Yeni Üyelik
31.
Bölüm

30.Bölüm "Takip"

@kitap__gezegeni1

Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayalım🦋

 

Keyifli okumalar✨️

 

 

​30.Bölüm "Takip"

 

"Nereye gidiyoruz komutanım?" Görkem'in sorusuyla ona baktım. "Otele mi yoksa ev ayarlarınız mı?"

 

"Hepimiz bu arabaya sığmayız. Şuradan bir taksiye binelim biz." dedi Anıl Barış'ı tekerlekli sandalyeyle ittirerek.

 

Görkem, Anıl, Batuhan, Barış ve Enes hepsi buradaydı. Hiçbir şey demeden bir şeyler deyip duruyorlardı ve Aras'la ben ise şaşkınca onlara bakıyorduk. Ne işleri vardı burada bilmiyorduk ve onlar da bir şey demeden konuşup duruyorlardı.

 

"Sizin ne işiniz var burada?" Aras'ın sorusuyla onlara baktım. Hepsi durup ikimize baktı.

 

"İzin aldık ve sizin yanınıza geldik." dedi Batuhan.

 

"Neden?" dedim anlamayarak. O sırada Aras bana doğru yaklaştı ve fısıldadı.

 

"Biz konuşurken seni duymamışlardır değil mi?"

 

Bakışlarım ona dönerken göz devirdim. "O kadar salak değilim herhalde. Beni dinleseler fark ederdim." dememle Anıl'ın dediği şeyi duydum.

 

"Pars komutanımı bulmanız biz de yardım edeceğiz?" Kaşlarım çatıldı, bunlar nereden biliyordu?

 

Aras bakışlarını benden çekerek "Siz nereden biliyorsunuz?" diye sordu. Hepsinin bakışları bana kayarken Görkem cevap verdi.

 

"Gece komutanım sizinle konuşurken duyduk." Alt dudağımı dişleyerek yavaş bir şekilde Aras'a döndüm, o da bana baktı.

 

"Gerçekten o kadar salak değilmişsin Gece. Aferin sana." İstemsizce bakışlarımı kaçırdım. Rezil olacağımı bilseydim öyle bir cümle kurar mıydım ben ya? Ah şu büyük laflarım yok mu, hep beni rezil ediyor.

 

"Bu arada kalbimiz kırılmadı değil komutanım. Bize niye söylemiyorsunuz ki? Pars komutanım bizim de komutanımı değil mi?" dedi Anıl. Bakışlarım ona kayarken iç çektim ve konuştum.

 

"Bizim bu yaptığımız riskli. Emirsiz bir iş yapıyoruz ve bu işin sonunda bu yaptığımız affedilecek mi bilmiyoruz. Böyle bir tehlikeye sizi sokmak istemedik."

 

"Bu dediğinize daha çok alındık komutanım." dedi Enes. "Hani biz aileydik?"

 

"Aile olduğumuz için zaten sizi böyle bir tehlikeye atmak istemedim."

 

Batuhan Aras'ın arabasının kapısını açıp bize baktı. "Ben onu bunu bilemem komutanım. Ne kadar komutanım da olsanız bugün emir falan dilemiyorum. Hiç kusuruma bakmayın bugün." dedi, duraksayıp devam etti. "Ya da bakın umurumda değil. Pars komutanımı bulmanıza biz de yardım edeceğiz. Sonucu ne olursa olsun biz de varız." dedi ve arabaya bindi. Hepsi onu onayladı, kimisi Aras'ın arabasına kimisi de çevirdiği taksiye bindi. Aras'la bir süre bakışsakta mecbur kabullendik, biz de arabaya binip Aras'ın ayarladığı eve gittik. Neyse ki Aras büyük bir ev ayalarmıştı, hepimiz rahat bir şekilde sığacaktık.

 

Bana ayrılan odaya geçip valizimi yatağın üstüne koydum. Valizi açıp içindeki defterimi aldım. Birazdan Fehmi'yle ilgili araştırma yapacaktık ve elimizdeki bilgileri konuşacaktık. Ondan önce günlüğüme yazmam gereken birkaç satır sözüm vardı.

 

Sırtımı yatak başlığına yaslayıp defteri kucağıma koydum. İçimden geçenleri sanki karşımda Pars varmış gibi deftere dökmeye başladım.

 

İstanbul'dayız artık. Sana bir adım yakınız. Seni bulmaya bir adım yakınız. Biliyorum, daha yolun başı, yolun başında bu kadar erken konuşmak doğru olmaz ama ben hissediyorum. Bulacağız seni.

 

Neredesin, nerede tutuluyorsun, hangi şehirdesin bilmiyorum ama bulacağız...

 

Bizimkilerin hepsi peşimden gelmiş. Aras'la konuşurken beni dinlemişler ve benim itiraz edeceğimi bildikleri için bana söylemeden arkamdan gelmişler.

 

Onları tehlikeye atmak istemiyorum ama hiçbiri beni dinlemiyor. Emir versem de yerine getirmeyiz diyorlar. Sanırım onları da kendime benzettim.

