@kitap__gezegeni1
|
Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayalım🦋
Keyifli okumalar✨️
14.Bölüm "Bir Çılgınlık Yapalım"
"Nefret ediyorum abinden!" dedim ve cipsiden bir tane ağzıma attım. "Salak herif!"
"Valla ben de nefret ediyorum." dedi tıpkı benim gibi. "Salak abim!"
"Ya biliyor musun?" dedim ve devam etmeden ağzıma bir cipsi daha atıp kolamdan bir yudum içtim.
"Neyi? Devam etsene kızım, müneccim miyim ben? Allah Allah!" Bana söylenmesiyle omzuna bir tane geçirdim. "Sustum ya vurma."dedi omzunu ovarak
"Neyse, bu salak abin bir de bana ters psikoloji uygulayarak beni sinir etti." Evet bunu o zaman fark etmemiştim ama eve gelip biraz düşününce anlamıştım.
"Adamı sinir eder o, iyi bilirim." dedi yine benim huyuma giderek. Geldiğinden beri abisini kötüleyip duruyordum ve o da bana ayak uydurarak abisini kötülüyordu. Arada ona da laf çarpıyordum ve asla farkına bile varmıyordu, çünkü tamamen papağan gibi benim dediğime odaklıydı.
"Valla sen de abinin kopyası olduğun için seninde ondan farkın yoktur." dedim ona bakarak. Kolasından bir yudum alıp başını salladı.
"Valla yok, huyum kurusun abime çekmişimdir." Alt dudağımı ısırıp gülmemi engellemeye çalıştım.
"İleride sevgilin olursa iş ilerlemeden ben o kızı uyarayım da senin gibi biriyle birlikte olmasın o zaman."
"Valla çok iyi yaparsın Gececiğim, yazık kıza sevmesin beni." Ters ters yüzüne baktıktan sonra komodinin üstündeki sürahiyi elime aldım, hiç düşünmeden ve yatağımın ıslanacağını umursamadan suyu yüzüne boşalttım. "Kızım manyak mısın ya!" Bağırarak yataktan kalktı. "Benimki de soru, tabii manyaksın!"
"Papağan gibi dediğimi tekrar etmeseydin o zaman geri zekalı!" dedim ve hiç umursamadan önümdeki çerezlerden yemeye başladım.
"Ya kızım az önce abimi kötüledin ve ben de abimi savundum diye bıçakla beni tehdit etmedin mi? Abini değil beni savunacaksın diyerek boğazıma meyve bıçağını dayandın ya." Omuz silktim, evet öyle bir delilik yapmıştım. Ne yapayım ben abisine nefretimi kusuyorum bu mal da gelmiş yanıma abime öyle deme, abim şöyle iyi, abartma kızım gibi saçma saçma cümleler kurarak sinirimi tepeme çıkarmıştı. "Meyve bıçağıyla adam öldürmenin saçmalığına değinmiyorum bile." dedi. Ne var canım, meyve bıçağıyla adam öldürülemez diye kural mı var? Bal gibi de yapılır.
"Bu beni papağan gibi tekrar etmeni ve dediklerimi dinlememeni değiştirmez yalnız." dedim. "Ayrıca bal gibi meyve bıçağıyla adam öldürülür. Bunu karşımda tir tir titrerken gösterdin." dedim, o sırada Aras'ın telefonuna yine mesaj geldi. Gözlerim kısılırken onu izledim. Geldiğinden beri o mesajlar hiç eksik olmamıştı ve ben elbette kimden olduğunu biliyordum ama ağzını aramaktan da zarar gelemezdi.
"Sevgilin mi var?" Meraklı görünmeye çalışarak sordum, bir yandan da mesaja bakmaya çalıştım. Anında telefonunu benden uzaklaştırdı. Telefona bakmamı engelledi.
"Ne sevgilisi, ab..." diyordu ki anında cümlesini tamamlayamadan sustu. "Sevgilim değil ama konuşuyoruz öyle." diyerek düzeltmeye çalıştı cümlesini. Sanki ben anlamadım. Bir de lafı kıvırmaya çalışıyor. Becerememesi de cabası tabii.
"Aras." dedim yatağımda yan bir şekilde dönüp dirseğimin üstüne uzandım, yatak ıslanmıştı ama biz ıslanmayan kısmında oturuyorduk. "Açığa alınmış olabilirim ama sonuçta ben de askerdim ya hani, boşuna çocuk kandırır gibi yalan söyleme yani." Oflayarak telefonu yatağa bıraktı. "Zaten beceremiyorsun. Abin ve sen berbat birer yalancılarsınız."
"Çok mu belli ettim? " Başımı sallayıp onayladım. "Oysa ki abim beni saatlere arayıp tembihlemişti." diye mırıldandı. O buraya geldikten sonra biraz abisine biraz da kendisine nefret duyduğumu dile getirmiştim ve abur cuburlarla birlikte odama çıkmıştık. Yaklaşık bir saattir de ben abisini kötülüyordum o ise ben onu bıçaklamayayım diye benimle birlikte abisini kötülüyordu. Bu dediklerimi Pars sanki duyuyormuş gibi sürekli Aras'a mesaj atıyordu. Kulakları çınlıyordu sanırım.
"O mu gönderdi seni buraya?" Sorumla birlikte etrafına baktı, yavaşça başını sallayıp onayladı beni.
"Neler olduğunu tek tek anlattı, sonrada seni merak ettiği için beni gönderdi." deyince alayla güldüm.
"Oysa ki bana benim gibi korkak birini sevmediğini falan söylüyordu." dememle birlikte bakışları beni buldu.
"Gece sen de biliyorsun ters psikoloji uygulamış sana. Senin korkunu da, pes edişini de anlıyor. O senin savaşmadan pes edişini anlamıyor." Omuz silktim, o ise anlatmaya devam etti. "Beni aradığında sesi çok kötü geliyordu, sana yemin ederim abimi en son ne zaman bu kadar kötü gördüm bilmiyorum. Sadece sesini duymama rağmen yıkılışı gözlerimin önünde canlandı." Umursamaz gibi görünsem de dikkatli bir şekilde onu dinliyordum, o da bunu bildiği için anlatmaya devam ediyordu.
"Abim tim arkadaşlarını kaybettiğinde bile ağlamadı. Yani gözler önünde ağlamadı, kimsenin olmadığı bir yere gidip içini döktü. Bir kere bile benim yanımda ağladığını görmedim." Dudaklarım büzüldü, o kardeşinin yanında bile ağlamayan adamı gözlerimin önünde ağlatmıştım. Yavaştan yaptığım şeyler için pişman olmaya başlıyordum. "Beni aradığında o sesini duyunca ağladığını anladım, görmedim ama anladım. Ben otuz iki yıllık hayatımda abimin sanırım iki kez ağladığına şahit oldum." Göz ucuyla komodinin üstündeki künyeye baktım, elime alıp Aras'a gösterdim.
"Künyemi geri aldım." dedim, o an aklıma gelince devam ettim. "Daha doğrusu boynundan kopardım." Şaşkın bakışları bir künyede bir de ben de gezindi. Sanırım Pars bunu anlatmamıştı, şaşkınlığından bunu anlıyordum çünkü.
