@kitap__gezegeni1
|
Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayalım🦋
Keyifli okumalar✨️
31.Bölüm "Aylar Sonra"
Stresli bir şekilde adının Kaan olduğunu öğrendiğim adamın yanında bekliyorduk. Siyah arabasının yanında hiçbir şey yapmadan bekliyorduk ve bu beni iyice strese sokuyordu. Pars'ı bulmadan başımızın derde girmemesi gerekiyordu.
Kaan arabadan yeşil kapaklı bir dosya çıkartıp bize döndü. Yanında da iki adam daha vardı. "Bu dosya Fehmi Tekin'in dosyası." deyip bize uzattı Kaan. Anlamsızca dosyaya baktım. Aras'ın da benden bir farkı yoktu. Niye bize veriyordu ki?
"Bunu niye bize veriyorsunuz?" dedi Aras dosyayı alırken.
"Bu durumu sizinle konuşmadan önce zaten gerekli yerlere bildirdik." demesiyle Aras'a bakmam bir oldu. O da bana döndü. Bizim planı herkes biliyordu o zaman. "Bildiğiniz üzere sizin yaptığınız bu şey suç ama araştırmalarımıza göre Fehmi Tekin Aras Bey'in annesini öldürmüş." deyip duraksadı. "Yani şehit olmasına sebep olmuş." diye düzeltti. "Eğer Fehmi Tekin'i yakalarsanız Pars Karadağlı'nın nerede olduğunu söyler. Yani öfkeyle hayatta mı yoksa ona bir şey yaptıysa yaptığını söyleyebilir." deyip Aras'a döndü. "Sonuçta babanıza olduğu kadar size de düşman ve damarına basacak bir şey söylerseniz belki öfkeyle bir şeyler öğrenebilirsiniz."
Bu dediklerini göz ardı ederek Aklımdaki soruyu sordum. "Ne yani bizi hapise atmayacak mısınız?" Gülümseyip kaşlarını hayır anlamında kaldırdı.
"Hayır. Bunun karşılığında siz de Fehmi Tekin'i bize sağ vereceksiniz." Yüzümde bir gülümseme peydah oldu. İşte bu bugünün en harika haberiydi. Bir an her şey başlamadan bitti sanmıştım.
"Ben bir şey sormak istiyorum." dedi Aras söz hakkı ister gibi. "Bunu üstler biliyor değil mi?" deyince Kaan başını sallayarak onayladı onu. "Peki biz bu Fehmi'den bilgi alacağız ya. Onu takip etmek yerine kaçırsak nasıl olur?" Yemin ediyorum ilk baştan beri aklımda hep bu vardı ama yüzüp yüzüp kuyruğuna gelmişken elimize yüzümüze bulaştırırız diye söylememiştim.
"Orası da size kalmış. Ama eğer kaçırdıktan sonra bir şeyler öğrenemezseniz Fehmi Tekin'i serbest bırakmanız gerekecek ve bu durumda da sizi şikayet edebilir. Eğer şikayet ederse bizim yapacağımız bir şey kalmaz. Çünkü kaçırma hakkını devletimiz bize vermiyor. Ama ne yaparsanız yapın adam bize sağ bir şekilde gelmeli. Eğer sağ gelmezse işte o zaman başınız gerçekten belada olabilir." Aras elini rastgele sallayarak güldü ve konuştu.
"O iş bizde. Siz hiç merak etmeyin ama..." deyip duraksadı. "Hani olur ya biz bu adamı yakaladığmızda bir anda taşa takılıp düşebilir." dedi, alt dudağımı ısırdım. Ne diyeceğini çok iyi biliyordum. Eliyle arkamızda kalan yolu gösterdi. "Aha bu yol gibi yokuştan aşağıya yuvarlanır ve gözü morarır, kaşı ve dudağı patlar. Ya da duvara falan çarpar da ufak tefek yaraları olur. İşte ondan sorun olmaz değil mi? Sonuçta sağ gelevek yine. Sadece ufakcık kırığı çıktığı olur." Adam daha fazla ciddi kalamadı ve güldü. Bizim yanımızda ciddi kalması bile mucize zaten.
"İnsanlık hali sonuçta. Düşebilir. Onlara biz bir şey demiyoruz." Aras'a ayak uydurmasıyla ben de güldüm. İki dakika içinde herkesi kendimize benzetebilirdik.
"Ama benim bir sorunum var." dedim. "Timim de bize katılırsa bulduğumuz bütün bilgileri size veririz." Adam hiç sorun etmedi. Onayladı beni.
"Sorun değil. Bunu üstlerimize söyleriz ama bir sorun olacağını sanmıyoruz." İşte bu güzel olmuştı. Gizli gizli iş yapıp acaba polise yakalanacak mıyız korkusu olmayacaktı artık. Rahatça aklımızdaki her şeyi uygulayacak ve Pars'ı bulacaktık. Valla keyfim yerine gelmişti.
Aras Kaan'a elini uzatıp "O halde biz işe koyulalım." deyip elini sıktı ve beni belimden tutup arabaya götürdü. "Yürü kız. Bir an önce eve gidip plan yapalım ve abimi bulalım." Sesimi çıkarmadan arabaya bindim. Aras da binince bir saatin sonunda eve geldik. Eve girince bizimkilerin hepsinin telaşlı olduğunu gördüm.