 

Ne kadar seni bulmak için onlar yanımıza gelse de ben onları asla tehlikenin içine atmayacağım. Elimden geldiğince geri planda tutacağım onları.

 

Bugün bildiğim bütün gerçekleri artık Aras'a anlatmam lazım. Aslında bunu babanın da bilmesi gerekiyor ama ben ona söyleyemem... Karını senden koparan o kişiyi buldum diyemem ona. Aras'ın zaten bunu hazmedip babasına söyleyebileceğini sanmıyorum. Keşke burada olsan da bize bir yol gösterseydin Pars. Sen olmadan elim ayağım birbirine giriyor, nasıl davranmam gerektiğini şaşırıyorum. Kime neyi söylemem gerektiğini bilmiyorum ve delirecek gibi hissediyorum.

 

Az kaldı... Bulacağız seni.

 

Seni çok seviyorum...

 

Son satırlarımı da yazıp defteri kapattım. Defteri yatağın üstüne bırakıp aşağıya indim. Bizimkilerin hepsi salonda oturuyordu. Yanlarına gidip ben de oturdum. "Yemek söyledik, ondan sonra başlarız." dedi Aras. Başımı sallamakla yetindim. "Bir şey mi oldu sana?" Sorduğu soruyla ona baktım, beni inceliyordu. Başımı iki yana salladım. "Durgun gibisin."

 

"İyiyim ben. Yemeğimizi yiyip bir an önce başlayalım." dedim sadece. Yemekten sonra ilk işim annesinin katilini söylemek olacak.

 

Aras daha fazla soru sormazken hepimiz sessizce oturduk. Yemekler gelince yine sessiz bir şekilde yemeklerimizi yedik. Herkes doyunca ortamdaki o sessizlik bitti. Aras elindeki bilgilerin yazılı olduğu dosyayı açıp orta sehpaya koydu. Herkes orta sehpanın yanına, yere otururken ben koltukta kaldım. Bakışlarım Aras'ın üstündeydi. Artık söylemem gerekiyordu. Bilinmeyen bu gerçekler ortaya çıkmalıydı artık.

 

"Hadi Gece otur da başlayalım. Sonra ne yapacağımıza karar veririz." dedi Aras dosyadaki bütün kağıtları çıkartırken

 

Derin bir nefes aldım. Lafı dolandırmayacaktım pat diye söyleyecektim. "Annenin katilini buldum." Öyle de oldu, birden söyledim.

 

Hepsi şaşırırken bana döndüler. Bir tek Aras bana bakmadı. Elinde tuttuğu kalemi sıktığını fark ettim. Burnundan keskin soluklar alıyordu. Sinirlenmişti. Şimdiden sinirlendiyse o kişinin kim olduğunu öğrendiğinde kim bilir ne olurdu?

 

"Pars zaten araştırıyordu. Her şey bilgisayarındaydı. Onun kaldığı yerden ben araştırmaya devam ettim." dedim. "Biliyorsun ki yüz nakli olmuştu, malum yüz nakli olunca ismini de değiştirdi..." Daha fazla devam edemedim çünkü Aras araya girdi.

 

"Kim?" Alt dudağımı ısırıp ayağa kalktım. Bakışları bende değildi yerdeydi.

 

Yanına gidip ben de yere oturdum. Yumruk olan elini tuttum. Kalemi bırakmasını sağladım. Ellerini ellerimin arasına aldım. Başımı eğip yüzüne bakmaya çalıştım. Gözleri dolmuştu. İç çekmeden edemedim.

 

"Sakin ol Aras." Dolu ve kızaran gözleriyle bana baktı.

 

Dişlerini sıkıp, dişlerinin arasından konuştu. "Sana kim dedim Gece."

 

Yanağımın içini dişledim. Onu nasıl sakinleşitireceğimi bilmiyordum. Bir kez daha Pars'ın yokluğunu hissettim. O olsaydı bana yardımcı olurdu. Kardeşine nasıl söyleyeceğini, onu nasıl sakinleştireceğini bilirdi o.

 

"Fehmi. Annenin katili, baban ve annenin eskiden arkadaşı olan kişi Fehmin'nin ta kendisi. Büyük ihtimalle sizi biliyor ve o yüzden..." Yine devam edemedim çünkü Aras bir hışımla ayağa kalktı ve bağırdı.

 

"O yüzden abim şu anda yok! Biliyordu ve annem gibi abimi de bizden almak istedi." deyip duvara bir yumruk attı. Beklediğim tepkileri verirken ayağa kalkıp yanına gittim. Ellerini tutup yüzüne baktım. Kendisine zarar vermesine izin veremezdim.

 

"Biliyorum senin için zor ama sakin olmaya çalış." Gözünden bir damla yaş akarken bana baktı.

 

"Nasıl sakin olayım Gece? Annemi bizden alan, yıllarca abimden uzak kalmamı sağlayan, babamın şehit oldu sanmamızı sağlayan, bize sadece acı vermekten başka bir şey yapmayan bu adam. hepsini daha önceden planladı, hayatımızı mahvetti. Nasıl sakin olayım ben?" Ellerini elimden kurtarıp odanın içinde volta atmaya başladı. Bir yandan da kendi kendine konuşuyordu.

