Yeni Üyelik
21.
Bölüm

20.Bölüm "Yıllar Sonra"

@kitap__gezegeni1

Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayalım🦋

 

Keyifli okumalar✨️

 

 

 

20.Bölüm "Yıllar Sonra"

 

Etrafa çöken ölüm sessizliğiyle iç çektim. Bütün bakışlar benim üstümdeyken kimsenin bana inanmadığını bakışlarından anlamıştım. Bunların başında da Aras ve Pars geliyordu. Hatta dalga geçtiğimi bile düşünebilirler ama böyle bir konu hakkında asla dalga geçmezdim.

 

"Bir şey demeyecek misiniz?" dedim çekinerek.

 

Aras birden gülmeye başlayınca bakışlarım ona döndü. "Sen ciddi misin Gece?" dedi. "Babam gerçekten yaşıyor mu?" Yutkundum, cevap vermedim çünkü açık bir şekilde dalga geçtiğini anlamıştım. İnanmamıştı bana. Hiçbiri inanmamıştı.

 

"Niye susuyorsun?"dedi sinirle. "Daha demin babanız sayesinde tedavi olmaya karar verdim diyerek dalga geçmedin mi? Yine devam etsene." Yutkundum, böyle bir konu hakkında dalga geçmeyeceğimi bilmiyorlar mıydı? Hiç mi tanımamışlardı beni?

 

Aras'ın gözlerinin içine bakıp konuştum. "Dalga geçmedim. Babanız, Kenan Karadağlı yaşıyor, hatta burada, Ankara'da oturuyor."

 

"Gece." dedi oldukça ciddi bir şekilde. Onu çok uzun zamandır tanımıyorum ama ilk defa ciddi görüyordum. Aras tıpkı benim gibi eğlenmesini bilen, neşeli biriydi ve ilk defa böyle ciddi görüyordum. "Tamam güldük, bitir artık şu şakayı!" Ellerim yumruk oldu. Şu kısacık zamanda beni tanıyamamış mıydı? Böyle bir konuda dalga geçmeyeceğimi bilmiyor muydu? Evet onun için zordu ama benim de dalga geçmeyeceğimi bilmesi gerekiyordu.

 

"Ya neyini anlamıyorsun? Dalga geçmi..." diyordum ki Pars'ın buz gibi sesi cümlemi tamamlamama izin vermedi.

 

"Yeter Gece!" Bakışlarım ona döndü, tıpkı benim gibi elleri yumruk olmuştu. Dalga geçtiğimi düşünmesi onu sinirlendirmişti. Bakışlarım diğerlerine döndü, hepsiyle tek tek göz göze geldim, daha sonra hepsi bakışlarını benden kaçırdı. Hepsi dalga geçtiğimi düşünüyordu. Kalbimin kırıldığını hissettim ama bir şey demedim.

 

Kızmadım hiçbirine. Adam daha birkaç dakika önce ailemi araştırdım, mezarlarını açtırdım dememiş miydi? Bunun üstüne ben babanız sayesinde tedavi olmaya karar verdim demem onlara böyle düşündürmüştü. Kızmam tamamen saçmalık olurdu. Ailesinin yaşamadığını bilen birine ailen yaşıyor desem tıpkı onlar gibi tepki verirdi. Hatta ben onların yerinde olsam daha fazla tepki veririrdim kesin. Ama inanmamaları, dalga geçtiğimi düşünmeleri kalbimi kırmıştı, canımı yakmıştı.

 

Arkamı dönüp bir adım atmıştım ki Pars arkamdan seslendi. "Nereye?" Omzumun üstünden ona baktım.

 

"Babanızın yanına." dememle kaşları çatıldı, şu anda babasının hayatta olmadığına inanıyordu ve ben de babanın yanına deyince doğal olarak ölmeye falan sandı. Bunu anladığına emindim. "O adamda oğullarının öldüğünü düşünüyor, gidip size gerçeği söylediğim gibi ona da söyleyeceğim." Az önce yalan söylediğimi, dalga geçtiğimi düşündükleri için kızmadığımı söylemiştim ama içten içe de üzüldüğüm aşikardı. Bu yüzden buna gönderme yaptım. "Belki Kenan amca sizin verdiğiniz tepkiyi vermek yerine beni düzgünce dinler öyle yargılar."

 

"Gece bu dediğin imkansız, az önce sen de..." Elimi kaldırıp Pars'ın sözünü kestim.

 

"Evet az önce anlattıklarını dinledim, aileni araştırdın, mezarlarını açtırdın. Bunların hepsini duydum." dedim. "Evet her şeyi dalgaya alan biriyim, beni ciddi bir şekilde çok az gördünüz ama ben asla birinin ailesiyle dalga geçmem, özellikle hayatta değilse hiç geçmem." Bakışlarımı herkeste tek tek gezdirdim ve geriye doğru bir adım attım.

 

"Ben ne dersem diyeyim hiçbiriniz bana inanmayacaksınız, bu yüzden gelin sizi Kenan amcanın yanına götüreyim. Kanlı canlı görünce belki inanırsınız." Bir süre hepsi birbiriyle bakıştı, kimse gelmek için bir harekette bulunmadı. Pars ve Aras'a bakıp devam ettim. "Bu gerçeği söylemek için çok düşündüm ve söylemek için doğru bir zaman seçemedim sanırım ama ben de yeni öğrendim. Daha dün öğrendim ve şimdi sizlerin acı çektiğinizi görünce doğru zaman mı diye bakmadan söyledim. İster inanın ister inanmayın ama babanız yaşıyor ve ben de şimdi yanına gidiyorum." diyerek arkamı döndüm. Adım kadar eminim ki bana inanmasalar bile geleceklerdi. Ya meraktan geleceklerdi ya da benim iyi olmadığımı düşünüp göz kulak olmak için geleceklerdi.

 

Piknik alanından çıkıp kaldırımda etrafıma baktım, geçen bir taksi var mı diye bakıyormuş gibi görünsemde aslında arkamdan gelecek olanları bekliyordum. Çok geçmeden de hepsi yanıma geldi zaten. Buna gülümsemeden edemedim. Geleceklerini biliyordum.

 

Göz ucuyla onlara bakıp Barış'ın arabasına doğru ilerledim. O sırada biri kolumdan tutunca durmak zorunda kaldım, kolumu tutan Aras'a döndüm. "Bu işin aslı ortaya çıktığında kendini nasıl affettireceksin merak ediyorum." dedi. O Pars'a göre daha çok etkilenmişti. Dış görünüş olarak abisinin kopyasıydı ama duygu bakımından abisinden daha çok duygularını belli ediyordu. Bu da dış görünüş olarak babası gibi olurken duygu bakımından annesi gibi olmasından kaynaklıydı. Pars beni kaçırdığında Aras'ın annesine benzediğini söylemişti. Bu yüzden Pars gibi duygularını içine atmıyordu, tıpkı benim gibi dile getirip hiç çekinmeden karşıdakini incitebiliyordu. Bu yüzden onu çok iyi anlıyordum. Açığa alındığımda ben de ağzıma gelini söyleyip Pars'ı üzmüştüm. Aras'a kızmadım çünkü bende olsam bende böyle konuşurdum.

 

Gülümseyip yavaşça bileğimi elinden kurtardım. "Birazdan yıllar boyunca ayrı kaldığınız babanıza kavuşmanıza yardımcı olduğum için bana teşekkür etmene gerek yok." dedim, bakışlarım onun arkasındaki Pars'a kaydı. "Siz bana inanmasanız da ben yine olsa yine sizin babanızla kavuşmanızı sağlardım." dedim ve arkamı döndüm, Barış'ın arabasına bindim. Aras, Anıl ve Batuhan da Pars'ın arabasına bindi. Görkem ve Enes de benimle birlikte Barış'ın arabasına bindi.

