@kitap__gezegeni1
|
Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayalım🦋
Keyifli okumalar✨️
17.Bölüm "Korku"
Hayatım boyunca sayısız kere korkmuşumdur ama bu kadar değildir sanırım. Karşımda yüzüne ışık tutan şahısla gözlerimizin içine bakarak çığlık atmak korkunç değil desem yalan söylemiş olurdum. Birazdan yüreğim ağzımdan fırlayacaktı. Üstelik bir anda bu görüntüyü görmek ise kalpten gitmeme bile sebep olabilirdi.
Pars beni geriye çekerken camı açtı ve balkona çıktı, yüzüne ışık tutan kişinin yakasına yapışıp kafayı geçirdi. O kişi artık çığlık atamazken acıyla inledi. "Oha amına koyayım!" dedi acıyla. "Burnumu kırıldı lan!" Kaşlarım çatıldı, bu ses çok tanıdık geliyordu. Umarım tahmin ettiğim kişi değildir.
Koşarak ben de balkona gittim ve yere düşen feneri aldım. Işığı yerde acıyla inleyen kişiye tuttum, gördüğüm yüz kaşlarımı çatmama sebep oldu. "Aras?" dedik Pars'la aynı anda. Az önce yüzüne ışık tutarak beni korkutan ve korktuğum için avazım çıktığı kadar çığlık atmama sebep olan, aynı zamansa benim çığlığım üzerine kendisi de çığlık atan kişi Aras'tan başkası değildi. Böyle değişik bir olayı anca Aras'la birlikte yaşayabilirdim zaten.
"Ne işin var lan senin burada?" dedi Pars dişlerinin arasından. Onu burada beklemediği aşikardı. Hoş, ben de beklemiyordum ya. İkimize de değişik bir sürpriz olmuştu.
"Sizden ses seda çıkmayınca kim kimi öldürdü diye merak ettik de." dedi zorlukla konuşarak. Hâlâ yerde yatıyordu ve eli burnundaydı. Burnu kanadını için eli kıpkırmızı olmuştu. Pars kafasını iyi geçirmişti anlaşılan.
"Merak ettik derken?" dedi Pars kaşlarını çatarak. Tam o sırada bir ses duydum.
"Biz de buradayız." Bakışlarım balkona kaydı, gördüğüm görüntüyle gülmemek için kendimi sıktım. Görkem ellerini balkona koymuş zorlukla buraya bakıyordu. Anıl ve Barış ise onun aksine daha rahat bakıyordu ve boyları da Görkem'den uzun duruyordu. Yavaş adımlarla balkonun ucuna gelip aşağıya baktım. "Selam komutanım." dedi Enes ve Batuhan. Onlar Anıl ve Barış'ı omuzlarına almışlardı. Bu yüzden o ikisinin boyu uzun görünüyordu. Görkem' in ise ayakları boşlukta sallanıyordu. Balkon yüksek olduğu için böyle bir çözüm üretmişler sanırım. Sanırım az önce hareket eden ışığın kaynakları bunlardı.
"İçeriye." dedi Pars, arkasını döndü, içeriye girmeden önce dişlerinin arasından "Hemen!" demeyi de ihmal etmedi.
"Komutanım?" Görkem'in sesini duyunca bakışlarım ona kaydı, nefes nefese kalmıştı. Bu niye hâlâ aşağıya atlamadı? "Çok yanlış bir zamanda mı geldik? Pars komutanım niye bu kadar sinirlendi?" Ben tam ağzımı açmıştım ki Batuhan aşağıdan cevap verdi.
"Mal kardeşim tabii kızar. Adam sevdiği kadını kaçırdı ama biz meraklı varlıklar yerimizde duramayıp geldik. İllaki yanlış bir zamanda gelmemiz mi gerek?" Ellerimi trabzanlara koyup aşağıya eğildim.
"Hatırlattığın iyi oldu Batuhan, ben de bunun hesabını sormak istiyordum." dedim, Batuhan ağzının içinden kendisine küfür ederken arkamı döndüm. "Artık Pars size kızdıktan sonra birinizin bile benim tarafımda olmamasının hesabını sorarım." Yürüyüp hâlâ yerde yatan Aras'ın yanına gittim. Ayağımın ucuyla hafifçe tekmeledim onu. Görende bir araba dayak yedi sanacak. Alt tarafı bir kafa yemişti ve hâlâ yerde baygın gibi yatıyordu.
