Yeni Üyelik
34.
Bölüm

33.Bölüm "Ameliyat"

@kitap__gezegeni1

Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayalım🦋

 

Keyifli okumalar✨️

 

 

​33.Bölüm "Ameliyat"

 

PARS KARADAĞLI

 

2 GÜN SONRA

 

Yanında uyuyan Gece'ye bakıp iç çektim. Bugün hastaneye yatacaktı, yarın da ameliyat günüydü ve ben Gece'den daha gergindim. Her ne kadar gerginliğimi ona belli etmemeye çalışsam da kendimden saklayamıyordum bu gerçeği.

 

Elimi kaldırıp yüzüne gelen saçları çektim, yüzü açılınca elimin tersiyle yüzünü okaşadım. Ona dokunmamla kıpırdandı ve gözlerini açtı. Kısık gözleri gözlerime değildi. Uyku mahrumu sesiyle "Günaydın." dedi.

 

Başımı boynuna götürüp kokusunu içime çektim. Dudaklarımı boynuna bastırıp "Günaydın." dedim ben de. Geri çekilip komodinin üstündeki tepsiyi aldım. "Kahvaltı yapman lazım. Sonra da sana bir çanta hazırlayıp hastaneye gitmemiz lazım." Doğrulup sırtını yatak başlığına yasladı. Tepsiyi kucağına alıp inceledi.

 

"Sen kahvaltı yaptın mı?"

 

Yapmamıştım. "Yaptım." dedim. İştahım hiç yoktu ve yapmadım diyerek onu üzmek istemiyordum.

 

Bir süre yüzüme bakıp beni inceledi ve önüne döndü. Bir parça ekmek koparıp reçel sürdü. Reçel sürdüğü ekmeği yemek yerine bana uzattı. "Birlikte yersek ben de yerim." Yalan söylediğimi anlamıştı anlaşılan ama hiç iştahım yoktu.

 

Elindeki ekmek parçasını alıp sırf o yesin diye yedim. Zor bela birkaç lokma yiyerek Gece'nin kahvaltı yapmasını sağladım. Kahvaltıdan sonra Gece üstünü değiştirmek için lavaboya giderken komodindeki suyu alıp içtim. Suyu komodine koyarken bir öksürük krizi tuttu. Elimle ağzımı kapatıp öksürdüm. Elimi ağzımdan çekerken elimdeki ıslaklıkla duraksadım. Bakışlarım elime kayarken gördüğüm kırmızı sıvıyla kaşlarım çatıldı.

 

Elimin tersiyle ağzımı sildim. Elime yine kan bulaşmıştı. Dün de böyle kan gelmişti.

 

Gece lavabodan çıkınca ona bakmadan ben lavaboya girdim. Aynanın karşısına geçip elimdeki kanı yıkadım, daha sonra ağzımı yıkayıp havluyla yüzümü kuruladım. Bulunmamın üstünden iki gün geçmişti ve kan sonuçlarımla ilgili beni hastaneden aramamışlardı. Gece'nin ameliyatı olduğu için de gidip onunla ilgilenme fırsatı bulamamıştım. Bir yandan da önemli bir şey çıksa geciktirmeden haber verirler diye düşünmeden edemiyordum.

 

Lavabodan çıkıp Gece'nin yanına gittim. Çantasını hazırlıyordu. Ona yardım ettikten sonra aşağıya indik. Serhat Albay geri dönmüştü ama yarın Gece'nin ameliyatında geri gelecekti. Gece'nin anne, babası ve kardeşi hâlâ buraydı. Babam ve bizimkiler de hâlâ buradaydı. Bu iki gün içinde Aras'la birlikte babama Bahadır'ın, yani yeni adıyla Fehmi'nin yaptığı her şeyi anlatmıştık. Başımıza bunca derdi açanın o olduğunu ve Fehmi'nin aslında Bahadır olduğunu anlatmıştık. Bize yine bunca derdi açtığı için içinde büyük bir kin vardı ama yakalanması ve ait olduğu dört duvar arasına tıkılması içine bir nebze de olsa su serpmişti.

 

Salonda herkesin yanına oturduk, içeride garip bir sessizlik hâkimdi. Ameliyat günü yarındı ama herkesin içini bir keder kaplamış gibiydi. Gece de bu durumdan rahatsız olmuş olacak ki "Sizi gören de öldüm sanacak." diye dalga geçti. Herkesin kaşlarını çatarak kendisine baktığını fark edince sırıttı ve teslim olurmuş gibi ellerini kaldırdı. "Şaka."

 

Kardeşi Can yüzünü buruşturup "Hiç de komik bir şaka değil." diye söylendi.

 

"Senin iğrenç espirilerinden daha güzel bir kere." Can he he der gibi ona baktı. Başka bir konuşma geçmezken Gece bu sessizlikten iyice bunaldı. "Valla içim şişti ya." deyip ayaklandı. Elimden tutup beni de kaldırdı. "Biraz gezelim. Zaten birkaç saat sonra hastaneye gideceğiz." İtiraz etmeden onu onayladım. Diğerleri gelmek istemediği için sadece ikimiz çıktık.

