Yeni Üyelik
16.
Bölüm

15.Bölüm "Olaylı Bir Gün"

@kitap__gezegeni1

Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayalım🦋

 

Keyifli okumalar✨️

 

 

​15.Bölüm "Olaylı Bir Gün"

 

"Al oğlum bundan da ye." dedi annem sarmaları Aras'a uzatarak.

 

"Sağ ol Leyla Teyze." diyerek ağzına birkaç sarma soktu Aras.

 

"Patatesli börek de var." dedi annem bu sefer börekleri uzatarak. Aras dolu ağzına rağmen elleriyle bir dilim böreği alıp kocaman bir ısırık aldı.

 

Arkama yaslanıp annem ve Aras'a hayretler içinde izlemeye devam ettim. Burada bir işler dönüyordu ama hadi hayırlısı.

 

Önümdeki henüz içmediğim çayı alıp sesli bir şeklilde ve sinir bozucu bir uzunlukta karıştırmaya başladım. Gözlerimi annem ve Aras'tan ayırmıyordum. Benim gereksiz uzun karıştırdığım çaydan dolayı ikiside bana döndü, sonunda dikkatlerini çekebilmiştim.

 

"N'oluyor burada?" dedim hâlâ çayımı karıştırmaya devam ederek. Oysa ki içinde şeker var mıydı onu bile bilmiyordum.

 

"Kahvaltı yapıyoruz görmüyor musun?" dedi Aras, göz ucuyla hâlâ karıştırdığım çaya baktı. "Şeker erimedi buhar oldu buhar, Bırak artık. Beynim şişti zaten!" Söylenmesiyle çayı karıştırmayı kesip masanın üstüne doğru eğildim, çatal kullanmadan elimle bir tane sarma aldım ve ısırdım.

 

"Kahvaltıda sarma mı yiyorsunuz? Nerenin kahvaltısı bu?" dedim ve elimde ısırdığı sarmanın son kalan parçasını da ağzıma atıp elime bulaşan yağı emdim.

 

Aras ağzına zeytin atıp "Leyla teyzeciğim sağ olsun benim sevdiğim şeyleri hazırlamış bana." dedi ve çayında bir yudum içti.

 

"Neden?"

 

"Ne demek neden? Dün çocuğu ısırdın o kadar, özür mahiyetinde sevdiği şeyleri yaptım." Annemin cevabıyla içime bir kurt düştü, valla bir şeyler dönüyor bu evde.

 

"Anne sakın bana Aras'ı ayarlamaya çalıştığını söyleme." dedim pat diye, valla ilk aklıma bu gelmişti. Çünkü annemi tanıyordum.

 

"NE!" annem ve Aras benim dediğim şeyden sonra tepkisini aynı anda ortaya koydular.

 

"Kızım senin zaten sevgilin yok mu? Niye böyle bir şey yapayım?" Annemin dediği şeyle gözlerim şaşkınlıkla irileşti.

 

Sevgilin mi var demişti o?

 

Kim benim sevgilim?

 

Benim niye haberim yok?

 

Allah'ım benim haberim olmadan nasıl sevgilim olabilir?

 

"Ne sevgilisi anne ya? Nereden çıkarıyorsun bunu?" dedim ama gözüm bir anlığına Aras'a kayınca kaşlarım çatıldı, sırıtarak ve yüzündeki muzip ifadeyle bana bakıyordu. "Bana bak Aras efendi, umarım beni sinir edecek yalan yanlış bir şey dememişsindir." dedim tehdit içeren sesimle.

 

"Niye yalan yanlış bir şey diyeyim ki?" dedi, çatalına bir sarma batırıp yedi. "Ben doğru şeyleri söyledim, yalan şeyler söylemek bana göre değil." Neden hiç inanasım gelmemişti acaba?

 

"Kimmiş benim sevgilim anne? Ben neden sevgilimi bilmiyormuşum merak ettim doğrusu."

 

"Aras'ın abisi Pars tabii ki kızım." Annemin söylediği isimle sinirle güldüm, tam da tahmin ettiğim şeyi yapmıştı şerefsiz Aras. "Tamam çocukla kavga ettin ama neden bize sevgilin olduğunu söylemiyorsun? Aranızda olan ufak tartışmayla bir ilişki biter mi hiç?" Bir ilişki mi? Lan bizim ne zaman aramızda bir ilişki oldu da ben en ufak tartışmada sonlandırdım bunu? Aras az daha abartsa Pars ve beni evlendi olarak anneme anlatacaktı sanırım.

 

"Ulan Aras, bu sefer o kafanı yiyeceğim!" dedim dişlerimin arasından. Bakışlarım annem kaydı. "Anne inanma şuna, kandırıyor seni." dedim ama dediğime ne kadar inandı orası meçhul. Zaten kurduğu cümleyle inanmadığını da anladım.

 

"Hiç inkâr etme Gece, Aras bana her şeyi anlattı. Sen de en yakın zaman da Pars'ı getir tanışalım. Ayrıca şu aranızdaki saçma tartışma konusunu da unutun ve barışın Pars'la." Off Aras off gidip anneme niye yalan söyleyerek Pars ve Gece sevgili ve kavga ettiler dersin ki! Şimdi bir de bu iş çıkmıştı başıma. Nereden geldi şu Aras ya!

 

"Aras." dedim annemin dediklerini umursamadan. "Doyduysan hadi biraz hava alalım." Sinsice sırıttım, elime masanın üstündeki bıçağı aldım. "Kim bilir belki bir seri katil gelip bizi delik deşik eder. Hatta şans eseri beni öldürmekten vazgeçip gözlerimin önünde seni öldürür." Elimdeki bıçağı sıkıca tutup ona doğru yaklaştırdım. "Kim bilir belki o seri katil açığa alınmış bir asker bile çıkar. Şans işte kimin olacağı hiç belli olmaz." Korkuyla bir elimdeki bıçağa bir de benim sinirli çehreme bakıp yutkundu, oturduğu sandalyeyle birlikte anneme doğru yaklaştı.

 

"Yok, Leyla teyzem bana o kadar şey hazırlamış, hem abim içinde yemem lazım. Sonuçta ben Leyla teyzemin müstakbel damadının kardeşiyim değil mi?" Hâlâ damırama basıyordu, valla saplayacağım bıçağı şimdi!

 

"Gece bırak şu bıçağı! Korkutma çocuğuda." dedi annem sinirle. Adam asker, üstelik otuz iki yaşında ve benden mi korkuyor? Gelsin onu külahıma anlatsın. Anca o beni çıldırtma peşindedir. "Hem birazdan misafirlerimiz gelecek, belki Aras içlerinden birini beğenir de sevgili olurlar." Annemin son dediği şeyle gülmemek için kendimi sıktım, karpuz beğenir gibi bir tane kız seçer artık Aras.