"Sen de yerden kalk, alt tarafı küçük bir kafa yedin." Tek gözünü açıp bana baktı, burnundaki kan durmuştu ama hâlâ burnunu tutuyordu.
"Sen hiç kafa yedin mi?" Sorusuyla bir an gülecek gibi oldum çünkü kafa yedin mi derken yemek olanı anlamıştım. Ama biraz düşündükten sonra neyi kastettiğini anlamıştım. Abisinin ona attığı gibi kafa yemekten bahsediyordu.
Başımı evet anlamında sallayıp "Evet, birkaç defa yedim." dedim. Operasyon sırasında yakın dövüşte illaki karşı taraf kafa atmıştır bana.
"Hiç kardeşinden yedin mi?" Bu sefer başımı iki yana salladım. "İşte ben abimden yedim ve bırak azıcık ajitasyon yapayım." Dudaklarım iki yana kıvrıldı. Burada olmayan abisine mi ajitasyon yapacak bu?
"Kime?" dedim, bakışlarım içeriye kayarken konuştum. "Abin çoktan içeriye girdi. Kalk da içeride ajitasyon yap." Tek gözüyle etrafına baktı ve haklı olduğumu görünce ayağa kalktı.
"Hangi ara gitti ya." dedi. Başımı iki yana sallayarak bir adım atmıştım ki Görkem'in sesiyle duraksadım.
"Komutanım bir el atında beni yukarıya çekin. Birazdan düşeceğim yoksa."
Omzumun üstünden ona bakıp "Oğlum atla aşağıya, zaten yerle aranda yarım metre anca var. Kapıdan düzgünce gir ki Pars'ın sinirlerini daha fazla tepesine çıkarma." dedim, bakışlarım diğerlerine kaydı. "Siz de aynı şekilde. Ben kapıda bekliyorum." deyip Aras'ın yakasından tutup peşimden sürükledim. "Sen acele et ki biraz abinden azar işit." dedim Aras'a.
Aras'ı içeriye bıraktıktan sonra kapıyı açıp diğerlerini de içeriye aldım. Onlar kuzu kuzu karşımızdaki koltuklara dizilirken Ben Pars'ın yanındaki yerimi aldım. Onları sırıtarak izlerken Pars'a doğru yaklaştım. "Ceza ver onlara Pars. İkimizin baş başa kalma fırsatını elimizden aldı." Kulağına fısıldadığım sözlerle onlara bakmayı kesti, göz ucuyla bana baktı, Şirince sırıttım. Umarım onun aklına girmeye çalıştığımı anlamaz. Sırf hiçbiri benim yanımda durmadı diye biraz onlarla eğlenmek istiyordum.
"Nasıl ceza vereyim güzelim?" deyince sırıttım. Gözümün ucuyla merakla bize bakan time baktım. Aras onlara doğru eğilip fısıldadı ama içeride ses olmadığı için ne dediğini anladım.
"Kesin bu manyak kadın abimin aklına giriyor. Benim abimde buna kör kütük aşık olduğu için kanar kesin." Ah nasıl da beni iyi tanıyor ya. İki günde kendimi ona çok güzel tanıtmışım. Artık beni benden daha iyi tanıyordu.
Onları umursamadan tekrardan Pars'a döndüm, bana bakıyordu. "Dur bir düşeneyim." dedim, elimi çeneme koyup biraz düşündüm. Aklıma gelen dahiyane fikirle kahkaha atmamak için kendimi sıktım. Çok eğlenecektim, çok.
"Bence tek ayak üstünde beklesinler." dememle bir süre durdu, beni inceledi. Sanırım ciddi olup olmadığıma bakıyordu. Ciddi olduğumu görünce gülüp konuştu.
"Ciddi misin?" Başımı salladım. "Tek ayak üstünde bekleyince akıllanacaklar mı?" Omuz diktim, maksat akıllanmaları değildi ki, biraz eğlenmekti. Onlar sinir olacak ben ise eğlenecektim.