 

Sokakta el ele tutuşup sahile doğru giderken Gece düşünceli bir sesle "Sence hafızamı kayber miyim?" diye sordu. Başımı hafif eğip ona baktım. Bana bakmak yerine karşısına bakıyordu.

 

"Kaybetmeyeceksin demeyi çok isterdim ama bilmiyorum." diyerek dürüst davrandım. "İnan ki bilmiyorum."

 

Yüzündeki buruk gülümsemeyle başını kaldırıp bana baktı. "Her şeyi unutsam bile hatırlatırsın değil mi?" Benim de yüzümde bir gülümseme oluştu.

 

"Ona hiç şüphen olmasın."

 

"Ya kalıcı bir hafıza kaybı yaşarsam?"

 

İç çektim, önüme döndüm. Gözlerimi birkaç defa açıp kapattıktan sonra tekrardan ona baktım. "O zaman yeniden seni kendime aşık etmenin yollarını ararım." Yüzünde içten bir tebessüm oluştu.

 

"Valla bir kere hata yaptım, bence ikinci bir hata yapmam." diye alay etti.

 

Ona ayak uydurarak "Bana aşık olmayı hata olarak görüyorsun yani?" dedim. "Öyle olsun bakalım. Ben o hatanı sana ikinci kez yaşatayım da gör." Kahkaha atarak olduğu yerde durdu ve iki elinin arasına yüzümü sıkıştırdı. Sokaktaki insanları umursamadan dudağıma kısa bir öpücük kondurdu.

 

"Trip mi yiyorum ben?" Keyifli bir şekilde sordu. Onun tekrardan elinden tutup yürümeye devam ettim.

 

"Alakası bile yok."

 

"Ne yalan söyleyeyim eğer seni sevmem en büyük hatam ise bu en güzel hatam demektir beni için." Olduğum yerde durup ona baktım. Etrafımı kontrol edip yanağına bir öpücük kondurdum. Geri çekilmeden kulağına fısıldadım.

 

"Eğer ki şu anda sokakta olmasaydık seni çok pis öperdim." Kıkırdadığını işittim. Geri çekilip gülen yüzünü inceledim.

 

"Sen belki öpemezsin ama ben..." deyip etrafına baktı. Parmak uçlarında yükselip dudaklarıma yaklaştı. "...Senin yerine öperim." deyip dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Kısa bir öpücüğün ardın sokak ortasında linçlenmemek için geri çekildi.

 

"Bence biz gezmek yerine eve gidelim." dedim. "Odamıza geçelim ve ben doya doya öpeyim seni."

 

"Çok cazip bir fikir ama..." deyip elimden tuttu, yürümeye devam etti. "Şimdi canım yürümek istiyor. Eve gidince doya doya öpersin." İtiraz etmeden ona ayak uydurdum. Bir saate yakın sahil kenarında yürüdük. Birkaç bir şeyler atıştırdıktan sonra ise eve geri geldik. Hastaneye gidiş saatimiz gelirken Gece benim elimden tutup odamıza çıkardı.

 

"Hastaneye gitmeden önce sana pansuman yapmak istiyorum." dedi. Vücudumda birkaç küçük yara vardı ve hâlâ iyileşmemişti.

 

İtiraz etmedim, kabul ettim. O ilkyardım çantasını alırken ben de yatağa oturdum. Yanıma gelip tişörtümün eteklerinden tutarak üzerimden çıkardı. Yatağa oturup sırtımdaki yaralara pansuman yaptı, morluklara ise krem sürdü. Sırtımla işi bitince ayağa kalkıp önüme geçti, iki yana rahatça açtığım bacaklarımdan birine rahatça oturup bu sefer gögsümseki ve karnımdaki yaralara pansuman yaptı. Orayla da işi bitince bu sefer de yüzümdeki yaralarla ilgilendi. O benim yaralarımla ilgilenirken ben de onu inceledim. Büyük bir iş yapıyormuş gibi dikkat kesilmişti. O kadar dikkatliydi ki benim kendisini incelediğimi bile fark etmemişti.

 

Başımı hafif oynatıp ona yaklaştım ve boynuna iç çekerek bir öpücük kondurdum. Ellerinin gögsüme değdiğini hissettim. Hafif bir şekilde beni itmeye çalıştı ama geri çekilmedim. Boynundan öpmeye devam ettim. "Ya Pars işim bitmedi." diye söylendi.

 

Ellerim beline dolanırken "Benim de işim bitmedi." diyerek onu öpmeye devam ettim. Ard arda olan öpücüğümden huylanmış olacak ki kıkırdadı.

