Yeni Üyelik
33.
Bölüm

32.Bölüm "Hasret Ve Özlem"

@kitap__gezegeni1

Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayalım🦋

 

Keyifli okumalar✨️

 

 

​32.Bölüm "Hasret Ve Özlem"

 

PARS KARADAĞLI

 

Aylar sonra sevdiğim kadına, kardeşime, arkadaşlarıma, aileme kavuştum derken kollarımda yığılıp kalan Gece'yle sevincim kursağımda kalmıştı. Durup dururken neden bayılmıştı? Bir hastalığı mi vardı? Bir şey mi olmuştu? Alnındaki o yara bandı neydi? Burada tam olarak ne oluyordu?

 

"Gece? Duyuyor musun beni?" Yüzüne hafif hafif dokunarak konuştum ama bir tepki vermedi. Başımı kaldırıp kardeşime ve time baktım. Bir tek Barış yoktu burada. "Niye bayıldı Gece? Bir şey mi oldu?" Hepsi bakışlarını kaçırıp birbirine bakınca kaşarım çatıldı. Benim bilmediğim bir şey dönüyordu burada.

 

Tam tekrardan soru soracakken kucağımda bir hareketlilik oluştu, hızla Gece'ye dönerken uyandığını anladım. Kısık gözlerle etrafına baktı ve bakışları bende durdu. Yüzünde sıcak bir tebessüm oluşurken elini kaldırıp oldukça uzayan sakallarıma götürdü. "Pars..." diye mırıldandı. "Hayal değilsin, değil mi?" İç çekmeden edemedim. Kim bilir kaç kere hayal ve gerçek dünyanın arasında gidip gelmişti.

 

Yüzümdeki elini tutup dudaklarıma götürdüm, iç çekerek öptü. "Gerçeğim" dedim kısık bir sesle. gözlerini usulca kapattı.

 

"Sözüm tuttum, buldum seni." dedi ağzının içinden.

 

Elimi yüzünde gezdirip onu inceledim. Onu o kadar çok özlemiştim ki yüzündeki, vücudundaki değişiklikleri anında fark ettim. Makyaj yapmıştı, operasyonlardan dolayı buna pek vakiti olmuyordu. Çoğu zaman operasyona bile saçlarını rastgele toplayıp gidiyordu ama şimdi yüzünde makyaj vardı. Bir şeyleri gizlemek istediği belliydi.

 

Çok yorgun görünüyordu, aynı zamanda zayıflamıştı. O bu kadar zayıf değildi.

 

Yüzündeki elimi alnındaki yaraya götürdüm. "Ne oldu buraya?" Yara bandının üstünde parmağımı gezdirerek sordum.

 

"Düştüm." dedi sadece. Bakışları Aras'a kaydı. "Aras'ın peşinden gideceğim diye düştüm." Ben de Aras'a dönerken Aras şaşkınca Gece'ye bakıyordu.

 

"Lan bütün suçu niye bana atıyorsun? Ben sana otur dedim oturmayıp kuyruk gibi takıldın peşimize." Aras'ın söylenmesine Gece sadece omuz silkti ve kucağımda bana sarılmaya devam etti. Onun başının üstüne bir öpücük kondurup Aras ve bizimkilere baktım. Bir kolumla Gece'ye sarılırken diğer kolumu onlara açtım.

 

"Gelin buraya." Sanki hepsi bunu dememi bekliyormuş gibi üstüme çullandı ve bana sarılmaya çalıştı. Aylar sonra yüzümde gerçek bir tebessüm belirdi. Aylardır bunun hayalini kurmuştum. Şimdi gerçek oluyordu.

 

"Barış nerede? O niye burada değil?" Sorumla hepsinin gerildiğini hissettim. Gözüm Enes'e takıldı. Yüzünde ve vücudunun görünen yerlerinde kabuğu soyulmuş yaralar vardı. Hafif hafif kızarıklıklar da vardı. "Ayrıca sana ne oldu Enes?" Hiçbiri bana cevap vermezken bir şeylerin ters gittiğinden emin oldum. Net benden bir şeyler saklıyorlardı.

 

Tam tekrardan soru soracakken bir adam yanımıza geldi ve konuşmama engel oldu. "Türkiye'ye dönmemiz lazım Pars Bey. Ama önce burada bir ifade vermeniz gerek." Onu başımla onaylayıp ayaklandım.

 

"Türkiye'ye döner dönmez sorularımın cevaplarını istiyorum." deyip Gece'nin elini tuttum ve onunla birlikte ilerledim. "Ayrıca sendeki değişimi de fark ettim Gece. Bana eksiksiz her şeyi anlatacaksınız." Gerildi ama bir şey demedi. Nasıl olsa dönünce hepsi bülbül gibi ötecekti. Bu iki ay boyunca tam olarak neler olduğunu öğrenecektim.

 

Buradaki polislere ifade verdikten sonra uçakla Türkiye'ye döndük. Türkiye'ye döner dönmez burada da bir ifade verdim. Buradaki işlerimde uzun sürerken ne Gece ne Aras ne de diğerleri bir an olsun yanlız bırakmamıştı beni. Hepsi usanmadan işlerimin bitmesini bekliyordu.

 

İfadeden sonra vücudumdaki bazı küçük yalar için hastaneye gittik. İki ay boyunca Fehmi'yi göremesemde adamları sağ olsun onun yerini aratmayarak vücumdaki yaralara sebep olmuştu.

 

"Bunlar ne beyefendi?" Hemşirenin sorusuyla ona baktım. Koluma bakıyordu. Kolumda birden fazla şırınga izi varfı.

 

"Bilmiyorum." dedim. Aslında az çok tahmin ediyordum ama emin olmadan konuşmak istemiyordum. "Sürekli şırıngayla bir şeyler enjekte ettiler."

 

"Bunu doktor Bey'e söylemem gerek. Kan testi isteyecektir." Sorun olmadığına dair başımı salladım. Yaralarıma pansuman yapınca üzerimi giyinmeye başladım. Hemşire odadan çıkarken Gece girdi odaya. Yüzündeki yorgunluğa rağmen kocaman gülümseyip yanıma geldi. Kolumdaki iğne izlerini görüp endişelenmesin diye kıyafetimi hızlı bir şekilde giydim.