"Onlar bizim baş başa kalmamızı engelledi, hak ettir bu cezayı." dedim, ikimiz de fısıldadğımız için diğerleri bizi büyük ihtimalle duymuyordu. Duysalardı böyle kuzu kuzu oturmak yerine kaçmaya başlarlardı.
"Tamam." dedi, bana doğru eğildi, nefesi kulağıma çarparken fısıldadı. "Şunu bil ki baş başa diyerek beni kandırmaya çalıştığını anladım." Alt dudağımı ısırdım, her şeyi de anlasın zaten. Boynuma değen dudaklarla gözlerim irice açıldı. Dudakları boynuma birkaç saniye temas ettikten sonra benden uzaklaştı. Göz ucuyla ona baktım, yüzündeki tebessümle önüne döndü. Birkaç saniye kendime gelmeye çalıştım. Bu hareketini kesinlikle beklemiyordum.
Pars'ı boş verip bizimkilere döndüm. Pars'la aynı anda onlara dönünce dikleştiler, merakla bize bakmaya başladıklarını görünce sözü ben devraldım. "Evet beyler size mükemmel bir ceza buldum." dedim, duraksayıp devam ettim. "Yani bulduk, tek başıma değil. Pars'la ikimiz bulduk." Pars yanımda gülerken onu duymamış gibi yaptım.
"Ne cezası bu?" Barış'ın sorusuyla sırıttım, bu sinsi bir sırıtmaydı. Hepsi benim yüz ifademe bakıp yutkundu. Bu hoşuma gitti, korkmaya başlamaları lazımdı zaten.
"Ben tırstım ya." dedi Anıl. "Keşke gelmeseydim."
Dudaklarımı büzdüm. "Niye öyle diyorsun Anıl? Ben, yani biz hiç sizi zorlayacak bir ceza verir miyiz?" Bir süre düşündü ve cevap verdi.
"Emin olamadım şimdi." Kıkıradım. Emin olmuştur da cezası artmasın diye böyle diyordur kesin.
"Cezamızı mı öğrensek?" dedi Batuhan. Onları daha fazla bekletmeden büyük bir sevinçle cezalarını söyledim.
"Hepiniz tek ayak üstünde bekliyorsunuz!" Hiçbiri tepki vermeyince duraksadım. Niye tepki vermediler ki derken aynı anda gülmeye başladılar.
Enes gülmesinin arasından "Komutanım ilkokulda mıyız?" dedi.
"Değil mi Enes? İlkoluda mıyız biz?" dedim. "İlkokul çocukları gibi yakınlaştırmayı başardığınız komutanlarınızı gizlice bulundukları yere gelmek ne demek?" Ağzının içinden küfür ederken ben devam ettim. "Beni kaçırmak ne demek? Hele ki babamın müdür olduğu karakolun önünde?" Bakışlarım Aras'a kaydı. "Ne dedin lan babama? Niye beni arayıp sormuyor?" Göz ucuyla abisine baktı, aklınca ona trip atmaya çalışıyordu ama Pars onu bir yerlerine bile takmıyordu. Beni korkuttuğu için ve buraya geldikleri için sinirliydi.
"Kavga ettiği komutanı geldi dedim. Belki konuşup aralarındaki sorunları çözerse Gece tedavi olmayı kabul eder dedim ama demez olaydım. Abimden böyle muamele göreceğimi bilsem kılımı bile kımıldamazdım." Demek o yüzden kimse beni aramıyordu.
"Burnum acıyor abi." Aras'ın dediği şeyle ona baktım, tripli bir şekilde abisine bakıyordu. "Düşmana vurur gibi niye vuruyorsun ki?" Sanki adam onun kardeşi olduğunu anladı da. Hortlak gibi çıkıverdi bir de haklı gibi trip atıyor. Kafa yediğiyie dua etmeli bence. Ben olsam daha beter ederdim.
"Git buz koy geçer." dedi Pars onu umursamadan. "Ayrıca hırsız gibi balkona çıkmadan önce düşünseydin." Bakışları bana kaydı, devam etti. "Bir de Gece'yi korkutmasaydın." İstemsizce gülümsedim, göz ucuyla Aras'a bakınca kaşlarını çatarak bana baktığını gördüm.