 

"Şimdi de abimi elimden almaya çalışıyor! Ona istediğini vermeyeceğim!" Odanın içinde bir sağa bir sola gitmeye devam ederken arada önüne çıkan şeylere tekme savuruyordu. Karşısındaki tekli koltuğa tekme savurup avazı çıktığı kadar bağırdı.

 

"Aras'ı sakinleştitmemiz lazım." dedim bizimkilere hitaben. Ama nasıl? Onu nasıl sakinleştireceğimi bilmiyordum ki.

 

Düşün Gece, düşün. Bir şey bulman lazım.

 

Diğerleri Aras'la konuşmaya çalışırken ben onu sakinleşitirmenin yollarını arıyordum. Tabii ya! Nasıl aklıma gelmedi ki bu benim?

 

Bulduğum fikirle Aras'a doğru ilerledim. Sinirden yüzü kıpkırmızı olmuştu. Yanına gelince ellerimi yüzüne koydum, bana bakmasını sağladım. "Abin için sakin ol. Bu sinirle yanlış karar vereceksin." Gözünden bir damla yaş akarken titrek bir nefes aldı.

 

"Annemizi aldı bizden." dedi titreyen sesiyle. "Yıllarca babasınız büyümemize sebep oldu. Şimdi de abimi almaya çalışıyor." Çok zordu, onun için çok zordu. "Bu sefer istediğine ulaşmasına izin vermeyeceğim!" deyip ellerimden kurtuldu ve kapıya doğru ilerledi. Şimdi aklıma gelen şeyi uygulamalıydım işte.

 

Elimi başıma koydum, sendeliyormuş gibi yaptım. Sanırım ilk Enes gördü beni çünkü ilk onun sesini duydum. "Komutanım!" Göz ucuyla Aras'a baktım. Enes'in sesini duyunca durup bize bakmıştı. Planımın işe yaradığını anlayıp gözlerimi kapattım. Yere düşüyormuş gibi yaptım. Anında biri tuttu beni. Beynimdeki tümör yüzünden başta Aras olmak üzere hepsi diken üstündeydi ve bu yüzden en ufak bir şeyde hep bana dikkat kesiliyorlardı. Bu yüzden böyle bir şey yapmaya karar vermiştim. Aras'ın dikkati benim üstümde olacaktı ve siniri hafifleyecekti.

 

"Gece iyi misin?" Yanımda Aras'ın sesini duyarken acı çekiyormuş gibi yüzümü buruşturdum. "Koltuğa yatır." dedi. Sanırım beni tutan kişiye demişti. Havalandım ve saniyeler içinde koltuğa uzandığımı hissettim. Daha sonra yüzümde soğuk eller hissettim.

 

"Gece duyuyor musun beni?" Bu Aras'ın sesiydi. Sesi telaşlı geliyordu. Onu daha fazla telaşlandırmamak adına yavaşça gözlerimi açtım. Kısık gözlerle ona baktım.

 

"İyiyim." dedim sesimi kısık tutmaya çalışarak. Numara yaptığımı bilirse belki daha fazla sinirlenirdi. Bu yüzden elimden geldiğince iyi oynamalıydım ve sinirini geri plana atmasını sağlamalıydım.

 

Aras birden ayağa kalkıp "Doktora gidelim?" dedi. Başımı iki yana salladım.

 

"İyiyim, başıma ağrı girdi sadece." Bakışlarını benden çekip Anıl'a çevirdi.

 

"Gece'nin ilaçlarını getirsene." Anıl onu onaylayıp üst kata çıkarken Aras tekrardan bana döndü. "Artık ameliyat olman lazım." Yavaşça doğrulup sırtımı arkama yaslandım. O da ayakta durmaktan vazgeçip yanıma oturdu. Diğerleri ise başımızda durmaya devam etti.

 

"Artık Pars'ı bulmamız lazım. Biliyorsun ki onu bulmadan ben asla ameliyat olmam."

 

"Ameliyat olmadığın için abim bana kızacak."

 

Omuz silktim. "Bana kızmaaından iyi." Yüzünde bir gülümseme oldu. Sanırım Fehmi'yi unutmuştu, ya da düşünmemeye çalışıyordu.

 

"Çok kötü bir yengesin sen." Benim de yüzümde bir gülümseme oluştu.

 

"İyi bir yenge olmamı istiyorsan beni üzme Aras. Senin için zor biliyorum ama ani kararlar alıp düşünmeden hareket edersen işimiz daha da zorlaşır."

 

"Kendini benim yerime..." diyordu ki sözünü kestim, ben konuşmaya devam ettim.

 

"Ben kendimi senin yerine koyuyorum. Böyle bir durum herkes için zor olurdu. Ama sen düşünmeden hareket edersen n'olur? Ne yapacaksın? Adamı bulup öldürecek misin? Veya işkence mi edeceksin? Sonra ne olacak? Adam ölecek mi? Peki biz Pars'ı nasıl bulacağız?" Sözlerimden sonra başını geriye atıp elleriyle yüzünü kapattı. Haklı olmam canını sıkmış olmalıydı.