 

"Gidiyor muyuz?" Yanıma gelerek sordu. Tam önümde durup iki bacağımın arasına girdi ve kollarını boynuma doladı. Dudakları boynuma temas ederken gözlerim kapandı.

 

"Kan testi almaları gerekiyormuş." Dememle hızla geri çekilip beni inceledi.

 

"Bir şey mi oldu? Niye kan testi alıyorlar?" Telaşlı haline tebessüm edip ellerimi yüzüne çıkardım. Onu biraz kendime yaklaştırıp dudaklarına küçük bir öpücük bıraktım.

 

"Sadece bütün değerlerimi kontrol edecekler." Yalan söyledim, emin olmadan onu telaşlandırmak istemiyordum. Hem onun da iyi olduğunu pek sanmıyordum. Benden bir şeyler saklıyordu ve ben kendi sorunlarımla onu boğmak istemiyordum. Şüphemden emin olunca nasıl olsa hepsi bilecekti.

 

"Seni çok özledim Pars." Bunu duymayı o kadar istiyordum ki... Ben sadece onun sesini duymaya bile razıydım.

 

"Sen mi ben mi?" diye mırıldandım. Onu kendime çekip sıkıca sarıldım. Sıkı sarılmamdan hiç rahatsız olmadan o da ince kollarıyla sardı beni. Ellerim bağlı saçlarına gitti, çözüp serbest bıraktım. Anında o saçlarının kokusu burnuma doldu. Derin nefesler eşliğinde saçlarının yüzüme dağılmasına izin verdim. Burnumu usul usul boynuna sürtüp teninin kokusunu içime çektim. Onun her zerresini çok özlemiştim.

 

Birden odanın kapısı açılınca homurdanarak geri çekildi. Kaşlarını çatarak arkasındaki kapıya baktı. Aras'ı görünce iyice sinirlendi. "İnsanoğlu bir yere girmeden önce kapı çalar ama sen bir insan olmadığın için bunu bilmiyorsun galiba." diye söylendi. Yüzümde yine bir tebessüm oluştu, onların bu kavgasını özleyeceğim hiç ama hiç aklıma dahi gelmezdi. Özlemiştim. Valla da özlemişim.

 

Aras ters ters ona bakıp yanıma geldi ve sendyede yanıma oturdu. Kollarını bana sararken mırıldandı. "Kene gibi yapıştı bu kız sana. Kaç kere dedim bırak şunu diye ama beni dinlemedin. Onun yüzünden biricik abimle hasret gideremedim."

 

"İki ay geçti. İki aydır yoktum. Siz bu iki ayda kavgayı bırakmadınız mı?" dememle ikisi de birbirinr baktı ve güldü.

 

"Sen bir sorsana iki aydır kavga ediyor musunuz diye?" Aras'ın dediği şeye kaşlarım çatıldı. Bir ona bir de Gece'ye baktım.

 

"Etmiyor muydunuz?" Sorumu ikiside kaşlarını kaldırarak cevapladı. "O halde şimdi niye ediyorsunuz?"

 

"Çünkü şimdi kavga edeceğimiz bir sebep var." dedi Aras. Kollarını iyice bana sarıp yavaşça Gece'yi ittirdi. "Birileri sürekli aramıza girip duruyor tabii." Gece sadece ona burun kıvrımakla yetindi. Sıkıca bana sarılıp Aras'a nispet yaptı. İkiside yaşını başını almış insanlardı ama tam bir çocuk gibi davranıyorlardı. Ne kadar bu hallerinden şikayetçi olsamda bu hallerini o kadar çok özlemiştim ki... Saatlerce onların saçma kavgalarını izleyebilirdim.

 

Hastane odasının kapısı bir kez daha açıldı. Bu sefer gelen timdi. Yine Barış yoktu içlerinde. Onlar içeriye girerken burada olup biteni öğrenmem gerektiğini anladım. "Barış nerede?" Gece yavaşça kollarını benden ayırıp geri çekildi. Yüzüne bir hüzün çökmüş gibiydi. Az önceki neşesi kaybolmuştu.

 

"O patlamada sen kaçırıldın ama bizler çok iyi bir şekilde atlatamadık bu durumu." diye mırıldandı. Gözlerinin dolduğunu fark ettim. "Barış sakat kaldı. Bu durum onun psikolojisini bozdu ve beynine iyileşemeyeceği sinyallerini vermeye başladı." Dolan gözlerine inat gülümsemeye çalıştı. "Ama merak etme, çektim ben onun kulağını. Şimdi daha inançlı bir şekilde fizik tedaviye devam ediyor." Elimi yüzüme koyup sıvazladım. Diğerlerinin neler çektiğini dinleyebilecek miydim acaba?

 

Enes'i gösterdi. "Enes'in vücudu yandı, yeni yeni toparlıyor. Kulak zarı zedelendi. Kaç tane ameliyat atlattı. Duymadığı için dengesini sağlayıp tek başına ayakta bile duramadı." Gözlerim kapandı, yüzüm buruştu. Hepsi, hepsi çok acı çekmişti. "İki aydır evde, göreve almıyorlar. Doktor raporu bekliyoruz." Gece konuştukça sanki bu acıları ben çekiyormuşum gibi hissettim. Acılarını görmedim ama dinlemek bile onlarla o acıyı çekmemi sağlıyordu.

 

"Aras..." deyip duraksadı. Kapanan gözlerim otomatikman açıldı. Canımdan bir parça olan, her şeyim olan kardeşime baktım. Onun da gözleri dolmuştu. Hepsi geçmişe gitmiş gibiydi. "Kısmı feçlik geçirdi. Vücudunun bir kısmını hissetmedi." İstemsizce gözümden bir damla yaş aktı. Aras'ın ensesinden tutup kendime çektim. Sıkıca sarıldım. Hiçbirinin yanında olmamıştım. Olmayı çok istemiştim ama olamamıştım. Oradan bir türlü kurtulamamıştım.

 

"Batuhan'ın sırtına paslı çivi saplamışlar." demesiyle bakışlarım Batuhan'a kaydı. Şimdi iyiydi ama o zaman kim bilir nasıldı? "Ameliyat oldu, neyse ki şu anda çok iyi." Ben onların yaşadıklarını tek tek dilenlerken Gece de bir bir anlattı. Anlattıkça içim parçalandı. O şerefsiz sadece bana değil herkese zarar vermişti.

