Yeni Üyelik
39.
Bölüm

38.Bölüm" Yeni Düşman"

@kitap__gezegeni1

Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayalım🦋

 

Keyifli okumalar✨️

 

 

38.Bölüm "Yeni Düşman"

 

Düşman uzakta değil...

 

Karşımızdaki köylü bağırarak buradan gitmemizi söylerken biz ise onlara bir şeyler demeye çalışıyorduk ama onların bizleri duyduğu pek söylenemezdi. Kaç dakikadır kendileri çalıp kendileri oynuyordu ve bizi hiç duymuyorlardı bile. Ya da duymak istemiyorlardı.

 

Pars daha fazla dayanamayıp uyarı amaçlı havaya ateş açmak için bacağındaki beylik tabancasını almıştı ki o kalabalığın ardından biri bağırarak kalabalığı yardı ve görüş açımıza girdi. Bize sırtını dönüp kalabalığa doğru bakarak bağırdı. "Ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz?" Kaşlarım çatıldı. İstemsizce karşımdaki adamı süzdüm. Adam dedim ama bu çocuktu. En fazla on sekiz veya on dokuz yaşlarında falandı. "Karşınızdaki kişiler asker! Türk askeri! Sizin diklenmeniz gereken onlar değil." Deyip bize döndü ve arkamızdaki teröristler tarafından katledilen insanları gösterdi. "Onlara bunu yapanlara diklenmelisiniz ve bunu askerler yapmadı!"

 

Elimi dudağımın üstüne götürüp kaşıdım. Burada ondan yaşça büyük ve ondan daha mantıklı düşünebilmek kadın ve erkekler vardı ama o yaşına rağmen baya mantıklı düşünüp hareket ediyordu. Kimdi acaba bu çocuk?

 

Az önce havaya bir el ateş eden adam öne çıkarak "Görmüyor musun Kıraç?" dedi. "Duvara yazdılar, bize söylediler. Onlar yüzünden beş kişi öldü."

 

"Ne zamandan beri çakal sürüsüne inanır olduk Hasan abi?" Çocuğun sorusuyla dudaklarımı büzüdüm. Valla iyi cevap vermişti. Tim de benimle aynı fikirde olmalıydı çünkü onların da yüzündeki şaşkınlık ifadesi gözle görülür cinstendi.

 

Çocuğun karşısındaki kalabalık bir şey diyemezken çocuk da bize döndü. "Kusura bakmayın komutanım. Burada böyle şey hiç olmadı. Köylünün de kusuruna bakmayın. Ne yapacaklarını şaşırdılar." dedi mahçup bir şekilde.

 

"Sorun değil." dedi Pars. "Böyle olmasını biz de istemezdik ama onları bulup beş kişinin intikamını alacağımızdan emin olabilirsiniz." Çocuk gülümseyip başını salladı. "Defin işlemi ne zaman olacak? Bizde katılmak isteriz." Pars'ın sorusuyla çocuk bir anlığına arkasındaki köylüye baktı ve tekrardan bize döndü.

 

"Biz hallederiz. Siz gidin." Pars ısrar etmek istedi ama çocuğun arkasındaki köylüyü görünce vazgeçti. Hazır sakinleşmişlerken bir kez daha sinirlendirmek istemedi sanırım.

 

Burada daha fazla oyalanmayıp zırhlı araca doğru yola çıktık. Köylünün yanından geçip giderken içimdeki dürtüyle omzumun üstünden arkama baktım. Gördüğüm şeyle bir anlığına kaşlarım çatıldı. Az önceki gülümseyen ve mantıklı bir şekilde konuşan çocuk şimdi kaşlarını çatmış, gözlerindeki kinle bize bakıyordu. Buna bir anlam veremezken benim ona baktığımı görünce hemen yüzündeki o ifadeyi sildi ve az önceki gibi iyimser ve gülümseyen yüzüyle bakmaya başladı.

 

Bu ani değişen yüz ifadesi beni daha da şaşırtırken önüme dönüp yürümeye devam ettim.

 

Niye öyle bakmıştı ki?

 

Başımı iki yana sallayarak düşünmeyi kestim ve etrafımı kontrol ederek arkadan ilerlemeye devam ettim.

 

Bizi bekleyen zırhlı aracın yanına gelince sırayla içine binip yerimize yerleştik. Araç yola çıkarken herkes bir hayli düşünceli gibiydi. Onların ne düşündüğü belliydi, yeni düşmanımızın kim olduğunu düşünüyorlardı. Ben ise o çocuğa takılmıştım. Neden öyle bakmıştı acaba?

 

"Bu duvara yazılan yazı hakkında ne düşünüyorsunuz?" Anıl'ın sorusuyla ona baktım. Hepimize bakarak sormuştu bunu. "Kim olabilir bu kişi. Bizi de baya tanıyor ve intikam yemini etmiş gibi."

 

Görkem gülerek "Kim bilmem ama Fehmi'nin gayrimeşru oğlu çıkarsa hiç şaşırmam." dedi.

 

"Çok saçma." dedi Batuhan. "Öyle olsa bilirdik çünkü adamı araştırdık."

 

"Belki nüfusuna almadı çocuğu." diye ortaya attı lafı. Batuhan bir şey diyemezken herkes bu ihtimali düşünmeye başladı. Ben ise hiç düşünmedim bile. Aklım bambaşka yerdeydi. Umarım o çocuktan bir şey çıkmaz. Günlerce onun o tutarız bakışlarını düşünür dururdum artık.

 

*

*

*

 

YAZARDAN

 

O günün üstünden tam bir ay geçmişti, bu bir ay içinde hiçbir ses seda yoktu. Ne intikam yemini içen kişiden bir ses vardı ne de kim olduklarını ögrenebilmiş değillerdi.