"Komutanım neredesiniz siz? Arıyoruz arıyoruz açmıyorsunuz? Bir şey oldu sandık." dedi Barış. Biz Kaan'la konuşurken sürekli aramışlardı ama açamamıştım. Görkem ve Batuhan da eve gelmişti. Diğerleri zaten evdeydi. Onlar gelmişti ama bizim gelmememiz endişelendirmişti hepsini. Üstüne bir de telefonlarımızı açmamıştık.
"İyiyiz biz. Size anlatacaklarımız var." dedim ve boş bir koltuğuna oturdum. Başımıza gelen her şeyi ve Kaan'la olan konuşmalarımızın hepsini anlattım.
"Şimdi biz Fehmi'yi mi kaçıracağız?" Enes'in sorusuyla ona bakıp başımı salladım.
"Aynen öyle. Kaçıracağız ve konuşmadan asla bırakmayacağız."
"Bu riskli değil mi?" dedi Anıl. "Konuşmama ihtimali var sonuçta." Haklıydı ama risk almalıydı. Yoksa bir arpa yol katedemezdik.
"Haklısın ama onu takip ederek bir yere varabilecek miyiz bilmiyoruz. Bu yüzden risk almalıyız." dedi Aras sanki içimden geçenleri okumuş gibi.
"Ben varım valla. Yeter ki Pars Komutanımı bulalım." dedi Batuhan. Diğerleri de tek tek onu onaylayınca keyfim daha da yerine geldi. Her şey çok güzel ilerliyordu. Böyle devam edersek Pars'ı bir iki güne kalmaz bulurduk.
* * *
4 GÜN SONRA
Kaan'la konuşmamızın üzerinden tam dört gün geçmişti. Dört gündür plan kuruyorduk. Fehmi'yi yirmi dört saat takip altına almıştık. Kaan'ın bize verdiği dosyadaki bilgilerden yararlanmıştık ve bugün harekete geçecektik. Artık Pars'a kavuşacaktım. Bu hasret son buşacaktı. Eskisi gibi hepimiz çok mutlu ve bir arada olacaktık. Tabii bir daha da hiç ayrılmayacaktık.
"Fehmi çıkıyor!" Enes'in bağırmasıyla karşımdaki şirkete baktım. Fehmi'nin arabası ve korumalarının arabası şirketten çıkıyordu. Sürücü koltuğundaki Aras'ın koluna vurdum.
"Çalıştır çalıştır! Takip et şunu!" Bakışlarım onda olmasa da bana ters ters baktığını hissetmiştim.
"İyi ki hatırlattın ya. Sen demesen ben öküzün trene baktığı gibi bakardım arabaya." diye söylenip arabayı çalıştırdı ve Fehmi'yi takip etmeye başladı.
"Aras bugünlük ateşkes ilan edelim. Şu adamı bir yakalayalım, Pars'ı bir bulalım ondan sonra doya doya kavga da ederiz saç başa da gireriz."
"Benim için uygun valla." dedi.
Fehmi şu anda limana gidiyordu. Şimdi Fehmi'nin peşindeki korumalardan kurtulacaktık ve sonra da Fehmi'yi paketleyecektik. Normalde evindeyken yapabilirdik ama evinde fazla koruma var. Ayrıca her yer kamera kaynıyordu. İlk önce korumalardan kurtulup daha sonra mobeselerin olmadığı bir yerde Fehmi'yi yakalayacaktık. Korumaları polise gider miydi bilmiyoruz. Eğer giderlerse diye mobeselerin olmadığı bir yerde halledecektik bunu. Bir iş yapıyorsak mükemmel yapmak en iyisiydi.
"Korumalardan kurtulmamız lazım." dedi Batuhan. "Ben, Görkem ve Anıl'ı arıyorum." Görkem ve Anıl bizimle değildi. İkiside farklı bir araçtaydı ve o araçlarla Fehmi'yle korumalarının arabalarının arasına girip korumaların trafikte sıkışmalarına sebep olacaklardı. Biz ise belirlediğimiz yerde Fehmi'yi yakalayacaktık.
Arabanın içinde stresli bir şekilde bacağımı sallayarak bütün tırnaklarımı tek tek yemeye başladım. Beş dakikanın sonunda Fehmi'nin korumaları trafikte sıkışınca stresim bir nebze de olsa azaldı. Aras ise araçları sollayarak trafikten çıkmıştı ve Fehmi'den önce onu yakalayacağımız sokağa gelmişti.
Ne olur ne olmaz diye yüzümüze kar maskelerini taktık. Araçtan inip Fehmi'nin gelmesini bekledik. İki dakikanın sonunda araç sokağın başında görününce Aras susturucu taktığı silahıyla aracın tekerlerine ateş etti. Araba bir sağa bir sola giderek durunca koşarak oraya gittik ve arabanın arka kapısını açtık. Biz Fehmi'yi alırken diğerleri de şöförü etkisiz hale getiriyordu. Aras Fehmi'nin ağzını kapatıp tutmaya çalışırken ceketimin cebinden şırıngayı çıkardım. Şıngayı fehmi'nin ensesine batırıp içindeki ilacın damarlarına karışmasını sağladım. En fazla on saniye sonra Aras'ın kucağına yığıldı Fehmi.
