Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Bölüm

@kelebekruhhu

Kalabalığa girmeden önce yine bandana ile yüzünü kapattı. “Bunu neden yapıyorsun? Gizem yaratmak için mi?” Diye sordum.

Gözlerinde belli oluyordu, yüzünün güldüğü. Yeşil gözler hep böyle bakar mıydı, acaba?

Yolumuza devam ettik ve kalabalığa karıştık. Sayısını bilemediğim, motosiklet vardı. Ve bi’ o kadar kalabalık.

Kaan’ın geldiğini gören kalabalık “Cellat” diye bağırmaya başladılar. Korkunç gelse de başta sonradan alışıyor insan.

Kaan, bir çok kişiye selam verdi. Yanımıza bir kız geldi “Hoş geldin, hayatım,” dedi ve sarıldı. Hayatında biri yoktu öyle demişti, bu kim o zaman?

“Bu kim?” diye sordu.

Kaan, bana baktı. “Sevgilim,” dedi ve elimi tuttu. “Hoş geldiniz,” dedi.

“Hoş bulduk, hayatım,” dedim. Kızın kaşları çatıldı. Kaan ise bana bakıp, göz kırptı. Hoşuna gitmişti.

Sahte de olsa sevgilim sonuçta ve kimse öyle hitap edemez!

Kaan, bir süreliğine bir kaç kişinin yanına gitti. Bende motosiklete yaslanmıştım.

Yanıma yine o kız geldi. “Adınız nedir, sizi ilk kez burada görüyorum,” dedi.

“Alaca ben, ilk kez geliyorum.” Dedim.

“Motosiklet sürmeyi biliyor musun?” diye sordu, sizden senliye geçiş yaptı. Hızlı bir geçit!

“Neden, soruyorsunuz?”

“Yarışalım,”

Kızın yüzündeki nefret ya da kıskançlık her neyse o kadar belli oluyordu ki. Gözüm Kaan’a kaydı ondan habersiz bir şey söylemek istemiyordum. Ama çevresi çok kalabalıktı.

“Korktun mu?” dedi, yüzüne gülümse yerleştirerek.

Uzun zamandır kullanmıyorum, Kaan’dan bana öğretmesini isteyecektim tekrardan ama şu an kendime olan inancım tamdı, yapabilirim...

“Şimdiden, geçmiş olsun,” dedim.

Kız, yanımdan ayrıldı. Kaan’ın yanına gitti, bilerek elini Kaan’ın koluna attı. Kulağına bir şeyler söyledi ve Kaan aniden öfkeyle bana baktı. Ben ise zaten koluna odaklanmıştım. Öfkeli bakışımı anlamış olacak ki kolunu geri çekti ve yanıma geldi.

“Ne demek yarışmak, böyle bir şey olmayacak!” dedi öfkeyle.

“Neden, güvenin mi yok bana?” dedim.

“Mercan, buradaki en iyi sürücülerden biri yıllardır bu işi yapıyor.”

Karşısına dikildim. “Senin bana güvenin yok mu? Diye sordum o kızı savunmanı istemedim!” dedim.

Yeşil hareler, gittikçe koyulaşıyordu. “Gidiyoruz!” dedi ve kolumdan tuttu.

Kolumu geri çektim ve “Gitmiyoruz,” dedim. İnatlaşmaya devam ederse kötü olacaktı.

Mercan denilen kız, bu durumdan zevk alıyordu. Bakışları sinsiydi asla böyle birine yenilmem!

Kaan’ı kendime çektim ve sarıldım. Kulağına “bana güven,” diye fısıldadım.

Ayrıldığımda Kaan’ın bakışlarının yumuşadığını gördüm.

“Motosikletini kullanabilir miyim?” dedim.

Tereddüt etse de başka çıkar yol bırakmamıştım.

“Tamam, baş belası tamam!” dedi.

Anahtarı avucuma bıraktı. “Bak, ilk dönüşten manevra yapacağın zaman sakın yavaşlama bu en büyük hata olur, motosikleti yan çevirebilirsen, çevir ve bitişe kadar öyle sürmeye devam et.” Dedi.