"Şaka yapıyorum de." Alt dudağımı ısırıp bakışlarımı kaçırdım. İleri gittiğimin farkındayım ama o an bunun farkına varabilecek bir durumda değildim. Sadece benim canım yandı diye onun da canını yakmak istemiştim, biraz ağır olduğunu yeni yeni fark etmeye başlıyorum. "Gece abim bunu yıllardır boynundan bir kere bile çıkarmadı." Yutkunup ona baktım, az önce gülüp eğleniyorduk ama şimdi ikimizde de o mutluluktan eser kalmamıştı. O abisine üzülüyordu, ben ise yaptıklarım için pişmanlık duymaya başlıyordum.
"Biliyorsun musun ben seni araştırmıştım." deyince kaşlarım çatıldı, ne zaman araştırdı? "Abim gelip seni bana anlatmıştı, elinde de senin künyen vardı. İşte tam o gün taktı bu künyeyi boynuna ve bir saniye dahi olsa hiç çıkarmadı. Abime kaç defa seni araştırmasını söylesemde araştırmadı. Madem o araştırmıyor ben araştırırım diyerek seni araştırdım." Merakım giderek artarken dikkatli bir şekilde onu dinlemeye başladım.
"Zaten künyede adın soyadın yazıyor, en önemlisi TC kimlik numaran bile yazıyor. Yani seni araştırmak dakikalarımı aldı diyebilirim ama ben saatlerce uğraşıp seninle ilgili bir dosya çıkardım." Aklına bir şey gelmiş olacak ki güldü. "Hatta o kabarık sicilini bile dosyaya ekledim." deyince kaşlarım çatıldı, herkes de buna takılmıştı ya! Ufak tefek kavgalarım vardı sadece.
"O dosyanın içinde senin neleri sevdiğin neleri sevmediğin, hobilerin fobilerin, fotoğrafların, kabarık sicilin ve daha niceleri vardı. Abime bu dosyayı verdiğim halde bir kere bile açıp bakmadı, o kanlar içinde bulduğu kadını gözünde canlandırdı ve sevdi." Şaşkınca onu dinledim, niye açıp bakmamıştı?
"Niye bakmadı o dosyaya?" Merakla sordum.
"Benin için sıradan ama abim için öyle olmayan bir nedeni var ve bunu abimin açıklaması daha iyi olur." Meraklansamda daha fazla soru sorup ısrar etmedim. Nasıl olsa sorsam da söylemezdi. Bunu onu künye için sıkıştırdığımda anlamıştım. Söz konusu abisi olunca ağzını bıçak açmıyordu.
"Abim ne yaptıysa senin iyiliğin için yaptı Gece. Keşke onu bir kere dinleyip öyle onu suçlu ilan etseydin." Göz ucuyla ona baktım, elimdeki künyeye bakıyordu. Eminim aklında abisi vardı, onu merak ediyordu. Ne yalan söyleyeyim ben de merak ediyordum. İçimde bir yerlerde onu görme isteği vardı.
"Ben yaptığımın doğru olduğunu savunmuyorum Aras ama abinin yaptığıda doğru değildi. Tamam benim iyiliğim için bu durumu bildirmiş olabilir, diğerlerinin can güvenliği için yapmış olabilir ama bunu keşke ilk gelip bana söyleseydi. Bana söylediğinde ben kafasına silah dayayıp kimseye söylemeyeceksin diyecek halim yok ya."
"Valla var." deyince ters ters ona baktım. "Hiç bakma öyle sen de o potansiyeli görebiliyorum ben. Gözü kara birisin ve her şeyi yaparsın. Boğazıma bıçak dayadıktan sonra ve hastanede başımı klozete sokmaya çalıştıktan sonra ben senden tırsmaya başladım." dedi. "Allah ileride abime bol bol sabır versin, yazık erken yaşta yaşlandırırsın onu." Son cümleleriyle kaşlarım çatıldı.
"O niye?" Yüzünde muzip bir ifade oluşurken kaşlarım iyice çatıldı. Geliyor beni sinir edecek bir cümle.
"Çünkü benim yengem abimin de sevgilisi olacaksın. Hatta ileride karısı, ondan da ileride doğmamış yeğenlerimin anası olacaksın." Ters ters yüzüne bakıp kolamdan bir yudum içtim. Yengesi sonra da yeğenlerinin anası olacakmışım! Rüyasında herhalde.
"Gitmişim abinle sevgili olmuşum yetmemiş evlenmişim ve karsı olmuşum yetmemiş çocuk yapmışım bu da yetmemiş çocuğuma bir de kardeş yapmışım ki senin yeğenlerin olmuş." dedim hayretler içerisinde. İmkansızdı, hayatta olmazdı böyle bir şey. "Ben abini gördüğüm yerde boğazına yapışmak istiyorum sen ne diyorsun Aras ya!" Bu cümleyi kurduktan sonra onu görmek isteyen yanım devreye girdi. Yemin ediyorum dengesizim ya. Ne istediğimi ben bile bilmiyorum.
"Klasik bir söz var illaki duymuşsundur yengeciğim." Son dediği kelimeyle hızla ona döndüm, sırıtarak devam etti. "En büyük aşklar nefret ile başlar. Sen ondan nefret et, et ki aşkınız güçlü olsun, olsun ki birbirinizi hiç bırakmayın, bırakmayın ki bana küçük küçük yeğenler yapın." Bu adam beni delirtir yemin ediyorum. Şimdiden bile delirdiğimi hissediyorum.
"Asla öyle bir şey olmayacak!" dedim kendimden emin bir sesle.
"Bir de ne demişler biliyor musun yengeciğim." dedi, sırf bana inat yenge demiyorsa ben de bir şey bilmiyorum. "Büyük lokma yut ama sakın büyük laf etme demişler. Valla yerdirir abim sana bu lafı. Ben bunları tek tek yazıyorum, yanından ayrıldığım anda abime yetiştireceğim." Bir de açık açık yetiştireceğim diyor ya!
"Abin seni beni deli et diye mi gönderdi Aras?"
"Yoo, göz kulak ol dedi, morali bozuktur şimdi onun yanına git dedi, zaten siz bir araya gelince saçma olaydan bile kavga edersiniz o da üzüntüsünü unutur dedi işte. Bu yüzden geldim yanına." diye açıkladı. Haklıydı ama bu sefer de delirecektim.
"Niye bunları yapmıyorsun da deli ediyorsun peki beni?" Dişlerimin arasından sordum.
"Şimdi şöyle ki Gececiğim, yengeciğim ve gelecekteki yeğenlerim anası, ben seni deli ediyorum ve sen bana deli olmaktan her şeyi unutup sinirleniyorsun. Sonra ağzına ne geliyorsa saydırıyorsun ve biz kavga ediyoruz. Yani sen kısa süreliğine benimle kavga ettiğin için her şeyi unutuyorsun ve benim buraya gelme amacım gerçekleşmiş oluyor." Yok, kesinlikle beni deli etmeye geldi. Bir de bana inat ilk baştaki kurduğu cümlelere bakın ya. Valla boğarım ben bunu.