Şırıngada narkoz vardı. Aras bir şekilde bunu hastaneden araklamış. Yani bize öyle söyledi. Ne kadar doğru bilemiyorum. Umarım içine zehir koymak gibi bir çılgınlık yapmamıştır. O kadar salak olmadığı için yapmadığını umut ediyorum.
Aras nefes nefese Fehmi'yi tutmaya çalışırken "Yardım edin oğlum!" dedi. "Yaptığı kötülüklerin hepsi üstüne binmiş gibi ağır bu it oğlu it!" Bizimkiler şöförü halledince hemen Aras'a yardım ettiler ve sırf bu iş için aldığımız siyah minibüse bindirdiler. Neyse ki burası ıssız bir yerdi. Etrafta kimse yoktu.
Hemen ben de arabaya bindim ve kaldığımız eve geldik. Bizim arkamızdan da Fehmi'nin korumalarıyla ilgilenen Görkem ve Anıl da geldi. Barış tekerlekli sandalyede olduğu için evde kalmıştı. Fehmi'yi evin bodrum katına götürüp sandalyeye bağladılar. Şimdi ise onu uyandırmaya çalışıyorduk. Ne denersek deneyelim uyanmadı. Anında Aras'a döndüm. "Lan yoksa öfkene yenik düşüp şırıngaya zehir mi koydun?" dedim öfkeyle.
"Saçmalama kızım ya!" diyerek tersledi beni. "Katil miyim ben?" deyip sandalyedeki Fehmi'ye baktı. "Öldürmeme bile değmez bu it!"
"Niye uyanmıyor o zaman bu?" Oturduğu yerden kalkıp eline bir şişe su aldı.
"Çünkü uyandırmayı bilmiyorsunuz." dedi ve şişedeki bütün suyu Fehmi'nin üstüne boşalttı. Fehmi birden bağırınca yerimde irkildim. Uyandı ya adam. Madem böyle uyanıyordu niye baştan uyandırmadı bu çocuk bunu?
Fehmi kısa bir bağırmanın ardından susup etrafına bakınca onu izledim. Her yerde gözlerini gezdirdi ve en son bizde durdu. Kaşları ağır ağır çatıldı. "Gece Hanım? Aras Bey?" Yüzündeki şaşkınlık sesine de yansımıştı. Anlaşılan henüz gerçek yüzünü ortaya çıkarmayacak. Bey, Hanım ayakları yapacaktı bir süre. "Ne yapıyorsunuz siz? Niye bağlıyım ben?"
Aras bir tane sandalye aldı ve ters bir şekilde oturdu. "Evet Fehmi Bey." dedi, iğneleyici bir şekilde devam etti. "Yoksa Bahadır mı demeliydim?" Fehmi'nin yüzü gerildi ama anında bunu gizlemeyi başardı. Anlamsız bir yüz ifadesiyle Aras'a bakmaya başladı.
"Anlamadım. Ne demeye çalışıyorsunuz?"
Umarım onun bu salağa yatmalarına katlanabilir. Eğer katlanamazsam bu adam benim elimde kalırdı. Aras'tan önce ümüğüne yapışırdım valla.
"Anladın, anladın da salağa yatmak kolay geliyor." dedi Aras.
"Bakın ne saçmaladığınızı bilmiyorum ama beni burada bu şekilde tutamazsınız. Bu bir suç."
"Kime ve neye göre suç." diyerek konuşmaya dahil oldu Anıl. "Valla burada sen ve bizden başka kimse yok. Kim bilecek bu suçu." Fehmi gerilirken gerginliğini belli etmemek için elinden geleni yaptı.
"Sonsuza kadar burada kalmayacağım için illa bu suç ortaya çıkacak."
"Doğru." dedim ben. "Sonsuza kadar kalamazsın. En fazla üç, bilemedin dört gün falan kalabilirsin. Sonra da öteki tarafa yolcu ederiz biz seni." Bu sefer gerginliğini gizleyemedi. Arkasına sığındığı adamları yoktu ve bizim her şeyi bildiğimizi bildiği için tırsıyordu. Buradan kurtuluşu olmadığını anlamıştı. Bir gün başına bunların geleceğini bilmeliydi aslında.
"Bu açık bir şekilde tehdite girer yalnız." Hukuku bize mi öğretmeye çalışıyordu bu yoksa bana mı öyle gelmişti?
"Yoo tehdit değil. Sen bize istediğimiz bilgileri vermediğin takdirde burada aç ve susuz kalacaksın. Artık ne kadar yaşarsan ama ben üç günden fazla yaşayacğına pek inanmıyorum."
"Siz askersiniz. Kimseyi ölüme terk etmezsiniz." demesiyle bir kahkaha patlattım. Herkes bana bakarken ben hem güldüm hem de konuştum. Pot kırdığının farkında bile değildi.
"Fehmiciğim bizim asker olduğumuzu nereden çıkardın?" Birden gözleri irice açıldı, pot kırdığını anladı. "Ben bildiğim kadarıyla en son bir holdikte çalışıyordum ama yine de sen bilirsin." Cevap vermedi, veremedi. O sözünden sonra hiçbir söz onu yalanlayamazdı.