 

Anıl'ın getirdiği ilaçlarımı içip Aras'a baktım. Hâlâ konuşmamıştı. Öylece duruyordu. Bir hışımla ayağa kalktı. Ters ters bana bakıp homurdandı. "Haklı olman canımı sıkıyor. Senin salak saçma konuşman gerekiyordu." Kaşlarım çatıldı, ben de ayağa kalktım.

 

"Ben hiçbir zaman saçma salak konuşmam!" Histerik bir şekilde güldü. Gözleri hâlâ dolu doluydu ama güldü. Sırf beni üzmemek için güldü. Sırf beni üzmemek için acısını geri plana attı.

 

"Hiç konuşmazsın canım." Alaylı konuşmasına kaşlarım daha da çatıldı. Sinirle omzuna bir tane geçirdim.

 

"Döverim seni Aras! Canımı sıkma benim." Yüzünü buruştırarak bana baktı. Konuşmadı ve sadece o şekilde bakmakla yetindi. Bu beni daha da sinirlendirirken ona kızmak için dudaklarımı araladım ama Batuhan'ın araya girmesiyle konuşamadım.

 

"İki dakika önce ortamda kasvetli bir hava yok muydu ya? Hangi ara kavga etmeye başladık?" Görkem kardeşinin omzuna kolunu atıp güldü ve konuştu.

 

"Aras ve Gece komutanım yan yanaysa eğer biz bütün duyguları beş dakika içinde yaşayabiliriz." Güldüm, haklılık payı oldukça yüksek bir cümle.

 

"Başlayalım mı?" dedim tekrardan o konu açılmasın diye. Aras ayağa kalkıp bize baktı.

 

"Bana bugünlük izin verin. Bugün dinleneyim yarın başlayalım." dedi ve üst kata doğru ilerledi. Ben de ayağa kalkıp bizimkilere baktım.

 

"Keyfinize bakın siz. Yarın her şeye başlıyoruz." deyip bakışlarımı Barış'a çevirdim. "Sen de fizik tefavine burada devam edeceksin. Ben her şeyi ayarlayacağım. Pars'ı bulduğumuzda ilerleme kaydetmen lazım. Yani senden biraz azim istiyorum Barış." İstiraz etmedi, başını sallayarak onayladı. Buna gülümsedim. Demek en son ki konuşmam işe yaramıştı.

 

Daha fazla burada kalmadan ben de üst kata çıktım. Aras'ın odasına gelince yavaşça kapıyı açıp içeriye girdim. Aras cenin pozisyonunda yatakta uzanıyordu. İç çekişlerinden anladığım kadarıyla ağlıyordu.

 

Yavaşça yanına gidip yatağa oturdum. Ona destek olacak bir abisi bir babası yoktu şu anda. Ben onun yerinde olsam o da yanıma gelir destek olurdu bana. Şimdi ben babası ve abisi yerine geçip destek olacaktım. Belki yalnız kalmak isterdi ama böyle bir durumda insanın yanında sessizce oturan biri bile ona iyi gelebilirdi.

 

Elimi saçlarına ötürdüm. Saçlarına dokununca irkilmedi, geldiğimi hissetmişti. Bir süre sırtı bana dönük bir şekilde dursa da en sonunda bana döndü. Başını dizlerime koyup sessizce ağlamaya başladı. Hiç sesimi çıkarmadan ellerimi saçlarında gezdirdim. Bu şekilde saatlerce konuşmadan durdum. Bir süre sonra o dizlerimde uyuya kaldı. Yavaş hareketlerle başını kaldırıp yastığa koydum. Sessiz bir şekilde odadan çıktım. Kendi odama geçip yatağa uzandım.

 

Telefonumu alıp rehbere girdim. Pars'ın numarasını bulup çalmayacağını bile bile aradım. Telesekreter telefona çıkınca kapatıp öylece telefona baktım. Yine aradım ve yine telefon çalmadı. Telefonun çalmasına bile razıydım. Açmasına gerek yoktu.

 

İçimdeki Pars özlemiyle günlüğümü aldım. Bugün bir şeyler yazmıştım ama onu ne zaman özlesem sürekli soluğu bu günlükte alıyordum. Ona söylemek istediğim her şeyi buraya yazıyordum, sanki o karşımdaymış gibi hissediyordum ve bu biraz olsun iyi hissetmemi sağlıyordu.

 

Yine ve yine hiç usanmadan seni aradım. Yine telesekreter çıktı telefona. Artık 'aradığınız kişiye ulaşamıyorsunuz' sözü en nefret ettiğim sözler arasında yerini aldı Pars.

 

İçim yine senin özleminle doldu taştı. Bugün sana çok ihtiyacım vardı ama sen yoktu.

 

Kardeşine annenizin katili söylerken sana çok ihtiyacım vardı. Aras öfkesine yenik düşerken sana çok ithitiyacağım vardı. En çok da kardeşinin sana ihtiyacı vardı.

 

Sana o kadar ihtiyacımız var ki Pars...

 

Yoksa sen dört yılın intikamını mı almaya çalışıyorsun benden?

 

Eğer öyleyse bozuşuruz çünkü ben seni o zamanlar tanımıyordum.