 

Barış arabayı çalıştırırken Kenan amcanın oturduğu yerin adresini verdim.

 

Yol boyunca arabadakilerin bakışlarına maruz kaldım, endişeliydi hepsi çünkü ya dediklerim gerçek çıkmazsa diye korkuyorlardı. Hiçbirinin bakışlarını umursamadan akıp giden yolu izledim. Sonunda Barış'a verdiğim adrese gelince ilk arabadan inen ben oldum.

 

Apartmanın tam önünde durup herkesin yanıma gelmesini bekledim. "Siz girin ben girmeyeceğim." diyen Aras'a baktım.

 

"Niye? Babanla görüşmek istemiyor musun?" dedim, bakışları hızla bana döndü, kan çanağına dönmüş gözlerine baktım. Sanırım yol boyunca ağlamıştı. Ailesinin konusu bile geçince kendini kötü hissediyor olmalıydı ama ben baban yaşıyor demiştim. İnanmamıştı belki ama benim tarafımdan hayal kırıklığına uğrayacağını düşündüğü için kötü olmuştu.

 

"Çünkü hayal kırıklığına uğramak istemiyorum Gece!" dedi, iç çektim, adımı ondan çok az duymuştum. Genelde manyak kız, deli, yenge gibi kelimeler kullanırdı ve ben onlara alışmıştım. İlk defa ismimi birinden duymak istemiyordum.

 

"Hayal kırıklığına uğramayacaksın." dedim, histerik bir şeklde güldü.

 

"Aynen hayal kırıklığına uğramam." dedi dalga geçerek. "Abim araştırdı Gece, onların şehit olmasını kabullenmedi ve araştırdı, sonra da tedavi oldu. Şimdi gelip onun aklını karıştıramazsın! Onların şehit olması acı ve gurur verici ama gerçek, bizim ailemiz şehit oldu, yoklar artık!" Bakışlarım Pars'a kaydı, bana bakıyordu ama ben ona dönünce bakışlarını kaçırdı. Aras gibi duygularını belli etmiyordu ama içten içe içinin kavrulduğuna emindi. En azından Aras bana inanmadığını söylüyordu, dalga geçiyorum sanıyordu ama Pars içine atıyordu. Yıllarca atmıştı zaten, artık atmaya devam etmesin istedim, o da Aras gibi dalga geçiyorsun desin bana, inanmıyorum sana desin ama içine atmasın artık. Beni kırmasına bile rağzıyım, yeter ki artık içine atmasın.

 

"Merak etme Aras, ne seni ne de Pars'ı hayal kırıklığına uğratmayacağım. Sevmediğim bir insan dahi olsa asla böyle bir konuda kimseyi kandırmam ve hayal kırıklığına uğratmam." diyerek apartmana doğru ilerledim, apartmanın demir kapısını ittirdim. Kapalı olmadığı için açıldı, merdivenlere ilerleyip Kenan amcanın oturduğu kata çıktım, dairesinin önüne gelince omzumun üstünden bizimkilere baktım. Pars ve Aras en arkada duruyordu, diğeri benim arkamdaydı.

 

Önüme dönüp önünde durduğum kapının ziline bastım ve açılmasını bekledim ama açılmadı. Bir kez daha bastım ve bekledim ama yine açılmadı. Tam tekrardan zile basmak için elimi kaldırmıştı ki Aras'ın sinirli sesi buna engel oldu. "Buna ne diyeceksin şimdi? Evde değil falan mı?" Bakışlarım onu buldu, konuşmak için ağzımı açmıştım ki bir başkası konuşmama engel oldu.

 

"Gece?" Sesin geldiği yere baktım, Kenan amca koltuk deyneğiyle merdivenleri çıkıyordu. Hızlı adımlarla yanına gidip boştaki kolundan tutup ona destek oldum. "Bir şey mi oldu kızım?" dedi merdivenleri çıktıktan sonra.

 

"Konuşmak için gelmiştim Kenan amca." dedim, bakışlarım bizimkilere kaydı. "Arkadaşlarımla tanıştıracaktım seni." Pars ve Aras gördükleri babalarıyla geriye doğru adım attılar. Şaşkınlardı, ne yapacaklarını bilmiyormuş gibi bize bakıyorlardı. Sanırım gerçekten de karşılarında babalarını görmeyi beklemiyorlardı. Hem bu sebepten hem de yıllar sonra onu görmekten bir hayli şaşkına dönmüş gibiydiler. Ben bile dün o kadar şaşırdıysam onların şaşırması çok normaldi.

 

"Hoş geldiniz." dedi Kenan amca. Henüz Pars ve Aras'ı görmemişti. Kenan amca kapıya gidip elindeki anahtarla açtı, içeriye girip kapıyı sonuna kadar araladı. "Geçin içeriye." deyince önde ben olmak üzere içeriye girdik. Holün duvarına yaslanıp Kenan amcanın Pars ve Aras'ı görmesini bekledim. Herkes sırayla içeriye girince en arkada duran Pars ve Aras görüş açısına girdi. Herkes benim gibi durup Kenan amcanın nasıl tepki vereceğini izlemeye başladı. Sanki yıllar sonra ben babamla karşılaşıyormuşum gibi heyecanlıydım. Kalbim çok hızlı atıyordu ve yüzümde küçük bir tebessüm vardı.

 

Kenan amca hafif başını kaldırıp oğullarına baktı, en son onları çok küçük yaşta görmüştü ama Aras ve Pars babalarının aynısıydı, ikiside Kenan amcanın gençlik halinin birebir aynısıydı. Kendisine benzeyen bu iki adamı görmek onu bir hayli şaşırmıştı, bunu bakışlarından net bir şekilde anlıyordum.

 

Bakışları bir anlığına bana dönünce hafif bi şekilde gülümsedim. Kapı önünde ayak üstü konuşulacak bir konu olmadığı için bir şey demedim.

 

Bakışlarım Aras ve Pars'a kaydı, gözlerini bile kırpmadan babalarına bakıyorlardı. İçeriye girmeleri adına hafif boğazını temizledim. İkiside silkelenip kendine geldi, Aras yavaş adımlarla içeriye girdi, tabii babasından bakışlarını bir saniye bile ayırmıyordu. İçeriye girince bakışları bana değdi, mahçup bir şekilde bakınca hafif bir şekilde gülümsedim. Kırgın değildim hiçbirine, kim olsa öyle tepki verirdi ama biraz üzülmüştüm. Bu da zamanla geçerdi. Özellikle onların babalarıyla kavuşmasını gördükten sonra üzgünlüğüm falan kalmazdı.

 

"Özür dilerim." dedi dudaklarını oynatarak. Sorun değil anlamında başımı salladım.

 

Bakışlarım Pars'a kaydı, hâlâ olduğu yerde durmuş babasına bakıyordu. O Aras'tan daha çok etkilenmişti. Ne kadar Aras'a göre duygularını gizlese de şu anda bunu başaramıyordu. Yıllarca ailesinin yaşadığına inanmıştı, araştırmıştı ve yaşadıklarına dair tek bir iz bile bulamamıştı ama şimdi babasını dimdik bir şekilde karşısında görmek onu sarsmıştı.