 

"Ne? Ne kızı ya? Ben sap takılmayı seviyorum." dedi Aras. "Hem benim hoşlandığım biri var, olmaz." Sıra bana geçmişti anlaşılan. Şimdi elime düştün Aras. Bunların acısını çok pis çıkarmaz mıyım ben?

 

"Yalan söylüyor anne, utandığı için böyle söylüyor. Kimseyi sevmiyor da hoşlanmıyor da." dedim, anında Aras'ın kızgın bakışları bana kaydı. Onu hiç umursamadan konuşmaya devam ettim. "Hem Aras karpuzun iyisinden anlar, aman kızın iyisinden anlar demek istedim." dedim kıkırdayarak. Çok eğlenecektim, çok. "Karpuz seçer gibi beğenir şimdi." sanki yine yanlış bir cümle kurmuşum gibi mahçupça bakıp devam ettim. "Pardon ya bir bakar kızlara, anında sevdiği kızı seçer demek istedim." Aras bana kötü kötü bakarken ben ise sırıtarak ona bakıyordum. Eee devran illaki döner değil mi, işte dönmüştü ve sıra bana gelmişti Arascığım. Gerisini sen düşün artık çünkü ben intikamımı çok güzel alacaktım.

 

Geri kalan dakikalarda Aras'ın beni ikna etme çabalarıyla ve anneme misafirlerin gelmemesini söylemleriyle geçti. Ben ise tabii hiç onu duymamış gibi yapıp bir güzel karnımı doyurmuştum. Onun yalvarmalarını dinlemek çok zevkliydi.

 

Sabah uyandığımda tam olarak bu manzarayla karşılaşmıştım. Hangi ara Aras geldi de annem ona bu kadar şey hazırladı bilmiyorum ama uyandığımda Aras önündeki her şeyi yemekle meşguldü. Şimdi ise morali bozulmuş bir şekilde oturuyordu. Sevdiği biri olmadığından eminim, o biriyle birlikte olmak istemiyordu. Tabii gelen kişiler bir de Aras'ın yakasını bırakmazsa işte bana güzel bir eğlence çıkmış olacaktı. Aras'ın kıvranışlarını dinlemek çok zevkli olacaktı.

 

Umarım yılışık yapışkan tiplerdir gelen kişiler.

 

Yaklaşık yarım saat sonra kapı çalınca sanki beni istemeye gelmişler gibi büyük bir mutluluk ve heyecanla ayağa kalktım. "Ben bakarım, misafirlerimizi kapıda bekletmeyelim."

 

Ben kapıya doğru giderken arkamdan Aras'ın homurdanmasını duydum ve mutluluğum daha da arttı. "Koş koş, belki kaçar giderler." Çok eğleneceğim çok, elime bir kere düşmüştün Aras, kurtuluşun yoktu.

 

Kapıyı açınca karşımda bir ordu kadın sürüsü görünce bir an korkmadım değil. Tamam kalabalığa alışıktım ama benim gördüğüm kalabalık genelde erkek sürüsünden oluşuyordu, bu kadar kalabalık kadın sürüsünün arasında ben bile korktuysam Aras'ı düşünemiyorum. Bir an acımasın desem yalan olur herhalde. Valla acımıştım.

 

"Gececiğim, sen de mi buradaydın?" Annem yaşındaki bir kadının konuşmasıyla yapmacık bir şekilde gülümsedim.

 

"Evet, izin aldım bir süreliğine." diye yalan söyledim. Bu kadın kim ya? Beni nereden tanıyor? Ben niye tanımıyorum?

 

Annemden terlik yememek için en iyisi tanımış numarası yapmaktı. Genelde misafir gelince odadan çıkmaz ya da evden kaçar misafirler gidene kadar eve gelmezdim. O yüzden tanımamam gayet normaldi ama şimdi kadının yüzüne karşıda bunu diyemezdim. Annem valla terliği popoma geçirirdi.

 

"Ah kusura bakmayın hanımlar, buyurun içeriye." deyip kenara çekildim, yoksa hepsi gelip soru soracaktı ve tabiri caizse göt gibi ortada kalacaktım. Çünkü bu kadın sürüsünün içinde bir tane bile tanıdık yüzle karşılaşmamıştım.

 

Kadınların hepsi ve peşlerinden kızları olarak tahmin ettiğim, ortalama benim yaşımdaki kadınlarda içeriye girdi. Kadınların peşinden salona geçince ilk işim Aras'a bakmak oldu, tıpkı benim gibi şaşkın bir şekilde kadın sürüsüne bakıyordu.

 

"Bunlar beni çiğ çiğ yer amına koyayım." Ağzının içinden söylediği şeyi dudaklarını okuyarak anladım. Zaten bütün ilgi onun üstündeyken bu dediğini sesli bir şekilde söyleseydi valla yerlerdi onu.

 

Hızlı adımlarla Aras'ın yanına gidip kadınlara baktım. "Evet hanımlar, bu da benim yakın arkadaşım Aras." dedim sırıtarak. "Çok yakışıklıdır, beyefendidir, kadınların elini sıçak sudan soğuk suya sokmaz ve tabii benim gibi askerdir." Benim attığım yalanlarla Aras arkadan sırtımı cimcirdi. Acıyla yüzüm buruştu.

 

"Yapma lan, etimi koparacaksın!" dedim dişlerimin arasından, tabii oldukça sessiz bir şekilde söyledim.

 

"Sen de düzgün konuş lan! Sanki pazara gittim de satıcı bana zorla bir şeyler aldırmak için uyduruyormuş gibi konuşuyorsun." O da benim gibi sessizce konuştu.

 

"Bir nevi öyle Arascığım, kızlara seni iyi tanıtayım ki sülük gibi sana yapışıp peşini bırakmasınlar, ben de bir güzel eğleneyim." Aras bana kötü kötü bakarken ben hiç onu umursamadan kadınlara baktım. "Aaa uzaktan uzaktan bakılır mı ya, gelin bir dokunun yakından bakın. Sonuçta alacağınız şeye öylece uzaktan bakılmaz." dedim ve kendimi tutamayıp kıkırdadım. Tabii annem yandan bana dirsek atana kadar.

 

"Siz ona bakmayın, yeni uyandı da ne dediğini bilmiyor." dedi kadınlara hitaben. Gayette iyi biliyordum ama neyse.