 

Beni itmekten vazgeçip elindekileri yatağa attı ellerini tekrardan gögsüme koydu. Elleri kaslarında gezinirken geri çekilip bu sefer de dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Ellerim hâlâ belindeyken onun sırtını yatağa yaslayıp uzamasını sağladım, öpmeye devam ettim. Ellerini boynuma çıkartıp beni biraz daha kendisine çekti. Bir elim yüzünde gezindi. Birkaç saniyeliğine nefes alsın diye geri çekildim. O soluklanırken mırıldandım "Seni seviyorum." Dudaklarım tekrardan onun dudaklarına değerden aşağıdan bize seslendiklerini duydum. Ne kadar duymazdan gelmek istesem de hastaneye gitmek için çağırdıklarını bildiğim için geri çekildim. Gece'yi de kaldırıp çantasını aldım. Gece üstüne çeki düzen verirken elimden tutup aşağıya indik.

 

Artık ameliyata saatler kalmıştı.

 

*

*

*

 

"Bana bak kız, eğer beni unutursan yemin ediyorum ömür boyu küserim sana." Aras'ın sözlerine tebessüm ettim. En az Gece kadar o da korkuyordu ama belli etmemeye çalışıyordu.

 

Gece'nin yüzünde buruk bir tebessüm oluştu. "Korkma korkma, ben Pars'ı bile unuturum ama senin gibi bir belayı unutmam." Gülümsemem genişledi. Ona hiç şüphem yoktu işte. İki düşman gibiydiler ama iki dosttan da bir farkları yoktu. Çok farklı bir dostlukları vardı.

 

"Bir zahmet yani. Biz seninle kardeş gibiyiz. Unutursan çok kötü olur."

 

Gece, anne ve babasına bakıp "Acaba bu Aras gerçekten benim kardeşimdi de siz çok yaramaz diye bunu Kenan amcalara mı verdiniz?" İçerideki herkes gülerken Aras somurttu.

 

"Yaramaz ne kızım ya? Küçük çocuktan bahseder gibi bahsetme! Valla sen ameliyattayken abime yeni bir yenge bulurum." demesiyle Gece'nin gözlerinin dolması bir oldu. Aras anında konuşmasına devam etti. "Valla şaka yaptım. Tek ve biricik yengem sensin benim." Gece hiç oralı olmadan dolu gözlerle ona bakmaya devam etti. Numara yaptığını bildiğim için hiçbir şey yapmadım.

 

"Ağlayayım mı ben?" demesiyle Aras dudaklarını sarkıttı.

 

"Ağlama. Valla bende ağlarım. Bulmam ben abime kız falan. Hatta senin için büyük kızların soyunu bile kuruturum." Arkama iyice yaslanıp Aras'ın kıvranasını keyfiyle izledim. Hak ediyordu bunu. Kızla uğraşıyor uğraşıyor sinir ediyordu hep.

 

Gece omuz sikti, başını başka tarafa çevirdi." Ağlayacağım işte." diye inat etti. "Kesin ben hafızamı da kaybederim, sen fırsat bu fırsat deyip Pars'a yeni birini bulursun. Kurtulursun işte benden." Numara yaptığını anlamasam bu numaraya kanar onu yumuşatmaya çalışırdım. Diğerleri de numara yaptığını anladığı için kimse sesini çıkarmıyordu. Hatta gülmemek için kendilerini bile zor tutuyorlardı.

 

"Yapma kızım ya. Valla vicdan azabı çekiyorum. Ameliyatta bir şey olur gidersin bu dünyadan beni de vicdan azabımla bırakırsan valla."

 

Gece hızla ona dönüp bir tane omzuna vurdu. "Ne çabuk ümidi kestin benden ya! Oldu olacak mezarımı da sen ayarla. Hatta git şimdiden abine kız bul."

 

Aras hızlı hızlı başını salladı. "Tövbe, valla abime kız mız bulamayacağım ben."

 

"Söz mü?"

 

"Söz." Aras'ın cevabıyla Gece memnuniyetle gülümsedi.

 

O sırada hastane odasının kapısı açıldı ve içeriye bir hemşire girdi. "Ameliyat saatiniz geldi Gece Hanım. Sizi ameliyathaneye götürmem gerek." Herkes ayaklanırken ben de ayağa kalkıp içeridekilere hitaben konuştum

 

"Bize beş dakika verebilir misiniz?" Hamşire dahil herkes anlayışla karşılayıp odadan çıktı. Yatağın etrafından dolanıp ayağa kalkan Gece'nin önünde durdum. Ellerimi yüzüne koyup hafif başımı eğdim.

 

"Korkma. Unutsan bile burada her şeyi sana hatırlatmak için bekleyen onca insan var. Başta da ben. Biz her zaman yanındayız." Gülümseyip kollarını bana sardı.

 

"Korkmuyorum." diye mırıldandı. Kollarını benden çekmeden hafif geri çekilip gözlerimin içine baktı. "Çünkü benim her zaman arkamda olan sizler varsınız." Benim de yüzümde bir tebessüm oluştu.

 

Dudaklarımı yanağına bastırıp iç çekerek öptüm. "O zaman vedalaşma vakti." dedim.

 

"Ama sadece birkaç saattik." deyince gözlerimi kapatıp açarak onayladım onu.

 

"Sadece birkaç saatlik."

 

"Bekle beni. Birkaç saat sonra yanında olacağım."