 

Onun uzun bir süre orada dikilip babasına bakacağını anlayınca yanına gidip elini tuttum, bir anlığına bakışları bana kaysa da yine babasına baktı. Onu hafif çekerek içeriye doğru ilerledim. İçeriye girince bildiğim salona doğru ilerleyip Pars'la birlikte bir koltuğa oturduk. Herkes bir yerlere otururken ben Aras ve Pars'ın arasında kalmıştım. Bir Aras'a bir de Pars'a bakıp sırıtıyordum. Şu anki halleri çok tatlıydı. Sanki kız istemeye gitmişlerde gergince oturuyor gibi bir halleri vardı. Sürekli bakışları salon kapısına kayıyor babalarının içeriye girmelerini bekliyorlardı. Özlemlerini gidermek babalarına doya doya bakmak istiyorlardı.

 

"Gece?" Aras'ın bana seslenmesiyle ona baktım, hâlâ mahçup bir şekilde bana bakıyordu. "Gerçekten özür dilerim. Senin bu konularla dalga geçmeyeceğini biliyorum ama bizi de anla, abim araştırdı, mezarlarını bile açtırdı..." Daha fazla konuşmasına izin vermeden araya girdim.

 

"Kırgın değilim, sadece bana inanmamanıza üzüldüm ama sizin bu heyecanlı halinizi görmek üzgünlüğümü de alıp götürdü. Ama illaki kendinizi affettirmek istiyorsanız bana bir poşet dolusu çikolata alırsanız affederim sizi." dememle ikiside güldü. "Ha bir de bana Gece deme, yenge de, deli de, manyak de ama Gece deme." Gülmesi daha da arttı.

 

"Onları söyleyince horoz gibi tepeme çökmesine biliyorsun ama." Omuz silkip arkama yaslandım.

 

"Olsun, arada gelin kayın ilişkisine heyecan katıyor o."

 

Gülerek abisine baktı. "Abi bu kendini kaptırmış baya. Söyle şuna, birkaç aylık bir ilişkiniz olacak sizin. Daha ilerisini ben kaldıramam. Özellikle gelin olarak ailemize katılmasını istemiyorum." Gözlerimi kısarak ona baktım.

 

"Lan daha geçen güne kadar abimle evleneceksin, bana yeğen değil yeğenler yapacaksınız diyen sen değil miydin?" Omuz silkip benim gibi arkasına yaslandı.

 

"O, o zamandı, şimdi istemiyorum seni." Beni iki dakika sinir etmedi ya şimdi acısını çıkarıyordu beyefendi!

 

"Görürsün sen, abinle bir daha konuşmana izin vermeyeceğim!" diye tehdit ettim onu.

 

"Abimde sen istedin diye zaten biricik kardeşiyle konuşmayı kesecekti, değil mi?" Bakışları Pars'a kaydı. "Değil mi abi?" Sorusuyla ben de Pars'a baktım.

 

"Öyle mi Pars?" dedim ben de.

 

Bir bana bir de Aras'a baktı. Kollarını açıp beni kendine çekti. "Siz iki dakika kavga edemeden duramıyor musunuz?" Pars'ın kollarındaylen Aras'a baktım ve aynı anda başımızı iki yana salladık. "Manyaksınız." dedi Pars gülerek. Beni iyice yanına çekip kulağıma fısıldadı. "Özür dilerim." O da bana inanmamıştı ve şu anda o da Aras gibi mahçuptu.

 

"Bir kere öpersen affederim." dedim sessizce. Başını eğip yüzüme baktı, bakışları bir anlığına dudaklarıma kaydı.

 

"Fırsatını bulduğum ilk anda." dedi dudaklarıma bakarak. Gülümseyip ondan uzaklaştım. O sırada Kenan amaca içeriye girdi, bakışları anında iki oğluna kayarken Aras ve Pars yanımda heycanla kıpırdandı. Onların bu haline sessizce kıkırdadım. Sanırım sabaha kadar onların bu halini izleyebilirdim.

 

Kenan amca tekli koltuğa oturunca etrafı kısa bir sessizlik kapladı. Göz ucuyla hem Pars'a hem de Aras'a baktım. Aras babasına bakarken Pars orta sehpada duran fotoğraf çerçevelerine bakıyordu, ailesiyle bir aradayken çekindikleri fotoğrafa. Yazlık evlerindeki fotoğrafların aynısıydı.

 

Bu sessiz ortamı bölmek adına hafif boğazını temizledim. "Tedavi olmama sen vesile olduğun için arkadaşlarım seni merak etmişti Kenan amca. Ben de tanıştırmak adına buraya getirdim ama çat kapı gelmiş gibi olduk sanki." dedim sonlara doğru mahçupça konuşarak.

 

"Sorun değil kızım, her zaman gelebilirsiniz." dedi bana bakarak, bakışları tekrardan oğullarına kaydı.

 

"O halde ben sizi tanıştırayım." dedim yerimde dikleşerek. Herkesi elimle gösterip isimlerini söylemeye başladım. "Barış, Anıl, Görkem, Batuhan ve Enes." Bakışlarım Aras ve Pars'a kaydı. "Komutanım Pars ve kardeşi Aras." deyip Kenan amcaya baktım. Tepkisini merak ediyordum. Soyisimlerini söylememiştim ama kendisine olan benzerliği gözle görülüyordu, bir de isimlerin çocuklarıyla aynı olması onu biraz şaşırtabilirdi.

 

"Pars ve Aras mı?" Şaşkınca sordu. "Soyisminiz ne sizin?" Merakla sordu.

 

Aras boğazını temizleyip "Karadağlı." dedi. Kenan amca ona baktı, gözlerinden birçok duygu geçti, en yoğunları da özlem ve şaşkınlıktı.

 

Kenan amcanın bir eli kalbine gidince hızla ayağa kalktım ve yanına gittim. "Kenan amca iyi misin?" dedim, nefes almakta zorlanıyor gibiydi. Herkes etrafımıza toplanırken üstündeki gömleğin düğmelerini açmaya çalıştım. Önüme uzatılan bir bardak suyu alıp ona içirmeye çalıştım ama anca bir yudum içebildi. Daha demine göre daha iyi görünüyordu şimdi.

 

Biri birden kolumdan tutunca bakışlarım ona kaydı, Aras tutmuştu kolumu. Beni hafifçe çekip kenara çekti. Kenan amcanın önünde diz çöküp ellerini onun bacaklarına koydu. "İyi misin baba?" dedi, konuşurken sesi titriyordu. Kenan amcanın bakışları ona kaydı, gözlerinin dolduğunu gördüm. Ellerini kaldırıp Aras'ın yüzüne koydu. Özlem dolu bakışlarla ona baktı.

 

"Bana benziyorsun." dedi, bakışları hâlâ ayakta duran Pars'a kaydı. "İkiniz de bana benziyorsunuz." Gözünden süzülen bir damla yaşla yüzümde bir gülümseme belirdi. Mutluluk gözyaşlarıydı bunlar. Yıllar sonra oğullarının yaşadığını öğrenmenin yaşlarıydı, onları kanalı canlı görmenin yaşlarıydı. Bu yaşlar birçok duyguyu barındıran yaşlarıdı.

 

Kenan amca koltuktan destek alıp ayağa kalktı, onunla birlikte Aras'ta kalktı. Kenan amca hiç vakit kaybetmeden kollarını sıkıca Aras'a doladı. Onlar sarılırken bakışlarım Pars'a kaydı, yüzündeki gülümsemeyle onları izliyordu.