 

"Anıl iç kanama geçirdi ama ciddi bir şeyi olmadı Allah'a şükür."

 

Görkem'i gösterip devam etti. "Görkem duman solumuş. Kafasını cama çarptığı için yüzünün her yeri çizikler içindeydi. O da hepimiz gibi atlattı. Şimdi iyiyiz ama o zamanlar hiç iyi değildik Pars." Dolu gözlerimi göz ardı edip gözlerinden yaş akan Gece'ye baktım. Bir tek kendisini saymamıştı. Herkesi bir bir anlatmıştı. Şimdi hepimiz neyse ki çok iyiydik ama kendisini göz ardı etmişti. O ne yaşamıştı?

 

"Sen ne yaşadın?" Yutkundu, bakışlarını kaçırdı. Diğerleri cevap versin diye onlara baktım ama onlar da bana bakmaktan kaçındı. "Biriniz cevap verin. Hepinizin ne yaşadığını öğrendim. Peki Gece, Gece ne yaşadı?" Aras konuşmak için kendisini hazırlamıştı ama odaya giren doktorla konuşmadı. Konu da orada kaynayıp gitti.

 

Doktorun isteği üzerine kan testi verdim. Bu süre içinde hiçbirine Gece'nin ne yaşadığını soramadım. Onlar da gelip anlatmadı zaten. Hepsinin ağzındn cımbızla laf alacak gibiydim.

 

Hemşire üç tüp kan aldıktan sonra hastaneden çıktık. İfademi zaten verdiğim için direkt eve geldik. Eve girince Barış'la karşılaşmayı beklerken beni birçok kişi karşıladı. Gece'nin anne babası ve kardeşi, benim babam, Serhat Albay. Hepsi buradaydı. Tabii Barış da buradaydı. Barış hepimizde göz gezdirip bende durdu ve gülümsedi. Tekrardan diğerlerine döndü. "Aradım ama açmadınız." dedi Gözleriyle sinirli bir şekilde bakan Serhat albayı ve Gece'nin ailesini gösterdi. "Öğrenmişler." Ben dediğinden bir şey anlamazken diğerleri anlamış gibiydi. Benim tek takıldığım nokta Barış'ı bu halde görmekti. Bir askeri bu halde görmek... Ne diyeceğimi, ne düşüneceğimi kestiremiyordum. Kim bilir Barış nasıl bir psikolojinin içindeydi.

 

Kimsenin bakışlarını umursamadan Barış'ın yanına gidip ellerimi dizlerine koyarak eğildim. "Seni gördüğüme sevindim." dedim. Ona acıyarak bakmamak için elimden geleni yaptım çünkü insanoğlu için en zor şey acıyan bakışlara maruz kalmaktır. "Umarım pes etmek gibi bir aptallık yapmamışsındır." Göz ucuyla arkamdaki Gece'ye bakıp gülümsedi.

 

"Gece komutanım sağ olsun. Pes edince aptallık ettiğimi anlamamı sağladı. Sizin karşısınız bu şekilde değilde dimdik çıkmayı isterdim ama ben de Gece komutanım gibi inat ettim işte." İçten bir gülümseme sundum ona. Zordu, kim olsa onun büründüğü psikolojiye bürünebilirdi.

 

"Hatanı anlaman kâfidir. Umarım en kısa zamanda da seni de dimdik karşımda görürüm." Başını sallayıp onaylayınca ona sarılıp hasret giderdim. Hepsini ayrı ayrı çok özlemiştim.

 

Ayakta duran ve büyük bir özlemle bana bakan babama ilerledim. Hiçbir şey demeden sıkıca ona sarıldım. O da bir şey demedi. Sadece sarıldı. Sessizlik bile her şeyi anlatıyordu bize. Hiç konuşmadan da hasret giderebiliyorduk, özlemimizi anlatabiliyorduk. Hiç konuşmadan uzun uzun sarıldık onunla.

 

Onunla sarıldıktan sonra başta Serhat Albay olmak üzere hepsiyle de hasret giderdim. Gece'nin anne ve babasının da elini öptükten sonra boş bir yere oturabildim.

 

"Evet gençler sizi dinliyorum." Serhat Albayın konuşmasıyla bende bizimkilere baktım. Hepsi suçlu çocuklar gibi başlarını öne eğmişilerdi. Bu duruma bir anlam veremedim. Ben yokken burada yine neler olmuştu? Başlarını derde mi sokmuşlardı? Yine beni neler şaşırtacak acaba?

 

"Gece sen yorgun olduğunu, artık izin kullanmak istediğimi söylemedin mi?" Gece usul usul başını sallayıp onaylası Serhat Albayı.

 

"Doğrudur komutanım." Konuşurken onunla göz teması kurmaktan kaçınıyordu.

 

"Peki ya siz beyler? Sizler de izin kullanmak istediğinizi söylemediniz mi?" Onlar da Gece gibi başlarını salladı. Serhat Albayla göz teması kurmadan Gece gibi konuştular.

 

"Doğrudur komutanım."

 

"Madem doğrudur sizin burada ne işiniz var da Fehmi'yi mafya gibi kaçırıp esir tutuyorsunuz?" Kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. Öyle mi yapmışlar?

 

"Komutanım istediğiniz kadar kızın ama bu durumu üstler biliyor." dedi Gece.

 

"Üstler size Fehmi'yi kaçırıp esir mi tutun dedi Gece?" Serhat Albayın sorusuyla Gece alt dudağını ısırdı. Öyle bir şey demediğini hepimiz anlamıştık. Zaten böyle bir şeyi kimse demezdi.

 

"Tam olarak öyle demeseler de dediklerini varsaydık biz." Elimi yüzüme götürüp sıvazladım. Başlarını belaya sokmuşlardı anlaşılan.

 

"Ya havle, ya havle!" Serhat Alabh söylenirken Gece suçlu çocuklar gibi parmaklarıyla onaymaya başladı. Şu anda onu deli gibi öpme istediğim normal miydi? Ortam müsait olsaydı kesinlikle bunu yapardım. Zaten aylarca hasret kalmıştım sevdiğim kadına.