 

Keşke... Keşke tanısaydım seni o zamanlar. O zaman daha fazla vakit geçirirdim seninle.

 

Sen yoksun Pars. Ben kısacık sürede sana çok alıştım. Şimdi yokluğunla sınama beni. Hayat yine beni bir güldürüyor iki ağlatıyor. Artık ağlamaya alıştım ama yalnız ağlamaya alışamadım. Bir omuza ihtiyacım var.

 

Derin bir nefes alıp gözümde biriken yaşları sildim. Bir damla deftere damlamıştı.

 

Yine gözyaşımla ıslandı defter. İşte bundan nefret ediyorum. Ben sanki seninle konuşur gibi her şeyi buraya yazıyorum ama gözyaşım sürekli akıyor.

 

Elim kalbime gitti. Atıyordu ama ben attığını hissetmiyordum. Pars gittiğinden beri hiçbir şey hissetmiyordum ki.

 

Ne yaptın bana Pars? İki aydır hiçbir şeyin tadı tuzu yok. Nefes almak bile çok keyifsiz geliyor artık. Kalbim atmıyormuş gibi hissediyorum, nefes almıyormuş gibi hissediyorum... Birçok şey hissediyorum ama bir yandan da hissetmiyorum. Bu duygudan da nefret ettim. Hissediyorum ama hissetmiyorum da. Bir an önce gel ve bu duygudan kurtar beni.

 

Tek güzel şey her şeyi unuturken bir seni unutmamak sanırım. Kendimi hep bu şekilde avutmaya çalışıyorum.

 

Şu sıralar içimde bir korku var. Sana bir adım yaklaştık ama bir aksilik olacak diye ödüm kopuyor. Evet Pars ben şimdi de bundan korkuyorum. Sahi ben korkağın tekiydim değil mi? Sen söylemiştin bunu bana.

 

Ah evet, o senin gerçek düşüncen değildi ama korkuyorum işte. Konu sen, siz olunca ben korkağın biri olup çıkıyorum. Oysa ki sen yanımdayken ben hiçbir şeyden korkmuyordum..

 

Hadi gel artık, gel de eski cesur ben de geri gelsin. Artık korkak ben geride kalsın.

 

Gel, gel ki annenin katilinden hesap sor. Gel ki yıllarca kardeşin ve babandan ayrı kalmanıza sebep olan o adamdan hesap sor. Gel ki kardeşine destek ol. Gel ki babanın yıllar sonra dinen acı bir kez daha dinsin. Gel ki seni bekleyenlerin özlemi dinsin. Gel ki ben artık iyi olayım. Gel, lütfen gel...

 

Seni çok özledim... Seni çok seviyorum...

 

Defteri bırakıp cenin pozisyonunda yatağa yattım. Elim boynumdaki kolyeme gitti. Pars'ın bana aldığı kar tanesi şekildeki kolyeydi bu. Avucumdaki kolyele gözlerimi kapattım. Pars'la olan anılarımı düşündüm. Özlemim bu şekilde belki azalırdı. Hiç azalacağını sanmıyordum ama onunla olan anılarımı düşünmek bana iyi geliyordu.

 

*

*

*

 

Elimdeki dürümü yerken karşıdaki devasa binadan gözlerimi ayırmadım. Günlerdir Fehmi nereye biz oraya gidiyorduk. Şu anda da şirketteydi. Zaten bir şirkette bir de limandaydı, başka hiçbir yere gitmiyordu. Bu işte bir tuhaflık vardı ama çıkar yakında kokusu.

 

"Abimi bulunca ne yapacaksın?" Aras'ın sorusuyla ona baktım. O da elindeki dürümü yerken karşısına bakıyordu. Arabanın koltuğunu biraz geriye çekip iyice yayıldı. "Büyük ihtimalle ilk işin ameliyat olmaktır." dedi sorduğu soruyu kendisi cevaplayarak.

 

"Hayır tabii ki de." dedim hemen. Önüme dönerken onun bana baktığını hissettim. Torpitonun üstüne koyduğum ayrana uzanıp içtim. "İlk işim Pars'a nikah basmak olacak." Evet aklımda tam olarak böyle bir plan vardı.

 

Göz ucuyla Aras'a baktım. Elindeki dürümü ağzına yaklaştırmış ve dürümü ısırmak için de ağzını açmıştı ama benim sözümden sonra o şekilde kaldığı için oldukça komik görünüyordu. Bu görüntüye kayıtsız kalamadım ve gür bir kahkaha patlattım. Gerçekten komikti ama.

 

"Bir kez daha yanılmadığımı kanıtladın Gece." dedi. Dürümünü ısırıp beni baştan ayağa yüzdü, dolu ağzıyla konuştu. "Sen gerçekten manyağın önde gidenisin." Ağzındaki lokmayı yutup bana doğru yaklaştı. "Ciddi ciddi soruyorum bak. Neden abimi atlı kovalıyor gibi hemen nikâhı basmak istiyorsun?"