 

"Ben seni tanımadan, görmeden dört yıl beklemiş insanım. Birkaç saat mi bekleyemeyeceğim?" dememle benden uzaklaştı.

 

"Deme şöyle laflar ya." dedi. Tekerlekli sandalyeye gidip oturdu. "Sonra bu lafların için seni öpesim geliyor." Yanına gidip sandalyenin iki yanına ellerimi koydum ve üstüne doğru eğildim.

 

"Öp o zaman."

 

"Sen itiraf etsene. Beni bırakmak istemediğin için böyle güzel laflar ediyorsun değil mi?"

 

"Yakaldınız beni asker hanım" deyip dudaklarını dudaklarına bastırıp geri çekildim. "Öpücüğün devamını ameliyattan sonra isterim ama." diyerek tekerlekli sandalyenin arkasına geçtim ve onu ittirerek hastane odasından çıkartarak koridora çıkardım. Koridorda hemşire dahil herkes bizi bekliyordu. Ameliyathaneye kadar Gece'yi ben götürdüm. Ameliyathanelerin olduğu koridora gelince dururdum. Herkes Gece'nin başına toplanırken o gülümseyerek onlarda göz gezdirdi.

 

"Birkaç saat sonra başınıza yine bela olmak için geleceğim. Bu süre içinde beni unutmayın ve bolca özleyin. Özlem iyidir."

 

"O iş bende yegenlerin gülü." dedi Aras. "Unutan olursa kafasına vura vura hatırlayacağım."

 

"Gider ayak adam olmaya karar verdin herhalde." demesiyle Aras ters ters ona baktı.

 

"Valla bu kıza bir şey demeye gelmiyor." diye söylendi. "Adam olmak falan ayıp oluyor."

 

"Sen adam değil misin?" Gece'nin dediği şeyle yüzümde bir gülümseme oluştu. Aras'ın ne demek istediğini anlamıştı ama anlamamazlığa vuruyordu.

 

"Adamdım zaten ama senin adam oluyorsun falan demen ayıp oluyor. Sanki öncesinde adam değildik." Gece güldü ve bir şey demedi. Hemşire de gelip onu ameliyathaneye soktu. Gece gözden kaybolunca içime çektiğim nefesimi sesli bir şekilde verdim ve boş hastane sandalyelerinden birine oturdum. Yanıma biri oturunca bakışlarım oraya kaydı. Aras gelmişti.

 

"Sen Gece'nin günlüğünü okudun mu?" Sorusuyla önüme döndüm.

 

"Onun günlüğünü niye okuyayım ki?" Zaten defteri benden saklıyordu, demek ki okumamı istemiyordu. Bir ara gizlice okumayı düşünsem de vazgeçmiştim bu düşünceden.

 

Önüme uzatılan şeyle tekrardan Aras'a döndüm. "Ne kadar günlük olsa da Gece bunu bir gün okumanı istiyordu ama şimdi oku diye sana verecek cesareti kendisinde bulamıyor." Bakışlarım elindeki defterde gezindi. Gece'nin günlüğüydü.

 

"O bana oku demeden okumayacağım." dedim ama bir yandan da deli gibi okumak istiyordum.

 

"Gece'nin sana bu yazılanları okutacağını pek sanmıyorum. Ben sadece Gece'nin neler yaşadığını, duygularını merak edersin diye veriyorum bu defteri ama okumak istemiyorum dersen bir daha sormam bile." Bir süre öylece deftere baktım. Hiçbir şey demedim. Aras okumayacağımı düşünüp defteri geri çekecekken defteri elinden alıp ayaklandım. Ameliyathanenin olduğu koridordan çıkıp boş bir koridora geçtim. Sandalyelerden birine oturup elimdeki defteri inceledim.

 

Okumalı mıydım yoksa saygı duyup okumamalı mıydım bilmiyorum ama içimdeki bir dürtü deli gibi okumam gerektiğini söylüyordu. Diğer yanım da okuma diye bağırıyordu adeta.

 

İçime derin bir nefes çekip defterin ilk sayfasını açtım. İçimdeki oku diyen tarafa uyup okuyacaktım. Buraya genelde kısa kısa şeyler yazmıştı. Tümöründen bahsetmemişti ilk sayfada, genelde benim hayatta olduğumu düşündüğünü ve özlediğini yazmıştı.

 

Birkaç sayfa hep genelde böyleydi. Daha sonra tümörünü anlatıyordu. Unutkankığından bahsetmişti. Bu sayfalarda unutkanlığının az olduğunu yazmıştı ama sayfalar ilerledikçe unutkanlığının da arttığını yazmıştı.

 

Sayfalar ilerledikçe diğerlerinin yaşadığı zorlukları da anlatmıştı. Time benim yerime Burhan adında biri gelmiş, yazanlara göre adam Gece'ye beni anımsatmış. Tabii Gece'nin de o adamı pek sevmediğini yazdıklarından anlamıştım. Eren ve Barış'ın yerine iki askerin de geldiğini yazmıştı.

 

Okuduğum bir satırla yüzümde tebessüm oluştu.