 

Bu bir ay herkes için güzel geçiyordu. Barış artık hiçbir destek olmadan yürüyebiliyordu ve şu anda Enes'in evine gidiyordu. Ama Enes'i görmeye değil Enes'in kardeşi Ece'yi görmeye gidiyordu. Enes'in evde olmadığını öğrenince soluğu hemen orada almıştı. Enes'in annesi de evde olmayınca bu fırsatı değerlendirmekten çekinmemişti.

 

Enes ise şu anda Elvan'la birlikte dışarıya çıkmıştı. Birlikte geziyorlardı.

 

Anıl da Gece'nin eski psikoloğu Başak'la birlikteydi.

 

Batuhan ve Görkem ise kardeş kardeş kol kola girmiş çarşıda geziyordu. Anıl, Enes ve Barış gibi hayatlarında arkadaşça bile olsa bir kadın olmayınca izin günlerini bu şekilde değerlendiriyorlardı. Tabii her zamanki gibi kavga etmeyi de ihmal etmiyorlardı.

 

Herkes izin gününü çok güzel değerlendiriyordu ama şüphesiz ki en iyi değerlendiren Pars'tı çünkü kendisi tam da şu anda kuyumcudaydı. Gece'ye evlilik teklifi etmek için tektaş seçiyordu.

 

Kuyumcu önüne bir sürü yüzük koyunca Pars bu kadar yüzükler arasında hangisini seçeceğini şaşırmıştı. Hepsi birbirine benziyor diye geçirdi içinden. Bu yüzükler arasında bir seçim yapmak onun için bir hayli zor görünüyordu. Kadınlar en ince ayrıntısına kadar her şeyi inceleyebilirdi ama Pars incelese bile bir fark bulamıyordu.

 

Gece ise şu anda evde oturmuş, battaniyesini üstüne çekmiş açtığı aksiyon filmini izliyordu. Pars'ı aradığında işi olduğunu öğrenince evde kalmayı seçmişti ve vakit geçirmek için de film izlemeye karar vermişti.

 

Herkes farklı bir yerdeydi ve yanındakilerle vakit geçiyordu. Kimisi eğleniyor, kimisi sohbet ediyor, kimisi evinde film izliyor, kimisi kardeşiyle film izliyor, kimisi ise yüzükler arasında kalmıştı. Herkes meşguldü ama hiçbiri de takip edildiğinden habersizdi.

 

Herkesin peşinde bir adam vardı ve kimse de takip edildiğini bilmiyordu. Günlerdir bilmiyorlardı, şimdi bilmemeleri garip değildi doğrusu.

 

Enes, Elvan'la yan yana yürürken çekinerek elini yavaşça uzattı ve Elvan'ın elini tuttu. Elvan ilk başta irkilse de gülümsedi ve başını yere eğdi. Arkalarında onları takip eden adam telefonunu çıkartıp onların fotoğrafını çekti.

 

Anıl Başak'la birlikte bir kafede oturmuş gülerek sohbet ederken yan masasında oturan adam da telefonunu çıkardı ve selfi çekiyormuş gibi yapıp onların fotoğrafını çekti.

 

Barış Ece'yle birlikte balkonda otururken evin önünden geçen adam da çaktırmadan onların fotoğrafını çekmişti.

 

Sokak ortasında birbiriyle didişen Batuhan ve Görkem'in fotoğrafını da peşlerindeki adam çekti.

 

Hâlâ yüzük seçmeye çalışan Pars'ın fotoğrafını da kuyumcunun dışından çaktırmadan çekti adam.

 

Aksiyon filmine dalmış Gece'nin fotoğrafını ise başka bir adam cama yaklaşarak çekti. Gece kendisini filme kaptırdığı için fark etmedi bile. Hem böyle bir durumdan şüphelenmesi neredeyse imkansızdı çünkü lojmanlarda oturuyordu. Lojmanda askerlerin dışında askerlerin aileleri de yaşıyordu ama dışarıdan birinin girmesi imkansız olduğu için evinde tetikte beklemiyordu ama bu adamlar lojmanlara bir şekilde girmişti. Diğerleri lojmanların dışında olsa da Gece ve Barış lojmanlardaydı ama adamlar bir şekilde oraya girip onların da fotoğrafını çekmeye başlamıştı.

 

Adamlar çektikleri fotoğrafın hepsini patronları Kıraç'a gönderdi. Kıraç fotoğrafların hepsini incelerken yüzünde bir sırıtış peydah oldu. Bir aydır keyfi yerindeydi ve bu fotoğraflarla daha da keyiflenmiş görünüyordu.

 

Telefonunu çıkartıp Gece'yi gözetleyen adamını aradı. "Kızı istiyorum." deyip telefonu kapattı. Tekrardan fotoğrafları açıp Pars'ın fotoğrafını buldu.

 

"Üzgünüm Pars, evlilik teklifi edemeden sevgilin benim elimde olacak." diye mırıldandı. Yüzüne yavaşça büyük bir öfke yerleşti. "Senden en güzel intikam böyle alınacak. Pek adil değil belki ama savaşta her şey mübahtır sonuçtu. Ha Adilce intikam almışım ha adice, ne fark eder değil mi? Hem adil intikamın tadı çıkmaz."