 

"Sen sarılmayacak mısın?" Kenan amcanın sorusuyla ona baktım, Aras'a sarılmaya devam derken Pars'a bakıp sormuştu. Pars derin bir nefes aldı ve hiç düşünmeden onların yanına gidip ikisine de sarıldı. Bu görüntüye gözlerim doldu, ama mutluluktan doldu. Bana kızmışlardı, yalan söylüyorum sanıp inanmamışlardı ama bu görüntüyü görmek bana hepsini unutturmuştu. Onları da anlıyordum ve o yüzden bana inanmamalarına çok takılmıyorum. Sonuçta yaşamadıklarını biliyorlardı ve araştırmışlardı ama biri çıkıp babanız yaşıyor diyordu. Ben onların yerinde olsam daha fazla tepki verirdim ama onlar beni kırmamak için fazla tepki vermemişlerdi.

 

Şimdi ise bu görüntüyü görmek bana inanmamalarını unutturmuştu. En az onlar kadar ben de kavuşmalarına sevinmiştim ve mutlu olmuştum. İyi ki çok fazla bekletmeden gerçekleri söylemişim de bu manzaraya şahitlik etmişim diyordum.

 

Pars'la birlikte olduğumdan beri ne kadar çok iyi ki demeye başlamıştım böyle.

 

*

*

*

 

"O yüzden mi o gün öyle tepki verdin?" diyen Kenan amcaya baktım. Sarılma faslı bitmişti ve konuşma faslı başlamıştı artık. O gün fotoğrafı görünce, isim ve soyisimi görünce verdiğim tepkiden söz ediyordu.

 

"Evet ama öğrendiğim gerçeklerle ben bile şok olmuşken bir şey diyemedim ve apar topar evden ayrıldım." diye açıkladım.

 

"Bir tuhaflık olduğunu anlamıştım ama soru bile sormama kalmadan yanımdan ayrılmıştın." dedi düşünceli bir sesle. Onu kafasındaki soru işaretleriyle bıraktığımı biliyordum ama ne yapacağımı bilememiştim o gün. Şok olmuştum.

 

"Annem?" dedi Pars konuşmanın arasına girerek. "Yaşıyor mu?" Bakışları orta sehpadaki fotoğraftaydı. Onun da yaşıyor olmasını istiyordu, kim istemezdi ki? Herkes ailesinin yanında olmasını isterdi.

 

"Hayır, şehit oldu." Kenan amcanın cevabıyla Pars'ın elini tuttum. Babasına kavuşmuştu ama hâlâ anne özlemi çekiyordu. Küçük yaşta hem Pars hem de Aras anne babasının yokluğuyla büyümüştü. Yıllar sonra babalarını bulsalarda hâlâ anne özlemiyle yanıp tutuşuyorlardı. Hâlbuki henüz baba özlemini bile giderememişlerdi. Küçük yaşta anne ve baba hasretiyle büyümüşlerdi. Bir yanları hep eksik büyümüşlerdi.

 

"Seni araştırdım." dedi Pars babasına bakarak. "Annemi araştırdım, yıllarca hayatta olduğuna inandım, mezarlarınızı açtırdım ve test yaptırdım. Sizin DNA'nız bulundu mezarlarda, ona rağmen hâlâ hayatta olduğunuza inandım." Konuşurken kelimeler ağzından zor çıkıyordu. Bu anıları bir gün içinde ikinci kez anlatıyordu ve her seferinde daha da kötü oluyordu. "Sizin yaşadığınıza inanıyorum diye tedavi oldum ama içten içe hâlâ inanıyordum." Bakışları Aras'a kaydı. "Aras iyileştiğimi sansada ben içten içe hâlâ inanıyordum. Bu nasıl oluyor baba? Mezarından DNA'n çıkıyor ama şu anda kanlı canlı karşımızdasın."

 

"Bilmiyorum oğlum, inan ki hiçbir şey bilmiyorum." dedi Kenan amca. "Anneniz şehit olduğunda ben hâlâ onların elinde esirdim. Yüzü bile tanınmayacak ölü bir adama bana ait olan eşyaları vermişler, o yüzden benim de şehit olduğumu düşünmüşler. Aylar sonra onların elinden kurtulduğumda evimizin yandığını duydum." Bakışlarına acı eklendi, gözlerinde alevler yanmaya başladı. "Ev yanarken içinde olduğunuzu ve kurtarılamadığınızı öğrendim ama ev küle döndükten sonra size dair hiçbir şey bulunamamış. Bir umut yaşıyorsunuz diye düşündüm ve araştırdım ama size dair hiçbir şey bulamadım." Sesinde acı yatıyordu, evlat acısı.

 

Pars derin bir nefes alıp o günleri anlatmaya başladı. "Yangın çıktığında biz uyuyorduk. Yangın gündüz çıkmıştı ama ağlamaktan dolayı ikimizde bitap düşmüştük, uyuya kalmışız. Annemle senin komutanın alacaktı bizi yanına, konuşurken duymuştum. Yetimhaneye vermem diyordu, ben bakar büyütürüm ikisini diyordu. Biz uyurken askeriyeye gitmiş sanırım. Zaten gündüz vakti uyuduğumuz için o saatlerde askeriyede olması gerekiyordu. Biz uyurken gidip gelmeyi planlamış sanırım ama ben gözlerimi açtığımda ev dumandan görünmüyordu. Aras'ı da aldığım gibi evin penceresinden çıktık. Biz uyanana kadar çok duman soluduğumuz için nefes almakta zorlanmaya başlamıştık. Durmadan uzaklaşmak için biraz yürüdük ama sonra yere yığıldığımızı hatırlıyorum. Gözlerimizi bir açtık ki kendimizi yetimhanede bulduk." Kaşlarım havalnadı, kim getirdi ki onları oraya? "Oraya nasıl geldik bilmiyorum, en son dumandan bayıldığımızı hatırlıyorum. Yetimhane görevlilerine sorunca bir adamın getirdiğini söyledi." Kenan amaca sıkıntıyla çenesini kaşıdı. Birden düşüncelere dalmış gibiydi. Acaba şüphelendiği biri mi vardı?

 

"Sonra sırayla evlat edinildik. İlk Aras'ı aldılar, ne kadar yalvarsamda aldılar. Daha sonra başka bir aile tarafından ben evlat edinildim. Ben biraz büyüdükten sonra Aras'ı bulmak için onu araştırmaya başladım ama onu evlat edinen ailesi kendi soyisimlerini ona verdikleri için bulamadım. Tabii o sırada o da beni araştırıyormuş ama benim de soyisim değiştiği için o da beni bulmadı."

 

Kenan amca duyduğu gerçeklerle iç çekti. "Bu yüzden sizi araştırdığımda hiçbir iz bulamadım." dedi düşünceli bir sesle. Aras ve Pars kendi soyisimlerini Pars on sekiz yaşına girince almıştı. Bu yüzden yıllarca onları arasada bulamamıştı.

 

"Öyle olmuş." dedi Pars, anlatmaya devam etti. "Aras'ı buldum, on sekiz yaşıma girince ilk işim bize ait olan Karadağlı soyismini almak oldu, daha sonra da Aras'ı nüfusuma aldım." Bakışları babasına kaydı, iç çekti. "Daha sonra sizi aradım, dediğim gibi mezadınızı bile açtırdım ama sizin DNA'nız bulundu."

 

Kenan amca oturduğu yerden ayağa kalkıp buraya gelirken ben ikisinin ortasından kalktım, Kenan amca benim kalktığım yere otururken ben de onun kalktığı yere oturdum. Kenan amca ikisinin de bacağına elini koydu. Bu görüntü çok güzeldi, eminim anneleri burada olsa hayran hayran onlara bakardı. Ortada babaları, sağ ve solunda kendisinin birebir kopyası oğulları... Bence bir anne için mükemmel bir manzaraydı.