"Pot da kırdığına göre artık abimin nerede olduğunu söylersin." dedi Aras. Fehmi'nin bakışları ona kaydı. Uzun uzun Aras'a baktı. Ağır ağır kaşlarının çatıldığına şahit oldum. Sinirleniyor gibiydi. Artık rol yapmayacaktı anlaşılan. Yapsa da bir işe yaratacağı yoktu. Herkes her şeyi biliyordu.
"Ona benziyorsun." dedi dişlerinin arasından. "Abin de sen de ona benziyorsun." İplerle bağlı vücudunun gerildiğine şahit oldum. "İkinizde ezeli düşmanımın kopyası gibisiniz." Kenan amcadan söz ettiğini anladım. Aras ve Pars babalarının birer kopyasıydı. Aras ve Pars babalarının gençlik hali Kenan amaca ise Aras ve Pars'ın yıllar sonraki hali gibiydi. Birebir aynıydı üçü de.
"Annem ve babamın şaheserleriyiz." diyerek Aras Fehmi'nin damarına bastı.
Fehmi daha da sinirlernirken gözlerinin içinin kıpkırmızı olduğunu gördüm. "O yangında ölmeliydiniz! Sizi hiç alıp yetimhaneye bırakmamalıydım. İkinizi de öldürmeliydim!"
"Ama ölmedik, hayattayız. Şimdi de ecelin olmak için bekliyorum."
Fehmi'nin siniri birden yok oldu, gülmeye başladı. Bir an ani ruh haliyle psikopatlara benzettim. Gerçi pek farkı yoktu ama neyse. "Abini bulmadan nasıl ecelim olmayı planlıyorsunuz Aras? Pars'ı bulmadan bana bir şey yapamazsın."
Aras ayağa kalkıp belindeki silahı çıkardı. "Emin misin?" dedi. Şu anda tetikte bekliyordum çünkü Aras'ın bir anlık gaflete kapılıp silahı ateşlemesinden korkuyordum. Karşısındaki adam annesini onlardan koparmıştı, yıllarca babalarını öldü bilmezlerine sebep olmuştu, çocukluğunun abisinden ayrı geçmesine sebep olmuştu. Bir anlık sinirle o tetiğe basabilirdi ve dönüşü olmayan bir yola sapardı. Bu yüzden tetikte bekliyordum.
"Boş tehditlerine karnım tok benim! Karşınızdakini nasıl manipüle ettiğinizi iyi biliyorum. Boşuna bana maval okuma yani."
"Abim nerede Fehmi?" Cevap vermedi. Etrafına baktı. Aras Fehmi'ye yaklaştı ve silahı başına bastırdı. "Maval okumuyorum ben. Umursamam sıkarım kafana!" Fehmi başını kaldırıp onunla göz teması kurdu.
"Annen çok güzel bir kadındı." demesiyle alt dudağımı ısırdım. Aras'ın damarına basmaya çalışıyordu. "Güzeldi ama o gitti babana aşık oldu. Eğer bana aşık olsaydı sonu asla öyle olmazdı." Aras'ın sinirden elinin titrediğini görünce yanına gittim ve silahlı elini tuttum. Aras'ı birkaç adım geriye çekip fısıldadım.
"Damarına basmaya çalışıyor. Kulak asma şuna!"
Sirden yüzü kıpkırmızı olmuştu. Vücudu zangır zangır titriyordu. "Sen ilgilen şununla. Elimden bir kaza çıkacak." deyip uzaklaştı ama odadan çıkmadı.
Derin bir nefes alıp Fehmi'nin yanına gittim. Yakasına yapışıp "Pars nerede?" diye sordum. Dudaklarını büzdü, düşünüyormuş gibi yaptı.
"Valla bilemedim şimdi." dedi. "Sanırım o çoktan ölmüştü." demesiyle başıma bir ağrının saplandığını hissettim. Gözlerim kararırken bana doğru yaklaşan ayak sesleri duydum. "Pars o gemide çoktan öldü. Bütün bedeni parçalara ayrıldı." Kulaklarımda Fehmi'nin sesi dolanırken ellerimin titrediğini hissettim. Fehmi'nin sesinden başka sesler de duydum ama ayırt edemedim. Tek net olan Fehmi'nin sesiydi. O iğrenç imalı sesini duyuyordum sadece.
Öldü mü demişti?
Hayır, hayır, hayır. Ölmedi ki. Yaşıyor o. Hissediyorum ben. Tam kalbimde hissediyorum. Gelip onu kurtarmamızı bekliyordu şu anda.
Çok yakınımda seslerle duyarken görüşüm netleşmeye başladı. İlk gördüğüm şey Fehmi'nin iğrenç gülümsemesi oldu. Sinirlerime hâkim olamayarak yüzüne sert bir yumruk attım. Sandalyeyle birlikte geriye düşerken üstüne çıkıp boğazına yapıştım.
"Sakın bir daha onun öldüğünü söyleme! Yaşıyor o!" dedim yumruklarımı yüzüne geçirirken. Ağzı yüzü kan içinde kaldığı halde güldü.
"Sen kafayı yemişsin. Kendini buna inandırmışsın ama gerçek bu. Pars Karadağlı öldü. Dur, siz ne diyordunuz? Ah, şehit oldu. Hayatta değil artık."
"Lan!" diye gürleyip üstünden kalktım ve yüzüne sert bir tekme geçirdim. Anında bayılırken ondan uzaklaştığımı fark ettim. Birileri beni tutmaya çalışıyordu.