"Yemin ediyorum abimle arama girdi." dedi, ters ters bana baktı. "Ne dedin de abimi bana düşman ettin sen?" Düşman mı? Hiç düşman gibi durmuyordu. Bu da her şeyi abartıyor ya.
"Neresi düşman? Alt tarafı beni koruyor." Burun kıvırdı, oturduğu yerde arkasına yaslandı.
"Seni değil beni koruması lazım."
"Şu anda abin için kavga mı edeceğiz?"
"Evet." dedi hiç düşünmeden. "Abimi seninle paylaşmak istemiyorum." Sırıttım, öne doğru eğildim.
"Bana yenge derken hiç böyle demiyordun ama." dememle öylece kaldı, bu haline daha çok güldüm.
"O lafın gelişiydi." dediğine daha çok güldüm. Yalan da söylemesini beceremiyor. Abisi kılıklı işte, abisi de doğru düzgün yalan söyleyemiyor.
"Tamam biz seninle sonra da kavga ederiz ama ilk önce sizin cezanız vardı." dedim konuyu değiştirerek.
"Ceza?" dedi Görkem, bir süre düşünüyormuş gibi yaptı. "Ne cezası komutanım?" Nasıl da bilmemeziliğe vuruyor ya! Ama ben yemem bunları.
"Hani tek ayak üstünde bekleme cezanı var ya Görkemciğim. İşte o cezadan bahsediyorum." Yüzü düştü, böyle yaparak unutacağımı falan aınıyordu herhalde. "Haydi kalkın ve tek ayak üstünde bekleyin. Benim de küçük bir işim var." deyip ayaklandım. Hiçbirinin ayaklanmadığını görünce bağırdım. "Kalkın lan! O ayaklar yere değmeyecek!" Aras hariç hepsi ayaklandı, gözlerimi kısarak Aras'a baktım.
"Sen niye kalkmıyorsun?" Tek kaşımı kaldırarak sordum. Göz ucuyla abisine bakıp cevap verdi.
"Benim burnum ağrıyor, bekleyemem." Göz devirdim. Sanki burnuyla ayakta bekleyecek ya!
"Burnunla değil ayağınla tek ayak üstünde bekleyeceksin." dememle bana baktı, ağzı aralandı, elleri ağzına gitti. Şaşırmış gibi yaptı.
"Hadi canım." dedi şok olmuş bir yüz ifadesiyle. "Biz burnumuzda beklenmeyecek miydik? Bu bilgi benim ufkumu açtı ya." Bir kez daha göz devirdim, bir de alay ediyordu.
"Alay etmeyi kes de tek ayak üstünde bekle. Hepiniz cezalısınız." Omuz silkti, küskün bir şekilde oturmaya devam etti.
"Abim benden özür dilemeden şuradan şuraya hareket etmem." Ne özürmüş ya!
Pars'a bakıp konuştum. "Ben bunu dövebilir miyim?" Bir kardeşine bir de bana baktı. Kaşlarını hayır anlamında kaldırdı.
"Ben dövdüm zaten, senin dövmene gerk yok."
Elimi kaldırdım, işaret ve baş parmağım arasında biraz mesafe bırakıp "Birazcık dövsem." dedim, güldü, yine kaşlarını hayır anlamında kaldırdı.
"Burnu acıyormuş zaten, dövme."
Elimdeki mesafeyi biraz daha kıslatıp konuştum. "Minicik döveyim be." Yine hayır anlamında kaşlarını kaldırınca ofladım. "Aman be sanki kardeşini dövmeye meraklıyım ben." deyip ilerledim. Aras'ın yanına gelince üstüne doğru eğildim. "Birazdan abini sarhoş edeceğim, o sarhoş olunca bu ıssız ormanda..." deyip sinsice sırıttım. "Artık aklından nasıl fantaziler geçiyorsa devamını sen tamamla ama böyle kanlı bıçaklı olsun. Çünkü aklımdaki sahneler tam olarak kanlı bıçaklı." Doğrulup yüzümdeki sırıtışı sildim. "Bu kanlı bıçaklı sahneleri yaşamak istemiyorsan tek ayak üstünde bekle." deyip yanından ayrıldım. Marketten aldığımız içkileri aldım, bardak alma gereği duymadan elimdekilerle tekrardan salona gelince kaşlarım çatıldı. Hepsi ayaktaydı ama tek ayak üstünde değildi, ben gelince aynı anda bir ayaklarını kaldırmışlardı.