Harbi niye yapmıyorum ki? Abisine sinirlendim hıncımı da kardeşinden çıkarırım. Ne farkı var ki? Sadece isimleri farklı, diğer her şeyi birbirine benziyordu nasıl olsa.
Hiç düşünmeden Aras'ın üstüne atıldım, o daha ne olduğunu anlayamadan yüz üstü yatağa düşerken ben sırtına oturdum. "Bana bir daha sakın yenge deme! Öldürürüm seni." diyerek kafasına bir tane geçirdim.
"Kalk lan üstümden!" O bağırıp çırpınırken ben saçlarına asıldım. "Lan yolma saçlarımı, kel olursam kızlar bakmaz bana!" Ona inat biraz daha asıldım saçlarını.
"Bana yenge diyecek misin bir daha?" Kafasına vurarak sordum.
"Diyeceğim lan! Yengemsin işte! Şimdi olmasada ileride yengem olacaksın!" Bağırarak konuşmasıyla sinir iyice tepeme çıktı ve hiç düşünmeden kafasına dişlerimi geçirip ısırdım. "Ay yetişin bu manyak kız beni yiyor! Kuduz olacağım şimdi bir de dişlerini geçiriyor kafama!" Kafasına bir tane geçirip biraz daha ısırdım. "Leyla tezye! Bu manyak kızın kardeşi Can! Kurtarın beni!"
"Bağırma lan!" dedim ve bir tane daha kafasına vurdum. O beni umursamadan aşağıya doğru bağırmaya devam etti. "Bana bak bağırırsan kulağını koparırım senin! Sinir etme beni!" dememle anında sustu. Tam o sırada odanın kapısı hışımla açıldı.
"Kızım ne yapıyorsun sen?" Annemin şaşkın sesini duyunca kötü kötü Aras'a baktım, tabii o yüz üstü yattığı için bakışlarımı görmedi. Üstünden kalkıp anneme baktım.
"Hiç, şakalaşıyorduk anne." dedim sırıtarak. Can annemin yanında kıkırdarken annem göz devirdi.
"Yalan söylüyor Leyla teyze, bildiğin dövdü beni. Bir de ısırdı, kesin kuduz olacağım." Salak! Ben bu kuduz olayının da hıncını alırım senden.
"Kaşınma Aras, yine ısırırım bak!" dedim dişlerimin arasından.
"Bak Leyla teyze sessizce tehdit ediyor beni." Yine beni anneme şikayet etmesiyle kafasına bir tane geçirdim.
"Kes sesini aptal herif!" Ona vurmamla yine homurdanırken ben anneme baktım. "Valla haklı bir nedenim var anne."
"Çocuğu ısırmışsın kızım nasıl bir haklı sebebin olabilir?"
Hiç düşünmeden bu sefer ben Aras'ı şikayet etmeye başladım. "Yenge deyip durdu bana. Bir de bana inat gelecekti yeğenlerimin anası dedi." Annemle Can hayretler içinde bana bakarken ben konuşmaya devam ettim. "Hayır gitmişim o salak abisiyle sevgili olmuşum, yetmemiş evlenmişim, bu da yetmemiş çocuk yapmışım, bir çocuk da yetmemiş ona kardeş yapmışımda bu malın yeğenleri olmuş."
"Kızım ne sevgilisi, ne yengesi?" dedi annem, bir anlığına dediklerimi düşündüm ve hızla ağzımı kapattım. Ne dedim ben ya! "Sevgilin mi var senin?" Sordu. Hepsi yanlışlıkla ağzımdan dökülmüştü. Şimdi çık çıkabilirsin işin içinden.
"Düşünmeden konuşursan salak gibi kalırsın işte." Aras'ın dediği şeyle ona baktım, kafasına bir tane daha geçirdim. O kadar vuruyorum ama dayak arsızı gibi susmak bilmiyor.
"Sus sen! Hepsi senin yüzünden oldu zaten." Ona kızıp anneme baktım, Can'la birlikte merakla bana bakıyorlardı. "Ne aşık olması anne." deyip güldüm. "Bunun bir abisi var bana vurulmuş da onu şey ediyorduk biz." diyerek bir şeyler geveledim. "Görsen bir salak, bir mal gelmiş ona aşık olmamı falan bekliyor. Senin bu kızın daha iyilerine layık olduğu için hiç yüz vermedim." Umarım çarpılmam. Tamam son olaydan sonra adama sinirliyim ama salak ve mal hiç olmamıştı.
"Kaç saattir abimi kötülediği yetmiyormuş gibi bir de annesine yalan söylüyor." Aras'ın ağzının içinden konuşmasıyla ona baktım.
"Ne yalanı be? Bana aşık mı? Aşık, işte yalan değil." dedim. "Tamam mal olmayabilir, salak da olmayabilir ama bana aşık." deyip tekrardan anneme baktım. "Boş ver anne sen, önemsiz bir konu bu."
Annem başını iki yana sallayıp arkasını döndü. "Uslu dur Gece, çocuğa da saldırma." deyip odadan çıktı. Can ve Aras gülerken benim kaşlarım çatıldı.
"Ulan yirmi dokuz yaşındayım kadın gelmiş komşu çocuğuyla yaramaz çocuğunu baş başa bırakır gibi beni tembihliyor ya!" Benim söylenmeme Aras daha çok güldü.
"Yaramaz çocuklar bile senin yanında daha iyi Gece. En azından komşu çocuğunun boğazına bıçak dayayıp tehdit etmiyor." Ben ters ters Aras'ın yüzüne bakarken Can araya girdi.
"Sen tehdit ettiğine dua et Aras abi, ablam kafasına koyduğu şeyi yapar." dedi, aklına bir şey gelmiş olacak ki güldü. "Hatta en son bir adamın kafasını elektrik diğerine geçirmişliği bile var. Ondan öncekilere değinmek bile istemiyorum çünkü o kadar çok vukuatı var ki aklımda tutamıyorum."
"Bilmez miyim Can?" dedi Aras. "Onun vukuatlarını tek tek bakmaktan beynim yandı benim." Sanırım beni araştırdığında öğrendiği sicilimden bahsediyordu. Aslında o zamanlar sık sık göreve çıktığım için çok fazla bir şey yapamıyorum, hem üstünden koskoca dört yıl geçmişti ve yenileri eklenmişti.
"Neyse neyse Gece Hanım'ın sicilini konuşmak yerine bir çılgınlık yapıp dışarıya çıkmaya ne dersiniz? Kış ayındayız ama hava güzel. Hem de Ankara'da olmamıza rağmen güzel. Götümüz donmaz yani." dedi camdan dışarıya bakarak.
"Bir çılgınlık yapıp sabahtan akşama kadar yatmaya ne dersiniz?" deyip kendimi sırt üstü yatağa bıraktım, son anda yatağın üstünde çerezler olduğunu hatırladım ama maalesef hepsi yatağıma dökülmüştü. "Lanet olsun! Kim temizleyecek bu yatağı ya?" Neyse ki içecek olmadığı için dökülmemişti ama az önce Aras'ın kafasından aşağıya su boşalttığım için yatak ıslaktı.