"Gece?" Duyduğum sesle öfkeli bakışlarımı arkama çevirdim. Şaşkınca bana bakan erkek sürüsüyle karşılaşınca kaşlarım çatıldı.
"Komutanım ne yapıyorsunuz siz?" İçlerinden birinin konuşmasıyla ona baktım. Bu kimdi?
Bir dakika. Ne oluyordu burada?
Etrafıma baktım. Bodrum kat gibi bir yerdeyim. Yerde kanlar içinde yatan bir adam vardı. Ne olmuştu ona?
Ellerime baktım. Benim ellerimde kan içinde kalmıştı. Niye kan olmuştu ellerim?
Yüzümde bir el hissedince irkildim. Bu kimdi? "Beni duyuyor musun Gece?" Yüzümdeki elleri umursamadan başımı yana yatırıp onu inceledim. Hiç tanıdık değildi.
"Sen kimsin?" dedim. Gözleri kısıldı. Başım hâlâ ağrıyordu. Biri sanki başıma iğne saplıyor gibiydi.
Bana soru soran adamın yüzü asıldı ve yüzümdeki ellerini belime indirdi. "Gel sen bizimle ben kim olduğumu anlatacağım sana." deyip beni ilerletmeye başladı. Beynim tanımadığın bu adama güvenme, gitme onunla dese de başımdaki ağrı sorgulamamı engelliyordu.
"Başım ağırlıyor benim." dedim merdivenleri tırmanırken.
"Tamam ben sana ilaç vereceğim şimdi." diyerek beni üst kata çıkardı. "Enes sen aşağıdaki şerefsizle ilgilen, Görkem sen de Gece'nin ilaçlarını getir." dedi tanımadığım adamlara. Onlar yanımızdan ayrılırken beni koltuğa oturttu. Kendisi de önümde diz çöküp bana baktı.
"Aras ben. Hatırlamıyor musun?" Başımı iki yana salladım.
"Başım ağrıyor benim." İç çekti, bir şey demedi. O sırada az önce giden adamlardan biri yanına geldi. Elimde de ilaçlar vardı. Önümde diz çöken adam ilaçları çıkartırken başımı yana yatırıp ona baktım.
"Sen Pars'a çok benziyorsun." dememle öylece kaldı, ağır ağır bana baktı. Yüzünde buruk bir tebessüm vardı.
"Evet benziyorum." dedi. Bir tane ilaç aldı ve suyla birlikte bana uzattı. "Çünkü Pars benim abim. Kardeşiz biz." İlacı alıp omuz silktim.
"Çok benziyorsun ama." deyip hiç sorgulamadan ilacı ağzıma attım. Üstüne de su içerken karşımdaki adam cevap verdi bana.
"kardeşiz dedim ya kızım." Gözlerim kısıldı.
"Tamam ama fazla benziyorum. Kardeş olsan bile bu kadar benzerlik fazla." Birden yüzü bembeyaz oldu. Onun başında dikelip bana bakan diğer adamlara döndü ve sessizce fısıldadı. Ama ben duydum.
"Lan abime benziyorum diye beni abim sanıp aşık olmaz değil mi?" Yüzümü buruşturdum. Ne diyordu bu muşmula suratlı adam?
"O muşmula suratınla ben sana aşık olmam." dedim yüzümü ekşiterek. "Ayrıca Pars'ın yan çarı gibisin. Ben orijinal Pars'a aşığım. Senin gibi muşmula suratlıya değil. Pars'a benziyorsun diye diretmem de ikizi olduğunu falan düşündüğüm içidi. Ama yanılmışım. Sen Pars'a benzemiyorsun. Çin malı gibisin sen. Çakmasın yani." Onun yanındaki adamlar gülerken onun kaşları çatıldı.
"Lan hem abime benziyorsun diyor hem de abimi överken beni gömüyor. Bu nasıl iş anlamadım ki?" Söylenmesini umursamadan etrafıma baktım. "Kız hafızasını kaybedince bile kişiliğinden ödün vermiyor. Hafızasını kaybetse bile laf sokmayı başarıyor."
"Normal çünkü kişiliğini değil hafızasını kaybetti." dedi biri ona laf sokarak.
"Batuhan kardeşini al yoksa bana laf soktuğu için evire çevire döveceğim." dedi yine Pars'a benzeyen adam.
"Sesin de Pars'a benziyor." dedim yüzümü buruşturarak. Ona bakıp "Seni kim yaptı? Söyle de onu döveyim. Pars'ın çakması bile olsan ona benzemen sinirimi bozuyor." dedim.
Yukarıya bakıp "Tövbe estağfurullah." dedi. Eline başka bir ilaç alıp bana verdi. Hiç sorgulamadan alıp onu da yuttum.
"Bu ilaçlar ne? Verip duruyorsun bana ama ne işe yarıyor?"
"Bunu sormak için geç kalmadınız mı hanımefendi. Sanki ilaçları içmeden önce sormanız daha mantıklıydı." Omuz silktim, cevap vermedim.
Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama ben hâlâ bu koltukta oturmaya devam ettim. Tanımadığım adamlar ise ara ara bana soru sorup durdu. Hepsi iyi gibiydi ama o Pars'a benzeyen beni bir hayli gıcık etmişti.