 

Kıraç cephesinde durumlar böyleyken Pars cebesinde de durumlar aynıydı. Onca yüzüğün içinde bir tane tektaş seçmeye çalışıyordu ve bu durum onun için epey zordu. Gece'nin nasıl yüzüklerden hoşlandığını bilmiyordu. Büyük mü küçük mü, antika mı, yoksa tek taş değil de beştaş mı bilmiyordu. Tek bildiği altın değil gümüş sevdiğiydi. Bunu laf arasında öğrenmişti. Daha fazla soru soramamıştı çünkü sürpriz evlilik teklifini fark eder diye bir şeyler soramamıştı. Tabii bir de Gece'nin zarif şeylerden hoşlandığıydını biliyordu. Bu yüzden büyük değil taşı küçük tektaşlardan hoşlanır diye düşündü.

 

Hoşuna giden zarif bir tektaşı sonunda beğendi. Gece'nin parmak ölçüsünü de az buçuk biliyordu. Bir aydır her fırsatta Gece'nin elini tutuyordu ve parmaklarını inceliyordu. Gözlemlerine dayanarak Gece'nin yüzük parmağıyla kendisinin serçe parmağı neredeyse aynı kalınlıktaydı. Çok küçük bir fark vardı. Pars da serçe parmağının ölçüsüne göre alacaktı tektaşı.

 

Pars yüzük işiyle ilgilenirken Barış da Ece'nin yanından ayrılıp Gece'nin kaldığı eve gitti. Evin önüne gelince alacaklı gibi kapıyı çalmaya başladı.

 

Kimse böyle kapı çalmadığı için Gece eline beylik tabancasını alarak kapıyı açtı ama karşısında Barış'ı görünce göz devirdi. Tabancayı beline yerleştirip "Hangi alacağınızı almaya geldiniz Barış Bey?" diye alay etti.

 

Barış Gece'nin dediğinden bir şey anlamazken "Ne?" diye sordu.

 

"Alacaklı gibi kapıyı çalıyorsun ya, hangi alacağını almaya geldin diye soruyorum."

 

"Off komutanım ya. Bu iğrenç esprisinizi sonraya saklar mısınız, durum acil." dedi ve Gece'nin onu içeriye davet etmesini beklemeden içeriye girdi. Gece ise onun arkasından gülüp kapıyı kapattı ve salona geçti.

 

Salonda volta atan Barış'a göz ucuyla bakıp koltuğa oturdu. "Çekinme ya, kendi evinmiş gibi otur. Nasıl olsa izinsiz girdin içeriye." Barış Gece'nin laf sokmasını umursamadan Gece'nin oturduğu üçlü koltukta tam Gece'nin dibine oturdu ve Gece'nin örtündüğü pikeyi alarak o da birazını kendi üstüne örttü. Üstüne bir de Gece'nin kaseye doldurduğu cipsden bir avuç alarak ağzına tıktı. Bu da yetmemiş gibi Gece'nin içip yarısını bitirdiği kolayı aldı ve asidini umursamadan bir dikişte yarım bardak kolayı bitirdi.

 

Gece hayretler içinde Barış'a baktıktan sonra elini kaldırıp Barış'ın omzuma koydu ve patpatladı. "Yarasın koçuma." demeyi de ihmal etmedi.

 

Barış Gece'yi umursamadan "Komutanım benim başım dertte." dedi. Yüzüne bir de kederli bir ifade kondurmuştu.

 

Barış'ın sözleriyle Gece alaylı ifadesini bırakıp ciddi haline büründü. "N'oldu oğlum, adam falan mi dövdün?"

 

Gece'nin sorusuna Barış göz devirmeden edemedi. "Komutanım lütfen beni kendinizle karıştırmayın." demesiyle bu sefer Gece göz devirdi.

 

"Döverim seni çocuk." dedi dişlerinin arasından.

 

Barış şöyle bir kendisini süzdükten sonra "Pek çocukluk tarafım yok ama yine de siz bilirsiniz." dedi. Gece başını oynatarak sabır diledi.

 

"Madem kavgaya karışmadın başın nasıl dertte?"

 

Barış iç çekip elindeki boş kola bardağına baktı. "Kola var mı ya?"

 

Gece bir Barış'ın elindeki boş kola bardağına bir de Barış'a baktı. "Yalnız içecek olduğun şey kola. Rakı falan değil. Adamı rahatlatmaz ve sarhoş etmez. Bil diye söyledim." deyip orta sehpadaki su dolu bardağı aldı. "Ha kola ha su, ikisi de sarhoş etmiyor. Al bunu iç." Barış hiç umursamadan bardağı aldı ve bir bardak suyu tek seferde içti.

 

Bardağı sertçe masaya koyarak "Komutanım ben aşık oldum!" dedi. Barış'ın pat diye dediği şeye Gece hiç şaşırmadı çünkü bir gün gelip bunu diyeceğini adı gibi biliyordu.

 

Gece omuz silkerek "Biliyorum." dedi.

 

Barış saf gibi "Neyi?" diye sordu.

 

Gece bir kez daha omuz silkip konuştu. "Ece'ye aşık olduğunu."

 

Barış gözlerini irice açarak şaşkınlığını gizleyemedi. "Siz nereden biliyorsunuz?" diye sordu.

 

Gece onun haline gülmeden edemedi. Haftalar önce bu anların yaşanacağını çok iyi biliyordu. Daha göreve dönmeden önce Barış onunla konuşunca ve Ece'ye karşı ne hissettiğini bilmediğini söylediğinden beri bu anın yaşanacağını adı gibi biliyordu. Aslında o gün anlamıştı. Barış'ın Ece'yi sevdiğini anlamıştı ama kendisi anlasın diye ona sadece birkaç öğüt vermekle yetinmişti. Barış'ta sonunda fark etmişti. Gece aslında bu kadar erken beklemiyordu ama yine de gelip bunu demesine hiç de şaşırmamıştı.