 

Sen döndüğünde tam takır olacağız. Sen güçsüz asker görmeyi sevmiyorsun, biz de güçsüz olmayacağız. Hatta beklediğinden daha dinç olacağız.

 

Bunları yazmıştı. Güçsüz insanları sevmediğimi en iyi o biliyordu ve dönünce güçlü olacaklarını yazmıştı.

 

Güçlüydü hepsi. Ben yokken çok zorluk atlatmışlardı ama ona rağmen hâlâ çok güçlüydü hepsi. Dediğini yapmıştı Gece. Hepsi gerçekten çok güçlüydü.

 

Biliyor musun? O günden sonra kendimi kaybetmedim. Dimdik durdum. Kim ne derse desin ben ayakta durdum. Görevimi hâlâ yapıyorum. İşte bu cümleler... Beklediğim cümlelerdi. Gece'ye pes etmek değil dimdik durmak yakışıyordu.

 

Sayfalarda yazan şeyleri tek tek okumaya devam ettim.

 

Güçlüyüm Pars... Bu sefer güçlüyüm ama iyi de değilim be... Sen olmadığın her dakika, her gün iyi olmayacağım. Gel ve iyi olayım... Bu satırı okuyunca boğazımda bir düğüm oluştu. Sanki nefes almamı engelleyen, yutkunmamı engelleyen ve canımı yakan bir düğümdü. Gece'nin bu satırı yazarken çektiği acıyı tam kalbimde hissettim sanki. Canım öyle bir yandı ki... Bu acının bir tarifi yoktu sanki.

 

Yanında olmayı ve ona sarılmayı çok isterdim. Canının yanmaması için elimden geleni yapmak isterdim ama olmamıştı. Yanında olmamıştım.

 

Bu sayfayı çevirip diğer sayfaya geçtim. Burada bir şeyler öğrendiğini ve Aras'a nasıl söyleyeceğini bilmediğini yazmıştı. Öğrendiği şeylerin Fehmi olduğunu anladım. Ben yokken benim yerime kaldım yerden annemin katilini araştırmaya devam etmişti.

 

Bu kalbim seni unutmuyor Pars... İçimden okudum satırla sesli bir şekilde mırıldandım. "Benim kalbim de seni unutmuyor Gece... Unutmayacak da."

 

Diğer sayfaya geçtim. Bu sayfada da İstanbul'a geldiklerini yazmıştı. Son satırda yazan yazıyı görünce yüzümde buruk bir tebessüm oluştu. Seni çok seviyorum yazmıştı. Mırıldanmdan edemedim. "Ben de seni seviyorum."

 

Bir sonraki sayfaya geçtim. İlk satırda okuduğum cümlelerle kalbimin sıkıştığını hissettim. Yine hiç usanmadan seni aradım yazmıştı. Ama maalesef hüsrana uğramıştım ve telefona telesekreter çıkmıştı. Bu satırdaki acıları da net bir şekilde hissettim. Bir cümle bir insanın canını nasıl acıtır bilmiyorum ama benim canımı acımıştı. Belki de bunu sevdiğim kadın yazdığı için canım acımıştı.

 

Sana o kadar ihtiyacımız var ki Pars...

 

Yoksa sen dört yılın intikamını mı almaya çalışıyorsun benden?

 

Eğer öyleyse bozuşuruz çünkü ben seni o zamanlar tanımıyordum.

 

Keşke... Keşke tanısaydım seni o zamanlar. O zaman daha fazla vakit geçirirdim seninle. Bu satırlarla gözümden bir damla yaş süzüldü.

 

"Hiç senden intikam almaya çalışır mıyım ben?" diye mırıldandım. "Yıllar sonra seni bulmuşken hiç bile isteye uzaklaşmak ister miyim?" Gözümdeki yaşı silip canımın acıyacağını bile bile okumaya devam ettim.

 

Tek güzel şey her şeyi unuturken bir seni unutmamak sanırım. Kendimi hep bu şekilde avutmaya çalışıyorum. Bu satır yüzümde buruk bir tebessümün oluşmasına sebep oldu. Sırf beni unutmadığım için ameliyat olmayı hiç düşünmeden reddetmişti..

 

Sayfanın buruşukluğu dikkatimi çekti. Bu sayfada ağlamaktan nefret ettiğini ama ağladığını yazmıştı. Gözyaşları da sayfayı ıslatmıştı anlaşılan. İşaret parmağımla sayfadaki buruşukluğu okaşadım. Ağlarken gözyaşlarını silmeyi isterdim ama şimdi sayfayı ıslatıp kuruyan gözyaşına dokunabiliyordum.

 

Başımı geriye yaslayıp yüzümü sıvazladım. Bu defterde yazanlar sadece yazıydı ama o yazı birçok duyguyu barındırıyordu. En çok da özlem ve acıyı barındırıyordu. Bu defterde yazanları hiç tanımadığımız bir yabancıya okutsak bile acı ve özlem duygusunu anlardı. Bu defter tamamen acı ve özlem duygusunu barındırıyordu.