"Bana bakın o ayaklar bir daha yere inerse cezanızı iki katına çıkartırım." deyip içkileri orta sehpaya koydum. Pars'a bakıp "Hazır mısın sarhoş olmaya?" dedim.
"Ben sarhoş olmam." Yine aynı şeyi söyleyince göz devirdim, Aras'a baktım.
"Aras sana bir şey söyleyeceğim ama doğru cevap vereceksin. Eğer bana gerçeği söylersen cezanı iptal ederim." Birden yüzü parladı, başını salladı.
"Gönder gelsin yengelerin gülü." deyince güldüm ve birden ağzımdan çıkmaması gereken o cümle çıktı.
"Yengen kurban olsun sana." Ben bile şok olurken salonda bir sessizlikle oldu, anında lafı toparladım. "Yani yenge deme bana demek istedim." Gülerek başını salladı.
"Kesin öyle demek istemişsindir." deyince alt dudağımı ısırdım. Göz ucuyla Pars'a baktım, sırıtarak yerinde oturuyordu. Ulan ya! O laf benim ağzımdan çıkmaması gerekiyordu. Aras'a yalakalık yapayım derken konu nerelere geldi.
"Neyse." dedim konuyu değiştirmek adına. "Pars sarhoş olur mu?"
"Ne yapacaksın? Abimi sarhoş edip ırzına mı geçeceksin?" Hiç bıkmadan yine ve yine göz devirdim. Bir şeyi de ciddiye alıp anında cevap verse ölür.
Dişlerimin arasından "Aras benim sinirimi tepme çıkarma da olur mu olmaz mı onu söyle." dedim.
"Olur." dedi bu sefer uzatmadan. "İndireyim mi ayağımı?" Başımı iki yana salladım.
"Olmaz." dememle kaşları çatıldı.
"Sebep? Söyle dedin söyledim işte."
"Kandırdım seni." dememle kaşları biraz daha çatıldı. Onu umursamadan Pars'ın yanına oturdum. "Evet Pars Bey sarhoş olup bana gerçekleri anlatmaya hazır mısın?"
"Ben sarhoş olmam." Hâlâ aynısını diyor ya.
"Tamam olmazsın." dedim, bizimkilere baktım. Enes az önce film izlerken bizim yediğimiz cips kasesini almıştı. Hem tek ayak üstünde duruyordu hem de diğerleriyle birlikte cips yiyordu. "Keyfiniz yerinde mi beyler?" Bana baktılar, aynı anda başlarını salladılar.
Görkem dolu ağzıyla "Sayılır komutanım." dedi. "Ama biz artık gidelim. Biz burada ne kadar çok kalırsak cezamız artacak gibi."
"Nereye ya? Daha Pars'ı sarhoş edecektim ben." dedim hemen. "Bu ana tanıklık etmek istemez misiniz?"
Barış gülüp "Siz sarhoş edin komutanım, sarhoş ettikten sonra biz burada olmayalım." dedi. Gözlerim kısıldı, neyi ima etti bu?
"Sen neyi ima ettin?" dedim anlamayarak. Aklıma gelen şeyle gözlerim irice açıldı. "Ben öyle biri miyim ya? Adamı sarhoş edip faydalanacak mıyım?" dedim sinirle. Ben bunlara ne ceza verirsem vereyim bunlar akıllanacak gibi değildi.
"Valla ben öyle bir şey demedim." dedi hemen.
"Onu ima ettin ama." dememle başını iki yana salladı.
"Yoo, ben belki yakınlaşırsınız anlamında dedim ama siz çok farklı bir şekilde anladınız." Kesin öyledir, kesin ben yanlış anlamışımdır. Bugün hiçbiri benden yana değildi ve iyice sinirlenmeme sebep oluyorlardı. "Neyse biz gidelim artık." diyerek ayağını indirdi. Diğerleri de onunla birlikte ayaklarını indirirken kaşlarım çatıldı.