"Yatak sahibi sen olduğuna göre ve sen uyuyacağına göre sen temizleyeceksin." dedi Aras ciddi bir şekilde. "Ayrıca geldiğinden beri uyuyorsun, kalk bir temiz hava al, şu üzerindeki ölü toprağı bir at, kendine gel." Başımı iki yana sallayarak cıkladım.
"Geldiğimden beri yatıyor olabilirim ama en fazla iki saat yatabildim, çünkü sen gelip beni uyandırdın." dedim tavana bakarak. "Hem birkaç saat sonra akşam olacak, dışarıda kötü adamlar var ben çıkamam." diye bir bahane uydurdum. Asker olmam ve yirmi dokuz yaşında olmam dışında bu dediğimde bir sorun yoktu. Ha bir de bir güzel adam dövmem dışında da bir şey yoktu.
"Korkma kanka ben korurum seni." dedi Aras bana ayak uydurarak. "Hem ailen izin vermezse bu biricik kankan izin almasını bilir." Kendimi liseli kızlar gibi hissettim. Dışarıya çıkacak ama baskıcı ailesi yüzünden çıkamıyor ama üstün yetenekli arkadaşı bir konuşmada izin alıyor.
"Uyumak istiyorum." dedim onu hiç takmadan, ta ki yüzümün ortasına yediğim yastığa kadar.
"Kaldır o kıçını ve hazırlan, aşağıda seni bekliyorum." diye kızdı ve Can'la birlikte odadan çıktılar. "Acele et! Çılğın ve eğlenceli bir gün bizi bekliyor." Kapının ardından bağırmayı da ihmal etmedi tabii.
Nedense hiç de çılgın bir gün olacakmış gibi hissetmedim. Yanımda Aras olunca çılğın bir gün olmuyor çünkü.
Söylene söylene yataktan kalktım, valizi açıp içinden birkaç parça kıyafet çıkaracakken gözüme kıyafetlerimin üstündeki çerçeve takıldı, elime alıp çerçevenin önünü çevirdim, eski tim arkadaşlarımla olan fotoğrafıma baktım. Gözüm komutanımın üstünde takılı kaldı, aklıma Pars'ın dedikleri geldi.
"Sen gözlerinin önünde altı askerin şehit olmasına şahit olmadın mı?"
"Sen günlerce onların naaşını aramadın mı? Senin komutanın geride korkak bir asker bırakıp mı gitti Gece?"
Bu fotoğrafa bakınca ne demek istediğini daha iyi anlıyordum aslında. İçime oturan pişmanlıkla yutkundum, karşımda sadece bir fotoğraf olmasına rağmen komutanımın, komutanlarımın yüzüne bakamadım. "Özür dilerim." dedim kendi kendime. Gözümden bir damla yaş çerçevenin üstüne düşerken kötü olacağımı anlayıp çerçeveyi yatağımın üstüne bıraktım.
Şu anda Aras'la dışarıya çıkıp şu son olanları kafamdan atmak istiyorum, ondan sonra ise sabaha kadar düşünüp doğru bir karar vererek kendime bir yol çizip o yolda ilerleyeceğim. Şu anlık bütün düşünceleri kafamdan atacaktım, düşünmeyecektim.
Üzerimdeki kıyafetlerden kurtulup attım. Üzerime füme rengi bir sweatshirt altıma ise siyah bir tayt geçirdim. Yanıma sadece telefonumu alıp aşağıya indim. O sırada Can'ın da hazırlanmış Aras'ın yanında beklediğini gördüm. "Sen nereye?" Sordum, anında cevapladı.
"Sizinle birlikte kafa dağıtmaya tabii ki."
"Sen küçüksün otur evde." deyip arkamı dönüyordum ki Can küçük çocuklar gibi anneme seslenince durmak zorunda kaldım.
"Anne ablam beni yanlarında götürmüyor." Göz devirdim, annemin ne diyeceğini az çok tahmin ediyordum.
"Gece, Can da gelsin kızım."
"Ya anne o küçük, hem ödevi yok mu bu çocuğun? Yarın okul var, ders çalışsın azıcık."
"Can gelmiyorsa sen de evde otur Gece." Ben bir kez daha göz devirirken Can dik bir şekilde durarak bana baktı, Aras ise gülüyordu.
"Anne hatırlatmak gibi olmasın ama ben yirmi dokuz yaşındayım, bu sözleri geçeli yıllar oluyor." diyerek mutfağa doğru bağırdım. "Ayrıca babam nerede?"
"Emniyetten çağırdıkları için gitmek zorunda kaldı." Ondan hiç sesi soluğu çıkmıyordu. Ben de bana küstü de o yüzden odasına kapandı sanıyordum. "Kardeşini de yanınıza alıyorsan öyle çıkın dışarıya Gece. Aras senin hakkından gelemez, yine bir delilik yaparsın sen." Aras benim hakkımdan gelemiyor ama Can mı geliyor?
"Ah ah bu kadın kim bilir yirmi dokuz yıl boyunca senin yüzünden neler gördü de böyle konuşuyor." dedi Aras kınayan bakışlar atarak. "Yazık kadıncağıza, bence sen ona bir damat getir de o da senden kurtulsun. Bence damat da abim olabilir." dedi bilmiş bilmiş konuşarak. "Zaten seni abimden başkası da almaz, kim sorunlu biriyle evlenir ki? İşte benim abim salak olduğu için evlenir. Aşkınla benim biricik abimin gözünü kör ettin." Bu iyi bir şey mi dedi yoksa kötü bir şey mi? Ayrıca beni mi gömdü abisini mi?
"Şimdiden müstakbel enişteme acıdım. Bence yol yakınken atsın bu sevdayı yüreğinden." Can'ın da Aras'a destek çıkmasıyla kaşlarım çatıldı.
"Bana bak sen benim kardeşimsin, benim yanımda olacaksın bu salağın yanında değil." deyip kapıya doğru ilerledim. "Ayrıca benim lehime konuşursan seni sokakta tek başına bırakıp giderim."
"Abla hatırlatmak gibi omasın ama ben de on altı yaşındayım." dedi benim annemle konuştum gibi konuşarak.
"Eee yani? On sekiz yaşında olmadığına göre hâlâ çocuksun işte." Ayağıma ayakkabılarımı geçirip dışarıya çıktım, onlarda peşimden gelmeye başladı.
"Ben çocuksam sen de yirmi dokuz yaşında evde kalmışsın." Omzumun üstünden ona baktım, sırıtarak bana bakıyordu.
"Can yemin ediyorum babama der seni yatılı okula gönderirim. Şu salak Aras giriyor demi senin aklına." Aslında biz hep bu şekilde kavga ederdik, ben ona çocuk derdim o ise bana evde kaldın der sonra konuşmazdık. Sonrada kavga ettiğimizi unutup film izlerdik.
"Yemin ediyorum tökezleyip düşse suçu bana atacak bu manyak da." Aras söylenerek önümüze geçip ilerlemeye başladı. "Şimdi ikinizde o iğrenç seslerinizi kesiyorsunuz ve kendinizi benim eğlenceli kollarıma bırakarak peşime düşüyorsunuz. Aklımda mükemmel planlar var. Çılgın ve eğlenceli bir gün bizi bekliyor gençler!" Sonlara doğru sesi biraz yüksek çıkmıştı.