 

Kadınlar koltuklara tek tek otururken bazılarıda yer olmadığı için sandeylere kuruldu. Tam ben de bir sandalyeye oturacaktım ki Aras annesini kaybetmekten korkan çocuklar gibi koluma yapışıp gitmeme izin vermedi. "Gece gözünü seveyim kaçır beni buradan! Valla bir daha yalan yanlış bir şey dersem ne olayım!" Eee bu çok çabuk pes etti ya, böyle eğlencesi olmaz ki ama.

 

"Kızım otursanıza, niye ayakta duruyorsunuz?" diyen annemle Aras'a döndüm tekrardan.

 

"Emir büyük yerden, oturmamız lazım." dedim, bir sandalyeye oturdum, Aras'ı da kolundan çekip yanımdaki sandalyeye oturttum.

 

Annemler kendi aralarında sohbet ederken kızların bazıları çaktırmadan Aras'ı süzüyordu. Kolumla onu dürtüp sırıtarak konuştum. "Azıcık dik dur ve korkmuş ördek yavrusu gibi etrafına bakma, kızlar seni süzüyor. Şu anda pazar tezgahından geçen bir müşteri onlar ve sende iyi görünmelisin ki beğenip alsınlar seni." Benim kurduğum cümleyle kaşlarını çatarak bana baktı.

 

"İyice mal yerine koydun beni sen de!" Kıkırdadım, haklılık payı yüksekti. "Gece gözünü seveyim gidelim şuradan. Can'a bakalım bir, belki okulda kavga etmiştir, ağzı yüzü dağılmıştır çocukcağızın." Babam emniyetteydi ve Can da hafta içinde olduğumuz için okuldaydı.

 

"Korkma korkma ben kardeşime her şeyi öğrettim. Kavgaya karşırsa zararlı çıkan karşı taraf olur." dedim sırıtarak.

 

"Ben bunun hesabını sana sorarım Gece." deyip önüne döndü. Zaten bana bulaştığı için başına bunlar gelmemiş miydi? Eğer benimle uğraşmasaydı onu buradan anında uzaklaştırırdım ama o kaşınmıştı.

 

Bu anı ölümsüzleştirmek adına ve Pars'a da bu durumu söylemek adına telefonumu çıkardım ve bu manzaranın çok kısa bir videosunu çektim. Videonun en çok görünen tarafı ise Aras'dı, özellikle de o dehşet saçan bakışlarıydı.

 

Gece: Kardeşini everiyorum Pars :)

 

Yazıp sonunada gülücük koydum. Tepkisini aşırı merak ediyordum. Yaklaşık beş dakika sonra mesajımı gördü ama hemen cevap yazmadı, sanırım videoyu izliyordu. Bir dakinanın sonunda ise mesaj atabilmişti.

 

Pars: N'oluyor Gece orada? Ne o kalabalık? Ayrıca Aras'ın o tipi ne öyle?

 

Yazdığı şeyle Aras'a baktım. Birazdan belinden silahını çıkarıp kafasına ateş edecekmiş gibi durduğunu görünce kıkırdadım. Az bile ona.

 

Pars: Her an ortalığı ayağa kaldıracak gibi duruyor. Ne yaptın çocuğa?

 

Gece: Aaa ne yapacağım be? Gelmiş bana beni ever dedi ben de bütün kızları ve analarını toplayıp eve getirdim. O da mutluluktan böyle.

 

Ben mesajı gönderdikten sonra telefon birden elimden çekildi. Aras telefonu alıp ses kısmına bastı ve sadece benim duyabileceğim şekilde konuştu.

 

"Yalan söylüyor abi! Beni karpuz gibi koydu ortaya, bu yamyam kızlarda gelmiş karşıma beni süzüyor. Valla yiyecek bunlar beni. Allah aşkına gel ve kardeşini kurtar." deyip elini ses tuşundan çekerek sesi Pars'a gönderdi, kısa süre içinde ise cevap geldi ama anında telefonu alıp ben okudum.

 

Pars: Bir şey olmaz oğlum korkma. Gece'ye güven sen, o en iyisini bilir.

 

Okuduğum şeyle kendimi tutamayıp kahkaha attım ve bütün bakışların odak noktası oldum ama ben kendimi tutmadan gülmeye devam ettim. Bu adan benim suyuma mı gidiyordu yoksa bana yürüyor muydu ya?

 

"Ulan abim bile sattı beni!" Aras yanımda söylenirken ben zorla kendimi sıkıp gülmemi durdum.

 

"Pardon, bir mesaj geldi de ona güldüm." dedim içerideki kadınlara hitaben.

 

"Geldiğimizde beri telefon elinden düşmediğine göre ve o kişi seni böyle güldürdüğüne göre sevgilin olmalı." Benden birkaç yaş küçük kızın konuşmasıyla ona baktım, tam itiraz etmek için dudaklarımı aralamıştım ki Aras araya girdi anında.

 

"Evet sevgilisi, kendisi abim olur ve birbirlerini çok seviyorlar." Göz ucuyla ona bakınca sen kaşındın der gibi bana baktı. Ulan seni bu yamyam kadınlarla baş başa bırakıp kaçmazsam bana da Gece demesinler.

 

"Öyle mi?" dedi annem yaşındaki kadınların biri. "Maşallahı var Aras'ın da, kardeşi böyleyse abisi nasıldır kim bilir. Kaçırma sakın sen abisini Gece." yapmacık bir gülümseme kondurdum yüzüme

 

"Tabii çok yakışıklıdır abisi." dedim, göz ucuyla Aras'a bakıp iğrenç bir şeyi izler gibi onu izleyip devam ettim. "Abisinin kopyası zaten bu da, hık demiş burnundan düşmüş." deyip daha sessiz bir şekilde devam ettim. "Papucumun yakışıklıları! Muşmula suratlı ikiside!" Bu dediğimi kadınlar duymazken Aras duydu ve sırıtmakla yetindi sadece.

 

"Gece bir çaya bak kızım, demlendiyse getir." diyen annemle mutfağa gidip çaya baktım, demlendiğini görünce ilk önce bardakları tepsiye koydum. Tam çaydanlığı ve tepsiyi alıp gidiyordum ki koştur koştur Aras içeriye girdi.

 

"Gece kurtar beni, bunlar bildiğin bakışlarıyla beni taciz ediyor!" dedi koluma yapışarak.

 

"Abartma lan, bakıyorlar işte. Bakmadan seni nasıl sevsinler?" dedim gayet rahat bir şekilde. "Hadi al şunları da hamarat bir erkek olduğunu anlasınlar. Arkadaşına bile çaydanlığı taşıtmayan adam kim bilir sevdiği kadına neler yaptırmaz." dedim sırıtarak.