 

İşaret parmağımla onun kafasını ittirdim ve kendimden uzaklaştırdım. "Sana ne! Allah Allah ya! Canım öyle istiyor çünkü." dedim onu tersleyerek. "Hatta nikâhtan hemen sonra da çocuk yapacağım. Onun arkasından iki tane daha ve üç tane çocuğunuz olacak." Ciddi miyim diye beni süzdü. Ciddi olduğumu anlayınca kahkaha attı. Gülemlerinin arasında elindeki dürümü bana doğru uzattı.

 

"Delilikte sınır tanımadığınız için bu ödülü hak ettiniz Gece Hanım. Deliliğinizin nişanesi olarak bu ödülü kabul edin lütfen." Bir elindeki dürüme bir de ona baktım. Elinden aldım, dürümden koca bir ısırık alıp üstüne de ayranımı içtim. Bu yaptığıma daha çok şaşırdı.

 

Onun şaşkınlığını umursamadan ben soru sordum. "Peki sen Pars'ı bulduğumuzda ne yapacaksın?" Elimden dürümünü alıp cevap verdi.

 

"Tabii ki de senin gibi bir manyağın elinden canım, biricik abimi kurtaracağım." Yüzümü buruşturdum, burnumdan soluyarak ona baktım.

 

"Aras bak İstanbul'dayız. Her yer deniz. Senin kıçına basarım tekmeyi atarım denize! Canımı sıkma benim." Yüzünü ekşiterek beni süzdü.

 

"Ateş olsan cürmüm kadar yer yakarsın anca." Derin soluklar aldım. Elimdeki dürümü torpitonun üstüne bırakıp Aras'ın saçlarına yapıştım. "Lan!" diye bağırdı.

 

"Bir daha söyle bakayım! Cürmün kadar mı yer yakarım ben?"

 

"Bak kadınsın diye elimi süremiyorum benim sinirlerimi zıplatma."

 

Histerik bir kahkaha patlattım. "Hahay güleyim bari." dedim. Tıpkı onun gibi "Ateş olsan cürmüm kadar yer yakarsın." dedim. Birden saçlarımda hissettiğim acıyla çığlık attım. "Bırak saçımı hayvan herif!" dedim acıyla. Bu durum bana tanıdık gelmişti. Yine Fehmi'nin peşindeyken böyle bir kavga etmiştik.

 

"Önce sen bırak!" dedi. Saçımdaki ellerini umursamadan başımı iki yana salladım.

 

"Olmaz, önce sen."

 

"Hayatta kurtarmaz, önce sen." Bir an gülecek gibi oldum. Pazarlık yaparken esnafın kullandığı cümleyi kullanması komiğime gitmişti.

 

"Valla bırakmam, önce sen bırakacaksın!"

 

Biz bu şekilde durup önce sen bırak derken arabanın arka kapısı açıldı. İçeriye biri girerken biz birbirimizin saçlarını bırakmadan oraya baktık. Batuhan ve Görkem arka koltukta şaşkınca bize bakıyordu.

 

Biz dördümüz gelmiştik buraya. Biz arabada kalırken Batuhan ve Görkem etrafi incelemeye gitmişti. Diğerleri ise evde bekliyordu.

 

"Komutanım siz kavga etmeden duramıyor musunuz?" dedi Görkem bıkkın bir şekilde. İki gündür beraberdik, Aras ve benim kavgamdan hepsi bıkmıştı.

 

Görkem'e cevap vermeden Aras'a döndüm, o da bana baktı. Aynı anda "Üç deyince." dedik. Yine aynı anda onaylamak için başımızı salladık. İkimiz de onaylayınca aynı anda "Üç." dedi ve ben onun o da benim saçlarımı bıraktı. Acıyan saç diplerimi ovdum. O günün aynısını yaşamıştık az önce. Aynı kavgaydı ama o zaman Pars telefonla araya girmişti.

 

Araka koltuğa dönüp "Ne yaptınız? Yerleştirdiniz mi GPS'i?" diye sordum.

 

"Evet." dedi Batuhan. "Araba zaten otoparktaydı. Kimse de olmayınca kolayca hallettik."

 

"Kameralar?" diye sordu Aras. Onun sorusunu da Görkem cevapladı.

 

"Kör noktalardan ilerledik. Kameralar çekmedi bizi." Güzel, şimdilik her şey yolunda gidiyordu.

 

Bir ay öncesine kadar Fehmi polisler tarafından takip ediliyordu ama herhangi şüpheli bir hareketi olmayınca takip sonlanmıştı. Şu anda yurtdışı ve şehir dışı yasağı vardı. İstanbul'dan dışarıya çıkamıyordu yani.

 

"Bunlar Fehmi'nin adamı değil mi?" Aras'ın sorusuyla baktığı yere baktım. Siyah bir arabaya binen iki kişi vardı. Aras omzunun üstünden arkaya baktı. "Bir taksiye binip takip edin. Nereye gidiyorlar öğrenelim." Batuhan ve Görkem onu onaylayıp arabadan indi, bir taksiye binip adamları takip etmeye başladılar. Biz ise Fehmi'yi bekledik. Yaklaşık bir, bir buçuk saat sonra o da takip cihazı yerleştirdiğimiz arabasıyla çıktı şirketten. Arkasından biz de takip ettik. İlk önce limana gitti, bir süre orada kaldıktan sonra limana yakın bir yerdeki restoranta gitti. Fark edilmemek için biz yine arabada kaldık.

