Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@kelebekruhhu

Arabada ki yolculuğumuz devam ediyordu, ben cevap vermeyince:

“Sen peki?” Dedi, bu olanlar olmamış gibi, adımı sordu.

“Bi’ önemi yok ismimin yollarımız ayrılacak nasıl olsa! Bir daha sizleri görmeyi istediğimi hiç sanmıyorum!”

“Kalbim kırıldı,” dedi, yapmacık bir üzüntüyle. Bu haline gülmek istesem de düşmanım sayılır ve bana ne yapacaklarını dahi bilmiyordum, acımasız bir insan olmayabilir Doğu, fakat diğeri için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Yüzünü dahi görmedim. Neyse çokta önemli değil! Diye düşündüm.

Devam ederken, nereye gittiğimizi merak ediyorum, “Nereye gidiyoruz?” Dedim.

Cevap verme tenezzülünde bile bulunmadılar, çatlak ikili! Diye geçirdim içimden.

Pencereden hızla geçtiğimiz yola baktım. Yarının önemi benim için çok büyüktü.

Eylül ayındaydık, hafif hafif yağmur yağmaya başladı. İşte buna bayılıyorum, pencereyi açtım ve başımı çıkardım; yağmuru hissetmeliyim.

Cellat “Ne yaptığını sanıyorsun? Kafanı koy, içeri!” Dedi, sinirle. Fakat umurumda değil.

Doğu “Hastalanacaksın, yeter!” Dedi.

Daha fazla kızdırmamak gerekiyordu, bir kaç saniye daha yağmuru hissedip, içeri geçtim.

“Daha çok var mı?” Diye sordum. Yine ses gelmeyince, gözlerimi yumdum.

Bana seslenen biri vardı, ama neden hey diyor benim bi’ adım var Alaca!

Gözlerim açılmamak için direniyordu, bende zorlamadım. Havaya kaldırıldığımı hissettim. Gerisi yok.

Sabah gözlerimi açtığımda, bilmediğim bir yataktaydım, caniler beni kaçırmış mı? Diye düşündüm ama bu kadar lüks bir yere getirmezler herhalde! Ayrıca ellerim, ayaklarım da bağlı değil, ağzımda da bant olmadığına göre burası neresidir? Ben salakça şeyler düşünürken, kapı çalındı. Hayır, normal değil kesinlikle pat diye girmeleri gerekmiyor muydu? Çok fazla aksiyon filmi mi izledim ne!

Tedirgin bir sesle, “Gel!” Dedim. Kapıyı orta yaşlı bir hanımefendi açtı. “Kahvaltı hazır, Kaan bey sizi bekliyor.” Dedi, tatlı bir dille. Ben daha Kaan kim onu bilmiyorum. Ama çaktırmamaya çalışarak “tamam,” dedim ve çıktı.

Cellat’ın elinde değil miydim, Kaan’da kim? Rüya olabilir mi? Kendi kendimi çimdikledim ağzımdan ah! Diye bir inilti çıktı, rüya değilmiş!

Odada bulunan banyoya girdim, ellerimi yüzümü yıkadım. Aynada kendi yansımama baktım mavi gözlerim solgundu, saçlarım dağınık.

Saç tokamı çıkardım, ellerimle saçımı düzelttim, kıyafetlerimi de düzelttim, banyodan çıktım.

Merdivenlerden aşağı indim. Evin dekorasyonu boğucu değildi fakat her yer siyahtı.

Merdivenin başında evi incelemeye başladım. Köşe siyah koltuklar ve siyah sehpa bulunuyordu, sadece ve şık. Az ötede bulunan siyah masa ve gri sandalye ve kahvaltı yapan arkası dönük bir beyefendi ve sanırım annesi – orta yaşlı bir kadın bulunuyordu.

“Merdivende ne yapıyorsun?” Dedi, tanıdık bir ses kapının olduğu yere baktığımda Doğu oradaydı.

Yüzümde bir tebessüm oluştu. “Seni göreceğime bu kadar sevineceğim aklıma gelmezdi.” Dedim.

“Harbi mi lan,” dedi, mutlu dille.

“Harbi, burası neresi ve kadın bana Kaan diye birinden bahsetti hani beni siz kaçırdı.. yani alıkoy..” diyemedim, doğru kelimeyi neydi?

Doğu, aşk olsun ifadesiyle bakıyordu ama gerçek bu.

Masadakiler, bana dönmüş, şaşkınlıkla bakıyorlardı. Kaan, Cellat mıydı?

Yüzünü ilk kez görüyordum. Esmer teni, hafif kirli sakalı, yeşil hareleri ve çene kasıyla kusursuz bir yüze sahipti. Dün geceden kalan bir kaç yarası vardı sadece. Gözünü ayırmadan, kaşları çatık bir şekilde bakıyordu.