"Nereye? Daha cezanız bitmedi. Sabaha kadar tek ayak üstünde bekleyeceksiniz ki benim sinirim geçsin." Hepsi şaşkınca bana bakarken Aras onlara doğru yaklaştı. Beni kontrol edip onlara bir şey dedi. Ne dediğini duymadığım için kaşlarım iyice çatıldı. Tam ne dediğini soracakken birden hepsi koşturmaya başladı. Kimisi evin kapısına koşarken kimisi de balkona koştu.
"N'oluyor ya?" dedim şaşkınca onlara bakarak. Pars yanımda gülerken ona baktım. "Sen niye gülüyorsun?"
"Senden kaçıyorlar." deyince hâlâ koşturma peşinde olan time baktım. Beni kâle almadıkları için sinirle bağırdım.
"Durun lan! Cezanız bitmeden giderseniz ilk bulduğum fırsatta hepinizi döverim!" Maalesef yine beni bir yerlerine takmadılar. Hepsi arkalarından atlı kovalıyorcasına kaçmaya başladı.
Aras balkon trabzanlarına tutunarak bana döndü. "Onu da o zaman düşünelim yengeciğim." dedi, bakışları abisine kaydı. "Abi sen de fazla içme. Bak bu kızın niyeti çok kötü. Sakın kendini kaybedecek kadar içeyim deme." dedi ve balkondan aşağıya atladı. Geri kalanlar ise balkondan veya kapıdan koşarak çıkıp gittiler.
Kollarımı gögsümün altında bağlayıp arkama yaslandım. Pars başını eğip yüzüme baktı. "N'oldu?" dedi yüzümü inceleyerek. "Kaçtılar diye üzüldüğünü söyleme sakın." Omuz silktim.
"Hayır tabii ki de. Sadece ceza verme fırsatım elimden kaçtığı için üzüldüm." Güldü arkasına yaslandı. "Neyse onlar yüzünden moralimi bozamam." dedim, içki şişelerğnden birini kendime aldım, diğerini de Pars'ın elini tutuşturdum. "Hadi oyun oynayalım." dedim yan bir şekilde ona dönerek. Sırf onlara ceza veremedim diye Pars'ı sarhoş edip gerçekleri öğrenme fırsatını tepemezdim.
"Oyun mu?" deyince başımı salladım. "Ne oynayacağız?" Elimizdeki içkileri gösterip cevap verdim.
"Birbirimize soru soracağız ve doğru cevaplar vereceğiz. Eğer soruyu pas geçeceksek ise içki içeceğiz." Bir süre düşündü, aklına yatmış olacak ki başını sallayıp onayladı.
"İyi madem, oynayalım bakalım." Sırıttım. Ya benim sorduğum sorulara cevap verecekti ya da cevap vermeyip içecekti ve sarhoş olacaktı, bu yüzden de sarhoş olunca ağzından laf almış olurdum. Her türlü kârdayım ya.
"Sen başla." dedim önceliği ona vererek. Ben bu sırada ilk sorumu düşünmeye başladım.
Tıpkı benim gibi yan bir şekilde döndü, yüzümü inceledi bir süre. "Bana karşı ne hissediyorsun?" dedi bakışlarını yüzümde gezdirerek. İlk sorusunun bu olmasına şaşırmadım. Beni sevdiğini söylüyordu ve sevdiği kadının kendisine ne hissettiğini öğrenmek istiyordu. Kim olsa bilmek isterdi ve bu yüzden dürüstçe cevap verecektim.
Bir süre düşündüm. Kaçacağım bir soru değildi ve içimden gelenleri direkt söylemeye karar verdim. "Karşık." dememle kaşları anlamsızca havalandı. Daha açık konuştum. "Yani sana sinirliyim, hatta yüzünü bile görmek istemiyorum ama bir sözünle o sinirim uçup gidiyor. Daha sonra başka bir şey diyorsun yine sinirleniyorum ama sinirime rağmen seni görmek istiyorum." Gülümsedi, elini kaldırıp yüzüme gelen saçları kulağımın arkasına sıkıştırdı.