 

"Sen bize söz vermemiş miydin Gece?" Bu sefer konuşan Gece'nin annesiydi. "Hani başını belaya sokmayacaktın. Doktorun durumunun ciddiye gittiğini söyledi." Bir kez daha konuşulanlara bir anlam veremedim. Ne durumundan bahsediyorlardı?

 

"Bir dakika." dedim araya girerek. Herkesin bakışları bana kayarken devam ettim. "Neyi var Gece'nin? Ne durumundan bahsediyorsunuz?" Bir anda bana bakan bütün gözler benim üstümden çekildi ve etraflarına bakmaya başladılar. Bu iyice sinirlenmeme sebep oldu.

 

"Kaç defa sordum. Biriniz de cevap vermediniz. Burada tam olarak ne oluyor?" Artık sesim ilk seferki gibi sakin ve kısık değil sert ve yüksek çıkıyordu. Zaten iki ay boyunca onlara bir şey oldu korkusuyla yaşamıştım. Şimdi de hiçbir şey anlamıyorlardı! Çıldırmamak elde değildi!

 

Gece yavaşça ayağa kalkıp elimi tuttu. "Yalnız konuşalım mı?" deyince etrafıma baktım. Kimseden ses çıkmıyordu. Bir şey demeden peşine takılıp odadan çıktım. Beni peşinden götürmesine izin verip bir odaya girdik. Odaya girince burnuma onun kokusu doldu. Bu odada kalıyor olmalıydı.

 

Oda boştu, pek bir şey yoktu. Yatak, tekli bir koltuk, elbise dolabı vardı. Bir de komodinin üstünde duran bir defter vardı.

 

Gece beni çekiştirerek yatağa götürdü ve oturdu, beni de yanına çekip oturttu. Önümde bağdaş kurup bana baktı. Ben soru sormadan konuşmayacağını anlayınca ellerimi yüzüne koydum. Alnındaki yaraya dokundum. "Buraya ne oldu?"

 

"Düştüm." dedi ilk sorduğumda dediği gibi. "Hafızamı kaybetmiştim." Anlamsızca ona baktım. Hafıza mı dedi o?

 

"Anlamadım." dememle iç çekti.

 

"Patlamada..." dedi baştan anlatmaya karar vererek. "Gemiden düştüm, başımı gemiye çarpmışım. Aras sağ olsun kurtarmış beni. Uyandığımda hastanedeydim. Doktor dedi ki..." deyip duraksadı. Ellerini yüzümdeki ellerine çıkardı. Ellerimi tuttu sıkıca. "Beynimde tümör varmış." Daha ne kadar şaşıracaktım bilmiyorum ama duyduğum bu söze şaşırdım. Tümör demişti o değil mi? Yanlış duymadım ben? Tümör?

 

"Anlamadım." dedim yanlış duymayı umut ederek. Bu iki ay boyunca umarım kulağıma kulağıma vurmuşlardır da konuşulan şeyleri yanlış duyuyorum diye düşündüm. Çünkü yanlış olmalıydı.

 

Yüzünde acı bir tebessüm belirdi. "Bende ilk başta anlamak istemedim ama gerçek. O patlamanın bendeki tek iyi yanı erken teşhis konulması." Elim boğazıma gitti. Nefes almakta zorlanıyor gibiydim. Patlamadan öncede tümör vardı ve ben bunu fark edememiştim... Sevdiğim kadındaki her değişimi fark edip bunu nasıl anlamam!

 

Boğazımdaki düğümden kurtuldum ve tek merak ettiğim o suruyu dile getirdim. "Ameliyat oldun ama değil mi?" Ameliyat olduğuna karşı umudum fazlaydı. Böyle bir şey için inatlaşıp ameliyat olmamak gibi bir aptallık yapmamıştır diye düşünüyordum. Umarım sadece düşünmekle kalmıyorumdur. Son olaylardan bir ders çıkarmıştır.

 

Gece'den cevap gelmezken kızaran gözlerimle ona baktım. Bana bakmıyordu. Yine suçlu çocuklar gibi elleriyle oynuyordu. Yapmamıştır değil mi? Ameliyat olmamak gibi bir aptallık yapmamıştır?

 

"Gece sakın..." dedim. Göz ucuyla bana bakıp tekrardan bakışlarını kaçırdı. Göz teması kurmaktan çekiniyor gibiydi. "Sakın bana iki ay boyunca ameliyat olmadım deme!" Yutkunduğunu fark ettim. Olmamıştı! Ameliyat olmamıştı!

 

Bir hışımla ayağa fırlayıp istemsizce bağırdım. "Gece sen nasıl ameliyat olmazsın!" Gözlerinden bir damla yaşın aktığını fark etsemde sinirim geçmedi. Geçecek gibi değildi! "Nasıl ameliyat olmazsın sen!" Hiç sesini çıkarmazken daha da sinirlendim. Kendi sağlığını bir insan niye hiç düşünmez? Niye hep yanlışı seçip kendisine eziyet ettirir?

 

"İkinci bir pişmanlık mı yaşamak istiyorsun sen!" Son kurduğum cümleden sonra sakin kalamadı ve o da ayağa kalktı.

 

"Pişman değilim ben!" diye bağırdı. Bir kez daha kızmak için kendimi hazırlarken gögsüme vurdu, konuşmama engel olup bana bağırmaya devam etti. "Pişman değilim çünkü ben senin için ameliyat olmadım." Anlamsızca ona bakarken gözlerinden yaşlar akmaya başladı. "Herkesi unuttum ben. Sık sık unuttum. Tümör büyüdükçe beynimin hafıza bölümüne baskı uyguladı ve ben unuttum." Gözünden akan yaşları elinin tersiyle sildi, ağzından bir hıçkırık kaçtı. Şu anda ona sıkıca sarılmak istiyordum. Sinirimi unutup ona sıkıca sarılmak istiyordum. "Herkesi, her şeyi, kendimi bile unuturken bir tek seni unutmadım." deyip bir kez daha gögsüme vurdu. "Pişman değilim. Yine olsa yine ameliyat olmam çünkü ben bir tek sevdiğim adamı unutmadım! İstediğin kadar bağır. Umurumda değil. Ben yine ameliyat olmazdım." Hıçkıra hıçkıra ağlarken onu kendime çekip dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Bana vuran elleri durdu, ağlamaya devam ederken dudaklarımın arasındaki dudakları hareketlendi. Bir yandan ağladı bir yandan öptü. Kızdı bana ama yine de öptü.