 

Aras emniyet kemerini çözerken "Gel şurada köfte ekmek yiyelim." dedi.

 

"Anca mideni düşün Aras." diye söylendim ve arabadan indim. O da inip bana baktı.

 

"Ne yapayım kızım, aç karnına beynim çalışmıyor benim." dedi. "Hem buradan Fehmi denen piçi daha iyi görüyorum ben." deyip köftecinin önündeki küçük tabureye oturdu, karşıdaki restoranta baktı. "Abi bize iki yarım ekmek." dedi bakışlarını restoranttan ayırmadan.

 

Ben de yanına gidip oturdum. Bakışlarımı onun gibi restoranta çevirdim. Fehmi buradan görünüyordu, karşında iki adam vardı. Sanırım iş yemeğindeydi. Dışarıdan bakınca da iyi biri gibi görüyor şerefsiz!

 

"Alacaksın bu adamı..." dedi Aras. Bakışlarım ona kaydı, kaşlarını çatmış Fehmi'ye bakıyordu. "...Ağzına bombayı sokup bu denize kafasını batırıp batırıp çıkaracaksın!" Öfkesini belli etmese de hâlâ öfkeliydi. Öfkesi de öyle kolay kolay geçmezdi zaten. "Nefessizlikten can çekişir de içimdeki öfke diner belki." Sessizce onu dinledim. "Ulan bana bir fırsat verilse anasından doğduğuna pişman ederim de, işte verilmiyor o fırsat bana."

 

Elimi kaldırıp saçlarına götürdüm, kısa kesim saçlarını elimle dağıttım. "Sen abini bul, sonra bu adamın müebbet ceza almasını sağla. İşte bu onun için en büyük ceza olur. Bunun gibi adamlar dört duvar arasına girmekten korkar." dedim. Önüne gelen köfte ve koladan bakışlarını çekip bana döndü.

 

"Ondan önce bir iki pataklasam fena olmaz bence." Güldüm, kolama uzanıp bir yudum içtim.

 

"Benim fikrimce fena olmaz. Hatta ben de bir tane suratına vurabilirim." Güldü, keyfi yerine geliyor gibiydi.

 

"Bak gözüme girmeye başladın."

 

"Çünkü tek ve son olacak biricik yengeniö ben senin. Tabii gözüne gireceğim."

 

Kolasını yudumlarken göz ucuyla bana baktı. "Yani biricik ve tek yengem olduğun konusunda seninle aynı fikirde olmayabilirim ama neyse." Gözlerim kısıldı, sinirle ona baktım.

 

"Kaşınıyorsun biliyorsun değil mi?" Başını salladı, onayladı beni.

 

"Valla kaşınıyorum." Histerik bir şekilde gülüp bakışlarımı ondan çektim. Köfteme uzanıp bir ısırık aldım. O sırada arkadan bir ses duydum.

 

"Gece Hanım, Aras Bey?" Kaşlarım çatılırken yavaşça arkama baktım. Takım elbiseli, tanımadığım bir adam bize bakıyordu. Bakışlarım Aras'a kaydı, o da bana döndü. Başını iki yana salladı. Sanırım o da bu adamı tanımıyordu.

 

Ağzımdaki ekmeği çiğnerken ayağa kalktım ve adama döndüm. Aras da benim gibi ayağa kalktı. Ağzımdaki lokmayı yutup konuştum. "Pardon, tanışıyor muyuz?" Sağ elini kaldırıp ilerideki arabayı gösterdi.

 

"Eğer bizimle gelirseniz tanışırız." Gösterdiği arabaya baktım, siyah bir arabaydı, camları filmli olduğu için içini göremiyordum ama içinde birden fazla kişinin olduğunu hissettim.

 

Acaba Fehm mi vardı arabanın içinde?

 

İçimdeki düşünceyle karşıdaki restoranta baktım, Fehmi hâlâ oturuyordu. O değildi. Adamları olduğunu da sanmıyordum çünkü iki gündür kapsamlı bir araştırma yapmıştık, hatta buraya gelmeden önce de yapmıştık ve Fehmi'nin çevresindeki herkesi biliyorduk. Peki kimdi bu adam?

 

"Ne istiyorsun bizden?" dedi Aras. Adamın bakışları ona dönerken sağ eli arkasına gitti. Aras'la aynı anda biz de elimizi belimizdeki silahlara götürdük. Adam bizim ellerimize baktı ve dudağının bir tarafı kıvrıldı. Elini arkasından çekince elinde cüzdan olduğunu fark ettim.

 

Cüzdanı açıp bir kimlik çıkardı, kimliği bize uzatırken almadan baktım. Milli İstihbarat Teşkilatı kimliğiydi bu. "Milli İstihbarat Teşkilatı'ndan geliyorum. Adım Kaan Şahin." dedi. Kimliğini cüzdanına koyarken konuşmasına devam etti. "Buraya yakın bir yerde çay bahçesi var. Dilerseniz oraya geçip konuşalım."

 

"Ne hakkında?" diye sordu Aras.