"Acaba bizi organ mafyalarına falan mı satacak?" Can'ın fısıltıyla dediğine kıkırdadım. "Abla sen bu çocuğa ne kadar güveniyorsun? Valla içime bir kurt düştü, bu senden daha deli gibi duruyor."
"Valla güven meselesine girmeyelim çünkü ben artık kendime bile güvenmiyorum." dedim düşünceli bir sesle. "Tanışma olayı ise sanırım onu üçüncü görüşüm oluyor bugün. O gıcık olduğum komutanımın biricik gıcık kardeşi kendisi."
"Ha şu sana aşık olan komutanının kardeşi mi?" Bakışlarım ona kaydı, elimi kaldırıp omzuna koydum. Boyunun benden uzun olması dışında bir sorun yoktu.
"Karıştırma orasını." dedim, omzuna biraz baskı uyguladım. "Ayrıca eğil ya! Abla olan benim ama boyun benden uzun, kardeşin gibiyim yanında." Söylenmemle gülerek eğildi ama böyle yürümesi zor olduğu için elimi omzundan çekti ve kendisi elini omzuma attı. Evet abla olan benim ama kardeşim abim gibi elini omzuma atıyordu. Neyse ki olgun göstermiyordu da kardeşim olduğunu herkes anlardı.
Tam bir saat boyunca hiç sesimizi çıkarmadan Aras'ın ne yapacağını beklemiştik ve sanırım pişman da olmuştuk. Şu anda bahçe duvarları bizim boynumuzu aşan bir evin dışında bekliyorduk. Çünkü beyfendi grafiti yapmaya getirmişti bizi. Spey boya alırken bunu tahmin etmem gerekiyordu ama sanırım beynim şu sıralar çalışmadığı için sorgulamadan onu takip etmiştim.
Gerçekten çılgın ve eğlenceli bir etkilikti!
"Aras grafiti yapmak suç biliyorsun değil mi?" dedim boş duvara bakarak. "Tamam biri şikayet etmediği takdirde değil ama birinin evinin bahçesine yapmak kesinlikle suç. Üstelik biz askeriz, ergenler gibi grafiti mi çizeceğiz?"
"Senin ruhun yaşlanmış ya." dedi bana söylenerek. "Bırak şimdilik şu askerliği." dedi, aklına bir şey gelmiş olacak ki güldü. "Doğru ya sen açığa alınmıştın." Göz devirdim, insan teselli etmeye çalışır ama bu mal yüzüme yüzüme vurup hatırlatıyor bildiğin.
"Neyse, asker olan ben olduğuma göre ve benim ruhum hâlâ çocuk olduğuna göre ortada bir sorun kalmadı." dedi mavi sprey boyayı bana vererek. "Sen de şu yaşlı havandan iki dakika çık ve genç hisset kendini. Hem bu evde kimse yaşamıyor, rahat ol yani. İleride yaşayacak kişi de bir zahmet boyatıversin bahçe duvarını." Yemin ediyorum bu çocuk Pars'a bu kadar benzemese kardeş değiller derdim. Pars hiç bunun gibi umursamaz ve çocuk ruhlu değildi. İki kardeş birbirinden bu kadar mı zıt olur ya.
"Evin boş olduğunu nereden biliyorsun? Belki birileri taşınmıştır." dedim.
"Merak etme ben de bu civarlarda oturuyorum ve kimse taşınmadı buraya."
"Niye, sen buraların muhtarı mısın da biliyorsun?" Sorumla Aras göz devirirken Can kahkaha atmaya başladı.
"Bir şeyi de sorgulama be kızım!" Bana kızıp kendisi de yeşil bir sprey boya aldı, Can'a da açık mavi bir boya uzattı. O sırada cebindeki telefonu çalmaya başladı. Cebinden çıkarıp arayana bakınca sırıtarak bana döndü. "Seninki arıyor kız? Ah ah iki dakika mesajına geç cevap verdim hemen merak etti seni." dedi.
"Bana bak Aras bir daha ağzından bizi yakıştırdığın bir cümle veya ona benzer bir cümle çıkarsa o ağzını dikerim." dedim dişlerimin arasından.
"Psikopat ya. Hiç yakışıyor mu senin gibi hanım hanımcık bir kıza?" deyip düşündü. "Yakışıyor yakışıyor, gözlerimin önüne sicilin ve dövdüğün adamların son hali geldi de." dedi kendi kendine. Tam o sırada elinde çalan telefon kapandı. "Al işte sana laf yetiştireceğim diye kapandı telefon." Bana söylenerek elini ekranda gezdirmeye başladı. Sanırım tekrardan Pars'ı aramış olacak ki telefonu kulağına götürdü.
"Lan beni daha şimdi aradı bu hangi ara başkasını arayıp meşgul çalmaya başladı." O daha cümlesinin yarısına bile gelmeden benim elimdeki telefon çalmaya başladı. Baktığımda Pars'ın aradığını gördüm ve Aras'a doğru çevirdim ekranı. "Ah ah aşık bu adam ya. Nasıl da merak etmiş ve sevdiğini arıyor. Ama bilmiyor ki sevdiği kız biricik kardeşini tehdit etmekle meşgul." Ben daha birkaç dakika önce bunu uyarıyorum hâlâ bu tarzda cümle kurmakla meşgul beyefendi! Bir gün çok fena elimde kalacaktı. Ölüm fermanını hazırlıyordu bildiğin.
"Çok konuşma da al ve aç." dedim telefonu uzatarak. Çocuk gibi omuz silkerek benden uzaklaştı.
"Bana ne." deyince kaşlarım çatıldı. Ne demek bana ne ya? "Seni arıyor kendin aç." Ters ters yüzüne baksamda beni hiç umursamadı.
"Aras aç işte, ben açmam. Konuşmuyorum onunla." Evet bildiğin liseli ergenler gibi küstüğüm kişi beni arıyordu ve ben de arkadaşlarıma açtırtıyordum. Birazdan kıskansın diye arkadan yalan şeyler söylersem hiç şaşırmazdım.
"Bak kapanacak şimdi aç işte." dememe kalmadan telefon kapandı.
"Bana laf yetiştireceğine açsaydın böyle olmazdı. Şimdi abim meraktan kuduruyordur." Bir de bana kızıyor ya! Sanki çocuk gibi inatlaşan benim.
"Bence birbirinize suç atmayın çünkü ikinizin de çenesi susmadı ve sürekli birbirinizle dalaştığınız için açamadınız." Can araya girince ikimizde sustuk, çünkü haklıydı. Sanırım susmamız için birinin bunu demesi gerekiyordu.
Elimdeki telefon bir kez daha çalınca ekrana baktım, yine Pars arıyordu. "Bak yine arıyor hadi aç şunu." dedim bir kez daha ama hiç oralı bile olmadı. Son çare olarak Can'a baktım. "Can, sen bari aç." dedim, birazdan açsın diye ayaklarına bile kapanabilirdim. Henüz Pars'la konuşmak istemiyordum. Zaten eninde sonunda konuşacaktık ama şu an değil. En azından birkaç gün geçsin ki benim sinirim biraz hafiflesin.