"Bu da bir şey. En azından tamamen nefret etmiyorsun." dedi düşünceli bir sesle. Olayın iyi tarafından bakmak tam olarak bu sanırım. Bu konu hakkında bir şey demedim, kendi sorumu sordum.
"İyi maden ben de kolay bir sorudan başlayayım." dedim. "Sen bana karşı ne hissediyorsun?" Aslında bu sorunun cevabını biliyordum ama bunu kavga ederken öğrenmiştim. Şimdi sakin bir şekilde öğrenmek istiyordum.
Ben cevap verecek diye beklerken o benim bekleyişimi boşa çıkardı ama bunun yerine sağ elimi benim elime göre büyük elinin arasına aldı. Elimi tam sol gögsüne koydu. Elimin tam altında atan kalbiyle yutkunmadan edemedim. "Bu yeterli mi yoksa sözlü olarak da ne hissettiğimi söyleyeyim mi?" dedi gözlerimin içine bakarak. Bakışlarım gögsüne kaydı, kalbi çok hızlı atıyordu. Sanki yerinden fıryalacak gibi.
Elimi yavaşça çekip "Yeterli." dedim kısık bir sesle. Kesinlikle bu soruyu sorarken böyle bir cevap vereceği aklımın ucundan bile geçmemişti. "Sıra sende." dedim yüzüne bakmadan. Utanmıştım. Ben çok sık utanan biri değildim ama bu adamın bir sözüyle, bir hareketiyle utanıyordum.
"Tedavi olmayı düşünüyor musun?" Sorusuyla bakışlarım yüzüne çıktı.
"Bilmiyorum." demekle yetindi çünkü bilmiyordum. "Geçmişini bize ne zaman anlayacaksın?" diyerek yeni sorumu sormuş oldum.
"Bilmiyorum." dedi o da.
"Niye?"
"Tek soru tek cevap." Göz devirdim, cevap verse ölür sanki. Alt tarafı niye diye sordum.
"İyi sor hadi." dedim ters ters.
"Bir gün bana karşı bir şeyler hisseder misin?" Bu soru nereden çıkmıştı ya?
"Bilmiyorum." dedim yine.
"Her soruya bilmiyorum mu diyeceksin?" Omuz silktim.
"Bilmiyorum ama." dedim, bir şey demedi, bu yüzden ben soru sordum.
"Enes ve bana neden bağırdın?" Yüzümdeki sırıtışla sordum. Tabii ki tahmin ettiğim gibi cevap vermek yerine elindeki içkiden bir yudum içti. Yüzü buruşurken içkiyi yuttu.
"Kan görünce kötü olduğunu gelip bana neden söylemedin?"
"Yardım etmezsin diye." Başını yana yatırdı, gözlerimin içine bakarak konuştu.
"Ederdim."
"Şimdiki gibi mi?" dememle iç çekti.
"Başka çarem yoktu. Ben bunu bildirmeseydim üstlere kadar bu sorunun çıkacaktı ve o zaman daha kötü olacaktı." Omuz silktim, bu konu hakkında konuşmak istemediğim için sorumu sordum.
"Aras beni araştırıp bilgilerimi bir doya haline getirdiğinde neden bakmadın?" Ve tabii ki yine cevap vermeyip içkisinden bir yudum içti. "Sen hep böyle cevap vermeyip içecek misin?"
"İstediğim soruyu geçme hakkım var." dedi umursamadan. Göz devirdim. Nasıl olsa sarhoş olunca öğrenirdim ben.
"En son ne zaman sevgilin oldu?" Bakışlarım ona kaydı, merakla bana bakıyordu. Bu sorunun cevabını merak ettiği yüz ifadesinden anlaşılıyordu.
"Olmadı." dedim. "Ben asker olmak için çabaladığım için vaktimi çalacak şeylere vakit ayırmamaya çalıştım ve bunlardan biri de sevgililikti. Bu yüzden hiç sevgilim olmadı." Gülümsedi, hoşuna gitmiş gibiydi.
"Senin?" dedim bu sefer de ben. "Senin oldu mu?" Bakışları tekrardan gözlerimi buldu, kaşlarını hayır anlamında kaldırdı.