 

Gece yüzüne bilmiş bir ifade yerleştirerek Barış'a baktı. "Bilirim ben." Barış pek bir şey anlamasa da üstünde durmadı.

 

"Peki Enes'e nasıl söyleyeceğiz bunu?" diye sordu. "Valla beni bir güzel döver kesin."

 

"Ece'ye söyledin mi sen? Enes ne kadar abisi olsada öncelik Ece'de. Sonuçta sen onu seviyorsun ama o sevmeyebilir. Sevse bile yine de ilk önce ona söylemelisin."

 

Barış başını aşağı yukarı sallayarak onayladı onu. "Az önce söyledim."

 

Gece hevesli bir şekilde ona iyice döndü ve bir bacağını kalçasının altına koyduktan sonra sol dirseğini de koltuğun sırt kısmına yasladı, yumruk yaptığı elini yüzünü yasladıktan sonra nefes almadan sorularını sıralamaya başladı. "Ece ne dedi peki? Sen nasıl açıldın? Sevgili misiniz şimdi? Ona sevdiğini söylerken utandın mı? O utandı mi peki? Ay cevap versene Barış! Valla çatlarım ben."

 

Barış hayretler içinde gözlerini irice açmıştı ve komutanını deniliyordu. Onun tek solukta sorduğu sorulara şaşırmıstı. Ayrıyetten Gece'nin kendisinin konuşmasına izin vermeden sorularını sıraladığı için cevap verememişti. "Susarsanız cevaplayacağım komutanım." dedi birden Barış.

 

Gece'nin istemsizce kaşları çatıldı. "Sen bana çok mu konuşuyorsun diyorsun?"

 

Barış dudaklarını büzerek "Yani." dedi.

 

Gece önüne dönüp arkasına yaslandı. Tripli bir şekilde "Söyleme ya! Merak falan etmiyorum." dedi ama hemen sonra tekrardan konuştu. "En azından sevgili misiniz onu söyle bari."

 

Barış başını iki yana sallayarak komutanına güldü. "Valla sevgili miyiz değil miyiz bilmiyorum."

 

Gece anlamayarak kaşlarını çattı. "O nasıl bir cevap oğlum?"

 

"Bilmiyorum ki. Ben söyledim işte ona onu sevdiğimi o da tabii utandı bir şey diyemedi. Gerçi dese ben de utançtan onun dediklerini pek anlayabilecek gibi değildim ki."

 

Gece güldü ve onun omzunu sıktı. "Tamam tamam ben halledeceğim ama benden habersiz Enes'le konuşayım deme, valla pataklar falan seni." Barış onu oynalayıp derin bir nefes aldı ve arkasına rahatça yaslandı. İçi rahatlamıştı.

 

*

*

*

 

Gece ve Pars el ele askeriyeden çıkmış lojmanlara doğru giderken Gece bir hayli düşünceli düşünceli etrafına bakıyordu. Bu durum Pars'ın gözünden kaçmamış olacak ki başını hafif eğerek sevdiği kadına baktı ama Gece öyle bir düşüncelere dalmıştı ki Pars'ı falan görmüyordu.

 

"Gece..." Pars onu hafif sarsarak adını söyledi. Gece olduğu yerde durup kendisine gelirken başını kaldırarak Pars'a baktı.

 

"Bir şey mi dedin?"

 

"Kaç tane battı diyorum." demesiyle Gece hiçbir şey anlamdı. Pars da fark ettiği için duruma açıklık getirdi. "Öyle bir dalmışsın ki Kardeniz'de kaç tane gemin battı diye soruyum."

 

Gece somurtkan bir şekilde omuz silkti ve yürümeye devam etti. Pars'ın elini tuttuğu için Pars da onu peşinden gitmek zorunda kaldı.

 

"Bizim Barış Ece'yi seviyormuş."

 

"Ne var bunda? Ne güzel işte." Gece Pars'ın dediğine göz devirmeden edemedi.

 

"Tabii canım ne güzel. Barış Enes'ten okkalı bir dayak yediğinde de çok güzel olur."

 

"Ne alaka güzelim? Barış gibi biri kardeşini sevdiği için mutlu olur Enes."

 

Gece sesli bir şekilde oflayıp olduğu yerde durdu. "Off Pars ya! Öyle olmuyor işte. Kardeşini seven bir abi kimseyle paylaşmak istemez ve ister istemez kardeşini seven adama bir güzel yumruk atar."

 

Pars kafası karışmış gibi düşündü. "Senin kardeşin niye bana bir yumruk atmadı? Sevmiyor mu seni?" demesiyle Gece sesli bir şekilde nefes verdi.

 

"Can'ı karıştırma sen! Ben şimdi evleniyorum desem o oturur müsait yerlerine kına yakar." Pars onun dediğine sessizce güldü.

 

Birden Gece'nin aklına bir şey gelince istemsizce bağırdı. "Ay buldum buldum! Ben şimdi eve gidiyorum, sen de bizimkilerin hepsine haber ver kızlarla birlikte gelsinler. Çarşıda gezerken Enes'e söyleriz. Hepimizin yanında çocuğa bir şey diyemez. Bu arada Enes'e söyle Ece'yi de getirsin." dedi ve Pars'ın bir şey demesini beklemeden yanından ayrıldı. Pars'ı orada bırakıp evine gitti ve hızlı bir şekilde hazırlanmaya başladı.

 

Elbise dolabından bir tane beyaz, omuzları düşük crop, altına da siyah kot pantolon aldı ve vakit kaybetmeden giydi. Toplu saçlarını serbest bırakıp güzelce taradıktan sonra telefonunu alarak evden çıktı. Hızlı hazırlandığı için herkesden önce evden çıkmıştı ama bunu sorun etmedi.