"Sen beni yanında götürmek isteme ama ben yine iyilik yapayım sana." diyerek aldı telefonu. Kendimi tutamadan çenesinden tuttum ve yüzünü sıktım, sesli bir şekilde iki yanağından da öptüm. Can ise bu sevgi patlamasından kurtulmaya çalışıyordu.
"Cansın sen can." dedim büyük bir mutlulukla.
"Zaten Can." Bunu diyen Aras'a baktım, daha doğrusu anlamayarak ona baktım. "Cansın sen dedin ya, adı Can zaten." Yaptığı iğrenç espriyi açıklayınca yüzümü buruşturup bir çöpe bakar gibi ona baktım. Böyle iğrenç bir espiri hayatım boyunca duymamıştım.
"İğrençti. Bir de koskoca adam olacak." Burun kıvırarak bakışlarımı ondan çektim ve Can'a döndüm. "Aç hadi Can, şimdi yine kapanacak." Can daha fazla beklemeden telefonu açtı ve hoperlöre aldı. Meraklı görünmemek için bakışlarımı ondan çektim ama tüm algılarımla orayı dinlemeyi de ihmal etmedim. Bakalım Pars Bey ne istiyormuş.
"Nerdesin Gece? Aras niye açmıyor telefonunu? Sen niye açmıyorsun? Umarım başınızı belaya sokacak bir şey yapmamışsınızdır." Can'ın konuşmasına müsaade etmeden telaşlı bi şekilde konuştu Pars. Tabii ben başımı sürekli belaya sokuyordum ve kardeşinin de benden bir farkı olmadığı için merak etmesi gayet normaldi. İki manyak bir araya gelince dünyanın sonu bile gelebilirdi. Özellikle o iki manyak ben ve Aras'a kesin gelirdi.
"Can ben." dedi Can konuya giriş yaparak ama Pars daha fazla konuşmasına izin vermeden araya girdi.
"Sen kimsin? Gece'nin telefonunun sende ne işi var?" Sesi baya sert çıkmıştı. Kıskanmış mıydı yoksa? Gülümsememek için kendimi sıkmaya başladım. Sakın Gece, hoşuna gitmemeli bu.
Göz ucuyla Can'a baktım, konuşmak için dudaklarını aralamıştı ki Aras koşarak yanımıza geldi ve Can'ın ağzını kapattı. Bir eliyle de telefona dokundu, sanırım sesini kapatmıştı. Karşı tarafa bizim sesimiz gitmiyordu ama karşı tarafın sesi bize geliyordu. "Ben Gece'nin erkek arkadaşıyım de." Aras'ın dediğiyle kaşlarım çatıldı, ne saçmalıyor bu mal?
"Ne saçmalıyorsun Aras? Bırak da çocuk konuşsun." dedim ama beni takmadı bile.
"Sen karışma! Abime Gece'nin erkek arkadaşıyım ben de. Biraz kıskansın da bize de eğlence çıksın." Göz devirdim, abisini kötüledim diye bir ton laf eder ama onu da kıskandırmayı ihmal etmez.
"Bir soru sordum cevap verecek misin?" Telefondan Pars'ın sesini duyunca istemsizce telefona baktım. Bizim sesimiz gitmiyordu ama onun sesi geliyordu.
"Hadi Can, bak seni en yakın arkadaşım yaparım." Keşke para veririm deseydi, bir ihtimal kabul ederdi Can. Ben olsam bunun gibi bir manyakla arkadaş olmazdım. Şu anda arkadaş olduğumuz bile muamma. Her an onu ölüdürüp bir yere atabilirim, çünkü çok sinirimi bozuyordu.
"Başka bir teklifte bulun belki kabul ederim." dedi Can gülerek.
"Tamam sen bu dediğimi yap ben ne istersen yapacağım, sen yeter ki yap." Bu iki manyağın gerçekten bunu yapacağını anlayınca telefonu ellerinden aldım. Zaten Pars Can'ın sesini bir daha duymadığı için konuşup duruyordu. Adam her anda kıskınaçlık krizine girebilirdi.
Telefonun ekranına basıp sesi açtım, artık benim sesim de ona gidiyordu. "Efendim Pars?" Evet konuşmam diyordum ama bunların böyle bir şey yapacağını tahmin etmemiştim. Ne kadar hâlâ Pars'a sinirli olsamda bu iki salağın eğlencesi uğruna onu saçma bir kıskançlığın içine atamazdım. Aynısı bana yapılsa çok sinir olurdum.
"Neredesiniz Gece siz? Arıyorum ne Aras ne de sen açmıyorsun." Benim sesimi duyunca sesi az öncekine göre daha yumuşak çıkmıştı. "Ayrıca o telefonu açan kim?"
"Can." dedim son dediğine cevap vererek.
"Onu biliyorum zaten, kim? Niye senin telefonunu açıyor?" Gülmemek için kendimi sıktım, Can'ın ben onun sevgilisiyim yalanını atmasına gerek kalmadan çoktan kıskanmıştı bile Pars.
Tam konuşmak için ağzımı açmıştım ki arkamda oluşan hareketlilikle oraya bakmak zorunda kaldım. Biri benim kardeşim diğeri de Pars'ın kardeşi olan iki meraklı şahıslar bizim konuşmamızı dinlemek için dibime girmişlerdir. Onlara ters ters bakarak tekrardan uzaklaştım. Hem adamı kıskandırmaya çalışıyorlar hem de gelip merakla dinliyorlar öv
"Ben verdim telefonu o yüzden o açtı." dedim telefonun karşı ucundaki Pars'a.
Derin bir soluk aldığını işittim, daha deminden beri sorusuna doğru düzgün cevap vermediğim için yavaştan sinirlenmeye başlamıştı. "Gece onu anladım da kim bu? Anlatabiliyor muyum? Neyin nesi bu Can? Neyin oluyor da telefonunu açıyor?" Dişlerinin arasından sinirli bir şekilde konuşmasıyla istemsizce kıkırdadım. Tam o sırada arkamda yine bir hareketlilik oldu ve bu sefer sinirle arkamı dönüp onlara kızdım.
"Bir siktirin gidin şuradan!" dedim ama arkamda gördüm kişiyle yutkunup bir adım geri çekildim. Lanet olsun! Arkamdakiler Can ve Aras olmalıydı.
"Ne?" Kulağımdaki telefondan Pars'ın şaşkın sesini duyarken ben bana bakan babama bakarak yutkundum. Ne işi vardı onun burada ya?
"Baba." Allah'ım az önce babama yanlışlıkla siktir git mi demiştim ben? Öleyim daha iyi ya, valla öleyim.
"Ne babası? Ne diyorsun sen?" Araya Pars'ın girmesiyle arkamı döndüm ve ona cevap verdim. Babamın yüzüne bakamıyordum çünkü.
"Pars kapatmam lazım. İlk önce babama bir açıklama yapamam sonra da Can ve o senin geri zekalı kardeşini Ankara'da olmayan denizlerde boğmak gibi önemli işlerim."