 

Dudaklarımı dudaklarından ayırmadan onu kucağıma alıp yatağa yöneldim. Gece'yi yatağı yatırınca dudaklarım dudaklarından ayrıldı. İç çekerek bana baktı. "Bağırsana!" dedi, hâlâ sinirliydi. "Bağır, çağır! Ben yine ameliyat olmazdım." Gözyaşları akıp kızaran dudaklarına geldi. Yatakta yanına uzanıp elimi yüzüne koydum. Baş parmağımla ıslanan dudaklarını sildim. Kaşlarını çatarak benden uzaklaşıtı. Az önce öpüyordu ama şimdi de trip atıyordu. O kadar güzeldi ki...

 

"Yumuşatma beni! Bağır hadi! Yine korkaksın de bana." Geçmişte dediğim şeyleri hatırlatıyordu şimdi bana. Başımı boynuna koyup sakallarımı sürttüm. Huylanarak geri çekilmeye çalıştı ama izin vermedim. O benden uzaklaşmaya çalışırken konuştu. "Evet yine korktum. Ameliyat olup da seni unuturum diye ödüm koptu. Oldu mu? Korkumu söylemem hoşuna gitti mi?" Sanırım fazla üstüne gitmiştim. Yine onu haklı bulmuyorum ama o kendisine göre haklıydı. Tabii ben onun yerinde olsam onu unutmamak için ameliyat olmazdım ama neyse.

 

"Gece..." Kokusunu içime çekerek mırıldandım.

 

Omuz silkti. "Gece deme bana!" Sinirliyken onu daha fazla öpmek istediğimi bilse acaba sinirlenir miydi?

 

"Sevgilim..."

 

"Git ya! Sevgilim de deme! Bağır sen!" Yüzümde bir gülümseme oluştu. Boynuna derin bir öpücük kondurdu. İstemediğin dair homurdanıp mırıldandı ama ben inatla onu öptüm. "Hep bağırıyorsun zaten. Yine bağır, öpme!" diye kızdı.

 

"Kar tanem..." dememle iç çekişleri durdu, ıslak ve kızaran gözleriyle bana baktı. Yumuşamış gibiydi.

 

"O ne demek?" Merakı sinirinin önüne geçince güldüm. Anında omzuma yediğim yumrukla gülmemi durdurdum. "Gülme! Sinirliyim sana!" Bir insanın sinirli hali niye bu kadar hoşuma gider ki? Gidiyordu işte. Onun her hali hoşuma gidiyordu.

 

Elimi boynundaki zincirlere götürdüm, kıyafetinin içinden çıkardım zincirleri. O da boyununa bakmaya çalıştı. Zincirlerden biri künyesiydi diğeri benim ona aldığın kar tanesi kolyeydi. Çıkarmadığını biliyordum.

 

"Sana bunu verirken kar tanelerinin eşsiz ve bir benzeri olmadığını söylemiştim. Benim için eşsiz ve benzersiz olduğun için kar tanem dedim." Burnunu çekti, hafif kaşlarını çatıp bana sokuldu.

 

"Bunu bir dahakine ben sinirlenmeden söyle." Yüzümde bir gülümseme oluştu.

 

"Neden?" Keyifli bir şekilde sordum.

 

"Hem sinirliyken yumuşatıyorsun hem de seni öpmek istiyorum." Keyfim daha da yerine gelirken boynuna sesi bir öpücük kondurdum.

 

"Öp o zaman."

 

Omuz silkti. "Olmaz." dedi net bir şekilde. "Sinirliyim ben sana."

 

Elimi çenesine götürüp bana bakmasını sağlasım. "Ama ben değilim." deyip anında dudaklarını dudaklarıma hapsettim. O da hiç itiraz etmedi, anında bana karşılık verdi. Keyfim iyice yerine gelirken elim ensesine gitti ve iyice kendime bastırdım onu. Öpüşmemiz derinleşirken birden geri çekildi. Gözlerindeki yaşları silip bana baktı. Gözlerimi ondan ayırmayayım diye ellerini yüzüme koyup ona bakmanı sağladı.

 

"Sana bir şey söyleceğim ama sakın şaka falan sanma." Kaşlarım çatıldı, niye öyle sanayım ki?

 

"Dinliyorum seni."

 

Yüzümdeki ellerini çekti ve ellerimi tuttu. Parmaklarıyla oynamaya başladı. "Şey acaba, biz evlensek mi?" Ellerine bakarak kurdu bu cümleyi. Ciddi mi diye başımı eğip yüzüne baktım. Ciddi gibiydi. "İstersen evlenme teklifi de ederim ama yeter ki evlenelim biz." Dudaklarımı birbirine bastırıp gülmemi engelledim. Başını hafif kaldırıp bana battı. "Edeyim mi evlenme teklifi?" demesiyle daha fazla dayanamadım ve gür bir kahkaha patlattım.

 

"Niye gülüyorsun ki? Ben çok ciddiydim." dedi çocuk gibi. Bir de dudağını sarkıtıyor ya.

 

"Baya baya ciddisin sen?" dememle anında başını salladı.

 

"Başta şaka sanma dedim ya!" diye azarladı beni. Bakışları bir anlığına odanın kapısına kaydı ve bana doğru yaklaştı, kulağıma fısıldadı. "Ama Aras'ın haberi olmasın. Nankör şey benim gibi bir yengesi olmasını istemiyor. Valla evlenmeyelim diye beni kaçırır bağlar bir yere." Bir kez daha güldüm. O kadar çok özlemiştim ki onu, onları... Herkesi çok özlemiştim.

 

İki ay boyunca hiç aklımdan çıkmamıştı hiçbiri. Ne yapıyorlar, ne haldeler, başları dertte mi, o patlamadan yara aldılar mı... Aklımda hep bu sorular dolanıp durdu ama hayattalar mı diye hiç düşünmedim. Hepsinin hayatta oluğunu biliyordum. Daha doğrusu hissediyordum diyebilirim. Bir kayıp verince o acının nasıl olduğunu çok iyi biliyordum. Acı vardı ama bu özlemin acısıydı. Birini kaybetmenin acısını çok iyi bildiğim için hepsinin hayatta olduğunu biliyordum.