 

"Hayatta almam, kendin götür." dedi ve çocuk gibi kollarını göğsünde bağlayıp başka tarafa baktı.

 

"Bana bak eğer götürmezsen yemin ediyorum bir tane kızın yanına gidip Aras seni beğenmiş derim." Tehditimle kaşlarını çatarak bana baktı.

 

"Sen çok kötü bir yengesin." diyerek çaydanlığı ve tepsiyi aldı, mutfaktan çıkmadan önce arkasından seslendim.

 

"Ben senin yengen değilim it herif! Bir daha öyle seslenme bana!"

 

"Tamam yenge, hadi sen de gel artık!" Şeytan diyor atla camdan aşağıya kalsın bu kadınlarla içeride ama tabii ki de bunu yapmak yerine onun kıvranışını izlemek daha eğlenceliydi.

 

Söylene söylene salona girdim ve gördüğüm manzarayla kaşlarım çatıldı. Aras'ın abarttığını düşünmüştüm ama çocuk abartmıyordu, valla bu kızlar bunu yerdi. Hatta biri oturduğu yerden kalkmış Aras'ın dibine oturmuştu ve gülerek bir şeyler anlatıyordu. Bir ara elini Aras'ın bacağına koydu ve hafifçe okşamaya başlayınca gözlerim irice açıldı.

 

Valla bu kızlarlar bu çocuğu yiyecek!

 

Aras'la gözlerimiz kesişince beni kurtar der gibi bana bakmaya başladı.

 

Bir yanım otur bu manzarayı gülerek izle derken vicdanlı yanım çocuğa yardım et ve bu kızdan kurtar diyordu, ve ben de arafta kalmış gibi ne yapacağımı şaşırmıştım.

 

Bence cezasını çekmişti, bir daha anneme yalan yanlış şeyler demezdi aetuk. Pek sanmıyorum tabii ama neyse.

 

Hızlı adımlarla gidip bir kahraman gibi Aras'ı kolundan tuttuğum gibi kaldırdım. "Aras bana yardım etsene, mutfakta bir şeye yetişemedim. Senin boyun uzun, hemen alırsın." diye biraz mantıklı biraz da saçma bir bahane sundum.

 

"Kızım ne alacaksın mutfaktan? Otur işte, Aras kızlarla konuşuyor ne güzel." diyerek annem araya girdi.

 

Ah be anne çocuğun yüzüne iki dakika baksan nasıl ecel terleri döktüğünü anlardın.

 

"Önemli bir şey olmalı Leyla teyze ben hemen gidip de yardım edeyim." dedi Aras ve kolumdan tuttuğu gibi beni peşinden sürükleyerek mutfağa soktu. Mutfağa girer girmez ise sıkıca bana sarıldı. "Sen yengelerin bir tanesisin bir." Kurduğu cümleyle göz devirdim, hâlâ yenge diyordu ya!

 

"Yenge deme bana!" diyerek ittim onu ama umurunda olmadan omuz silkti.

 

"Yengemsin işte, hem de en kral yengem! Beni o cadılardan kurtaran yengem."

 

"Biraz daha yenge kelimesi içeren cümleler kurmaya devam edersen o cadıların içinden seni kurtardığım gibi geri onların eline veririm." diye tehdit ettim.

 

Teslim olurmuş gibi ellerini kaldırdı. "Sen büyüksün kraliçem, sen ne dersen o ama arada yenge diyeyim be. Valla içimde kalır." İstemsizce ağzımdan kıkırtı kaçınca Aras konuşmasına devam etti. "Senin de hoşuna gidiyor değil mi? Naz yapıyorsun sadece. Sonuçta kız evi naz evi. Anladım ben anladım." Salak ya, kendi çalıp kendi oynuyordu.

 

"Kızım nerede kaldınız? Hadi gelin artık!" Annem içeriden bize seslenince Aras'ın yüzünü yine bir korku sardı.

 

"Verme beni onlara yengeciğim." diyerek kollarıma yapıştı. "Bu kaynını verme bu cadı kızlara. Valla abim almaz sonra seni." Son kurduğu cümleyle sırıttım.

 

"Abin beni almazsa o zaman hemen vereyim seni kızların ellerine." Birden yüzüne korku yayıldı, gözleri irice açılırken koluma yapıştı.

 

"Şaka şaka, abim seni her türlü alır ama verme yine." diyerek lafını düzeltti. Sırıttım, akıllanacaktı.

 

"Kızım gelsenize artık!" Annemin sesini bir kez daha duyunca Aras tedirgin bir şekilde etrafına baktıp tekrardan koluma yapıştı.

 

"Kurtar beni Gece." dedi, sesi neredeyse yalvaracak gibi çıkmıştı.

 

Sıkıntıyla bir nefes alıp etrafıma baktım. Ne kadar onu kızların arasında bırakmak istesemde kızların bakışlarını hiç sevmemiştim. O yüzden onu oraya bir daha götüremezdim. Ben daha iyi birini bulurdum ona.

 

Gözüme mutfak camı çarpınca sırıttım. Sinsice gülerek Aras'a döndü. "Seni kaçırayım mı?" dedim gayet ciddi bir şekilde, yüzümde hınzır bir gülümse olduğuna emindim.

 

Aras sanki ona senin kelleni alacağım demişim gibi hayret dolu bakışlarını bana çıkardı. Niye şaşırdı ki? Alt tarafı seni kaçırayım mı diye sormuştum.

 

"Tövbe tövbe! Ben abimin sevdiği kadına yan gözle bakmam." Gayet ciddi bir şekilde kurduğu cümleyle kahkaha attım. Ciddi miydi bu ya? O anlamda mı anlamıştı?

 

"Geri zekalı ben de kaçırayım mı derken seni nüfusuma alacak değilim herhalde!" dedim gülmelerimin arasında. "Sadece buradan seni kurtarmak için sordum o soruyu." dediğim şeyle bir aydınlanma yaşar gibi gülümsedi.

 

"Kaçır beni yengelerin gülü. Valla abimle düğününüzde size tam altın takacağım." Nedensizce buna kızmak yerine güldüm. Sanırım artık onun bu sözlerine alışıyordum.

 

"Hadi camdan aşağıya atlayalım." dedim camın önüne doğru ilerlerken.

 

"Kızım bu ev iki katlı ve biz üst kattayız." Evet evimiz iki katlıydı ve hem alt katta hem de üst katta mutfak vardı. Alt kattaki mutfak amerikan tarzıydı ama burası öyle değildi ve şans şu ki biz üst kattaki mutfaktaydık.