 

On dakika sonra herkes gelince Gece Pars'ın koluna girmek yerine Barış'ın koluna girdi ve yol boyunca ona taktikler verdi. Tabii pek taktik sayılmazdı. Bulduğun ilk fırsatta söyle falan deyip duruyordu, bizim yanımızda bir şey diyemez diyerek Barış'ı gaza getiriyordu. Barış'ta dünden hazır gibiydi zaten. Fırsat kollayıp duruyordu.

 

Tabii öte yandan Pars bu duruma somurtmadan edemiyordu çünkü Gece şu anda onu pek takıyor gibi değildi.

 

Çarşıya gelene kadar Gece Barış'ı bir güzel gazladı. Barış daha fazla dayanamadı ve Enes'i sokak ortasında durdurdu. Gece de heyecanla yol boyunca yalnız bıraktığı Pars'ın yanına gidip koluna girdi.

 

"Umarım çocuk dayak yemez." diye mırıldandı Gece.

 

"Dayaktan zarar gelmez." diyen Pars'a göz devirip başını kaldırarak ona baktı.

 

"Acaba benin kardeşim de aynısını sana yapsa böyle diyebilecek miydin?"

 

Pars omuz silkip karşıya baktı. "Senin için değerdi." demesiyle Gece'nin yüzünde bir gülümseme oluştu. Parmak uçlarında yükselip Pars'ın yanağına bir öpücük kondurdu. Tam ona bir şey demek için kendisini hazırlıyordu ki duyduğu tanıdık sesle konuşamadı ve geri çekildi. Bakışları sesin geldiği yere kayınca gözleri otomatikman kısıldı.

 

Karşılarındaki çocuk herkese gülümseyerek baktı. "Sizi görmek ne güzel." dedi çocuk içten bir şekilde.

 

Herkes o çocuğu tanıdığı için gülümserken bir tek Gece gülümsemiyordu çünkü kanı bir türlü bu çocuğa ısınamamıştı. Bir ay önce çıktıkları operasyonda karşılaştıkları bu çocukta bir tuhaflık olduğunu seziyordu. İlk başta onlara gülümseyip arkalarını dönünce büyük bir kinle bakması Gece'yi bir hayli kuşkulandırmıştı.

 

Herkes çocukla bir şeyler konuşurken bir tek sohbete kızlar ve Gece dahil olmuyordu. Gece geride durmuş, kollarını göğsünün altında birleştirmiş çocuğu inceliyordu.

 

Adı neydi diye geçirdi içinden Gece. Sanki ismini duymuştum ama diye düşündü ama bir türlü Kıraç'ın adını hatırlayamadı.

 

Çocuk herkesle sohbet edip gidecekken Gece çocuğun kolundan tutarak durdurdu onu. "Adın neydi senin?" Çocuk ona gülümseyerek baktı ve konuştu.

 

"Kıraç." Gece sadece gülümsemeyle yetinip onayladı onu. Çocuk da daha fazla oyalanmadan karanlık sokakta birkaç saniye sonra kayboldu. Gözden kaybolmadan önce de sağ tarafına bakıp Alfa timini takip eden adamlarında göz gezdirmeyi ihmal etmedi.

 

Kıraç gözden kaybolunca Gece daha fazla onu düşünmek istemedi ve Enes'e baktı. Hiç düşünmeden "Enes, Barış'ın sana söyleyecek çok önemli bir şeyi varmış." dedi.

 

Enes Barış'a dönerken Barış stres yapmış gibi etrafına bakmaya başladı ama Gece onu dürtünce Enes'e bakmak zorunda kaldı. Zoraki bir şekilde gülümseyip boğazını temizledi. "Ece de genç kız oldu artık." demesiyle Enes hariç herkes güldü çünkü lafı kıvırdığını anladılar. Bir tek olayı Enes bilemediği için anlamamıştı.

 

"Öyle." dedi Enes. "Ama benim gözümde hâlâ çocuk. Ne de olsa benim gözümde büyümez." dedi. "Gerçi artık siz de abisi sayılırsınız, sizin gözünüzde de çocuk sayılır." Son kurduğu cümleyle herkes çaktırmadan gülmeye çalışırken Barış ağzının içinden bir küfür savurdu. Ece ise abisinin birazdan gerçekleri öğreneceğini bildiği için utanmıştı ve tekerlekli sandalyesinin üstünde ellerine bakıp duruyordu.

 

"Yok ya, abisi sayılmam bence." diye mırıldandı Barış. Keşke lafı dolandırmasaydım diye geçirdi içinden. Dolandırmsaydım böyle olmazdı diye düşündü.

 

Enes'in istemsizce kaşları çatıldı. "Niye oğlum? Benim kardeşim senin kardeşin." Barış bu durumun çok farklı yerlere gittiğini fark edince daha fazla lafı dolandırmaması gerektiğini fark etti.

 

"Ben Ece'yi kardeşim olarak görmüyorum. Ece'yle biz birbirimizi seviyoruz." Pat diye gerçeği söyeymesiyle herkes nefeslerini tuttu ve Enes'in ne tepki vereceğini beklemeye başladı. Ece zaten konuşulanları duyuyordu ama utançtan kimsenin yüzüne bile bakamıyordu.

 

Enes ilk birkaç saniye Barış'ın dediğini idrak edemese de sonradan anladı ama kızmak yerine güldü. "Güzel şakaydı." dedi gülmelerinin arasından ama herkesin ciddiyetle kendisine baktığını fark edince şaka değil gerçek olduğunu anladı. Gülen yüzü yavaşça solarken başını eğerek kardeşine baktı. Kardeşinin kendisine bakmak yerine elleriyle oynadığını fark edince Barış'ın doğru dediğini anladı ve kimsenin beklemediği bir anda Barış'a bir yumruk geçirdi.