 

"Tamam evleniriz." dedim geçiştirir gibi. Aslında geçiştirmiyordum, ciddiydim ben de. Yıllar boyunca sevmiştim onu. Şimdi evlenelim dediğinde mi hayır diyecektim? Asla demezdim. Sadece şu meliyat konusunun üstünü kapatmak istemiyordum. İki ay geç kalmıştı zaten. Kim bilir benim bilmediğim daha neler vardı.

 

"Ameliyat olmadan evelenlim ama." deyince kaşlarım çatıldı.

 

"İlk önce ameliyat sonra evlilik." Çocuk gibi omuz silkip doğruldu ve benden uzaklaştı.

 

"Olmam ki o zaman." Yukarıya bakıp sabır dilemedim. Bir gün beni çileden çıkartacaktı.

 

"Gece, güzelim önce ameliyat oluyorsun. Sonra evleniyoruz tamam mı?"

 

Dudaklarını sarkıttı. "Sonra da çocuk yapacağız değil mi?" Elimi yüzüme koyup gülmemi engelledim. Ben yokken bu kıza ne olmuştu?

 

"Sen değil miydin Aras'a; ben abinle sevgili olmam, olsam bile evlenmem, evlensem bile çocuk yapmam diyen? Ne değişti de evlenelim diye tutturup üstüne bir de çocuk yapalım diyorsun?"

 

Alt dudağını ısırdı, yatakta bana doğru yaklaşıp ellerimi tuttu ve ellerimle oynamaya başladı. "Sanki beni bilmiyorsun Pars. Ben boyumdan büyük laflar ederim, en fazla iki gün sonra da o ettiğim laflarla boğulurum ve bir bir yutarım o lafları. Benim dediklerime çok takılmamak lazım yani."

 

Ellerimle oynayan ellerini tutup iç çekerek öptüm. "Söz evleneceğiz, istediğin kadar da çocuk yapacağız ama önce ameliyat." Ellerindeki bakışlarını çekip yüzüme baktı.

 

"Üç tane yapalım?" Anlamsızca ona baktım, neyi üç tane yapacağız?

 

"Ne yapacağız üç tane?"

 

"Çocuk." demesiyle gülmeme yine engel olamadım. Ya ben onu özlediğim için sözleri hep komiğime gidiyordu ve gülüyordum ya da cidden komik şeyler söylüyordu. Ama hoşuma gitmiyor desem yalan söylemiş olurdum. Yıllardır sevdiğim kadının evlenelim diye tutturması fazlasıyla hoşuma gidiyordu.

 

"Tamam, ameliyatını ol istediğin her şeyi yaparız." Birden gözleri dolunca ellerini bıraktım, ellerimi yüzüne çıkartıp bana bakmasını sağladım. "Ne oldu? Niye doldu gözlerin?" Gözünden bir damla yaş akarken iç çektim. Ağlamasına üzülmesine, ona bir şey olmasına hiç dayanamıyordum.

 

"Ya seni unutsam..." Gözlerim kapandı, bir kez daha iç çektim.

 

"Söz veriyorum." dedim. "Sana söz veriyorum beni unutsan hatırlatmak için elimden geleni yaparım." Gözlerimi açıp yanağına bir öpücük kondurdum. Bu sözlerim bile ağlamasına engel olmadı. Daha kendi içimdeki korkuyu düşünmeden onu sakinleştirmeye çalışmak çok zordu. Üstelik ne zaman ameliyat olacağı bile belli değilken bu haldeydi. Ameliyat olacağı günü düşünemiyorum bile.

 

"Ben korkuyorum Pars."

 

"Hatırlatırım." dedim rahat olmaya çalışarak. Benim de korktuğumu anlarsa daha da telaş yapardı. "Unut. Ben, bizi hatırlatmak için elimden geleni yaparım." Burnunu çekip bana sarıldı.

 

"Daha yeni kavuşmamıza rağmen başını şişirdim." Onu geri çekip kızgın bir şekilde ona baktım. Bu sefer gerçekten kızmıştım çünkü başımı şişirdiği falan yoktu. Onun iyi olması benim de iyi olmam demekti.

 

"Bir daha öyle deme! Sen iyi ol ki bende iyi olayım." İç çekti, usul usul başını salladı. "Şimdi bana doktorunun numarasını ver." Anlamsızca bana baktı.

 

"Neden? Ne yapacaksın?"

 

"İlk önce tümörü ondan dinleyeceğim ve en yakın tarihe ameliyat olmanı isteyeceğim. Hatta mümkünse şimdi bile ameliyat olmanı sağlarım." Bir şey demedi, telefonunu çıkartıp bana verdi. Rehberden doktorun numaranı bulup her şeyi ondan dinledim. Sandığımdan tümörü daha da ilerlemişti ve riskli bir ameliyattı. Tümör büyüdüğü için ameliyattan sonra unutma olasılığı yüksekti ama unutsa bile bu ameliyatı olacaktı. Ben hiç gocunmadan ona her şeyi tek tek anlatır hatırlatırım bizi.

 

Doktor randevularına göre ameliyat gününü bize yarın bildirecekti ama kesin bu hafta içinde olacağını da söylemişti. O da ameliyatı fazla bekletmek istemiyordu. Zaten defalarca Gece'nin ameliyat olmasını istemiş ama benim inatçı sevgilim olmamakta oldukça ısrarcıymış.

 

Doktorla konuştuktan sonra telefonu komodine koydum. Gözüm yine komodindeki deftere kaydı. Deftere uzanarak "Bu ne?" diyordum ki daha deftere dokunamadan Gece hızla aldı.

 

"Hiç." dedi defteri arkasına saklayarak. "Öyle yaşadıklarımı yazdım. Günlük gibi." Kaşlarım çatıldı, niye sakladı ki şimdi?

 

"Peki." demekle yetindim. Nasıl olsa ben o deftere bir şekilde ulaşırdım. O zaman neden sakladığını anlardım.