 

"Annenizle benimle bir düşmanım vardı." dedi. "Annenizin şehit olmasına da o sebep oldu. Harp okulundan mezun olana kadar arkadaştık onunla. Anneniz, ben ve o, üç yakın arkadaştık. Lisede tanıştık, bir süre sonra annenizle sevgili olduk. Mezun olana kadar hiçbir sorun yoktu. O, yani Bahadır meğersem teröristmiş. Babası da öyle ama biz onu yetimhanede büyüdü olarak biliyorurduk. Kimlikte öz babasının adı yazmıyordu. İçten içede anneniz Derya'ya saplantılı olmaya başlamış." Ellerinin yumruk olduğunu gördüm, sinirlenmişti. Kim olsa sinirlendirdi, sevdiği kadına, karısına biri takıntılı bir şekilde aşık oluyordu, kim sinirlenmez ki?

 

"Sonra n'oldu?" dedi Aras. Kenan amca geçmişe dönmüş gibi gözleri karardı, omuzları çöktü.

 

"Bunu yıllar sonra fark ettik. Üçümüz de asker olmuştuk. Bir gün Derya ortadan kayboldu, birkaç gün sonra da Bahadır kayboldu. Derya'yı bulduğumuzda Bahadır ona saldırmaya çalışıyordu. Bahadır ve benim aramda arbede çıktı, silah arkadaşlarımız Derya'yı dışarıya çıkarmıştı. Ne olduysa o sırada oldu, dışarıda büyük bir patlama oldu. Bahadır'ın babası bomba patlamış, Derya orada şehit olurken Bahadır elimizden kaçtı. Ben Derya'nın yanına koşarken benim de yakınımda bir yerde el bombası patladı. Daha sonra ne oldu bilmiyorum. Bayılmışım veya bayıltılmışım, gözlerimi açtığımda karşımda Bahadır var. Öğrendiğim kadarıyla da yüzü tanınmayan bir adamın üstüne bana ait olan birkaç eşyayı koymuşlar. Herkes el bombası yüzünden şehit olduğumu düşündüğü için o adamın yüzünün tanınmamasını garipsememiş." Dudaklarım büküldü, çok zor şeyler yaşamış, yaşamışlardı. Hem oğulları hem de karısıyla kendisi. Herkesin kaldırabileceği şeyler değildi.

 

"İşte ben gelmeseydim Derya şehit olmayacakmış, birlikte olacaklarmış, yıllar öncede ben aralarına girmişim gibi şeyler zırvalayıp aylarca beni tutsak edip işkence etti." dedi, derin bir nefes aldı, bakışları bacağına kaydı. Sanırım bacağı da o sırada olmuştu. "Bacağım onun yüzünden sakat kaldı. Daha erken gidip tedavi olsaydım bir sorun olmayacaktı ama aylarca onun elinde tutsak olduğum için daha erken gitmek gibi bir şansım olmadı." Bu yüzden bana fırsatın varken tedavi ol demişti. Pars kendisi gibi bir şeylere geç kalmayayım diye benim açığa alınmama sebep olmuştu, tedavi olayın diye. Babası da kendisi gibi olmayayım, şimdiki zamanın kıymetini bileyim diye ikna etmişti beni. Aras bile tadavi olayım diye çabalamıştı. Bunu açığa alındığımı yüzüme vurarak yapmıştı ama yine de yapmıştı. Bu üç adam hep benim için uğramıştı... Onlara hep borçlu kalacağım. Onlar olmasaydı ileride hep keşke diyecektim.

 

"Bir gün beni tuttuğu yer baskına uğradı, askerler onu ağır yaralmıştı ama yine de kaçmayı başardı. O günden sonra ondan hiç ses seda çıkmadı, ben öldü diye düşünürken gizli gizli birbirimizi bulmayalım diye önümüze taş koyup duruyormuş. Mezarda bulunan DNA rapotunu büyük ihtimalle o değiştirmiştir. Evin yanması ve sizin yetimhaneye verilmeniz hep onun işi olmalı." Evet şimdi bütün taşlar yerine oturuyordu. Kenan amcanın oğullarını bulamamasının sebebi on sekiz yaşlarına kadar farklı soyisimleri olmasından dolayıydı, Pars'ın babasını bulamamasının sebebi ise Bahadır denen adamın önüne taş koyup DNA testini değiştirmesinden dolayı bulamamıştı.

 

Herkesi birden derin bir sessizlik kapladı, Kenan amca oğullarının arasında oturmuş yüzü düşmüş bir şekilde duruyordu. Aras ve Pars ise üzgün bir şekilde yere bakıyorlardı. Babalarının ve annelerinin başına gelen olayları dinlemek, yıllar sonra babalarını bulmak onları duygu karmaşasında sürüklemişti. Babalarını bulmak mutlu etmişti ama anne ve babalarının başına gelenler ve bir adam yüzünden yıllarca ayrı kalmaları hem sinirlendirmişti hem de üzmüştü. Diğerleri ise sessizce oturmuş onlara bakıyorlardı. Bir ailenin başına gelen olayları dinlemek onları da üzmüştü. Tıpkı beni üzdüğü gibi.

 

Hafif bir şekilde gülümseyip sesimi neşeli tutmaya çalışarak konuştum. "Ya azıcık neşelenin, yıllar sonra birbirinizi buldunuz ama hasret gidermek yerine yan yana oturmuş yeri izliyorsunuz." Ben de üzülmüştüm ama onlar yıllar sonra birbirlerini bulmuştu, ortamı neşelendirmeye çalışıyordum. "Ah doğru siz üç adam birbirinizin kopyasıydınız, soğuk, ağır abi havasında takılmalısınız." Cıklayarak başımı iki yana salladım. "Derya teyze iki çocuk doğurmak yerine kocasının klonlarını falan doğurdu herhalde." Son dediğime herkes güldü, buna üzgün bir şekilde oturan üç adam da dahildi.

 

Aras birden ayağa kalkıp kolumdan tuttu, beni de kaldırdı. Beni koltukların arkasına çekip belimden tuttu ve havaya kaldırdı, kucağında döndürmeye başladı. "Kız manyak, ben seni çok seviyorum." dedi beni döndürürken. "Senin sayende babamızı bulduk, en sevdiğim yengem sensin benim." Gülerek ona tutundum.

 

"Salak, tek yengenim zaten ben senin." dedim gülerek.

 

Olduğu yerde durup beni indirdi. "Yoo, şu anlık tek yengemsin. Ben şimdilik seni seviyorum, birazdan sevmem. İleride abime senin üstüne kuma getirmesini isteyeceğim ama bu sefer sevdiğim bir yenge bulacağım kendime." Kaşlarım çatlırken sinirle omzuna vurdum.

 

"Kelleni alırım senin!" dememle kahkaha attı, bakışları bizimkileri buldu.

 

"Sanırım açığa alındığı süre boyunca Hürrem'i izlemiş bu." Ciddi durmaya çalışsamda güldüm. İki dakika içinde sinir ediyor ama aynı dakika içinde de güldürmeyi başarıyordu. Bu da Aras farkıydı sanırım.

 

"Bir dakika." diyerek Kenan amca araya girdi. "Pars'la sen sevgili misin?" Sorusuyla yanağımın kızardığını hissettim. Başka biri sorsa utanmazdım ama sevdiğim adamın babası sorunca utanmıştım.