Herkes alanı boşaltıyordu, Mercan motosikleti ile alana girdi. Islıklar, alkışlar ve tezahüratlar hava da uçuşuyordu. Kaan, kaskı dikkatlice başıma geçirdi ve beraber alana giriş yaptık. Ortamıza bir kız geldi elinde bandana vardı. Yere attığında başlayacaktı. İlk ıslık ile motosiklete bindik ve ikinci ıslık ile bandanayı yere attı.

Kullanmayı unutmuştum sanırım. Derin bir nefes aldım, verdim. Aramız baya açılmıştı. Ama gaza birden yüklenince bende ister istemez gaza geldim ve son sürat ile sürmeye başladım. Arkamda hala kalabalık sesleri yükseliyordu, benim için değil. Bana inanan bir kişi tek vardı ve o güveni boşuna çıkartmayacaktım.

Ani bir hızla Mercan’a yetişmiştim. Dediği gibi baya iyi bir sürücüydü ama üzgünüm benim yanımda hiç şansın yok.

Mercan’ı geçtiğimde yüzümde oluşan zafer mutluluğu Kaan için olduğuna emindim.

Kazandığımda ise motosikletten inip hemen Kaan’a sarıldım. Bana öyle sımsıkı sarılıyordu ki, çokça özlem barındırıyordu sanki.

Başımı boynuna gömdüm. Huzur diye adlandırabilir miydim, bilemiyorum ama tarifsiz bir şey vardı.

Ayrıldığımızda, Mercan ile göz göze geldik. Yanına gittim, elimi uzattım ve “Teşekkür ederim, haklı olduğumu gösterdiğin için.” Dedim. Elimi sıktı “Bu daha başlangıç,” dedi. A memnuniyetle yenmeye hazırım.

Kaan, oluşan gerilimin farkındaydı. Bunca zaman bu kızın bakışlarını anlamamış olması garip.

Kaan’ın yanına gittim ve anahtarı uzattım. “teşekkür ederim,” dedim.

“Şaşırttın beni,”

“Severim öyle şeyleri,”

Yüzündeki gülümsemeyi görememem çok kötü...

“Herkesin bi’ anda yapabileceği bir şey değildi, nasıl öğrendin?” diye sordu.

Gözlerim boşluğa daldı. Benim motosiklet sevdam, Bartu’nun ise araba sevdası vardı. Büyüyünce, mutluluğumuzun peşinden gidecek ve istediğimiz her şeyi yapacaktık. Bartu yoktu, ikimizin de hayalini tek başıma gerçekleştirme zorunda kaldım...

“Bir ara hevesim vardı sadece,” diyebildim.

“İyi misin?” diye sordu.

“Evet, burada sadece yarış mı yapılıyor?” diye sordum.

“Evet, dövüşler genelde mekanda oluyor,” dedi.

“Neden dövüş?”

“Sokakta kalmak pek kolay değildi küçük hanım, kendini savunmayı; hayatta kalmayı, başarıya ulaşmak o kadar kolay değil. Herkes ağzında gümüş kaşıkla doğmuyor.” Dedi.

Sokakta kalmasam da, evsiz kalmıştım...

“Hadi daha sessiz yere gidelim,” dedi ve tekrardan yola koyulduk.

...

Bir parkın içinde durduk. Motosikleti girişe koydu ve parka doğru yürümeye başladık. “Yüzündekini çıkar bence, çocuklar korkar -ki çıkarınca da korkma ihtimali çok yüksek.” Dedim.

“Sen hiçbir şeyi ciddiye almaz mısın?”

“Ciddiye alınacak bir şey yok hayatımda, şimdi bile ölebilirim, ciddi bir şekilde mi öleyim!” Diye dalga geçtim.

“Küçücük, şımarık bir kız gibisin,”

“Büyümeyi, reddettim. Böylesi daha iyi.”

Yüzündekini hala çıkarmayınca, önünde durdum ve kendim çıkardım. Yeşil hareler bana sevgiyle bakıyordu. Nefesini yüzümde hissediyordum. Dudakları beni öpmeye hasret gibiydi...

Kendimi topladım ve yanına geçtim.