 

"Ne diyorsun lan sen! Ben günlerce kardeşimi sana emanet ediyorum ama sen gelmiş seviyorum mu diyorsun!" Gece tam da beklediği şeyin gercekleşmesiyle hemen Barış'ın yanına geçti çünkü onu gazlayan kendisi olmuştu. Enes vurmasın diye Barış'ın önünde durdu. Tabii diğerleri de Enes'i sakinleştirmeye çalıştı. Çevredeki insanlar onlara bakıp yanlarından geçip gittiler. Hava karardığı için dışarıda çok fazla insan yoktu zaten. Olanlar da pek onlarla ilgilenmedi.

 

"Abi..." Ece titrek bir sesle konuşunca Enes onun konuşmasına izin vermedi.

 

"Sen konuşma! Sonra soracağım ben sana!"

 

Gece yerde Barış'ın kanayan dudağına bakmayı kesti ve başını kaldırarak Enes'e baktı. "Abartma Enes! Ökiside birbirini seviyor işte."

 

"Herkes biliyor yani?" dedi Enes hayretler içinde. En son öğrenmesi onu daha da kızdırdı.

 

"Aynen biliyor. Senin böyle tepki vereceğini bildiğimiz için en son senin haberin oldu." dedi Gece. Zaten sevgili olalı kaç gün olmuştu ki diye düşündü Gece. Bir hafta bile olmamıştı.

 

Enes tam bir şey diyecekken Gece ayağa kalkıp onun konuşmasına müsaade etmedi. "Konuşma!" deyip Barış'ı gösterdi. "Şu çocuğu getirdiğin hale bak! Patlattın çocuğun dudağını."

 

"Ama komutanım..." demişti ki Gece daha fazla devam etmesine izin vermedi.

 

"Sus! Konuşma dedim!" dedi ve Barış'ı kaldırdı. Enes yine konuşmuştu ki Gece "Ay sus diyorum ya! Valla A dersen sana sabaha kadar eğitim yaptırırım." diyerek tehdit etti. Eliyle ilerideki künefeciyi gösterip devam etti. "Git bana künefe ısmarla. Bu da sana ceza olsun." dedi ve Enes'in bir şey demesini beklemeden künefeciye doğru ilerdi. Tabii peşinden de Barış'ı çekiştirmeyi ihmal etmedi.

 

Herkes künefeleri beklerken Gece olabildiğince Barış'ı Enes'ten uzak tutmaya çalışıyordu.

 

Oturduğu masadaki peçetelerden birini alıp Barış'ın dudağına bastırdı. Göz ucuyla Enes'e bakınca kaşlarını çatarak Barış'a baktığını gördü ve gülerek "Çocuğa vurdun bari bir pansuman yap." dedi ama Enes oralı bile olmadı. Barış'a bakmayı kesip önüne dönünce Gece yine konuştu. "İyi sen yapmıyorsan Ece bari yapsın." demesiyle Enes ışık hızıyla Gece'ye bakmak zorunda kalsı.

 

"Yapmayın komutanım ya."

 

Bu sefer Gece cevap vermek yerine Pars cevap verdi ona. "Asıl sen yapma Enes. Barış'tan daha iyisini mi bulacaksın? Çocuğu tanıyorsun, kardeşini daha iyi birine emanet edebilecek misin? Millet kardeşini, çocuğunu tanıdık birini vermek ister sen maşallah geliyorsun çocuğa vuruyorsun. Ben kardeşimin elin adamıyla sevgili olmasını istiyorum diyorsan buyur Barış'tan daha iyisini bul da gel." Enes Pars'a cevap vermeden kalktı ve Barış'ın yanına geçti. Bir tane peçete alıp suyla ıslattıktan sonra Barıs'ın kanayan dudağını sildi. Pars'a hak vermişti ama hâlâ sinirliydi Barış'a. En azından azıcık daha kızayım da öyle onaylayayım diyordu.

 

Gece gülümseyerek Pars'ın koluna girdi ve ona sokuldu. "İyiydim değil ki? Senin gibi sert olabildim mi?" diye sordu Pars'a

 

Pars yüzünü ekşitip "Fena değildi, tabii bir ben etmez ama idare eder işte." dedi. Gece gülüp önüne döndü. Kendisini övmedi diye ona kızmadı çünkü Pars'a göre en serti kendisiydi. Gece bir anlığına Enes'e bakınca Barış'ın patlayan dudağını bastıra bastıra sildiğini gördü ve ayağıyla onu dürttü.

 

Enes hemen "Yanlışlıkla oldu." deyip Barış'a baktı. "Acıdı mı kardeşim?" diye sordu dişlerinin arasından. Bir yandan da kaşlarını kaldırıp indiriyordu. Acımadı de demek istiyordu ama Barış komutanlarından güç alarak onu pek takmadı bile.

 

"Biraz acıdı, daha yavaş olursan sevinirim."

 

Enes dişlerini sıkıp zoraki bir şekilde gülümsedi. "Tabii." dedi ama dediğini yapmak yerine yine onun canını acıtarak peçeteyi bastırdı. Barış sesli bir şekilde inlerken Gece başını iki yana sallamakla yetindi. İkisi de çocuk gibiydi diye geçirdi içinden.

 

Bu durum şüphesiz ki en çok Görkem ve Batuhan'ın hoşuna gitmişti. İkisi de bir olmuş kıkır kıkır Barış'ın haline gülüyordu.