 

"Dur baba ben sana her şeyi anlatayım." diyerek Aras koşarak eski yerine gitti. "Baka şimdi benim bu yakışıklı abim gitti dağ başında bulduğu bu manyak kıza aşık oldu, hem de dört yıldır onu görmeden sevdi..." diyerek bütün olan biten her şeyi anlatmaya başladı. Hatta beni ilk defa gördüğünde onunla kavga ettiğimizi ve benim onun kafasını klozete sokmaya çalıştığımı bile anlattı. Tabii biraz da kendisini acındırmayı ihmal etmedi.

 

Kenan amca onu gülerek dinlerken ben de arkama yaslanıp onları dinledim. Pars babasına dönmüş Aras'ın anlattıklarını dinliyordu. Dirseğimi koltuğun koluna koydum, yüzümü de avucuma yaslayıp onları izledim. Mutluydu, hem de çok mutluydular. İçlerinde burukluk vardı çünkü anneleri burada değildi ama ona rağmen mutluydular, yıllar sonra birbirlerini bulmuşlardı. Ben de mutluydum, bana inanmasalarda, dalga geçtiğimi düşünselerde mutluydum çünkü onlar mutluydu. Bu üç koca adam şu anda bir çocuk kadar mutluydu. Bunu yansıtmasalarda hissetmiştim.

 

İyi ki diyordum içimden, onlar bana inanmadığında çocuk gibi trip atıp gitmemiştim, kırılıp küsmemiştim de onların birbirleriyle kavuşmalarını sağlmıştım. Onların bu mutluluğu kırgınlığımı da, üzüntümü de alıp götürmüştü. Tıpkı onlar gibi çocuksu bir mutluluk sarmıştı içimi.

 

Bakışlarım bizimkilere kaydı, sessizce onları izliyorlardı. Tıpkı benim gibi onların da mutlu olduğunu gördüm. Ne Aras'la ne Kenan amcayla ne de Pars'la bir kan bağımız yoktu ama bizlerde en az onlar kadar mutlu olmuştuk. Sanki bizler yıllarca ailemizden ayrı kalmıştık da şimdi bulmuşuz gibi mutluyduk. Şu kısacık sürede mutluluğumuzu ve üzüntümüzü paylaşacak kadar benimsemiştik birbirimizi. Aile olmuştuk. Kavga etsek de, birbirimize kızıp sinirlensek de aile olmuştuk. Zaten ailede de böyle şeyler olurdu, bunlar da tuzu biberi oluyordu.

 

Pars benim açığa alınmama sebep olmuştu ama bunu kendisi yapmasına rağmen ve benim iyiliğim için yapmasına rağmen benden daha çok üzülmüştü. Aynı şekilde diğerleri de çok üzülmüştü. Aras pek belli etmesede o da üzülmüştü ve açığa alınmamı bana hatırlatarak tedavi olmamı söylemeye çalışıyordu. Tedavi olacağımı söyleyince hepsi benden daha mutlu olmuştu. Aras ve Pars babalarıyla kavuşunca bizler onlardan daha mutlu olmuştuk. Biz kısacık sürede birbirimizi kardeş, abi ve abla bilmiştik. Üzüntümüzüde, mutluluğumuzu da o kişiden daha çok yaşamıştık.

 

Keşke diyorum içimden, keşke çocukluk etmeseydim de açığa alındığım günden beri tedavi olsaydım. Belki şimdiye iyileşemezdim ama ilerleme kaydederdim ve aile olarak gördüğüm bu insanlardan ayrı kalmazdım.

 

Birkaç ay önce gözlerimin önünde bir ailemi kaybetmiştim, şimdi ise yeni bir aile bulmuştum kendime ama bu sefer ben onlardan uzaklaşmıştım. Ama dersimi aldım, bundan sonra hiçbirinden ayrı kalmayacağım. Ölümlü dünyaydı, hele bizim için ölümlü bir dünyaydı. Bir dakika sonra ne olacağını bilemezdik ama biz bilirdik. Kör bir kurşunun kurbanı olup şehit olabilirdik. Bir mayına basıp parçalarımız ayrılabilirdi. Pusuya düşürülüp üstümüze mermi yağmuru yağabilirdi, esir düşüp işkencelere maruz kalabilirdik. Bunları bilirken onlardan artık asla ayrı kalamazdım. Hepsi kardeşim olmuştu, biri de sevgilim tabii. Bu ölümlü dünyada artık onlardan ayrı kalamazdım.

 

*

*

*

 

Pars'ın yatağında oturmuş elbise dolabının başında kıyafet seçen Pars'ı izliyordum. Tek tek kıyafetleri çıkarıp bakıyordu ve geri yerine bırakıyordu. Sonunda bulmuş olacak ki kıyafetleri eline alarak yanıma ilerledi. "Bunlar sana olur gibi." dedi, bana baktı, baştan aşağıya süzdü. "Yine büyük gelir ama en küçükleri bunlar maalesef." Gülümseyip ayağa kalktım.

 

"Sorun değil." diyerek elindeki siyah eşofmanla siyah kazağı aldım. Banyoya doğru bir adım atmıştım ki kolumdan tutup beni durdurdu, birden dudaklarını dudaklarıma bastırınca birkaç saniye şaşkınca kaldım. Kısa bir öpücüğün ardından dudaklarını dudaklarımdan uzaklaştırdı ama benden uzaklaşmadı. Kollarını sıkıca bana doladı.

 

"Bu neydi şimdi?" dedim ona sokulurken.

 

"Küçük bir özür olarak kabul edebilirsin." dedi, başını biraz geri çekip bana baktı. "Kırgınlığın geçmez ama kendimi affettireceğim sana." Gülümsedim, bana inanmamasından bahsediyordu.

 

"Pars kim olsa inanmazdı zaten. Evet kırıldım, üzüldüm ama bunlar babanızla kavuşmanızı gördükten sonra yok olup gitti. Hem ben de sizin kadar mutlu oldum. Bütün duygular sizin kavuşmanızı gördükten sonra uçtu gitti, geriye sadece mutluluk kaldı." Bunlar gerçek düşüncelerimdi, içimde hâlâ bir burukluk olsada onlara da hak veriyordum. Adam bana ailemi araştırdım dedi, mezarlarını açtırdım dedi, ben de bunun üstüne gidip baban sayesinde tedavi olmaya karar verdim diyordum. Bunu başkasına desem ya benim deli olduğumu düşünürdü ya da Aras ve Pars'ın verdiği tepkinin aynısı verirdi. Belki daha fazla tepki bile verirdi.

 

"Neyse bunları konuşmayalım." dedim, ondan uzaklaştım. "Üstümü değiştirip geliyorum ben." deyip banyoya girdim. Kenan amcanın yanından geleli yarım saat oluyordu ve şu anda saat gece yarısını geçmek üzereydi. Akşama kadar orada kalıp yemek yemiştik. Kenan amca oğullarının yanında kalmasını istesede Aras ve Pars da onu bu eve getirmek istemişti. En sonunda Kenan amca pes edip yarından sonra burada kalacağını söylemişti. Biz birkaç gün sonra Bitlis'e geri dönecek olsak da Aras'ın görev yeri burası olduğu için babasıyla kalacaktı. Pars'ta beni buraya getirmişti, babama burada kalacağımı söylediğimde biraz homurdanmıştı ama bir şey dememişti. İkidir Pars beni babamın yanından kaçırdığı için ondan beni kıskanıp duruyordu. Acaba sevgili olduğumuzu duyunca ne yapacaktı? Umarım trip falan atmazdı.