 

"Askeriz biz geri zekalı, ikinci kattan aşağıya inmeyecek miyiz?" diye söylendim ve camı açtım.

 

"Doğru, ben korkudan unuttum onu ama yanıldığın bir nokta var, ben askerim sen değilsin!" Derin bir nefes alıp sabır çektim. Sürekli yüzüme yüzüme vuruyordu ve ben de o suratına bir tane geçirmemek için kendimi çok zor tutuyordum.

 

"Şunu yüzüme yüzeme vurma ve atla şuradan." dedim. Aras bir şey demeden yanıma gelip ilk önce aşağıya baktı sonra ayaklarını tek tek camdan diğer tarafa geçirmeye başladı ama daha fazla ona bakamadım, çünkü cebimdeki telefonun çaldığını duydum.

 

Mutfak kapısını kontrol edip cebimden telefonu çıkardım ve Pars'ın aradığını gördüm. Yalnız şu anda fark ediyordum ki biz Pars'la çok sık konuşmaya başlamıştık. Üstelik ben ondan nefret ederken. Dün babam gelmeden önce konuşmuştuk, akşam mesajlaşmıştık ve biraz önce ben ona mesaj atmıştım, şimdi de beni arıyordu.

 

Bunu düşünmeyi sonraya erteleyip çalan telefonu açtım ve göz ucuyla Aras'ı kontrol ettim. "Efendim." dedim. Aras hâlâ aşağıya atlamamıştı.

 

"Aras ve sana mesaj attım ama mesajı görmeyince bir şey oldu sandım. İyi misiniz?" diyerek direkt konuya girmesine sevindim çünkü şu anda kaçmak gibi çok önemli işlerimiz vardı.

 

"İyiyiz iyiyiz, merak etme bizi." deyip yine Aras'a baktım ve ona hitaben konuştum. "Atlasana lan! On saat seni mi bekleyeceğim ben!"

 

"Atlamak mı? Ne oluyor orada?" Pars'ın sorusuyla kıkırdadım.

 

"Hiç ya, kardeşini kaçırıyorum sadece." dedim gayet normal bir şey yapıyormuşum gibi. Aslında normaldi, adam kaçırmak tuhaf bir şey değil ki. Yani öldürmeyeceğim sürece adam kaçırmak tuhaf değil benim için.

 

"Ne?" Pars şaşkınca konuştuktan sonra Aras araya girdi.

 

"Abim mi o?" dedi. "Abi, yengem beni kaçırıyor, inşallah yakında senin içinde onu kaçırırız." Gözlerim şaşkınlıkla açılırken kafasına bir tane vurdum.

 

"Tövbe de lan! Ben abine kaçmam! O bana kaçsın!" dedim ama söylediğim cümleyle gözlerim irice açıldı, elimi hızla ağzıma bastırın ama bir kere ağzımdan çıkmıştı ve Pars duymuştu. Ne demiştim ben ya?

 

"Abi duydun bak, kaç gel sen yengeme!" diye biraz sesini yükseltti Aras.

 

"Duydum duydum da şu kaçma meselesini bir anlatın siz bana? Ne oldu da kaçıyorsunuz?" Kısaca Pars'a olan biteni anlattığımda kulaklarıma kahkaha sesi doldu, Aras'ın düştüğü duruma gülüyordu. "Niye uğraşıyorsun ki bırak gitsin onu, belasını bulmuş işte." deyince ben de güldüm ama buraya doğru gelen adım sesleri duyunca gülmem yarım kaldı.

 

"Biri geliyor, Aras atla çabuk!" dedim ama atlamasını beklemeden onu aşağıya doğru ittirdim, o aşağıya düşerken yaptığım şey yüzünden ağzımdan tiz bir çığlık kaçtı.

 

Lan ikinci kattan çocuğu düşürdüm ya! Ya da aşağıya attım.

 

"Ne oluyor Gece? İyi misin?" Çığlığımdan sonra Pars'ın telaşlı sesini duyunca acele bir şekilde konuştum.

 

"Sanırım ikinci kattan aşağıya kardeşini attım Pars. Benim kapatmam lazım, acil olay yerinden kaçmam gerekiyor çünkü katil olup hapise girmek için daha çok gencim." deyip aşağıya baktım. "Üstelik ben daha sana olan nefretimi tam dile getirmeden hapise falan girmem." diye de eklemeyi ihmal etmedim ve onun bir şey demesine müsaade etmeden telefonu yüzüne kapattım.

 

Adım seslerinin giderek mutfağa yaklaştığını duyunca Aras'ın iyi olup olmamasını umursamadan cama çıktım ve kendimi aşağıya attım. Ayaklarımın üstüne düşürken ilk işim yerde yatan Aras'ın iyi olup olmadığına bakmak oldu. İyi olduğunu kanaat getirince hemen elini tuttum ve onu ayağa kaldırdım.

 

"İnsan düşmanını bile ikinci kattan aşağıya ittirmez ama benim yengem yapar, neden? Çünkü manyak kendisi!" Onun sözlerine gülerek onu doğrulttum.

 

"İltifatın için çok teşekkür ederim ama gitmeliyiz buradan." diyerek onu peşimden çekiştirmeye başladım. Tam o sırada arkamızdan annemin sesini duyduk.

 

"Gece! Nereye gidiyorsunuz?" Omzumun üstünden ona baktım, mutfak camından şaşkınca bize bakıyordu.

 

"Aras'ı o yamyamların eline bırakmamak için kaçırıyorum." deyip koşmaya başladım, tabii peşimden de Aras koşturdu. Evden uzaklaşmadan önce anneme seslendi.

 

"Kaynını çok düşünüyor benim yengem ya. Biricik yengem, en sevdiğim yengem." Yalaka işte ne olacak!

 

Bir çocuk parkına gelene kadar koştuk ve sonunda nefes nefese durduk. Şu anda koşmaktan dolayı çok sıcak olsada hava dünün aksine bugün biraz rüzgarlıydı. Şu anda bize sıcak olduğu için bu rüzgar iyi gelsede terimiz soğuduktan sonra hiç de iyi gelmeyecekti.

 

"Şimdi susuzluktan öleceğim." diyerek Aras'a yaslandım. "Aras beni şu banka kadar taşı be. Valla adım atacak gücüm yok." dedim. Eh yalan sayılmazdı, gerçekten yorulmuştum ama adım atamayacak kadar değildi.