"Gece iyi misin sen? Ne diyorsun Allah aşkına?"
"Kardeşine sor, tabii o zamana kadar ben onu öldürmezsem öğrenirsin." dedim ve telefonu yüzüne kapattım. Yavaşça arkamı dönüp babama baktım. Babamın arkasındaki Can ve Aras ise kıs kıs gülüyordu.
"Pezevenkler!" Bu kelime istemsizce ağzımdan dökülürken babamın kaşları iyice çatıldı. "Sana demedim baba." dedim hemen. "Bir de acaba senin burada tam olarak ne işin var?" diye sordum çekinerek. Asla konuyu değiştirmeye çalışmıyordum.
Eliyle önünde durduğumuz büyük bahçe duvarları olan evi gösterdi. "Evin sahibi sizden şikayetçi olmuş, evimin önünde tanımadığım kişiler gürültü yapıp beni rahatsız ediyor demiş ve ben de eve giderken bir bakayım derken karşımda çocuklarımı gördüm." Gözlerimi kısarak Aras'a baktım, bir de ben bilirim bu evde kimse yok diye zırvalamıştı. Mahallenin sahte muhtarından da bu beklenir zaten. Onun aklına uyup burada olmam hata.
"Bir ara taşınmış herhalde, ben fark etmemişim." dedi kısık bir sesle. Bir gün o ses tellerini koparacağım, işte o zaman o sesi hiç çıkmayacak.
"Siz ne yapıyordunuz burada?" Babamın sorusuyla tekrardan ona baktım, tek tek bize baktıktan sonra yerdeki sprey boyalara gözü takıldı. "Umarım milletin evini boyama gelmediniz." Alt dudağımı ısırıp Aras'a bakatım tekrardan, benimle birlikte Can da Aras'a döndü.
"Yok ya biz ev boş diye boyayacaktık." Elimi alnıma vurup gözlerimi kapattım. Niye açık açık söylüyor bu ya?
"Bakma sen buna baba, arada bizim asker olduğumuzu unutup çılgınlıklar yapası geliyor." diyerek araya girdim ama Aras tekrardan söze dahil oldu.
"Yalnız asker olan benim, sen açığa alındın. Asker değilsin yani." Kaşlarımı çatarak ona baktım. Normal insanlar karşıdaki üzülmesin diye teselli cümleleri kurar, üzüldüğü olayı dile getirmez ama Aras efendi asla o insanlardan değil. Tam tersi insanın yüzüne yüzüne vuruyordu.
"Ya oğlum sen niye sürekli bunu dile getiriyorsun? İnsan bir yalandan da olsa teselli cümlesi kurar, gelip o olayı dillendirmez."
"Teselli cümlesi kursam ve bu olayı hatırlatmasam unutacak mısın?" Sorusunu başımı iki yana sallayarak cevapladım. "Al işte boşu boşuna ağzımı açtığıma değişmez. Hem teselliler bir boka yaramaz, siktir et." Bir an gözü babama kaydı ve az önce ettiği küfür yüzünden mahçupca konuştu. "Kusura bakmayın, bir anda ağzımdan çıktı." İsteyince kibar biri de olabiliyormuş.
"Yürüyün hadi, daha fazla kişi şikayetçi olmadan gidelim şuradan." dedi babam bizim konuşmamızı takmadan ve az ilerideki arabasına doğru ilerlerken.
"O zaman ben de buradan evime doğru yol alayım." dedi Aras bana bakarak.
"Bu arada Aras sakın gözüme gözükme. Senin yüzünden yanlışlıkla babama küfür ettim ve ilk bulduğum fırsatta o küfürle seni boğmak istiyorum." dedim babamın yanına doğru adımlayarak.
"Manyağa bak ya, gücü de anca bana yetiyor bunun." Söylenmesiyle sırıttım ve ilerlemeye devam ettim. "Gelir babasına küfür eder Aras günah keçisi seçilir, abimle kavga eder arada kalan günah keçisi yine ben olurum, abime benziyorum diye zaten dayak yiyen yine ben. Valla bıktım bunlardan ya!" İsyan ede ede o da ilerlemeye başladı, bunu uzaklaşan sesinden anladım. "Bu arada yarın yine geleceğim Gececiğim. Pasta, börekz çörek bir şeyler yapıver tamam mı?"
"Zıkkımın kökünü ye! Ayrıca bir işinin başına dön ya! Sürekli seni dibimde görmek istemiyorum."
"İnanır mısın Gececiğim bilmem ama izinliyim ben ya, senin yanına gelmeden önce görevden yeni döndüm ve izin verildi bize." Birbirimize bakmadan konuşuyorduk, ayrıca aramızda da mesefe olduğu için ikimizde bağırıyorduk ve bu durum babamı sanırım biraz kızdırmıştı.
"Ya gelip bağırmadan konuşun ya da telefonla birbirinizi arayın. İnsanları yeterince rahatsız ettiniz zaten." Anında Aras ve ben sustuk, zaten adama küfür etmiştim bir de susmayarak daha fazla kızdırmasam iyi olacaktı.
Arabanın yanına gelince arkamı dönüp Aras'a baktım, o da bana dönmüştü. Sanki anlamışız gibi ve az önce kavga etmiyormuşuz gibi elimizi kaldırdık ve birbirimize el salladık. Hadi ben kafayı yedim de bu manyak da benim yanımda dura dura mı delirdi acaba. Yemin ediyorum çevremdeki herkes ben dahil manyaktı.
Ayrıca gerçekten de çılgın bir gün olmuştu! Karakolluk olsak daha çılgın olacağı kesindi ama Aras'ın çılgınlık anlayışı bu sanırım.
Can bizim bu halime gülüp söylenirken onu takmadan arabaya bindim. Babam ve Can da binince evin yolunu tuttuk. Yarım saatin sonunda eve gelince ise annemin hazırladığı sofraya oturduk. Yemekte ve yemekten sonra kimse konuşmamıştı, hiçbiri ne karar verdiğimi sormamıştı. Ya düşünmek için henüz zamanım olmadığından ya da üstüme gelmek istemediklerinden sormamışlardı.
Sessiz bir şekilde yemeğimizi yedikten sonra ve yine aynı sessizlikte biraz salonda oturduktan sonra odama çıktım. Üzerimdeki kıyafetleri çıkarıp temizlenen yatağıma uzandım. Sanırım annem temizlemişti.
Elime fotoğraf çerçevesini alıp baktım. Yine fotoğraftaki komutanlarımın yüzüne bakamadım. Gerçekten Pars'ın da dediği gibi onlar geride pes eden, güçsüz ve korkak bir asker bırakıp mı gitmişlerdi?
Tam düşüncelere dalıyordum ki yatağın içindeki telefonuma gelen mesaj sesiyle dikkatim dağıldı. Bugün bu olayı düşünüp doğru karar verememiştim ben de ya!
Telefonu alıp mesajın kimden geldiğine bakınca kaşarım çatıldı. Aras'ın mesaj attığını düşünmüştüm ama o değildi, mesajı atan Pars'tı
Pars: Sanırım kardeşimi gerçekten de Ankara'da olmayan denizde boğdun, çünkü ona ulaşamıyorum.