 

Üstümü değiştirdikten sonra kendime baktım, Pars'ın kıyafetleriydi ve en küçükleri bunlardı ama bana yinede bir hayli bol gelmişti. Eşofmanın paçaları yerde sürünüyordu, her an belimden aşağıya kayacak gibiydi. Üstümdeki kazak oldukça boldu ve kolları uzun olduğu için ellerim içinde kaybolmuştu. Kendime kıkırdayıp ilk önce eşofmanın ipini sıkıp bağladım, bu sayede belimden düşme riskini yok ettim. Eğilip paçalarını kıvırdım, daha sonra da kazağın kollarını kıvırdım ve banyodan çıktım.

 

Odaya doğru birkaç adım atmıştım ki elbise dolabındaki aynadan kendimi gördüm ve bir kez daha kıkırdadım. Benim gülmemle yatakta uzanan Pars'ın bakışları bana kaydı, baştan aşağıya beni süzdü, dudakları iki yana kıvrılırken yüzü şekilden şekle girdi. Gülmemek için kendini sıkıyordu.

 

Yanına doğru adımlarken "Gül gül, içinde kalmasın." dedim. Yatağa gelince bir ayağımın üstünde yatağa oturdum, diğer ayağım ise yataktan aşağıya sarkıyordu.

 

"Çok yakışmış." dedi, yine beni süzdü. "Bence sen hep benim kıyafetlerimi giy." deyip güldü. Dudaklarımı bükerek kendime baktım.

 

"Ayı gibi adamın kıyafetleri işte böyle oldu bana." dedim.

 

Kaşları çatıldı. "Ayı gibi mi?" dedi, kendisine baktı. "Nerem ayı gibi benim?" Sordu ama cevap vermemi beklemeden devam etti. "Kaslardan dolayı iri yarı duruyorum sadece." Burun kıvırarak onu süzdüm, haklıydı, kaslardan dolayı iri yarı duruyordu ama bunu kabul edecek değildim. Onu sinir etmek daha zevkli olurdu.

 

"Kas mı?" dedim, histerik bir şekilde güldüm. "Hani nerede?" Tek kaşı kalktı, öyle mi der gibi bana baktı. Ben ise kollarımı gögsümün altında birleştirmiş gülerek ona bakıyordum.

 

"Bekle, göstereyim ben sana." dedi, ben daha ne olduğunu bile anlamadan birden üstündeki kazağı çıkardı, onun çıplak gövdesini görünce gözlerim irice açıldı.

 

"Pars ne yapıyorsun?" dedim şok içinde. "Giy çabuk şunu." dedim onun vücuduna bakmamak için bakışlarımı her yerde gezdiriyordum.

 

"Göremiyordun ya gösteriyorum işte kaslarımı." Bakışlarım hızla ona dönerken ters ters ona baktım. Bakışlarımı görünce güldü. "Hâlâ göremiyorsan dokunabilirsin. Kaslarıma herkesin dokunmasına izin vermem ama sen herkes değilsin." Kaşlarım çatıldı, bir de herkes olsaydım! Bir de herkese dokundursaydı!

 

"Pars boğarım seni!" dedim dişlerimin arasından. Gülüşü daha da büyürken elimi tutu.

 

"Bunlar hep kaslarımı görememenden kaynaklanıyor. Kol kaslarıma, baklavalarıma dokun sinir stres yok olup gider." Bildiğin şu anda beni sinir etmek için uğraşıyordu ya!

 

"Pars giy şu kazağını, şimdi Aras çat kapı içeriye girecek yanlış anlayacak ve sürekli bunu dile getirip duracak."

 

"Giremez o." deyince öyle mi der gibi baktım. Bakışlarımı görünce devam etti. "Girerse kafasını kopartırım." dedi ama cümlesi biter bitmez odanın kapısı birden açıldı, bakışlarım oraya dönerken Aras elindeki nevresimlerle içeriye girdi. Daha bizi görmemişti, elindeki nevresimlere bakıyordu.

 

"Abi sence babamın odasına hangisini..." diyordu ki başını kaldırıp bizi görünce cümlesi yarım kaldı. Gözleri irice açıldı. Şu anda Pars'ın üstü çıplaktı, benim elimi tutuyordu ve az önce beni sinir etmek için kaslarına dokundurmak için elimi gögsüne koymuştu.

 

"Çüş lan!" diye bağırdı. Elindeki nevresimlerle yüzünü kapattı. "Lan hangi ara abimi ayartıp namusunu kirletmeye ikna ettin sen, maynak kadın!" Gözlerim şaşkınlıkla açıldı, ben mi abisinin namusunu kirletiyormuşum?

 

"Abi sen bu kuduruk kıza niye uyuyorsun, evlenmeden olmaz öyle şeyler. Zina kötü şey, kötülük musallat olur valla." Pars yanımda kardeşine gülerken ben şaşkınca onu dinliyordum. "İyi ki gelmişim de daha ileri gitmeden basmışım sizi." Yukarıya bakıp sabır diledim. Başımı tekrardan Aras'a çeviriyordum ki birden Aras kolumdan tutup beni yanına çekti.

 

"N'oluyor be!" dedim şaşkınca.

 

"Abimi senden kurtarıyorum, namusunu kirletmene izin vermem kötü yenge." Kendimi tutamadan güldüm, valla manyaktı bu çocuk.

 

"N'oluyor ya? Niye bağırıyor bu deli dana gibi?" Barış'ın sesini duyunca kapıya baktım, Aras'ın az önce şaşkınlıkla bağırmasıdan olsa gerek hepsi kapıya üşüşmüştü.

 

"N'olacak, bu manyak kadın kudurmuş abimin namusunu kirletiyordu." Allah'ım hâlâ ne diyor ya!

 

Pars'a bakıp "Pars gülmede şu deli kardeşine bir şey söyle. Birazdan bütün mahalleyi başımıza toplayıp beni taşlatacak diye korkuyorum." dedim.

 

"Valla eşeğin aklına karpuz kabuğu sokmuşsunuz gibi hissettim komutanım." dedi Anıl. Bakışlarım Aras'a kaydı, yapar mıydı? Tabii yapardı, manyak çünkü bu!

 

"Kapıları ve pencereleri tutun, eğer bu manyak adamın nefes aldığını bile görürseniz indirin kafasına bir tane. Ölürse suçu ben üstlenirim." dedim. Herkes gülerken ben korkuyla Aras'a bakıyordum. Birden Aras'ın kollarından çekilince beni çeken kişiye baktım, Pars'la göz göze gelince kollarımı çıplak bedenine sardım. Kaslarını hissederken bakışlarım bir anlığına vücuduna kaydı, kısa bir an süzmeden kendimi alamadım. Bakışlarım tekrardan Pars'a kaydıca muzip bir şekilde bana baktığını gördüm.

 

"Tamam Aras abartma artık." dedi bakışlarını benden çekerek. "Sizde çıkın artık, uyuyacağız biz."

 

Aras abisine inanamayarak baktı. "Yapma abi, şeytana uyma abi, günah işleme abi, zina yapma abi, çok büyük günah abi..." Aras kendini kaybetmiş bir şekilde konuşurken Pars onun kafasına bir tane geçirince sustu. "Yap abi, günah işle abi, şeytana uy abi." dedi bu kez de. "Sanki ben günah işliyorum arkadaş." deyip odadan çıktı ama iki saniye sonra geri geldi. "Bari dini nikah kıy da öyle yap ne yapacaksan." deyip tekrardan çıktı odadan. Diğerleri de onun haline gülüp onlarda çıktı odadan. Kapı kapanırken Pars'ın bakışlarının bana kaydığını hissettim. Ona bakıp başımı ne var anlamında salladım.