 

"Oldu, başka bir isteğiniz var mı hanımefendi." Başımı iki yana sallayarak cevap verdim ona. "Ayaklarını kullanarak git nereye gideceksen." dedi ve yanımdan ayrıldı, ona yaslandığım için bu ani gidişinden dolayı neredeyse düşüyordum ama son anda dengemi sağlayabilmiştim.

 

Söylene Söylene onu takip ederek az önce gösterdiğim banka gidip oturduk. "Koşmak beni acıktırdı." dedi karnını ovalayarak. "Hadi yemek yemeye gidelim." Daha oturalı bir dakika bile olmamıştı ya!

 

"Ben de para yok, malum kaçtığımız için bohçamı almayı unuttum." diye alay ettim. "Sen ısmarlayacaksan gidelim ama ben çok yorgun olduğum için beş dakika dinlenelim."

 

Beni onaylayınca dediğim gibi sadece beş dakika oturduk ve yemek yemek için ayaklandık. Geldiğimiz yere bakınca orta halli bir mahalle olduğunu anladım. Kaçarken nereye gittiğimize hiç de dikkat etmemiştim. Zaten Aras'ın da dikkat etmesini de beklemedim, o kızların arkasından geleceğini düşünerek ayaklarını kıçına vura vura kaçmıştı. Elinde olsa şehir değiştirecekti.

 

Aras'la birlikte mahallede yemek yiyeceğimiz bir yer var mı diye bakınırken az ileriden sallana sallana gelen bir adam dikkatimi çekti. Sarhoş gibiydi. Umarım bize bulaşmadan giderdi.

 

Hayır anlamadığım şu, madem o zıkkımı içeceksin neden gündüz içiyorsun? Onu da geçtim gündüz içtin maden neden sokağa çıkıyorsun? Umarım sarhoş olup da etrafına saran insanlardan değildir.

 

İsteyen istediğin yapsın ama gelip sarhoş sarhoş millete sataşıyorlar ve sonra bahaneleri ben sarhoştum oluyor ya, bu beni çileden çıkarıyor işte. Alıp o kişiyi o içtiği içkide boğasım geliyor.

 

Sanırım Aras da adamı fark etmiş olacak ki elini belime atıp beni diğer tarafına geçirdi ve iyice beni yanına yaklaştırdı. Bunu görende kendimi koruyamadığımı sanacaktı ama ses etmedim.

 

Neyse ki düşündüğüm gibi olmadı ve sarhoş adam sadece gözünün ucuyla bize bakıp yanımızdan geçti. Tam içimden bugün bir belaya bulaşmayacağız diye geçirirken sarhoş adamın zorlukla çaldığı ıslığı duydum, hemen ardından da yayvan yayvan konuşmasını. "Naber güzelim?" Sinirle omzumun üstünden oraya bakmıştım ki adam bana değil bir dükkanın önünde oturan genç bir kıza dediğini fark ettim.

 

Ne fark ederdi ki? Bu da içip içip birilerine bulaşan tiplerdendi işte. Ha bana laf atmış ha başka birine. Sonuçta bir kadına sulanmamış mıydı?

 

"Aras." dedim adama bakarak. "Ben bunun kafasını şu gördüğün kaldırıma gömerim." dedim gayet ciddi bir sesle.

 

"Yardıma ihtiyacın olursa haber et hemen gelirim ama ihtiyacın yoksada şu ilerideki teyzelerin yanına gidip çekirdek çitleyerek senin adamı haşat etmeni izleyeceğim yengeciğim." Sırıttım, işte beklediğim tepki tam olarak bu. En azından saçma bir şekilde polisi arayalım dememişti. Şu anda yenge demesine bile takılmamıştım.

 

Laf attığı kadının göz devirerek oturduğu yerden kalktığını gördüm, adama hiçbir şey demeden arkasını dönüp gidiyordu ki adam kızın kolundan tutunca yumruklarımı sıkarak oraya doğru bir adım atmıştım ama Aras kolumdan tuttu. "Dur ya, ilk yumruğu ben atmazsam içimde kalır." dedi ve beni bıraktı, birkaç büyük adımda adamın yanına gidip omzundan tuttu, adamı kendisine döndürünce beklemeden sert bir yumruk attı ve adam sarhoş olduğu için anında yere yığıldı.

 

Tabii adamın bir yumrukla yere serilmesi benim içimi rahatlatmadığı için karnına çıkıp yüzüne ben de yumruk attım, bir yandan da söylendim. "Lan madem içince zil zurna sarhoş oluyorsunuz içmeyin o zaman zıkkım içesiciler!" Bir yumruk daha attım. "O zıkkımı nerenizle içiyorsanız artık milletin karısına kızına musallat oluyorsunuz." Ve bir yumruk daha attım. "Yemin ediyorum hepinizi kan revan içinde bırakana kadar dövesim var." dedim ve bir an duraksadım. "Hatta onlar yerine seni döveyim, Sen de diğer sarhoşların kurbanı ol!" deyip yumruklarımı art arda geçiriyordum ki biri kolumdan tutup beni kaldırdı, kimin olduğunu bildiğim için sinirle söylendim.

 

"Oğlum git çekirdek çitkeyerek izle sen! Bırak beni!" deyip kolundan kurtuldum ama yine kolumu tuttu.

 

"Sen adamı bırak iki dakika." dedi, ona bakınca karşısına baktığını gördüm. "Sanırım savaş çıktı." deyince bakışlarını takip ettim ve gördüğüm manzarayla bir an ağzım açıldı, şaşkınca kalakaldım.

 

Sanırım gerçekten savaş çıkmıştı çünkü bir ordu adam üstümüze doğru geliyordu ve ellerinde sopa vardı.

 

"Bırakın lan adamı!" diye bağırdı içlerinden biri. Adamın konuşmasıyla savaş değilde bu sorhoş it yüzünden üstümüze geldiklerini anlamam uzun sürmedi.

 

Zaten anca sarhoşun tekini korusun bu insanlar, hiç masumu korumasınlar!

 

"Sizlik bir sorun yok bilader, hadi geldiğiniz yere!" diye diklendi Aras.

 

"Bizim mahallemizde birine saldıracaksınız ama bizlik bir şey yok öyle mi?" Aynı adam konuşunca göz devirdim. Olayı bilmeden bodoslama dalıyordu angut beyinli!

 

"Keşke savunduğun adamın ne bok yediğini bir sorsaydın!" Söylenmemle bütün bakışlar bana döndü.

 

"Sana ne bacım? Seni ilgilendiren bir şey yok! Karışma sen!" Kaşlarım şaşkınlıkla havalandı, bana ne öyle mi?