 

Elim boğazıma gitti. Boğazımı sıvazladım. Boğazımdaki yumru hâlâ geçmemişti. Birkaç defa öksürdüm. Elime bulaşan kanla gözlerim kapandı. Bir bu eksikti! Umarım ciddi bir şey değildir bu kan. Gece iyileşmeden bir de bununla uğraşmak istemiyordum.

 

Elimi yıkamak için lavaboya gittim. Defteri ıslanmayacağı bir yere bırakıp lavabonun karşısına geçtim. Tam suyu açacakken lavabonun kapısı açıldı. Aynadan Aras'la göz göze gelince hızlıca elimdeki kanı yıkadım ama aceleci tavrımdan Aras'ın ellerime baktığını gördüm. Hızlı bir şekilde yanıma gelip suyu kapattı. Ellerimi tutup tam geçmeyen kana baktı. "Bu ne abi?" Ellerimi ellerinden kurtarıp suyun altına tutarak yıkmaya devam ettim.

 

"Bir şey değil." diyerek geçiştirmeye çalıştım ama bunun peşini bırakmayacağını da çok iyi biliyordum.

 

"Kan ne zamandan beri bir şey değil olmaya başladı?" Sıkıntıyla nefes alıp suyu kapattım ve peçeteyle ellerimi kuruladım. Gece'nin günlüğünü unutmamak için aldım.

 

"Önemli bir şey değil Aras, uzatma." deyip yanından geçecekken önüme geçip durdurdu beni. "Aras..." diyordum ki konuşmama izin vermeden sözümü kesti.

 

"Eğer bana ne olduğunu anlatmazsan Gece uyanır uyanmaz bu kan olayından ona söz ederim. Bil ki Gece benden daha inat. Üstelik o yeni ameliyattan çıkmış olacak." Kaşlarım çatıldı, sinirle ona baktım. Bakışlarımı kâle bile almadı. "Hiç öyle bakma. Sen inatçıysan ben senden daha inatçıyım." Sesli bir şekilde oflayıp ensesinden tuttuğum gibi onu dışarıya çıkardım. "Bıraksana ensemi ya! Dövecek misin yoksa beni?"

 

"Döversem akıllanacaksan evet döveceğim." dedim.

 

"Yok ben asla akıllanmam." Sinirle güldüm. Ensesini bırakarak konuştum.

 

"Öksürdüğümde ağzımdan kan geliyor." dedim birden. Olduğu yerde durunca mecbur bende durdum.

 

"Doktora gitmedin mi?"

 

"Kan tahlili sonuçlarını bekliyorum." dememle kaşları çatıldı.

 

"Hâlâ çıkmadı mı sonuçlar?" Kaşlarımı hayır anlamında kaldırıp indirdim. "Arasana abi. Niye aramadın hâlâ?"

 

Tekrardan yürümeye başladım, o sırada da Aras'a cevap verdim. "Önceliğim kendim değil Gece'ydi çünkü."

 

"Ama benim önceliğim sensin. Ben arıyorum o zaman."

 

"Gece ameliyattan çıktıktan sonra arayacağım zaten Aras. Sadece birkaç saat bekle. Birkaç saat beklersek ölmem herhalde."

 

"Tövbe de ya." diye söylenip yanıma geldi. Başka bir soru sormazken ameliyathanelerin olduğu koridora gittik. Ben defterde yazanları okuyana kadar bir saat çoktan geçmişti. Boş bir sandalyeye oturup başımı duvara yasladım, gözlerimi kapattım. Elim boynumdaki künyeye gitti. Hâlâ onun künyesini boynumda taşıyordum. O istemediği sürece de asla çıkartmayı düşünmüyordum.

 

İçimden dua ederek koskoca birkaç saati devirdim. Saat ilerledikçe herkesi bir stres sarmaya başlamıştı. Kimse yerinde oturamıyor gibi koridorda volta atmaya başlamışlardı.

 

Sonunda Gece'nin alındığı ameliyathaneden bir hemşire çıkınca hepimiz başına toplandık. Gece'nin babası "Kızımın durumu nasıl?" diye sordu hemen.

 

"Doktor Bey şimdi çıkacak ve size bilgi verecek." diyerek sorumuzu yanıtsız bırakıp yanımızdan ayrıldı hemşire. Onun hemen ardından doktor da ameliyathaneden çıktı. Hasan amca aynı soruyu doktora da sorunca hepimiz vereceği cevabı bekledik.

 

"Gece Hanım'ın ameliyatı güzel geçti. Gözlem altında tutmak için yoğun bakıma alacağız. Sonra da normal odaya geçecek.

 

Duyduğum sözlerle derin bir nefes aldım. Aklımdaki, herkesin aklındaki o soruyu sordum. "Hafıza kaybı peki?"

 

"Gece Hanım uyanmadan bir şey diyemem." diyerek yanımızdan ayrıldı. Umarım hafızasını kaybetmemiştir. Beni, bizi ailesini hatırlamamak çok zor olacaktı. Hem onun için hem de bizim için. En çok mutlu olmayı o hak ediyordu ama bir türlü yüzü gülmüyordu.