 

O da başka bir şey demezken yine bana yaklaştı ve sıkıca sarıldı. Neden sarıldın falan demeden kollarımı bende beline doladım. Az önce fark edememiştim ama sarılınca zayıflığı daha da belli oluyordu. Onu hafif geri çekip baştan ayağa süzdüm. "Sen hiçbir şey yemedin mi? Aşırı zayıflamışsın." Histerik bir şekilde gülüp o da bana baktı.

 

"Sen sanırım kendine hiç bakmadın." İstemsizce kendimi süzdüm, haklıydı. Sırf ölüp kalmayayım diye Fehmi'nin adamları yemek veriyordu ama öyle karnımı doyuracak kadar değil. "Bu arada..." dedi. "Fehmi'nin kim olduğunu biliyor musun?" İçime derin bir nefes çektim.

 

"Bahadır denen adam Fehmi." dememle bildiğimi anladı. "O şerefsiz yanıma gelmesede görüntülü bir şekilde benimle konuştu. Hiç çekinmeden de bu gerçeği söyledi." O zamanlar aklıma gelirken sinirlendiğimi hissettim. Elimde olsa onu alıp bir kaşık suda boğardım.

 

"Aras çok yıprandı." dedi. "Kucağımda hıçkıra hıçkıra ağladı." Tahmin edebiliyordum. Ne kadar görünüş olarak benzesek de huy olarak pek benzemiyorduk. O bana nazaran daha duygusaldı.

 

"Bitti ama." dedim. "Annem huzurlu bir şekilde uyuyacak." Gülümsedi, başını salladı. "O adam artık ait olduğu yerde." Her ne kadar dört duvar onun kurtuluşu olsa da elimizden en fazla bu geliyordu. İçimdeki ses sık kafasına ölsün dese de katil olmadığım için bunu yapamıyorum. En azından özgür değildi ve ölene kadar oradan çıkması imakansızdı.

 

Odanın kapısı açılınca Fehmi konusuda kapanmış oldu. Anıl bizi kontrol edip içeriye girdi. "Gece komutanımın annesi bir sürü yemek hazırladı komutanım. Siz gelmeden de yememize izin vermiyor. Eğer biraz daha konuşmaya devam ederseniz açlıktan bayılıp kalacağız." Gülüp ayağa kalktım, Anıl'ın omzunu sıkıp konuştum.

 

"Ben bir duşa gireyim geliyoruz.". Anıl beni onaylayıp çıktı odadan. Gece de ayaklanırken yanıma gelip ellerini oldukça uzayan sakallarıma görtürdü.

 

"Sakallarını keseyim mi?" Usulca gözlerimi kapatıp onayladım onu.

 

"Bu teklife hiç itiraz etmem."

 

"Ama hiç yapmadım daha önce."

 

Omuz silktim. "İlk olmak güzeldir." Onun da yüzünde bir gülümseme olurken odadan çıktı ve tıraş malzemeleriyle geri geldi. Aras'tan veya diğerlerinden almıştı büyük ihtimalle.

 

Banyoya geçmek yerine yatağa oturup onu inceledim. İlk önce köpük yaptı ve fırçayla onu güzelce karıştırdı. Daha sonra fırça yardımıyla köpüğü sakallarıma sürdü. Bütün sakallarıma köpüğü sürdükten sonra eline jileti aldı. Bir dizime oturup sağ taraftan başlayarak jiletle sakallarımı kesmeye başladı. Kestikten sonra jiletteki sakalları elinin üstüne sürdü. O sakallarıma odaklanırken ben de ona odaklandım. Sanki ilk defa görüyor gibi bütün yüzünü inceledim. Ne kadar ona baksam da, ne kadar ona sarılsam da, ne kadar onu öpsem de, ne kadar onun kokusunu içime çeksem de hasretim bir türlü dinmiyordu.

 

Nasıl dinsin ki? İnsan sevdiği kişi yanında olsa bile hasreti diner miydi? Özlemi geçer miydi? Benimki asla geçmiyordu. Sadece onun için geçerli değildi bu. Diğerlerine de hasret kalmıştım. Hepsi ailemdi benim.

 

"Bitti." Gece'nin konuşmasıyla dalıp gittiğimi anladım. Jileti yatağın üstüne bırakıp elini havluya sildi ve ellerini yüzümde gezdirdi. "Çok güzel oldu." Gözlerimin içine baktı. "Sen de bak nasıl olmuş diye."

 

"Bakmama gerek yok." dedim. "Senin elinin değdiği her şey çok güzeldir." Yüzünde kocaman bir gülümseme oldu. Gülümsemesi solmadan dudaklarımı dudaklarına bastırıp öptüm. Memnuniyetle dudaklarıma karşılık verdi. Kısa bir öpücüğün ardından ondan ayırıp banyoya girdim. Hızlı ve kısa bir duş alıp çıktım. Duştan sonra Gece'yle birlikte aşağıya inip Gece'nin annesinin hazırladığı yemeklerden yedik. Aylar sonra hem özlemim, hem de hasretim dinmişti. Bu sıkcaklığı tatmayalı uzun zaman olmuştu.

 

Yemek esnasında bu hafta içinde Gece'nin ameliyat olacağını da söylemiştim. Herkesin keyfi yerindeydi ve bu haberle daha da keyiflenmişlerdi. Güzel bir yemeğin ardından biraz onlarla oturduk ve Gece'yle yine yanlarından ayrıldık. Çünkü hâlâ sevgilime doyamamıştım. Gece'nin kokusuyla huzurlu bir uyku çekmek istiyordum.

 

Birlikte yatağa uzanmıştık ki odanın kapısı açıldı ve Aras içeriye girdi. Gözlerini kısarak bize bakıp anında üstümüze doğru geldi. "Bensiz mi uyuyacaktınız?" Kaşlarım çatıldı, tahmin ettiğim şeyi yapmayacaktı değil mi?

 

"Sakın bana beraber uyuyacağımızı söyleme." dedi Gece. O da benim düşündüğümü düşünmüştü.

 

Aras onu kolundan tutup biraz geriye çekti ve anında aramıza sıvıştı. İkimizin arasına uzandı. "Tabii ki de sizinle uyuyacağım ama istersen sen gidebilirsin." Sıkıca bana sarıldı, kalçasıyla da Gece'yi ittirdi. "Bunun yüzünden hasret gideremedik abi ya. Yapıştı yine sana."

