

Tekrardan kavuşma ihtimalimizi elimizden mi almışlardı?..

 

 

Loading...
0%