 

"Asıl senlik bir şey yok kardeşim. Bu savunduğunuz adam hiç hoş olmayan bir şey yaptı ve biz de kendimizce cezasını verdik." dedim gayet sakin bir şekilde ama her an patlayabilirdim.

 

"Sen kimsin de ceza veriyorsun?" Yine aynı adamın konuşmasıyla sabır çektim.

 

"Ya kardeşim sizin ilk sormanız gereken bu şerefsizin ne yaptığı olacakken gelip burada horoz gibi bize diklenmek oluyor. Bir yürü git şuradan!" diyerek onlara doğru bir adım atarak diklendim ama adamlar benim bağırmamla ve üzerlerine yürümemle aynı anda benim üstüme gelmeye başladı. Birden geriye doğru çekilince dengemi kaybettim ve beni çeken kişinin, yani Aras'ın koluna tutundum.

 

"Bir kadının üstüne yürüdüğünüzün farkında mısınız?" dedi oldukça sert bir sesle ama adamlar onu hiç duymamış gibi üzerimize doğru gelmeye devam etti.

 

Adamlar sayıca bizden üstündü ve illaki birkaç yumruk yememiz garantiydi ama bunu hiç umursamadan gözüme kestirdiğim bir adama saldırmak için atağa geçmiştim ki Aras gitmeyeyim diye kolumdan sıkıca tuttu ve belinden çıkardığı silahlı havaya kaldırıp iki el ateş etti. Adamların yarısı silah sesiyle çil yavrusu gibi dağılsada diğer yarısı hâlâ önümüzde durmaya devam ediyordu.

 

"Aras sen ne yaptın?" dedim hayretler içinde. "Sivilsin ve silah kullanarak birilerini korkuttun." dedim. Tamam herhangi bir saldırada geri püskürtme adına silah kullanırdık ama sivilken bunu yapmamız doğru değildi. Evet sivilkende yapılırdı ama bir emir geldiği zaman yapılırdı. Üstelik karşımızdaki insanlar sopalı olsada silahsızdı ve bir nevi onları korkutmak için kullanmıştı ve bu doğru değildi.

 

"Yanımda sen vardın Gece ve bunu yapmak zorundaydım." dedi bana bakmadan, bakışları hâlâ adamların üstündeydi. "Seni tehlikeye atamazdım."

 

"Geri zekalı kendimi koruyamaz mıyım ben?"

 

"Korursun ama ufakta olsa yara alırsın ve ben abime söz verdim senin başını belaya sokmayacağım diye."

 

"Hay senin sözüne ben!" deyip Aras'ın arkasından çıktım. Karşımdaki adamlara bakıp "Şu anda iki askere saldırmaya çalıştığınızın farkında mısınız?" dedim. Adamlar gözle görülür bir şekilde şaşırdı ama yalan söylüyoruz sandıkları içinde şaşkınlıkları kısa sürdü. Ben açığa alındığım için ve askeri kimliğim de bu yüzden olmadığı için elimi Aras'a uzattım, o da anlamış gibi elime askeri kimliğini verdi. Vermeden öncede kulağıma fısıldamayı ihmal etmedi.

 

"İki asker değil, bir asker. Sen açığa alındın." Şu durumda bile bunu düşünüyor ya ne diyeyim ben buna!

 

Aras'ı umursamadan karşımdaki adamlara kimliği gösterdim ve şaka yapmadığımı bu sefer anladıkları için korkuyla bize baktılar. Tam geri kalanlarda kaçmak için arkalarını dönmüştü ki sokağın başından dönen araç dikkatimi çekti. Sirenleri çalmıyordu ama arabanın tepesindeki ışıklar yanıp sönüyordu. Mahalleyi geziyorlardı ve suç üstü yakalamışlardı bizi.

 

Evet polisler gelmişti. Ve sanırım bu babamın emniyetindeki polislerdi çünkü bu mahalleye yakın bir yerdeydi emniyet.

 

"Babam beni bu sefer içeride bırakacak kesin." dedim yanımıza gelen arabaya bakarak.

 

"İstersen yine kaçabiliriz." dedi Aras gülerek.

 

"Salak salak konuşma askeriz biz. Bize kaçmak yakışmaz." dedim ve yine aynı cümleyle karşılaştım.

 

"Sen değil ben askerim, sen açığa alındın." Valla boğacaktım şimdi bunu ya!

 

Niye yapmıyorum ki! Sinirimi bozdu boğdum derim mahkemede.

 

Hiç düşünmeden onun sırtına atlayıp kafasına vurmaya başladım. "Kas kafan anlamıyor mu senin? Bir daha açığa alındın dememeyeceksin bana!" dedim kafasına vurarak. Aras beni sırtından atmaya çalışırken düşmemek için bacaklarımı iyice ona doladım. Etrafımızdaki insanların tuhaf bakışlarının üstümüzde olduğunu bilsemde Aras'ı dövmeye devam ettim. Ta ki polisler bizi ayırıp ayrı ayrı polis araçlarına bindirene kadar.

 

Bugün hiç de sakin bir gün değildi, zaten ne zaman sakin bir gün geçirdim ki ben? İllaki bir olay beni buluyordu. Olaysız bir günüm asla geçmiyordu, geçersede bana rahat battığı için rahat olamıyordum.

 

İlk önce Aras'ın anneme yalan söyleyerek Pars ve benim sevgili olduğumuzu söylemesi var, sonra annemin Aras'a kız bulabilmek için bütün komşuları eve toplaması var. Tabii ben de intikam alacağım diye karşı çıkmıyorum. Sonra intikam almak istediğim Aras'ı yamyam kızlardan kaçırıyorum ve kendimi bu olayın içinde buluyorum. Hayır günüm olaylı geçiyor diye söyleniyorum ama olaysız geçince yine söyleniyorum. Sanırım ben dengesiz biriyim.

 

Polis arabasıyla babamın müdür olduğu emniyete gelmemiz, beni tanıyan polisler eşliğinde ve çaktırmadan onların bana gülmesi eşliğinde nezarethaneye girmemiz ve nezarethanenin demir parmaklıklarının üstüme kapatılması en fazla yarım saat oluyordu. Ben sadece yarım saat geçmesine rağmen çok sıkılmıştım ve bu yirmi dört saatin nasıl geçeceğini merak ediyordum.

 

Aslında ben yine iyiydim, sadece adam dövmekten içerideydim ama Aras sivilken ve emir almadan silah sıkarak karşısındakileri korkutmaktan ve adam dövmekten içerideydi. Ama hiç gıkı çıkmıyor, sanki o da sürekli buraya geliyormuş gibi tahta bank tarzı şeyin üstüne uzanmış yatıyordu.