 

"Abim ciddi misin sen?" dememle başını salladı.

 

"Evet. Sadece Gece mi özledi seni? Ben de özledim." Gece sesli bir şekilde sabır dileyip ayağa kalktı.

 

"Lavaboya gidiyorum Aras. Ben döndükten sonra toz ol buradan yoksa seni pencereden aşağıya atarım." deyip banyoya ilerledi. Banyoya girmeden önce de "Yapmışlığım var." demeyi ihmal etmedi. O gidince Aras'ın yüzündeki gülümseme silindi. Benden uzaklaşıp sırtını yatak başlığına yasladı.

 

"Sana bir şey yaptı mı abi?" Ciddiyetine karşı ben de doğrulup ona baktım. Fehmi'den söz ediyordu. Ondan hiçbir şey gizlemedim ve şimdi de gizlemeyecektim.

 

Üzerimdeki kıyafetin kolunu sıyırıp kolumdaki iğne izlerini gösterdim. "Orospu çocuğu!" dedi öfkeyle. "Rahat durmayacağı belliydi." Onu kendime çekip sarıldım. "Uyuşturucu mu verdi sana?" Sorusuna iç çektim.

 

"Bilmiyorum." dedim. Cidden bilmiyordum. "Sürekli bir şeyler enjekte etiler. Yoksunluk yaşamadım ama o enjektörde iyi bir şeyin olduğunu sanmıyorum. Kan tahlillerini bekliyorum" Sürekli inejket ettikleri için uyuşturucuysa bile bir yoksunluk yaşamamıştım. Bunu bu birkaç gün içinde anlardım. Vücudum o maddeye alıştığında belirti verecekti.

 

Geri çekilip bana baktı. "Gece biliyor mu?" Başımı iki sana salladım. "Söyleme." dedi. "En azından ameliyat olana kadar bilmesin. Kız sırf senin için ameliyat olmadı. Ağrısını ve unutkanlığını çekti. Bir tek seni unutamadığı için ameliyat olmadı. Şimdi ameliyat olacakken bir de bunu düşünmesin." Ben de söylemeyi düşünmüyordum zaten.

 

"Önceliğim o zaten. O iyi olsun sonra sıra bana gelir." dedim. Her ne kadar Gece'yle kavga etseler de benim kadar o da Gece'yi düşünüyordu. İki ay boyunca ona çok iyi baktığından emindim zaten. "Sen nasılsın?" dememle banyonun kapısına baktı.

 

"Gece sağ olsun iyiyim." İkisi de birbirine bakmıştı anlaşlılan. Hatta hepsi birbiri için elinden geleni yapmıştı. Aklına bir şey gelmiş gibi güldü.

 

"Seninle evlenip üç çocuk yapacakmış bu manyak kız." demesiyle güldüm. Demek hayallerini Aras'a da anlatmıştı.

 

"Az önce öğrendim. Ama senden gizli evlenmeyi düşünüyor benimle."

 

"Valla alındım. Benim neyim var da benden gizli evlenecek?" Sanki kendisini bilmiyordu.

 

"Neden acaba?" dedim gülerek.

 

"Biraz sinir ediyorum o kadar." Keşke biraz sinir etse.

 

"Biraz mı? Sırf kızı sinir etmek için gelip ortamıza uzandın Aras." Kahkaha attı, omuz silkti.

 

"Ama çok zevkli onunla eğlenmesi." Gece'nin de onunla eğlenmesi hoşuna gidiyordur kesin. Gülen yüzü birden soldu. "Ameliyatı kötü geçer diye korkuyorum abi." Kapıyı kontrol edip sessizce konuştum.

 

"Gece'nin yanında sakın böyle konuşma. İnadını çok iyi biliyorsun. İndı tuttuğunda ameliyat falan olmaz. Hem unutsa biz ne güne duruyoruz? Her şeyi, herkesi tek tek hatırlatırız." Buruk bir şekilde gülümseyip onayladı beni.

 

"Hatırlatırız valla." Omzuna yavaşça vurup gülümsedim. Aras o sırada yatağın üstündeki deftere uzandı ve aldı. Gece'nin sakladığı defterdi bu.

 

"Bunun ne olduğunu biliyor musun?" demesiyle başımı iki yana salladım. "Gece'nin günlüğü." dedi. "İki ay boyunca yaşadığı her şeyi yazdı buna."

 

"Sakladı benden." dememle başını salladı.

 

"Sen üzülme diye saklamıştır. Sana olan özlemi, seni bekleyişi, yaşadığı zorlukları yazdı buna." dedi. Tam konuşacakken Gece banyodan çıktı. Aras'ı görünce kaşları çatıldı.

 

"Gitmeyeceksin değil mi?" deyince beklediğinin aksine Aras yakalandı.

 

"Kalacaktım ama vazgeçtim. Belki başka zamana." deyip odadan çıktı. Gece şaşırken kolundan tutup kendime çektim.

 

"Tehdit mi ettin onu?" Gitmesine bir hayli şaşırmış gibiydi. Sıkıca ona sarılıp başımı boynuna gömdüm ve cevap verdim.

 

"Boş ver Aras'ı. İzin ver de kokunla huzurlu bir uyku çekeyim." Yüzünü göremesemde gülümsediğini hissettim. Ellerinin saçlarıma değdiğini hissettim. Usul usul saçlarımda parmaklarını gezdirip iyice yayıldı.

 

"Seni çok seviyorum Pars." diye mırıldandığını duydum.

 

Sıkıca ona sarıldım ve kokusunu içime çektim. Tıpkı onun gibi mırıldandım. "Seni Son Nefesime Kadar seveceğim Gece."

 

Selam nasılsınız?

 

Bölüm nasıldı?

 

Pars şüphelerinde haklı mıdır? Fehmi ona uyuşturucu vermiş mıdır?

 

Bu durumu Gece'ye söylememekte haklı mı?

 

Gece ameliyattan sonra her şeyi unutur mu?

 

En sevdiğiniz sahne?

 

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, kendinize iyi bakın🤍

 

 

Loading...
0%