"Olmadı, o tür şeylere vakit ayrıca kadar müsait biri değildim." Gülümsememek için kendimi sıktım ama başaramadım. Kendimi gülümserken buldum. Benim gülümsememe ise Pars daha çok gülümsedi. Tepkim hoşuna gitmişti anlaşılan.
"Künyem duruyor mu?" Kaşlarım çatıldı, cidden bunu mu sormuştu.
"Bunu mu sormak istiyorsun?" dedim inanamayarak. Başını sallayınca cevap verdim. "Tabii ki duruyor, çünkü o benim künyem."
"Güzel." dedi keyifli bir sesle. "Bir gün o tekrardan benim boynumda olacak, biliyorsun değil mi?" Cevap vermedim. Belki olurdu belki olmazdı ama olup olmaması kesinlikle bana aitti çünkü bu saatten sonra Pars'ın zorla onu benden alacağını sanmıyordum. Onu boynundan kopartıp almıştım ve Pars'ın gelip benden zorla alması işleri çıkmaza sürüklerdi. Bu yüzden ben vermeden gelip alacağını sanmıyordum. Onun demek istediği de bir gün onu bana geri vereceksin demeye çalışıyordu.
"Yapmak için can attığın bir şey var mı?" dedim.
"Var." dedi bakışları gözlerimden dudaklarıma kaydı. "Hem de deli gibi yapmak istediğim bir şey var." Yutkundum, niye dudaklarıma bakarak dedi? Umarım tahmin ettiğim şey değildir diye düşünürken bana doğru yaklaştığını fark ettim. Ellerim titrerken sağ eli çenemi buldu. Yutkunup gözlerimi gözlerine çıkardım ama o bana bakıyordu, bakışları hâlâ dudaklarımdaydı. Lütfen başka şey için bana yaklaşmış olsun. Lütfen öpmek için yaklaşmış olmasın.
Dudakları dudaklarıma iyice yaklaşırken kalp atışlarımın hızlandığını fark ettim. Dudakları neredeyse dudaklarıma değmek üzereyken gözüm balkon camına takıldı, gördüğüm şeyle Pars'ı ittirip birkaç saat önce olduğu gibi çığlık attım çünkü cama yine biri yapışmıştı ve yüzüne ışık tutuyordu.
"Abi!" diye bağırdı yüzüne ışık tutan kişi. "Bağırma kız sen de!" dedi bana. Bu kişinin Aras olduğunu anlamam tabii ki de uzun sürmedi. Çığlığımı susturup Pars'a baktım. Sinirli bir şekilde camdaki Aras'a bakıyordu. "Abi arabamız bozuldu, kaldık burada!" dedi cama vurarak. Evin içini mumlar aydınlattığı için bizi tam net göremiyordu sanırım, bu yüzden de hem bağırıyor hem de cama vuruyordu. Zaten Pars'ın yüz ifadesini görse arkasına bile bakmadan kaçardı.
Pars sinirle ayağa kalkıp balkona doğru ilerledi, bir yandan da dişlerinin arasından konuşmayı ihmal etmedi tabii. "Kaçacak delik ara Aras çünkü elime düşmek istemezsin!" Aras abisinin sinirli olduğunu anlamış olacak ki arkasına bile bakmadan koşup balkondan aşağıya atladı, bir yandan da bağırmayı ihmal etmedi tabii.
"Ya arabamız bozuldu, kaldık burada diyorum! Niye kzıyorsın ki?" Sanırım bizim az önceki halimizi görmemişti. Mum ışıkları evin içini zor aydınlatırken görmesini beklemezdim zaten.
Pars söylene söylene Aras'ın peşine takılırken ben gülerek arkama yaslandım. Bu sefer gelmelerine kızmamıştım çünkü benim kurtarıcım olmuşlardı. Eğer ki Pars beni öpseydi geri çekilir miydim? İşte onu bilmiyordu ve bu yüzden Aras'lar kurtarıcım olmuştu. Henüz böyle bir yakınlaşma için kendimi hazır hissetmiyordum. Üstelik ben daha iki güne kadar bu adama sinirliydim, şimdi yakınlaşmak tuhaf olurdu. En azından benim açımdan tuhaf olurdu.
Selam nasılsınız?
Bölüm nasıldı?
En sevdiğiniz sahne?
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, kendinize iyi bakın🤍
|
0% |