 

Bu şekilde yirmi dört saatimizi doldurmuştuk ama bizi gelip çıkaran bir Allah'ın kulu bile yoktu. Babam da bu yirmi dört saat içinde beni görmeye hiç gelmemişti. Zaten gelse ne değişecekti ki? Beni buradan asla çıkarmazdı, üstüne dejavu yaşar gibi ben suçsuzum derim babam da o sırada benim işlediğim suçları tek tek sayar ve sinirle buradan ayrılırdı. Bence gelmemesi iyi olmuştu, tansiyonunu çıkarmaya gerek yoktu.

 

Yanımıza sadece Can gelmişti ama o da dalga geçmek içindi. Beş dakika dalga geçip gitmişti.

 

"Memur bey!" Ellerimi demir parmaklıklara koyup başımı o küçücük aradan sokmaya çalışarak bağırdım. "Sanırım bizi içeride unuttunuz ama ben çok mükemmel bir mahkûm olduğum için hatanızı görmezden geliyorum. Tabii acil beni buradan çıkarırsanız görmezden gelirim!" Ben ne kadar bağırsamda gelen giden yoktu, üstelik Aras efendinin de keyfi baya yerinde olduğu için o ses tellerini yorarak tek kelime bile etmeye çalışmıyordu.

 

Tam tekrardan bağıracaktım ki içeriye tanıdık bir üniformalı polis girdi, daha dikkatli bakınca onu tanıdım. Yine bir keresinde içeriye girince masa başında o vardı ve o masada otururken ben de içerideki parmaklıklar arasında beklerken sohbet etmiştik. İlk defa o zaman, zaman çok hızlı akmıştı.

 

"Bir şey mi istemiştiniz Gece Hanım?" Tabii her içeriye girene hanımlı beyli konuşmuyorlar, asker olmamdan ve en büyük etken olan babamın bu emniyetin müdürü olmasından dolayı böyle sesleniyordu.

 

"Emre beni içeride unuttunuz oğlum. Hiç mi fark etmiyorsuz?" deyip göz ucuyla hâlâ yatan Aras'a baktım. "Tamam bu deliyi unuttunuzda beni nasıl unutursunuz anlamıyorum. Halbuki unutmayın diye çok konuşuyorum." Dudakları iki yana kıvrıldı ama hemen ciddileşti.

 

"Üzgünüm Gece Hanım ama yirmi dört saat daha içeride kalacaksınız." Ben zaten yirmi dört saat kalmadım mı ya?

 

"Kaldık zaten." dedim. "Yoksa içeride kalma süreleri mi uzadı? Bir nevi zam gibi bir şey mi?" dememle yine dudakları iki yana kıvrıldı, hatta sessizce kahkaha bile attı.

 

"Müdürüm kırk sekiz saat içeride kalacaklar dedi." deyince kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. İnsan kızına bunu yapar mı baba ya?

 

"Arkadaş milletin babası torpil kullanır benim babam ceza veriyor." diye söylendim. Emre başka bir şey söylemeden yanımızdan ayrılırken ben sinirle Aras'ın yanına gittim, daha doğrusu aramızdaki demir parmaklıklara gittim. "Sen de benden rahatsın ya, Allah bozmasın bu rahatını." Alay etmemle başını kaldırıp bana baktı.

 

"Sağ ol, sağ ol." deyip geri uzandı. "Ayrıca o sesini iki dakika kes, valla beynim şişti. Hem biradan çıkacağız biz." Kaşlarım çatıldı.

 

"Nasıl olacakmış o?"

 

"Akşam telefon görüşmesi yaptım ya, işte o görüştüğüm kişi beyaz atına atlayıp bizi kurtaracak." Alay ettiğini anlayınca homurdanarak gidip tahta banka oturdum. Zaten bu yirmi dört saat zor geçmişti şimdiki yirmi dört saat nasıl geçecekti acaba?

 

Aras'ın birazdan çıkacağız demesine ihtimal vermemiştim ama en fazla bir saat sonra Emre gelip bizi çıkarmıştı. Aras'ın dediği gibi biri gelip bizi çıkaracak dediğine hâlâ ihtimal vermediğim için Emre'ye babamın bizi nasıl çıkardığını sormuştum ama babamın değil başka birinin çıkardığını söyleyince şaşırdım. Sanırım Aras'ın da dediği gibi konuştuğu her kimse, beyaz atına atlayıp gelmese bile gelip bizi çıkarmıştı.

 

Memurlardan eşyalarımızı alırken o sarhoş adamın hâlâ içeride olup olmadığını soracaktım ki biri omzumdan dürtünce soramadım. Dürten kişiye bakınca Aras'la karşılaştım. Gözleriyle bir noktayı işaret edince ağır hareketlerle oraya baktım ve hiç görmeyi tahmin etmediğim o kişiyle göz göze geldim. Kalbimin hızlandığını hissettim, ellerim terlemeye başlamıştı.

 

"Pars." Adı ağzımdan dökülürken hafif gülümsediğini gördüm. Bizim ilerimizde ellerini cebine koymuş heybetli bedeniyle öylece bana bakıyordu.

 

Aras'ın bahsettiği beyaz atlı prens Pars mıydı?

 

Bakışlarım bu sefer arkasındaki kişilere takılınca daha da şaşırdım. "Yok artık!" derken timin geri kalanına tek tek baktım. Bütün ekip buradaydı.

 

Hepsi buradaydı, tam karşımda ve hepsinin yüzündeki mutlulukla bana baktığını görüyordum. Tabii gözlerindeki özlem de gözlerimden kaçmamıştı ama o özlem duygusu en çok Pars da vardı, bunu göz göze gelir gelmez anlamıştım. Büyük bir özlemle bana bakıyordu.

 

Peki onlar bakınca benim özlemem normal miydi? Özellikle Pars'ı?

 

Ya Pars'la göz göze gelince kalbimin bu denli hızlı atması ve heyecanlanmama ne demeli?

 

Bu olmamalıydı, ondan nefret etmeliydim ben! Ama olmuyordu, kalbimin atışı giderek hızlanıyordu.

 

Selam nasılsınız?

 

Bölüm nasıldı?

 

Pars'ın geleceğini tahmin etmiş miydiniz?

 

Neden geldiler sizce? Bir de hepsi geldi. Aras ve Gece'yi de içeriden çıkarttılar.

 

Gece'nin Aras'ı kızlardan kaçırması peki? Hem kızıyor hem de kıyamıyor.

 

En sevdiğiniz sahne?

 

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, kendinize iyi bakın🤍

 

 

Loading...
0%