 

Görkem kardeşine yaklaşıp "Yemin ediyorum asla abisi olan birine aşık olmam." dedi.

 

Batuhan göz devirip ona baktı. "Ne yapacaksın oğlum? Kız abim var derse hadi eyvallah mı diyeceksin?"

 

Görkem başını sallayarak konuştu. "Aynen öyle." Batuhan ona laf anlatmak yerine karşısındaki manzarayı izlemeye devam etti. Nasıl olsa laftan anlamaz diye düşündü.

 

Anıl ise Başak'a doğru yaklaşıp "Senin abin var mı?" diye sordu. Başak gülerek başını salladı.

 

"Senin için kötü ama var." dedi. Anıl'ın yüzü düşmüştü ki Başak'ın dediği şeyle dumura uğradı. "Hatta iki abim var." Herkes Anıl'ın haline gülerken Anıl içinden şansına sövmekle meşguldü.

 

Herkes gülüp eğlenirken gelen künefelerini yemeye başladı. Herkesin keyfi yine yerindeydi ve peşlerindeki iki adamı fark etmiyorlardı. Ön masalarında oturan adamlar onlara hiç bakmadan onları takip ediyordu. Arada bir de mesaj atarak Kıraç'a durum raporu veriyorlardı. Kıraç ise her seferinde Gece'yi istediğini söylüyordu.

 

*

*

*

 

Pars evlilik teklifi için son hazırlıklarını yaptıktan sonra saate baktı. Gece'ye evde hazırladığı yemek masasında evlilik teklifi edecekti. Tabii yemekleri kendisi yapmamıştı ama masayı bizzat kendisi özenerek hazırlamıştı. Yeteneği olsa yemekleri de kendisi hazırlamayı çok isterdi ama öyle bir yeteneği yoktu. Evlilik teklifi edeceğim diye sonu hastanede bitsin istemedim diye geçirdi içinden.

 

Pars evde Gece'yi beklerken Gece ise şu anda marketteydi ve abur cubur alıyordu. Pars onu evine çağırdığında Gece film izleriz deyip markete gidip geleceğim demişti. Pars, evde var, gerek yok dese de dinlememişti. Evlilik teklifi sürprizini de açık etmemek için de fazla ısrar edememişti Pars. Şimdi ise evde pencerenin dibinde Gece'nin gelmesini bekliyordu.

 

Gece ise sepete çikolatasından cipslere kadar her şeyi doldurmuştu ve kasadan geçiriyordu. Kasadayken telefonu çalınca ekrana bakmadan telefonu açıp kulağına götürdü. "Kusura bakmayın Gece Hanım. Umarım rahatsız etmiyorumdur." Gece duyduğu sesle kaşları çatıldı. Bu saatte Kaan neden beni arıyor diye düşünmeden edemedi.

 

"Bir şey mi oldu Kaan Bey?"

 

"Açıkcası oldu mu olmadı mı bilmiyorum. Buna siz karar verin." Gece bu sözlerden bir şey anlamazken iyice meraklandı. Bir yandan aldıklarını poşete doldururken diğer yandan Kaan'la konuşuyordu.

 

"Bir sorun mu var? Ne oldu tam olarak?"

 

"Bu vereceğim bilgi bir şey ifade eder mi bilmiyorum ama bana tuhaf geldi." dedi Kaan. "Fehmi biliyorsunuz ki cezaevine sevk edildi ve her hafta onu ziyaret eden bir çocuk varmış. Araştırmamıza dayanarak Fehmi'nin hiçbir akrabası yok. İsmini değiştirmeden öncede bir akrabası yok görünüyor ama onu her hafta ziyaret eden çocuğun nüfus cüzdanında baba adında Fehmi yazıyor. Çocuğun soyismi de Fehmi'nin eski soyismi."

 

"Ne yani Fehmi'nin bir çocuğu mu var?" dedi Gece şaşırarak. Bunu beklemiyordu işte. Aklına Görkem geldi. O köy operasyonundan dönerken Fehmi'nin çocuğu çıkıyormuş falan demişti ve Gece onu hatırladı. Kalbi temizmiş Görkem'in diye geçirdi içinden. Ellerinde hiçbir ipucu yokken kalbine doğmuş demek ki diye düşündü.

 

"Öyle görünüyor ama çocuğu tam anlamıyla nüfusuna almış sayılmaz. Yeni ismi çocuğun baba adında yazıyor ama yeni soyimi yazmıyor, bunun yerine eski soyismi yazıyor. Sanırım oğlunu gizlemek istiyor."

 

Gece şaşkınca karşısına baktı. Neden sakılıyordu acaba diye düşündü. Yoksa o da mı terör örgütü üyesi diye geçirdi içinden.

 

"Başka bilgi var mı elimizde?" diye sordu Gece.

 

"Maalesef. Çocuğu araştırdım ama herhangi bir suç kaydı yok ama fotoğrafı bizim elimizde, istersen sana yollayabilirim."

 

"Çok iyi olur. Bekliyorum." dedi Gece ve telefonu kapattı.

 

Kaan'dan mesaj beklerken aldığı her şeyi poşete koyup parasını ödedikten sonra marketten çıktı. Elindeki poşetlerle sokakta yürürken poşetlerin içinden bir tane cips alıp açtı ve yürürken yemeye başladı.

 

Pars gergin bir şekilde evde Gece'yi beklerken Gece ise sallana sallana geliyordu.

 

Cipsin sonlarını yerken ileride bir kargaşa olduğu gördü Gece ve adımlarını yavaşlattı. Paketteki son birkaç cipsi avucuna alıp hepsini ağzına tıktıktan sonra biten cips ambalajını elindeki poşetin içine koydu. Yağlanan elini birbirine vurarak temizlemeye çalıştı.