Mesajı okuyunca sırrıttım. Sanırım benden korktuğu için kendini bir yerden aşağıya atmıştı Aras.
Pars'a cevap yazmadan önce ne kadar sinirimi bozsa da Aras'a mesaj attım. Abisine bile cevap vermediğine göre önemli bir şey olmuş olabilirdi. Ona mesaj attıktan sonra Pars'ın sohbetine girip parmaklarımı klavyede gezdirip cevap verdim ama.
Gece: Benden korktuğu için kendini bir yerden aşağıya atmıştır. Endişelenme yani.
Anında cevap yazınca şaşırdım. Mesaj sohbetinde mi bekliyordu?
Pars: Ne yaptı da onu korkuttun? Merak ettim doğrusu.
Mesajını okuduktan sonra üstten başka bir mesaj geldi, mesajın kimden geldiğini görünce kaşlarım çatıldı. Eee Aras bana cevap vermişti, abisine niye vermedi?
Aklıma gelen şeyle kaşlarım havalandı. Pars bana mesaj atabilmek için ortaya küçük bir yalan mı atmıştı?
Bir mesaj daha gelince ekrana bakıp okudum.
Pars: Ayrıca o Can kim?
Bu da taktı kardeşime ya.
Gece: Bence kardeşin çoktan sana anlatmıştır. Ayrıca keşke daha iyi bir yalan bulsaydınız Pars Bey. Aras az önce bana mesaj attı.
Bu yalanına kızmak yerine sırıtıyordum. İki kardeş de bir türlü yalan atmayı beceremiyordu.
Pars: Sadece konuşmak için küçük bir yalandı.
Mesajı okuyunca iç çektim. Biraz konuşmaktan zarar gelmezdi, hem nefretimi ona söylerdim. Yani umarım söylerdim. Heyecanımı bastırırsam söylerim herhalde.
Gece: Ne konuşacaksın? Beni sevmediğini, daha güçlü bir kadını sevmek istediğini veya benim korkak olduğumu falan mı?
Pars: Sadece hatanın farkına var diye yaptım. Gerçek düşüncelerim değildi.
Okuduğum mesajla sırıttım, sanırım ters psikoloji işi bitmişti.
Gece: Neyse, o konuyu konuşmak istemiyorum. Aras'a söyle yanıma gelmesin, sinirimi bozuyor.
Pars: Oysa bana keyfini yerine getirdiğini ve düşünceleri kafandan attığını söyledi.
Tabii canım, nasıl keyfimi yerine getirdi anlatamam.
Gece: Tabii, keyfimi çok güzel yerine getirdi. Mesela senin yerine onun tepesine çöküp saçlarını asıldım, vurdum, boğazına bıçak dayadım ve nefretimi senin yerine onun üstüne kustum. Bunun dışındakiler berbattı.
Bunları yazarken kahkaha atmadan edemedim. Aras'ın o halleri çok komikti çünkü.
Pars: Evet babana küfür etmen, annene yanlışlıkla da olsa herşeyi anlatman kötü olmalı.
Okuduğum mesajla kaşlarım çatıldı. Bir mesaj daha gelince baktım.
Pars: :)
Gülen surat atmıştı. Hem suçlu hem de benimle alay mı ediyor yani? Kardeşi kılıklı!
Gece: Çok sevindiniz sanırım Pars Bey? Bu arada o kardeşinizi bana göz kulak olsun diye gönderdiniz ama o da benimle birlikte sana nefretini kustu, ayrıca seni kıskandırmak için kardeşimi sevgilim olarak tanıtacaktı sana. Ben olmasam Can'ı sevgilim sanacaktın. Bence çok mutlu olma, kardeşin her an arkandan iş çevirebilir.
Pars: Biliyorum, geri zekalı bir de yüzsüz gibi anlattı. En yakın zamanda soracağım hesabını. Bu arada benim yerime de dövebilirsin ama çok hırpalama, malum sana göz kulak olmalı ve bana her şeyi anlatmalı.
Gece: Bir de açık açık söylüyorsun ya! Sinir adam! Yazma bana!
Sohbetten çıkıp telefonu kapattım, mesajda sinirli gibi görünsem de değildim, aksine mutluydum. Evet ona sinirliydim, nefret ediyordum ama mesajlaşmak beni sinir etmek yerine mutlu etmişti. Sanırım dengesizin tekiydim.
Yatağa bıraktığım telefona tekrardan mesaj gelince elime alıp merakla ekranı açtım, gördüğüm mesajla şaşkınca kalakaldım. Ben şaşkın bir şekilde mesaja balarken bir mesaj daha geldi ve onu takip eden bir mesaj daha.
Pars: Seni seviyorum.
Bu mesajı okumak kalbimi hızlandırdı, onu takip eden nefesim de hızlandı. Birden heyecan yapmıştım.
Pars: Benden nefret etsende seni seviyorum.
İç çekmeden duramadım.
Pars: Ben dört yıl boyunca seni görmeden, boynumda künyeni taşıyarak sevdim. Yüzüme bakarak senden nefret ediyorum dediğinde mi sevmeyeceğim?
Pars: Eğer öyle düşünüyorsan yanılıyorsun, sen sürekli nefretini dile getirsen de ben seni sevmeye devam edeceğim.
Dudaklarım iki yana kıvrıldı. Ne yalan söyleyeyim çok güzel seviyordu. Bunu birkaç mesajında anlamıştım.
Pars: İyi geceler. Bir gün yine karşılaşacağız ve işte o zaman hiç ayrılmayacağız. Bu mesajı da sakın unutma. En yakın zamanda görüşeceğiz...
Yutkunup mesajları tekrar tekrar okudum. Böyle bir mesaj beklemediğimi itiraf etmeliydim. Bu mesajlar beni şaşkınna çevirmişti. Aynı zamanda hoşuma da gitmişti.
Ben gözlerinin içine bakarak yıllardır taşıdığı künyemi almıştım, nefretimi dile getirmiştim, arkama bile bakmadan gitmiştim ve onu yıllar sonra ağlatmıştım. Bunu sevdiği kadın olarak yapmıştım ve o şu anda bunlara rağmen beni hâlâ sevdiğini söylüyordu.
Ben ise bir asker gibi düşünüp herkesin iyiliğini istediği için benim durumumu bildirdi diye ve açığa alındım diye bunları yapmıştım.
Sanırım fazla bencilce hareket etmiştim ama mesleğim benim her şeyimdi. Daha yeni mesleğime dönmüşken tekrardan elimden alınmıştı ve o üzüntüyle öyle yapmıştım.
Benim biraz düşünüp bu açığa alınma olayını hazmetmem lazımdı. Ayrıca adam gelip iki seni seviyorum dedi diye de hemen yumuşamamalıydım. Bunu kontrol altına alsam iyi olacaktı. Umarım alabilirdim.
Selam nasılsınız?
Bölüm nasıldı?
Pars, Aras'ın araştırıp bir dosya haline getirdiği Gece'nin bilgilerini neden açıp bakmadı sizce?
En sevdiğiniz sahne?
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, kendinize iyi bakın🤍
|
0% |