 

"Sevdin sanırım." deyince kaşlarım çatıldı, neyden bahsettiğini anlamazken bakışlarım bir anlığına hâlâ sarıldığım çıplak gövdesine kaydı ve ne demek istediğini anladım. Kollarımı ondan çözüp bir adım uzaklaştım.

 

"Eh işte, hiç yoktan iyidir." dedim burun kıvırarak.

 

"Ondan mı koala gibi sarıldın?"

 

"Aras'tan korktuğum için şey ettim ben, yoksa meraklısı olduğum için değil." Konuşurken ona bakmıyordum, bakınca ister istemez bakışlarım çıplak gövdesine kayıyordu.

 

"Bahaneler bahaneler." deyince ona baktım, gözlerim kısıldı. Tam bir şey demek için dudaklarımı aralamıştım ki diyecek bir şey bulamadığımı fark edip kapattım. Son kez sinirle ona bakıp kapıya doğru ilerledim, daha iki adım anca atmıştım ki kolumdan tutup yakaladı beni. "Nereye?"

 

"Babamın evine! Sen beni sinir ediyorsun, yanında kalmayacağım." deyip elinden kurtulmaya çalıştım ama gitmeme izin vermedi, beni çekiştirerek yatağa götürdü ve ilk önce kendisi daha sonrada beni yatağa oturttu.

 

"Hayır gidemezsin." dedi, beni gögsüne çekti. "Daha doya doya kaslarıma bakmadın." dedi gülerek. Valla beni sinir etmeye çalışmıyorsa ben de bir şey bilmiyorum!

 

"Bırak Pars ya! Gideceğim ben!"

 

"Tamam tamam, sustum." dedi, yatağa uzandı ve beni de yanına çekti. Başım güsüne düşerken başımı gögsünde oynatıp ona baktım.

 

"Üstünü giyinmeyecek misin?" Bana baktı, cıkladı.

 

"Yok, hava zaten sıcak." Hava sıcak mı?

 

"Kış ayındayız Pars."

 

"O zaman yanımdaki kadın beni yakıyor." Muzip bir şekilde kurduğu cümleyle gözlerim irice açıldı. Umarım ben fesat biriyimdir de yanlış anlamışımdır. "Kızardın mı sen?" Sorusuyla ondan uzaklaştım.

 

"Yoo, ne kızaracağım. Sanırım biraz fesat biriyim." dedim, ağzımdan kaçan şeyle gözlerim irice açılırken Pars gür bir kahkaha patlattı. Bakışlarım gamzesine kaydı. Çok güzeldi ya.

 

"SESSİZ OLUN!" İçeriden Aras'ın gürlemesiyle Pars daha çok güldü, ben ise yerimde irkildim. "Gidin ne yapacaksanız otel odasında yapın! Benim psikolojim sizin seslerinizi dinlemeyi kaldıramaz!" Sabah ilk işim bu çocuğu boğmak olacaktı.

 

Aras'ı boş verip Pars'a baktım, bir elimi gögsüne koydum, çenemi de elimin üstüne yasladım. Boştaki elimle gamzesine dokundum. Parmağımı gamzesinin etrafında gezdirdim, belirginleşen çukara parmağımı sokup bir süre onu izledim.

 

"Beni bile bu şekilde izlemedin Gece." deyince güldüm.

 

"Kendi gamzenden mi kıskandın sen beni?"

 

"Yok, dünyada ne kadar gamzeli erkek varsa onları yok etmek istiyorum. Bir gün onların gamzesine de böyle bakman delirtir beni." dedi. "Şimdi düşüncesi bile delirtti." diye homurdandı.

 

Başımı kaldırıp gamzesiden öptüm. "Korkma, ben öyle herkesin gamzesine dokunmam ve düşmem." dedim. "Sen nasıl kaslarını benden başkasına gösterip dokundurtmuyorsan ben de başkasının gamzesine dokunup düşmem." Ona gönderme yapmamla güldü.

 

"Teşekkür ederim Gece." Başımı tekrardan gögsüne koyup ona baktım.

 

"Ne için."

 

"Bana bir şans verip benimle birlikte olduğun için. Babamla bizi kavuşturduğun için."

 

"Asıl ben teşekkür ederim." dedim. "Ne kadar o gün sana kızsamda iyi ki açığa alınmamı sağladın. Eğer sen bunu yapmasaydın ben bu durumu kimseye söylemezdim, söylemediğim içinde göreve çıkardım ve Allah korusun bu sefer bizimkilerden birini gerçekten vurabilirdim." Elini kaldırıp yüzüme çıkardı, yüzümü okşadı. Bakışlarım boynundaki iki künyeye kaydı, biri benim diğeri kendisinindi. "Ve özür dilerim, yıllardır taşıdığın künyeyi koparıp aldığım için." Yanağıma sıcak dudaklarını bastırdı.

 

"Unuttum bile ben." dedi. Gülümseyip başımı gögsüne koydum ama bakışlarım çıplak vücudunda gezdi. Daha doğrusu kaslarında.

 

"Pars kazağını giy üstüne." dedim. Hareketlenen gögsünden güldüğünü anladım.

 

"Yok iyi böyle. Dediğim gibi sıcak hava." Valla ya ben fesattım ya da bu adam bilerek böyle yapıyordu.

 

"İyi, uyuyalım o zaman." dedim, hızla Pars'a sırtımı döndüm ve gözlerimi kapattım ama Pars belimden tutup beni kendisine döndürdü. "Ya Pars bırak uyuyacağım."

 

"Tamam, böyle uyu." dedi beni gögsüne çekerek.

 

"Yok, sen biraz daha sıcaklama." diyerek ondan ayrılmaya çalıştım ama izin vermedi.

 

"Yok, sıcaklamam. Aksine sen benden uzaklaşınca üşüyorum." Gözlerimi kırpıştırarak ona baktım, bu cümlesi bütün sinirimi ve utancımı alıp götürmüştü.

 

"Yaa." dedim, bu harketime güldü. Üzerime doğru eğilip dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Dudakları dudaklarımın arasında hareletlenirken ona karşılık verdim. Elleri belimi buldu, kazağın üstünden belimi kavrayıp beni biraz daha kendisine doğru çekti. Ellerimi kaldırıp çıplak omuzlarına çıkardım, bir elimi omzunda gezdirirken diğerini yüzüne çıkardım. Bir süre öpüştükten sonra geri çekildi, alnını alnıma yaslarken gözlerim kapalı bir şekilde mırıldandım.

 

"Hava gerçekten de sıcakmış." Alnını alnımdan çekmeden güldü. Utançla alt dudağımı sırdım, şu dilimi mühürlemem lazımdı benim. Özellikle Pars'ın yanına.

 

"Çok uykum var, uyuyalım." dedim onun konuşmasına müsaade etmeden. Omzundaki elimle onu kendime çekip başını boynuma koymasını sağladım, o sesini hiç çıkarmadan boynuma sokulurken ben de kollarımı ona dolayıp yorganı üstüne doğru çektim, o sırf bana inat kazağını giymesede bu şekilde üşütebilirdi. Ellerim saçlarına giderken dudaklarının usulca boynuma temas ettiğini hissettim. Küçük küçük buseler konduruyordu boynuma.

 

"Seni seviyorum." dedi belimden sıkıca beni tutarken.

 

"Seni seviyorum." dedim bende ellerim saçlarında gezinirken.

 

Selam nasılsınız?

 

Bölüm nasıldı?

 

En sevdiğiniz sahne?

 

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, kendinize iyi bakın🤍

 

 

Loading...
0%