 

Yanından kalabalık bağıra bağıra geçerken Gece bir türlü bu kargaşanın kaynağını anlayamıyordu. Kalabalığın içinde bir tane çocuk bağıra bağıra "Bomba var." diye koşturarak Gece'ye doğru koşmaya başladı. Tam Gece'nin önünden koşup gidecekken Gece çocuğun kolundan tuttuğu gibi durdurdu onu.

 

"N'oluyor burada? Neyden kaçıyor bu kalabalık?" Çocuk koşmaktan ve korkudan hızlı hızlı soluk alarak Gece'ye baktı.

 

"Bomba var!" dedi ve Gece'nin bir şey demesini bekledin kolunu kurtardığı gibi koşarak oradan uzaklaştı.

 

Gece'nin kaşları çatılırken bu duruma anlam veremedi. Bomba olsa gündüz olurdu diye düşündü çünkü gündüz daha kalabalık oluyordu burası. Acaba bir yanlış anlamamı oldu diye düşündü ama bir cevap bulamadı.

 

Bu duruma kayıtsız kalamayacağı için kalabalığın geldiği yere doğru ilerledi. Kalabalığın kaçtı yer bir ıssız sokaktı ve Gece kendisini orada nelerin beklediğini bilmeden ilerliyordu.

 

Issız sokağa yaklaştıkça kalabalığın yavaşça azaldığını fark etti. Sokağa girmeden önce birini durdurup bombanın nerede olduğunu sordu. Sorduğu kişi ıssız sokağı gösterince kaşları çatıldı.

 

Belinden silahını çıkartıp sokağa doğru yaklaştı. Bu sırada sokakta artık kimse kalmamıştı, herkes bağıra bağıra sokağı terk etmişti.

 

Gece elindeki silahın namlusunu karşısına dorultarak ilerlerken karanlık havadan hiçbir şey görmüyordu. Bu yüzden oldukça sessiz olup sesleri dinlemeye çalıştı.

 

Bir süre ilerledikten sonra burada ne bombanın ne de birilerinin olmadığından emin olduktan sonra arkasını dönüp bu sokaktan çıkmak istedi ama cebindeki telefon titreyince çıkamadı. Kaan'dan mesaj beklediği için hemen telefonunu çıkartıp attığı mesaja baktı Gece. Kaan ona Fehmi'nin oğlunun fotoğrafını göndermişti.

 

Gece fotoğrafın üstüne tıklayınca gördüğü kişi karşısında ilk birkaç saniye şaşkınca kaldı.

 

"Ama bu..." dedi şok olmuş bir şekilde. "Bu o çocuk." Fotoğraftaki kişi haftalar önce gittikleri köyde karşılaştıkları ve dün akşam çarşıdayken karşılaştıkları çocuktan başkası değildi. Resimdeki kişi Kıraç'tı.

 

Gece şok olmuş bir vaziyette fotoğrafa bakarken o çocukla o köyde karşılaşmalarının ve dün çarşıda görmelerinin tesadüf olmadığını düşündü. Hatta köydeyken arkalarını dönünce çocuğun onlara büyük bir kinle bakmasını da anlamya başlamıştı. Köydeki o duvara yazılan yazıyı da bu çocuğun yazdığını düşünmeye başladı Gece. Yanılmadı da, düşündüğü ve tahmin ettiği her şey doğruydu. Yeni düşmanları Fehmi'nin oğlu Kıraç'tan başkası değildi.

 

Düşman uzakta değil diye geçirdi içinden Gece, düşman dibimizdeydi.

 

Gece öğrendiği gerçek sayesinde dumura uğrarken arkasından ona yaklaşan birini hissedince Kıraç'ı bir kenara bırakması gerektiğini anladı.

 

Gece'nin arkasındaki adam Gece'ye yaklaşıp onu bayıltmak için bir hamle yapacakken Gece ondan önce davranıp atağa geçti ve hızla arkasındaki adama dönerek bacak arasına bir tekme savurdu.

 

Adam acıyla izleyip iki büklüm olurken bu sefer başka biri ona yaklaştı. Hızla ona da dönüp onu da etkisiz hale getirecekken bu boşluktan yararlanan başka bir adam ona yaklaştı ve ense köküne şok cihazını bastırdı. Gece vücuduna yayılan elektrikle hiçbir şey yapmayıp titredikten bir süre sonra bayılarak yere yığıldı.

 

Gece kendisinden geçerken başındaki adamlardan biri telefonunu çıkartıp bir numara tuşladı. "Kız elimizde Kıraç." Telefonun diğer ucundaki Kıraç aldığı güzel haberle gülümsedi.

 

"Sen benim elimden babamı aldın Pars, ben de senin elinden sevgilini aldım. Bence ödeştik." diye mırıldandı.

 

Bir intikam aylar öncesinde bir duvara yazılarak başlamıştı ve bugün tam anlamıyla o intikam ateşi yanmıştı. Şu anlık kötüler kazanmıştı... Ama sadece şu anlık...

 

Selam nasılsınız?

 

Bölüm nasıldı?

 

Duvara yazılan yazının ardında Fehmi'nin herkesten gizeldiği oğlu varmış. Yeni düşmanımız da o oluyor. Tahmin etmiş miydiniz?

 

Kıraç Gece'yi kaçırttı. Sizce ona bir şey yapar mı?

 

Ve tabii Pars var. Evlilik teklifi edecekti...

 

En sevdiğiniz sahne?

 

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, kendinize iyi bakın🤍

 

 

Loading...
0%