Doğu’nun arkasına saklansam ne olur? Güzel olur bence!

“Kahvaltıya buyrun,” dedi. Yeni fark ettiğim annesini. Ama göz göze gelmemle eski bir yüz hatırlamam bir oldu. Ama ölen birine bu kadar benzemesi, dengemi alt üst etti.

“İyi misin?” Diyen, Doğu’ya başımı salladım.

Masanın en uzak köşesine oturdum. Anılar, kafamın içinde dönüyordu. Melek anneyi özledim...

Doğu’nun hafifçe omzuma dokunması, beni kendime getirdi. “Bir sorun mu var?” Dedi. Yok anlamında başımı salladım. Konuşmak istemiyordum. Emin misin, der gibi bakışları, rahatsız ediyordu. Tanımadığım bir insana hayatımı mı anlatacağım!?

“Telefon çalıyor,” dedi, tok sesiyle Cellat!

“Benim, değil.” Dedi Doğu.

Ben telefonum nerede onu bile bilmiyorum. Bu kafayla zaten, kimseyle konuşmak dahi istemem.

“Çantadan geliyor, kızım senin çantan mı?” Dedi, hanımefendi.

Of tamam sadece bir benzerlik herkes herkese benzer, bu normal.

Yüzüme bir gülücük yerleştirdim. “E-evet,” dedim ve masadan kalkıp koltuğun üzerinde bulunan çantamdan telefonumu çıkardım. Arayan Murat, babamın benim ile birlikte gönderdiği şoför ama sonra bakarım diye kapattım telefonu.

“Ben gidiyorum,” dedi, hanımefendi ve önce Cellat’a sonra Doğu’ya sarıldı ve gitti.

Benim telefon tekrardan çaldı. Of Murat diyemeden, annemin aradığını gördüm.

“Kızım,” dedi, annem.

“Efendim..” anne diyemeden, telefonu elimden çekip aldı, hoparlöre verdi. Bu kendini ne sanıyor.

“Anneciğim,” dedim, sesimi yumuşatarak.

“Dün geceden beri arıyorum, neredesin?” Dedi, kızgın dille.

“Anne, iyiyim, dün gece yol yorgunuydum hemen uyumuşum kusura bakma,” dedim, küçük bir kız çocuğu gibi.

“Alaca’m... İyi misin?” Dedi, yutkunmamadım. Ben iyi miydim?

“Evet, anne her şey yolunda, geldiğmde konuşuruz,” dedim.

Cellat ile göz göze geldim. Konuşacaklarımın özel olacağını hiç mi düşünmüyor, derin nefes aldım.

“Tamam, Alaca’m Akın seni merak etmiş ara istersen,” dedi. Göz devirdim.

“Anne, Akın ile konuşacak bir şeyim yok, lütfen artık zorlamayın.” Dedim, sinirle.

“Alaca!” Dedi, annem.

“Anne, lütfen eve geldiğimde konuşalım,” dedim.

“Kızım, öl... Ölü birini sevme artık, vazgeç!” Dedi. Yıllardır dilinin ucundaydı zaten o cümle sonunda dile getirdi.

“Görüşürüz!” Dedim ve telefonu kapattım. Tüm bakışlar bana doğru dönmüştü, kendimi bunların yanında küçük düşüremem.

“Öyle bakmaya devam mı edeceksiniz?” Dedim ikisine bakarak sonra Cellat’a döndüm. “Ve siz ne yaptığınızı zannediyorsunuz, telefonu hoparlöre vermek de neyin nesi oluyor?” Dedim sinirle.

“Seninle işimiz bittiğini söylemedim, nereye gideceğini zannediyorsun?” Dedi, kızgınla. Konuyla alakası ne!? Sanki esiriymişim gibi.

“Ben sizin esiriniz değilim ya hani ve hem neden burada olduğumu dahi söylemiyorsunuz?” Dedim sinirle.

“Dün uyuya kalmasaydın, öğrenirdin,”

Bu dik kafalılık fazla ama!

Derin bir soluk aldım. “Şimdi öğrenebilir miyim, o zaman?” Dedim, yapmacık tatlı bir konuşmayla.

“Doğu, çalışma odama gelin.” Dedi ve merdivenlerden yukarı çıktı.

Sabret kızım, az kaldı. Halledip gideceğim, buradan.

Merdivenlerden sola döndük ve en sonda bulunan odaya girdik.

Cellat, masasının bulunduğu yere gitti, sandalyesine oturdu. Önünde bulunan iki tane sandalyeye bir ben bir de Doğu oturduk.

“Benim için bir şey yapacaksın!” dedi...


Loading...
0%