“Çok ciddi birisin, seni parkta görmesinler, gider karizma!” dedim, saçmalayarak.

“Küçük sevgilisini parka getirmiş, derler.” Dedi. Yüzündeki gamze tekrardan ortaya çıkmıştı.

Madem sevgilim neden elini tutmayayım ki, elini elimin arasına aldım. Yüzünü bana doğru döndürdü. “Sevgilisini elini tutmadan olmaz,” dedim.

Biraz öylece yürüdük. “Sen şimdi salıncakta sallanmak da istersin,” dedi. Salıncağın olduğu yere vardığımızda.

“O zaman hakkını vermek lazım,” dedim ve koşar adımlarla salıncağa bindim.

Şu an yaşadığım rüya gibi, kendinden ödün vermeyen biri şimdi şımarık diye hitap ettiği kişiyi sallıyordu.

Salıncağı aniden kendine döndürdü ve yüzünü yüzüme yaklaştırdı. “Sorun ne?” dedim. Cevap vermeden öpmeye başladı. Yaşadığım şoku, tepkisiz kalarak verdim.

Benden ayrıldı ve açıklama yapmadı, odun!

Salıncaktan indim ve geldiğimiz yöne doğru ilerliyorduk ki silah sesleri gelmeye başladı. Çığlık atmamla Kaan beni elimden tuttu ve bir ağacın altına girdik. Belinden silah çıkardı ve sıkmaya başladı. Silah mı taşıyordu?

“Doğu’yu ara,” diye emir verdi. Elim, ayağım titriyordu ilk kez silahların arasında kalıyordum. “Hadi!”

Kendime geldim ve çantamdan telefonu çıkardım, “Doğu, Doğu buraya gelmen lazım acil!” iki kelimeyi bir araya getiremedim. “Ne diyorsun? O sesler ne?” diye bağırmaya başladı. “Bilmiyorum, silah, ateş.. ateş ediyorlar,”

“Tamam, yerinizi söyle!” dedi, yerimizi söyledim ve telefonu kapattım.

Silah sesleri paniğe yol açmıştı, etrafta çığlık sesleri yükseliyordu.

Silah sesleri kesildi. Kaan, bana döndü “iyi misin?” dedi, tedirgin sesiyle.

“Sence, iyi miyim?” diye bağırdım.

“Yaralanmadın değil mi?” dyie sordu, lanet olsun bağırmama niye tepki vermiyor.

“İyiyim, Kaan sen...” kolunda gördüğüm kan ile donakaldım.

“S..sen yaralanmışsın,” diyebildim.

“Bir şey yok iyiyim ben,” dedi, kendini zorlayarak.

Dizlerinin üstüne çöktü. Sağ eliyle, sol kolunu tutmaya başladı.

Yere çöktüm, bandanayı alıp yarasının üstüne koydum. “Kaan, hastaneye gitmemiz lazım,” dedim.

“Doğu, geldiğinde onunla evine git!” dedi. Böyle bir durumda beni düşünmemeli.

“Hayır! Senin yanında kalacağım,”

“İtiraz etme, küçük hanım!”

“Hayır, dedim seni asla yalnız bırakamam, olmaz.. olmaz. Seni de kaybedemem olmaz,” diye ağlamaya başladım.

“Bana bak! Ben iyiyim ufak bir sıyrık, bir şey yok!” dedi.

Ama onu duymuyordum. Panik atak krizim tutmuştu. Çevremde olup biteni algılayamıyordum. “Olmaz,” diye tekrarlıyordum.

Olmaz, ben kaybedemem. Ben ölmeyi isterken neden, ben değil çevremdeki insanlar zarar görüyordu. Bartu, orada beni koruyorsan yapma, yalvarırım yapma bunu bana... Ben sensizliğe alışamadım, yerini vermek istedim. Şimdi onu da mı kaybediyorum? Nefes almakta zorluk çekiyordum. Bir el boğazımı sıkıyordu sanki.

Yıllar sonra krizim ilk kez tutuyordu, neden? Başka olaylarda değil de neden Kaan vuruldu diye kriz geçiriyorum?..

 

 

Loading...
0%