"Aradan on beş dakika geçti ve bu kızın hafızası yerine gelmedi." dedi Pars'a benzeyen adam. "Normalde birkaç dakika sonra gelirdi." Onlar duyuyordum ama hiç oralı bile olmuyordum. Dediklerinden hiçbir şey anlamıyordum çünkü. Şimdi bu hafızamı kaybettiğimi falan mı söylemişti yoksa ben mi yanlış anladım?
Başımı aşağıya doğru eğip "Ne hafızası?" dedim. Hepsi bana bakarken ben cevap vermelerini bekledim ama hiçbiri vevap vermedi. Çünkü aşağıdan bir bağırma sesi geldi.
"bekle burada." dedi Pars'a benzeyen bu adam ve ayaklandı. Salonun çıkışana ilerlerken diğerleri de onun peşine takıldı. Dediğini yapmayıp ben de hızla ayağa kalktım ama anında başım döndü. Yer ayaklarımın altından çekilirken yere doğru düştüğümü hissettim.
"Komutanım!" Birinin bağırmasıyla vücudumun sert bir şekilde yerle temas ettiğini hissettim. Alnımda keskin bir sızı hissederken yanıma gelen ayak sesleri duydum. Başımdaki ağrı giderek artarken son hatırladığım bana seslenen sesler oldu.
* * *
3 GÜN SONRA
YAZARDAN
Gece aynanın karşısına geçip alnındaki yaraya pansuman yaptı. Küçük yara bandını tekrardan alnına yapıştırıp yatağına ilerledi. Yatağının üstündeki siyah tokayla saçlarını toplayıp odadan çıkacakken gözü komodinin üstündeki günlüğüne kaydı. Üç gündür bir şeyler yazamıyordu, fırsatı olmuyordu. Unutkanlığı giderek artmıştı ve ilaçlar da artık pek fayda etmiyordu. Üç gün önceki unutkanlığında bayılıp alnını orta sehpaya çarpmıştı ve küçük bir dikiş atılmıştı. Doktoruyla konuşup durumu anlatınca unutkanlığının ilerlediğini öğrenmişti. Tabii acil ameliyat olması gerektiğini de biliyordu.
"Bulacağım seni Pars." diye mırıldandı. "Kavuşacağız. Sen bana yıllar sonra kavuştun ben de sana aylar sonra kavuşacağım. Bulacağım seni. Söz veriyorum sana." İçine derin bir nefes çekerek odasından çıktı, alt kata inerken konuşma sesleri kulaklarına geldi.
"Artık bu adama yemek ve su vermemiz lazım. Yoksa hiçbir şey öğrenemeden açlık ve susuzluktan ölecek." Bu Barış'ın sesiydi. Bu üç gün Gece için zor geçsede onun için iyiydi. Fizik tedavisine buradan devam ediyordu ve bu sefer daha bir istekliydi.
"Orospu çocuğu bir türlü konuşmadı ki!" Bu öfkeli ses de Aras'a aitti. "Bugün akşama kadar da aç kalsın konuşmazsa veririz suyunu, yemeğini." diye ekleyince Gece de aşağıya indi.
"Günaydın." dedi keyifsiz bir sesle. Fehmi'den bir şeyler öğrenemedikleri her gün keyfi daha da kaçıyordu.
"Gel kahvaltı yap." dedi Aras. Gece başını iki yana sallayarak reddetti onu.
"İştahım yok."
Aras'ın kaşları çatılırken kızmadan edemedi. "Kaç gündür doğru dürüst bir şey yemedim. İyice iğne ipliğe döndün. Otur da bir iki lokma bir şey girsin midene." Dese de Gece onu kâle bile almadı.
"Ben Pars'ı istiyorum Aras." deyip salonun çıkışına ilerledi.
"Yemin ediyorum abim sana iyi bakmadığım için beni dövecek." Aras'ın söylemesine Gece sessizce güldü ve aşağı kata indi. Fehmi'nin yanına gelince onu inceledi.
En son üç gün önce onu bir güzel dövmüştü ve o günün hatırası olarak yüzünde birçok yara vardı. Özellikle burnunda. Burnu hafif yamulmuştu. İyi vurmuşum diye geçirdi içinden.
Gece'nin arkasından diğerleridr sırayla aşağıya indi. Fehmi onları görünce bitkin bir şekilde "Su." dedi. Açlık ve susuzluk onu bir hayli yorgun düşürmüş gibiydi.
Gece bir tane sandalye alıp oturdu ve bacak bacak üstüne attı. "İlk önce bize istediğimizi ver sonra suyunu iç." Fehmi'nin artık direnecek günü kalmamış gibiydi. Pes etmiş görünüyordu ama direnmekten de vazgeçmemek için savaşmaya çalışıyordu.
"Su içmezsem öleceğim."
Gece dudaklarını büzüdü. "Beni ilgilendiren bir kısım göremedim. Pars'ın yerini söylemiyorsan zaten ölmeyi hak ediyorsun demekdir."
Fehmi kuruyan bozağını yumuşatmak için birkaç defa yutkundu. Pes ederek "Tamam." dedi. "Her şeyi anlatacağım ama biraz su."
"Önce abim sonra su ve yemek." dedi Aras. Fehmi pes ederek başını salladı.