 

"Fehmi Tekin hakkında." deyip arasını döndü adının Kaan olduğunu öğrendim adam. "Buyurun lütfen." deyip ilerlemeye başladı. Aras'la birbirimize baktık. Yüzü düşmüştü, başını iki yana salladı.

 

"Boku yedik." dedi, etrafına baktı. "Kaçmak için elimizde fırsat var." deyince güldüm. Elimi sırtına koyup ittirdim onu.

 

"Yürü yürü, alacağımız belayı aldık zaten." deyip önden ilerleyen adamı takip ettim. Aras da koşarak yanımda bitti.

 

"Kanunsuz iş yapıyoruz, bir zahmet bela alalım başımıza." dedi o da benim gibi söylenerek.

 

"Hani her şey kusursuz ilerleyecekti?" dememle ters ters bana baktı.

 

"Kızım ben nereden bileyim elin MİT ajanının bizi takip ettiğini. Allah Allah."

 

"Söylenme bana!" diye kızdım.

 

"Sen de ahiret sorusu sorup sinirimi bozma benim."

 

Elimin tersini gösterip "Çarpacağım şimdi elimin tersiyle! Sinirlerimi bozuyorsun!" Yüzünü buruşturup bana baktı ve önüne döndü.

 

"Muşmula suratlı!" Kaşlarım çatıldı, bu söz bana bir yerden tanıdık geliyordu. Nerede duymuştum ben bunu?

 

Tabii ya! Bunu ben ona ve Pars'a söylüyordum.

 

Omzuma bir tane geçirdim. "O benim lafım! Çalma lafımı." Göz ucuyla bana bakıp sabır çekti. Omuz silktim, sinirlerimi bozmasın diye ondan önde izlerdim ama geri zekalı kuyruk gibi peşime takıldı, koşarak yanımda bitti yine.

 

Çay bahçesine yaklaştıkça sanki kavga eden biz değilmişiz gibi kol kola girmiş kurbanlık koyunlar gibi sahibimiz takip ediyorduk. Tırsmıyor değildim açıkcası. Pars'ı bulmadan başımızın belaya girmesini istemiyordum.

 

Adam bir masaya otururken biz de karşısındaki sandalyeleri çekip yan yana oturduk. Karşımızdaki adam hepimize çay söylerken biz diken üstünde ne diyeceğini bekliyorduk. Bu işin sonu hayırlı bitecek gibi değildi ama yine de ümit etmek istiyordum. Belki de bizim korktuğumuz şey olmazdı. Bambaşka bir sebeple karşımıza çıkmıştır.

 

"Fehmi Tekin'in dosyası bize ulaştı." dedi adam benim içimdeki düşüncelerin arasına girerek. "Artık bizler ilgileniyoruz o dosyayla. Bu yüzden polis teşkilatı takibi bıraktı. Haftalardır takip ediyoruz, en son irtibat kurduğu kişilerin telefonları dinleme altına alındı." Yutkundum, bizimle niye bunu paylaşıyordu? Bu gizli bilgi değil mi? Adam sanki içimden geçenleri duymuş gibi devam etti.

 

"Bunu sizinle paylaşıyorum çünkü dinleme altına alınan telefonların içinde sizlerin de telefonları var." Kaşlarım çatıldı, hemen araya girdim.

 

"İyi de biz onunla iltibata geçmedik ki."

 

"İki ay önce göreviniz onun suçunu isbat edip yakalamakmış. Onu suç üstü yakalayacakken gemide patlama olmuş. Patlamadan sonra Pars Karadağlı'nı bulunamamış. Bu yüzden sizlerle herhangi bir iletişimi olur diye dinleme altına aldık ama çok farklı şeyler öğrendik." Bakışlarım Aras'a kaydı, ona baktığımı hissetmiş gibi o da bana döndü. Aynı anda yutkundu çünkü biz buraya geşeveğimizi, Fehmi'yi takip edip Pars'ın yerini bulmaya çalışacağımı hep telefonda konuşmuştuk. O farklı şehirde ben farklı şehirdeyim çünkü. Ve bu adam telefonlarımızın dinleme altında olduğunu söylüyor.

 

Sanırım başımız büyük belafaydı.

 

Oysa ki bu kadar kısa sürede belada olmamalıydı.

 

"Emrisiz bir iş yapıyorsunuz. Kimseden izin almadan o adamı takip ediyorsunuz ve bu bir suç. Elimizde de oldukça kanıt var." Sanırım daha açık konuşmazdı. Her şey apaçık ortadayfı. Pars'ı bulmadan hapishaneye boyayacaktık sanırım. "Bizimle geliyorsunuz Gece Anım ve Aras Bey." Ve beklediğim o cümleyle tanışmadığım da anladım.

 

Selam nasılsınız?

 

Bölüm nasıldı?

 

Fehmi'nin Aras ve Pars'ın annesinin şehit olmasına sebep olan kişi olduğunu tahmin etmiş miydiniz?

 

Sizce Gece haklı mı? Kaan Şahin onları yakalamaya mı geldi?

 

En sevdiğiniz sahne?

 

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, kendinize iyi bakın🤍

 

 

Loading...
0%