 

Dakikalar içinde ameliyathaneden sedyeyle Gece çıktı. Hemşireler hızlı bir şekilde onu götürdüğü için onu inceleyememiştim ama teninin solukluğunu net bir şekilde görmüştüm. Hemşirelerin peşinden gidip ben de yoğun bakım koridoruna girdim. Gece'yi bir odaya aldıklarında odanın camının önüne gidip ona baktım. Hemşireler Gece'yi makinalara bağlayıp odadan çıkarken camın önünden ayrılmadan onu inceledim.

 

Dudakları morarmıştı, teni bembeyaz olmuştu. Zaten iki ay içinde çökmüştü ve bu ameliyat da onu iyice mahvetmiş gibiydi. Ama yine de hâlâ çok güzeldi.

 

Saatler onu bir camın ardından izleyerek geçti. Ameliyat şimdilik sorunsuz geçmişti ama kimsenin üstündeki stres geçmemişti. İçlerinde bir yerde hafıza kaybı olacak mı düşüncesi vardı. Bu düşünce de Gece uyanana kadar geçmeyecek gibiydi.

 

Boğazımda bir gıcıklanma olunca elim boğazıma gitti. Hafif boğazımı temizledim gıcıklanma geçsin diye. Ağzıma gelen metakimsi tatla yüzümü buruşturdum. Yine kan gelmişti.

 

Önüme uzatılan bir şişe suyla bakışlarım oraya kaydı. Görkem'e gülümseyip suyu aldım ve içtim. Ağzımdaki metalimsi tat geçince "Sağ ol aslanım." dedim.

 

"Biraz oturun komutanım. Saatlerdir ayaktasınız. Ben beklerim burada." Gece yoğun bakıma alındığından beri bu camın dibinden ayrılmamıştım. Sanki gözümü ondan ayrırırsam bir şey olacakmış gibi hissediyordum.

 

"İyiyim ben böyle." deyip olduğum yerden Gece'ye bakmaya devam ettim. Saatler bu şekilde geçerken hemşireler tekrardan gelip Gece'yi yoğun bakımdan normal bir odaya aldılar.

 

Normal odaya alındıktan sonra doktordan izin alıp içeriye girdim. Odadaki sandalyede, tam yatağının yanında oturup ona baktım. Elimi yavaşça kaldırıp serumlu elini tuttum. Avuç içini çevirip dudaklarımı bastırdım. Eğer hafızasını kaybederse, beni unutursa ne yapardım bilmiyorum. Bunu kaldırabilecek miydim bilmiyorum ama beni hatırlaması içim elimden gelini yapacağımı biliyordum. Hepimiz elimizden geleni yapacaktık.

 

Ayağa kalkıp yatağın kenarına oturdum. Canını acıtmayacak şekilde başımı gögsüne koyup ona sarıldım. Hastane kokusu ve ilaç kokusu üstüne sinmişti, kokusu burnuma dolmuyordu ama sarılmaya devam ettim. Tam o esnada ensemde soğuk bir el hissettim. Geri çekilecekken ensemdeki el geri çekilmeme engel oldu ve kısık bir sesle konuştu. "Sarılmaya devam et." Bu Gece'nin sesiydi.

 

Gözümden bir damla yaş akarken "Hatırlıyorsun." dedim. Ona sıkıca sarıldım. Hatırlamasa sarılmaya devam et demezdi. Hatırlıyordu...

 

"Unutmam mümkün değil ki." dedi. Yeni uyandığı için sesi çok kısık çıkıyordu. "Başıma bela olan bu adamı unutmam mümkün değil." Geri çekilip yüzüne baktım, kısık gözlerle bana bakıyordu.

 

Ellerim yüzüne tırmandı. Başındaki sargı bezine dikkat ederek alnına bir öpücük kondurdum. "Diğerlerine de söyle..." dedi. "Gece başınıza bela olmak için hafızasını kaybetmedi, kaldığı yerden sizi bıktırmaya devam edecekmiş de." Yüzümde sıcak bir tebessüm oluştu.

 

"Sanırım başımdaki en güzel belasın."

 

"Şu halimle bile kalbimin altışını hızlandırdın." dedi gülümsemesinin eşliğinde. "Sert ve kaba adamı bu hale getirdiğim için kendimle gurur duyuyorum. Lütfen benim yerime beni öper misin?" Bu istediğini hiç geri çevirecek kadar aptal olmadığım için dudaklarımı dudaklarına bastırarak onu öptüm.

 

Geri çekilmemle söylenmesi bir oldu. "Dudağımı kastetmemiştim." Omuz silkip bir kez daha öptüm ve ayaklandım. Elini tutup konuştum.

 

"Herkes seni çok merak ediyor. Onlara haber verip geleceğim." Gözlerini açıp kapatarak onayladı beni. Son kez avuç içine öpücük kondurup dışarıya çıktım ve herkesin sevineceği o haberi verdim. Herkes içeriye girerken Aras benim yanıma gelerek benim telefonumu uzattı.

 

"Sen içerideyken hastaneden aradılar." Telefonu elinden alıp cebime koydum.