"O burada değil. Bu şehirde değil." Konuşurken sık sık duraksıyordu. Bir hayli bitkin görünüyordu. "O Türkiye'de bile değil. Yurtdışına kaçırdım onu." Gece birden ayağa kalkıp Fehmi'nin boğazına yapıştı.
"Yalan söyleme!" diye adeta gürledi. Fehmi güçlükle başını iki yana salladı.
"Yalan değil, doğru. O şu anda Yurtdışında."
Gece giderek sinirlenmeye başlıyordu. Sabrı taşmak üzereydi. "Senin Yurtdışına çıkma yasağın var. Hatta şehir bile değiştiremezsin. Kimi kandırmaya çalışıyorsun?"
"Gemi patladığı anda onu aldık." dedi Fehmi. Aklı geçmişe gitmişti.
2 AY ÖNCE
Pars iğnenin içindeki zehrinin etkisiyle bayılırken Fehmi'nin adamı ona silah doğrulmaya devam etti. Pars'ın bayıldığından emin olunca onu sürükleyerek götürdü. Yanına Fehmi'nin başka bir adamı gelip yardım edince Pars'ı kolayca gemiden çıkardılar.
Pars'ı bir bota bindirip Fehmi'nin yanına gelince Fehmi yüzündeki gülümsemeyle baygın yatan Pars'a baktı. "Uyanmadan önce panzehiri verin. İleride sizi gemi bekliyor. Ona bindirin ve Almanya'ya gidene kadar sakın gemiden çıkarmayın. Kaptan sizi kıyıda indirecek ve sizi orada benim adamlarım bekliyor olacak. Pars'ı onlara verin ve ortadan kaybolun." Fehmi emirini verdikten sonra adamları Pars'la birlikte onun yanından uzaklaşıp gemiye gittiler.
Fehmi telefonunu çıkartıp Almanya'daki adamlarını aradı. "Gemi birazdan yola çıkacak. Belirlediğimiz günde gemi orada olacak ve Pars'ı alacaksınız. Dediğim eve gidecek ve ne istediysem onu yapacaksınız. Ben uzun bir süre oraya gelmemen. Şehirden ayrılmama izin vermezler büyük ihtimalle." Karşı taraf Fehmi'yi onaylayınca Fehmi telefonu kapattı ve patlayan gemiye bakarak botla kıyıya gitmeye başladı.
GÜNÜMÜZ
"Siz patlamanın içinde kalırken biz Pars'ı çoktan gemiden çıkartıp başka gemiye bindirerek Alamaya'ya göndermiştik. Hâlâ orada, yaşıyor." Gece, Fehmi'nin boğazını bırakıp ondan bir adım uzaklaştı.
"Açık adres ver. Almanya'nın hangi şehrinde.
"Berlin'de" dedi Fehmi.
"Tam adres ver Berlin'in neresinde?" Fehmi tam adresi verdikten sonra Gece arkasına baktı.
"Biriniz şuna yemek ve su getirsin. Geberip de başımıza kalmasın." dedi. "Aras sen de Kaan'ı ara, gelsin alsın bunu." deyip tekrardan Fehmi'ye döndü. "Yüzündeki yaralar içinde merdivenden yuvarlandı falan dersin." Tekrardan önüne döndü. "Biriniz de uçak ayarlasın. En erken saat olsun ve mümkünse aktarmasız olsun."
Gece içindeki umut ışıklarıyla yukarıya çıkıp odasına girdi. Elbise dolabının karşısına geçip içini karıştırdı ve hoşuna giden bir tane kıyafeti aldı. Pars'ın yanına hazırlanıp gidecekti. Artık kavuşma vakti geldi diye düşündü. Hasret bitiyor diye geçirdi içinden.
Üzerine beyaz bir crop, onun üzerine polarlı ve desenli bir hırka, altınada mavi bir jean giydi. Aynanın karşısına geçip cildine baktı. Yüzü bembeyazdı, göz altı torbaları belli oluyor göz morlukları ben buradayım diye bağırıyordu adete. Yüzünde renk falan kalmamıştı. Tek renk göz altlarındaki morluklardı.
Yanında getirdiği birkaç makyaj malzemesini çıkartıp yüzüne biraz renk kattı, göz altı morluklarını kapatıp kuruyan dudaklarına nemlendirici sürdü. İki aydır hiçbir şekilde cildine önem vermiyordu ve iki ayın sonunda makyaj yapınca ne kadar berbat bir halde olduğunu anladı. İlk defa bugün cildinin mükemmel güründüğünü düşündü.
Hazır olduğuna kanaat getirince aşğıya indi. Herkesin salonda olduğunu anlayınca kendisi de oraya gidip boş bir koltuğa oturdu. Bütün bakışlar onun üstünde olunca hepsinde tek tek göz gezdirdi. "N'oldu? Niye bakıyorsunuz? Çirkin mi olmuşum?" dedi. Aras Gece'ye yaklaşıp işaret parmağını onun yanağında gezdirdi. Parmağını geri çekip baktı ve kaşlarını havaya kaldırdı.
"Makyaj yapmış gençler, sakin olun." dedi şaşkınca bakan çocuklara hitaben. Hepsinin yüzündeki şaşkın ifade geçince Gece anlamsızca onalara baktı ve ellerini yüzüne koydu.