 

"Ne dediler peki?"

 

"Hiçbir şey. Hastaneye gitmen gerekiyormuş." Neden telefondan bilgilendirmediler ki? Ciddi bir şey mi vardı?

 

"Tamam, yarın giderim." deyip Gece'nin kaldığı odaya girecekken Aras kolumdan tutarak durdurdu beni.

 

"Acilmiş abi. Bugün gitmen gerekiyormuş." Kaşlarım çatılırken Gece'nin kaldığı odaya baktım. "Abi git ve ne oluğunu öğren." Aras gitmem için ısrar ederken Gece'yi bırakmak hiç içimden gelmiyordu. Eğer gitmezsem Aras gidene kadar başımın etini yerdi.

 

"Sen burada kal. Gece'ye de bir şey deme. Bir şey olursa bana da haber vermeyi sakın unutma." Ağzını açınca itiraz edeceğini anlayıp devam ettim. "Eğer itiraz edersen hastaneye falan gitmem." Mecbur başını sallayıp onayladı beni.

 

"Haber ver ama bana." Onu onaylayıp yanından ayrıldım. Hastaneden çıkıp Aras'ın arabasına binerek yaralarıma pansuman yaptırdığım hastaneye gittim. Neyse ki buraya yakındı, işimi halleder Gece'nin yanına hemen dönerdim.

 

Hastaneye gelince danışmanın yönlendirmesiyle doktorun odasını bulup girdim. "Buyurun Pars Bey." Doktorun gösterdiği deri koltuklardan birine oturup ona baktım.

 

"Kan sonuçlarım için çağırmışsınız. Umarım ciddi bir şey yoktur." Doktor sıkıntıyla bir nefes alıp önündeki dosyalardan birini inceledi.

 

"Biz de öyle olmasını umut ediyorduk ama maalesef sonuçlar pek iç açıcı değil." Anlamsızca kaşlarım havalandı. İlk başta uyuşturucu verdiler diye şüphe etmiştim ama üç gündür bir yoksunluk yaşamayınca bunun uyuşturucu olmadığını anlamıştım. Sadece göz korkutmak için yapılan bir şey olarak düşünmüştüm ve şimdi doktorun bu karamsar hali şaşırmama sebep oluyordu.

 

"Sonuçlarda ne çıktı?" Merakla sordum.

 

Doktor bir süre dosyaya bakıp bana döndü, sıkıntılı bir şekilde konuşmaya çalıştı. "Kanınızda bir çeşit virüs tespit ettik." Virüs mü? Virüs mü enjekte etmişler bana? "Tam olarak ne virüsü bilmiyoruz, üç gündür araştırma yapıyoruz ama virüsün ne olduğunu çözemedik. Tek anladığımız iki ay boyunca sizin bünyenizi bu virüse alıştırmışlar ve birden virüsü kesince de..." deyip duraksadı. Konuşmaya devam edemedi.

 

"Devamını getirin." dedim dişlerimin arasından. Vücudumda tam olarak ne olduğunu bilmrk istiyordum.

 

"Bunu madde bağımlılığı gibi düşünebiliriz Pars Bey ama daha ölümcülü. Şu anda vücudunuzda herhangi farklı bir şeyler oldu mu?" Aklıma öksürdüğümde ağzımdan gelen kan geldi. Bu virüsle ilgili miydi kan?

 

"İki gündür ağzımdan kan geliyor. Bunun sebebi virüs mü?" Hafif bir şekilde başını salladı.

 

"Sizi bağımlı yaptıkları virüs kullanılmadığı taktirde iç organlarınızı yavaş yavaş öldürüyor. Bu kanın sebebi de bu. İç organlarınızdan biri iflas bayrağını çekmiş olabilir." Yutkunamadığımı hissettim. O azıcık kanın bu kadar ciddi bir şey olacağını hiç düşünmemiştim. Fehmi'nin bu kadar ileriye gideceği hiç aklımın ucundan geçmemişti.

 

Zorluklar yine peşimizi bırakmıyordu. Bir şey iyi olurken arkasından kara haber depar atarak yanımızda beliriyordu sanki. Doğru dürüst gün yüzü görmek haram olmuş gibiydi.

 

Zorlukla "Panzehir?" diyebildim. Bir virüs varsa bunum bir de panzehiri olması lazımdı.

 

"Virüsün ne olduğunu henüz çözemedik. Çözemediğimiz içinde panzehiri bilmiyoruz ama bunu size enjekte eden kişi mutlaka biliyordur." Ulan Fehmi! Bu sefer seni ellerimle öldürmez miyim ben! Yaşamak sana haram olacak bundan sonra! Öldür beni diye yalvartacağım ben seni!

 

Selam nasılsınız?

 

Bölüm nasıldı?

 

Pars'ın kanına enjekte edilen şeyin bir çeşit ölümcül virüs olduğunu tahmin etmiş miydiniz?

 

Pars bu virüsten nasıl kurtulacak?

 

En sevdiğiniz sahne?

 

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, kendinize iyi bakın🤍

 

Loading...
0%