"N'oldu ya? Kötü mü olmuş."
Batuhan başını iki yana sallayıp "Yok." dedi. "Aksine çok güzel olmuşsunuz." Gece'nin yüzüne bir gülümseme yerleşirken yine konuştu.
"O zaman niye öyle baktınız?"
Aras anında yanıtladı. "Biz iki aydır seni çirkin olarak gördüğümüz için şimdi birden güzel görünce cinler minler çarpı sandık." Gece göz devirip onun omzuna bir tane vurdu.
"Salak çarpılsam herhalde böyle güzel olmazdım." Aras da onun omzuna bir tane vurdu.
"Geri zekalı! Sen zaten iki aydır çarpılmış gibiydin. Bir kez daha çarpışınca güzel olacaktın işte.
"Aras salak mısın?" Gece ciddi bir şekilde sordu.
Aras da ciddi bir şekilde başını iki yana sallayıp. "Yok değilim ama heyecanlıyım." Gece'nin yüzünde bir gülümseme oluşurken sevinçle Aras'ın omzuna bir tane daha vurdu.
"Valla bende çok heyecanlıyım. Pars'a kavuşacağım."
Aras kaşlarını çatarak Gece'ye baktı ve o da onun omzuna bir tane daha vurdu. "Acıyor kızım vurup durma!" diye de söylenmeyi ihmal etmedi.
Tekli koltukta oturan Görkem arkadaşlarına doğru yakşaltı ve fısıldadı. "Bunların normal olduğunu ben düşünmüyorum."
Barış ona hak verip onayladı. "Ben zaten ilk başta anlamıştım bunu. İlk tanıştıkları gün Gece komutanımın Aras'ın kafasını klozete sokmaya çalışmasından sonra normal bir arkadaş ilişkileri olmayacakları belliydi." Hepsi sessizce Barış'ın dediğine güldü, Aras ve Gece'nin tartışmalarını izlemeye devam ettiler.
Uzun bir aradan sonra hepsinin keyfi oldukça yerindeydi. Ara sıra gülüp eğleniyorlardı ama ilk defa bugün mutluydular. Gece Pars'ına, Aras biricik abisine, tim ise komutanlarına kavuşacaklardı.
Aradan saatler geçerken Fehmi tutuklanmıştı. Herkes bildiği, Fehmi'den öğrendiği her şeyi savcıya anlatırken bir grup polis memuruyla birlikte Almanya'ya gittiler. Fehmi'nin verdiği adrese Alman polisleriyle birlikte gittiler. Tek katlı, bahçeli bir evdi burası.
İlk başta içeriye polis girdi. Polisler evdeki adamları etkisiz hale getirip içeriyi kontrol ettikten sonra diğerlerinin girmesine izin verdiler. Herkes hızlı bir şekile içeriye girerken Gece en son girdi. İçine bir korku düşmüştü. Ya içeride yoksa diye düşünmeden edemiyordu.
Herkesin bir odaya girdiğini görünce ağır adımlarla oraya ilerledi ve yavaşça içeriye girdi. Bakışları içeride gezinirken bileklerinden zincilenmiş ve bitkin bir halde görünen Pars'ta durdu gözleri. Polisler Pars'ın bileklerindeki zinciri çözünce Pars'ta etrafına baktı ve kapının ağzındaki Gece'yle göz göze geldi. İkisininde gözlerinin içi parlarken Pars, Gece'ye doğru bir adım attı. Gece onun bir adımına karşı koşarak ona gitti ve ellerini onun yüzüne koydu. İçerideki kalabalığı umursamadan dudaklarını Pars'ın dudaklarına bastırdı. Pars da Gece gibi içerideki insanları umursamadı ve hasret kaldığı sevdiği kadının öpüşüne karşılık verdi. İkiside aylardır ayrı kalmanın hasretini çıkartıyordu. Aylar sonra kavuşmanın hasretini çıkartıyordu.
İçerideki kalabalığın kimisi onlara gülerken kimisi de bakışlarını odada gezdirdi. Aras ise homurdandı çünkü ilk abisine o sarılmak istiyordu ve Gece ondan önce gitmişti ona. Bir de gözlerinin önünde abisini öpmesi cabasıydı.
Gece geri çekilip Pars'ı inceledi ve sıkıca sarıldı. Pars'ın kolları da Gece'nin beline dolanırken ikiside sıkıca birbirine sarıldı. Pars ve Gece hasret kaldıkları kokuyu ciğerlerine doldurdular. Gece sevdiği adama doymamış gibi derin derin nefesler alırken gözlerinin yavaşça kapandığını hissetti. Vücudundaki güç çekilirken sevdiği adamın kokusunu içine çekerek kendisini Pars'ın kollarına teslim etti.
Pars üzerine ağırlığını veren Gece'yle kaşlarını çattı. Başını oynatıp ona bakınca bayıldığını anladı. "Gece?" Telaşlı bir şekilde ona seslenirken Gece kendisini karanlığa çoktan teslim etmişti bile.
Selam nasılsınız?
Bölüm nasıldı?
Fehmi Pars'a bir şey yapmış mıdır? İki ay boyunca Pars'ı bir evde hapis mi etti yoksa?
En sevdiğiniz sahne?
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, kendinize iyi bakın🤍
|
0% |